@jutenya
|
Gece yıldızlar mı aklımı karıştıyor yoksa seni arayan kalbim mi?
Kalbin ne diyor Afran
Bir Elfida var. Adı Elfida olmayan ve ben onun için atıyorum diyor.
Ya birgün vazgeçerse Afran?
Atmaktan mı?
Benim için atmaktan birgün vazgeçerse?
Durduğun da zaten atmayacak Elfida!
♠️
Mardin konağın da yapılan sıra geceleri meşhurdu. Ayağa kalktı yanında ki ortaklarını kaldıramak ve müzisyenlere doğru ilerledi. Onlara istediklerini söyledikten sonra arkasını döndü. Uzun boyu heybetli bedeni ile zaten ilgi çeken biriydi. Üstünde ki ceketi çıkarıp gömleğinin manşetlerini katladı. Gördüğü muazzam görüntü ile yüreği hoplayan Hilal'den habersizdi.
Dudakları kenara kıvrılı bir şekilde " Laz uşağım Kürt kemençesi ile horon çektin mi?" Dedi. Ortaklarının kaşları çatılırken eğildi ve adamları kolundan tutup tek tek kaldırdığın da konakta kemençeye benzer bir ses duyuldu. Ortaklar şaşkınken Rojawan omzularını hareket ettirip " her biji laz uşağı" diye bağırdığın da yanında ki Ezel Giritli'nin kaşları çatıldı. Horon'dan çıkmak için elini bırakmak istediğin de Rojawan yüksek bir sesle "ne o laz uşağım kürt kemençesi ile horon çekmek zor mu geldi?" Diye bağırdı. Kollarını hareket ettirirken oynamak istemeyen ortağını gaza getirmek istiyordu. Önüne bakıp "biz Kürtler her müziğe uyum sağlamaya müsaitiz " dedi ve ayağını sertçe yere vurdu.
Ezel o'na bakıp "Laz inadı diye bir şey bilir misin ortak" dedi kolunu kaldırdı.
Rojawan gülümseyip " Kürt damarı gibi mi?" Diye onu yanıtlayıp " ha uşağım haaa" diye bağırdı. Sıra gecesine katılmış herkes onlara bakıyor. Bazıları da kalkıp onlara katıldı.
Mardin konağında halay çok çekilirdi ama horon ilk defa çekiliyordu. Hele yörede ki halkın Kürt kemençesi olarak nitelendirdikleri bir enstrümanla ilk defa çekiliyordu.
Rojawan ayaklarını yere vurduğun da "her biji Ezel " diye söylendi. Ezel bu söylemi duymayı sevmiyordu ve her duyduğun da kaşları çatılıyordu. Rojawan baştaydı.
O omuzlarını hareket ettirirken Hilal'in kaşları çatıldı. Artık konağı Rojawan'la beraber yakması için hiçbir neden yoktu. Rojawan omuzlarını ayaklarını hareket ettirip coşkulu bir şekilde horon oynarken Hilal onun içinden sela okuyordu. Malum genç kızların bakışları ondaydı ve ona bakan gözleri oymak ve kocasını öldürmek arasında gidip geliyordu.
Kadir aralarına katıldığın da Zeynep'te şaşırdı. Millet olarak halay çekmesini seven bir ırktılar ama horon biraz garip gelmişti. Hele ikisinin ustaca oynaması iki kadının siniri bozmuştu. Zeynep'in içinde ki duygu kıskançlık değildi. Gelirken teklif edilmemesine sinirliydi. Konakta zaten sıkıldığını bildiği için Kadir'in gel demesini beklerdi. Hele Hilal ile geçirdiği kısa vakit ona ölüm terleri döktürmüştü. Yanlarında ki ikili ikisinin haline kahkaha atmamak için kendilerini zor tutuyordu.
Naze kafasını eğip "kocalarınız tüm ilgiyi üzerlerine çekiyorlar. Boy desen boy yakışıklık desen yakışıklık " dediğin de Hilal tırnaklarını yemenin yanında kafayı yemek üzereydi.
Mevsim sinsice sırıtıp " bir de ağa olduklarını bilseler" diye araya girdi. İki kızın maksadı evli olan iki arkadaşının öfkelerini harlamaktı. Malum gelirken Hilal hepsinin ayarları ile oynamıştı.
Rojawan ise horon'da coşmuş bir şekil de "ha uşağım haaa" diye söylenip oynuyordu. Hilal kocasını hem öfkeyle hem de hayranlıkla izliyordu. Kürt kemençesinin sesi kesildiğin de dağılmalarını bekleyen Hilal Rojawan elinde ki mendili sallayıp omuzlarını hareket ettirmesiyle dişlerini sıktı kocası oynamaya doymuş gibi değildi.
Rojawan yanında kolundan çıkmak için hareket eden Ezel Giritli ile tek kaşını kaldırıp "alırım bir halayını " dedi ve ayağını hareket ettirdi. Ezel Giritli yüzünü buruşturup " oğlum sen nasıl bir belasın alırım bir halayını demekte ne oluyor. Dansa kaldırır gibi " diye söylendi. Diğer kolunda olan Kadir isyan eden bir sesle " ben kaç yıldır onun bu hâllerine katlanıyorum" dedi.
Yanında ki Sis eğlenir bir sesle " Rabb'im bazı Müslümanları Ebu Cehil ile bazılarını da Rojawan ile sınıyor. Kimin imtihanı büyük onu yaradan bilir" dedi.
Rojawan onları duysa da duymamazlıktan gelip halay başını çekmeye devam etti. Zira o eğlendikten sonra kimin sıkıldığı ile ilgilenen biri değildi. Elinde ki mendili sallarken genç bir kız önünde durup elini uzattığın da mendili istediğini anlayıp kafasını salladı. Hilal ateş saçan gözlerle bakarken yerinden kalkıp onları parçalamak istiyordu ama onu tutan üç arkadaşı yüzünden gidemiyordu.
Rojawan elinde ki mendili genç kıza uzatıp " bacım kusura bakma ben hatun spora katılmış yeni biriyim. Hatununa sadık bir adamım ve kalıpta kalmaya çalışıyorum kusura bakma onun elini tuttuktan sonra başka kadının elini tutamam " dedi ve mendili genç kızın eline bırakıp halaydan çıktı. Ezel Giritli onu takip ederken Hilal kocasına gurur duyan gözlerle bakıyordu. Kadir koluna giren genç kızı fark etmeden halaya devam etti. Zeynep dikkatlice onu izledi ve gülümsedi. En azından olmadığın da birinin elini tutup hayatına devam etmesini istiyordu. Kendisini hayatında olan insanlar için bir yük olarak görüyordu. O'na göre Kadir fedakarlık yapıp onu koruma altına almıştı ve minnet duygusu vardı. Bu yüzden çoğu şeyde geri adım atıyordu. Birgün gidip kendisi için hayat kurma hayalleri vardı ve kan bağı olan insanları yanında istemiyordu.
Sırtını birine değil kendisine yaslanması gerekti. Afran'a aşık olsa da ailesi yüzünden artık saf bir güvenin olduğunu düşünüyor ve yarı yolda bırakılma endişesi taşıyordu. Evet biliyordu sevdiği adam onu yarı yolda bırakmaz onunla ölüme gelirdi ama onu mecbur bırakan nedenlerin zamanla sevdiğini de mecbur bırakmasından korkuyordu.
Malum dinleri bile farklıydı.
Gönül bu ya ne engel anlardı. Ne de din veya ırk!
Rojawan yerine oturduğun da Ezel yanına oturdu ve samimi bir sesle " evlenmişsin gitmeden yengeyle tanışmayı çok isterim" dedi.
Sis etrafına bakınırken Rojawan gözlerini kısıp" olur hem de çok yakın bir zamanda yer elmam ile tanıştırsın " dedi ve gözlerini kısıp önüne döndü. Birileri kedi olmadan fare yakalamaya çalışıyordu.
O yılların Rojawan'ıydı. Adamı aç götürür sussuz getirmek gibi bir huyu vardı. Şükür küçük yer elması daha onu tanımıyordu. Eline aldığı mendil ile elini kaldırıp oturduğu yerde omuzlarını hareket ettirip mendili salladı.
Hilal yerinde sinirden kudururken o çoğu bakışları üstüne çekmişti. Baya keyifli görünüyordu. Hilal için aynı şeyleri söylemek baya zordu. Naze Mevsim ve Zeynep endişeyle onu izleyip sakinleştirmeye çalışsalar da bu hiç kolay değildi.
