Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.bölüm

@jutenya

 

 

 

Zaman dedi Zeynep hani her şeyin ilaçıydı. Neden içim hala ilk günki gibi yanıyordu.

 

Zaman dedi Afran yeter mi Zeynep'i unutmaya, ben bu kadar o olmuşken hangi vakit ondan vazgeçerdi ki...

 

Gelen saniye Zeynep giden dakika Zeynep...

 

Her güne Zeynep diyorum. Her yeni başlayan hafta Zeynep, her mevsim Zeynep!

Ömür diyorum bakıyorum yine Zeynep...

 

Afran'ın okuduğu tüm masalların prensesi Zeynep'ti.

 

 

Afran için onların masalı bir varmış bir yokmuş diye başlamamıștı. Ona göre bir Zeynep varmış ve devamı yokmuş.

 

Zeynep Afran'ı karşısında görünce başta şaşırsada sonra çok korktu. Bedenini zihnini bir endişe sardı. Ailesinden biri görürse onun için hiç iyi olmazdı. İstanbul'da yetişip büyüse de ailesi hala kültürüne bağlı insanlardı ve bu durumu hiç hoş karşılamazlardı. Titreyen korkulu bakışlarla Afran'a baktı.

 

Sevdiği kızın gözlerinde ki korkuyu anlıyordu. Onunla konuşmadan kafası ile ilerlemesini istedi. Sevdiği kızı zor durumda bırakmak isteyeceği en son şey bile değildii. Zeynep yürümeye başlayınca sessizce onu takip etti. Evden uzaklaşıp caddeye çıktıkların da rahat bir nefes alıp sesli bir şekilde gülmeye başladılar. İkisi için de farklı bir heyecandı. Zeynep ilk defa böyle bir adrenalin yaşıyor ve ilk defa buna rağmen o her sabah gelip onu alsın istiyordu.

 

Bakışlarını Afran'a çevirip tiz bir tınıyla "Ya Afran ailem falan görse hiç hoş değil ama bir an kendimi ilkokul da sevgilisi ile kaçamak yapan küçük kızlar gibi hissettim resmen." diye söylendi.

 

Afran uzanıp onu kolları arasına aldı anlından öptü.

 

 

 

Yanaklarını okşayıp onun huzur veren kokusunu içine çekti. Keyifli bir şekilde burnunu iki parmağı arasına alıp sıktı. Onu kısa bir süre süzdü ona göre söylediğinden çok büyük sayılmadı. Eğlenir bir tınıyla

" Yani sen de çok büyük sayılmazsın."dedi ve onu kolunun altına alıp yürümeye başladı.

 

Zeynep duydukları ile adımlarını durdurup Afran'a döndü. Ne demek çok büyük sayılmazdı. Afran bilmiyordu ama kadınlar onsekiz yaşına kadar büyük onsekiz yaşından sonra küçük göstermek isterdi.

 

Afran Zeynep'in ters bakışları ile duraksadı. Ne var yani hala reşit bile değildi.

 

"Sen bana küçük müsün demek istedin Afran."

 

Afran Zeynep'in sinirli hali ile yutkundu. Yeni başlayan ilişkileri heran bitebilirdi.

 

"Yok be güzelim sen yanlış anladın. Takıldım öyle seni sinirlendirmek hoşuma gidiyor" deyip sıyrıldı.

 

Zeynep inanmış gibi olsada şimdilik sustu günü geldimi bunu Afran'a büyük bir zevkle yutururdu. Sessizce yanın da yürüyüp Afran'ın arabasına doğru ilerlediler. Afran Zeynep'in kırıldığını anlayınca onu tutup kendisini doğru çevirdi. Ellerini uzatıp Zeynep'in yüzünü avuçlarının arasına aldı. Dudaklarını tekrar anlına bastırıp çenesini tutarak kaldırdı. Şimdi ikisinin bakışları bir birindeydi.

 

"Zeynep'im o güzel bakışların kırılmasın."

