@jutenya
|
Sen benim gizli duam dile dökemediğimsin. Sevdamın bir adı olsaydı sadece Zeynep olurdu.
Kadir Soyhan
Zeynep dile dökemediğim, gönlüm de yer edenimsin...
Afran Alaz Karadağ
Zeynep sabah erkenden uyandı. Bugün Urfa'ya gidecekti. Aşağı inip gitmeden önce ailesine güzel bir kahvaltı hazırladı. Selvi hanım kızını o halde görünce biraz duygulandı kızı büyüyordu ve yarın öbür gün yuvadan uçacaktı. Hele bu günlerde telefon da mesajlaşıp ekrana sürekli gülmesi onu daha telaşlandırıyordu. Ya sevgilisi vardı ya da deliriyordu, ilk seçenek Selvi hanıma birinci seçenek daha mantıklı geliyordu ama babası ve abileri duyarsa çok sıkıntı çıkaracaklarını biliyordu. O yüzden annesini arayıp Zeynep'in ağzını aramasını isteyecekti.
Zeynep arkasını döndüğü gibi annesini gördü gülümseyerek gidip annesini öptü, sonrası Çınar abisi ve babasının kahvaltıya inmesi ile keyifli bir kahvaltı yapıldı. Zeynep gülümseyerek ailesine baktı, birkaç gün olsa bile onlardan uzak kalmak gerçekten zor olacaktı. Hewlin dayesinin özlemi ağır basmasaydı asla gitmezdi.
Evin tek kızıydı. Babasının değerlisi ayrılmak zor geliyordu. Çınar abisi Șadiye ile götürmeyi teklif etsede Halit bey kızımı ben bırakacağım deyip izin vermedi.
Ailesiyle vedalașıp arabaya bindiklerinde Halit bey arabayı çalıştırdı. Kızı büyüyordu. Bu kaçınılmaz bir gerçekti. Seneye üniversiteye gidecekti. İstanbul'da okumasını istiyordu. Evin tek kızı gonca güçlüydü. Onu evinin beytigülüydü. Birkaç günlüğüne gitsede şimdiden kızına hasret duymaya başlamıștı. Araba havalanına yaklaştıkça içini buruk bir özlem burnunda ise hasret sızlıyordu. Kızına isim arayışına girdiğinde çok düşünmüştü. Zeynep; Arapçada, Zeyn (süs) ve Eb (baba) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştu. Halit beyin merhameti vicdanı her şeyi Zeynep'ti. Gözlerinin önünde bir kadının olușumuna şahit oluyordu. Kız çocuğu erkeğin annesi, evladı, kız kardeşiydi. Baba her duyguyu kız çocuğunda tatardı. Zeynep'ti işte babasının süsü en değerlisi..
Arabadan indiklerinde valizini alıp onu elinden tuttu. İlkokula başladığı günde böyle yapmıştı. Üç defa geri dönüp benim kızım küçük okulda yapamaz demişti. Oysa ondan önce üç oğlu okula başlamıștı. Selvi hanımın onu ikna etmesiyle eve gidip hop oturup hop kalkarak akşam etmişti. Kızı eve geldikten sonra rahat etmiş küçük Zeynep ondan sonra babasını ikna edip yatmıştı. Zeynep sımsıkı tutulan eliyle gülümsedi.
Babası her seferinde böyle yapıyordu. İşlemleri yaptıktan sonra Zeynep babasına sarılıp ondan ayrıldı.
Son kontrolleri yapıp uçağa binişi derken Zeynep kendisini Urfa'da buldu. Kuzenleri Yusuf ve Serdıl onu karşıladılar. İkisini de çok seviyordu. Yusuf onlardan yaşça büyük olduğu için abi diyordu, Serdıl ise onunla aynı yaştaydı. Hoş geldin faslı bittikten sonra arabaya bindiler. Yarım saat sonra Karaköprü'ye varmışlardı. Zeynep'in içindeki heyecan büyüyordu Hewlin sultanı çok özlemişti. Eyyübiye' ye geldiklerin de eski taş evleri dar sokakları hayranlıkla izliyordu. Zeynep tarihi eskiyi seven biriydi. Gezdiği her yerde yaşanmışlıkları hayal ederdi. Bu yüzden Urfa ve Mardin vazgeçilmeziydi. Yusuf ve Serdıl söz vermişti onu Göbekli Tepe ve Harran kubbelerine götüreceklerdi. Zamanı yeterli olursa tabi bir de Hewlin hanımdan izin alabilirse Takoran vadisini gidip Fırat kanyonu tekne ile gezmeyi çok istiyordu.