Rojawan ise adam çatlattır gibi omuzlarını hareket ettirmeye elinde ki mendili sallamaya devam etti. Kadir yanına oturduğun da elinde ki mendili ikisinin başında gezdirip üst üste Sis'in dizine vurdu. Sis dünden razıydı.
"Haydaaa" diyerek ayağa kalktığında elini uzattı ve Rojawan'da ayağa kalktı. Ortaya geldiğin de karşılıklı durup davulun tokmağının çıkardığı sese adım uydurarak oynamaya başladılar.
Sis Hilal ve kızları fark ettiği için rahattı. Malum küçük yengeleri intikamlarını alacaktı. Dinsizin hakkından imansız gelir söylemi onlar için Rojawan'ın hakkından ancak Hilal gelirdi.
İki adamın oynayışı yürek hoplatan cinstendi.
Hilal daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı malum ustunde ki kıyafetler yüzünden onu tanıyacağını düşünmüyordu. Yanında ki kızlarla halaya girdiğin de Rojawan dizlerini kırıp yere çömeldi ve ayağa kalktı. Üç kız giydikleri yüzünden hiç rahat değildiler.
Hilal sinirden kudurmaktansa en iyi terapi yolu olan halayı seçmişti. Kısa bir süre sonra koluna giren adamla kaşları çatıldı. Yok o'na göre rahat yoktu. Biraz önce halay da koluna girmek isteyen kızı geri çevirip takdirini kazanan adam şimdi elini tutmuş halaydaydı. Kendi açık etmemek için sakin kalmaya çalışıyordu. Müzik bittiğin de ya Rojawan'ı ya da saçlarını yolacaktı
Rojawan gayet keyifli bir haldeydi ama bunu yanında ki dört kız için söylemek gayet zordu. Kadir olanlardan habersiz ortakları ile ilgileniyordu.
Müzik durduğun da Hilal içten içe şükrediyordu. Tıpkı diğerleri gibi. Halaydan çıkmak için hareket ettiğin de Rojawan onun elini bırakmadı. Genç kız öfkeyle ona dönerken Rojawan tek kaşı yukarı da dudakları kenara kıvrılı bir şekilde "küçük terörist nereye gidiyorsun" diye yarı alayvari bir sesle konuştu.
Hilal şaşkınlıkla kısık bir sesle "lütfen bırakın beni herhalde birine benzettiniz " diye söylendi. Konuşurken elini çekmeye çalıştı ama Rojawan bırakmadı.
Zeynep ve diğerleri tedirgin olurken Rojawan muhatabı sanki sadece karısıymış gibi " eyleme giden kadın çarşafı giymiş sarı torbalar gibi giyinsen de ben bu selvi boyunu nerede görsem tanırım yer elması. Şimdi söyle böyle giyinmiş burada ne yapıyorsun" diye konuştu. Bakışları yanlarında duran kızları bulduğun da " bunları da tehdit edip getirdin değil mi? " Diye devam etti.
Hilal benzetmelerin şaşkınlığını atamazken kızları tehditle getirdiğini nasıl anlatacağını düşünüyordu.
Alamayacağı cevapları boşverip " neyse madem geldiniz ayrı oturmayın hem ortaklarla tanışmış olursunuz" dedi ve tuttuğu eli bırakmadan oturduğu köşeye ilerledi. Kadir ve Sis onlara şaşkınlıkla bakarken o Ezel Giritli ve yanındakilere bakıp " eşim Hilal " dedi ve onu tanıttı.
Ezel Giritli biraz şaşkın ayağa kalkıp elini uzattı. Yüzünde memnun bir ifadeyle "bende biraz önce tanışmak istediğimi söylemiştim. Hoş geldiniz" dedi. Hilal mahçupca gülümsese de yüzünde ki peçe yüzünden belli olmuyordu. Çünkü üstünde çarşaf yüzünde peçe vardı. Diğerleri de onunla aynı durumdaydı.
Ezel'in bakışları diğer kızları bulduğun da biraz şaşkındı. Rojawan'ı kişilik olarak iyi tanıyordu. Öyle harem kuracak biri değildi. Zaten cimriliği huyu ile ünlüydü. Cebinde akrep değil yılan vardı.
Rojawan öyle harem kuracak biri değildi.
Rojawan bunu anlamış gibi " Hilal eşim diğerleri biri halam " diye açıkladı ve Kadir ayağa kalkıp " eşim ve kardeşim" diye devam etti.
Zeynep'in yeşilleri mahçupca bakarken elinden tutup yanına oturdu ve bakışları ile Mevsim otur dediğin de genç kız sessizce Zeynep'in yanına oturdu.
Hilal'e uymuşlardı. Hepsi cezasını çekiyordu.
Sis dudaklarını birbirine bastırmış gülmemek için kendisini zor tutuyordu.
Rojawan onlara şaşkın bakan Ezel ile bakışlarını Hilal'e çevirip kulağına eğildi ve alay eden bir sesle " topluca tesettüre girip bize sürpriz yaptınız değil mi?" Diye takıldı. Malum küçük karısı yeri gelince Mardin sokaklarını ege sahilleri ile karıştırıyordu.
Kıskanç bir yapısı vardı. Naze'ye bile karışırdı. Gerçi o hayatında olan herkese karışıyordu. Hilal'in şaşkın bakışları ona keyif verirken kinayeli bir sesle "bir de beş vakit namaza başlasan tamamdır" dediğin de Hilal gözlerini devirdi. Rojawan'ın farklı kişiliğini bir türlü çözemiyordu. Belki bu yüzden bu kadar çekici geliyordu.
Ezel Giritli ve diğerleri onlara bakarken Zeynep Kadir'in kulağına eğilip duyacağı bir tonda "işin bittiyse eve gidebilir miyiz? Ben yoruldum" dedi. Sesi yorgundu. Kadir onu bu gece görmenin şaşkınlığını atamazken söyledikleri dudakları kenara kıvrıldı.
Üstünde olan çarşafa alışık olmadığı için içinde boğulacakmış gibi hissediyordu. Giyim olarak çok rahattı ama Zeynep yüzünde ki peçeye hiç alışık değildi. Bu şekilde giyinmiş iken üstünü çıkarmayı da doğru bulmuyordu çünkü duruma şahit olacak insanların gözünde tesettürlü insanlar hakkında yanlış bir algı yaratmak istemiyordu.
Hilal etrafına bakınıp Rojawan'a olan hayran bakışların farkında fısıltıyla " Kumar Kıbrıs'ta poker masasında oynanmaz. Kumar seninle berdelle evlenip seni çocuk olarak gördüğünü ve asla kadın olarak görmeyeceğini iddia eden bir ağayı sevip onu kendine aşık edeceğini söylemekle oynanır. Ben bu gece Mardin'de kumar masasına oturdum ve kartları dağıttım. Şimdi ise rakibi değil Rojawan'ın atacağı adımı bekliyorum " dedi ve yanında oturan keyifli adama dönüp yüksek bir sesle "O adımlar bana doğru atılmaz ise uzun bacaklarına yazık olacak" dedi.
Elbet oynun kazananı kendisi olacaktı. Gerekirse hile yapardı. Malum kumar helal değildi. Oynuyorsa her yol mübahtı.
Rojawan'ın kaşları çatılırken uzanıp önünde ki masadan aldığı çayı ona uzatarak "çay iç hararetine iyi gelir" dede ve somurtarak önüne döndü. Şükür yüzünde ki peçe nedeniyle somurttuğu belli olmuyordu.
Gece yarısını geçtikten sonr Ezel Giritli yanında çalışanları ile ayağa kalkıp gece için teşekkür etti ve oradan ayrıldı.
Kadir yorgun olan Zeynep'in farkında o'da ayaklanıp birbirine ölüm bakışları atan ikili umursamadan elini uzatıp "hadi Zeynep geç oldu bizde gidelim " dedi.
Zeynep ona uzatılan ele kısa bir süre baktı. O sevdiği adamın uzattığı eli tutamayan biriydi. Şimdi ise kocasının uzattığı eli minnetle tutması gerekiyordu.
Küçük eli adamın büyük eli arasında kaybolurken ayağa kalktı. Hilal'e döndüğün de Rojawan ile birbirini yiyecek kedi köpek gibi olduklarını anlayıp kafasını olumsuzca salladı.
