Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm

@jutenya

Çok mu kırdılar Elfida

 

İçimde ki papatya tarlasını yoldular Afran.

 

Sen hala güzelsin Elfida

 

Ben sadece sana güzelim Afran ama neyi öğrendim biliyor musun?

 

Neyi Elfida

 

Papatyalar kopardıkların da kokmazlarmış.

 

Papatyalar koparılınca kokuyorlar Elfida

 

Papatyalar koparılınca soluyor Afran

 

Koklamak için koparılan papatyalar. Kokarken soluyorlar.

 

Papatyalar çok güzel Afran toplayalım mı?

 

Ya o senin onu koparmanı istemiyorsa Elfida

 

Ben de istemedim Afran; ama beni senden kopardılar.

 

Sende istemedin Elfida

 

Ama değişen bir şey olmadı Afran. Ben başka bir yerde sen başka ellerde ikimizde aynı dert den muzdarip. Elimi uzatıyorum tutmasını istediğim kişi yok.

 

O eli bir başkası tutuyor Elfida; Sen bana uzatsan da o eli bir başkası tutuyor Elfida!

 

Ben başkası tutsun istemiyorum. Sen tutsan biz sadece yol yürüsek.

 

Gel papatya toplayalım Elfida. Kokmaları için değil mutlu oldukları bir diyara götürmek için

 

Uzattığım eli tutacak mısın Afran

 

Benim uzattığım elimi tutmayan sen olsan da senin elin papatya kokuyor Elfida, sen uzatıp tutmamı istediğin de her zaman tutacağım.

 

Papatyalar Afran. Onlar ben gibi ölünce korkuyorlar.

 

 

 

Üstünde gelinlik tek başına merdivenleri çıkıyordu. Normal de damadın kolunda çıkması gerekiyordu ama o normal bir gelin değildi. Ve şimdi kolunda çıkacağı damatta sevdiği adam değildi.

 

Onu kimsesiz bırakmış aile üyeleri aşağıdaydı.

 

Lakin onlar artık kimsesi değildi.

 

Kadir tek başına merdivenleri çıkan gelinine bakarken dik başlılığı kendinden taviz vermeyen acıdan yıkılmayan duruşuna hayrandı.

 

Botan ailesine söyleyecek söz kalmamıştı. Zeynep onları istemiyordu. Çınar üzgündü. Kız kardeşini istenmeyen bir evliliğe mahkum bırakmak gibi bir niyeti yoktu.

 

Halit bey omuzları düşmüş bir şekilde konaktan çıktı. Arkasından da diğer aile fertleri.

 

Bahçe de Çınar ve Kadir kaldı. Genç adam dostuyla karşı karşıyayken onun ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordu.

 

Bu evliliğe sıcak bakmadığı aşikar bir şekilde ortadaydı. Burun kemerini sıktığında “ ben kız kardeşimi kimsenin merhameti veya mecburiyetine bırakmam. Yarın gelip onu alacağım ve ne istiyorsa yanında olacağım” diye duyuldu sesi. Bunun çok zor olduğunu biliyordu.

 

Kadir onunla göz göze gelirken “ biz anlaşmalı evlendik o şimdi gidemez. Bu evlilik bittiğin de zaten özgür kalacak” derken kendisini açıklama zorunda hissetmişti.

 

Kadir’de Çınar’da bunun kolay olmayacağının bilincinde sustular.

 

Dil söyler de mantık kabul etmez

 

Onların ki öyle bir davaydı.

 

♠️

 

Diğer tarafta tek başına yukarı çıkmış bir Zeynep vardı. Öfkeli veya kızgın değildi. İçinde kocaman bir kırgınlık... Kendine ailesine kaderine her şeye kırgındı.

 

Bittik bir şekil de yatağına oturdu. Zeynep kimdi ve ne olacaktı.

 

Herkese Zeynep ama sevdiği adama Elfida!

 

Nasıl da makûs bir kader. Müsrif benliği bomboş bir boşluğa düşmüş gibi çaresiz. Nasıl bir mutluluk ile geldiği şehirde nasıl bir mutsuzluğa hapis olmuştu. Keder sanki kalıcı olarak gönlünde ev sahibiydi.

 

Sevdiği bir adam vardı.

 

Bir de kocası olan başka bir adam. Daha düne kadar abi abi diye parçalarından ayrılmaz iken şimdi ise... Aklına gelmesini bile istemediği gerçekler zihninde karıncalanıyor onu dibi olmayan düşüncelere daldırıyordu.

 

İnsan ne ile yaşardı.

 

Sevgiliyle güvenle sadakatle değil mi?

 

Peki Zeynep artık kime güvenecek kimin sadakatine inanacaktı.

 

Kader çıkmazı vardı. Kendisi kaderi için yeteri kadar çırpınmış mıydı?

 

Bazı şeylerin pişmanlığını yaşıyordu.

 

Açılan kapı ile boş bakışları oraya döndü.

 

Serpil hanım tüm azameti ile içeri girip kendinden ödün vermeyen bir tavırla “ niye buraya geldin Zeynep!” Diyen kattı sesi odada duyururken. Zeynep anlamayan gözlerle kaşlarını çattı.

 

Orta yaşlı kadın ellerini beline koyup “ düğün olmadı diye burada misafir gibi kalıyordun. Artık yerin kocanın yeri niye buraya geldin Zeynep “ diye onun anlamadığı nedeni dile getirdi.

 

Haklıydı kadın genç kız ne diyebilirdi. Misafir geldiği eve gelin olmuştu. Ya da annesi onu öyle kandırıp getirmişti.

 

Genç kız gelinliğinin eteklerini toplayıp ayağa kalktı. Aldığı bıkkın bir nefesle “ üzgünüm düğün dağılıp tek başıma yukarı çıkınca bunu düşünemedim “ diyerek açıklamasını yaptı.

 

Serpil Hanım karşısında ki kızı severdi lakin duydukları düşüncelerini değiştiriyor onu katı olmaya mecbur bırakıyordu.

 

Gözlerini kısıp “ sen konağa da tek başına gelmedin mi? Ne bekliyordun” insanın dili kemiksizdi. Karşısında ki ne düşünür nasıl kırılır hiç düşünmezdi.

 

Zaten boynu büküktü ya duydukları ile kırıldı. Lakin bu demek değildi ki kimseye eyvallahı olacaktı.

 

Çenesini kaldırıp “ ben konağa tek başıma gelmedim. Oğlunuz beni getirdi” sırf bu konuşma için bile olsa ailesinden nefret ediyordu.

 

Serpil hanım alayvari bir tavırla dudaklarını birbirine bastırıp “ ailen seni kapı dışarı edince mecbur kaldın” yine ve yine üstüne vazife olmayan sözler.

 

Güven denilen şey artık onda kağıda yazılan bir kelimeydi ve anlam ifade etmiyordu.

 

Tuttuğu eteklerini bırakmadan orta yaşlı kadına yaklaşıp

“ Serpil Hanım ben kapı dışına konulmadım aksine o kapıdan çıkmak için mücadele verdim. Yoksa soyadım kaldığım hane değişmesin diye ailem çok mücadele verdi “ söylediklerin de yalan yoktu. Tamam da ailesi belki yanlış şeyler yapmıştı ama bunların arasında kapı dışarı edilmek mevzu bahis değildi. Aksine yaptıkları o kapıdan çıkmaması içindi. Kabullenmeyen Zeynep’ti!

 

Zeynep artık yanılgıya veya hayal kırıklığına uğramıyordu. Hayatın garipliğiydi işte elden ne gelebilirdi ki dün iyi olan bugün kötüydü. İnsanoğlu çiğ sütle besleniyordu. Mayasında çiğlik vardı.

 

Çenesini kaldırıp “Serpil Hanım ne duydunuz neye göre bu tepkiyi veriyorsunuz bilmiyorum ama biraz önce bile ailem olacak insanlar aşağıdaydı ve ben istemiyorum diye gittiler. Bu yaşadıklarım size ve ailenize cesaret vermesin. Ben yeri yurdu belli bir aileye mensubum yerden çıkmadım. Kimsenin ezeceği statüde değilim. Bugün ailemi yok sayıyorum diye bundan cesaret almayın. Zira bu konaktan çıkmak istiyorum dediğimde kıyamet kopsa beni burada bırakmayacak insanlar var “ ipler gittikçe elinden kaçıyor herkes kendince had bulup ona haddini bildirip sindirmek istiyordu.

