Yeni Üyelik
38.
Bölüm

Final Part 1

@jutenya

 

Zeynep ve Kadir'in evliliğinin üzerinden üç yıldan daha fazla bir zaman geçmişti ama aralarında bir milim bile ilerleme olmamıştı.

 

Zeynep kendince mecburi olduğu bir hayatı yaşıyordu.

 

O süreçte babası Halit bey kalp krizi geçirip hastanelik olmuştu. Zeynep affedemediği babasına arafta kalmış bir şekilde gitti.

 

Kalbi ve mantığı birbiriyle savaş verirken kendisini hastane bulmuştu. Babası da gözlerini açtığı gibi Zeynep'i görmek istemişti ve olanlardan ondan sonra olmuştu. Zeynep'in gülen yüzü hiç gülmez oldu. Artık ailesi hiç yokmuş gibi davranıyordu. Bir ortama girerken bile onlardan biriyle karşılaşsa orayı terk ediyordu. Ondan sonrada Botan ailesi ne kadar iletişime geçmek istese de Zeynep sert bir dille red etti.

 

Bu süreçte iletişimini kesmediği Çınar abisiyle de kesti.

 

Kadir ne yaparsa yapsın sevdiği kızı toplayamadı. Zeynep'in panik atakları krizleri devam etti. Soranlara kalp çarpıntısı diyordu ama zihninin gittiği yer hiç değildi.

 

Aradan geçen zamanla artık Soydan ailesinin baskıları da artmaya başladı. Zeynep Kadir'e daha fazla yük olmamak için her şeyi içinde bitiriyordu. Serpil Hanım'ın laf çarpmalarını sözlerini yutmak zorunda kalıyordu.

 

El bebek gül bebek büyütülen asi kızdan eser kalmamıştı.

 

Sanki yaşamak için nefes olan birine dönüşmüştü.

 

Kadir sevdiği kızın gözlerinin önünde eriyip gitmesine kahroluyordu.

 

Tabi her şeye derman denilen zaman Zeynep'te hiçbir değişiklik yapmadı.

 

Günler günleri kovaladı. Zeynep ruhen yorgundu ve bu yorgunluk bedenine zarar veriyordu. Kadir ile aralarında ördüğü duvar aşılamayınca o'da her şeyi akışına bıraktı.

 

Akışına göre hayatı yaşamak.

 

Birbirinin ayak dibinde bitmeyen bir hayat. Genç kız güne erken uyandı. Artık onsekizin de hayatı heyecanla veya umutla yaşayan biri yoktu.

 

Afran'a git demişti ama sanki giderken kalbini kendiyle götürmüştü. Gerçi kalbinin sahibi o olunca kendiyle götürmesi zor olmamıştı.

 

Zeynep gözlerini açıp tavanla bakıştığın da her sabah olduğu kısa bir süre nerede olduğunu kim olduğunu sorguladı. Nerede olduğunu hatırladığın da her gün olduğu gibi hafızasını kaybedip Afran'da başka hiç kimseyi hatırlamak istemiyorum diye dua etti .

 

Aylardır her sabah bunu yapıyordu.

 

İnsanın zihninde ki unutmak istemesi...

 

Yatağında doğrulup ayakları soğuk parkelerle temas ettiğin de gözlerini yumup kısa bir süre bekledi ve sesli bir nefes alıp ayağa kalktı. Yalın ayak dolaba ilerledi ve kendisi için giyeceği kıyafetleri seçip banyoya ilerledi. Kadir'in teyzeleri gelecekti ve konak temizlenecekti. Banyo kapısını kilitleyip duşun altına girdi.

 

Su temizlikti yıkandıkca rahatlıyordu. Bedenini güzel yıkandıkca eline döktüğü şampuanla saçlarını da güzelce yıkayıp havluyu bedenine sardı ve saçlarını kurutmaya başladı. Eline aldığı tarakla saçlarının döküldüğünü fark etse de artık çok umursamıyordu. Eliyle saçlarına şekil vermeye başladığın da kafasında ki gördüğü boşluk ile gözleri irice açıldı. Başını yana çevirip dikkatlice baktığın da saçsız kalan yerin metal bir paradan daha büyük bir yer olduğunu anladı.