Onların yanında rahat olmadığı için suskun olduğunu biliyordu. En iyisi ikisini yalnız bırakmaktı. Hepsi bunun bilincinde sessizce ayaklandı. Rojawan giden Naze'yi fark ettiğin de gözlerini onu öldürecek gibi bakan karısından çekip boğazını temizledi ve keskin bir sesle "halaığım bu işin altından sen çıkacağını biliyorum ve hesabını sana ödeteceğimi unutma lütfen" dedi.
Naze korkacak biri değildi. Hele Rojawan'dan hiç çekinmezdi. Yine de günahsız yere suçlanmasını kaldıracak değildi. Gözlerini kısıp " günahımı alma yeğen , hepsi senin o yer cücesi karının başının altından çıktı. Suçlu arayıp ceza vermek istiyorsan ondan başla " dedi ve kaçar gibi yanlarından uzaklaştı.
Hilal arkasından "Naze öldün sen " dese de takmadı. Bu gece yeteri kadar fedakârlık yapıp yanında durmuştu.
Hilal giden Naze'nin arkasından söylenerek Rojawan'a dönüp gayet ciddi bir edayla " halanı öldürsem bana kızar mısın?" Dedi.
Rojawan dilini damağına bastırıp "nıççç" dedi ve duraksayıp " bu gece için verdiğim cezadan sonra zaten siz birbirinizi yersiniz "dedi ve ayağa kalktı.
Hilal o'na bakarken elini uzatıp "eve gitsek iyi olur yarın sabah erken kalkman gerekecek" dediğin de Hilal onu anlamaya çalıtı ama çok geçti. . . . .
Kadir ve diğerleri eve dönerken Zeynep üstünde ki çarşafı çıkarmaya başladı ve söylenerek "Hilal'e uyan aklıma tükürmek istiyorum " diye söylendi. Omzunun üstünde arka koltukta onunla aynı durumda olan Mevsim'e dönüp " hadi ben zorla evet dedim. Siz niye karşı durmadınız" dediğin de onu azarlar gibiydi.
Kadir ise her şeye rağmen keyifliydi. En azından dışarı çıkmış veya merak edip gelmişti. Bu bile onun için bir şeydi.
Mevsim kaşlarını çatıp "bizi oraya siz çağırdınız. Hem Hilal biz hayır desek bile bizi dinleyecek biri değil. Ne yapar ne der hepimizi oraya götürürdü" diye isyan eden bir sesle onu cevapladı.
Kadir arabayı kullanırken " kız kafanıza silah dayamış gibi konuşmayın. Onu dinlemseydiniz aklınız yok mu?" Diye azarını çekti.
Zeynep ve Mevsim birbirine bakıp sustular. Zira Hilal'in daha ne yapabileceğini bilmiyordular. Hilal onlarla ilgili tüm sırları bilir ve onlarla tehdit eder. Her şeyi burunlarından getirirdi.
Arabaı konağın önünde park edip durduğun da üçü beraber arabadan indi.
Konağa girdiklerin de Serpil ve Benaz hanım sedirde oturmuş elinde ki şişler ile yön ürüyorlardı. Zeynep onları görmezden gelerek yukarı çıkmak istesede bunun saygısızlık olarak kabul edileceğinin bilincinde "iyi akşamlar " dedi ve Kadir'e dönüp ben uyuyacağım ama açsan bir şeyler hazırlar öyle çıkarım " dedi.
Kadir kafasını olumsuzca sallayıp "aç değilim sen git bende birazdan gelirim " dedi ve dudaklarını onun alnına bastırdı.
Bazı şeyler aileler ve evliliğin gerçekliğine inanılması için yapılacak denilmişti. Daha doğrusu karar alınmıştı. Yinede Zeynep istemiyordu. Artık eskisi gibi olmasa da yine de tenine dokunulduğunda rahatsız oluyordu.
Ya da sevdiği adamdan başka kimsenin dokunmasını istemiyordu.
Serpil ve Benaz hanım ikisini izlerken o adımlarını yukarı yönlendirdi. Benaz hanım yaşlı deqli yüzünü buruşturup " biz yakında olacak bebekleriniz için patik örelim. Sen git uyu gel bir işin ucundan tut " diye konuştu .
Kadir'in kaşları çatılırken Zeynep çıktığı merdiven basamağını inip Benaz hanımın söylediklerini anlamaya çalıştı. Bebek demişti değil mi? Kafasında kısacasık anın içinde milyon defa dönen o cümle.
Ne bebeği.
Kim kimden bebek bekliyordu.
Burnundan soluyarak "onada mı siz karar veriyorsunuz" diye çıkıştı. Artık kimseyi anlamıyor ve alttan almak istemiyordu.
Kadir ona bakarak " sakin ol " dedi ve annesi babaannesine döndü ama onların hedefinde olan kişi Kadir değil Zeynep'ti.
Serpil hanım çenesini kaldırıp " o'na biz karar vermiyoruz ama artık torun sevmek istiyoruz " diye pervasızca konuştu.
Kadir şaşkınlıkla ailesini izlerken. Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp " üzgünüm ama daha beklemeniz gerekiyor. Çünkü şimdilik çocuk istemiyoruz " dedi. Devamında Kadir'in konuşup onu onaylamasını bekliyordu.
Serpil hanım oğluna dönüp " sen küçüksün ama Kadir'imin yaşı geldi. Baba olmak onunda hakkı hem o'da artık baba olmak ister "
Gece gece tartışma yaşanacak gibiydi ve Kadir yorgundu. Ailesinin Zeynep'i yorduklarının da farkındaydı. Burun kemerini sıkıp" anne ben Zeynep anne olmak isteyince kadar baba olmak istemiyorum. Sizde kararımıza saygı duyun " dedi ama devamında söyleyeceğim çok şey var der gibi annesine bakıyordu.
Zeynep aldığı cevaptan memnun bir ifadeyle "gördüğünüz gibi patik örecek bir neden yok olursa da kendi bebeğime kendim patik örebilecek kabileteyim " dedi ve öfkeyle merdivenleri çıktı.
Kadir annesi ile tartışmaya başlarken Zeynep dinleyecek halde değildi. Mevsim ise evde çıkan tartışmlarda bir tarafın sürekli Zeynep olmasını sorguluyordu.
Zeynep ailesinden yediği darbe ile alışmıştı. İnsanlar ilk tanıdıkları gibi değildi. Farkındaydı eğer bu evlilik isteyerek olsaydı Kadir'in ailesinin tepkisinin aynı olmayacağını. Eğer ailesi ile görüşüyor olsaydı Serpil hanım bir söylediğini on defa düşünecekti.
Onu kimsesiz bırakan ailesine bir daha kırıldı.
Ve daha çok kırılacaktı.
Yatak odasına girdiğin de sırtını kapattığı kapıya dayadı ama yaslanması kendineydi.
İnsanın kendine yaslanması çok zordu. Kendine yaslanmaya mecbur kalmak. Hani insan kendine dağ olamaz ya, kendine yaslanır. Tüm yüklerin sende ve ayakta kalmaya çalışmak. Sırtını dayayacak bir duvarın yok ve kendine yaslanıyorsun.
Bir köşeye çekiliyorsun. Çekildiğin yerin duvarı yok. Yıkıldı yıkılacaksın. Üstüne çöken yapı veya bina değil hayallerin... Umutların... Yarınların!
Zeynep ellerini göğsünde bağlayıp sırtını kapıya yasladı ama kendisine yaslanmıştı. Etrafı onu anlamayan insanlarla dolu ve onu izliyordular. Kimse ne hisseder ne halde demiyordu. Düştüğü izbeden habersiz ve etrafında dostun ailen olduklarını söylüyorlardı.
Aşağıda ondan bebek beklediğini söyleyen birileri. Dudakları kenara kıvrıldı... Gülümsedi... Yorgun ve argın bir gülümseme, kimse anlamıyordu onu. Mutlu mesut unuttu sanıyorlardı. Oysa o bir elin uzatılıp tutamadığın o anın bir salise ilerisine gidememişti.
Zeynep o andaydı ve aldığı her nefeste geçen her saniye de keşke o eli tutabilseydim diyordu.
Tutsaydım değilde!
Keşke tutabilseydim!
Ne zordu içinden keşke diye avaz avaz bağırırken. Dilinin lal kesilmesi.
