Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@jutenya

 

"Biliyor musun Elfida bugün yine seninle uyanmak umuduyla uyandım. "

 

"Umudun gözlerini açtığı gibi soldu değil mi Afran? "

 

"Olsun be Elfida'm gece yine umut ile gözlerimi yumarım. Sabahın da sen olmasan da hayallerim de sen varsın"

 

"Günah beni hayal etme"

 

"Rüyanın günahımı olur Elfida! Rüyalarımızda yasaklanamaz ya? "

 

"Ben başkası ile evliyim Afran"

 

"Rüyamda başkası yok. Papatya taçı yaptığım sevdiğim kız var ve ailesi ona kıymıyor"

 

"Ailem bana kıydı değil mi Afran? "

 

"Boşver Elfida adı üstünde rüya işte... Hem ben de papatya taçı yapmayı bilmiyorum"

 

"Artık papatya sevmiyorum Afran."

 

"Sen papatya seversin Elfida"

 

"Papatya güvenilir bir çiçek değil. Koparılınca kokuyor. Onu seveni kandırıyor."

 

"Seni sevenlerin seni kandırdıkları gibi değil mi Elfida? "

 

"Ben birtek seni sevdim Afran tek sevenim tek sevdiğim sensin"

 

"Bende bin defa dünyaya gelsem bin ömrümü senin için heba edecek kadar seni çok seviyorum Elfida"

 

"Seninle kavuşmayacağım bir dünyaya gelmek de istemem yaşamakta"

 

"Rüyam da saçların papatya kokuyor Elfida"

 

"Rüyalar kokmaz Afran"

 

"Sana o kadar hasretim ki Elfida rüyalarım bile sen kokuyor"

 

*****************************

 

Zeynep Kadir'in kolunun altında yukarı çıkarken ailesini arkasında bıraktı. Onları ona yaptığı gibi değildi tabi ki, lakin bir gidiş bir kopuş vardı.

 

Oda'ya girdiklerinde genç kız Kadir'in kolunun altından sıyrılıp arasına mesafe koydu. Yaptığı bu hareket Kadir'in moralinin bozulup kaşlarının çatılmasına sebepti. Genç kıza dönen bakışları ilk tartışmanın yaşanacağının habercisiydi. Burun kemerini sıkıp sakın kalmaya çalışarak "sakin ol onlar senin ailen şimdi öfken taze zamanla affedersin" Diye konuşmaya başladı. Kendi ayağına sıktığının farkında değildi.

 

Zeynep öfkeli bakışlar ile ona dönüp "belki gözün de şımarıklık yapan bir kız çocuğu gibiyim ama bu saatten sonra onlar benim ailem değil. Onları kabul edeceğim tek yer mezarım. Orada gelmeyin diyeceğim için sessiz olacağım. Yoksa onların olduğu hiçbir ortama girmem" Diye sesini yükselti. Bilye gibi olan yeşil gözleri koyu çam ormanlarına dönmüştü.

 

Kadir onu anlıyordu ama ailesine olan düşkünlüğünü de biliyordu. Zeynep'in ailesine kıyabileceği bir duruma asla inanmıyordu. Bakışlarını onda sabit kılarak "bugünler geçecek ve hepsi acı buruk anılar olarak kalacak" Dedi. Zeynep'i sakinleştirip seğlıklı düşünmesini istiyordu.

 

Duyduklarını sindirmesi gerekiyordu. Acı ve buruk bir anı. Ne yani yaşadıkları bu kadar basit miydi de bu kadar basit telafuz edile biliniyordu? Gözlerini açtığın da tonu artık yeşil değildi. Öfkeden kararmış bir şekilde "Benim ne yaşadığımı derdimi acımı kimse bilemez. Ne yaşadığımı bir ben biliyorum. Sizler sanki önüme muazzam bir sofra kurmuşsunuz da benim oturmamı bekliyor gibisiniz. Lakin acım gibi sofra da tek kişilik bu saatten sonra ben ne yediğimden ne içtiğimden anlarım. Ailem beni sana vererek diri diri toprağa gömdüler" Dedi. Konuştukları ağzında acı bir tat bırakmış gibi yüzünü buruşturmasına sebepti. Açık ve net konuşuyordu ki kimsenin kimseden bir beklentisi olmasındı.

 

Kadir hayal kırıklığı yaşıyordu. Zeynep şuursuz ve onu tanımaz gibi konuşan halleri kabul edilir gibi değildi. Zeynep'i kolundan tutup kendisine çekti. Gözlerin de öfke olan taraf bu sefer oydu. Dişlerini sıkarak öfkeli bir tınıyla "herkes sana kıysa bile ben kıymam" Diye yüzüne tıslar gibi konuştu.

 

Zeynep'in gözleri doldu. Kafasını yana eğip boynu bükük kuşlar gibi "Bana anne babam kıymış Kadir. El oğlu niye kıymasın" Dedi. Ses tonu üzgündü biraz önce ki öfkesinden eser yoktu.

 

Kadir duyduğu cümle ile sıtmaya yakalanmış gibi üşüdü. Bedeni titredi tuttuğu kolu bırakıp sırtını arkasında ki duvara dayadı. Takati yoktu gücü tükendi. Koskocaman iri cüssesi ile ayakta kalmak için arkasında ki duvardan destek aldı. Zeynep'e bakarak "ben el oğlumuyum" Dedi. Ses tonu bitkindi.

 

Zeynep bakışlarını ondan çekmeden "kişisel algılama yaşadıklarımdan sonra kan bağım olanlar bir el oğlu veya elalem " Dedi ve adımlarını yatağa yönlendirip yatağı açıp içine girdi. Sırtını Kadir'e çevirirken "yorgunum çıkarken ışığı kapat" Dedi.

 

Bu ona git demekti. Kadir kendisini topatlayıp kapıya ilerledi. Çıkmadan omzunun üstünde yatakta olan yürek sızısına bakarak iç geçirip ışığı kapatıp dışarı çıktı.

 

Sevmek zor meşakkaattı. Hele karşılıksız sevmek nasıl zor bir şeydi. Gaflette düşüp umut bekleyen, gecenin kararması gibi ömrünün kararmasını beklerdi. Kadir sert adımlarla taş duvarlar da yankılanan ayak sesiyle yürüdü.

 

Heybetli uzun bedeni, beden diliyle bile öfkesini yansıtıyordu.

 

Avluya indiğin de çalışanlar yanan çeyizin bıraktığı külleri temizliyordu. Botanlar gitmişti. Benaz hanımla göz göze geldiğin de sesli bir iç çekip konak kapısından çıktı.

 

Gideceği yer belliydi. Arabasına binip gaza bastığında öfkeliydi. Onu görmeyen Zeynep'e karşılıksız aşkına her şeye öfkeliydi. Gönlü başkasın da olan sevdiği ile evlenecekti.

 

Var mıydı bundan ötesi?

 

Oysa seven sevdiği ile mutluydu. Umduğu mutluluk gibi umud eden vardı.

 

Araba Mardin sokakları aşınlarken cebinden telefonunu çıkarıp Rojawan'a gideceğin yerin konumunu attı. Malum derdine ortak olacak dostlarından biriydi. Yarım saat gibi bir yolculuktan sonra bağ evine geldi. Mardin'in üzümü ve üzüm şarabı ünlüydüünlüydü lakin burada insanlar şarapla değil aşkla sarhoş olur aşkının derdine alkolsüz şarap içerlerdi.

 

Arabasından inip ahşap eve ilerledi. Dertleri sıkıntısı bitmiyordu. Kolunda ki saatte baktığın da Rojawan'ın gelmesini daha vakit olduğunu anladı. Cebinden anahtarı çıkarıp içeri girdi kısa bir süre sonra elinde semaver ile geri döndü. Şubat ayıydı ve hava soğuktu. O'nun içi üşüyordu havanın soğuklu pek bir şey değiştimezdi.

 

Semaveri yaktığın da gördüğü far ışıkları ile Rojawan'ın geldiğini anladı.

 

Rojawan arabasını park edip kapıları sert çarparak arabadan indi ve bıkkın bir sesle "senin derdin benim cebime niye zarar veriyor arkadaş. Ben işe yürüyerek giden adamım buraya kadar kaç yaktı biliyor musun? " Dedi ve Kadir'in önün de durdu. Yüzünü sıvazlayıp "Sis ve Harran ibnelerini de çağırdım ama sen benzin parasından yırtmak için gel diyorsun deyip beni red ettiler" Diye isyan etti.

 

Kadir'in yaktığı semavere bakarken " Hava soğuk zatürre olup doktor masrafı çıkarma niyetin de isen doğru bir adım " Dedi.

 

Kadir yüzünü buruşturup "temiz hava almış oluruz diye düşündüm" Diye onu yanıtladı.

 

Rojawan onu onaylamayan bakışlarla "bu kuş uçmaz insan geçmez senin Azad ile ortak olduğun uçsuz bağların her yeri temiz hava. İçeri de bir soba yakıp ısınarakta temiz havayı sorabilirsin. Hatta olmadı arada çıkar dışarı da temiz havanı solar içeri girer tekrar ısınırsın" Deyip isyanlarına devam etti.

 

Kadir'in asılan yüzü daha da asılırken " Hem lban'ıma para atmadan çağırıyorsun hem de soğukta ağırlıyorsun. Bu hareketler benim hareketlerim taklit etmeyelim Kadir bey" Diye alayvari bir şekilde keyifle şakıdı. Maksadı Kadir'in keyfini yerine getirmekti.

 

Kadir gözlerini kısıp "sana borçummu var ulan hesabına niye para atayım" Diye merak ettiği konuya açıklık getirdi.

 

Rojawan salananan sandalyeye oturup "bu araba şu yakmıyor. Madem benimle dertleneceksin mazot paramı da vereceksin" Dedi ve sandalyede sallanmaya başladı.

 

Kadir ona öfkeyle bakarken o sandalyeyi hareket ettirip " Bu rahatmış olmadı bağaja atar bunu götürürüm" Dedi.

 

Kadir kafasını olumsuzca sallayıp sema verin altnda yanan ateşi karıştırarak " Kefenin cebi yok hatırlatmak isterim " Dedi.

 

Rojawan gayet rahat bir şekilde " Allah israf edenleri sevmez bunu unutmamak lazım " Diye onu yanıtladı. Malum lafın altında kalma gibi bir durum mevzi bahis bile olamazdı.

 

Kadir "ya sabır" Deyip " Git içeriden dem getirde çayı demleyelim" Dedi.

 

Rojawan omuz silkeleyip "burası rahat hem ben misafirim " Diye konuştu. Kadir'in sert bakışlarıyla " Hiç kusura bakma beni çağıran sensin. Hem kültürümüz de misafire iş buyurmak diye bir olay yok" Dedi ve ayaklarını hareket ettirip oturduğu sandalyenin sallanmasını sağladı.

 

Kadir bıkkın bir şekilde ayağa kalkıp "madem bu kadar söylenecektin niye geldin" Dedi ve içeriye doğru adımlandı.

 

Rojawan gayet rahat bir tavırla " Seni kim teselli edecekti. Ben olmasam içinizde dert biriktirip kötü hastalığa düşeceksiniz " Diye onu yanıtladı.

 

Kadir getirdiği demi semavere döktükten sonra yerdeki mindere oturdu.

 

Rojawan ona bakıp aldığı sesli nefesle " Anlat bakalım ne oldu" Dedi.

 

Kadir yüzünü sıvazlayıp gün içinde olanları anlattı. Zeynep'in takındığı tavrı söyledikleri...

 

Rojawan onu dinlerken sessizdi. Konuşma bittiğin de "Zeynep tepkilerin de haklı, ailesini görmemek istemesi doğal. Bırak nasıl istiyorsa öyle olsun. Ailesi de yaptığı hatayı anlar" Dedi.

