Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@jutenya

 

 

Biz yapboz pazılları gibiydik bir parçamız kaybolunca heba olduk.

 

 

Her zerrem senin için yaratılmış gibi Afran; sen olmayınca ziyan oldum.

 

 

************************************

 

Sevmek kimine göre mutluluk... Kimine göre acıydı.

 

Afran aşkın kara tonunda seven adamlardandı ve öyle bir adam tarafından sevilmek her kadına nasip olmazdı.

 

Belki aradan aylar ve yıllar geçecekti ama Afran'ın kara sevdası baki kalacaktı.

 

Zeynep'in güzelliğine değildi sevdası... Zeynep'eydi!

 

Yaş almış, ya da yaşlanmış hiç fark etmeyecekti. O Zeynep'ti geri teferruattı.

 

Bir Zeynep vardı.

 

Bir de Zeynep'ine kör kötük aşık olan Afran.

 

Afran'ın dinlediği tüm masallarda ki güzel prenses Zeynep'ti ve hepsi babası tarafından karanlık bir kuleye haps edilmişti.

 

Masalın sonunda Zeynep'in sarkıtacağı saçları yoktu.

 

Kimi kadınlar sevdiği adamlar için saçlarını keserler.

 

Kimi kadınlar saçlarını seven babaları için...

 

Urfa'nın sıcağı yakıyordu. Zeynep Urfa'yı sevsede sıcağını sevmiyordu. Araba yol alırken, arabadaki iki kişi başka şeyler düşünüyordu.

 

Zeynep, Afran'ı!

 

Kadir ise Zeynep'i.

 

Bazı kadınlar güzellikleri gibi güzel adamlar tarafından sevilirdi. Zeynep güzel adamlar tarafından güzel sevilen kadınlardandı.

 

Tabi sevilmek için güzel sevmek yeterli değildi.

 

Araba topraklı yola girdiğınde genç adam sevdası tozdan etkilenmesin diye arabanın camlarını kapattı. Zeynep ise kafasında hayalleriyle dalgındı. Genç kız yarının kaygısı olmadan pembe hayallerdeydi. Kadir arabayı geldiği çiftliğin önün de durdurup kapıların açılmasını bekledi.

 

Zeynep'in kuzenleri onlara katılamayacaklarını söyledikleri için anneannesiyle gelmişti.

 

Çalışanlar kapıları açtığı gibi arabayı içeri sürdü. Kıymetlisi arkada arabadaydı. Çok beklememeliydi.

 

Arkadaki kızın bir gün bu çiftliğe Hanım olarak gelmesi tek dileğiydi. Ne kadar imkansız olsa da için de hep bir umut vardı. Hem umut var olmalıydı. Bir gün arada 'abi' sıfatı olmadan kolunda gelin olarak kapılardan girmeliydi.

 

Hem Kadir'in Zeynep'i olsa çok muydu?

Fakat Zeynep'in tek dileği Afran'ı Zeynep olmaktı.

 

Afran'a Zeynep!

 

Arabadan indikleri gibi elindeki tespihi cebine koydu. Sevdasının ona yasak olan saçları vardı. Yasak olan saçları sevdiği tarafından hediye edilmişti. Elini uzatıp okşamayadığı, ya da kaçak köçek okşadığı saçları. Hem kendi vermişti. Suç onun değildi.

 

Yola çıktıkları gibi çalışanları arayıp geleceklerini haber vermişlerdi. Geldiklerinde her şey hazır olmalıydı. Sevdası geliyordu ya her şeyin eksiksiz hazırlanması gerekiyordu.

 

Zeynep ilk defa buraya gelmiyordu. Çiftliği severdi. Gülümseyerek arabadan inip Hewlin hanımın da inmesine yardım etti. Anneannesi șefkatle yüzüne baktı. Elinde olsa torununu bir yere saklar kaderinde ki acıları çekmemesini sağlardı.