Zeynep dar sokakta arabanın durması ile hiç beklemeden indi. Hızlıca yürüdükten sonra eski tahta kapıyı açıp içeri girdi. Hewlin hanım elin de hortum avlusunu yıkıyordu. Zeynep dayem deyip hızlıca sarıldı ona aslında daye anne demekti. Çocuklukta Zeynep'in annesi daye diyince Zeynep'te dayede inat edip daye demeye başlamıştı. Tabi dilinde daye olarakta kalmıştı.
Hewlin hanım ise anın şaşkınlığını yaşıyordu. Zeynep'in gelmesini çok istiyordu ama okulu yüzünden gelemediğini bildiği in ısrar etmemişti. Şimdi ise yavrusu karşısındaydı.
"Zeynep'im sen nerden çıktın böyle anan babanın haberi vardır."
Zeynep dayesinin elindeki hortumu alıp hiç beklemeden onun yaptığı işi devr aldı. Şimdi hem avluyu yıkıyor hem de dayesi ile konuşuyordu.
"Vardır dayem okullar üç günlüğüne tatil ben de hemen yanına koştum. Valla seni çok özledim. Bak soluğu yanın da aldım."
Onlar konuşurken Serdıl ve Yusuf elin de Zeynep'in valizi ile içeri girdi. Zeynep'in avluyu yıkadığını gördükleri gibi ikisi aynı anda yağcı dedi.
Zeynep ve Hewlin hanım kaşlarını çatarak ikisine baktı. Genç kız sesli bir nefes alıp onları isyan eden bir tınıyla " Ben yağcı değilim. Siz rahatsınız bir kere" deyip işine geri döndü.
Avlu yıkandıktan sonra üçü geçip sedire Hewlin hanımın yanına oturdular. Hewlin hanım "mutfakta yemek var getirin" diyince Zeynep ve Serdıl gülümseyerek eyvandan mutfağa geçtip hemen tepsiyi hazırladıkları gibi sofrayla geri döndüler. Sağolsun Hewlin hanım yine döktürmüştü. Zeynep gözlerin de kalpler ile yemeklere bakıyordu. Sofra da ne ararsan vardı. Yemekler gülüşelerek yiyildikten sonra Zeynep ailesini aramadığını hatırlayınca telefonla önce annesini sonra da sevgilisini arayıp Urfa'ya vardığını haber vermişti.
Kısa bir süre dinlendikten sonra dayesini ikna edip balıklı göle inmişlerdi. Eve yakın bir mesafe olduğu için yürüyerek gelmişlerdi. Yusuf ve Serdıl oflasalarda Zeynep ikisini görmemezlikten geldi. Zaten geldiği gibi çarşısın da kendisini resmen kaybetmişti. O kadar güzel ve otantikti bir yerdiki insanın kendisinden geçmemesi imkansızdı. Bir yerde bahar kokuları diğer tarafta takılar giysiler. Zeynep buranın yöresine ait olan herşeyi seviyordu. Kuru yemişciden biraz karpuz çekirdeği alıp Gümrük hanına doğru ilerlediler hep beraber boş buldukları bir masaya geçip oturdular. Serdıl genel de böyle kalabalık yerleri sevmezdi. Gelen garsona herkes içeceğini söyleyip sohbet etmeye başladılar. Zeynep aldığı karpuz çekirdeği poşetini açıp masaya koydu. Serdıl'in dediği gibi dilleri puç olana kadar çıtlata bilirlerdi.
Zeynep önüne konulan çay ile diğerlerine döndü. Onlar soğuk şeyler içmeyi tercih etmişlerdi. Telefonun çalınması ile Zeynep arayana bakıp gülümsedi. Rojawan'ın rahat durmayacağı belliydi.
"Efendim Rojawan abi"
.......
"Evet abi şimdi Urfa'dayım"
.....
"Hewlin sultan karşım da, yok daha söylemedim."
.....
"Ya Rojawan abi beni pis işlerine bulaştırmasan şimdi Gümrük hanındayım Balıklı gölden eve kadar terlikle kovalar beni"
.....
"Yani illa Zeynep bacımı haber bültenlerinden izleyeyim diyorsun."
.....
"Bak rezil olmak var. Hewlin sultan beni kovalayınca millet kapkaçcı filan sanır gerçekten rezil olurum."
Hewlin hanım tek kaşını kaldırmış Zeynep'e bakıyordu. Rojawan'ın gene bir şeyler yumurtlayacağı kesindi. Yani en azından Hewlin hanım öyle düşünüyordu. Her geldiğin de ona koca arayışlarına giriyordu.
" O kure kere ne diyor yine, eğer yine densiz, densiz konuşuyorsa söyle ona bu sefer terlikle kurtulamaz."
Zeynep telefonu kapatıp masaya koydu. Bir avuç çekirdek alıp dayesini duymamızlıktan gelip çekirdeklerini çıtlatmaya başladı. Cevap verirse dayesi onu süs havuzuna sokup bir güzel çitilerdi. Ya da eve kadar terlikle kovalar akşam haber bültenlerine konuk ederdi.