 

Kadir'de bunun farkındaydı. Ellerini uzatıp semaverin ateşin de ısıtıp "bende onu haklı buluyorum ama işte tanıdığımız bildiğimiz Zeynep ailesini nasıl siler" Diye kendi düşüncesini söyledi.

 

Rojawan ona dönüp "Kadir Zeynep bizim tanıdığımız Zeynep! Lakin ailesi onun tanıdığı ailesi değil. Sende buna dahilsin. Bırak kız bildiğini yapsın" Dedi. Bu konu da kimseyi teselli edecek değildi. Hiçbirinin vicdanı rahat olmamalıydı.

 

Kadir ona baktığında hiç beklemeden "Zeynep hepimizin göz bebeği el üstünde tutularak yetişen bir kız. Sence hayatı bir anda tepe taklak olmadı mı? " Dedi. Kısa bir süre bekleyip "Baran arayıp gel kardeşimi al dedi sana... Sanki evinde fazlalık olan bir eşyayı başka birine verir gibi. Zeynep ömrü boyunca bunun altında ezilecek. Gerçi daha bunları bilmiyor. Öğrendiğin de verdiği tepki şimdiki gibi sakin olmaz" Deyip sustu. Kısa bir süre boşluğa bakarak düşündü. Olduğu coğrafya da kızların kaderi değişmiyordu.

 

Kadir onu onaylamadığını belirten bir beden diliyle " Sanki yabancı yer bende onu el üstünde tutarım" Dedi.

 

Rojawan kafasını olumsuzca sallayıp " Zeynep 18 yaşında konu sadece bu değil. Ailesini her zaman arayacak. Gururu izin vermese bile yokluklarını hissedecek. Okulu arkadaşları hayalleri. Zeynep sadece Afran'dan ayrılmadı. Hayatı tepe taklak oldu " Dedi ve Semaverin çeşmesini açıp çayın dolmasını bekledi.

 

"Mutlu olması için elimden geleni yapacağım"

 

"Biliyorum " Rojawan cevabını verip kısa bir süre bekledikten sonra "fakat mutlu olmayacağını da biliyorum" Dedi.

 

"Yaşamadığın hayat için yorum yapma "

 

"Gördüğümü söylüyorum. Haklı olduğumu zamanla anlayacaksın"

 

"Umarım haklı çıkmazsın"

 

"Zeynep iyi olsunda haksız çıkan ben olayım"

 

Kadir doldurduğu çaydan bir yudum alıp "onu anlıyorum. Yaşadıkları kolay şeyler değil. Elimde olsa acısını çekip kendime hapsederim. Keşke bu olanlar hiç yaşanmasaydı ben onu öyle uzaktan sevmeye devam etseydim" Diye isyan etti.

 

Rojawan çayından aldığı yudumla " Böyle olmasaydı zaten evlenemezdiniz. Ben ailesinin ona nasıl kıydığını anlayamıyorum" Diye asıl merakını dile getirdi.

 

Kadir arkasına yaslanıp " Bilmiyorum ama Afran'ı öğrendikleri için olabilir "

 

"Niye bu kadar tepki gösterdiler ki Afran olmasaydı başka biri Zeynep illa ki birini sevecekti"

 

Zeynep illa ki birini sevecekti. Sevdiği Kadir olmayacaktı. Ona her zaman abi gözüyle bakacaktı. Duyduğu gerçekler zihnin sarsılmasına sebep oldu.

 

Zeynep Afran olmasa bile ona abi gözüyle bakmaya devam edecekti.

 

Yüzünü sıvazlayıp tınısında efkar barındırarak " Tamam Rojava'nın sevdiği ben değilim. Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama sevdiği ben değilim. Zeynep mecburen girdiği sokakta yanlış adım attığını biliyor. O Afran'ı ben de Zeynep'i seviyorum. Onun bana bakan gözleri abi gözüyle benim ona bakan gözlerim aşkla ve biz bunu hiçbir zaman aşamayacağız. Bunu kabul ediyorum. Çünkü Zeynep onun için bugün ailesini sildi" Diye gerçekleri haykırdı.

 

Rojawan bunu bekler gibi "Peki neden o Kadir. Bir başkasını sevmeyi denesen" Diye başka bir yolun yönünü sunarak fikrini beyan etti.

 

"Neden mi o ve ben neden bir başkasını sevemiyorum biliyor musun Rojawan? " Dedi ve kısa bir süre elinde ki bardağa bakınarak

"Çünkü yanımda duracak hiç kimse onun yerini alamıcak. O yanım da olmasa da sanki bir yer var ve orası ona ait" Dedi ve içli bir nefes alıp bakışlarını çekmeden "Yara bandı olmak varsa nasibim de Rojawan sarayım gitsin. Belki birgün o da yarasının dermanı olduğumu görür" Dedi.

 

Elinde ki bardağı bırakmadan göğsüne götürüp serçe parmağıyla kalbini göstererek "' Allah'ın Rasülü 'Ölçülü sev 'Demiş. Bunun ne demek olduğunu gönlüm bir imkansızın peşinde de yüreğim sızladığın da öğrendim" Dedi.

 

O ölçülü sevemediğini düşünüyordu çünkü sınanışları ağırdı. Çayından son yudumu alıp "Ben imkansızı sevdim. Zeynep'in bir suçu yok. O imkânsızdı ve benim yürek sızım olarak kalacak" Dedi.

 

"Birine yara olan bir başkasına yar olmaz Kadir. Derdi Afran iken sende derman aramaz" Diyen Rojawan bugün teselli edecek gibi durmuyordu.

 

"Ne yapayım Rojawan. Elimden bir şey gelmiyor. Nasibim de yüreğime sızı olacak bir güzeli sevmek varmış"

 

"Fakat Zeynep'in aklı ve kalbi Afran. Birini bu kadar sevmek zulüm unutmaya çalış diyeceğim ama biliyorum sen yanında ki Zeynep'i Zeynep'te uzakta olan Afran'ı sevmekten vazgeçmeyecek " Rojawan bu gece yürek yemiş gibiydi. Sanki tüm gerçekleri söyleyip Kadir'in geri adım atmasını ister gibi. Fakat başka bir yol yoktu.

 

Bazıları imkansıza gönül verir yüreğinde ki sızı ile devam ederlerdi.

 

Kalbi acı'yan bir adam.

 

Yürek sızım diye feryad etse de inatla o diyordu.

 

Rojawan ayağını yere bastırıp koltuğun sallanmasını durdu. Söyleyecekleri belki ağır olacaktı ama söylemese içinde kalacak ileri de vicdan azabı duyacaktı. Elinde ki bardağı koltuğun kolluğuna indirip "sen ne kadar iyi biri olursan ol başka birinin hikayesinin kötüsü olan olacaksın Kadir" Dedi.

 

Zeynep Afran'ı seviyor ve o onu sevmeye devam ettikçe onların hikayesin de kötü olan Kadir'di. Sorun Kadir'in iyi veya kötü olması değildi onlara engel olanlardan biri olmasaydı.

 

Belki kaderdi. Kader de iyi veya kötü olmak bunu

 

"Ben kötü biri değilim" Diye geceyi inletir gibi çıkan sesi isyankardı. Bunu Rojawan'da biliyordu ama Zeynep ve Afran'da masumdu.

 

Üçüsünün de günahı yoktu. Peki yaşadıkları hayatın kefareti kimeydi.

 

Rojawan burun kemerini sıkıp "Pamuk prensesin babası iyi bir kraldı lakin pamuk prensesi üvey annesinin eline bıraktı. İyi biri olsa da kötü olanı yaptı" Dedi. Amaçı yaşadıkları hayatı doğru bir şekilde anlatmaktı. Kadir yerinde doğrulup dikkatlidikkatli bir şekilde onu dinlemeye başladı Rojawan devam etti.

 

"Külkedisinin masalında babası iyi biriydi üvey anneyi o eve getirdi. Tıpkı Zeynep'in ailesinin onu senin eline bırakması gibi. Külkedisi başka birini sevmiyordu bir kaçış için onu bıraktığı ayakkabı ile arayan bir prensi kabul etti. Eğer külkedisi gibi bir hayat yaşamasaydı ve başka birine aşık olsaydı evleneceği adam onu ayakkabısı ile arayan aptal bir prens olmayacaktı. Ve unutmadan üvey annesi kendi kızları için iyi bir anneydi lakin külkedisinin masalında kötü karekterdi. Biz hikayeyi külkedisinin üvey kız kardeşlerinden dinleseydik üvey anne kızları için cefakar bir anne olacaktı" Dedi ve Kadir'e bakıp "Mem'u Zin'in masalında Beko kötüydü lakin biz masalı Beko'dan dinleseydik belki başka olacaktı. Misal belki Beko Zin'e aşık ve sevdası için her şeyi göze alan birini olacak ve ona hak verecektik" Dedi. Kısa bir süre duraksayıp "Tıpkı diğer masalarda olduğu gibi" Dedi ve dırdu. Konuştuğuna şimdi açıklık getirecekti.

 

Genzini temizleyip bakışlarını Kadir'den aldı zira şimdi canı yanacaktı "Leyla'nın annesi onun Kays'a olan aşkını öğrenince oku okuldan aldı. Babası başka biriyle evlendirdi. Leyla nikahlandığı adamı sevmedi. Kays çöle düşüp Mecnun oldu... Allah'a sığındı. Leyla'nın babası Kays'ı kızına layık görmedi. Leyla ailesinin kurbanı oldu ona seçim hakkı verilseydi seçimi Kays olacaktı. Belki ailesi haklıydı lakin hikayelerinin kötüsü onlardı. Leyla evlendiği adamı sevemedi. Leyla'nın kocasının hikayesinde kötü olan Leyla idi çünkü onunla evliydi Mecnu'nu sevmemesi gerekirdi. Tıpkı sizin hikayeniz gibi sende hiçbir zaman Zeynep beni sevdi diyemiyeceksin? Hatta bu soruyu sorma hakkın bile olmayacak" Dedi ve ayağa kalktı.Gece karanlık ve soğuktu. Ellerini cebine koyup kuruyan dudaklarını ıslattı. Bu gece çok konuşmuştu.

 

Kadir'e bakmadan "Velhasıl kelam herkes bir başkasının hikayesin de kötü olandı. Biz kendi bakış acısını iyi olandan dinliyoruz. Sen Zeynep İlyas ile evlenmesin daha kötüsünü yaşamasın diye evlendin ama Afran'ın gözün de sevdiği kızın kötü anından faydalanan birinin ilerisine geçmeyeceksin çünkü Afran senin ona olan duygularının farkındaydı" Dedi ve Kadir'in göğsünde kurşundan daha acı bırakacak bir his bıraktı.

 

 

"Zeynep!" Dedi Rojawan. İsmi bile Kadir'in yüreğini sızlatıyordu. Yürek sızısıydı. Rojawan ona dönmeden "Zeynep ne hissediyor bilmiyorum ama bana sorarsan minnet duygusunu aşamayacak ileri de ne oluyor hayat insana ne getirir onu yaratan bilir. Fakat Zeynep seni sevmese bile sorgulayan sen olacaksın. O zaman da senin hikayen de kötü olan Zeynep olacak çünkü tüm acabaların o olacak! " Dedi. Teselli etmiyor sözleri ile kurşun sıkıyordu.

 

Kadir yüzünü iki eli arasına alıp düşünürken "Acaba beni sevdi mi?

Acaba Afran'ı seviyor mu?

Acaba bıraksam ona gider mi?

Acaba ben mi Afran'mı? " Diye Rojawan devam etti. Söyleyeceği söylediklerinin en ağırıydı.