 

Baş parmağı ile yanağını okşayıp tekrar alnını öptü. Sanki öptükçe orada olmak isteyen gibiydi. Mistik bir kokusu vardı Zeynep'in böyle ad konulacak gibi bir şey değildi.

 

"Benim gözüm de senden güzeli yok. Yaşa ya da başka bir şeye kafan takılmasın sadece bu dünyada ki yaşantımda değil diğer hayatım da yine beklerim."

 

Afran bakışlarını Zeynep'ten çekmeden sol elini tutup Zeynep'in yüzük parmağını dudaklarına götürüp öptü. Sonra o eli alıp kalbinin üstüne götürdü. Onun gözlerine bakarak " Bak Zeynep burası sen diye atıyor. Orada sadece senin için yer var. Kalbimin kapıları sadece sana açık."

 

Elini uzatıp saçlarını kenara verdi. Karşısında sanki nadide bir eser varmış gibi hayrandı bakışları. Kuruyan dudaklarını ıslatıp efsunlu bir tınıyla "Güzel bakışların kırılmasın bana, kalbime bu kadar çabuk nasıl yerleştim hiç bilmiyorum ama sen üzüldüğün de orası acıyor."

 

Afran'ın dudaklarından dökülen en güzel aşk fısıldayıșı gibiydi. Dudakları kenara kıvrıldı. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Kollarını uzatıp sımsıkı sarıldı Afran'a çok seviyordu onu, sevmek için aylar yıllar gerekmiyordu ki, aradan geçen bir zamana ihtiyaçları yoktu ki. İlk anda sevmişlerdi birbirlerini.

 

Bir Afran'a bir Zeynep olsa yeterdi.

 

Afran, Zeynep'in elini tutup dudaklarını avuç içine bastırdı. Tüm ömrünü o avuç içine bırakabilirdi. Avuç içini dudaklarından uzaklaştırdığında parmaklarını parmaklarının arasından geçirdi. Kısa bir an olsa bile kendisini hissedirmek istiyordu. Arabasına bindirdiğinde uzanıp emniyet kemerini taktı ve dudaklarını yine onun anlına bastırıp geri çekildi. Zeynep ona Leyla gibi bakarken sürücü koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırdıktan sonra yine Zeynep'in elini tutup yüzük parmağını öptü. Şimdiden tek hayali orda kendi yüzüğünün olmasıydı. Seviyordu varmıydı ötesi. İçinden tekrar, tekrar Afran'ın Zeynep'i diyordu. Hem ne de yakışıyordu hayallerine.

 

Zeynep'in bakışları ondaydı. Yüz çehresi araba sürüșü, dikkatlice izledi onu. Afran'ın dudaklarının kırıldığını görünce o da gülümsedi niye gülümsediğini bilmeden. Gerçi iki kalp birse bir nedene gerek yoktu. Seviyordu Zeynep var mıydı ötesi...

 

Bu sefer Zeynep Afran'nın elini tutup avuç içini dudaklarına götürdü. Öpüp yanağına götürdü. Bir ten onun tenine dokunacaksa bu sadece Afran olmalıydı.

 

Afran gülümseyip Zeynep baktı.

 

"Kahvaltı etin mi?"

 

Zeynep gelen soru ile gülümsedi. Annesi kıyamet kopsa evden kahvaltı etmeden çıkmasına izin vermezdi.

 

"Evet ettim. Evde Selvi sultanımın kesin ve kati kuralıdır kahvaltı edilmeden çıkılamaz o evden."

 

Afran gülümseyip "o Selvi sultan çok haklı bu konuda hele sınav senen de zihninin açık olması için en gerekli öğün bence ama ben belki yapmadın diye simit almıştım. Selvi sultan ve kuralları bundan sonra aklım da bulunsun."