 

Karşısında ki kadın kaynanası olabilirdi ama bu demekti değildi ki sessiz kalıp boyun eğecekti. Evet Kadir’le evliliği kabul etmişti ama şartları açık ve netti.

 

Asla gerçek evlilik değildi. Bunu karşısında ki kadın bilmese de Kadir ve kendisi biliyordu. Kalbinde kimseye yer yoktu abi dediği adama da kadınlık yapacak biri değildi.

 

Hele Afran’ı delice severken bu imkânsızdı. Kadir’e karşı minnet duysa da aşkı farklı bir evreydi.

 

Gelinliğinin eteklerini toplayıp burnundan soluyarak kapıya ilerledi. Biraz daha kalsa büyük bir kavganın fitili ateşlenecek ve istemediği şeyler yaşanacaktı.

 

Serpil Hanım beklemediği tepki karşısında ona bakarken o kapıya ilerledi. Elini kapı kulpuna attığında orta yaşlı kadının

“ dur nereye gidiyorsun” diyen sesiyle duraksayıp omzunun üstünde başını çevirip “ misafirliğimin bittiğini ve yerimin oğlunuzun odası olduğunu söylemediniz mi?”

 

Zeynep sindirilecek biri değildi. Sırf sevdikleri arasında kaldı diye bu haldeydi yoksa hiçbir kuvvet bugün yaşadıklarını ona yaşattıramazdı.

 

Serpil Hanım gelinine doğru adımlarını atarken “ ben seni götüreyim” dediğin de anında duyduğu “ gerek yok yolu biliyorum” cevabıyla yere çivilenmiş gibiydi. Gelini şimdiden diş bilemişti. O’na göre de sorun yoktu. O dişleri söker eline verir öyle sözünü geçirirdi.

 

İyi yüzünün yanında ters kötü tarafı vardı ki onu tanıyanlar karşısında durmak bile istemezdi. Selvi ile çocukluğa dayanan bir dostluğu vardı elbet bunun zedelenmesini istemiyordu. Zeynep’in bu gece onları istememesini sindiremiyordu. Oğlu ile evli ve evliliği kabul ediyorsa kimse kin gütmeyecekti.

 

Kendini toparlayıp Zeynep’in yanında durduğunda yüzünde sahte bir tebessümle “yeni gelinsin tek başına gitmen doğru olmaz “ deyip kapıyı açtı.

 

Zeynep üstünde gelinlikle odadan çıktığında Serpil Hanım koluna girip “ seni severim Zeynep! Allah var önceden de gelinim olmanı çok istedim. Oğlumun kolunda yanında seni çok yakıştırıyordum. Evet olaylar isteğimiz dışında gelişti yine de ben memnunum” derken konuşmaya başladı.

 

Zeynep odada farklı şimdi de farklı konuşan kadın ile neye uğradığını şaşırdı.

 

Serpil Hanım ses tınısını normalden daha yüksek tutarak “oğlumla çok mutlu olacağına inanıyorum. Ve bütün temennim bu yönde” merdivenlere ilerlerken

“ annene kızgın ve öfkeli olabilirsin bir gün barışacağına inanıyorum. O zamana kadar beni de bir annen olarak gör ve canını sıkacak en ufak şeyde bana gelmeyi unutma “

 

Zeynep ağzını açtı bir şeyler söylemek biraz önce beni ne ile itham ettiniz her hâlde farkında değilsiniz demek istiyordu.

 

Sustu!

 

İnsanları anlamak çok zordu. Kadir’in odasının önünde durduğun da Serpil Hanım kapıyı açıp bir adım geri çekildi. Zeynep içeri girdiğinde arkasından o’da girip adımlarını onun önünde durdu ve nereden getirdiğini bilmediği kırmızı duvağı başına örttü.

 

Burnundan solurken sessizce gelinliğinin eteklerini sıktı. Susacak ve ona istediğini vermeyecekti.

 

Kırmızı duvağın altından bakarken orta yaşlı kadın memnun bir ifadeyle ona bakıp “ çok güzelsin oğluma bu konağa yakıştın. Yaşın küçük ama alışırsın. Sen Kadir’imi memnun ettikten sonra o seni el üstünde tutar” derken söylediği her şey genç kızın etine batıyordu.

 

Bunca şeyin sebebi ailesiydi. Yoksa burada ne işi vardı.

 

Eti çok mu ağırdı da daha on sekizinde evlendirilmeye çalışmışlardı.

Ya da çok mu değersizdi de İlyas ‘a hayır deyince alelacele Kadir ile evlendirilmişti. Yeşil bir boncuğu andıran gözlerinden yaşlar akarken Serpil Hanım arkasını dönüp kapıya yöneldi eli kapı kulpunu bulurken başıyla yatağın üzerinde duran bohçayı gösterip “Kadir birazdan gelir içinde gecelik ve çarşaf var. O namaz kılarken sen çarşafı yatağa ser yarın sabah gelip ben alacağım “ deyip Zeynep’in tepkisini beklemeden kapıyı açıp dışarı çıktı.

 

Zeynep’te soğuk su etkisi yaratan sözler kulaklarında yankılanırken orta yaşlı kadın odadan çıkıp onu tek başına bıraktı.

 

Kanı dondu derler ya, deyim misali kanı dondu. İnsanın bedeni taş kesilir mi? Bedeni taş kesildi. Gözünde ki yaş dondu.

 

Hani ruh bedene bir kez üflenir ya; Zeynep’in ruhu öldü.

 

Taş olmadı.

 

Toprak olmadı ama öldü!

 

Yeryüzü tebaası yozlaştıkça insanoğlu bencilleşti. Doğa anadan gelen insan doğaya döneceğini unuttu.

 

Yaradan yarattığını kendisine döndürecekti ki gafil olan insan unuttu. Zeynep kendisini unuttu.

 

Dünya altı günde yaratıldı ama Zeynep bir gün de öldü.

 

Gaddar olanların kalbi sadece sevdiklerini merhamet barındırıyordu. Serpil Hanım konuşurken bir kızı olduğunu ve Zeynep’in başına gelenlerin onun başına gelirse ne halde olacağını düşünmüyordu.

 

Eee kendi etinden canından olunca farkıydı ya bir Zeynep’in eti ağır geldi. Hiçbir yere sığamayacak bir hale getirdiler.

 

El birliği ile genç kızın hayatını alt üst ettiler. Zeynep dolup taşmıştı ya, kimisi bir damla su kimisi bir bardak su, genç kız kaç dakika ya da kaç saat ayakta durup kapıya baktı bilmiyordu. Ölü bir ruh gibi ayakta dururken kapı açıldı ve yorgun bir şekilde Kadir içeri girdi.

 

Ne açılan kapının ne de içeri giren adamın farkındaydı. Boş bakışları sabit bir yere odaklanmış sadece bakıyordu.

 

Kadir onu görünce kısa bir şaşkınlık yaşayıp kendisini toparladı.

 

Üstünde beyaz gelinlik başında kırmızı duvak. Gerçek olamayacak kadar güzel hayal olamayacak kadar gerçekti.

 

Aynı ikilemde kalmak.

 

Adamın karşısında kuramadığı ama rüyalarına giren bir hayal şimdi gerçekti.

 

Zeynep dünyadan soyutlanmış iken o Kendi kendine sevmeyi sorguluyordu.

 

Sevmek neydi.

 

Onsuz nefes almamaktı.

 

Onsuz yiyip içmemek.

 

Gülmemekti.

 

Baktığım her yerde sen olsan da

 

Sensiz yaşamakmış.

 

Coğrafya kaderdir söylemi vardı; Coğrafyayı değiştirsen bile bu kaderden kaçamıyordun. Sevmek günah, sevilmek ayıptı. Kadir Zeynep’i severken ayıp işlediğini düşünürdü.

 

Malum sevmek bu coğrafyada en büyük günah olarak kabul ediliyordu . Oysa Adem cennetten aşk için kovulmadı mı? Havva arada olmasa şeytana kanıp elmayı yer miydi?