Şimdi yanında birileri olsaydı ve sımsıkı sarılsaydı. Asla affedemeyeceği ama sarılmak istediği insanlar vardı. Ne onlar gelip "affet bizi " diyebilirlerdi ne de Zeynep sarılmak isteğine rağmen gidip sarılabilecekti. Azemeti belli olan olan bir keşke... Sırtını dayadığı kapıdan çekip doğruldu. Adımları pencereyi bulduğun da ailesini düşündü. Pencereden bakarken okuduğu bir paragraf zihninde deprem yaratıyordu. Geçmişi mazisi, proje araştırması yaparken denk gelmişti ve şöyle yazıyordu " anneler ölseler bile çocuklarının acısını hisseder " diye, peki annesi şimdi yaşadığı acıları hissediyor muydu? Eskiden olsa babalar da hisseder hatta çıtayı yükselttip abiler de hisseder diyecekti. Ama şimdi tek başına abi dediği adamın odasında karısı olarak duruyordu ve aşağıda ondan bebek beklediklerini söyleyen birileri.
Aşağıda hareketleri ile hararetli bir şekilde annesiyle tartıştığı belli olan Kadir'e bakarken fısıltıyla "Üzülme Zeynep bu gece de bitti. Korkma yolun sonunda ya Allah'a kavuşacaksın ya Afran'a " dedi.
Uzun süredir diline almadığı ismi yasak meyveyi yiyen Adem gibi nefsine yenilip fısıltı ile dile getirmişti.
Ya Allah'a kavuşacaksın ya da Afran'a!
* * * Kadir annesiyle tartıştıktan sonra yukarı çıkacağı anda gelen telefon ile konaktan çıktı.
Tam olarak ne olduğunu bilmiyordu ama Rojawan burnundan soluyordu ve onun bu kadar çok öfkelenmesi nadirdi.
En son kız kardeşi evden kaçtığında böyle görmüştü. Arabasını park edip indiğinde sesi dışarıya geliyordu. İçeri girmeden kafasını yukarı kaldırıp "Allah'ım bunlarla sınanacak ne yaptımta hepsiyle arkadaş oldum " dedi ve deponun kapısını çalıp açılması ile içeri girdi.
Rojawan ileri geri yürüyüp "ulan tek tek gelin ben sizinle neden sınanıyorum " dedi ve burnundan soluyarak yumruğunu yanında duran adamın suratına geçirdi.
Sis'in " vavvv" diyen sesi depoda yankılanırken Kadir oflayıp ona ilerledi.
Rojawan gelen dostuna bakıp "abi biz ne yaptıkta böyle sınanıyoruz" sorduğu soruyu biraz önce Kadir'de kendisine sormuştu. Başını alıp gidesi vardı.
Sis'in yanında durdu ve sırtını duvara yaslayıp "bu niye delirdi " derken asıl merak ettiği konu apar topar buraya gelişiydi.
Sis bakışlarını öfkesiyle ileri geri yürüyen Rojawan'dan çekmeden cebinden sigara paketini çıkarıp ona uzattı. Kadir aldığı bir dal sigarayı dudaklarına götürürken Sis cebinden çakmağını çıkardı ve onun sigarasını yakıp kendi sigarasını yaktı. İçine çektiği nikotini dışarı bırakırken " duyunca sende delireceksin. Önce sigaranı iç sakinleş" dedi.
Kadir ciğerlerine çektiği dumanı dudaklarından dışarıya verirken " sigarayı sonra içmemiz gerekmiyor muydu? "
Sis tek kaşını kaldırıp " içtiğim üçüncü paket ve ben Azad gelmeden bu adamları öldürmediğim için kafama sıkmamak için kendimle mücadele ediyorum " dedi ve bitirdiği sigarayı ayağının altında ezip tekrar bir sigarayı dudaklarına götürüp yaktı.
Kadir'in kaşları çatılırken duyduğu "ah " sesiyle bakışları oraya döndü. Rojawan birini altına almış yumruklarını yüzüne geçiriyordu.
Sis içine çektiği dumanı geri bırakıp " bence bu gece katil olur" dedi ve duraksayıp " var mısın iddiasına " diye bağırdı.
Kadir apar topar buraya çağrıldığı için daha neden burada olduğunu bilmiyordu ama Rojawan'a cinnet geçirecek bir durum ise onu zapt etmenin imkansız olduğunu biliyordu.
Sis'in elinde ki sigara paketinden bir sigara daha çekip "kaybedeceğim iddiaya gitmem" deyip ikinci sigarayı yaktı.
Sis bile sakin kalmaya çalışıyorsa durum vahimdi.
Öfkeden gözü kimseyi görmeyen Rojawan ileri geri giderken yerde yatan adamın karnına tekmesini geçirip "ulan it kadını kızı bıraktınız çocuklara hallenmeye başladınız değil mi?" Diye gürledi.
Kadir'in kaşları çatılırken yavaş yavaş ne olduğunu anlamaya başlıyordu. Rojawan ikinci bir tekmeyi yerde yatan adamın karnına geçirip "ulan doğmamış kızımın geleceğinden korkmuyorum. Üremeyin ulan üremeyin" diye bağırıp adamın suratına tükürdü.
Başını kaldırıp Kadir ile göz göze geldiğin de "Azad daha gelmedi mi?" Dedi ve ona ilerleyip onun elinde ki sigarayı çekip dudaklarına götürdü. Sis yüzünü buruşturdu. Rojawan ve Azad asla çözemediği iki adamdı.
Kadir sesli bir nefes alıp "seni yine ne delirtti"
Rojawan aynı onlar gibi sırtını duvara dayayıp sigara tuttuğu parmakları ile "şu yerde yatan it ve diğerleri" dedi.
Kadir dudaklarını birbirine bastırıp "onu anlamamam için gerizekalı olmam gerekiyor "
"Anladın ise niye soruyorsun "
"Senin gibi bir malın insan gibi ne yapıp seni delirttiğini anlatmanı belkedim ama hataydı "
Yerde ki adam inlerken Sis gözlerini kısıp ikisine baktı ve elinde ki sigarayı yere attı ve ayağıyla ezip " Azad gelinceye kadar sen sakin kal ikinizi Zap edemem" dediğin de sesi yarı alayvariydi.
Eliyle gömleği ve eli kanlı Rojawan'ı gösterip "bunu da zapt ettiğin pek söylenemez" dedi ve Sis'e dikkatlice baktı onunda aynı durumda olduğunu fark edince " madem çağırdınız ne olduğunu da söyleyin" sinirle söylendi.
Sis omuz silkelediğin de Rojawan gömleğinin düğmesini açıp kol saatine bakarak "birazdan gelecek damat adayımız ile ne olduğunu anlarsın " dedi ve deponun kapısı açıldı.
Azad yaka paça sürükleyerek getirdiği adamı bir çöpmüş gibi Rojawan'ın dövdüğü adamın yanına fırlatıp Sis'e bakarak "böyle durumlarda cinnet geçirdiğimi bildiğin halde gelmedin " diye çıkıştı.
Sis gayet sakin bir tınıyla " sen gelinceye kadar üç sigara bitirdim. Niye geç geldin sağlığım o iti dövmenden önemsiz mi?" Diye kırıldığını belli eden bir tınıyla konuştu.
Kadir, Azad yerine "ya sabır"deyip "artık biriniz bunların ne yaptığını söyleyecek mi?" Diye bıkkın bir tonda konuştu.
Azad kolunda ki saati çıkarıp işaret parmağıyla önce Rojawan'ın dövdüğü adamı gösterip " bu it" dedi ve parmağını diğer adama doğrultup "kızını bu ite vermiş " dedi ama konuşurken iğrenç bir şeyden bahseder gibiydi.
Kadir anlamayan bakışlarla ona baktığında Sis yüzünü buruşturup " damat altmış yaşında gelin onbir" dedi.
Kadir'in çatılan kaşları ve "ulan şerefsiz ben senin ecdadını" diye gürler gibi adamın üstüne atılması aynı andaydı.
Üçü de müdahale etmedi. Onlar gibilerini eşek sudan gelinceye kadar Azrail gelinceye kadar dövmeleri gerekiyordu.
Yerde inleyen iki adam öfkesini nasıl çıkaracağını bilmeyen Kadir ve diğerleri. Sis paketinde ki son sigarayı Azad'a uzatıp elinde ki paketi buruştururak yere attı ve bakışlarını yerde ki iki adamdan çekmeden "kız nasıl vaktinde yetişe bildin değil mi?" Diye ona üç paket sigara içtiren konuya geldi.