 

Afran'ın bakışlarıyla arkayı işaret etmesiyle Zeyneb'in yüzünde ki gülümseme daha büyüdü. Bakışlarını arka koltuğa çevirdiğin de oradaki poşeti farketti. Hiç beklemeden uzanıp aldı madem Afran onu düşünüp almıştı tok olsa da oda yerdi. Poşeti açtığı gibi önce simitleri sonra çilekli sütü farketti. Çileğe ayrı bir zaafı vardı. Her halde kilo, kilo yese bile bıkmazdı. İçinde çilek olan her şeyi severdi. Pijamaları bile çilekliydi.

 

" Aaa çilekli süt. Ben çok severim. Bu bir tesadüf mü yoksa bilinçli olarak mı alındı."

 

Afran Zeynep'in söylediği ile kahkaha attı. Onun için hiç kolay olmamıştı önce Gökhan'a Duru'nun numarasını öğrenmek için saatlerce dil dökmüştü. Gökhan sanki yılların eğitimcisiymiş gibi hiç etik değil deyip numarayı vermemekte ısrar etmişti. Sonrası zaten Duru'nun manyak teorilerine açıklama getirmek ile saatler geçirmişti. En son Gbt'sini çıkarıp Duru'ya göndermiş öyle onu ikna edebilmişti. Sonra da uzun, uzun Zeynep'i olurda özersen beni karşında bulursun vaazlarını dinleyip Zeynep'in neyi sevip nelerden hoşlandığını öğrenmişti. Bir ara Gökhan ile Duru'nun arasını yapıp, Gökhan'ın belasını bulması için araçılık yapmayı bile düşünmüştü. Gerçi bu fikri aklına not almıştı. Gökhan belasını Duru'dan bulmalıydı.

 

Afran gülmesine ara verip "Duru söyledi" deyip tekrar erkeksi gür bir kahkaha attı. Gülmesine ara verip

"Zeynep bir şey soracağım sence Duru gerçekten normal biri mi? Yani ne bileyim psikolojik sorunları filan mı var yoksa sürekli hayal dünyasında mı?"

 

Zeynep büyük bir nefes alıp Afran'a döndü. Arkadaşı etrafa mutluluk saçsada hayattan çok büyük yaralar almış yine de ayakta durabiliyordu.

 

" Duru ailesini bilinmeyen bir nedenle evin de çıkan bir yangın da kaybetmiş. Bundan bir kaç ay öncesine kadar da yetimhane de kalıyordu. Bakma sen onun öyle neşe dolu olmasına gerçekten çok zor dönemler atlattı. Üstüne okul da gereksiz birini aşık oldu. Emir'in ona yaptıklarını bile anlatmak istemiyorum ama sırf sevdiği çocuktan nefret edebilmek için ona oynanan oyuna göz yumdu. Gerçekten çok güçlü biri, öyle depresyona filan girip acı çekiyorum ayaklarına girmedi. Bu yüzden çevresinde ki insanlara pek güvenmiyor. Okulda sadece benimle arkadaşlık kuruyor. Kimseyi çevresinde yanın da istemiyor genel de, hem çalışıyor hem okuyor öyle kolay bir hayatı yok, yine de hayat dolu. "

 

Afran, Duru hakkın da öğrendikleri ile gerçekten üzüldü. Aksine şımarık laylom hayatı takmayan biri gibi sanmıştı.

 

" Anladım canım biz de dün biraz telefon da konuştuk. Seni üzmem olurda öyle bir hata yaparsam başıma gelecekleri uzun uzun anlattı. En son olurda öyle bir ihtimal yaşanırsa, beni parçalayıp çöp boşatine koyup boğazdan atmayı düşünüyordu galiba..."