 

Kabil ilk cinayeti aşk için işlemedi mi ki Kadir’e de günah sayılıyordu.

 

Ya da aşk neden en büyük günahtı. Neden bu kadar acı yaşanıyordu. Seven sevdiğiyle olsa kıyamet mi kopacaktı. Hayat mı son bulacak. Ya da dünya daha mı fazla kirlenecekti.

 

Zeynep ve Afran sevdaları sınanan iki insandılar acının her tonuyla kaderleri yazılmıştı.

 

Peki ya Kadir neredeydi. O seviyordu ama Zeynep sevmiyordu. Ya da sevgisi farklıydı. Bir abi bir baba veya kardeş sırdaş arkadaş lakin bunların hiçbirinin arasında aşık olduğu adam hitabı yoktu.

 

Adamın içinde bir şeyler kırıldı. Sevdiğinin üstünde ki gelinliği bile seçmemişti mecburi olduğu için bu odadaydı. Biliyordu kapı açık olsa bile çıkıp gidemediğini.

 

Düşünceleri çizik attı yüreğinde bir sızı oluştu. Zeynep onun yürek sızısıydı ve ilerisi olamazdı. Zeynep’in gözlerine bakıp anlıyordu ya o an kör olmak istiyordu.

 

Adımları Zeynep’ine doğru giderken omuzlarını dik tutmaya çalıştı malum kalbi çoktan düşmüştü.

 

Amansız sevdaya düşünce toparlanması zor oluyordu ya adam yıkık dökük viraneydi. İkisi içinde zor geçecek bir gecenin ilk dakikalarıydı.

 

Elini kaldırıp Zeynep’in duvağını kaldırdığında şoka uğramış gibiydi. Beklediği görüntü kesinlikle bu değildi. Çünkü genç kızın sararmış teni bomboş bakan gözleri. Azesi olmayan bir acıyı temsil ediyordu. İki beden için kahırla geçen bir vakit. Adam o anda sevdiği kızın ne düşündüğünü öğrenmek için ömründen vermeye razıydı. Zira Zeynep’in bu halde olması meçhuldü.

 

Topluca işlenen cinayetler vardır. Maktulün azimeti önemli değildi. Önceden seçilir ve topluca işkence edilip ruh bedenden çekilinceye işkence edilirdi.

 

Genç kız ebedi bir inzivaya çekilip herkesten uzak kalmak istiyordu. Zihninde ki düşünceler silinebilirdi.

 

Donuk bakışları Kadir ile göz göze geldiğin de olduğu ana döndü. Gözlerindeki donuk boş bakışların yerini keder devralırken dudakları kenara kıvrıldı. Kadir’in kaşları çatılırken o gülmeye başladı.

 

İnsan ağlarken güler miydi?

 

Sicim sicim göz yaşları ardı ardına süzülürken gülmesi sesli kahkahaya döndü.

 

Kadir ne olduğunu anlamadan genç kız kahkahaları arasında

“ ben neden bir yere sığamıyorum” diye söylenip göz yaşlarını sildi. Daha doğrusu silmeye çalıştı çünkü onun sildiği göz yaşlarının yerine yenisi geliyordu.

 

Ellerini iki yana açıp “ ben neden bu kadar kolay gözden çıkarıldım” aslında soruları Kadir’e değil kendisineydi. Sanki sorularının cevabını bulursa tüm dertleri bitmek üzereydi.

 

“İnsanlar benden istemediğim şeyler yapmamı bekliyor “ derken Kadir ise suskun.

 

“Sanki yok olursam hepinizin derdi çözülecek gibi. Biri alıp anlımın çatısında vursa minnet duyacak kıvama geldim”

 

Bir cümle adamın hislerini bir kırbaç gibi derbeder edip dağıtırken bu geceden sonra ikisi zor toparlanacak gibiydi.

 

Zeynep eliyle bedenini gösterip

” ne kadar da değerli bir etim var ya isteyen isteyene “ bedenini ucuz bir et parçası olarak görüyordu. O’na göre bu yüzden alıcısı çoktu.

 

Onu neyin bu kadar virane ettiği meçhuldu “saçmalıyorsun “derken.

 

Zeynep büzdüğü dudaklarıyla “annen gelip seni memnun etmemi istedi. O zalim aklına bu kız oğluma abi diyordu düşüncesi hiç mi gelmedi “

 

Kadir üstünde ki ceketi çıkarıp tekli koltuğa fırlatırken “kendine gel kimsenin senden böyle bir beklentisi yok” diye tabiri caizse gürledi. Annesi onların anlaşmalı veya onun İlyas’la evlenmemek için evlendiklerini bilmiyordu. Bu neyin öfkesiydi.

 

Üstünde ki gelinlik ile evlendiği adama hesap soruyordu başında ki kırmızı duvağı öfkeyle söker gibi çekip elini kaldırdı ve işaret parmağıyla genç adamın göğsüne vurdu. Gardını almış öfkesini kusmak istiyordu.

 

Titreyen çenesini kaldırıp

“ madem beklemiyorsun annen beni bu odaya çıkarıp kırmızı duvağı yüzüme örttükten sonra seni memnun etmemi niye istedi “ ağlamadan derdini dile getirmek için büyük mücadele verdi ve kazandı.

 

Kadir aldığı hırıltılı nefesle

“ yorgunum ve ben bu konuları konuşmak istemiyorum “

 

“Ama ben istiyorum “ keskin sesi bir bıçak gibi adamın sözlerini kesti. Bu konular kesin ve net konuşulacak kimsenin kimseden bir beklentisi olmayacaktı.

 

Zeynep artık hayal kırıklığı yaşamak istemiyordu. Güven denilen şey neydi ise ayakları altında paramparçaydı.

 

Kadir’de artık sabrının son demlerindeydi. Ellerini beline koyup “ peki öyle olsun “ dedikten sonra tek kaşını kaldırıp “ biz bir hafta önce evlendik değil mi?” Derken Zeynep’in artık doğruları görmesini istiyordu.

 

Genç kızın kafasını olumlu anlamda sallamasıyla “bugün de düğünümüz oldu “ adam cevaplarını bildiği soruları sorarken genç kız gözlerini kısıp “ ben nikâhta evet deme den önce bu evliliğin gerçek olmayacağını söyledim” cevap verilmeden dile gelen meramlar arka arkaya sıralandı.

 

Bıkkın bir tavırla “ Zeynep evet sen şart koştun bende kabul ettim. Resmi nikah istemiyorum dedin yine sustum ama” deyip duraksadıktan sonra

“ bunları ben ve sen biliyoruz. Ailem ve diğerleri bilmiyor elbette beklentileri farklı olacak”

 

Çizgisi belli olan genç kız, şartlarına uyacağım diyen adam.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp “ bu gece odama kocanı memnun et diye gelenler sabah çarşaf isteyecek daha sonra çocuk diye ısrar edecekler. O zaman da biz böyle evlendik diyebilecek misin?” Kederli sesi adama ulaştığında kahroldu.

 

Kimin haddineydi.

 

İkisi aynı düşünceler içinde değildi.

 

Üstünde ki gelinlik ile omuzlarını dikleştirip

“ ben yapamam düşündükçe delirdiğimi hissediyor gibiyim” diyen Zeynep kendisini aciz hissediyordu.

 

İçinden hayda diye isyan eden adamda sabır kırıntısı kalmadı.

 

Zeynep’i kolundan tutup kendisine çekti. Öfkesi gözlerinden okunuyordu. Aldığı nefes kızın tenine çarparken

“ bak Zeynep ben şimdiye kadar isteği dışında hiçbir kadına dokunmadım. Seninle evlenmeyi kabul ederken yatağa atar zorla karım yaparım düşüncesi aklımın ucundan geçmedi. Küçüksün diye susuyorum ama biz evlendik. Herkes bizi öyle biliyor. Burada bu odada iki arkadaş olabiliriz ama kapıdan çıktıktan sonra karı kocayız. Sende bende adımlarımızı o şekilde atacağız “ diyerek kurallarını dile getirdi.