Azad kafasını olumlu anlamda sallayıp " gitmeden jandarmayı gönderdim. Bu it kaçmıştı yakaladım" dedi ve ona uzatılan sigarayı yakmadan elinde buruşturup "bunun gibileri için sigara yakılmaz. Bunlara benzip döküp sigara ile yakılır" dedi.
Aklında deli fikirler dolaşıyordu.
Onlar bu haldeyken Agâh üstünde asker üniformasıyla içeri girdi. Arkasında birkaç kişi daha vardı. Agâh yerdekilere bakıp "bırak biraz sakin ol" dedi ve Azad'ın yanına ilerledi.
Azad bir şeylerin ters gittiğinin farkında "ne oldu bir terslik mi var" diye konuştuğun da bir şeylerin ters gittiğine emindi.
Agâh yan profilde omzunu duvara dayayıp " bu adam sözde cemaat lideri çevre köylerde saygı duyuluyor. Onu aldığımızı duyan mürşitleri tepki gösteriyor" diye soğuk bir sesle vaziyeti anlattı.
Sis doğrulup " onbir yaşında kız çocuğu ile evlenmeye kalktı " diye anlamadığını ifade ederken bedeni buz tutmuştu.
Agâh'la gelenlerden biri " baba kızını bilerek isteyerek vermiş adama " dedi ve gözleri boşluğa düşer gibi dondu.
Aklında bugün yetişmeseydi ne olacaktı diye dönen düşünce.
Gerçi hepsi o korku ve endişeyi yaşamışlardı.
Onun arkasından gelen " kendi evladını kendinden büyük birine vermek "
Sesler çoğalıyordu. Kadir'in bakışları yerde ki iki adamda öfkesi içine sığmıyordu.
"Bunların zihni kız çocuğu oturduğu sandalye de ayakları yeri bastığında evlenebilir diye aşağılık zihniyet"
"Sonra da İslam'da bu var deyip suçu dine atarlar. Kimse bizim zihnetimiz çöplük demez "
Agâh'la gelenlerden biri " halkı böyle kışkırtıyorlar. Bunlar sahte dinciler. Bunlar yüzünden ehli sünnet din adamları da şaibe altında kalıyor "
Diğerleri onları dinlerken Rojawan yüzünü sıvazlayıp " aslında kendi günahlarını dine yüklüyorlar. Bunun vereceği azabı bilseler cesaret edemezler " derken onunda bakışları boşluğa düşmüş gibiydi. Hepsi bugün yaşanan olayı atlatmaya çalışıyordu.
Azad burun kemerini sıkıp " eee ne yapacağız bu itleri hiçbir şey olmamış gibi serbest bırakıp o küçük kızla gerdeğe girmesinimi izleyeceğiz" dediğin de Rojawan soğuk bir sesle "he olmadı dayı bir turda bizi alsın altına" dedi ve yerde acı içinde inleyen ikilinin kafasına sıkmamak için kendiyle verdiği mücadeleye devam etti. Zira orada ki herkes bunun farkındaydı çünkü Rojawan eli istemsiz bir şekilde beline gidiyor titreyen parmakları kısa bir süre sonra elini geri çekiliyordu.
Agâh'ta onları bırakmak niyetinde değildi.
Kadir yerdeki ikiliye bakıp "şimdi bu kızımı vermedim öyle bir şey yok diye inkar eder. Küçük kızını da tehtidle şahit eder" dedi ve duraksadı. Böyle şeyleri çok görüyordu.
Agâh onlardan uzaklaşıp deponun arkasında bulunan iki sandalyeyi sürükleyerek deponun ortasına getirdi ve yerden kaldırdığı ikiliyi sandalyelere oturttu. İkisinin dağılmış suratlarına bakıp " ulan sizi toplu taşıma gördüğümüzde saygıdan hürmetten kalkıp yer veriyoruz. Sizde kalkmış torununuz yaşında ki kızlara halleniyorsunuz " diye yüzlerine tükürür gibi konuştu.
Azad'ın midesi bulanıyordu. Kendisine hakim olamayıp ikisinin kafasına sıkabilirdi. Sırtını dayadığı duvardan doğrulup daha fazla dayanamayacağını belirten bir sesle " burada kalırsam ikisinin kafasına sıkar başınıza iş açarım. En iyisi ben gidip kızımızı alıp getireyim sizde bunların icabına bakın " dedi ve arkasından onu takip eden Sis'le beraber depodan çıktı. Adamı alırken karşı taraftan üç kişiyi yaralamıştı.
Kadir karşısında duran iki insan müsveddesine bakarken " ulan madem cemaat liderisin müridlerine ilim irfan öğreteceğin yerde adaleti vicdanlı biri olmayı da öğretsene " diye söylendi.
Agâh yüzü dağılmış adama bakıp " abi ne cemaati insan kandırıyor. Araştırdım hakkında ki çoğu bilgi yanlan yanlış. Otuz yıl önce gelip kendisini mola ilan edip işi ilerletmiş " dedi ve duraksayıp" ama şimdi bunu söyleyesek belgeleri ile kanıtlasak yine de din adamlarına düşman diye hedef gösterileceğiz " derken isyankardı.
Rojawan elini adamın omzuna koyup "BEKTAŞİ VE cami HOCASI KARŞILAŞIR" dedi ve duraksayıp "benim ve senin gibi biriyle olan karşılaşma değil " dedi ve bakışlarını Kadir'e çevirdi. Orada ki herkesin kulağının onlarda olduğunun bilincinde, genzini temizleyip hoca Bektaşiyi sorguya çeker. "Söyle bakalım, Müslümanlığın şartı kaç?! Bektaşi "Dokuz..." diye cevap verir. Cami hocası kızar: "Be hey zındık! Beşi nasıl Dokuz yaptın?!... Say bakalım. " Dedi.
Kadir araya girip "Bektaşi saymaya başlar: 1. Allaha ve Resul'üne inanmak 2. Dürüst olmak, yalan söylememek. 3. Adaletli olmak, haksızlık yapmamak! 4. Merhametli olmak, zulüm yapmamak... 5. Helalinden yemek! Çalmamak! 6. Aklı, ilmi kullanmak. Tefekkür etmek. 7. Hayatın geçici olduğunu bilerek, iyilik üzerine yaşamak! 8. Kimsenin canına kıymamak 9. Çalışkan olmak, üretmek... Helal kazancından yoksullara da pay vermek... Cami hocasi bu cevaplara bir yandan kızmış, diğer yandan afallamış " dedi.
Rojawan onu onaylar bir şekilde kafasını sallayıp kızgın bir sesle "Bre zındık. Bu saydıklarından birincisi dışında, diğerleri hangi mezhepte var?! Peki, namaz, zekat, oruç, hac ne oldu?! Bektaşi:- Namaz, bu saydığım farzları yapan insanın secdeye giderek, Kendi Varlığının geçici olduğunu idrak etmesidir. Yoksa "Vay o namaz kılanların haline! " der Allah... - Zekat, helal kazancından ihtiyaç sahiplerine verilen yardımdır Yoksa, yetim malı yiyenin cenaze namazı kılınmaz! Biliyorsun... - Oruç, kişinin bir beden olmadığını, şuur bir varlık olduğunu anlamasıdır. Yoksa, Dünyayı gerçek zannedip haksızlık yapanların vay haline... - Hac, komşusu aç iken tok yatmayanların gitmeyeceği bir seyahattir. Bu şartları yerine getirmeyenler boşuna gitmiş olur... Cami hocasi, "Seni mezhepsiz zındık! " Deyip uzaklaşırken, Bektaşi imamın arkasından bağırmış: - İmam efendi, bir tane daha aklıma geldi: - Dedikodu yapmamak. Mazallah, Dedikodu yapmak, fesatlık çıkarmak, "ölmüş kardeşinin etini çiğnemek! Der Kuran.... Hoca uzaklaşırken Bektaşi bir daha seslenmiş: Hoca efendi, aklıma yeni farzlar gelirse sana söylerim..." Diye devamını getirdi.
Diğerleri onları dinlerken Rojawan yaşlı adamın omzunu sıkıp yarı alayvari bir sesle " dayı İslam'ın şartları kolay sen bize imanın şartlarından haber ver" derken dalga geçer gibiydi.