 

"En kötüsü de benimle girdiği yatakta onu hayal ettim mi veya rüyaların da olan onu görüyor mu? " Dedi ve Kadir kalbinin yanında beynine kurşun yemiş gibi sarsıldı.Rojawan acımasız bir katil gibi kör bıçakla deşiyor gibiydi.

 

Kadir kanamayan yaraları ile paramparçaydı.

 

"Zihnin de bilmediğin her şey için bir acaba olacak"diye son sözü söyledi.

 

Bazı sevdalar yaş aldırtmaz yaş döktürürdü. Adama sakal kadına saç beyazlatırdı.

 

Kadir sevdası ile sakal beyazlatanlardı. Genç yaşında sakalın beyazlaşmış diyenler yüreğinde ki kır çiçeğini bilmezdi. Asıl mesele yüreğinde ki kır çiçeği olması değil o çiçeğin kalbine ne değel yel oydu. Ne de yapraklarını savrulan. Kır çiçeği toprağa değil kuruyacağını bile bile güneşe aşıktı ve toprakta solup gidecekti. Derdi de tasası da toprağaydı.

 

Söylenecek söz varmıydı?

 

Rojawan'ın dili bu gece laçkaydı. Tüm olacakları söyleyip teselli yerine yaşayacaklarını söylemişti.

 

Onlar bu haldeyken görünen far ışıkları diğerlerinin de geldiğinin habercisiydi. Kadir ayağa kalkıp onlara doğru arabaya bakarak duygusuz bir tınıyla " Sence Mardin'de birgün martı kanat çırpar mı? " Dedi.

 

Rojawan omuz silkeleyip "günrş başına vursa yolunu kaybetse niye olmasın " Dedi. Öylesine cevap vermişti.

 

"Mardin'de deniz yok"

 

"O zaman sen denizi olmayan Mardin'de martının gelip kanat çırpmasını niye bekliyorsun"

 

"Yolunu şaşırmasını" Bunu söylerken sesinde umut mu yoksa kırılma mı vardı bilinmezdi.

 

Arkadaşının ne demek istediğini biliyordu. Net bir tonda "Kalbinin atışı şaşırmadıktan sonra yolunu kaybetse ne olacak" Diye onu cevapladı.

 

Araba durup farları söndürdükten sonra Sis ve Harran arabadan indiler. Rojawan sanki biraz önce ki konuşma hiç olmamış gibi yüksek ve keyifli bir tınıyla " Aşk kokusu var. Havada benamus kokusu var. Bu benamuslar benim kimseyle de paylaşamam" Diye şakıdı.

 

Sis yüzünü buruşturup " Senin okuyacağın besteyi sikim" Dedi ve salanan sandalyeye ilerledi.

 

Kadir onlara bakarken Harran elini omzuna koyup " Rojawan yiğidim senin başın bağlı, biz metres hayatı yaşayacak karekterde değiliz. Bundan sonra sen yoluna biz yoluna" Dedi ve yanağından makas alıp semaverin yanında ki mindere oturdu.

 

Rojawan ona bakıp " Üstünüze kuma gelen Hilal siz benim ilk aşklarımsınız" Diye onları protesto etti.

 

Harran naz yapar gibi omuz silkeleyip " Ama nikahın onda biz sizin mutlu mesut aile tablonuzu izleyip bize gelmeni bekleyemeyiz " Dedi.

 

Sis nıççç nıçç yapıp " Oğlum biz bunun kapatması falan değiliz. Gavat zaten büyümü yaptı ne yaptı bilmiyorum hepimiz evde kaldık. Bak başı bağlandı herkesin kısmeti açıldı" Dedi.

 

Rojawan cevap vereceği anda onun oturduğu yere bakıp " Yerin sıcak mı? "diye sordu.

 

Sis rahat bir şekilde kafasını salladığında, çenesini kaldırıp " Ben oturmuştum senin için ısttım " Dedi.

 

Harran kahkaha atarken Sis onu onaylamaz bir şekilde ayağa kalkıp " Oğlum cenabet misinher bulduğun fırsatta bize yürüyorsun anlamıyorum " Dedi ve Harran'ın yanına oturdu.

 

"Evli barklı bir adamım cenabet falan demeler hiç olmuyor" Diye Sis'i cevapladığın da Kadir arkadaşlarına çay dolduruyordu. Keyifsizdi ve bu onların gözünden kaçmıyordu.

 

Harran konuştukları saçma konuşmayı sonlandırmak için " Ulan nikaha niye bizi çağırmadın " Dedi. Rojawan hatırladığı detayla gülümsedi.

 

Hilal ve Rojawan'ın nikahları günler önce kıyılmıştı. Kimseyi çağırmamış iki şahitle cami de kıydırmıştı. Konakta verilecek mevlüt ve yemeği istemediğini söyleyip ona ayrılan parayı bir hayır kuruluşuna bağışlamıştı. Ona göre verilecek yemekte gelen kimse o yemeği yemeye muhtaç değildi ve sırf gösteriş için bunu yapmayı gereksiz görüyordu.

 

Hilal evlenmeden önce mehir olarak ona liste vermişti. Babasına hazırladığı listenin kaç tık üstü olduğunu kendisi bile bilmiyordu.

 

Ve o an Rojawan'ın ökfesi bitmeyen isyanları. Hilal'e bakıp "Bu listeyi kabul etmek Lozan barış anlaşmasını kabul etmekten daha zor.İsmet'e adaları verdi diyenler gelip senin benden ne istediğine baksın. Sanırsın İtilaf Devletleri gibi savaş kazanmış ben de ittifak Devletleri gibi kabul etmeye mecburum. Ahhh ahhh yok şunu kaybetti yok bunu verdi diyenler benim ne verdiğime baksınlar. Bunca yıllık çalışıp alın teri dökmem Hilal hanımın bir listesine baktı. Dünya'ya kız gelip mehir istemek varmış. Amınakoyayım Sevr anlaşması daha kolaydı. İstanbul'un fethinde karadan gemi yürütseydim bu kadar zorlanmazdım." Diye isyan bayrağını çektiğin de Hilal daha fazla rezil olmamak için minik eliyle ağzını kapatıp " Sus rezil olduk " Diye söylendi.

 

Rojawan onun elini bileğinden tutup çektikten sonra " Ne rezil olması, sen daha karım olmadan malıma ortak olmak istiyorsun. Belki beni sevmeyeceksin istemeyeceksin. Belki anlaşamayacağız. Ben o kitaplarda okuduğun adamlar gibi bonkör değilim. Mal canın yongasıdır" Diye isyanlarına devam etti.

 

Hilal şaşkın bir şekilde " Tamam bir şey istemiyorum yeter ki sus " Dedi ve gözlerini kısıp " Ne çok abarttın, ben olsam verirdim" dedi.

 

Rojawan ona üstten bakıp " Yiğidin eli tutulmaz ver o zaman " Dedi.

 

Hilal şaşkın bir şekilde " Ne yani sen şimdi benden mehir mi istiyorsun " Diye meraklı bir şekilde sordu.

 

Rojawan ellerini göğsünde çapraz bir şekilde bağlayıp " Sen biraz önce ben olsam verirdim demedın mi? "

 

"Evet"

 

"Tamam o zaman ver mehirimi? "

 

Hilal'in ağzı beş karış bir şekilde ona bakıyordu. Ne diyeceğini bilmiyordu. Elini kafasına koyup üstünde ki şaşkınlığı atmaya çalıştı ama Rojawan gayet ciddi duruyordu. Kuruyan dudaklarını ıslattı. Ağzını açtı kapadı. Söz ağızdan bir defa çıkmıştı. Gururlu kızdı geri adım atmak olmazdı. Başını kaşıdı çenesini kaldırıp gururlu bir edayla " Tamam peki ne istiyorsun " Dedi.

 

Rojawan gayet rahat bir tavırla elinde ki listeyi onun avçuna bırakıp " Listedeki leri versen yeterli "dedi ve hocanın karşısıns oturdu.

 

Hilal yanına oturup fısıltı halinde " Benim o kadar malım yok ki? " Dedi.

 

Rojawan omuz silkeleyip " Kocanın var ondan alırsın " Dedi.

 

Hilal düşünmeden "tamam " Deyip önüne döndüğünde Rojawan gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Onunla uğraşmak hoşuna gidiyordu.

 

Hoca ikisine soru sormaya başladığın da Rojawan ciddi bir tavırla mehir istediğini söylemiş Hilal'de kabul etmiş ve gün boyunca Rojawan diline düşmüştü.

 

Diğer gün ise gelinlik alış verişleri vardı. Düğün için önceden aliş veriş yapılsada Rojawan onu çocuk mağazına götürmüş Hilal'de sinirlenip gelinlik almamıştı. Dini nikah kıyılırken Rojawan'ın oyununa geldiği için kızgındı. Yanında yürüyen dev adama sinirli olduğu her halinden belliydi. Gelinlik mağazasına girdiklerin de en pahalı gelinliklee arasında göz gezdiriyordu. Bir tanesini beğenip kabine girdiğin de Rojawan mağaza çalışanlarını hayretlete düşürerek etiketleri değiştiriyordu.

 

Hilal kabinden çıktığın da giydiği beyaz gelinlik ile melekler kadar güzel olmuştu. Rojawan evlilik hakkında ki bakışı ilk defa değiştideğiştiğinin farkındaydı lakin o mecburu bir aşk veya birliktelik istemiyordu. Hayatını sürdüreceği kadının yüzüne baktığın da mecburi değilde aşk dolu bakışlar görmeliydi. Hilal'de o'da bir seçime zorlanmış mecbur bırakılmıştı. Yoksa sokakta karşılaşsalar birbirlerine bakmadan yollarına devam edeceklerdi.

 

Ne Hilal yanında abisi gibi duran bir adamı koluna takacaktı ne de Rojawan ondan küçük biriyle evlenecekti.

 

Kafasında ki düşünceleri bir yana bırakıp eteklerini tutup podyum da yürüyen manken edasıyla kendisine gelen Hilal'e baktı ve genzimi temizleyip "çok pahalı " Dedi. Ses tonu ciddi ve beğenmediğini ifade eder gibiydi.

 

Hilal'in iri açılan gözleri eteklerini toplayıp "hödük" Deyip geri gitmesiyle sonlandı. Devamında onları küçük çaplı bir tartıma bekliyordu.

 

Hilal gelinlik konusunda onun dediğini yaptı ve en uygun gelinliği tadilat için bırakıp çıkmıştı. Rojawan alacağın gelinlik ile Afrika da bilmem kaç kuyu kazılır nasihatları ile delirmemek için mücadele ediyordu.

 

Aynı kriz kuyumcu da da devam etti. Rojawan ödemeyi yaptıktan sonra Hilal'e dönüp "böyle olacağını bilseydim ben de bir ağa bulup ona kaçacaktım " Diye isyan etti. Hilal gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp "ciddi düşünürsen akrabalarımın için de ağa çocukları var " Deyip saçlarını savurarak arkasını dönüp kuyucumdan çıkmıştı.

 

Rojawan yapılan imaya yüzünü buruştursa da hak ettiği için " Kocanım bana sahip çıkman gerekir" Dedi.

 

Hilal omzunun üstünde dönüp " Karınsam konuşmalarına ve hareketlerine dikkat etmen gerekiyor " Diye onu cevapladı.

 

Rojawan hatırladıkları ile gülümsedi. O deli ise Hilal tam çatlaktı. Omzuna konulan elle büyük bir nefes aldı. Hayatın ona ne getireceğini bilmiyordu ve ilk defa birini incitmekten korkuyordu.