 

Zeynep şaşkın iken

“ yaşadıkların zor ama bunlar gerçekler kendini buna alıştır “ dedi tuttuğu kolu bıraktı.

 

Yüzünü sıvazlayıp “ bende böyle olsun istemezdim ama kaderin önüne geçemiyoruz “ derken sevdiği kızı korkutmak veya üzmek istemiyordu.

 

Arkasını dönüp “ bundan sonra Soydan gelinisin ve burası İstanbul de

ğil. Alışmaya bak” deyip dolabın kapaklarını açıp bakışlarını kıyafetlerde gezdirdi.

 

Aynada ki görüntü de Zeynep’in yıkılmış siması görünürken üzgündü. Kendisi için pijamaları seçip yatağa bıraktı. Bakışları Zeynep’i bulurken “gelinliğini çıkar ve banyoya gir. Ilık bir duş sinirlerine iyi gelir”

Suskun olan genç kız beklemediği tepki ile dilini yutmuş gibiydi. Kafasını olumsuzca sallayıp banyoya ilerleyeceği sırada Kadir onu belinden tutup elini sırtında olan düğmelere götürdü.

 

Zeynep gözlerini yumarken Kadir sabırla düğmeleri açmaya başladı. Gelinliğin açılan düğmeleri çıplak sırtını ortaya koyarken yutkunup bakmamaya dikkat etti.

 

Düğmelerin açılması bitmek üzereyken bollaşan gelinlikle banyoya koştu. Adam da cebindeki sigara paketini çıkarıp balkona ilerledi.

 

Sigarasını yakıp etli dudaklarına götürürken aklında Zeynep vardı. Paylaşımlar bakış açını duygularını değiştirirdi. Kadir’de ikisinin paylaştığı hayatla; en azından Zeynep’in duygularının değişmesini umuyordu.

 

Yarım saat gibi geçen bir zaman diliminde üç sigara yaktı. Üçünü söndürürken Zeynep’le aynı hayatı odayı yatağı paylaşacağı gerçeği vardı. Aranılan kapı sesiyle Zeynep’in banyodan çıktığını anladı.

 

Genç kızın üstünde ona ait bornoz vardı. Adamın kalbini tekleten bu görüntü Zeynep’in mahcup bir eda etrafına bakınmasına sebepti.

 

Kadir balkonda onu izlerken o sarıldığı bornozla dolabı karıştırmaya başladı. Onun eşyaları dolaba yerleştirilmemişti. Yatağın üstünde ki gecelikleri giymek gibi bir niyeti yoktu

 

Genç kız hayal kırıklığı ile dolabın kapısını kapattığın da ona uzatılan pijamalar ile irkildi. Kadir’le göz göze geldiğin de “ bu gecelik bunları giy yarın ne gerekirse alırız” diyen adamın sesinde anlayış vardı.

 

Kadir’in uzattığı pijamaları alıp

“ Dayem ile alışverişe çıktığımız da almıştım odam da kaldı “ deyip banyoya ilerledi.

 

İçeri girmeden duyduğu

“ saçlarını kurut” sesiyle gülümsedi. Bazen tepkiyi yanlış kişiye gösterdiğini hissediyordu.

 

Arkasından bakan adam arkada bırakılacak gibiydi. Daha doğrusu öyle hissediyordu. Dakikalar sonra üstünde kendisine iki beden büyük gibi duran Kadir’in pijamaları ile çıktığında gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

 

O’na göre bu anda kalabilirdi. Zaman durmadan kalsa sorun değildi.

 

Zeynep meraklı bakışlarla etrafa bakınıp pes eden bir tavırla “ ben şimdi nerede uyuyacağım” derken yaşadığı anda tek ihtiyacı duyduğu şey yatağa girip uyumaktı.

 

Odada duyulan sesli nefes adamın da bu durumdan çok memnun kalmadığını ifade ediyordu.

 

Kadir eliyle yatağı işaret edip

“ normal insanlar yatakta uyuyor Zeynep bence sende dene “ deyip sinirle banyoya yürüdü.

 

Zeynep şaşkınlıkla ona bakarken sert çarpılan banyo kapısıyla kaşları çatıldı. Bunu beklemiyordu.

 

Banyoya giren Kadir ile omuzları düşmüş bir şekilde yatağa ilerledi. Uyuma planını gözden geçirirken yastığı eline alıp ayak ucuna geçti ve üstünde iki beden büyük pijamayla elinde tuttuğu yastığı yatağa bıraktı. Küçük adımlarla yatağa girdiğinde elini başının altına koyup gözlerini yumdu.

 

Şuan da en ihtiyaç duyduğu şey uykuydu.

 

Kadir ise girdiği banyoda duşun altında süreyi uzattığı kadar uzatmaya çalışıyordu. Zeynep uyuyuncaya kadar çıkma gibi bir niyeti yoktu.

 

Giymek için seçtiği pijamaları Zeynep’e vermiş ve banyoya girmişti. Beline sardığı havluyla banyo kapısını aralayıp içeri baktı.

 

Zeynep ayak ucunda yatağa girmiş uyuyor gibiydi. Küçük bir havluyu eline alıp ses çıkarmamaya dikkat ederek banyodan çıkıp yatak odasına girdi. Yatağa yaklaştığın da düzenli alınıp verilen nefeslerle genç kızın uyuduğunu anlayıp elinde ki baş havlusuyla bedenini kuruladı.

 

Şimdi yapacağı bir şey kalmıştı. Dolaba ilerleyip kasasının şifresini girdi. İçinde ki silahı eline alırken burnundan soluyordu.

 

Zeynep ne demişti; annen yarın sabah kapıya dayanıp çarşafı istediğinde ne olacak. Kadir’in zihninde yankılanan bu soruların cevapları vardı ama işte olmuyordu.

 

Elinde ki silahla balkona yürürken bakışları yatakta uyuyan Zeynep’teydi. Derin uyuyor gibiydi. Gerçi düğünde ve düğünden önce yaşanan karmaşa normaldi.

 

Beline sardığı havluyla balkona çıkıp kapıyı kapattı. Şubat ayı soğuk olsa da adam üşümüyor gibiydi. Uyuyan Zeynep’in korkup uyanması isteyeceği en son şey bile değildi. Avluya bakan yöne ilerledi ve kolunu kaldırıp arka arkaya üç el ateş etti.

 

Gecenin bir yarısı üstü çıplak beline sardığı havluyla balkondaydı. Arkasını dönüp içeri gireceği anda karşı terasta olan annesi ile göz göze geldi. Bu saatten sonra kimse ne Zeynep başka birine kaçtı diyebilecekti. Ne de sabah gelip odadan çarşaf istenebilecekti.

 

Annesi ve Zeynep’in tam olarak ne konuştuğunu bilmiyordu fakat gerekli uyarıyı yapacaktı.

 

Yatak odasına girdiğinde Zeynep’in hala uyuduğunu görmek yüzünde tebessüme neden oldu.

 

Elinde ki silahı önce kasaya yerleştirdi ve dolaptan pijama takımı alıp Zeynep’in uyuduğundan emin rahat bir şekilde giyindi. Yatağa ilerleyip yatakta uyuyan sevdiğine baktı. Sanki o an ihtiyaç duyduğu tek şey buymuş gibi eli havalandı ve uzun kemikli parmakları yüzüne dağılan saçlarını kenara verdi.

 

Yatağın kenarına oturduğun da hırsızlığa çıkmış yetim gibiydi. Sevgi hırsızıydı da sevdiğinden aşk dilenmeye gururu el vermiyordu.

 

Ben en sevdiklerime olan güvenimi yitirdim demişti. Şimdi karşısına çıkıp seni seviyorum nasıl diyecekti.

 

Parmakları saçları arasında gezinirken fısıltıyla “İstersen ayıpla beni ; seni sevdiğim için “ seviyordu ya sevdiğini içinde tutmak dert olurmuş adama.

 

Günün yorgunluğu ile derin uykuda olan Zeynep! Bir de içinde ki sesli dile getiremeyip fısıldayan Kadir.

 

İçinde oldukları odanın taş duvarları dile gelip konuşsalardı duyan sağır olmak isterdi. Tabi bu gece farklıydı çünkü bu gece sevdiği odasında yatağın da uyuyordu “ Erkek adam ağlamaz derler ya, ben kaç gece senin için içime göz yaşı akıttım. O kadar doluyum o kadar umutsuzdum ki?