 

Kim kaderin önüne geçebiliyordu ki o geçsin.

 

Rojawan dostunu dikkatli bakışlarla izledi. Dostuydu ya yüzünde ki tebessüme inat içinde kopan fırtınaları biliyordu. Duyduğu her abi kelimesinden sonra çektiği acıya şahitti. Kader diyordu. Eyvallah insan kaderini yazamıyordu. Elbet acılar yaşanacaktı. Yoksa kim isterdi. Hele ki aşk acısı çekmeyi kimse istemezdi. Düşündükçe yüzü şekilden şekile girdi. O asla aşık olmayacak kimse için acı çekmeyecekti. Yüzünde ki somurtuyla onlara doğru ilerledi. Bir arkadaşını Leyla'ya kaptırmıştı karşındaki ortadaydı Zeynep'i gören gözleri kimseyi görmüyordu. Elinde bir tek Azad'ı kalmıştı onu da kimseye kaptırmaya niyeti yoktu. Adamın bütün kısmetleri kaçırmak için elinden geleni yapıyordu. Gerçi Azad'ın gözleri kimseyi görmüyordu varsa yoksa ağalık ve gizli işleriydi.

 

Bu yüzden üstüne kuma getirmeyecek tek adam Azad görünüyordu. Arkadaşlarını kimseyle paylaşmaya tahammülü yoktu ama onlar gidip kör kötük aşık oluyorlardı.

 

Bir yanda Agah bir yan da Seyit Ali zaten Kadir'i söylemiyordu.

 

Zeynep'in kahkahalarıyla iyice suratını astı bu kızı seviyordu ama Kadir yüzünden ona düşman olabilirdi. Kocaman adam küçük bir kız için gözlerinin önünde eriyip bitiyordu.

 

Suratı asık bir şekilde Hewlin hanıma doğru ilerledi. Onuda evlenmeye bir türlü ikna edememiştir. Ne güzel Bahoz ağayla baş göz edecek hem Azad'ı dedesinin derdinden kurtaracak hem de başlık parası alacaktı.

 

Kafasında ki düşünceleri bir kenara itip isyankar bir tınıyla "Kadir sabah kahvaltısıyla durduğumuzu bildiğini düşünüyorum umarım yiyeceğimiz bir şeyler hazırlatmışsındır" dedi.

 

Duyduğu isyankar sesle arkadaşına bakıp kafasını olumsuzca salladı. Onu biraz süründürmekten bir şey çıkmazdı. Hep omu yapacaktı. Birazda o söylense falan fena olmaz diye düşündü. Genzini temizleyip "şimdi söylerim yarım saatte bir şeyler hazırlarlar" dedi.

 

Rojawan tek kaşını kaldırıp ben buni yemem bakışları attıktan sonra gözleriyle Zeynep'i gösterdikten sonra fısıldar bir şekilde "sevdiğin gelmiş büyük kaynananda yanında ve sen hazırlık yapmadığına inanmamı bekliyorsun" sesinde ki yarı alaylı tını ben Rojawan'ım yemem koçum der gibiydi.

 

Kadir suratını asıp "gelmeden aradım yiyecek bir şeyler hazırlamışlardır" dedi ve bakışlarını ondan çekti.

 

Rojawan istediğini almıştı. Tabi bu duracağı anlamına gelmiyordu. Tek kaşını kaldırıp sinsice sırıtarak "Zeynep yemek hazır oluncaya kadar gel seninle gidip biraz elma toplayalım"

 

Kadir'e bakıp küçümser bir edayla "bu cimriden böyle bir teklif gelmez. Biz seninle kendi malımız mış gibi meyve toplayalım. Dönerken Selvi sultana da götürürsün "dedi.

 

Hewlin Hanım'ın kaşlarını çatmasıyla "Sultanım kıskanma benim gönlümün tek sultanı sensin" deyip Hewlin Hanım'ın yanağından makas aldı ve güldü.