Hewlin hanım torunun cevap vermemesi üzerine o densiz çamışın yine bir şeyler karıştırdığını anladı.
"Zeynep o çamış ne dedi. Anlamıyorum o çocuk süt falan mı emmedi acaba? Bazen acıyorum idare edeyim diyorum ama yok o illa şekerimi fırlatacak."
Zeynep elindeki çekirdekleri hızlıca çıtlatıp çayından bir yudum aldı. Hayır Rojawan'ın oynun da kurban olmak istemiyordu.
" Bir şey yok Hewlin hanım hal hatır sordu. Seni falan da merak etmiş benim buraya geldiğimi duyunca işte merakını gidermek istedi."
Hewlin hanım ben bunları yemem bakışı atıp "Zeynep kıvranmayı bırak sana ne söyledi o çamış çabuk söyle" Zeynep yutkundu bundan kaçısı olmadığı kesindi. Telefonuna gelen bildirim sesi ile yüzünü ekşitti. Rojawan onu yakmaya kararlıydı.
"Şey dayeme sana hayırlı bir kısmet bulmuş, resimlerini attı şimdi. Eğer Hewlin sultan olur derse bu iş tamam dedi."
Hewlin hanım kaşlarını çatıp elini sertçe masaya vurup " o çamışa söyle kendisine uğraşacak başka birini bulsun yeminle sonunda elim de kalacak. Çok istiyorsa kendi evlensin kaç yaşına geldi evde kaldı resmen. "
Zeynep masadan telefonunu alıp Rojawan'ın attığı resmi açtı. Kahkaha atmamak için kendisini zor tutuyordu. Hewlin hanım torunun gülmemek için kendisini zor tuttuğunu görünce uzanıp Zeynep'in elindeki telefonu aldı. Rojawan'ın attığı resmi görünce bütün bildiği hayvan isimleri ile onu yad etti. Yusuf merakla telefonu alıp baktı.
Rojawan Azad'ın dedesinin resmini yollayıp altına bekar zengin yakışıklı yazmıştı. Hewlin hanımı baş göz edecekti başka oluru yoktu. Yusuf okudukları ile kendisi tutamayıp kahkaha atmaya başladı.

(Azad'ın dedesi Bahoz Saruhan)
Hewlin hanım sinirle ayağa kalkıp yürümeye başladı. Rojawan buraya geldiğin de ilk işi onu eşek sudan gelinceye kadar dövmek olacaktı. Tabi o eşeği en yakın yer olarak sahra çölüne gönderecek dönünceye kadar da Rojawan'ı terlikle dövüp kovalayacaktı. Zeynep ve diğerleri de mecburen kalktılar. Hewlin dayeleri sinirli olduğu için üçü de birşey sormaya cesaret edemiyordu.
Yusuf Zeynep'in kulağına doğru eğilip "yanlız yeni dede adayımız gerçekten yakışıklı ve karizmatik bence olur bu iş" dedi. Zeynep gülmemek için dudaklarını ısırıyordu.
"Evet yakışıklı ama daye kabul etmez Boşuna heveslenme sen."
Serdıl ikisinin fısır, fısır konuşmasını yarı da keserek "kesin saçmalamayı zaten Rojawan abinin ateşin de her seferinde birimiz yanıyoruz. Eve geçtiğimiz gibi kaçış planı yapalım. Hewlin daye sinirini temizlikten çıkarıyor. Valla canımıza okur. Eve vardığımız her birimiz bir bahane bulup kaçalım."
Öyle de yaptılar eve geldikleri gibi her biri bir bahane bulup kaçtılar. Serdıl ve Yusuf gittikten sonra Zeynep tekrar balıklı göle gitmeye karar verdi orda ki huzuru seviyordu.
Zeynep biraz gezdikten sonra EnZelha'ya geçip boş bir masaya oturup Afran ile mesajlaşmaya başladı gerçekten özlemişti sevdiğini. Afran nerde olduğunu onu nasıl özlediğinden bahsetti. Zeynep ise bugün yaptıklarını nereleri gezdiğini anlattı. En son ise bir resim çekip attı. Bir çay isteyip EnZelha'nın serinliğin de içip gölü seyretti. Buranın hikayesini çok severdi. Burada huzur bulurdu Zeynep. Kısa bir süre sonra gözlerinin kapatılması ile irkildi boynun da hissetiği nefesle gülümsedi. Kokusundan tanımıştı onu hiç beklemiyordu oysa. Ellerini gözlerini kapatan ellerin üstüne koyup Afran dedi. Afran onun boynunu öpüp "Zeynep'im" diye karşılık verdi. Zeynep ayağa kalktığı gibi arkasını dönüp sımsıkı sarıldı sevdiğine, bir gün için de nasıl özlemişti onu...