 

Harran onun baktığı yere bakıp gülümsemesini anlamsız bulduğu için kaşlarını çatıp " Hayırdır nereye bakıp gülümsüyorsun

 

Rojawan omzunu sirkeleyip ona baktı ve sırıtarak "çevrem de IQ seviyesi yetmiş olan insanların çöp olan hayat felsefesini bakıyorum ve gülüyorum" Dedi ve arkasını dönüp onun yanağından bir makas alıp "Kusura bakma yavrum manzaramız aynı değil. Sen çöplüğe ben de gökyüzüne bakıyorum o yüzden anlayamazsın" Dedi.

 

Harran'ın eli yanağına giderken dediklerini anlamayı çalışıyordu. İğrenir gibi yanağını sildikten sonra öfkeli bakışlarını ona çevirdi. Eli belinde ki silaha giderken "sen bize aptal mı demek istiyorsun" Dedi ve silahını çıkardı. Rojawan "evet " Deyip ona döndüğün de Harran'ın elinde ki silahın namlusu anlını bulmuştu. Yutkunduğun da Harran keyifli bir sesle " Kafana sıkıp baktığın manzaranın mezarlık olmaması için bir neden söyle " Dedi.

 

Kadir ve Sis ikisine bakıyor lakin müdahale etmiyordu.

 

Tabi can tatlıydı Rojawan yutkunarak " Dostunum " Dedi. Harran en sakinleri olsa da ne yapacağı belli olmazdı. Delilikte tek rakibi oydu.

 

Harran kafasını yana eğip " Dosta kurşun sıkılmaz diye bir kaide yok" Dedi ve gözlerini kısıp " Hem Hilal bacımız evlenmeden senden kurtulmuş olur" Dedi.

 

Rojawan alnındaki namluya bakıp " Genç yaşta dul kalmak istemez " Dedi.

 

Harran tek kaşını kaldırıp "lan sanki sana deli divane aşık. Berdel yüzünden evleniyor" Dedi ve kolunu kaldırıp havaya bir el sıktıktan sonra "ona kadar sayacağım ve sen karşımda durmaya devam edersen mezarımı derin kazın dar olsun sözleri ile sana mezar kazdıracağım" Dedi ve kolunu indirip namluyu yine Rojawan'a çevirdi.

 

Kadir ve Sis ikisinin ne gibi delilik yapacağını merak ederken Rojawan'ın kaşları çatıldı.

 

Harran sırıtarak "üç, dört" Diye saymaya başladı.

 

Rojawan arkasına dönüp koşarak "oğlum sana saymayı öğreten öğretmenin eline kuş sıçmasın emi bu nasıl saymak birle ikiye ne oldu"

 

Sis ve Kadir yüzlerini sıvazlarken Harran gayet rahat bir şekilde " Dört, ben saymayı okulda öğrenmedim " Dedi ve gözlerini kısıp "Onlar uyuyor rahatsız etmek istemedim " Dedi.

 

Rojawan arabasına yetiştiğin de hızlıca cebindeki anahtarları aradı.

 

Harran ise " Dokuz ve on " Deyip silahı ateşledi.

 

Rojawan yerinde sıçrarken bağırarak " Lan beş ve diğerlerini unuttun" Diye isyan etti.

 

Harran elinde ki silahı tekrar ateşleyip " Onlar virüs kaptı hepsi yatak düşek yatıyor. Doktor rahatsız etmeyin dedi" Diye onu yanıtladı ve yavaş adımlarla ilerledi. Sis ve Kadir gülmemek için kendilerini zor tutuyor ve müdahale etmiyorlardı. İki manyak deli deli takılıyorlardı.

 

"Doktor seni de kendine haline bırak dedi sonuç ortada; kapatılman gerekilirken topluma zararlı bir şekilde aramızda geziyorsun" Deyip koşmaya devam etti.

 

Harran sakın bir tavırla " Hastaneler benim" Dedi ve silahını tekrar ateşledi.

 

Rojawan arabanın etrafında tur atıp nefes nefese bir vaziyette " Sis bu mal beni vuracak biriniz bir şey yapın " Diye konuştu.

 

Sis sanki normal bir şeymiş gibi " Korkma Harran sana kıymaz " Dedi ve semaverden çay doldurup önce Kadir'e uzattı sonra kendi çayını aldı.

 

Rojawan duyduğu silah sesiyle yere yattı ve yuvarlandı. Arabanın altından diğer tarafa geçerken bağırarak " Ulan bari etrafınıza bir bakın anahtarım orada mı düşmüş" Dedi.

 

Sis etrafına bakıp yerde gördüğü anahtarla " Evet burada düşmüş "dedi ve çayından bir yudum aldı.

 

Harran elinde ki silahı ateşlediğin de " Oğlum doğru nişan alsana her seferinde ıskalıyorsun " Dedi.

 

Kadir pes der gibi ona baktığında " Rojawan'dan kurtulma fırsatımı bulmuşum kaçırırmıyım? " Dedi.

 

Rojawan koşarak " Anahtarımı at " Diye yardım istedi.

 

Sis elinde ki bardakla arkasına yaslanıp " Senden kurtulma fırsatı bulmuşum kaçırırmıyım? Ama gözün arkada kalmasın sözüm olsun helvanı fıstıklı yapacağım "

 

Rojawan nefes nefese kaldığı için duraksayıp " Adamsın" Dedi ve hızlı hızlı nefes alıp arabanın etrafında bir tur daha attı. Harran onu hedef tahtası olarak kullanıyordu.

 

Kadir onları onaylamadığı için "yaptığınız oyun değil" diye azarlasa da iki deli onu dinlemiyordu.

 

Rojawan sanki silahla kovalanmıyor muş gibi "ulan sizin arkadaşlığınıza tüküreyim. Hiçbiriniz biriçik dostumuz evleniyor bir kına gecesi yapalım demedi " Diye söylendi ve duyduğu son silah sesiyle durdu.

 

Nefes nefese kalmış ellerine dizlerine dayamış bir vaziyetteydi. Biraz bekleyip nefesinin düzelmesini bekledikten sonra Sis'e doğru ilerledi.

 

Arkasından gelen Harran ile " İkidir şarjör değiştiriyorsun kurşunun bitti " Dedi ve yerdeki anahtarını alıp kendi arabasına ilerledi.

 

Harran sırıtarak " Lan şaka yaptım gitme hem söz sana kına geçesi düzenleyeceğim tüm masraflar benden " Dedi.

 

Rojawan cevap vermeden bagaja ilerleyip bagajı açtı. Kadir artık uğraşmak istemediği için ne yaptıkları ile ilgilenmiyordu ama Sis'in oha diyen sesiyle bakışlarını kaldırdı. Zeynep'i unutmuş artık düşündüğü tek şey deli arkadaşlarının ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.

 

Sis tedirgin ve şaşkınbir şekilde "ulan manyak elinde ki uzun namlulu" Dedi.

 

"Keleş bebeğim uzun namlulu falan hiç hoş değildeğil" Diyen Rojawan ve

birkaç adım geri giden Harran

 

Harran yutkunarak "lan kalaşnikof ile oyunmu olur" Dedi.

 

"Kalaşnikof değil keleş diyeceksin kızım alınır. Elimde ki AK-47 üç buçuk kilo hafifliğin de kuş gibi, 415 mm namlu uzunluğu 350 metre menzil tek şarjörle seni elekten geçirir gibi süzer. Ve bunu dakikada 600 mermi ile yapar. Şimdi bunu yapmamam için bir neden söyle" Diye konuşup son cümlesinde onu taklit etti.

 

Harran "en yakın dostunum" Dedi ve elinde ki Berratta tabancayı yere attı.

 

"Dosta kurşun sıkılmaz diye bir kaide yok" Lâfını geri iade etti.

 

Sis ikisinin arasına girmek istemiyordu. Kadir ne halleri varsa görsünler modundaydı.

 

Harran gözlerini kısıp " Her şeyi boşverde onu nereden buldun" Diye sorusunu sordu. Şuan sanki tek derdi bu gibi görünüyordu.

 

Rojawan kendinden gurur dıyan bir edayla " Devletin üstüme zimmetli " Dedi.

 

Sis şaşkınlıkla " Devlet onu sana niye versin " Derken dikkatli bir şekilde silahı inceliyordu.

 

Rojawan onları küçümser gibi gururlu bir edayla " Gönüllü köy korucusuyum" Diye konuştu.

 

Harran anlamayan bir tavırla " Lan manyak milletin köyünden sana ne, sen yaralı parmağa içemez bedava kılını kıpırdatmazsın" Diye onun ne olduğunu dile getirdi.

 

Rojawan onu iyi tanıyan arkadaşlarına burun kıvırarak " Ben sen miyim lan vatan toprağı için tabi siper olacağım" Dedi ve kısa bir süre duraksayıp " Tabi onların içinde kendi köylerim de var" Diye konuşmasını sonlandırdı.

 

Sis gür erkeksi bir kahkaha attığın da Harran kollarını göğsünde birleştirip " Ben tahmin etmiştim"dedi.

 

Rojawan ona bakıp "şimdi seninle kutu kutu pense oynacağız " Dedi ve keleşin namlusunu Harran'a doğrulttu.

 

Harran yutkunurken Rojawan keyifli bir sesle "kutu kutu pense yarım akıllı arkadaşım kurşunu ye'se" Dedi ve tetiğe bastı.

 

Kalaşnikof mermilerini arka arkaya sıralarken Kadir dahi her biri kendine siper olacak bir yerlere attı.

 

Rojawan elini çektiğin de üç arkadaşı ortada yoktu ve her şey her yerdeydi. Semaver dökülmüş sallanan sandalye ise dağılmış. Gördüğü görüntü ile sanki sebebi kendisi değilmiş gibi "lan ben onu eve götürecektim " Diye sitem etti.

 

Kadir yerinde doğrulup "ulan gerizekalı elinde ki oyuncak mı? " Diye kızgın bir tonda konuştu.

 

Rojawan tek kaşını kaldırıp "elimdeki oyuncak değil tabi bununla birazdan oksijen kirliliği yapan birini vurup küresel ısınmaya büyük bir fayda da bulunacağım" Dedi.

 

Sis ayağa kalkıp ellerini birbirine vurup alkış çalarak "benim çevre dostum cimri arkadaşım bir keleş mermisi ne kadar biliyor musun? " Diye yarı alayvari bir şekilde konuştu.

 

Rojawan gözlerini kısıp " Bu konuda masraftan kaçmıyacağım. Hem ben uyguna alıyorum " Dedi bakışlarını etrafında gezdirerek "ulan ibne elma dersem çık armut dersem çık" Diye bağırdı.

 

Harran kafasını kaldırıp eğlenir bir şekilde "hangisinde saklanayım " Dedi.

 

Rojawan şeytani bir sarıtışla "bunu kafana yediğin de " Dedi ve elindekini tekrar ateşledi.

 

Kadir yaka sirkeler gibi "pes " Dedi ve arabasına ilerledi.

 

Rojawan boşverir bir tavırla "bılbılo lo Harran'ı bılbılo " Diye uzatarak şarkısını şakıyıp " Birazdan seni vuracağım ölüsün bılbılo " Diye devam etti.

 

Sis ister istemez gülüyor ve ikisini durdurmuyordu.

 

Kadir arabasına binerken " Yemin ederim sizin yüzünüzden bu gidişle deli çıkacağım " Dedi ve arabasına bindi.

 

Rojawan giden dostuna bakıp "Mırazı olmayan zaten deli çıkıyor" Diye fısıldadı.

 

Kadir arabasını çalıştırırken Sis giden dostu için üzülüyordu.

 

Kadir sözde kafa dağıtmaya gelmiştigelmişti lakin ne mümkündü. Araba gözden kaybolurken Rojawan önüne dönüp uzatarak " Harrannnn " Deyip gayet sakin bir tını da " Korkma lan kıçından başka yere nişan almayacağım " Dedi.