 

Hewlin Hanım elinde ki bastonu ona doğru sallayıp "zevzek" diyerek Kadir'e döndü.

 

Sitemli bir tınıyla "Bunu küçükken üç defa havaya atıp iki defa tutmuşlar. Beyin hücrelerinin çoğu çalışmıyor. Bu yaptıkları normal ama sen yine de bu deliye çok takılma" dedi.

 

Rojawan aşık suratıyla fısıldar bir şekilde" senin torunun yüzünden gözü kimseyi görmüyor"dedi.

 

Hewlin Hanım duymasa da Kadir duydu ama Rojawan onu takmayarak "Zeynep hadi biz gidelim. Hewlin sultanla Kadir Ağa'mız da bize yemek hazırlar"dedi.

 

Zeynep gülümseyip keyifli bir tınıyla " ağaçlara sen çıkarsan olur"dedi.

 

Rojawan munzur bir tavırla "bunu duymamış gibi yapıyorum. Ailen uzakta sende burada misafirsin yani bize emanetsin"dedi.

 

Kadir'in ters bakışlarını görsede elini havada boșver der gibi sallayıp yürümeye başladı.

 

Arkadaşını paylaşmak istemesede Kadir'in üzülmesine dayanamıyordu. Dostu temiz seviyordu ve bundan sonra Zeynep'in Kadir'i görmesi için elinden geleni yapacaktı.

 

Bunun ilk adımını birazdan atacaktı. Lakin sonrasında can güvenliği için kaçması gerekiyordu.

 

Zeynep eline aldığı sepetle Rojawan'ı takip ederken birazdan başına geleceklerden bi haberdi.

 

Rojawan'ın kafasında ki tilkilerin kuyruklarını bir birine dolamış bir şekilde sinsice sırıttı. Zeynep'i küçüklüğünden tanıyordu. Nelerden hoşlanır nelerden korkup korkmayacağını biliyordu.

 

Cimri mimri ama dostu için yapmayacağı bir şeyde yoktu.

 

Elma ağaçlarının yanına geldiklerin de Rojawan yerdeki merdiveni aldı ve ağaca dayadı Zeynep'e dönüp güven veren bir edayla "ben merdiveni tutuyorum sende yukarı çık"dedi.

 

Zeynep genel de öyle çok yükseklere çıkan biri değildi.

 

Daha doğrusu çıkmak sorun değildi.

 

Zeynep için sorun olan inmekti. Kararsız bir şekilde ona bakıp kısa bir süre düşündü. İçinde çıkma diyen bir taraf varken emin olamıyordu. Rojawan abisini de kırmak istemediği için el mecbur kabul etti.

 

Tereddütlü sesiyle "Tamam ben çıkarım ama bak sen de merdiven başından ayrılma, biliyorsun korkuyorum" dedi, lakin endişeli olduğu her halinden belliydi.

 

Rojawan Zeynep'e bakıp güven vermek ister gibi "sen hiç merak etme Zeynep ben merdiveni tutuyorum. Sen çık, in dediğin de seslenmen yeterli"dedi

 

Genç kız gülümseyerek merdiveni çıkmaya başladı. Ağaç dallarına ulaştığın da Rojawan elin de tuttuğu sepeti alıp ona uzattı.

 

Zeynep ağaca tırmanmandığı gibi Rojawan tuttuğu merdiveni sessizce alıp yere indirdi.

 

Bu işe el atmazsa Kadir'in ona asla açılmayacağının bilincinde gülümseyerek cebinden telefonunu çıkarıp "Zeynep sen elmaları topla ben kısa bir telefon konuşması yapıp dönüyorum" dedi.

 

Zeynep'ten aldığı olumlu cevapla ıslık çalarak oradan uzaklaşmaya başladı.

 

Şimdi gidip pelerinsiz kahraman Kadir'i çağıra bilirdi.