 

Parmakları saçlarının arasında başka bir yerde dökülme varmı diye dolaşırken üzgündü. Artık ondan kalan hiçbir şey yok gibiydi.

 

Ya da kendisinden başka her şey ondan gidiyordu. Ailesi ve diğerleri gibi.

 

Bazen sen gitsen de karşısında ki seni gitmeye mecbur bırakır.

 

Zeynep Afran'ı mecbur bırakandı. Ailesi de Zeynep'i...

 

Aynada ki yüzüne dikkatlice baktı. Artık onsekizinde ki hayat dolu gözleri umutla bakan genç kız değildi. Sanki yılların yükü sırtında kambur bırakacak gibi boynu bükük biri vardı.

 

Elini kaldırıp saçlarını toplamaya başladı.

 

Dökülen yeri gizlemeyi başladığın da rahat bir nefes aldı. Zira birde bunun için doktora gitme gibi bir niyeti yoktu ve Kadir gördüğü gibi soluğu doktorda alacağını biliyordu.

 

Saçlarında ki dökülmeyi kapattığından emin olduktan sonra banyodan çıktı. Saat daha erkendi ve daha kimse uyanmamıştı. Artık annesinin okula uyandırdığı kız değildi ve sabah geç uyanması için bir neden yoktu. Bakışları yatakta uyuyan Kadir'i bulduğun da gülümsedi. Onun merhameti ve sabrına hayrandı.

 

Sessiz olmaya üzen göstererek komidinde ki telefonunu alıp pencereye ilerledi ve her sabah olduğu gibi elleri ezbere bildiği numarayı tuşlamaya başladı. Telefon kulağına gidip artık ezberlediği sesi duyduğun da omuzları düştü ve bakışları dışarıyı buldu.

 

"Aradığınız numarayı eksik ya da yanlış tuşladınız. Lütfen kontrol edip tekrar arayınız" diyen sese aşina değildi.

 

Afran arayıp gel dersen ucunda ölüm olsa gelip seni alırım demişti.

 

Onun kaderinde her sabah uyanıp ezbere bildiği numarayı yanlış tuşlamak vardı.

 

Zeynep sessizliğe gömülüp dışarıya bakarken Kadir uyandı. Bakışları önce ayaklarının dibine gitti. Malum en sevdiği ayak ucunda uyuyordu.

 

Ayak ucunda olan bir hasreti vardı. Tıpkı pencere önünde olanın Afran'a olan hasreti gibi.

 

Zeynep'in uyandığını anladığın da bakışları pencereye gitti. Sevdiği sabahcı kuşlar gibi uyanıp pencere önüne pineklenmeyi huy etmişti.

 

Yatakta doğrulup burun kemerini sıktı. Bu daha nasıl böyle gidecekti o'da bilmiyordu ama şartlar gittikçe zorlanıyordu. Ailesi artık çocuk için baskı yapar hale gelmişti.

 

Kadir tepki gösterse de ailesi bazı şeyleri kabul etmiyordu. Bir tarafı Zeynep'i al git diyordu ama evin tek erkek çocuğu olunca gitmeyi de doğru bulmuyordu.

 

Anne babasını bırakacak bir evlat değildi.

 

Kadir iç çekip "yine pencere önüne tünemişsin " diye konuşmaya başladı.

 

Zeynep daldığı için irkilip elinde ki telefonu göğsüne bastırdı. Bakışları yeni uyanan Kadir'i bulduğun da titreyen sesiyle"dalmışım korkuttun beni " dedi.

 

Kadir kafasını olumsuzca sallayıp " bu dünyada korkmaman gereken tek kişiyim" dediğin de artık bir şeyleri aşamanın yorgunluğu sesine yansıyordu.

 

Zeynep bunun farkındaydı ve sırf bu yüzden gitmek istiyordu. Lakin giderse aileleri ikisini rahat bırakmayacak üstüne Kadir zor durumda kalacaktı.