 

Sis bu gece delirdiklerini düşündüğü ikiliyi kendi hallerine bırakıp oradan uzaklaştı.

 

*

*

*

Kadir konağa döndüğün de saat gece yarısını geçmişti.

 

Bedeni yorgun ve argındı tıpkı düşünceleri gibi merdivenleri çıkarken sevdasının artık yanında olacağının bilinçindeydi. Sevmeye kıyamıyordu lakin yaşadıkları ortadaydı.

 

Konağın sessizliğinden herkesin uyuduğunu anlaması zor değildi. Basamaklar son bulduğunda kısa bir süre duraksadı. Odasına gitmesi gerekliydi lakin damarlarında dolaşan kan gibi zihninde olan bir Zeynep vardı ve panzehir misali ona muhtaçtı.

 

Odasına girmesi doğru değildi sanki yaşadıkları doğruymuş gibi bunu sorgulaması saçmaydı. Ayakları yolunu bulmuş gibi odaya yöneldi. Kapı'ya vardığında elini kapı kullanan attı lakin açmaya kuvvet değil yürek istiyordu.

 

Mangal gibi yüreği vardı ama mevzu bahis sevdiği olunca deve kuşu misali kuma gömülüyordu. Açılması zor değildi fakat ona abi diyen kıza gönül vermiş dedirtmeyi de kendine yedirtemiyordu.

 

Bu kaybedişleri bu yüzden değil miydi?

 

Ona göre öyleydi lakin acı bir gerçek vardı ki Zeynep'te abi dediği adama başka gözle bakacak biri değildi.

 

Kapı kulpu indiğinde bir hırsız gibi içeri sızdı. Oysa onun gönlünü çalan hırsız içerde yatakta uyuyandı.

 

Saydam Ay ışığı pencereden odayı aydınlatırken. Karanlıkta ay ışığı ile gördüğü kadarı ile yatağa ilerledi. Yatağın önünde diz çökerken bakışları aşık olduğu çehredeydi. Zift gibi saçları gecenin karanlığına meydan okur gibi beyaz yastığa dağılmıştı.

 

Burnu dudakları yüzünün asilliğini tamamlayan detaylardı. İri yeşil gözlerinin öfkeden nasıl karardığını bugün görmüştü, o gözlerin aşkla Afran'a bakarken de görmüştü. Onların ne olacağı belli değildi.

 

Eli istemsiz bir şekilde zifiri siyah saçları bulurken hırsızlık yapan bir edayla hareket etti.

 

Yetim hırsızlığa çıkmış ay akşamdan doğmuş derler. Kadir'in olayı tamda buydu. Zeynep saçlarına kıyılamazken saçlarından tutulup yerde sürüklenmişti.

 

Zeynep artık saçlarına dokunulur diye korkan kızlardandı. Saçında ki dokunuşu hissetiği gibi yatakta irkildi. Kadir elini çekerken titreyen bakışlar ile gözlerini açıp ona baktı.

 

Korku ve endişeyi bir arada yaşıyordu. Yatakta doğrularak gece lambasını açıp Kadir'le gözgöze geldiğin de elini kalbine koyup endişeli halde "sen miydin Kadir abi, korkuttun beni " Dedi.

 

'Kadir abi! '

 

Endişeli ve uyku mahmuru çıkan kelime adamı öldürmek için yeterliydi. Üç harf sanki bir kurşundu ve üçe bölündü. Her biri ayrı ayrı bedenine saplandı. Kaburgaları geçip kalbine saplanmış gibi nefesi kesildi. Ayakta duran haline hayrandı. Yoksa takadi çoktan tükenmişti.

Kadir kendisini toparlayıp " Nasıl olduğuna bakmaya geldim " Dedi. Yalan yoktu nasıl olduğunu da merak etmişti lakin ağır olan özlemdi. Burun diğerini sızlatır bir cinsten bir özlem.

 

Zeynep boşvermişle bir edayla " Ben bundan sonra iyi olmam Kadir ab-" Kadir abi diyecekti dilinin uçunu ısırıp kafasını eğdi mahsun bir çocuk gibi "özür dilerim. Dilimi alıştırmaya çalışıyorum. Uyku mahmuru olunca bir anda çıktı" Dedi.

 

İçi yana yana "anlıyorum" Dedi ve ayağa kalktı. Pencereye doğru ilerlerken zihnin de asla aşamayacağına inandığı 'Kadir abi' hitabı dönüp duruyordu.

 

Herkese abi olabilirdi ama sevdiğinin dilinde abi olmak koyuyordu.

 

Yorgun argın bir şekilde pencereye ilerledi. Aylardan şubattı soğuktu lakin adamın içinde ki ürperti soğuktan değildi.

 

Ay dolunaydı ışığı geceyi delip aydınlatıyor. Kadir'in karanlığı gece değildi. Omzunu pencereye dayarken cebinden sigara paketini çıkarıp içinden çıkardığı bir dal sigarayı dudaklarıba götürdü.

 

Çakmağı çıkarıp yaktığında daha sigarasını yakmadan dudakları arasında ki sigara çekildi. Elinde ki çakmağın alevi Zeynep'in yeşil gözlerini görmeye yeterliydi. Aralarında bir alev vardı. Kadir'in içini yakan alev kıvılcımı değildi o alev kıvılcımında görünen dudaklardan çıkan 'abi' kelimesiydi.

 

Zeynep dudaklarını birbirine bastırıp parmakları arasında ki sigarayı göstererek " Sigarayı tersten içmeyi sevdiğini bilmiyordum " Dedi ve sigarayı parmakları arasında çevirip düzelttikten sonra Kadir'in dudaklarına götürdü ve elindeki çakmağı alıp sigarayı yaktı.

 

Kadir şaşkındı.

 

Zeynep ise onu görmeyecek kadar üzgün. Pencereyi açıp tükenmişcesine "çakmağın yaktığı gibi etrafımdaki insanları yakıyorum değil mi? " Dedi.

 

Soğuk hava vücudlarına nüfus ederken Kadir sigarasından aldığı nefesle " Saçmalama " Dedi.

 

Zeynep omuz silkeleyip " Saçmalamıyorum gerçekler acıdır" Diye onu cevapladı.

 

Kadir içtiği zehirli nikotin Zeynep'tin sözleri kadar acıtmıyordu. Burnundan bıraktığı dumanla "şuanda ailene kızgın olduğun için böyle düşünüyorsun" Deyip düşüncesini dile getirdi.

 

Boş bakışlarla konağın karanlık sulietine bakarak buz gibi bir sesle "aileme kızgın değilim" Dedi. Sesi o kadar ifadesizdi ki Kadir konuşan kızın Zeynep olduğuna inanamadı.

 

Yüzüne dağılan saçları kenara verip "benim ailem yok" Diye devam etti.

 

Elinde ki sigarayı pencereden atıp " Senin bir ailen varvar ve yokmuşsun gibi davranamazsın. İleri de affedeceksin ve bu günler senin için kötü anılar olarak kalacak" Diye çıkıştı. Zeynep'in bu hallerine katlanamıyordu.

 

Zeynep çenesini kaldırıp "benim ailem beni bir paçavra gibi savunduklarında öldüler. Evet toplu bir ölümdü o anlarda sesim çıkmadı ama canım çok yandı. Kayıplarına alışmam zor ama yoklar" Dedi. Ses tonu sinirini belli ettiriyordu.

 

Kadir sigarasını yarım atmıştı. Böyle dertlere kaç sigara yakılır. Ya da sayılır mı bilmiyordu. Dişlerini sıkıp cebinden paketini çıkarıp yeni bir sigara yaktı. Zeynep'in bakışları ona dönmedi ikinci sigarayı yakma demedi. Eskiden olsa kızışır uyarırdı. Aralarında değişmeye başlayan bir şeyler vardı ve Kadir bunun farkındaydı.

 

O'da bitmeyen gecenin karanlığına bakıp " Ailen seni bir paçavra gibi atmadı. Yabancı bir yerde değilsin" Diye söze girdi lakin Zeynep'in öfkeli gözleri ve " Kim olarak buradayım Kadir abi" Diyen keskin sözleri onu susturdu. Abi kelimesini bu sefer bilerek söylediği tüm gerçekliği ile ortadaydı.

 

Kadir burnundan solsa da Zeynep bunu takacak halde değildi. Kafasını yana eğip " Her zaman misafir olarak geldiğim bu konakta ben neyim? " Diye hiç olmadık bir şekilde sorusunu sordu.

 

Genç adam aldığı bıkkın nefesle "Zeynep bende böyle olmasını istemezdim ama olduğumuz konum ortada lakin değişen hiçbir şey yok. Sen yine Zeynep ben yine Kadir" Dedi.

 

Zeynep ellerini göğsünde bağlayıp "eskiden ben bu evde misafir bir Zeynep'tim sende benim Kadir abim. Şimdi ise ben Zeynep'im sende kocam arada ki fark ne kadar büyük değil mi? Ne ben eski Zeynep olabilirim ne de konaktakilerin bana olan bakışları" Dedi. Gerçekler acıttır demişti ya acıtmıyor deşiyordu.

 

Zeynep'in canı yanıyordu. Buna rağmen olgun durmaya çalışıp başına gelenleri kabul ediyordu.

 

Yürek sızısı bu gece yürek yakacak gibiydi.

 

Kadir gecenin sessizliği delmek isteyen siniri ile " Sen eski Zeynep'sin olanlar hiçbir şeyi değiştirmeyecek. İstersen konağa misafir gelen aile dostumuzun kızı istersen gelini sana nasıl davranılmasını istiyorsan öyle olacak " Diye kesin ve net konuştu.

 

Genç kız olmayacak şeyler için medet umulmayacağını çok acı bir şekilde öğrenmişti. Kafasını olumsuzca sallayıp " Dün bizi nikaha oturtup evet dedirtenler yarın yine hayatımızda olacaklar. Çok değil üç ay sonra girdiğimiz her toplum da bebek yokmu çocuk ne zaman diyecekler. O zaman da seninkiler eve gelen aile dostlarının kızı olarak bakacaklar mı? "Dedi.

 

Ses tonu acımasızcaydı. Doğrular acıtırdı.

 

Zeynep kimseye umut vermek istemiyordu. Karşısında kim olursa olsun başka hayaller kurmamalıydı. Onlar mecburi bir hayatı yaşayan iki bireydi ileri olamazdı.

 

Zeynep burnu havada duruşları, dediğim dedik isyankar hallerini ilk defa görüyordu. Kendini kandırmayacaktı.

 

Kadir'in yürek sızısı yürek sızlatıyordu. Elindeki sigaradan büyük bir nefes alırken ciğerlerine dolan nikotin mi yoksa Zeynep mi daha zararlı bilmiyordu. Zira sevdası sözleri öldürmek için and içmiş gibiydi.

 

"Onu zaman gösterecek Zeynep! Kaderin insana ne getireceği belli olmaz" Diye onu yanıtladı ve belki hiç söylemeyeceği bir cümleyi kurduğunu fark bile etmedi.

 

Yeşiller alev topuna döndü. Ellerini kaldırıp nereye koyacağına bilmez bir şekilde hareket ettirdi. Burnundan soluyarak " Kaderin göstereceği hiçbir şey yok. Ben Zeynep'im sende benim Kadir abimsin. Belki aynı hatta aynı yatağı paylaşacağız ama bu aynı yatakta abi kardeş yattığımız gerçeğini değiştirmeyecek. Bu evliliği dikte edenlerin hükmü buraya kadar devamı yok" Dedi.

 

Ağzında tekrar eden Kadir abi cümlesi bu sefer bile isteye çıktı ve adamın kalbine bir ok olarak sapladı.