Rojawan taze damadı yakasından tutup " Dayı islam'ın beş şartını yerine getirmek kolay. Önemli olan insanlığın şartlarını yerine getirmek. Sadece kendi doğruna kendin için yaşamamak. Haram ve haksızlık hangi yöne dönsen aynıdır. Senin olmayan haksız kazanç haramdır. Komşunun darısı döküldü ise tavuğuna sahip çıkacaksın. Tavuğunun boğazından geçen haramdan sen mesülsun. Sonuçta yumurtası seni boğazından geçiyor değil mi? " Dedi ve yüzünü buruşturdu.
Sandalye de dağılmış adamı yakasından tutarken" dayı Dldoğru otur. Yaşını başını almış adamsın yaşına göre davran lan. Senin torunun yaşında ki kızla ne işin var. Ulan kadına o saatte dışarı da ne işin var. Ne giydin derler. Kimse çıkıp şu yaşa gelmiş adamsın kızın torunun yaşında çocukla ne işin var demez " dedi ve bakışları adamın açık olan bacaklarını gösterip " Kapat amca bacaklarını şeyine mukayyet ol, Suphi masuma kalkmasın hallenmesin. " Dedi.
Kadir yanında durup onlara bakarken Rojawan yarı alayvari bir sesle "Saçını kenara taradın eksik dişlerini ektin diye gençleşmedin onun dengi değilsin dayı. Hakkın o değil. Yaşının adamı ol dayı çocuk karını değil git kendine torun sev " diye kükredi.
Bu kadar öfkeli ve açık sözlü olması herkesi şaşırttırken. Çevresindekilerin o'na şaşkın bakışlarını umursamadan burnundan soluyarak " iki harfli bir organ gördüğün de uckurun şaha kalmayacak lan. Nefsine ve sikine hakim olmayı bileceksin" dediğin de yumruğunu yaşlı adamın suratına indirdi. Yaşlıya saygısı vardı ve saygısızlık etmezdi ama şerefsiz olunca saygı ve görgü kurallarını tanımıyordu.
Eliyle adamı gösterip "Agah'ın dediği gibi bunun gibilerini görünce otobüste yer vermiyoruz. Adam kalkmış aldığı Viagra ile torunu yaşında ki kıza halleniyor " dedi.
Yaşını almış ama beden olarak dinç ve genç duran adam. Ağzında ki kanı silip " bre imansız susuyorum ama benim yaptığım bana helal bunun hesabını veremeyeceksiniz " diye kendisini savundu.
Rojawan tek kaşını kaldırıp " Bana iman satma dayı ben senin gibileri ile cennete gitmek istemiyorum. Senin helal dediğin ehliyet ben helalin haramın ne olduğunu biliyorum ama sen bilmiyorsun"
Kadir ve diğerleri dostlarının öfkelerinin farkında araya girmiyorlardı.
Kadir sandalyede ki adamı gösterip "Bunun gibileri yüzünden insan dinden soğur " diye söylendi.
Rojawan yanında ki dostuna dönüp" maşallah dinden soğuyan soğuyana ne basit ya gazzede Yahudi soykırım yapar. Yahudilikten soğuyan yok milti milyarder adam sapık çıkıyor paradan soğuyan yok. Sarhoş her haltı yiyor içkiden soğuyan yok sigara kanser yapıyor soğuyan yok. Kardinallerin seks ve taciz skandalları çıkar dinden soğuyan hristayan yok. Ama ne hikmetse tek bizim dinimiz islamdan hemen soğuyasıları tutuyor. Neden çünkü dinimizin vecibeleri nefislerine ağır geliyor. Hemen ama soğudum soğuyorum bilmem ne sanki hükümleri biz koyduk. Bak Rabb'imiz her şeyi düşünmüş ama kul kendine göre yorumluyor nerede kaldı iyiliği emretmek kötülükten men etmek Rabbım bilinçli kullarından eylesin bizleri dil ile ikrar kalbimiz ile tasdik edelim her daim. Dinsizler ile aramızda ki fark bu olsun. Dini kendi kötü amellerine kullanmak kolay. Önemli olan dininin doğru haram dediği ile yol olmak. Gözünde tesettür kalbinde tesettür olacak. Vicdanın da kör sağırı oynamayacak. Kul hakkına görmeyecek harama el uzatmacaksın " dedi ama çok şey söylerdi.
Din yobazı insandan nefret ederdi. Kimse kimsenin ısrarı ile cennete girmeyecekti.
Kimsenin satılmış bir cennete ihtiyacı yoktu.
Cennet kazanılmış olmalıydı.
Onlar ne yapacağını düşünürken ellerinde ki adamın saygın bir kimliğe sahip olması ellerini kollarını bağlıyordu.
Saatler sonra aldıkları kararda hem fikir oldukların da Rojawan genzini temizleyip yüksek bir sesle "yer elması filim bitti artık oradan çıksan mı? " Diye bağırdı.
Kadir ve Agâh etrafına bakınırken Hilal saklandığı yerden biraz mahçup bir şekilde çıkıp üstünü sirkeyelerek doğruldu ve kocasına baktı.
Hayır ondan gizli bir iş neden yapamadığını anlayamıyordu.
Kadir ve Agâh gülmemek için kendilerini zor tutarken. Hilal somurtarak "benim burada olduğumu ne zamandan beridir biliyordun" diye merak ettiği asıl soruyu sordu.
Rojawan gömleğinin yakasını düzeltip " arabamın bagajına girdiğinde desem senin için yeterli olurmu?" Diye alay eden bir sesle konuştu.
Hilal omuzlarını indirip " madem biliyordun bu rezilliği niye izlettin " derken sanki günlük rutin bir olay için sohbet edip konuşuyor gibiydiler.
Rojawan omzunu sirkeleyip " bir daha merak edip arkamdan gelmeye diye " dedi ve bakışlarıyla çıkışı gösterip"sabah olmak üzere biz gidelim" dedi.
* * *
Kadir konağa sabaha karşı döndü. Günün yorgunluğu üzerinde merdivenleri çıkıp yatak odasının önünde durdu.
Sessiz olmaya çalışarak kapı kolunu indirip temkinli adımlar ile içeri girdi. Karanlıkta gözleri yatakta uyuyan Zeynep'i bulduğun da sanki huzuru bulmuş gibiydi.
Işığı yakmadan adımları banyoya yöneldiğin de sessizdi. Sevdasına sessiz olan adam gürültü çıkarmamaya çalışıyordu. Oysa Zeynep çoğu geceyi uyanık geçiriyordu.
Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Malum kalbinde ki yük ağır olduğunda uykun hafiflenir her daim kendisini hatırlatırdı.
Kadir duş alıp banyodan çıktığında gelen hışırtılardan giyindiğini anlaması zor değildi.
Gözlerini yumup uyuyor numarasına devam etti. Tıpkı çevresinde ki insanlara mutluyum rolünde olduğu gibi...
Kadir yatağın karşısında durup belli bir süre onu izledikten sonra güneşlikleri çekip hırsızlık yapar gibi dudaklarını onun saçlarına bastırıp yatağa girdi.
Sevmenin yasak olduğu diyarlar vardı. O diyarlardın biri Mardin'di. Sevmek bile günah değildi ama yasak sayılıyordu.
Zeynep belki geç uyumasından belki Kadir'in yatakta olan varlığı, geç uyandı. Gözleri açıp tavanla bakıştığın da saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Gözlerini oluşturup yatakta doğruluğun da ayak ucunda olmadığını fark ettiği Kadir'le kaşları çatıldı.
Üstünde ki yazlık pikeyi üstünden atıp ayakları parkeyle buluştuğun da Kadir elinde kahve fincanı ile terastan içeri girdi.
"Rojbaş " deyip komodin de bulunan telefonla uzanıp gördüğü saatle kaşları çatıldı.
"Öğlen olmak üzere bu kadar zaman nasıl uyudum ya " dedi ve ayağa kalktı.
Elinde ki kahve fincanını sehpaya bıraktıktan sonra o'na bakmamaya dikkat ederek " dün gece geç uyudun geç uyuman normal" dedi ve komidin de bulunan saati bileğine taktı. Saçlarına şekil verirken " kahvaltıyı dışarı da yapacağız o'na göre hazırlan" dedi ve telefonunu eline alıp gmaillerine bakmaya başladı.
Zeynep duydukları ile banyo kapısında durup anlamadığını belirten bakışlarla " nereye gideceğiz " dedi.