 

Bu sefer kahkaha atan taraf Zeynep'ti arkadaşı bunları yapacak potansiyel de biriydi. Poşetten çıkardığı süte pipeti geçirip yudumladı diğer eline simiti alıp Afran'a uzattı. Afran gülümseyerek onun elini tutup bırakmadan simiti ısırdı. Zeynep bu hareket ile gülümsedi. Elini çekip Afran'ın ısırdığı yerden ısırdı. Genelde böyle şeylerden iğrenirdi ama Afran'dan bilmiyordu onunla her şey güzel geliyordu. Zeynep ikinci ısırığı alacağı sırada Afran onun elini tutup kendisine çekip tekrar ısırdı. Zeynep bu hareketle tekrar kahkaha attı. Bu sefer elindeki sütü Afran'ın dudaklarına uzattı. Afran çilekli sütten oldum olası nefret ederdi ama artık Zeynep seviyor diye severdi.

 

Afran küçük bir yudum alıp bıraktı yolculuk bitene kadar o şekilde devam ettiler ikisi için de şuana kadar yaptıkları en güzel kahvaltıydı.

 

Arabayı okula yakın bir yerde durdurup inmeden uzanıp Zeynep'in kemerini açıp sarıldı. Afran Zeynep'e saatlerce sarılsa bırakmak istemiyordu. Bıraktığı anda da özlüyordu hemen ama onu zor durum da bırakmak istemediği için dikkatli davranıyordu. Zeynep gülümseyerek arabadan inip el sallayarak arkasını döndüğü gibi okula doğru koştu. Arkasından Afran'da gülümseyerek arabasını çalıştırıp radyoya uzandı. Zara Zeynep'im bu aralar en çok dinlediği türküydü. Zeynep'le yolunu kesiştiren yaratıcıya şükranlarını sunup türküye eşlik etmeye başladı. Zeynep'im Zeynep'im allı Zeynep'im dedikten sonra benim Zeyneb'im diye ekleme yapıyordu...

 

Türkü sesine Zeynep ise dudaklarına çok yakışmıştı.

 

*

*

*

 

Kadir sabah erken kimse uyanmadan çıkıp şirkete geçmişti. Şirketten Selvi hanımı arayıp işinin çıktığını bu yüzden haber vermeden gittiğini söyleyip özür dilemişti.

 

Şimdi elin de kahve holdingin üst katlarından derdinden küçük şehri izliyordu.

 

Rojawan içeri girip arkadaşına doğru ilerledi. Kadir'in yanın da durup ellerini cebine koydu. Arkadaşını bu halde görmek gerçekten canını sıkıyordu. Bir an kendi kendine gidip Zeynep'in karşısına geçip artık gör Kadir'i diye yüzüne bağırmak istiyordu. Sonra Kadir'in tepkisinden çekindiği için vazgeçiyordu. Sesli bir nefes alıp.

 

" üzüldüğün yeterli değil mi? Dalgınlığınla boğazı geçsen farketmiyeceksin. Bu kadar düşündüğün şey ne anlamıyorum çık karşısana seni seviyorum okulunun bitmesini beklerim de ne olacak."

 

Kadir dudaklarını yukarı doğru kıvırtıp Rojawan'a döndü. Bazen gelmiyor aklına değil ama önün de kocaman engeller vardı. O aile arkadaş, kardeş evlat gibi girmişti. Şimdi de yüzlerine bakıp damadınız mı olayım diyecekti. Her şeyi bırakıyordu. Zeynep'in kalbin de yeri abiydi kalkıp beni sev yerimi değiştir nasıl diyecekti. Ya kalbin de öyle bir yeri yoksa o zaman ne yapacaktı nasıl onların yüzüne bakacaktı.

 

"Rojawan biliyor musun her şeyi, herkesi bırakıyorum ama ya kalbin de bana vereceği bir yeri yoksa o zaman ben ne yaparım. Şimdi en azından hasretine dayanamadığım zaman da gidip görebiliyorum. O zaman ben ne yapacağım yüzüne bakacak yüzüm olur mu? Ya da o da ister mi? "

 

Rojawan duydukları ile kaskatı kesildi. Bir sevda bu kadar umutsuz olmamalıydı. Sadece " bilmiyorum "diyebildi. Zaten bilmiyordu da...