 

Kadir konuşmak için ağzını açtı lakin Zeynep susacak gibi değildi. Öfkeliydi herkese her şeye öfkeliydi. Öfkesini yüzüne dağılan saçlardan çıkarmak ister gibi savurup " Bak ben senin iyi biri olduğunu biliyorum. Dostunu kırmadın kardeşim dediğin kızla evlendin. Onlar sana minnettar belki ileri de ben de minnet duyacağım ama ilerisi yok. Benim kalbim dolu! Allah yüreğimdekini biliyor bunu gizlemiyorum. Benim ondan başka birine verecek yüreğim yok" Dedi.

 

Minnet! Olsa bile minnet duygusu olur diyordu. Kadir sus insafsız tamam biliyorum bende bunun farkındayım. Bunu yapabilsem önce ben seni yüreğimden azad ederdim demek istedi.

 

Tüm suskunluklarına yeni bir suskunluk ekledi.

 

Yine sustu.

 

Sevdiğine lal olmak vardı.

 

Sabrın en zor haliydi. Zeynep sevdiğini çığlık atarak dile getirmekten çekinmiyordu lakin Kadir lal olmaya mecburdu.

 

Yürek sızısı da acımasız bir katil gibi yüreğini sızlatmaya devam ediyordu.

 

"Tamam sus ben bunları biliyorum"

 

"Hiçbir şey bilmiyorsun Kadir. Bize ne yaptıklarını neye mecbur bırakacaklarının farkında değilsin "

 

"Her şeyin farkındayım Zeynep!"

 

"Buna rağmen kabul ettin"

 

"Sen niye kabul ettin Zeynep"

 

Zeynep sustu.

 

Kadir onun niye kabul ettiğini merak etti. İlyas ile evlenmem diye ortalığı ayağa kaldırmıştı peki kendisi ile evlenmeyi nasıl kabul etmişti.

 

Zeynep gözlerini yumdu. Annesinin sözleri kullaklarında yankılandı. Annesi onu ninnilerle büyütmüştü. Sesini her zaman severdi. Annesi ilk defa acımasız ve gaddardı. Hatırladığı sözler ile yutkundu.

 

"Eskiden canım dediğim insanlar katil olup ölmesin diye boyun eğdim"

 

Kabul ettim değil; boyun eğdim!

 

Yüreği sızladı. Sızlatan karşısındaydı.

 

"İyi o zaman ikimizde sevdiğimiz insanlar için fedakarlık yaptık"

 

"Sen dostların için yaptın"

 

"Onların içinde sende vardın Zeynep"

 

"Biliyorum ve bunun için minnet duymuyorum üzgünüm"

 

Ona göre Kadir'in kabul etme sebebi abileri ile olan dostluklarıydı. Kadir ise sevdiği için kabul etmişti.

 

Zeynep pes eder gibi bıkkın bir tavırla " Biliyorum senin için de zor bir durum ama keşke kabul etmeseydin " Dedi.

 

Kadir ona inanmayan gözlerle bakıp " Kabul etmeseydim sana ne olacaktı "

 

" Ruhunu öldürdükleri kızlarının bedenlerini de öldüreceklerdi"

 

"Daha çok gençsin bu yaşında ölümü düşenmen aptallık. Bu günler geçip gittiğin de acı hatıralar olarak kalacak"

 

Zeynep sırf bunun için bile kızgındı. İnsanların geçti bitti deyip normale dönmesini beklemeleri o kadar saçma geliyordu ki?

 

Zeynep elini kalbinin üzerine koyup "buraya bir şey oturdu. Öyle bir ağırlığı var ki nefes alırken zorluyor. Bunun sebebi ailem, imkanım olsa kapı açar çıkar giderim. En acımasızca olan ise kapı kilitli değil ben yinede çıkıp gidemiyorum. Tek kurtuluşum bu değersiz bedenim de tutsak olan ruhumun özgürlüğü ve sen çıkıp bana daha gençsin diyorsun. Ben bu genç yaşımda ölmek istiyorum" Veryansın eder gibi konuştu.

 

Diyecek söz var mıydı?

 

Kadir yutkundu. Teselli etse ne diyecekti. Sarıp sarmalayıp geçecek ben varım. Ailen yerine herkes yerine seni severim demek vardı. Sadece vardı işte, karşısında durmuş seninle evli kalmaktansa ölmek daha iyi diyen biri vardı.

 

Zeynep ise bu gece kimse kimseden beklenti içinde olmasın diye kartlarını açık oynuyordu.

 

Kadir içtiği sigaradan zehirli duman solarken Zeynep'in sözleri ile daha da zehirleniyordu.

 

Genç kız adamın gözlerine bakıp " Bak belki bana kızıyorsun. Bir adam için değer mi diyorsundur " Dedi ve duraksadı. Aldığı sesli nefesi dışarı verirken konuşması kendisi içinde zordu. Mardin soğuktu lakin gecenin karanlığında bile ışıkları pırıl prıldı. Kafasını yana eğip " Bak konu sadece Afran'a olan aşkım değil. Ben bu coğrafyada kader deyip urgan olarak boynuna geçirilen bir birlikteliği kabul etmiyorum"

 

Kadir burnundan soludu. Onun kendini bilmez cüretkar sözleri adamın sabrını taşıyordu ama Zeynep susmadı.

 

" Ben istemediğim bir yatakta kadın olmayacağım. Daha doğrusu abi gözüyle baktığım biriyle beraber olmayacağım. Bu coğrafyanın lanet olası kuralları umrumda değil"

 

Sesi gür ve kendinden emindi ona biçilen uygun görülen hayatı red ediyordu. Kadir'in öfkeden eli yumruk şeklini alırken onun bakışları konağın avlusundaydı.

 

" Bu topraklarda kızlar istemedikleri hayatları yaşıyor. Benim gibi mecbur bırakılıyor. İstemediğin adamlar ile istemedikleri yataklarda doğan çocuklar. Acaba şimdi şu taş evlerin kapıları açılsa gidin denilse kaç kadın yaşadığı evde durur" Dedi.

 

Kadir dişlerini sıkarken Zeynep'in onlardan biri olduğu gerçeği yüreğini sızlattı. Genç kız elini kaldırıp " İntihar günah değil deseler kaç kadın yaşadığı hayattan vazgeçip kendini asardı" Dedi ve durdu. Dudaklarını birbirine bastırıp "ya da kaçı istemediği adamlarla aynı yastığa başını koyarken uyanmamak için dua ediyor" Dedi.

 

Kadir gözlerini yumdu.

 

Yanında uyuyacak kadın vahim olan acı kaderi dillendiriyor.

 

"Kaçı istemediği beyaz gelinliği çıkarıp beyaz kefenle sarılmayı bekliyor"

 

Ölüm bu kadar acı hiç dile getirilmedi. Veya güzel.

 

Herkesin yükü kendine ağırdı bazıları sessizce taşır bazıları isyan ederdi. Zeynep ise o yükü taşımayı red ediyordu.

 

"Bu coğrafyada kuşların değil kadınların kanadı kırık. Kuşlar değil kadınlar ev adı altında mahkus bir kafese mahkum" Dedi lakin sözleri adam da bıçak etkisi yarattı.

 

Kadir daha fazla dayanamayıp " Yeter lan! Bende insanım sözlerinin duracağı bir yer olsun. Kimse sen'den bir şey beklemiyor. Ben birüne isteği dışında dokunmayı hiç düşünmedim. Diyelimki sen değil bir başkası ile evlendim yine zoraki bir evlilik olsaydı. İki cihan yanyana gelse yine istemediği bir şekilde dokunmazdım. Ben bu coğrafyada kadının ne zorluk yaşadığını biliyorum. Birgün benim kardeşim ileri de benim kızım yaşar mı diye ödüm kopuyor " Dedi ve duraksayıp "onların yaşamasından korktuğum bir şeyi sana nasıl yaşatırım" Diye konuştu.

 

Zeynep'in içi biraz ferahladı. O en güvendiklerinden darbe yemiş biriydi bundan sonra zor güvenirdi.

 

Saçlarından en sevdikleri için vazgeçen kadınlar saçını kolay kolay kimseye okşatmazlar. Güvenleri kırılan saçları ile kırılır saçları uzar ama güvenleri geri gelmez.

 

"Kızın olursa onu ençok saçlarından sev ve saçlarından kırılmaması için elinden geleni yap " Ses tonu o kadar iç liydi ki Kadir'in tüm kaleleri yıkıldı.

 

Zeynep'in babası abileri saçlarının teline bile kıyamazlardı. Lakin gözleri dönüp saçlarından sürüklerken yabancı gibiydiler.

 

Kadir daha fazla dayanamayıp onu kendisine çekti. Biraz önce kızmıştı ama öfkesi yerle bir olmuştu.

 

Zeynep önce sığınmak istemedi sonra bundan vazgeçti. Kollarını kaldırıp beline sarıldı. Artık daha fazla dayanacak gücü yoktu göz yaşları Kadir'in gömleğini ıslatırken " Ben yapamıyorum " Dedi.

 

Neyi yapamıyordu?

 

Küçücük bir kız çocuğu gibiydi.

 

Kadir elini kaldırıp küçük dokunuşlar ile parmaklarını gezdirdi. Zeynep gözlerini yumup " Bana nasıl kıydılar " Dedi.

 

El bebek gül bebek büyütülen bir kız bana nasıl kıydılar diye veryansın ediyordu.

 

Çenesini Zeynep'in başına dayayıp " Zeynep onlar senin ailen. Abilerinin sana ne kadar düşkün olduğunu biliyorsun. Şimdi onlara kızgınsın"

 

" Ben onlara kızgın değilim. Benim için onlar artık yok"

 

"Affedeceğin günler gelecek"

 

"Toprak altına girdiğim de neden olmasın"

 

Kolları arasında ki kız bazen dövmelik oluyordu. Kıyamazdı ama söyledikleri ile deli ettiren cinstendi.

 

Zeynep onun kollarından sıyrılıp "

Bak belki söylediklerim için kızıyorsun ama ben şairin yaş otuzbeş daha yolun yarısı dediği kadar ömür istemiyorum. Benim için otuz bile fazla " Dedi.

 

Kadir boş kalan kolları ile evinden olmuş gibiydi. Zeynep'in söyledikleri ise kaşlarının çatmasına sebepti. Burnundan soluyarak " Kaçtır aynı şeyi söylüyorsun. Yaşayarak haklımı olduğumu anlayacaksın"

 

Zeynep dudaklarını birbirine bastırıp "Bu saatten sonra sevdiğim adama kavuşmayacağımı biliyorum. Beni hayattan yaşamaktan soğuttular. İnsanoğlunu olan inançım bitti. Bundan sonra nefes alırım lâkin yaşar mıyım muamma. Zaman elbet benim içinde geçecek. Ama kısa... Ama uzun. Olur da ölürsem vasiyetimdir. Ailem dediğim insanlar mezarama gelmesin taziyeme katılmasın. Mezar taşıma bilmem kimin kızı şu tarihte doğdu şu tarihte öldü diye yazılmasın. Hatta adım sanım bile yazmayın. Bir garip insanoğlu bir garip şekilde göçtü gitti deyin. Arkamdan kimse ağlamasın. Yaşarken beni yeteri ağlattılar. Göz yaşlarım kafi. Cenazem da beni sevmeyen kimse olsun istemiyorum. Böyle tabutumu taşıyacak dört kişi olsa yeterli arkamdan da beni seven gelsin. Olurda yüzümü görmek isteyen olur. Ne bileyim; üzdük bu kızı heba ettik diyenler olur. Bu dünyada göz pınarlarım kuruyuncaya kadar ağlatanlar yüzümü güldürmeyenler son defa görmesinler. Beni kimsesiz bırakan herkese hakkım haram. Helal ediyor musunuz dediklerinde meftanın hakkı haram diye eklesin" Diye konuştu.