Seninle hayal kurmaya bile cesaret edemedim. “ Diye duyulmasından korktuğu gerçekler dile geldi

 

İç çekip sevgi isteyen yetim gibi “Öyle yıkık viraneyim ki, sanırsın eski Mardin’im” toprağında nasıl derbeder olduğunu eski Mardin’im deyip dile getirdiler ya o da onu yapıyordu.

 

Bakışları uyuduğu yastığa gittiğinde “Her gece sensiz umutlarla yastığa baş koymak “ insan bazen bir yastık olmak ister bir yastığı kıskanırdı.

 

Kadir tam o evredeydi.

 

“Ey zalim! Gavur yüreklim.

Yüreğinin bir odasında bile yerim yok mu?

Sev desem çok mu olur başkasını seven gönlüne? Gel desem biliyorum ki gelmezsin ya;

Ayakların gelse kalbin fersah fersah benden uzağa kaçar” derken isyanları ile o fısıldıyor Zeynep her zamanki gibi duymuyordu.

 

Kader de bağırsan da fısıldasan da sevdiğine duyurmamak vardı.

 

Parmaklarını son defa saçlarına daldırıp çekmeden “Biliyorum.

Ben hep sana sevdalı

Sen ise hep yürek sızım olarak kalacaksın “ deyip yüreğini sızlattı.

 

Hangi yöne dönse Zeynep’in Afran’ı sevdiği gerçeği yüzüne vuruyordu.

 

Kaçağa çıkmış gibi Zeynep’in yanına usulca yatağa uzanıp melekler gibi masumca yatan sevdiğine baktı.

 

Zeynep yanına yatmamak için ayak ucuna girmişti ve Kadir bunun bilincindeydi.

 

♠️

 

Saatler sonra gün ışımaya başladı ama iki yorgun bedenin uyanma gibi bir niyeti yoktu ve kimsede yukarı çıkıp onları uyandırmaya cesaret edemiyordu.

 

Normalde sabah erkenden o kapıya çarşaf için gidilmesi gerekirdi. Hele Zeynep’in kaçtığı dedikoduları dönerken lakin dün gece Kadir sıktığı silah duyulan kurşun sesleri ile herkesin ağzını kapatmıştı. Bu saatten sonra da konuşmaya kimse cesaret edemezdi.

 

Hewlin Hanım torunun istemediği bir şey yaşamasından korkuyordu. Kadir’e güveniyordu fakat bu topraklarda baskı her şeyi yaptırırdı. Kahvaltı sofrasında içi içini yerken kimse gidip yeni çifti uyandırmadı veya konusu dahi konuşulmadı.

 

Orta yaşlı kadının içi içini yerken zaman geçmiyordu.

 

Şubat ayı soğuktu ve ve ikisi de üzerlerinde olan yorgana sarılmıştı.

 

Zeynep üstünde ki yorganı itip gözlerini açtığı gibi sarıldığı bacağa baktı. Önce nerede olduğunu sorgulasa da sonra hatırladığı geceyle bulunduğu duruma kahkaha atarak gülmek istiyordu. Zeynep’in bacağı Kadir’in üstün de Kadir’in bacağı Zeynep’in kucağındaydı.

 

Kadir uzun bir süre Zeynep’i izleyip tercihine saygı göstererek yukarı tarafa geçmişti.

 

Daha fazla dayanamayıp parmağı ile Kadir’in ayağı ile oynamaya başladı. O parmağını oynattıkça Kadir huylanıp ayağını sağa sola hareket ettiriyordu. Bu oyun Zeynep’in hoşuna gitmeye başladı. Parmağının hızı artınca Kadir’in ayağının hareket ettirip burnun da hissettiği acı da bir an da beklenmedik oldu.

 

“Ahhh “ diye bağırması Kadir’in telaşla yataktan fırlaması da aynı andaydı. Kadir şaşkınca etrafına baktığın da burnunu tutmuş bir Zeynep ile karşılaşması onu şaşırttı. İkisi de yeni hayatlarının ilk gününün verdiği şaşkınlığı yaşıyordu. Aklı başına geldiğin de endişeli ve üzgün gözlerle sevdasına bakıyordu. Yatakta dizleri üstünde ona yaklaşıp elini uzattı. Yaşadığı endişe ve panik sesine yansırken “Zeynep ben sana deli yattığımı söyledim. Ayak ucum da yatman saçmalıktı.” Kendisini ifade edip onun tenine hissettiği acıyı kalbinde yaşıyordu.

 

Genç kız Kadir’in mahcup halini görünce kendisini tutamayıp kahkaha atıp gülmeye başladı. Burnunda ki acıyı bile unutmuştu.

 

Onun gülmesi Kadir’in kaşlarının çatmasına sebepken gelmesine ara verip “Ben kaşındım Kadir ayağınla oynamasaydım o tekmeyi burnuma yemeyecektim.” Kendi kazdığı kuyuya düşmüştü ya elden ne gelirdi.

 

Kadir onun burnunu tutan elini çekip dikkatle aldığı hasarı tespit etmeye çalışır gibi onu gözlemledi.

 

Gözlerini kısıp “ acıyor mu? İstersen biraz buz getirip üstüne koyalım” adamın sesinde ki mahcubiyet telaş gözlerinden okunuyordu.

 

Omuz silkeleyip neşeli bir sesle “endişelenmeni gerektirecek bir durum yok. Ben iyiyim” diye şakıdı. Sabah yaşadığı bu olay kısa bir süre de olsa ona yaşadığını unutturmuş gibiydi.

 

Kadir rahat bir nefes alıp yatağa oturduğun da Zeynep gülümseyerek yataktan kalkıp “ çok uyumuş gibiyiz saat kaç “ deyip etrafına bakındı. Üstünde Kadir’in pijaması vardı ve bu inkar edilemez bir şekilde adamın hoşuna gidiyordu.

 

Adamın dudakları kenara kıvrıldı ve komodinde olan telefonuna uzanıp telefon ekranına bakarken “ baya uyumuşuz öğlen olmak üzere “ deyip bakışlarını ona çevirdi.

 

Zeynep mahçup bir şekilde saçlarını karıştırıp “ilk günden sizinkilere ayıp oldu” derken ses tonu değişmişti.

 

“Kimseye ayıp olduğu yok. Ayıp olduğunu düşünselerdi gelip kapıyı çalarlar dı” deyip o’da ayağa kalktı.

Onun kendisini mahçup hissedip üzülmesini istemiyordu.

 

Ayağa kalktığında da Zeynep’in yanından geçip dolaba ilerledi ve kendisi için kıyafet seçip “ acıkmışsındır hazırlanıp kahvaltıya gidelim” derken banyoya ilerledi.

 

Zeynep hatırladığı detayla saçlarını karıştırıp “ benim burada giyecek kıyafetim yok “ derken Kadir bakışları dolabın diğer kapağını gösterip “ dün gece yorgunduk ve dikkatli bakmadık istersen bir oraya göz at” dedi ve banyoya girdi.

 

O banyodayken hızlıca dolaba ilerledi ve kendisi için giyecek bir şeyler bakındı.

 

Kadir haklıydı düğünün yorgunluğu ailesi ile yaşadıkları mental sağlığını katletmiş gibiydi.

 

Kadir’in banyodan çıkması ile o’da seçtiği kıyafetleri eline alıp banyoya girdi. Üstünü değiştirirken devamında ne olacak diye kara kara düşünüyordu.

 

Onlara ne olacaktı.

 

Kadir iyi biriydi. O’na güveniyordu ama güven ve aşk çok farklı bir duyguydu. Adama kızgın ve minnet duygusu hissetse de olduğu karmaşadan çıkamıyordu.

 

Aynaya baktığında yüzünde ki morlukların geçip yerini sarı ve yeşillere bıraktığını fark etti. Ailesini bunun için hiçbir zaman affetmeyecekti.