 

" Neyse beni boşver Azad geldi mi toplantıya katılacak mı? "

 

Rojawan Azad ismini duyunca modundan ayrılıp kahkaha attı. Gerçekten arkadaşlarının dertleri bitmiyordu.

 

" Azad dün gece Urfa'ya geçmiş. Seyit Ali bir konuda ondan yardım istemiş. "

 

Rojawan kendisini tutamayıp kahkaha atıyordu. Arkadaşlarının her biri ayrı bir manyaktı. Ve dertleri bitmiyordu.

 

"Seyit Ali ne alaka niye Azad'an yardım istiyor ki?"

 

"Seyit Ali Azad'an kendisi hakkında hüküm vermesini istemiş. Leyla gitmekte kararlı adam Urfa sınırını geçmesine izin vermiyor. Leyla konuyu aşiretlere ve ağalara taşımış ben maraba kızıyım bana zulüm ediyorlar gücüm onlara yetmiyor deyip kendisi için karar çıkmasını istemiş."

 

Kadir anlamadığını belirtir halde kaşlarını çatınca Rojawan devam etti.

 

" Seyit Ali'de hükmü Azad'a bıraktığını söyleyip Azad'ı çağırmış. Azad'da tek taraflı düşünüp karar vermemek için Agah'ı da alarak gidip Leyla'yı dinlemiş. Agah zaten dertli Leyla'yı dinledikten sonra bunlar gidip aşiret toplantısını beklemeden SeyitAli'nin ağzını burnunu dağıtmışlar. Seyit Ali'nin kaşlarına filan estetisyenin yeniden şekil verdiğini söyledi Agah. Baya keyifli geliyordu sesi galiba yaptıkları eserden memnundular. Azad kararı Leyla'ya bırakmış. Hüküm onun kararı deyip çıkmış. "

 

" Yemin ederim bizi anlatacak tek sözcük körler sağırlar bir birini ağırlar. Hepimiz manyağız ama bir birimizi idare edebiliyoruz. Agah ve Azad, Seyit Ali'yi de alıp buraya geliyor. Azad onu siz ikna edin arkadaş katili olmayayım dedi. Anlayacağın iş bana düştü. Senin zaten kendine halin yok Agah hangi diyarın kaçıncı katında acı çekiyor hiç bilmiyorum. Azad dersen kara kutu çocukluktan beri sorunları var ama kimseye anlatmıyor. Pervin hanımın onu ağalıktan indirmek için yapmadığı kalmadı Azad'ın da bu konuda vermediği mücadele yapmadığı şey kalmadı. "

 

Kadir Rojawan'a dönüp cebinden sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktı. Azad'ın derdini anlatmaya gerek yoktu ki insan olan hemen anlardı. Çocukluktan beri düştüm, kaydım çarptım demeleri bitmiyor du.

 

" Kurcalama Azad'ı o ne yapacağını bilir. Demek ki Seyit Ali hak etmiş. Ağir'i biliyorsun bir kalem de sildi ve dostluğunu bitirdi. Hazar ve Heja'ya yaptığı yanlış onunla dostluk etmem masasın da bulunmam siz bulunursanız da beni çağırmayın diyor hep. O düz ve sabit fikirli kimseyi kendi kararlarına dahil etmiyor. Bir şeyin ona doğru gelmesi yeterli devamı ile ilgilenmiyor ilerde bu yüzden çok hatalar yapar. Annesinin ölümü ile hayattan soyutlandı kendisini yaşıyor ama yaşamıyor. Sanki kurulu bir makine ona göre yaşıyor. Ağalık ve bilinmeyen, işleri kendisine ayıracak bir dakikası yok gibi... "

 

Rojawan onu anladığını belirtir şekilde kafasını sallayıp büyük şehrin betonarme manzarasına döndü.