"Afran sen burda ne arıyorsun. Ne zaman geldin."
Afran Zeynep'in soruları ile tekrar sarılıp saçlarını öptü. Araya giren mesafeden mi, yoksa zamandan mı bilmiyor du ama sevdiğini çok özlemişti.
Zeynep Afran'dan biraz uzaklaşıp ona dikkatlice baktı. Uzanıp yanağına masum küçük bir öpücük bırakıp geri çekildi. Afran onu kolunun altına alıp koltuğa oturdu. İşte şimdi huzurdu onun için. Beraber konuşup çevreyi izlediler. Sonra kalkıp önce balıklı göle doğru yürüdüler. Balıklara yem verip dilek dilediler ikisinin dileği aynıydı. Zeynep ve Afran daha sonra kaleye çıkıp ordan Balıklı gölü Urfa'yı izlediler. Zeynep kollarını açıp gözlerini kapadı. Afran kollarını beline sarıp gözlerine huzura kapadı. Şimdi koskocaman dünya da ikisi vardı. İkisi bareber gözlerini açıp çevrelerine baktılar. Zeynep sırtını Afran'a dayayıp ellerini onun ellerinin üzerine koydu. Yanında ki adamı çok seviyordu ve ondan hiç ayrılmak istemiyordu. Zeynep ve Afran daha sonra el ele mağaradan merdivenleri inip aşağı indiler.
Zeynep onun elini sımsıkı tutup orada bulunan türbeye ve camiye doğru yürüdü. Zeynep ellerini açıp ikisi için dua ederken Afran Amen dedi. Kısa bir süre sonra ordan da ayrılıp çarşısına geçtiler. Zeynep özelikle bu çarşının delisiydi. Tek, tek takıları tokaları falan inceledi. Farklı, farklı kıyafetler baharatlar sayılmayacak bir çok şey vardı. Zeynep yöresel kıyafet satan bir magazanın önün de durup zubunlara baktı. Daha fazla dayanamayıp Afran'ın elini tutup onu içeri çekiştirdi. Kendisi için siyah bir elbise seçip Afran için de yelekli şalvar takımı ile bir fuşi seçti. Afran oflasa da poflasa giyinme kabinine girip kıyafetleri giydi. Dışarı çıktığın da Zeynep mutluluktan uçmak üzereydi.
Afran aynada kendisine şaşkınca bakıyordu. İlk defa şalvar ve yelek giyiyordu bu hali ona çok komik geliyordu. Zeynep siyah beyaz bir fuşiyi eline alıp Afran'ın omuzlarına bırakıp gülümsedi. Afran bu hareket üzerine o yörenin kadınlarının taktığı mor bir fuşiyi alıp Zeynep'in saçlarına örttü. Zeynep'in her hali onun gözün de çok güzeldi. Zeynep ayna bakıp bir kaç resim çektikten sonra Afran'a dönüp "hadi bunları çıkaralım, benim eve dönmem lazım Hewlin sultan birazdan Urfa sokaklarını Zeynep diye inletir"Afran olumlu anlamda kafasını sallayıp kabine girdi.
Zeynep kabinden çıktığı gibi çalışanların giydiklerinin alıp paketlenmesine şaşkınlıkla baktı. Meraklı bir tınıyla "Ne yapıyorsun ben sadece denemek amaçlı giydim."
Afran Zeynep'in saçlarını kenara verip "ben üstümüzde çok beğendim, alıp saklayacağım bize kısmet olursa kınamız da giyeriz." Zeynep dolu, dolu gözlerle ona baktı. Bu adamı hak edecek ne yapmıştı bilmiyor du ama onu çok seviyordu.
Kısa bir süre yürüdükten sonra Zeynep gülümseyerek eve döndü. Hewlin dayesi ile sohbet ettikten sonra yorgunca yatağa girip uyudu.
Sabah erkenden uyanıp Hewlin dayesine kahvaltı hazırladı. Dayesine çok düşkündü o yüzden her fırsatta yanına koşuyordu. Zeynep gülümseyerek elini uzattı Hewlin dayesine her gelişin de el falına bakmasını isterdi. Dayesine göre insan kaderi değişkendi.
"Hadi Hewlin hatun bak bakalım kaderim de neler oluyor."
Hewlin hanım torunun ona her seferinde farklı şekilde hitap etmesine kızar gibi görünse de onun sultanı olmak çok hoşuna gidiyordu. Zeynep'in elini tutup avçunu açtı. Yaşlı nasırlı parmaklarını hayat çizgilerin de dolaştırıp kaşlarını çattı. Zeynep'in gözlerine bakıp yutkundu. Torunu daha gencecik hayat doluydu. İlerde onu bekleyen acılardan bir haberdi. Torunun avçuna dengi o çizmişti iler de üstüne kuma gelmesin diye, üstüne gelecek bir kuma için dua edeceği hiç bilememişti, kimisinin sevdası ömürlüktü onunki iki cihanlıktı...