 

Saçlarına şekil verip at kuyruğu yaptıktan sonra banyoyu toparlayıp çıktı. Yatak odasına girdiğinde bakışları aynaya bakıp saçlarına şekil veren Kadir’e kısa bir bakış atıp yatağa ilerledi. Sabah okula giderken her günkü alışkanlığıydı. Yatak toplanacak öyle okula gidecekti. Hatırladığı ile burnunun direği sızladı. Arkadaşlarına bir veda bile edememişti.

 

Saatini koluna takarken bakışları yatağı toparlayan sevdiğindeydi. Keyifle güne başlasa da mutsuz olduğu belliydi.

 

İşini bitirip doğruluğun da Kadir ile göz göze geldiğin de onada haksızlık yaptığını düşünüyordu. Çıkmaz bir sokakta hangi tarafa dönse duvar gibiydi.

 

“Aşağı inelim mi?” Soru Kadir’den di Zeynep kafasını olumlu anlamda sallayıp “ bu saatten sonra inmesekte olur gibi ama neyse” deyip kapıya yöneldi.

 

Bir şeylere alışması gerekiyordu.

 

Elini kapıya attığında Kadir onu durdurup “ Zeynep çıkmadan konuşmamız gereken konular var” derken tereddüte gibiydi.

 

Genç kız ona dönerek sırtını kapıya dayadı ve onun konuşmasını bekledi.

 

Onu sıkmak veya zoraki bir şeyler yaptırmak istemese de bazı durumlar mecburi yaşanacaktı. Verdiği hırıltılı nefesle “Zeynep herkes bizi gerçekten evli sanıyor. Bunu istemediğini biliyorum ama bu kapıdan çıktıktan sonra ne yaşarsak yaşayalım dışarı da birbirini seven iyi anlaşan evli bir çift gibi hareket edip öyle davranmamız gerekiyor. Lütfen beni yanlış anlama benim de çevreme ve aileme karşı sorumluluklarım var” konuşurken genç kızın ürkütmek veya üzmek istemiyordu.

 

Zeynep kafasını olumlu anlamda sallayıp “ tamam olur ama peki ya sonra; sonra ne olacak “ kendini kandırıp olmadık hayaller kurmak istemiyordu. Bundan sonra net olmalı net adımlar atmalıydı.

 

Yaşadığı duygular gözlerine yansıyordu. Kadir elini kapı kulpuna atıp “sonrasını zaman gösterecek” dedi ve diğer eliyle onun elini tutup kendisine çekti ve açtığı kapıdan dışarı çıktı.

 

Güneş tam tepedeydi. Merdivenleri inmeye başlarken “Zeynep bak bizimkiler seni çok sefer ve kıyamazlar evlilik bir anda olunca biraz kızgınlar” ailesinin bazı durumlarda gösterdikleri tavırı beğenmiyordu. Elbet konuşacaktı fakat Zeynep’te yeri gelince diş bileyen biri olduğu için durumu açıklıyordu.

 

Yanyana yürüdükleri için birbirine çok yakındılar. Zeynep iç çekip “Ben; ben ne yaparsam yapayım hatta kıyamet kopsa bile babam bana bir fiske bile vurmaz diyordum “ deyip büyük bir nefes aldı ve ses tonunu güçlü tutmaya çalışarak “fakat bana vururken elleri bile titremedi” ses tonu sonlara doğru titredi.

 

Kadir’in attığı adım havada kaldı. Taş basamağı basmadı ama ayağı taş kesildi. Omzunun üstünde sevdiğine döndüğünde Zeynep’in konağın kapısına baktığını fark ettiğin de yutkundu.

 

Bundan sonra genç kızın bakışları konağın kapısında olacak lakin beklediği Kadir değil umudu o kapıdan çıkıp gitmek olacaktı. Bunun bilincinde omuzları düştü.

 

Düşmanın yenemediğini sevdiği bir bakışla yenerdi.

 

Kaderi karşılıksız sevdaydı ya yine eyvallah diyordu.

 

Şark odasına girdiklerinde oda kalabalıktı. Zeynep gördüğü insanlar utanıp kafasını eğdi. Bu kadar geç gelmeleri ayıp olmuştu. Benaz hanım kaşlarını çatıp “ oğul bugün odanızdan çıkmayın inmeyin dedik “derken şiveli sesi hüküm variydi.

 

Yılların kadınıydı ve genç kızın utanıp mahçup olmasını istemiyordu.

 

Kadir yaşlı kadına minnetle bakıp tuttuğu eli bırakmadan önce Benaz Hanımın daha sonra babası annesi ve halalarının elini öptü. Zeynep’te onu takip ederek hepsinin elini öptü. Yanyana durdukların da Behnaz Hanım ikisine bakarak “oğul bugün gelen giden çok olur karını al odanıza çıkın kızlar size yemek getirir” dedi ve ikisinin kurtarıcı gibisi konuşup onlara ortamdan kaçma fırsatı vermişti.

 

Serpil Hanım “anne gelenler yeni gelini görmek ister “ dese de yaşlı kadın ikisine bakıp “siz gidin” dedi ve gelinine döndü. Sert bakışları Serpil hanımı susturmaya yeterdi.

 

Kadir ve Zeynep oradan kaçar gibi odadan çıkıp yukarı yönlendiler. Merdivenleri çıkıp yatak odalarına girdiklerinde ikisi de rahat bir nefes aldı. Birbirlerine bakarken Kadir gülümseyip “Benaz hatun sayesinde yırtık” dediğin de Zeynep bedenini yatağa bırakıp “ bir teşekkür borçluyuz. Yoksa annen gelen giden tüm misafirlere el öptürecekti” derken sesi bıkkındı.

 

Kaşları çatık bir şekil de yatağa uzanan Zeynep’e bakıp”annemle iyi anlaşırdınız ama siz şimdiden gelin kaynana moduna girdiniz gibi” deyip yatağa oturdu.

 

Zeynep tabana bakarak “ annen yıllardır bugünü beklemiş gibi. Kadının içinden farklı bir karekter çıktı” diye sitem ederken kaynanası ile 15 yıl aynı evde oturan gelinler gibiydi.

 

Zeynep’in haklı isyanın farkında olduğu için cevap vermedi ama annesi ile uzun bir konuşma yapması gerekiyordu.

 

Çalınan kapı sesi ile ikisi birbirine bakıp yataktan kalktılar. Yukarı çıkın dinlenin demişlerdi. Kadir’in adımları kapıyı bulurken Zeynep tedirgindi. Kaynanası dün gece çarşaf demişti ve şimdi biri gelip hani çarşaf dese ne diyeceğini bilmiyordu. Evet Kadir ile anlaşmalı bir evlilik yapmışlardı ama bunu sadece ikisi biliyordu.

 

Kadir kapıyı açıp duyduğu “Benaz hanım açlardır kahvaltı etsinler” sesiyle rahat bir nefes aldı.

 

Ne kadar dik durmaya çalışsa da omuzlarında ki yük suçsuz halde suçlandığı iftiraydı ve ailesinin yüzündendi. Kötü bir oyuna gelmiş ve yenilmişti.

 

“Tamam Sıla kalanı biz hallederiz” diyen Kadir kahvaltı tepsisini alıp “Zeynep sende çaydanlıkları alsana “ kimsenin yatak odasına girmesini istemediği için kapıda durmuş Zeynep’i bekledi.

 

Genç kız yanında durduğun o elinde ki tepsiyle içeri girdi.

 

Kapıda bekleyen iki çalışana gülümseyip çaydanlıkları alıp kapıyı kapadı. Kadir’in tepsiyi sehpaya bırakıp balkondaki sandalyeleri içeri aldığını gördüğün de buna alışması gerektiğini kendisine hatırlatıp ona doğru ilerledi.

 

Kadir’in eliyle gösterdiği sandalyeye oturmadan önce ikisi için çay doldurdu ve elinde ki çaydanlıkları indirip oturdu.

 

Genç adamın sevdiğinin tedirgin hallerinin farkındaydı. Alışması için elinden geleni yapsa da bunun hemen olmayacağının bilincindeydi ya da alışır mıydı? Muamma olan buydu.

 

Diğer tarafta sevdiği aşık olduğu bir adam varken dün düğün dernekle evlendiği kocası vardı ve onunla kahvaltı edecekti. Bir şeyleri akışına bırakması gerektiğinin farkında eline ekmek aldı. Boğazından geçmeyen lokmayı çiğnerken kendi etini çiğner gibiydi.