 

Minnet öyle ezip geçeceğin bir duygu değildi.

 

Kadir banyoya ilerlerken odada Zeynep'in " biliyorum" diyen sesi yankılandı.

 

Kadir başını o'na çevirip kısa bir süre onunla göz göze geldiğin de yutkundu çünkü boğazın da düğüm düğüm olan sözler vardı.

 

Eğer biliyorsan bize niye bir şans vermiyorsun demek istiyordu ama Zeynep'in aralarına ördüğü duvarlar buna izin vermiyordu.

 

Sırf bu yüzden Afran'dan nefret ediyordu. O'na göre o gâvur Zeynep'in karşısına çıkmasaydı gönlünü çelmeseydi belki bu kadar zor olmayacaktı.

 

Lakin biliyordu ki Zeynep'in gönlü Afran. Onunda gönlü Zeynep! Elden ne gelirdi ki?

 

Bakışlarını çekip banyoya girdiğin de Zeynep yatağı toparlamaya başladı. İşi bittiğin de bn sefer dolaba ilerledi ve Kadir için kıyafet hazırlayıp yatağa bıraktı. Pencere önüne ilerlediğin de birde aşağıda kaynanasıyla uğraşması gerektiği gerçeği vardı.

 

Eski Zeynep olsa kimsenin lafının altında kalmazdı. Yeni Zeynep her şeye herkese sessizdi. Tıpkı kendisine sessiz olduğu gibi.

 

Kadir banyodan çıktığın da gözleri yine ilk Zeynep'i aradı. Sanki muhtaç olduğu ışık oydu. Yoksa hayatında ki renkler solgundu. Aradığını bulduğun da gülümsedi buna bile şükrediyordu. Dolaba ilerlediği anda Zeynep'in kıyafetlerini hazırlayıp yatağa bıraktığını fark edip gülümsedi. Ütüsünden tut her şeyi kendi hazırlıyordu.

 

Dışarı da uyumlu iyi anlaşan karı koca bir çift ama yatak odasında birbirinin ayak ucunda uyuyan iki yabancı gibiydiler.

 

Kadir yine de şükredip kıyafetlerini alıp arkasını o'na dönüp olan Zeynep bakıp giyindi. O giyinirken Zeynep arkasını dönerdi. Tıpkı gönlünü ona döndürdüğü gibiydi.

 

Kısa bir süre sonra el ele tutuşup yatak odasından çıktılar. Bu biri için mecburiyet diğeri için günün en güzel anlarıydı. Kahvaltıya indiklerinde Serpil hanım halinden memnun olmadığı belli olan soğuk bir sesle " gelin hanımda teşrif ettiğine göre artık kahvaltı edebiliriz " diye konuştu.

 

Zeynep kafasını eğerken Benaz hanım otoriter bir sesle " eskiden gelinler hazırlar kaynanalar yerdi. Şimdi kahnanalar uyanıp gelinin gelmesini bekliyor " diye kendince öz eleştiri yaptı.

 

Beran bey kafasını olumsuzca salladığın da Kadir dişlerini sıkıp " kocaman konak bir Zeynep'mi gözünüze batıyor. Kahvaltıyı hazırlayacak çalışanlar varken niye onadan bekliyorsunuz ki" adam sabah sabah sitemlerini duymak istemiyordu. Çünkü biliyordu ki Zeynep'i erken kalkıp kahvaltı hazırlasa da bu sefer niye kocanın yanında değilsin diye fırçalanacaktı.

 

Karşısında ki annesi ve babaannesi oluncada cevap veremiyordu. Sevdiği de zaten kendini savunmayı bırakmıştı.

 

Babaannesi "oğul " dediğin de Kadir Zeynep'in elini tutup "biz zaten kahvaltıyı dışarı da yapacaktık. Size günaydın demek için geldik" dedi ve arkasını dönüp şaşkın olan Zeynep'i de arkasından çekiştirerek konaktan çıkardı.

 

Arabaya bindiklerin de ikisi de suskundu ve yol aynı sessizlikte sürüp bitti. Küçük bir kahvaltı salonunun önünde durdukların da Kadir arabadan indi.