 

Zeynep saf masum bir şekilde elmaları toplarken Rojawan oradan baya uzaklaşmıştı.

 

Kısa bir süre yürüdükten sonra Rojawan çiftliğe geri dönüp ellerini cebine koydu ve Kadir'in yanın da durdu.

 

Kadir önce dikkatli bir şekilde onu süzdü. Etrafına bakındığında aradığını bulamayıșıyla kaşlarını çattı. Tek başına dönen arkadaşı belli ki yine bir şeyler yapmıştı. Gözlerini yumup kısa bir süre bekledikten sonra gayet sakin ve soğuk bir tonla "Zeynep nerede, niye tek başına döndün"dedi. Eğer Zeynep'inin başına bir şey gelmişse karşısında ki gereksiz arkadaşını en yakın su kanalına atıp Mardin'e dönecekti.

 

Onun için cinayet senaryoları planlayan arkadaşını aksine Rojawan gayet rahat bir şekilde "Zeynep ağaçta kaldı"diye yarı alaylı bir tınıyla onu cevapladı.

 

Kadir duyduklarıyla elini yumruk yapıp sıktı. Dișlerinin arasında atışlar gibi "sen ne diyorsun ağaçta kaldı da ne demek"

 

Rojawan olanlardan bir haber gibi muzipce sırıtıp "ben ne bileyim en son elma topluyordu işte orada kaldı. Bence çıkma sonra önemsiyorsun dedim ama sakalım yok ki, inanmadı"dedi.

 

Zaten bilerek yapmıştı lakin bunu Kadir'in bilmesine gerek yoktu. O el atmasa ömür billah o ikili bir araya gelemezdi. Zaten ikisini yan yana getirmek imkansızdı. Hele yanlızken yan yana gelmeleri imkansızın imkansızıydı.

 

Kadir gözlerini yumdu. Sakın kalmak için nefes alıp verdi ve aynı sakinlikte gözlerini açıp sinirli bir tınıyla "nerede ağaçta bırakıp geldin"dedi.

 

Rojawan büyük bir nefes alıp masumca ona yeri tarif etti. Malum geç kalırsa Zeynep düşebilirdi ve düşmesi halinde Çınar'dan başlayıp Botan erkeklerinden dayak yedikten sonra karşısında ki dostundan dayak diyeyecekti. Can tatlıydı. Öyle bir durumda masraf yapıp ülkeyi terk etmek daha makuldu.

 

Kadir elini kaldırıp işaret parmağını ona doğru salladı ve endişeli bir tavırla bahçede ki ağaçları gösterip "dua et bir aksilik olup Zeynep düşmesin. Olur da bir aksilik olursa geldiğim de beni uğraștırmadan kendi o ağaçlara as ve sehpanı kendi it."dedi ve hiç beklemeden hızlı adımlarla yola koyuldu.

 

Sevdası darda olanın aldığı nefes fazlaydı.

 

Kadir onlardan biriydi.

 

Rojawan koşar adımlarla giden arkadaşının arkasından bakıp surat astı. Bugünlerde birilerine hiç yaranılmıyordu. Konu Zeynep olunca arkadaşının nevri dönüyor ve başka birine dönüyordu. Gerçi Kadir sadece Zeynep'e sakin olan biriydi. Yoksa başkalarının gölgesinden bile çekindiği biriydi. Güzel şeyler düşünüp evrene pozitif enerji vermeye çalışarak kafasında Kadir ve Zeynep'i ağaçtan inmiş mutlu düşündü ve keyifli bir şekilde yönünü bahçede ki gölgeliğe çevirdi. Eğlenir bir tınıyla "Kolopatradan sonra güzelliğiyle savaşa sebep olacak tek kadın. Hewlin sultanım Bahoz Ağam çiçek ve çikolatası elinde senden gelecek olumlu cevabı bekliyor "diyerek gayri ihtiyari bir şekilde ilerledi. Şimdi gidip Hewlin Sultanın mürvetini görmek münakaşa yapabilirdi.