 

Yutmak için yutkundu ama ne fayda. Ağzında ki lokma çiğnedikçe büyüyor gibiydi. Kadir’i tanır sever ve güvenirdi ama şimdi içinden tek kelimeyi dile getirip konuşmak bile istemiyordu.

 

Genç adam bunun farkında boğazını temizleyip “ benimle ilk defa kahvaltı etmiyorsun Zeynep utanıp sıkılmanı gerektirecek bir neden yok” ortamda ki sessizliği bozması gerekiyordu.

 

Zeynep bakışlarını kaldırıp ağzında ki lokmayı zorlukla yuttuktan sonra” şey ben “ dedi ama ne diyeceğini bilmiyordu.

 

Kadir çayından bir yudum alıp “ seninle daha önce aynı sofraya çok oturduk. Hatta başbaşa kahvaltı ettiğimiz zamanlarda oldu. Bu oda da yine kendini zorlamanı gerektirecek bir bahanen olmasın “ bakışları ile tepsidekileri gösterip “sen kahvaltı etmeyi seversin onlar bitecek “ derken kahvaltısını etmeye devam etti. Eskiden olduğu gibi devam edebilirlerdi.

 

Her şey normalmiş gibi davranmak.

Hayat güneşli günlere ramak kala yağdırır en büyük yağmurları. O zaman anlarsın gün yüzünden önce en büyük karanlıklarla cebelleşmen gerektiğini... Zeynep karanlıkla cebelleşip aydınlığı bekleyen taraftı.

 

Kadir ise Araf’ı yaşayandı.

 

Beklenmedik bir şekilde umudu bile yokken evlenmişti. Kader ne getirir neyi kısmet eder kimse bilmezdi.

 

İkisinde derin düşünceler içinde kahvaltısını ettiler. Çaylarından son yudumları aldıkların da Zeynep ayağa kalkıp “ben tepsiyi mutfağa bırakayım “ dedi. Kadir’in çatılan kaşları ile “ Dayem kaçmaya niyetli gidip birkaç gün daha kalması için belki ikna ederim” dedi ve tepsiye uzandı.

Kadir eliyle onu durdurup “ tamam sen git ben bırakırım “ deyip ayağa kalktı.

 

Zeynep tepsi ve Kadir’e bakıp gülümseyerek “bunlar sizlik hareketler değil Kadir ağam ilk günden Mevsim’in diline düşeceksiniz “ deyip dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Kadir homurdanarak “ hadi yürü görende sanki ilk defa tepsi elime aldığımı düşünecek” dedi ve kapıya ilerledi.

 

Zeynep hızlı adımlarla kapıyı açıp onun çıkmasını bekleyip arkasından çıkıp kapıyı kapattı.

 

Kadir merdivenleri inerken o anneannesinin kaldığı odaya doğru ilerledi. Attığı birkaç adım ve duyduğu “ Benaz hatun torunun ilk günden hanımcı oldu “ sesiyle adımlarını durdurdu. Merdiven trabzanlarına ilerlerken Rojawan isyankar sesi daha çok duyuluyordu.

 

Ellerini trabzanlara koyup aşağıya baktığın da Rojawan “benim için hiçbir zaman kahvaltı tepsisini taşımadın “ diye isyan ediyordu.

 

Kadir elinde ki tepsiyi çalışanlara uzatıp” oğlum senin evin yokmu? Niye sürekli buradasın. Hem sen teni evlisin karınla zaman geçirsene” dediğin de Rojawan bedenini boş bir çuval gibi avluda ki sedirlere bırakıp “ abi evlilik böyle bir şey mi?” Deyip arkasına yaslandı.

 

Kadir yanına oturduğun da sitem edercesine “ küçücük bir şey yedi yirmi dört ayaklarına dolanıyor gibi. Aşağı iniyorum Hilal yukarı çıkıyorum Hilal nereye gitsem ya karşıma çıkıyor ya benimle geliyor. Hayır yanlışlıkla öfkeleneceğim savuracağım bir yerlere diye ödüm kopuyor “ dedi ve kolunu kaldırıp açtığı eliyle”zaten bu kadar bir şey “ deyip kısa bir süre daha düşündükten sonra elini biraz daha indirip”yok yok küçücük ancak bu kadar olur “ derken Hilal’in boyu için kendisini ikna ediyor gibiydi.

 

Kadir şaşkınlıkla ona bakarken Rojawan yüzünü sıvazlayıp “ bir hafta da ben ve annem bezdik. Yerden bitme bir o kadar da yerin altında, dün gece konağa misafir gelecek annem yemek yapın demiş o çalışanlara izin verip yemeği dışarıdan söylemiş” dün ödediği hesap yüzünden yüreği yanıyordu.

 

Zeynep onları yukarıdan izlerken Rojawan Kadir’e dönüp “küçük halamla da birlik oldu. Naze, anneme görümcelik taslıyor. Hayır görümcesi olsan da kadından otuz yaş küçüksün değil mi?” Daha bir haftalık evli adamın dağ gibi derdi vardı.

 

Dedikoducu karılar gibi elini dizine vurup “ hem benimle gelmek istedi hem arabamı beğenmedi. Bir de cimri diye söylendi “isyanları bitmezken Kadir Hilal’in arkadaşını hemen çözdüğünü anlamıştı.

 

Rojawan kolunu tekrar kaldırıp parmaklarını açıp “ bu kadarçık boyuyla bana cimri dedi. Benim gibi bonkör birine cimri dedi o yer elması” bakışları ağzı açık ne diyeceğini bilmeyen Kadir’i bulduğun da biraz önce Hilal’in boyunu gösterdiği eliyle kendisini gösterip “ ben cimri miyim? Fuzuli harcamayı sevmiyorum. Marka lüks takıntım yok” diye kendini açıkladı.

 

Mal ortadaydı. Sis ve Harran olsa ulan varyemez sen cimri değil cimrilerin ağa babasısın derlerdi ama Kadir yana yakılan dostunun yüzüne bunu vuramıyordu.

 

Zeynep kafasını olumsuzca salladı ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Duyduğu kıkırtılar ile adımları bu sefer mevsimin odasına yöneldi.

 

Mevsim ile çocukluk arkadaşı oldukları için aralarında ki samimiyetlerine güveniyordu. Odanın önünde durduğun içeriden gelen tıkırtılar ile elini kapı kulpuna attıp önce kapıyı tıklattı duyduğu “gir “ sesinden sonra içeri girdi.

 

İçeri girdiğin de gördüğü görüntü ile ağzı o şeklinde açılırken Hilal kahkaha atarak “gel Zeynep zavallım şoka girdin galiba”

 

Zeynep şaşkınlıkla ona ilerlediğin de Mevsim ve Rojawan’ın küçük halası Naze elinde çay bardakları göğsüne vurup ağlamaklı bir sesle “ bunu bize yapmalıydın “ diye efkarlı efkarlı sitem ettiler.

 

Zeynep’in kaşları çatılırken Mevsim başına bağladığı yazmanın kenarı ile göz yaşlarını silip “ben sevmeye kıyamazken o baba oluyormuş” dedi ve elinde ki çay bardağından bir yudum alarak “ seninle gece Mardin manzarasın da kaçak çay demleyebilirdik zalımın oğlu “ diye ağıt yakar gibi söylendi.

 

Hilal yüzünü sıvazlarken Zeynep hala ne olduğunu anlamıyordu.

 

Naze çay bardağını onun elinde olan çay bardağına tokuşturarak “ o kızda olup bizde olmayan ne var”

 

Mevsim kafa sallarken Hilal elini kaldırıp cevap verecek oldu ama Naze’nin sert bakışları ile elini indirip sustu.

 

Zeynep UFO gören masum köylü moduyla hala hiçbir şey anlamamıştı.

 

Naze Mevsim’in başına sardığı yazmanın kenarını tutup burnunu çektiğinde üç arkadaş tiksinti ile ona baktı.