 

Konuştu ama her kelimesi Kadir'in ömründen ömür götürdü. Zeynep'in ölmesi onun ölmesi demekti. Aldığı nefesin kesilmesi demekti.

 

"Hakkında konuştuğun insanlar canından kanından olanlar. Hakkımı helal etmiyorum falan da ne demek Zeynep "

 

Zeynep elini kalbinin üzerine koyup gözleri yaşlı bir şekilde "Ben hakkımı helal etsem peki ya yüreğimde ki tarifsiz bir şekilde yanan yüreğim helal eder mi? Yanarken; ciğerime iliklerime kadar hissettiğim bu acı helaliğe engel olmaz mı? Diyelim ki annem dedim babam dedim canımdan kanımdan dedim, helal olsun dedim. Onlar helal eder mi? Dilim lal kesilse yüreğim susar mı? Mahşer gününde ben yandım çok acı çektim demiyecek mi? " Diye konuştu.

 

Zeynep Kadir'in yanından geçip yatağına otururken "hem aklının affettiğini kalbin affetmiyorsa kırk defa helal desen de boş değil mi? "

 

Kadir yerinde taş gibi kesilirken Zeynep'in fısıltı halinde " Biz Afran'larda aynı gökyüzüne bakıp aynı kederi yaşıyoruz. " Demesiyle yandı kavruldu.

 

O da aynı gökyüzünün altında aynı kederi yaşıyordu.

 

Zeynep Afran'ı, Kadir'de Zeynep'i seviyordu.

 

Genç kız başını yastığa koyup ayaklarını uzatırken Kadir pencereden bakıyordu.

 

Kocaman gökyüzü vardı ve o altına sığamıyordu.

 

*

*

*

 

Aşk maşukta çiçek açar. Ama kendi çiçeğin de çiçek açar renkleri şevk verir güzel kokular saçar. Kokusu renklerinin parlaklığı maşukunadır.

 

Afran Zeynep'ine aşıktı. Zeynep'te Afran'a, onların hikayesin de yasağı seven Kadir'di ve cennetinden mendi.

 

Gönlün de olması önemli değildi önemli olan gönlün de olmandı. Mecnun Aslı için değil de Leyla için çöle düştü. Kerem Leyla için değilde Aslı için meczup gibi dolaşıp yandı. Ferhat Zühre için değil de Şirin için dağı deldi. Tahir Zin için değil de Zühre için sürgün edildi. Mem Zin'i görünce hülyandı olmadık hayallere daldı ve Beko'nun oyununa gelip yenildi.

 

Çünkü Leyla'nın gönlü Mecnun; Mecnun gönlü Leyla.

 

Kerem'in gönlü Aslı; Aslı'nın gönlü de Kerem.

 

Ferhat Şirin'di! Şirin'e kavuşmanın verdiği umut ile dağı deldi. Şirin'in gönlü Ferhat'tı kavuşurum umuduyla onun dağı delmesini bekledi.

 

Ölüm akla gelmeyendi.

Sabır ve sükûnet ile sevdiğini beklemek kaderleriydi.

 

Peki ya Kerem ne için meczup olup köy dağ demeden gezdi.

 

Mem Zin'in gönlün de olmasa Zin'e bakıp hülyalara dalar mıydı? Ya da Zin gönlün de olmayan adama gülümser miydi?

Mecnun olmadığı gönül için çöle düşer miydi? Ya da onun çöle düşmesi Leyla'yı ne kadar etkilerdi.

 

Kerem'in meczup olup dağ bayır gezmesi Şirin'i ne kadar etkilerdi. Şirin sevmediği bir adamı bekler miydi yoksa kaçar mıydı?

 

Ferhat dağı deldi ya Şirin sevmese Ferhat'ın deldiği dağdan ona neydi.

 

Mem'in gönlü Zin'di ya Zin sevmeseydi Mem'i mezarının üstünde kahrından ölürmüydü?

 

Aşk tek kişilik miydi?

 

Aşk maşuktu ve Maşuğu ile bir olmaktı. Seven sevdiği ile mutluydu. Sevmediği önüne dünyalar serse gözü görmezdi. Çiçekler sulanmadıkları toprakta çiçek açar mıydı?

 

Zeynep'in Maşuğu Afran iken Kadir'i günlüne kabul edebilir mıydı?

 

Afran Zeynep'i; Zeynep'te Afran'ı sevdi.

 

Sevdiği kızın evleneceğini duyan Afran yere göğe sığamıyordu. Olduğu odanın içinde bir ileri bir geri gidip gelirken delirmemek için kendiyle büyük bir mücadele veriyordu.

 

Zeynep!

 

Aşkın en güzel hali. Masum sevdiği ailesine kurban gidiyordu. Adımlarını durdurup yüzünü sıvazladı. Dedesi onu odaya kilitleyip gitmişti. Dışarı çıkıp Zeynep'ine gidemiyordu. Kaç kilit kaç kapı onu Zeynep'ten uzak tutmaya yeterdi.

 

Zeynep sevdiği. Ruhu bedeni kalbi. Masumdu sevdiği masum olduğu için kıyamıyordu. Bir de masum sevmişti.

 

Tertemiz saf duygularla, kapıyı tekrar yumruklayıp "açın kapıyı " Diye bağırdı.

 

Kapıyı açmaları onun da çıkıp sevdiğine gitmesi gerekiyordu. Sevdiği kızın ne halde olduğunu bilmiyordu ve durum korkunç derece onu delirtmeye yetiyordu. Yumruk yaptığı elini tekrardan ahşap kapıya indirirken "anneanne aç kapıyı yoksa bir daha yüzümü göremezsin" Diye tekrar bağırdı.

 

Gitmesi gerekirdi.

 

Zeynep'ine ulaşıp sımsıkı sarılarak buradayım seni bırakmam demeliydi.

 

Peki neden gidemiyordu.

 

Dinleri! Aileleri şimdi kilitli olan kapılar ve duvarlar.

 

Kapıyı tekrardan yumruklayıp "İsa aşkına açın şu kapıyı " Diye bitik bir şekilde bağırdı.

 

Sesi belki arşı titretiyordu lakin vicdanı körelmiş insanlara fayda etmiyordu.

 

Törenin Doğu'nun katı kurallarını yeni yeni öğreniyordu.

 

Elinden hiçbir şeyin gelememesi onu kahrediyordu.

 

Zeynep'i gönlü kalbi kara sevdası. Herkes neden onlara düşmandı. Ne yapmışlardı.

 

Elini kalbine götürüp "Zeynep kalbim acıyor. Birbirimizi severek tanrıyımı kızdırdık " Dedi.

 

Artık isyan etme evresine gelmişti. Sevmek günah veya yasak değildi ki? Bu kadar çile nedendi. Sarsak adımları yatağa doğru ilerlerken nasıl mücadele edeceğini düşünüyordu.

 

Dizlerini kırıp yatağa oturdu. Eli boynunda ki haç'a gittiğin de matemli bir tınıyla "tanrım bize dayanma gücü ver. Kalbim acıyor" Dedi ve eliyle ıstavroz çıkarıp diğer eliyle tuttuğu haçı dudaklarına götürdü.

 

Umudu artık tanrısının ona merhamet etmesine kalmıştı. Zira en yakınları destek olacağına onu kapı arkalarına kilitleyip gitmişlerdi. Olduğu odada üç gündür kilitliydi ve o uyuduğun da içeri yemek bırakıp gidiyorlardı. Afran yaşadıklarını düşünüyor ve sindiremiyordu. Amcasına veya babasına telefon etme fırsatı bulsa belki durum değişebilirdi lakin buna da izin verilmiyordu.

 

Afran ölüyordü.

 

O içindeki düşünceler ile mücadele ederken duyulan kilit sesi ve kapının gıçırdayarak çıkardığı sesle bakışları oraya gitti. Anneannesi gayri ihtiyarı adımlarla içeri girdiğin de Afran ayağa fırladı lakin o daha kapıya yetişemeden kapı kapanıp kilit sesi tekrardan duyuldu.

 

Gözlerini yumup bunu sindirmeye çalışırken anneannesi yanından geçip yatağa ilerledi. Yatağa oturup torunu ile gözgöze geldiğin de yaşlı yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Torununda kızının izlerini benzerliklerini görmek içinde ki özlemi hafifletiyordu. Yaşlı elini yatağa vurup şiveli sesi ve yorgun bir edayla "oğul gel otur" Dedi.

 

Afran ona inanmayan gözlerle baktığın da yaşlı kadın aynı hareketi tekrarlayıp şiveli sesi ile "gel sana anlayacaklarım vardır" Dedi.

 

Afran omuzları düşmüş bir şekilde istemeye istemeye ona ilerledi ve yatağa oturdu. Yaşlı kadın dizine vurup "sana bugün ananı anlatacağım" Dedi. Bu dizime yat demekti. Afran oturduğu yatakta ayaklarını kendine çekip başını anneannesinin dizine koydu. Yaşlı kadın elini kaldırıp torunun siyah saçları arasında gezdirirken "Jiyan çok güzeldi. Uzun boyu esmer teni kara gözleri ile gören bir daha bakardı.

 

Eskiler tahtın olsun bahtın mı olsun derdi. Jiyan güzel olup bahtı olmayanlardandı.

 

" Lavo kes derd-ı kesi nızan no"

(Oğul kimse kimsenin ne derdi var bilmiyor)

 

"Benim derdim de dermanım da Zeynep"

 

"Jiyan'ım da böyle söylerdi" Diye cevap veren anneannesine gülümsedi. Annesini hiç görmeyen çocuklar anneleri ile duracakları her söz için bayram ederdi.

 

Afran yaşlı anneannesinin elini tutup dudaklarına götürdü. Avuç içini öperken " Anneanne annem babamı çok sevdi değil mi? "Diye belki milyon kez alacağı cevaptan bıkmaz gibi sorusunu yine dile getirdi.

 

Yaşlı kadın yüzünde ki tebessüm ile " Çok sevdi lavo o kadar çok sevdi ki uğrunda ölüme gitti " Dedi.

 

Afran'ın kaşları çatılırken yaşlı kadın şiveli sesi ile " Jiyan'ım beş erkeğin üstüne doğan gonca güldü. Deden bunun için Jiyan ismini verdi" Diye devam etti. Afran ise dikkatli dinliyordu. Annesinden pek bahsedilmezdi. Bu yüzden tek kelimeyi bile kaçırmak istemiyordu.

 

Yaşlı kadın iç çekip "Jiyan'dan önce iki kızım daha doğdu ama Rabb'im ömür biçmemiş ya da benden çok sevdi onları aldı benden. Jiyan doğunca alnına deq yaptım. Kendi sütümle kendi elimle, bebeğimin canı yanarken ben ağlaya ağlaya dua ede ede kızıma deq'i nakş ettim" Dedi gözlerinden yaş akarken çenesi titriyordu.

 

Deq bazen acıyı bazen sevinçi bazen de duayı nakş etmekti.

 

Afran elini kaldırıp yaşlı kadının yüzünde ki deq'lerin üzerinde gezdirip meraklı bir şekilde "küçücük bebeğe niye deq yaktın anneanne" Dedi. Yaşlı kadın gözünde ki yaşları silip " Duam kabul olsun benim acım gibi bebeğimin de canı yanarken dua etse kabul olur diye düşünüyoruz belki" Dedi. Sesi onları hatırlar gibi içli iç liydi.

 

Eskiden bebeklerin arka arkaya ölümlerin de üstünde thaw olduğuna inanılırdu. Bebeği ölmesin diye deq yakılır yedi yaşına kadar saçları hiç kesilmezdi. Yedi yaşından sonra kesilen saç şeker ile tartılıp saklanılırdı. Kız erkek fark edilmeden uygulanan bir inançtı.