Kader çizgisi alın yazısı gençecik torunu gün yüzü görmeyecekti. Zeynep'in avçunu hızlıca kapatıp ayağa kalktı. Zeynep bu hareketle şaşırıp kaldı. Dayesi genel de şakalaşır falına bakar hayırlı kısmetlerini sıralardı.
"Daye ne oldu. Neden böyle yaptın şimdi bakmayacak mısın falıma"
"Tansiyonum yükseldi sanki sonra bakarım. İlaç içip uzanacağım sen de istersen arkandan gelen arkadaşınla git gez biraz."
Zeynep şaşkınlıkla baktı dayesine o Afran'dan ona hiç bahsetmemişti.
"Bakma öyle sen söylemesenden ben anlarım. Gözlerinin içi gülüyor. Şimdi git elin de fırsat varken vakit geçir."
Zeynep ayağa kalkıp gülümseyerek dayesine sarıldı. Dayesi eski insandı anlardı halden sevdadan. Çantasını ve telefonunu aldığı gibi arkasını dönüp gülümseyerek evden çıktı. Hewlin hanım giden torunun arkasından dizlerinin üstüne çöküp gözlerinden yaşların dökülmesine izin verdi. Torunu eriyip gidecekti mutsuzluk içinde onun da elinden hiç birşey gelmeyecekti. Kimisinin toprağı bol olurdu, kimisinin yaşı, kimisinin acısı, Zeynep acısı bol olanlardandı.
Git dedi arkasından git bunlar en mutlu olduğun sevdiğinle geçireceğin az vakitlerden gözün de yaş olarak kalacak anlar diye fısıldadı.
Zeynep yolda Afran'ı arayıp beraber vakit geçirebileceğini söyleyip ona güzel bir hediye almak için ilerledi. Geldiği özel tasarım tespih dükkanın önünde durdu. Çantasından kağıda koyduğu saçlarını karşısındaki adama uzatıp beğendiği modeli gösterip çıktı.
Haşime meydanına kadar yürüyüp elinde bir buket papatya ile onu bekleyen sevdiğine gülümseyerek sarıldı. Beraber yemek yedikten sonra Afran'ın arabasına binip Göbekli tepeye doğru yolculuğa başladılar. Zeynep her şeyi sevdiği adamla yapmak istiyordu. Göbekli tepe Mısır Piramitlerinden bile daha eski bir yapıydı o yüzden tarihin sıfır noktası olarak kabul ediliyordu. Daha doğrusu bulunduktan sonra tarihe yeniden şekil verilmişti.
Zeynep elindeki papatya buketi ile beraber gezdi Göbekli tepeyi, Urfa'nın böyle değerlere sahip olması çok güzeldi Harran'da dünyanın ilk üniversitesi Urfa'da ise dünyanın ilk tapınağı vardı. Harran kubelerini filan söylemiyordu bile.
Zeynep ve ordan çıktıktan sonra arabayı güzel bir kır bahçesinde durdurdular. Fırat'ın kenarın da gerçekten çok şirin bir yerdi. Çaylarını içtikten el ele tutuşup çevreyi gezmeye karar verdiler. Tabi elin de papatya buketi. Biraz yürüdükten sonra Afran oturup Zeynep'i bacaklarının arasına çekip oturttu. Zeynep başta küçük bir çığlık atsa da Afran'ın boynunu öpmesi ile gülümsedi. Elindeki papatya buketinden bir tane papatya alıp seviyor, sevmiyor diye yapraklarını tek tek çekince Afran kaşlarını çatıp "güzelim o öyle yapılmaz, dur sana göstereyim" deyip bu sefer papatya puketinden bir papatya alıp ilk yapraktan başlayıp.
"Zeynep Afran'ı seviyor"
Diğer, yaprağı çekip "Afran Zeynep'i çok seviyor" diye bunu tekrar, tekrar yaptı.
Zeynep ona şaşkınlıkla bakıyordu. Elindeki çiceğin yaprakları bittiğin de ona şaşkınca bakan sevdiğine bakıp "Seninle benim aşkım papatya yapraklarına sığacak kadar basit değil ama papatya falı olsa bile Zeynep Afran'ı çok seviyor, Afran Zeynep'i için ölüyor olacak. Çünkü Afran Zeynep'i, Zeynep'te Afran'ı çok seviyor. "
Zeynep aşkla dinledi sevdiğini doğru söylüyordu onlar bir birini çok seviyordu. Zeynep elindeki papatya buketini Afran'ı uzatıp.