 

Naze omuz silkeleyip “ evlenmeden çocuk yapmış. Töremize göre gerek kellesi alına”

 

Mevsim endişeyle araya girip “ Henry Kürt değil bizim töremizin kuralları onu ilgilendirmez” diye müdahale etti.

 

Naze kaşlarını kaldırıp “ ulan sevgilisi hamile “ derken gerçekleri ona hatırlatmak ister gibiydi.

 

Mevsim dizlerini dövüp” çocuklarını da getirsin ben onlara da bakarım. Yeter ki Henry’im gelsin “ dediğin de Zeynep artık olayın ne olduğunu biliyordu.

 

Naze içli aldığı nefesle “ Henry bunu bize yapmayacaktın duygularımız ile oynadın ama yine de kabulümsün”

 

Henry Cavill baba olacaktı ve ikisi hayranlarıydı. Hilal ve Zeynep birbirine bakıp kahkaha attıklarında somurtarak bakan taraf “ Naze ve Mevsim”di.

 

Kısa bir süre sonra Mevsim ve Naze Henry’nin baba olacağı şokunu atlatıp sohbet etmeye başladı.

 

Hilal’i severdi ve kına gecesi ellerine kına yakmadığı için minnettardı. Mevsim’in odasından çıktığın da nefesi Hewlin hanımın yanında almıştı.

 

Yaşlı kadın torununu gördüğün de rahat bir nefes aldı. Kadir’e güvense de gece duyduğu silah sesiyle korkmuştu.

 

Torununun istemediği bir birlikteliği mecburi olacak diye yaşamasını istemiyordu. Hele Afran’a olan aşkını gördükten sonra olmayacağına emindi.

 

Yaşlı kadın torununun yüzünü elleri arasına alıp öpüp okşarken mutluydu. En az hasarla atlatmış gibiydi. Bundan sonrası Allah kerimdi.

 

O’na göre sevdiğin kaderin de değilse kaderin de olanı sevmen gerekirdi.

 

Kadir iyi bir adam diye söze girecekken Zeynep yaşlı kadının dizine uzanıp “Daye ben çok mu kötü birisiyim?” sesi bıkkınlık doluyken soruyu zor sorduğu belliydi.

 

Hewlin hanım torunun saçını okşayıp eğildi ve saçlarını öptü.

 

“Niye öyle diyisen keyna!” şiveli sesi odada yankılanırken huzur veriyordu.

 

“Daye mı bilmiyorum sanki böyle büyük bir kötülük yapmışım da ahını almış gibi hissediyorum.”

 

Hewlin hanım uzaklara bakıp sesli bir nefes aldı. Torununu diri diri yakmışlardı. Canın yanışı haykırmasa da gözlerinden belliydi.

 

“Sen kötü değilsen keyna, kaderin kötü!”

 

Zeynep dayesine döndü ve elini kalbine götürüp.

 

“Dayeme şurada bir ateş yanıyor. Sönmüyor! Sürekli harlanıyor. Adı Afran sebebi hasret. Ben ne yapacağımı bilmiyorum.”

 

Hewlin hanım torunun saçlarını okşayıp kırışmış yüzü ile burukça gülümsedi.

 

“Yavrum sen artık evlisen. Kaderin de olmayanı gönlünden çıkaracaksın. Nikahında olduğunu gönlüne alacaksın.”

 

Zeynep duydukları ile dolu, dolu baktı dayesine “Dayem gönlümdeki çıkmıyor ki başkası girsin. Gönlüm de, aklımda Afran diyor. Ben öyle o olmuşum ki başkasının adını bile yanımda anılsın istemiyorum.”

 

Hewlin hanım iç çekti.

 

Bu topraklarda en büyük günah sevmek sevdalanmaktı. Ya topraklarında kan dökülürdü ya da göz yaşı. Kimsesiz sevdaların matemi gibiydi. O yüzden sözlere değil bakışlara yansıtılırdı hisleri.

 

“ Keyna günahtır konuşma böyle, başkasının nikahı vardır üzerinde kalpte olan dile dökülmesin. Öbür dünyanın ateşi yakar sonra!”

 

Zeynep gözyaşları ile gülümsedi. Bu dünyada yanmıştı. Eğer Afran için ahrette yanacaksa varsın onunla beraber yansındı.

 

“ Niye daye sevmek günah mıdır? “

 

“ Değildir kızım! Ama kocan vardır. Gönlündeki ile nikahında ki aynı kişi değildir.”

 

“Kadir iyi bir insandır. Sev kızım. Sevilecek kadar iyi bir insandır.”

 

“Dayem sevmek için iyi olması yeter mi?”

 

“Gönlü güzeldir keyna, sen gönlüne almaya karar verde, başka güzellikleri de görür gözlerin.”

 

“Dayem benim gözlerim Afran’dan daha güzelini görmedi ki?” dedi ve kısa bir süre düşünerek “Kadir’e nasıl bakayım!” dedi. Biliyordu çevresinde ki herkes Kadir’i sevmesini isteyecekti.

 

Yaşlı kadın iç çekip “başka bir göze bakmayı hiç denedin mi?”

 

Zeynep boşluğa dalar gibi bakıp “baktığım her yerde onun gözlerini arıyorum. Ondan başka herkes sanki kör bilmiyorum “ dedi.

 

Yaşlı kadın ellerini torununun saçlarında gezdirirken Zeynep elini kalbinin üzerine koyup “dayem burası çok ağrıyor sence bu acı geçer mi?”

 

Yaşlı kadın elini torunun elinin üzerine koyup “sen geçmesini istemiyorsun ki?”

 

“İnsan kalbinin acımasını ister mi?”

 

“Eğer elinde ondan kalan tek şey acısı ise ister keyna...sızlasın ister ağrısın ister. O acı sızıyla kendini hatırlatır.”

 

‘Benim elimde kalan tek şey acısı diye mi burası bu kadar sızlıyor”

 

İnsan birinin acısına aşık olur mu? Ya da verdiği acıyla yaşamaya devam edebilir mi? Sevdiğini kalbinden uğurlamadıktan sonra acısına da eyvallah çekersin.

 

Yaşlı kadının eli kolu bağlı gibiydi.

Zeynep başını odanın tavanına çevirip “daye biliyor musun ? Sanki beni böyle karanlık bir odaya kapatmışlar ve ben sessizce bağırıp çağırıyorum da kimse beni duymuyor. Ben oradan hiç çıkmayacağımın bilincinde karanlıktan korkuyorum”

 

“Sende ışığı aç kéynaa “

 

“Işık yok ki?”

 

“Pencerede mı yok?”

 

“Var dayeme”

 

“O zaman pencereyi aç”

 

“Kaçmayayım diye önüne duvar örmüşler”

 

“O zaman seni çıkaracak birilerini çağır kéyna “

 

“Beni oraya koyanlardan yardım nasıl isteyeyim ?”

 

“ Belki seni odadan çıkarmak istiyorlar ama sen farkında değilsin kéyna”

 

“Çıkarmak için geldi sandıklarım beni hep içeriye geri itti”

 

Yaşlı kadını tüketende bu sözler oldu. Haklıydı onu çıkarmak için gelenler onu itmişti.

 

Dünyalar güzeli torunu gözlerinin önünde kurban edilmişti. Kurtarmak için elinden geleni yapsa da bir faydası olmamıştı.

 

Zeynep abi dediği adama eş olmuştu. Nasıl o adama kadınlık yap diyecekti.

 

♠️

 

Başka bir yerde aynı şehirde hastane odasında doktorların tüm ısrarlarına rağmen ameliyat olmayı red eden bir Afran vardı.

 

Gökhan arkadaşına baktığın da sanki dünyadan soyutlanmış başka bir evrendeydi.

 

Aşk yakardı ama böyle yakanı ilk defa görüyordu.

 

♠️

 

Bilmem kaçıncı sabaha hayallerinle uyandım, bilmem kaçıncı duayı sığdırdım avuçlarıma, kaçıncı umuduma tükenme bee die yalvardım... Hayat güneşli günlere ramak kala yağdırır en büyük

yağmurları. O zaman anlarsın gün yüzünden önce en büyük karanlıklarla cebelleşmen gerektiğini... Söylesene Afran biz kaçıncı karanlıktan sonra aydınlığa kavuşacağız.

 

Loading...
0%