 

Öfkeliydi ve öfkesi kimeydi artık o'da bilmiyordu.

 

Zeynep arabadan indiğinin de toplum içinde kendilerince karar verdikleri gibi el ele tutuştular.

 

Zeynep tepki vermenin gereksiz olduğuna o kadar kendini alıştırmıştı ki suskunluk o'na rahat geliyordu.

 

İçeri girip boş olan bir masaya geçip oturdular. Kadir ikisi için kahvaltı isteyip bakışlarını Zeynep'e çevirdi. Günden güne zayıflıyor gözlerinin önünde eriyip gidiyordu.

 

Burun kemerini sıkıp sinirli olduğu belli olan bir sesle " onlara neden fırsat veriyorsun" diye konuştuğun da Zeynep o'na baktı. İkisini uzun bir konuşma bekliyordu.

 

Tabi Zeynep'in konuşmaya niyeti yoktu.

 

Zeynep arkasına yaslanıp " onlarda kendince haklı "

 

Kadir gözlerini kısıp " bu kanıya nasıl vardın" dedi ve onun gibi arkasına yaslandı. Bakışlarını ondan çekmiyor vereceği cevabı merak ediyordu.

 

Zeynep gülümseyip " onları da anlamaya çalış. Sen evin tek oğlusun. Yaşın otuza merdiven dayamak üzere, soylarının devamı için senden çocuk bekliyorlar" bizden değil senden diyor ve kendini konuşmanın muhatabı görmüyordu.

 

Kadir içinden ya sabır deyip " peki Zeynep hanım onları herkesi anlamayı ne zaman bırakacaksın "

 

Zeynep dudaklarını birbirine bastırıp" abartma herkes beni anlamayı bırakınca ben birilerini anlamaya çalışıyorum. Hepsi bu " sözleri bile dikenliydi. Herkes beni anlamayı bırakınca diyordu. Peki bu herkesin içinde Kadir neredeydi.

 

"Ben seni anlıyorum "

 

Kadir'in seni anlıyorum sözleri namludan firar etmiş kurşun gibi zihninde dolaşıyordu. Birilerinin seni anlıyorum demesinden nefret ediyordu. Herkes kendi yaşadığını anlardı. Kimse kimin ne hissettiğini anlayamazdı.

 

Zeynep'in tartışacak takadi yoktu. Kafasını olumlu anlamda sallayıp " biliyorum" diye başından savmak istediği için onu onayladı. Yoksa kimsenin onu anladığını veya anlayacağını düşünmüyordu. Biri seni anlıyorum dediğin de sanki yedi ceddine küfretmiş gibiydi. Yaşamadığın hissi anlamak çok mantıksızdı.

 

Kadir uzun uzun gözlerini bile kırpmadan onu izledi. Elini uzarsa elini tutacak kadar yakındı ama sanki milyon kilometre uzaktaydı. Kahvaltılıklar masaya dizildiğin de suskunlukları devam etti.

 

Artık sohbet edecek ortak bir konu bile bulamıyordular. Zeynep onu da kendisiyle mutsuzluğa ittiğini düşünüyordu.

 

Buna bir çözüm bul diyen sese ne yapabilirim diye kendi kendine cevap veriyordu. Sanki hüzün mutsuzluk omzunda bir heybeydi ve nereye gitse kendiyle götürüyordu.

 

"Zeynep iyi değilsin ve iyiyim deyip geçiştiriyorsun "

 

"Belki iyiyim. İyi olmadığıma niye ısrar ediyorsun ki?"

 

"İyi olmadığını anlayacak kadar uzun bir süredir seni tanıyorum"

 

"Uzun süredir tanıdığın biriyle evli olduğun için şanslı değilsin " diyen Zeynep ile Kadir'in kaşları çatıldı o ise bıkkın bir şekilde çatal kaşığını eline alıp peynire batırdı ve ağzına götürdü. Malum biraz sonraki konu az yiyorsun olacaktı.