 

Kadir hızlı adımlarla bir kaç dakika içinde Rojawan'ın tarif ettiği yere geldi. Endişeli bir şekilde etrafına bakıp " Zeynep "diye seslendi.

 

İsmi diline en yakışan dı.

 

Zeynep duyduğu sesle rahat bir nefes alıp "Kadir abi buradayım"dedi.

 

Bir an tek başına inmek zorunda kalacak diye çok korkmuştu.

 

Kadir duyduğu sesle rahat bir nefes aldı. Kulakları o sesin her bir tınısına muhtaçtı ve duyduğu ses ona dünyanın güzel melodisi gibi geliyordu. Sesine hasret kalıyordu ve burnunun direği sızlayıncaya kadar direnmeye çalışıyordu.

 

Olurda ağaçtan düşseydi Rojawan'ın kırılmadık kemiklerini bırakmazdı.

 

Adımlarını sesin geldiği yere yönlendirip elma ağacının önünde durdu ve kafasını kaldırıp yukarı baktı.

 

Zeynep gördüğü adamla rahat bir nefes alıp gülümseyerek "Kadir abi Rojawan abi telefonla konuşacağım deyip beni burada bırakıp gitti"dedi.

 

Sesi isyankardı.

 

Kadir kafasını olumsuzca sallayıp dişlerini sıktı.

 

Salak arkadaşı yine olmadık bir şeylerin peşindeydi ama o ne olduğunu bilmiyordu. Tahmini ikisini bir araya getirip açılmasını sağlamaktı lakin Kadir için Zeynep kara sevda olsada oğulları gibi gördükleri ailenin güvenini suistimal edemezdi. Kalbinde yürek sızısıydı ve yürek sızısı olarak kalacaktı.

 

"Biliyorum Zeynep o şimdi çiftlikte"diye doğruyu söyledi. Öyle herkese güven olmazdı hele Rojawan'ı hiç güvenilmezdi.

 

Telaşlı bir şekilde etrafına bakınıp "merdiven de yok sen oraya nasıl çıktın"dedi.

 

Zeynep ağaç dalında görebildiği kadar çevreye bakıp gözlerini irice açtı ve şaşkınlıkla"merdiven vardı ben onunla çıktım"diye isyan etti.

 

Kadir gözlerini yumup büyük bir nefes alıp sakin kalmaya çalışarak "şimdi yok yukarı çıkmamı istermisin inmene yardım ederim"dedi.

 

Zeynep çevresine bakıp "yok sen çıkma aşağı da inmeme yardım et, daha doğrusu tut beni düşmeme izin verme yeterli" dedi.

 

Kadir kafasını sallayıp "tamam önce elindeki sepeti ver. Sonrada sen in korkma düşersen bile tutarım seni"dedi.

 

Kadir onun düşmesine asla izin vermezdi.

 

Tırnağı taşa değse onun yüreği kanardı.

 

Zeynep elinde tuttuğu sepeti ona uzatıp yavaşça inmeye başladı.

 

Kadir tuttuğu sepeti yere indirerek sevdiği kızın inmesine yardım etmeye başladı.

 

Urfa'ya su Kadir'in gönlüne de Zeynep gelmişti.

 

Zeynep'in bedenini onun kollarına bırakmasıyla ikisinin beraber yere düşmeleri de aynı anda oldu.

 

Kadir'in yere düşen bedeni, onun üstüne düşen bir Zeynep...

 

Kadir için o anda dünya durdu.

 

Öyle zümrüt yeşili değil de fıstık yeşili gözlere takılı kaldı.

 

Ömrünün de o anda takılı kalması için dua etti.

 

Zeynep anın korkusuyla küçük bir çığlık attı. Üstüne düştüğü bedenle utançla renk attı.