 

*

*

*

Zeynep son dersin bitmesi ile yerinden yorgunlukla kalktı. Resmen beyni yanıyordu. Kafasının içinde formüller, denklemler ile tepişip trigonometri ile halay çekiyordu. Bunu gören geometri ile trigonometri kıskanıp tango yapıyorlardı. Fonksiyonlar ve olasılıklar ise oturmuş daire çiziyorlardı. Kısacası Zeynep artık beynin iflas ettiğini düşünüyordu. Çünkü ders biraz daha devam etseydi Zeynep eline beyaz bir mendil alıp ben pes ettim, yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum diyecekti.

 

Zeynep düşüncelerine son verip kitaplarını sırasından toplayıp çantasına koydu. Önünde uyuyan Duru'yu dürtükleyip uyanmasını sağladı. Arkadaşı sağolsun her yere uyum sağlayıp uyuyabiliyordu. Gerçi hem okul hem işin verdiği yorgunlukta vardı.

 

Duru'nun gözlerini uyuşturması ile "Duru hadi son derste bitti. Üç derstir uyuyorsun. Hayır anlamıyorum dinlemediğin derslere rağmen bu kadar başarılı nasıl oluyorsun."

 

Duru çantasını alıp esneyerek "Çünkü ben zekiyim okuduğumu bir defa tekrar etmem yeterli" dedi.

 

Zeynep oflayarak "çonko bon zokoyom okudoğomo bor dofo tokror otmom yotorloymoş" deyip bıkkın bir nefes verdi.

Dudaklarını büzüp isyan eden bir tınıyla "şeytan diyor al eline küreği bunu sana söyleyen herkesin ağzına kürekle vur. Hayır yani biz gerizekalı falan mıyız anlamıyorum ki?"

 

Gözlerini kısıp "Şimdi siz bize ne demek istiyorsunuz. Çınar abim de evde aynı şeyleri söylüyor. Tabi adam tıp kazandı tuzu kuru gelip bana akıl veriyor."diye zerdeniște bulundu. Sınıfta isyan sesi duyulurken kimseyi takacak halde değildi.

 

Duru işittiği sözler ile üstünde ki sersemliği atıp" Zeynep " dedi ama Zeynep hala sitem ediyordu.

 

Duru sonunda dayanamayıp sesini biraz yükseltip" Zeynep özel günün falan mı yakın hayırdır"dedi.

 

Zeynep oflayarak omuzlarını indirdi. Özel günü değil ama beyni yanmıştı.

 

"Yok ya dersler üst üste olunca beynim yandı. Galiba çıkışacak yer arıyordum."

 

Duru anladığını belirtir şekilde kafasını sallayıp yürümeye başladı. Sonra ikisi Afran'ı, Duru dünü Zeynep ise sabahı anlattı. İkisi okulun dışına çıktıkları gibi Zeynep'in telefonuna Afran'dan onu sabah bıraktığı yerde beklediğine dair mesaj geldi.

 

Zeynep gülümseyerek Duru ile beraber yürümeye başladı. Arabanın yanın da durduğu gibi Afran gülümseyerek ona sarılıp anlından öptü.

 

Afran Zeynep'in alnın da yazılı olan olmak için sürekli anlından öpüyordu.

 

Zeynep'i bırakıp arabanın arka kapısını açıp koltuğun üzerin de bulunan büyük bir kır papatyası buketini alıp Zeynep'e uzattı.

 

Zeynep gülümseyerek buketi uzanıp ellerine alıp kokladı. Küçük bir süpriz bile onu mutlu etmeye yetiyordu.

 

Tabi bu büyülü an Gökhan'ın Duru kızım kenara çek net çekemiyorum demesi ile bozuldu. Afran, Zeynep ve Duru şaşkınlıkla Gökhan'a bakıyordu.

 

Duru burnundan solusa da anın verdiği gariplik ile sakinleşti. Zeynep Gökhan'a bakarak "Gökhan hoca siz ne yapıyorsunuz" demekten kendisini alamadı. Çünkü Gökhan elin de telefon onları çekiyordu.