"Madem beni bu kadar çok seviyorsun. Şu papatyalar bir taç yapta saçlarım aşkınla taçlansın"dedi.
Afran papatyalardan taç yapmasını bilmiyordu ama öğrenecekti. Zeynep'in gözlerine bakarak " yaparım tabi ilerde kızımız da annesi gibi papatyaya düşkün olur, onun saçlarını da sevgimle taçlandırırım" dedi. Afran'ın hayaliydi Zeynep gibi dünyalar güzeli bir kızının olması annesinin adının kısaltışıyla seslenecek kızına. Hayalleri vardı. Bir de o hayallerin gerçekleşmemesi için onlara engel olanlar.
Zeynep gülümsedi ikisinin kızı hayali bile çok güzeldi.
Saatlerce uğraşın sonun da çiçekleri taçtan firar etmiş bir taç ortaya çıktı. Zeynep gülümseyerek saçlarını takıp ayağa kalktı.
Afran ellerinden tuttuğu gibi uzanıp onu ayaklarının üstünde yükseltti. Şimdi Afran aşkıyla Zeynep'i uçuruyordu.
Afran sesini dünyaya duyurmak ister gibi "Afran Zeynep'i çok seviyor" diye bağırdı.
Zeynep aynı şekilde gülümseyip "Zeynep Afran'ı çok seviyor" diye bağırdı...
Kısa bir araba yolculuğundan sonra yine Urfa'daydılar. Urfa medeniyetlerin başlangıç şehriydi. Afran Zeynep'e dönüp "Zeynep biliyor musun kalbim seni gördüğün de başka atıyor. Böyle sanki bedenimden çıkıp sana koşmak istiyor sence bunun bir açıklaması var mı?"
Zeynep duyduğu ile kocaman bir kahkaha attı. Afran sürekli çıtayı yukarı çıkarıyordu.
"Çok abartmıyorsun Afran"
Afran tek kaşını kaldırıp Zeynep'e döndü.
"İnanmıyor musun Zeynep"
Zeynep gülümseyerek "inanıyorum ama biraz abartıyorsun gibi"
Afran direksiyonu kırıp arabayı başka yöne çevirdi. Zeynep şaşkınlıkla Afran'ın nereye gideceğine bakıyordu.
"Nereye gidiyoruz Afran!"
Sana bunu kanıtlamaya gidiyoruz Zeynep "
" Saçmalama Afran "
" Saçmalamıyorum Zeynep madem inanmadın bunu sana kanıtlayacağım. "
Zeynep itiraz etmek için ağzını açmadan Afran uzanıp Zeynep'in elini tutup öptü. Zeynep gülümseyip kafasını olumsuzca salladı. Afran gerçekten deliydi. Kısa bir süre sonra ünün de durduğu özel hastaneye şaşkınlıkla bakıyordu. Afran onu elinden tutup içeri sürekli sevdiği adam gerçekten deliydi.
Yarım saat sonra Zeynep elindeki kağıtla kahkaha atarak hastaneden çıkıyordu. Afran kalp atışlarını Zeynep'e dinletmişti.
"Afran deli olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam"
Afran Zeynep'i kendisine doğru çekip sarıldı. Saçlarını öpüp bakışlarını Zeynep'e çevirdi. "Ben sadece senin delinim Zeynep"
Zeynep sım sıkı sarıldı Afran'a o da zaten bir tek ona deli olsun istiyordu. Zeynep elindeki kağıdı çantasına koyup ilerledi. Bunu çok güzel değerlendirecekti.
Zeynep Afran'dan ayrıldıktan sonra yüzündeki mutlulukla dayesinin evine girdi. Hewlin hanım torunun mutlu hali burukça gülümsedi. Tasasız son demleriydi. Nasıl olsa kısa bir zaman sonra mutsuzluk kalıcı olarak gelip Zeynep'in kapısına dayanacaktı. Zeynep dayesinin yanın da durup yanağına kocaman bir öpücük kondurdu.
"Dayeme nasıl oldun"
"İyiyim kızım sen ne yaptın gezdin mi bari"
Zeynep yüzündeki gülümsemeyle "gezdim daye çok güzel geçti. Göbekli tepeye falan gidip gezdik."
"iyi yapmışsın kuzım. Yarın öbür gün gezmeye fırsat bulamazsın değerlendir elindeki fırsatları."
"Yarın da biraz seninle gezelim olur mu?"