"Gidince görürsün" deyip çenesini kaldırıp dolabı gösterdi.
Zeynep bıkkınlıkla oflayıp dolaptan seçtiği kıyafetler ile banyoya girdi ve kısa sürede giyinip dışarı çıktı.
Dizlerin de biten günlük kiloş yeşil bir elbise giymişti ve yeşil gözleri daha belirginleşmişti. Uzun dalgalı saçları perçemleri uzun zaman sonra tanıdığı aşık olduğu hayat dolu Zeynep gibiydi.
Dolaptan aldığı küçük çantasına cüzdanını ve telefonunu koyup aynada ki görüntüsüne baktı ve hazır olduğuna kanaat getirdiğin de başını kaldırıp ona hayranlıkla bakan Kadir ile göz göze geldi.
Bazen bakışlarn da farklı bir duygu veya his olduğunu düşünse de o sana kardeş gözüyle bakıyor güvendiğin bir tek o kaldı onu da kaybetme deyip kafasında ki düşünceleri iteliyordu.
Kadir'in uzattığı ele elini bırakırken hissettiği tek şey minnet ve güvendi. Ama Kadir için aynı şeyleri söylemek çok zordu. Karşısında başkasına aşık ve aşkından vazgeçmeyen bir kadın vardı. Aralarında dini nikah olsa da Zeynep'in onu kocası olarak kabul etmediğini ve Afran'ı unutmadığını hissediyor ve biliyordu.
Rutinmiş gibi el ele yatak odasından çıkıp merdivenlere yöneldiler. Terasta kahve içen aile üyeleri onları gördüğün de çoğu bu tablonun sahteliğinin farkındaydı.
Kadir üzerlerinde olan bakışları umursamadan " biz dışarı çıkıyoruz" dedi ve terasa değilde aşağı indi.
Bu hareketle Serpil hanımın kaşları çatılırken Benaz hanım onları onaylamadığını belirtir şekil de ağzında söylendi lakin Kadir dün gece ikisini uyarmıştı ve iki kadında adamın onlara tepki gösterdiğinin bilincindeydi.
Görenlerin hayran kaldığı bir çift olarak konaktan çıkıp arabaya binmesiyle yolculukları başladı.
Zeynep nereye gideceklerini merak etsede sustu. Kadir arabayı çalıştırdığın da Zeynep elini uzatıp radyoya attı. Şarkılar sessizliklerini örter gibiydi.
Kadir her şeye rağmen yanında olmasından mutluydu. Küçücükte olsa belki o'da sever diyordu. Gitmek istese elini kolunj bağlayıp yanımda kal diyecek hali yoktu. İkisi de hayatın onlara ne getireceğini bilmiyordu.
Arabada durduğun da Zeynep başını kaldırıp gördüğü yapı ile kaşlarını çatıp "burada ne işimiz var sen hasta falan mısın Kadir?" Derken sesinde ki endişe hissedilirdi.
Kadir emniyet kemerini çözüp "evet Zeynep hastayım bir deri bir kemik kaldım farkında değil misin?" Diye onu cevaplarken sanki bir zerdenişte bulunuyor gibiydi.
Zeynep onu dikkatlice süzüp " bence gayet iyi görünüyorsun ama kendini hasta hissediyorsan için rahat etsin. Bir doktora görün tabi " dedi ve o'da emniyet kemerini çözdü.
Kadir Zeynep'in ciddi olup olmadığını anlamaya çalışarak kısa bir süre gözlerine baktı ve ciddi olduğunu anladığın da "Ahh Zeynep Ahh keşke sana çare olabilsem " dedi ve kapıyı açıp dışarı çıktı.
Özel bir hastaneye gelmişlerdi ve Zeynep hastaneye girip danışmanlıkta kendisi için randevu alındığını anladığın da artık çok geçti. Kadir onu kolundan tutup asansöre yönlendirdiğin de geri dönme gibi bir şansı yoktu. Asansörün içinde yılmış bir sesle "iyi olduğuma inanman için doktor onayı gerekiyor değil mi? " Diye onu protesto ettiğini belirtti.
Kadir sırtını asansörün aynadan duvarına dayayıp " hayır öğün atlatmadan yemek yesen benim için yeterli olurdu ama sen sürekli iki lokma yiyip doyduğunu iddia ediyorsun" diye aynı şekilde onu cevapladı.
Zeynep onun geri adım atmayacağını anladığın da fısıltıyla " hadi gidelim bakalım tek derdim yemek yememek mi anlayalım" dedi ve açılan asansörden dışarı çıktı.
Zeynep gün içinde üç doktora üç ayrı bölümde görüntü yapılan testler de veya muayenede gözle görünen bir şeyi yoktu. En son psikiyatri denildiğinde Zeynep bir şeyim yok deyip şiddetle karşı çıktı.
Neyi olduğunu biliyordu.
Dermanıda ilacı da belliydi ama gideceği yolu unutmuş gibiydi.
Aslında unutmamıştı da... İşte gidemiyordu.
Kadir ısrar etmek için ağzını aralığında Zeynep'in öfkeli bakışları ile sustu.
Hastaneden çıktıklarında ikiside konuşmuyordu.
Arabayı çalıştırıp göz ucuyla Zeynep'e baktığında sakin kalmaya çalıştığını anlayıp yola devam etti. Biraz değişiklik olsun diye önce yemeğe götürdü daha sonra alışveriş merkezine. Ama Zeynep eskisi gibi bunlardan tat alan biri değildi.
Kadir'in zoruyla sinemaya gidip daha sonra çarşıya indiler. Zeynep'in eli Kadir'in avucu arasında yürüyorlardı. Eskiden olsa otantik yöresel eşyalara hayranlıkla bakardı. Sanki bir şey tat aldığı her şeyi alıp gitmiş gibiydi.
Kadir durduğu tezgahın önünde telkari bir tokayı eline alıp "sen seversin böyle şeyleri" dedi ve elinde ki işlemli tokayı saçlarına taktı.
Zeynep hayır dese Kadir'i kırabileceği endişesiyle aynaya bakıp yüzünde yayvan bir gülümseyle "evet gerçekten çok güzelmiş" dedi.
Kadir ücreti ödeyip o'na döndüğün de Zeynep pes eden bir edayla "Kadir yoruldum eve dönsek mi? "
Kadir onun yorgun değilde kendisini hayattan soyutladığnı düşünsede kıyamayıp kafasını olumlu anlamda salladı.
El ele bakanların gıbta ettiği bir çiftti. Kadir uzun boylu yakışıklı çevresinde herkesin saygı gösterdiği biriydi. Zeynep ise güzelliği dillere destandı. Botan'ların kızı Soyhan'ların geliniydi.
Haset bakışlardan sıyrılıp arabaya bindiklerinde duyulan telefon sesiyle duraksadılar. Zeynep telefonunu çantasından çıkarıp ekrana baktığında gördüğü isimle yüzünü buruşturdu. Çünkü arayan Hilal'di.
Aramayı yanıtlayıp kulağına götürdüğün de karşı tarafı dinleyip "Hilal bugün çok dolandım ve yorgunuz. Yine de Kadir'e sorayım evet derse geliriz ama çok kalamayız " dedi ve Kadir'e dönüp "Hilal bizi davet ediyor ne dersin " dedi ve onun cevabını bekledi.
Kadir en çok bu anları seviyordu. Çünkü böyle anlarda ikisi için umutlanıyordu.
Kafasını olumlu anlamda sallayıp direksiyonu çevirdi. Hilal'in Zeynep'e iyi geldiğinin farkındaydı.
Yolda durup atıştırmalık bir şeyler aldıktan sonra yarım saat gibi bir yolculukla Rojawan'lara gelebilmişlerdi. Arabayı park edip indiklerinde Hilal onları kapıda bekliyordu.
Malum o'da Zeynep gibi kaynanası ile anlaşamayanlar kulübündendi. Genç kıza sarılıp "sana anlatacaklarım var " diye kulağına fısıldadı ve gülümseyerek uzaklaşıp " Rojawan' da birazdan gelir Kadir abi " dedi ve onları içeri davet etti.
Kadir elinde aldıkları paketleri ona uzatıp üçü konağa girdi ve misafir odasına ilerlediler. Hilal çalışanların getirdiği çayı servis yapıp "dün geceden sonra nasılsınız" deyip çayını karıştırdı.