 

"Ya Zeynep kusura bakma şimdi biliyorsun odunlar dallanıp çicek vermez ama bu olay yüzyıl da bir de olsa kalas olan odunlar da değişiyormuş. Benim çok yakın tanıdığım bir odun vardı. Kendisi dallanıp bullanıp çiçek vermiş. Ben de yüzyılda bir gerçekleşen bu olayı bütün arkadaşlarımıza izletip ölümsüzlüştürdüm. "

 

Afran komik olduğunu sandığını gerizekalı arkadaşına kaşlarını çatarak bakıyordu. Gökhan'ın elinde telefon gördüğü gibi bir ibnelik yaptığını anlamıştı ama altından ne çıkacağını merak ettiği için müdahale etmemişti. Gerizekalı arkadaşlarına canlı yayın yapıyordu. Afran Zeynep'e sarılıp saçlarını öptü zavallı kız hala anlamayan gözlerle Gökhan'a bakıyordu.

 

Gökhan Duru'ya bakıp kırk yıllık öğretmen edasıyla "kızım bu odundu" dedi.

 

Duru ona ikinci defa kızım denmesi ile kollarını göğsünün altında birleştirdi, tek kaşını kaldırıp bir ayağı ritim tutar şekilde yere vurup Gökhan'a baktı. Alayvari bir tınıyla

"Pardon babacığım annem kim" dedi.

 

Bu sefer gülmemek için kendisini sıkan Afran'dı. Zeynep ise Duru'nun ona kimsenin kızım demesine hiçbir zaman izin vermediğini biliyordu. Çünkü o kelime ona göre sadece anne ve babasına özeldi.

 

Gökhan anın şaşkınlığı ile sadece "anlamadım" diyebildi. Gerçekten anlamamıştı.

 

Duru kızgın bir tınıyla "Anlamayacak ne var bunda, dakika başı kızım diyorsun. Kızın olduğuma göre annemi merak ediyorum."

 

Gökhan konuşmanın saçmalığı ile kaşlarını çattı.

 

"Ne saçmalıyorsun ben okulda bir çok öğrenciye kızım diyorum. Bunda abartılacak bir şey yok."

 

Duru duruşunu dikleştirip Gökhan'a yaklaştı. "Birincisi benim sadece okuduğum okulda müdürsünüz. Benim öğretmenim değilsiniz. İkincisi bu tabir şeklinden hoşlanmıyorum. Hangi öğrencinize nasıl hitap ettiğiniz beni alakadar etmez ama bana kızım diyemezsiniz" deyip Gökhan'ın vereceği cevabı beklemeye tenezzül etmeden arkasını dönüp gülümseyerek Zeynep'e sarıldı.

 

"Canım ben işe geç kalıyorum. Afran dün gece bana Gbt'sini attı temiz ona güvene bilirim. Seni o bıraksın yarın okulda görüşmek üzere" dedi.

 

Zeynep olumlu anlamda kafasını sallayınca hızlı adımlar ile yürüyüp onlardan uzaklaştı.

 

Afran Gökhan'ın konușmasına izin vermeden Zeynep'i elinden tutup arabaya bindirip hızlıca sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Arkadaşlarında șaşkınlıkla bakan Gökhan'ı düşünecek halde değildi. Sevdiği kızla geçireceği hrr dakika onun için önemliydi. Yolculuk sırasında biraz Duru ile birazda derslerle ilgili konuşup sohbet ettikten sonra evin yakının da yine arabayı durdurup ayrıldılar.

 

Zeynep evde sadece annesinin olması bilinci ile kimseye görünmeden papatya buketini odasına çıkartıp vazoya yerleştirdi. Üstünü değiştirdikten sonra papatyaları ile resim çekip Afran'a attı.

 

Kısa bir süre tekrar sevgilisi ile sohbet ettikten sonra annesine yardım etmek için odasından çıkıp aşağı indi.

 

Mutfakta yemek yapan annesine sarılıp yanağından öptü. Selvi hanım kızının bu hallerine bayılıyordu. Tam gençlik çağlarıy

Loading...
0%