Hewlin hanım kafasını olumlu anlamda sallayınca Zeynep gülümsedi. Günün yorgunluğu ile erkenden uyuyup yeni güne uyandı. Mutfağa geçip kahvaltı hazırladı. Yarın gidecekti o yüzden bugün dayesi ile zaman geçirecekti. Sokak kapısının çalınması ile kapıyı açmak için avluya çıktığın da dayesinin ondan önce açtığını gördü. Tabi içeri girenleri gördüğün de kahkaha atmamak için kendisini zor tuttu çünkü Hewlin hanım ilk andan eline terliğini alıp Rojawan'ı kovalamaya başlamıştı bile.
"Daye dur tansiyonun fırlayacak."
Rojawan'ın sırtına yediği son terlik ile Kadir'in arkasına geçip kendisini korumaya çalıştı.
"Ula ker sana mı kaldı bana koca bulmak. Utanmıyor musun elin adamının resimlerini göndermeye kaç yaşın da kadınım benimle mi dalga geçiyorsun."
Rojawan kafasını Kadir'in omzunun üzerinden uzatıp Hewlin sultana baktı.
"Öyle deme Hewlin sultan senin resmini de Bahoz ağaya gösterdim. Bu iş ağzından çıkacak bir evet lafına kaldı. Hem ne varmış yaşın da yalnızlık Allah'a mahsustur, niye yanluz kalasın" dediği gibi kafasına terliği yemesi de bir oldu Rojawan'ın.
Rojawan yüzünü somurtup yerdeki terliğe bakıyordu. "Hewlin sultan kafama attığın terlik umarım tuvalet terliği değildir. Bak öyleyse söyle gidip KaraAli kaplıcaların da yıkanacağım"
Bu sefer gülen taraf Hewlin sultandı.
"Tuvalet terliğiydi ama sen KaraAli'ye gitme direk Çermik kaplıcalarına git belki rabbim şifa da verir."
Rojawan tek kaşını kaldırıp "Niye Hewlin sultan ben hastamıyım."
Hewlin hanım yüzünü buruşturup. "Değil misin oğlum kafadan hasta olduğunu hepimiz biliyoruz. Belki şifa olur umuduyla dedim. Biliyorsun Çermik kaplıcaları için bin derde derman diyorlar. Belki o bin derdin arasın da senin kafa hastalığı da vardır."
Rojawan ona atılan terliği yerden alıp Hewlin hanıma doğru ilerledi. Yaşlı kadına takılmayı seviyordu.
" Hewlin sultan anladım sen şaka yapıyorsun ama Kadir'le senin yaptığın şakalara yasak getirilmeli malum çevrenizdeki insanlar gülmekten ölebilir."
Hewlin hanım elini kaldırıp Rojawan'a vurmak isteyince Rojawan daha hızlı davranıp elini tutup öptü.
Kadir ise onları görmüyordu bile onun bakışları mutfak kapısına dayanmış gülümseyerek onları izleyen Zeynep'teydi.
Zeynep Rojawan'ın yaptıklarını gülerek izliyordu. Onun hayat enerjisine bayılıyordu. Gittiği yere neşeyi kendiyle beraber götürüyordu.
"Didişmenize ara verin de kahvaltı yapalım ben çok acıktım. Tabi önce hepiniz ellerinizi yıkayın."
Üçü de olumlu anlam da kafasını sallayınca Zeynep mutfağa geçip sofraya ve çaydanlıkları alıp dışarı çıktı Urfa daha sıcak olduğu için kahvaltıyı avludaki çardakta yapacaklardı. Zeynep elindeki çaydanlıkları indirip sofrayı serdi küçük minderleri sofranın etrafına indirip tepsiyi getirdi. İşini bitirip kafasını kaldırdığı gibi ona bakan Kadir'i farketti. Yüzündeki tebessümle "Hoş geldiniz Kadir abi Rojawan abi ve Hewlin daye didişince günaydın bile demeyi unuttum."
Kadir'in günü zaten Zeynep'i gördüğü gibi aymıştı.
"Günaydın Zeynep ben alıştım onların bu hallerine sen de alış. Rojawan'ın zaten her zamanki hali"
Zeynep ikilinin biraz önceki halini hatırlayınca gülümsedi. Rojawan'ın sakin durduğunu zaten hiç görmemişti.
"haklısın Rojawan abinin olduğu yerde aksiyon eksik olmuyor zaten."
Elin de havlu bir birine hala sataşan ikiliye şaşkınca bakıyordu. Rojawan ne kadar deliyse dayesi de o kadar inatçıydı.
Zeynep herkesin kahvaltıya oturması ile çayları doldurup dağıttı. Hewlin hanım Kadir'e bakıp" hayırdır oğlum sizi buraya hangi rüzgar attı"gerçi Hewlin hanım hangi rüzgar olduğunu biliyordu ama yine de sorma gereği duyuyordu. Malum torunu ona kördür. Gönlün de bir başkası vardı yavrusunun adamın haline ayrı torunun haline ayrı üzülüyordu. Öyle bir ateştiki onların ki üçsünü de yakacaktı.