Kadir kafasını olumsuzca sallayıp " dün gece orada olmanız hepimiz için büyük sürprizdi ben hala şaşkınlığını yaşıyorum " dedi. Onların oraya niye geldiğini merak ediyordu ve Zeynep bu cevapları verecek biri değildi.
Zeynep sessizken Hilal çayından bir yudum alıp " valla abiciğim hiç kusura bakma kocam öyle hevesli çıkıp gidince gelmeseydim kendime ihanet edecekmişim gibiydi. Bende evde oturup içim içimi yiyeceğine gidip kocamın başını yiyeyim dedim" dedi.
Arkasına yaslanıp Zeynep'i göstererek " bunları da arkamdan sürükledim " dedi .
Dün gece düştükleri halleri anlatırken iki kadında gülümsüyordu ve Kadir de sevdiği kızın yüzünde ki gülümseme ile mutlu oluyordu.
Onlar sohbet ederken Rojawan elini tuttuğu küçük bir kızla içeri girip onlarla selamlaştıktan sonra Hilal'in meraklı bakışlarına son vermek isteyen bir sesle " Bak Ceylan bu senin Hilal ablan, kısa bir süre bizimle kalacaksın ve bir sorunun olursa o'na gideceksin. Hiç çekinme o senin ablan bende senin abinin " dedi.
Kadir küçük kızın kim olduğunu anlamıştı ama Hilal ve Zeynep kim olduğunu bilmiyordu.
Hilal elini uzatıp küçük kızın tutmasını beklerken. Rojawan'ın elini bırakıp onun elini tutan küçük elin kınalı olmasıyla yutkundu. O anda onun kim olduğunu anladı. Küçük kıza bakarken içi parçalandı.
Bir kadın en çok bir erkeğin merhametine aşık olurdu. Hilal kalbi boş biriydi ve inkar etmeyecek bir şekilde evlendiği adama çekiliyordu. Belki bunda onu red edip delirten halleri de vardı.
Ceylan Hilal'in elini tuttuğunda genç kız önünde diz çöküp şevkatli bir tınıyla "Ceylan'cığım bizimle olduğun sürece beni ablan olarak kabul edersen çok sevinirim şimdi istersen seni kalacağın odaya götürebilirim " dedi.
Küçük kız utanarak kafasını sakladığın da Hilal ayağa kalkıp "hadi Zeynep küçük kardeşimize odasını gösterelim" dedi.
Zeynep yanlarında durup elini uzattığın da kızın kim olduğunu bilmiyordu. Ve utangaç hali yüzünden soramıyordu. Beraber kapıdan çıktıklarında Kadir Rojawan'a dönüp ne olduğunu anlamaya çalıştı.
* * * Birkaç gün rutin bir şekilde geçti. Kadir Zeynep'i gözlemliyor. Durgun haline bir çare bulmaya çalışıyordu.
Ailesini katti bir şekilde af etmeyeceğini söyleyip gelmelerini red etmişti.
Sabah erken kalktığında Zeynep yine yatakta yoktu. Artık alışmıştı. Yataktan kalkıp banyoya ilerledi ve soğuk suyun altına girdi. Bugün Karadeniz'e gideceklerdi ve sağlıklı düşünmesi gerekiyordu.
Her geçen gün umutlarını yitiren bir adamdı. Artık eskisi gibi istiyor muydu? O bile zihnin de tartışılır olmuştu.
Zeynep yürek sızısı.
Kalpsizi.
Bazen al karşına seviyorum ve bunu ünleyemiyorum diye bağırmak istiyordu. Lakin sevdiği çevresine çok kırgındı ve o'da kırmak istemiyordu.
Soğuk su üstünden akıp giderken zihni aynı yatakta ayrı uyuduğu küçük kadındaydı.
Zeynep'in ilgisini çekmek için her şeyi yapmaya hazırdı ama o'na bakan gözleri kör gibiydi.
Biliyordu kalbi doluydu bjna rağmen onu sevmekten vazgeçemiyordu.
Soğuk suyu kapatıp zihnini toparladıktan sonra beline sardığı havlu ile banyodan çıktı ve çarpıştığı beden ile aynı anda duyduğu çığlıkla neye uğradığını şaşırdı.
Zeynep daha Kadir'i üstsüz görmenin şaşkınlığını atamazken onu saran kollar başının dayandığı çıplak göğsü fark edince ikinci bir çığlık atıp ellerini kaldırdı ve onu göğsünden itmeye çalıştı. Daha sonra ellerinin olduğu yeri fark edip, hızlıca ellerini çekti ve tekrar çığlık attı. Zira elleri Kadir'in çıplak göğsündeydi.
Kadir böyle olmayacağını anlayıp eliyle Zeynep'in ağzını kapayıp endişeli bir sesle "Zeynep lütfen bağırma konağa rezil olduk" diye hızlıca konuştu.
Zeynep şaşkınca Kadir'e bakıp kafasını salladığın da Kadir "anlayıp sakinleştin ise elimi çekeceğim" dedi.
Zeynep boncuk boncuk gözlerle ona bakıp kafasını olumlu anlamda salladı. Kadir elini çekeceğini anda duyduğu kapı sesiyle gözlerini yumdu. Zeynep'in sesini duymamaları imkansızdı ve birilerinin ikisini böyle görmesi hiç iyi değildi. Konağa rezil olurlardı.
Kadir göğsünü şişirtecek kadar büyük bir nefes alıp " kim o!" Dedi .
Gerçi anın şaşkınlığı ile başka bir şey demek aklının ucundan bile geçmezdi.
Tabi Mevsim'in dışarıdan gelen "Zeynep'in çığlığı aşağıdan duyulur abi, babam çık bak ne oluyor diye beni gönderdi" sesi onu daha da uyandırmıştı.
Genç kız tedirgindi ve adamın tenine değen ılık nefesi onunda tedirgin olmasına neden oluyordu. Elini çektiğin de Zeynep rahat bir nefes alıp "Mevsim ben iyiyim hamam böceği gördüm ve korktum " diye yüksek bir sesle konuştu.
Giden ayak sesiyle başını kaldırıp Kadir'le göz göze geldiğin de yüzü kıpkırmızı olmuştu.
Oldukları yakınlık ikisi için de kolay değildi. Zeynep'in ki utangaçlıktı malum hiçbir erkekle bu derece yakın durmamıştı. Kadir'in banyodan çıkıp çıplak üstü ve beline sardığı havlu. Genç kızın karnında kelebekler uçmuyor veya kıramplar gitmiyordu. Kıp kırmızı kesilmiş utanıyordu.
Kadir ise sevdiği kızın nefesini teninde hissetmenin heyecanı veya tutkusundaydı. Sağlıklı bir erkekti ve inkar etmesi çok zorduki kolları arasında ki kızı arzuluyordu.
Zeynep olduğu durumun verdiği rahatsızlıkla hareketlenip ondan uzaklaşmaya çalıştığın da Kadir'in bedenibe sardığı havlu çözülüp bedeninden sıyrılarak yere düştü ve en tuhafı ikisi bunun farkındaydı. Zeynep ağzı açık irileşmiş gözleriyle ona boncuk boncuk bakarken Kadir gözlerini yumup boğuk bir sesle "Zeynep sakın aşağı bakma " diye söylendi.
Genç kız kalbi ağzında atarken yutkundu.
Nasılsın Elfida
Ölmek için genç yaşamak için yaşlı
Sen ölme Elfida! Sen yaşa diye hasret çekiyorum.
Hasretimiz ortak Afran
Ama ben sensizim Elfida! Sensizlik nasıl kötü bir duygu bilemezsin.
Tıpkı sensizlik gibi mi Afran?
Bensizlik nasıl bir duygu bilmiyorum Elfida ama sensizlik her an kalp sancısı bitmeyen bir kalp krizi gibi bir şey. Kalbim seni istiyor ve kriz geçiriyor gibi bir ağrı ve sen gelmiyorsun diye hep sancıyor.
Biliyorum Afran ama sen kalp sancısını gönül rahatlığıyla yaşarken ben burnumun direğini sızlatan bir hasretle başkalarına gülümsüyorum. Kalbim ağrıyor demeye bile hakkım yok.
Kalp sancısı çok kötü bir şey öpsen sanki geçer.
Öptüm Afran hissettin mi?
Kalp sancım geçti Elfida
Sensizlik geçmiyor ama...
|
0% |