 

Ona göre bunun olmaması gerekiyordu.

 

Gözlerini irice açıp Kadir'e baktı.

 

Adamın kalp atışlarını duyabiliyordu.

 

Kadir yüzüne düşen saçlarla şaşırdı.

 

İstemsizce elini uzatıp kızın saçlarını kulağının arkasına verip ilk defa arsızca ona baktı.

 

Ona göre Zeynep yasak bir meyveydi asla tatmaması gerekiyordu. Hem Adem elmayı Havva'sı için yemişti değil mi?

 

Zeynep onun üstünden hızlıca kalkıp "kusura bakma Kadir abi birden ayağım kaydı"dedi.

 

Kadir oturur hale geldi ve üstünü sirkeleyip "fark ettim Zeynep tutmaya çalıştım ama olmadı"

 

"Bir yerin ağrıdı mı?"diye sordu.

 

Zeynep ona bakıp elini uzattı. Kadir önce uzatılan ele baktı. Sevdiği kızın elini tutmak, bir abiye değilde sevdiği adama uzatılan eli tutmak isterdi. Gönül bu ya her istediği olacak diye bir şey yoktu. Elini uzatıp Zeynep'in sıcak avcunu tuttu. Urfanın sıcağı değil ama o avcun sıcaklığı yakardı. O kısaçık anda binlerce kelebek, binlerce kez kanat çırptı lakin Zeynep'in mahçup bir tınıyla "ben senin üstüne düştüm abi senin bir yerinde ağrı var mı?"demesiyle kanat çırpan binlerce kelebeğin kanatları yanıp kül oldu.

 

"Yok Zeynep benim bir yerimde ağrı filan yok ama çiftliğe döndüğümüzde Rojawan'ın ağrımayan bir yeri kalmayacak"dedi malum onun kalp ağrısı ve vardı ve kalbini ağrıtan güzellik karșısındaydı.

 

Zeynep elini çekip gülümseyerek onunla beraber yanyana yürüyerek çiftliğe doğru yol almaya başladı. Yolda yürürken sıcak meltem yüzlerini okşuyor ve Zeynep'in saçlarını savuruyordu. Zeynep'in elini kaldırıp saçlarını kenara vermesi heyecanlı heyecanlı konuşması onun en güzel manzarasıydı.

 

Aşık adamın kulağında sevdasının sesi en güzel melodiydi.

 

Kadir için de öyleydi.

 

Güzel bir sohbetle çiftliğe girdiler. Daha doğrusu yol boyunca Zeynep gelecek planları anlatmış Kadir'de dinlemişti. Tabi geleceğinin hiçbir yerinde olmadığının bilinçindeydi. Önceliğim okul ve kariyerim olacak dediğinde rahatlamamıș değildi hani. İkisinin çiftliğe dönmesi Zeynep'in Rojawan'ı cemkirmesi ve onunla küsmesi yemek yemeleri Kadir'in Rojawan'ı yemekten sonra paklaması derken güzel birgün geçip gitti.

 

Zeynep akşama doğru anneannesiyle beraber eve dönüp uçağa yetişmek için hazırlanmaya başladı.

 

Güzel Zaman geçirmişti.

 

Valizini hazırladıktan sonra Hewlin Sultanla vedalaşdıktan sonra arabaya binip kuzenleriyle beraber havalimanına doğru ilerlediler. Hewlin hanım Zeynep'e ayrı bir düşkündü ve dönüşünde arkasından göz yaşı dökerdi.

 

Zeynep geleceğin ne getireceğinden habersiz mutluydu. Elindekilerinin kıymetini bilirdi. Kuzenleriyle vedalaşıp uçuş işlemlerini halletikten sonra uçağa geçip kendisi için ayrılan koltuğa bindi.

 

Kullaklağını kulağına takıp müzik listesinden Cem Adrian kül şarkısını açıp gözlerini kapattı. Şarkı dinleyerek yolculuğun başlayıp bitmesini bekleyecekti.