 

Afran yaşlı kadının ellerini tutup öptü ve şevkati barındıran bakışlarla " Sen annemin canı yanmasın diye elinden geleni yapmışsındır" Dedi amaçı yaşlı kadının içini ferahlatmaktı.

 

Yaşlı kadın torununa balıp iç çekerek " Yinede uzun yaşayamadı " Dedi.

 

Afran onu onaylar bir şekilde kafasını sallayıp " Yine de annem sizin gibi bir ailesi olduğu için çok şanslı " Diyerek düşüncesini dile getirdi.

 

Yaşlı kadın hıçkırarak " Benim kızımın şansızlığı ailesiydi" Dedi.

 

Afran ondan biraz uzaklaşıp gözlerini kıstığında yaşlı kadın eteğini sıkarak " Babanla birbirlerini lisedeyken sevmeye başlamışlar. Daha sonra üniversite de devam etmişler. Annen evin tek kızıydı. Okusun dedik. Baban üniversitenin son senesin de yakın dostunun oğluyla nişanlanmak istedi. Jiyan şiddetle karşı çıktı. Buraya geldi ama yüzük takmadan geri döndü. Aylarca bizimle konuşmadı. Sonra deden bir gitti ki babanla evlenmiş" Dedi ve elini sert bir şekilde dizine vurdu.

 

"Sevdası ölümü oldu kızımın" Diye veryansın etti.

 

Afran şaşkın bir şekilde ona bakarken yaşlı kadın elini başında ki şala götürüp çekti. Eli istemsiz bir şekilde dudağında ki deq'e gitti. Kızının cenazesini toprağa gömdükten sonra yemin edip yakmıştı o deq'i şimdi ise konuşuyordu.

 

Andlar yeminler dudağa işlenirdi ki verdikleri andlar dudaklarından çıkmasın.

 

Yaşlı kadın boşluğa bakar gibi " Baban Süryani Hristiyan dini her şeyi farklı. Ağa kızı hiç olur mu? Deden duyulmasın diye çok uğraştı onu çekip aldı. Kısa süre sonra sana hamile olduğu anlaşıldı " Dedi ve elini dizine vurup " Gizleyemedik " Diye veryansın etti. Göz yaşlarına çektiği iç çekişler ve ahları eşlik ediyordu.

 

Afran'ın gözleri iriçe açılırken " Aşiret duyunca ölüm emrini verdi. Müslüman kadın ile Hristiyan erkeğin dinimizde de yeri yok. Evliliği kabul görmezdi. Gerçi Jiyan'ım da sessiz kaldı. Belki ağa babam bana kıyamaz dedi de cesaret etti. Lakin bu coğrafyada Allah'ın kuralları değilde törenin kurallarını geçerli sayıyorlar " Diye hayıflandı.

 

Afran'a dönüp " Sen doğunca öldürülecekti" Diye göz yaşı döküp başını sağ sola sallayarak " Benim kızımın ölüm fermanı verildi babası onayladı " Diye isyan etti.

 

Afran dumura uğramış gibiydi. O annesi ve babasının ailelerinin karşı çıkmaları yüzünden ayrıldığını sanıyordu.

 

Yutkunarak " Anneme ne oldu" Dedi. Alacağı cevaptan ölesiye korkuyordu.

 

Yaşlı kadın kafasını eğip " Doğumun hiç zor olmadı. Sen sabah şafak sökerken doğdun" Dedi yüzünden ki tebessüm o güne gitmiş gibiydi.

 

Afran annesi hakkında öğrendiklerinin şokunu yaşarken yaşlı kadının yüz şekli değişti. Kuruyan dudaklarını ıslatıp " Aynı günün gecesi kızımın cenazesi çıktı" Dedi.

 

Afran annesinin onu doğururken öldüğünü sanıyordu. Belli bir yaşa kadar amcasını babası yengesini de annesi sanıyordu.

 

Titreyen sesiyle " Annem beni doğururken öldü değil mi? " Dedi. Sanki duyacağı cevaptan korkar gibiydi.

 

Yaşlı kadın torunun sorusuna cevap vermek istemez gibiydi. Hüzünlü sesiyle " Seni kendi elleriyle yıkadı emzirdi. Gece yarısına kadar seninle ilgilendi. Senden ayrılacağını biliyordu. Ona ya oğlunla sevdiğin adamın canı ya da senin canın dediler " Dedi ve büyük bir hıçkırık sesi odada duyuldu.

 

Yaşlı kadın gözlerini yumup sesli bir şekilde ağladı. Elbisesinin eteklerini sıkarken " Büyük oğlum elinde silah ile içeri girdi. Ben olacakları anladığımda Jiyan'ıma sımsıkı sarıldım. O'da sana sımsıkı sarıldı. İkimizde yavrumuzu bırakmamak için mücadele veriyorduk. Meğer ölüm emri abisine verilmiş" Dedi ve duraksadı.

 

Afran yatağın çarşaflarını sıkarken " Bu toprakların insanı iyi olduğu kadar kötü. Töre ve namus dediklerinde gözleri dönüyor. Benim oğlumun gözleri kardeşini görmüyordu " Dedi.

 

Afran yutkunsa dahi boğazında ki yumru geçmiyordu.

 

Anneannesi torununa bakıp " Ellerinde ki silahı sana doğrultukların da annenin çırpınışları durdu. Oğlum gözünü kırpmadan katil olacaktı. İkisi benim rahmim de can buldu. Ben doğurdum ben emzirdim ama karşımda olan benim oğlum değildi. Bir cani bir katil ama kesinlikle benim oğlum değildi " Dedi.

 

Afran yutkunarak sormaya korktuğu soruyu titreyen sesiyle " Annemi dayım mı öldürdü " Diye dike getirdi.

 

Yaşlı kadın kafasını olumsuzca sallayarak " Jiyan'a bir seçim hakı sunuldu. Jiyan'ım da bebesi ve sevdiği adam ölmesin diye kabul etti" Dedi.

 

Afran inler gibi bir sesle " Hayır " Dediğin de yaşlı kadın iç çekerek " Jiyan'ım seni kollarıma bırakıp dışarı çıktığında arkasından gitmeye çalıştım ama izin vermediler. Gücüm yetmedi. Kapıyı üstüme kilitleyip gittiler. Pencereye çıktım Jiyan'ım üst kata çıkıyordu. Arkasından çok bağırdım ama durmadı" Dedi.

 

Dizlerini döverek "yukarıda banyo da elektrikli su ısıtma fişini bidona koymuşlar. Kimse katil olmak istememiş sanki yaptıkları farklı bir şeymiş gibi" Dedi ve duraksadı.

 

Afran o an Zeynep'i unuttu. Herkesi her şeyi unuttu. Sadece annesi vardı aklında... Annesi ve o an yaşadıkları.

 

Yaşlı kadın dizlerini ovalayıp " Cellatlar ellerin de silahlar. Benim kızım öleceğini bile bile suya dokundu. Elektrik ile kaç dakika kaldı. Onlar ölmesini ne kadar bekledi bilmiyorum ama Jiyan'ım cesedi o gece çıktı" Dedi ve gözünde ki yaşı silip " Adli tıp raporuna kaza diye geçti" Diye iç geçirdi.

 

Afran yaşadığı hayal kırıklığı yüzünden konuşacak takadi kendinde bulamadı. Gözlerinden akan yaşların farkında değildi. Sadece annesi ve mecbur kaldığı intihar veya ölüm vardı.

 

Sessiz kalan torunu ile yaşlı kadın inler gibi bir ses çıkarıp " Bu topraklarda kaza veya intihar etti diyen kaç kızın ölümü ailesinin elinden dir" Dedi.

 

Afran yüzünü sıvazlayıp hayal kırıklığının her tonunu barındıran bir tonda " Annemin katilleri sizlersiniz " Dedi.

 

*****************************

 

Elfida'ya notlar.

 

Velhasıl kelam

Ayrılık kısmetmiş.

Ayrılık nasıl kötü bir histir ki ölümden daha zor.

Beklemek!

Gelmeyeceğini veya gidemeceğini bile bile umut etmek.

Toyuz ya elbet zaman geçecek ömür bitecek.

Peki ya sonra

Sonra kavuşmak nasip midir.

 

Biliyorum yüzünde bazen tebessüm bazen gülüş olacak.

Ben aklına gelince gülüşün solacak.

Sevdiğin yemeği sofrada görünce boğazım düğüm düğüm olacak.

Soğumasını bekleyeceğim çünkü sıcakken sen hiç yemeyeceksin.

Asıl gerçek olan biz aynı sofrada senin sevdiğin yemeği hiçbir zaman yemeyeceğiz.

 

Yol yürüyeceğiz.

Yanım da sen

Yanın ben olmayacak.

Ellerimiz üşüyecek tıpkı ruhumuzun üşüdüğü gibi

Ne ben elini tutup ısıtmaya çalışacağım ne de sen sarılıp ısınmaya çalışacaksın.

Ayrı yataklar da huzursuz uykularımız olacak.

Aynı kabuslara uyanacağız ayrı yataklar da suyu uzatan belki farklı insanlar olacak.

 

Senin hiç girmediğin evlere girip gözlerim hep seni arayacak.

Hasret!

Hasret ve özlem burnumuzun direğini sızlatacak.

Nasıl vahim bir durum

Hasretin ile ömür çörütmek.

 

Biliyorum sende benimle yaş almak yaşlanmak isterdin sevgili.

Belki sevişmek belki sarılmak.

Soğuk yatakları bir olan bedenlerimiz ile ısıtmak.

 

Biliyorum boşluğunu; boşluğumu kimse doldurmayacak.

Hani insanın sırtında ki yükü kimse bilemez ya,

Kalbimde ki seni de kimse bilmeyecek

Tıpkı senin kalbinde olan beni bilmedikleri gibi; Çünkü sen heba olmuş bir hayatın aşk namesisin.

 

Ve Afran şiiri bitirip noktayı koyduktan sonra şöyle bir fısıltı ile Zeynep'e söyler gibi hissiyatlı bir tınıyla "Ey sevgili sen Nâzım Hikmet severdin. Ben ise Ahmed Arif oldum. Keşke onun Leyla'sına yazdığı mektuplar gibi sana yazıp yollayabilsem. Biliyorum yazdıklarımı okuyamayacaksın lakin kimbilir belki aşkımıza eşlik edemeyen mısralar başka aşıkların aşkına eşlik edecek. " Dedi ve elinde ki kalemi indirip pencereden yağmur damlalarının iz bıraktığı cama bakıp "Leyla Ahmed'i sende beni şair yaptın.

 

Ve unutma Elfida ben hep seni seviyorum. " Diye devam etti.

 

Aldığı içli nefesle "Biliyorum sen de beni... " Dedi ve ayağa kalkıp pencereye ilerledi. Onlar aynı gökyüzünün altında ayrı yağmurlarda ıslanan iki aşıktı. Ne yağan yağmur onlara faydası olurdu. Ne de kar. Elini kaldırıp buğulanan cama 'Zeynep' yazdı kağıda yazdığı gibi anında sildi. 'Zeynep ' ona yasaklı isimdi. İşaret parmağı ile bu sefer 'Elfida Afran'ı seviyordu ama Afran onun Elfida olmasını istemiyordu' yazdı ve bakışlarını gökyüzünden düşen yağmur damlalarına çevirdi. Nefesi yazdığı yazıyı buğulandırırken onun gözleri Elfida'yı arıyordu. Çünkü onlar aynı yağmur damlaları ile ıslanmayacak kadar birbirlerinden uzaktılar.

 

Loading...
0%