 

"Seninle evli olduğum için mutsuz değilim" diyen Kadir ile göz göze geldiğin de Kadir kaşları ile onu gösterip " tabi sen mutsuzsun çünkü sevdiğin adam ben değil-" değilim diyecekti ama Zeynep tamamlamasına izin vermeden " benimle evlendiğin için minnettarım ve senden nefret etmiyorum" dedi ve bakışlarını Kadir'den çekmeden " bu hayatta nefret etmediğim tek tük insanlardan birisisin" konuşmak istemiyordu. Mutsuzsa bile bunu birilerine açıklamaktan kendisini ifade etmekten ya da ifade edememekten nefret ediyordu.

 

Kadir yerinde doğrulup ikisi için çay doldurdu ve Zeynep'e uzatıp " hayat dolu olup herkesin göz bebeği olan sen ve benim buna sevinmem mi gerekiyor " dediğin de onun cevabını merak ediyordu.

 

Zeynep önce Kadir'in çayına şeker kattı daha sonra da kendi bardağına ve omzunu sirkeler gibi yaparak " üzgünüm aradığın Zeynep'e ulaşamıyor" dedi ve bardağını karıştırdı.

 

Kadir'de onun gibi çayını karıştırırken " peki bu karşımda ki kim Zeynep " dediğin de onun bu duyarsız tavrı karşısında delirmek üzereydi.

 

Zeynep çayını dudaklarına götürürken "üzgünüm sende hayal kırıklığına uğradın değil mi? Bu karşında duran Zeynep'i sende sevmiyorsun" dedi ve çayından bir yudum aldı.

 

Kadir ona ulaşmaya çalıştıkça her seferinde bir milim bile oynayamadığının farkındaydı. Yine de bir umut "Hayal kırıklığı değil ama ben eski Zeynep'i istiyorum " diye söylendi.

 

Kafasını yana eğen Zeynep yüzünde emanet bir gülümseme soğuk bir sesle ile " onu ailesi katletti " diye konuştu. Artık kahvaltı edecek durumda değildi. Zaten yediği nimet zehir gibiydi.

 

Kadir'in yudumlağı çay boğazında kitle oldu. Üst üste yutkunurken bile boğazında zor geçti. Boşluğa düşen gözleri Zeynep'e bakmadan " onları hiçbir zaman affetmeyeceksin değil mi?" Dedi lakin sorusu tam değildi. Onların arasına beni de affetmeyeceksin veya beni hiçbir zaman sevmeyeceksin demek vardı.

 

Vardı ya dil bazen lal olurdu.

 

Onun ki de öyle bir meseleydi.

 

Zeynep elinde ki çay bardağına bakarak " Eskiden sanki elimde sevgi tohumları vardı ve yürüdüğüm geçtiğim her yere ya ekiyor ya da başkalarına veriyor gibiydim. Şimdi dönüp baktığımda sanki hiçbiri yeşermemiş ve ben boşuna çabalamış gibiyim ve sanki yürüdüğüm yollar zaten kurak çöl ve insanlarda yabancı gibi " dedi. Onun da gözleri boşluğu bulduğunda " biliyorum sana yüküm tıpkı aileme yük olduğum gibi" dedi ve anında Kadir'in " sen bana yük değilsin" diye itiraz eden sesi duyuldu.

 

Zeynep duydu ve sahte bir gülümseme ile " ben aldığım nefese bile yüküm" dedi.

 

İtiraz etmiyordu lakin onu da onaylayıp kestirip atmıyordu.

 

Boşlukta olan gözleri maziyi düşünürken kafasını olumsuzca sallayıp gözlerini yumdu. Kısa bir süre bekleyip kendini toparladıktan sonra " mecazi anlamda konuşmuyorum sana yük olmadığımı biliyorum" derken aklında ki ile dilinde olanların aynı olmaması gerektiğini düşündü.

 

Kadir kafasını sallayıp onu onayladığın da Zeynep yüzünde yer edinen sahte tebessümlerden biriyle "bugün işten kaytarma hakkın varsa Mardin'li gezelim " diye teklifte bulundu. Amacı gezmek değildi. İyi olduğuna Kadir'i inandırmaktı. Hele saçının döküldüğünü anladığın da yapacaklarını düşünmek bile istemiyordu.