 

Kısa bir süre sonra elinin tutulmasıyla gözlerini hızlıca açtı.

 

Önce kocaman bir şaşkınlık sonra gördüğü yüzle yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

 

Bu adamı seviyordu.

 

Herkesten her şeyden çok seviyordu.

 

Afran sevdiği kızın elini tutup dudaklarına götürdü.

 

"Ömrüm"dedi.

 

"Ömrüm"diye tekrar etti Zeynep.

 

İkisinin gözleri gülümsüyordu.

 

Ömürlerine bahar gelmişti.

 

"Sen nasıl"dedi Zeynep.

 

Afran gülümseyip "beraber ilk yolculuğumuz olacak"dedi.

 

Zeynep gülümseyip "son olmasın"dedi.

 

Afran onun saçlarını kenara verip "Bir ömür bütün yolculuklarımız beraber olsun"dedi.

 

"Olsun"diye tekrar etti Zeynep.

 

Afran kemerini takıp Zeynep'in kullağında ki kullaklağın birini aldı ve kulağına taktı. Kolunu uzatıp onu kolunun altına aldıktan sonra saçlarından öptü.

 

Boğuk bir tınıyla fısıldayarak "Bizim şarkımız olsun mu "dedi.

 

Zeynep gülümseyerek"olsun" dedi.

 

Zeynep hatırladığı şeyle gülümseyerek elini cebine atıp onun için yaptırdığı hediyeleri çıkardı.

 

Afran'ın gözlerine bakarak elindekini açıp önce bilekliği adamın sol eline geçirdi.

 

Sonrada yüzüğü aynı elin yüzük parmağına takıp önce yüzüğün parmakta nasıl durduğuna baktı sonra da o parmağı öpüp Afran'ın gözlerine baktı ve vereceği tepkiyi merakla bekleyerek "benim saçlarımdan "dedi.

 

Yutkunup kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. Bakışlarını aşık olduğu harelerden çekmeden "bu parmakta ki damar direk kalbe gidermiş. Buradan kalbine giden her damla kan da ben olayım, benden geçsin istedim"

 

Bu ikisinin kalbinden geçen tek dilekti.

 

İkisinin kullakların da Cem Adrian'ın sesi vardı.

 

Kül olur zamanla yana, yana diyordu lakin onların aşkı küllerinden tekrar tekrar alevlenecek kadar büyüktü.

 

Kiminin aşkı küllendikçe yakardı. Hem köz olmak için önce yanmak gerekmez miydi? Közden sonrada kül olunmalıydı. Kül olan sevda sönmek demek değildi ki?

 

Kül oldukça sevmekti!

 

Duyduğu sözlerde bu sefer yutkunan Afran oldu. Zeynep'in elini tutup boş olan yüzük parmağına dudaklarını bastırdı ama geri çekilmedi. Sanki bir yemin eder gibi dudaklarını oraya mühürlemek istiyordu.

 

Zeynep kullakların da ayrılık şarkısıyla devam etti.

 

"Ne olursa ölüm bizi ayırmayıncaya kadar bunları asla çıkarma olur mu?" dedi ve elini Afran'ın saçlarına atıp parmaklarını onun kuzguni saçlarında gezdirdi.

 

Afran'ın hayran bakışlarıyla "Kalbine en yakın hep ben olayım"diye devam etti.

 

Afran gülümsedi.

 

Zeynep'in yüzünü elleri arasına alıp aşık olduğu simaya bakıp, baş parmağını yüzünde dolaşırdı.

 

Küçük bir buse önce dudaklarına dokundurdu.

 

Sonra dudaklarını anlına bastırıp kendisini oraya mühürlemek ister gibi öptü.

 

Her öptüğün de yaratıcıya bizi ayırma diye içinden dua ediyordu.