" Daye Seyit Ali Eroğlu'nu biliyorsun onun için geldik. Daha doğrusu onu getirdik."
Hewlin hanım yüzünü asıp" o deyyus it gibi pişman ama Leyla affetmiyor. Garibi rahat bırakmıyor. Onun günahı Rıha'yı yakacak ama bakalım ne zaman."
Kadir anladığını belirtir şeklinde sallayıp.
"Daye aslında Leyla bir şans verse, Seyit Ali kendisini afetirir ama Leyla onun yüzünü bile görmeye tahammül etmiyor. Seyit Ali'de vazgeçmiyor bakalım sonları ne olacak."
Hewlin hanım dalgınca Leyla'yı düşündü "oğul bazı yaralar ne sarılır ne iyileşir. Garip Leyla'nın ki de o hal bu saatten sonra Seyit Ferhat olup dağ delse Leyla yine de affetmez. Bence bıraksın yavruyu o ailenin yaptığı yenilir yutulur gibi değil. Belki Hasan susuyor ama İbrahim çıktığın da Rıha'da taş taşın üstün de bırakmaz. Seyit'in sonu abisi gibi olur benden söylemesi siz de arkadaşınızı uyarın Leyla belki kan yerine geldi ama yapılan zulüm kanla bile örtülemezdi. "
Hewlin görmüş geçirmiş kadındı. Yarın öbür gün Leyla'nın ahının o aileden çıkacağı belliydi. Neriman hanım bir oğlunu toprağa koymuştu. Diğerini de koymadan durmayacak gibiydi. İbrahim Leyla için annesini karşısına almış adamdı. Çıktığın da Seyit Ali'nin yaptıklarını öğrendiğin de sakin duracağını hiç sanmıyordu.
Kadir üzgün bir şekilde "haklısın daye" dedi. Herkes haklıydı ama yine de Seyit Ali için üzülüyordu. Neyse elinden pek birşey geldiği söylenemez o yüzden herşeyi zamana bırakmak en mantıklısıydı.
"Daye biz çiftliğe geçeceğiz istersen siz de gelin hem biraz temiz hava almış olursunuz. Döndüğümüz de sizi tekrar eve bırakırız."
Zeynep bugünü dayesine ayırdığı için ona sorun olmazdı.
Hewlin hanım önce torununa döndü önemli olan onun fikriydi. "Kızım sen ne dersin bu işe gidelim ister misin."
Zeynep kendisine sorulan soru ile topun kendisine atıldığını anladı. "Sana uygunsa bana uyar ama Serdıl ile Yusuf'u da çağıralım onlarla hiç vakit geçiremedim."
Herkesten olumlu cevap çıkınca hep beraber kalkıp hazırlandılar. Serdıl ve Yusuf sonra da katılacaktı aralarına. Kadir sürücü koltuğuna geçip bindi. Rojawan yanına Zeynep ve Hewlin hanım da arka koltuğa oturdular. Kadir arabayı çalıştırdığı gibi Zeynep'in aklına dün yaptırdığı hediye gelince heyecanlı bir şekilde "Kadir abi ya benim uğramam gereken bir yer var. Yolunun üstünde beş dakika uğrasan olur mu?"
Araba Zeynep'in tarif ettiği yer de durunca genç kız arabadan hızlıca inip koşar adımlarla dükkana girdi. Yarın burdan ayrılacaktı unutabilme ihtimalini göze alamazdı.
Afran'ın hediyesini çantasına koyup diğerlerini eline aldı.
Arabaya bindiğinde ona merakla bakan gözlerle gülümsedi.
"buraya gelmişken bizimkilere hediye almak istedim. Sonra düşündüm özel bir şey olsun saçlarımdan tespih farklı olur dedim"
"her halde kestiğim saç biraz fazlaydı. Adam bir tane fazla yapmış"
Hewlin hanım torunun saçlarını okşayıp "güzel düşünmüş" dedi.
O saçların herkese dert olacağının bilinçin de iç çekti.
Genç kız elindeki pakete bakıp aklına gelen fikirle gülümsedi.
O her Mardin'e geldiğin de bir şeyler alırdı. Bu sefer bir jest o yapabilirdi.
Elindeki paketi açıp içindeki tespih çıkarıp gülümseyerek Kadir'e uzattı.
"Kadir abi al bu da senin"
Genç adam ona uzatılan tespihle başta şaşkınlıkla kaşlarını çattı.
Sonra da gülümseyip elini uzatıp aldı.
Artık ona olan özlemin de acuna bileceği bir şeyi vardı.
Hewlin hanım iç çekip fısıldar ir şekilde "o saçlar bir tek sana helal" dedi.
Kimse duymadı ama Hewlin hanım dillendirdi...
|
0% |