 

Sırtını koltuğa yatırıp Zeynep'i göğsüne yatırdı.

 

"Zeynep" dedi.

 

"kalbime en çok yakışan!"diye bir itirafta bulunur gibiydi.

 

Elini kaldırıp bakışlarıyla bileğinde ki bileklik ve parmağında ki yüzüğü gösterip "Ölüm bizi ayırana kadar. Ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın bunlar oradan çıkmayacak"

 

Zeynep başını yaslı olduğu adamın göğsünden kaldırıp hayranlıkla ona baktı. Yüzünde ki dokunușlarla gülümsedi.

 

"Sen benim kalbimi işgal eden tek kişi kalacaksın."

 

Adamın sözleri aşkına olan biatlığını anda döker gibiydi. Aşk bir defa yaşanır sonsuz ve baki kalırdı. Zeynep'in elini

 

"Oranın krallığı da, iktidarı da senin"dedi.

 

Zeynep kollarını onun bedenine sarıp sımsıkı sarıldı.

 

Seviyordu bu adamı.

 

Hem de çok seviyordu.

 

Afran onun saçlarını okşayıp öptü.

 

Büyük bir nefes alıp.

 

"Zeynep sen beni seviyor musun?"dedi.

 

İlk defa bu soruyu soruyordu.

 

Gerçi sormasa daFakat ilk defa duymak istiyordu.

 

Zeynep büyük bir nefes aldı Afran kokan.

 

Sonra gülümsedi.

 

Öyle klasik bir cevap olsun istemiyordu.

 

Hem onların ilk cümleleri bile onlara özel olmalıydı.

 

"Seviyorum"dedi.

 

Babamın annemin güvenli ve şefkatli evinden ayrılıp sana gelecek kadar. Doğduğum andan sonra taşıdığım soyadımdan vazgeçip, adımın yanında soyadını görmek isteyecek kadar çok seviyorum"dedi.

 

Afran'ın dudakları kenara kıvrıldı yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

 

Onu biraz kendisinden uzaklaştırıp gözlerini kıstı ve muzip bir tavırla "bu bir evlenme teklifimi"

 

Parmağında ki yüzüğü gösterip "yüzüğü de taktın"dedi.

 

Zeynep kahkaha atıp "farkımı konuşturup ilklerin sahibi olayım dedim"

 

Omzunu sallayıp yarı alaylı bir tavırla "Olmuş mu "dedi.

 

Afran onu kendisine çekip "olmuş çok güzel olmuş"

 

"Adıma, soyadıma en çok yakışan"

 

Dudaklarını saçlarına bastırıp "kalbimin tek sahibi" dedi. Zeynep saçlarının arasında teninde hissettiği nefesle yutkundu.

 

"Adının geçtiği her şey güzel"dedi.

 

Eğer biri onun soyadını alacaksaydı.

 

Ona göre bu sadece Zeynep olacaktı.

 

İkisi gülümseyerek bir birilerinin gözlerine aşkla baktılar.

 

Hem seven sevdiğiyle mutluydu.

 

Zeynep uçak modunda olan telefonunu çıkarıp sevdiği adamla bir kaç poz resim çekti.

 

Her anları ölümsüzleşsin istiyordu... Uçak yolculukları güzel bir şekilde geçti. Kısa bir süre eline aldıkları kitabın aynı sayfasını okuyup yorumladılar. Uçak yere indiğinde emniyet kemerleri üzgün bir şekil de açıldı. Her güzel şeyin bir sonu olur misali yolculukları bitmişti. Uçak el ele indiklerinde elleri ayrıldı.

 

Zeynep'i almaya babası gelecekti. Hava limanın içinde valizlerini alırken Afran'la göz göze gelip pot kırmamaya çalışıyordu.

 

Babası anlarsa onun için iyi olmazdı. Lakin onu almaya gelen Çınar abisiydi ve Afran'ı tanıyordu...

 

 

 

Loading...
0%