 

Kadir gelen teklifle şaşırsa da uzun süre sonra Zeynep'te yaşam belirtisine ait bir şey görmek onu mutlu etti. İçinde belki bir şeylerin değişeciğine dair umutlar hala vardı.

 

Devamın da konaktan işlerden konuşularak yapılan bir kahvaltı ve daha sonra oradan beraber ayrılıp Mardin'i gezmeye başladılar. Kadir tuttuğu eli hiç bırakmak istemiyor ve gezdikleri yerleri ilk defa geziyorlar gibi yorumluyordu. Zeynep'le geçirdiği her güzel anı onun için paha biçilmezdi.

 

Öğleden sonra bir alışveriş merkezinr girdiler yemek yediler sinemaya girip filim izlediler. Daha sonrasında yapılan alışveriş yapmaya karar verip mağazalara girdiler. Zeynep oyuncak mağazasının önünden geçerken Kadir'in elini tutup içeri çekiştirirken tutulan eliyle adamın kalp ritmi değişti.

 

Zeynep arada sırada olsada kendi isteğiyle elini tutuyordu ve bu nadir anlarda adamın kalbinin ritmi değişiyordu.

 

İçeri girdiklerinde Zeynep gülümseyerek etrafına bakındı. Onun bu çocuksu halleri adamın yüzünde tebessüme nedendi.

 

Uzun zaman sonra yeşil hareleri ilk defa parlıyordu. O oyuncaklar arasında gezinirken Kadir gördüğü şeyle gülümsedi. Küçük yeşil gözlü bir et bebek, eline aldığında hatırladığı anla gülümsedi.

 

"Bunun gözleri yeşil" değil diyen küçük bir kız çocuğu. O anda o küçük kızın büyüyüp kalbine gireceğini hiç düşünmemişti.

 

Zeynep eline aldığı ayıcıkla o'na döndüğün de gördüğü bebekle gülümseyip "gözleri yeşil " dedi. Kadir aynı şeyi düşündüklerini görünce gülümseyerek " evet gözleri yeşil o gün iki saat mağaza mağaza dolaştırıp almamıştın" dedi.

 

Zeynep hatırladığı anla kahkaha atıp "ama hepsi mavi gözlüydü. Ben benim gözlerim gibi yeşil olsun istiyordum " aynı şeyi hatırlamak ikisini gülümsetti. Belki uzun bir süreden sonra ikisinin gülümsemesi ortaktı.

 

Kadir elinde ki bebeği çevirip" sonra da benim kızım da yeşil gözlü olacak demiştin " dedi.

 

Zeynep kahkaha atıp" Baran abimde o zaman sana yeşil gözlü bir koca bulmamız gerekiyor demişti " demesiyle Kadir'in gür erkeksi kahkahası mağaza da yankılandı.

 

Zeynep elini uzatıp onun elinde ki bebeği aldı. O zamanlar derdi tasası yeşil gözlü bir bebekti. Şimdi ise dünya kadar ve nasıl taşıdığını bile bilmiyordu.

 

Bunca derde katlanabilen kalbine bile kızgındı.

 

Küçük bir kızken evin kıymetlisi ve en güvenli yerin ailesi olduğunu düşünürdü. Birgün en büyük zararı onların vereceğini bilmeden.

 

Kadir'in bakışları ondaydı. Uzun süre sonra ilk defa ailesinden birinin ismini telaffuz etmişti.

 

"Çok güzel tam da o zaman istediğim gibi"

 

"O zaman alalım"

 

Kadir'in alalım demesiyle bakışlarını ona çevirip kafasını olumsuzca sallayıp " ben artık bebeklerle oynamak için çok büyüğüm" dedi ve sesli bir nefes alıp bebeği rafa bıraktı.

 

"İnsanlar büyüdükçe içinde ki küçücük çocuk saklanır ama her fırsat bulduğun da dışarı çıkmak ister. Bazen bir oyunda bazen oyuncak bir bebekte " diye onu yanıtlayıp rafa bıraktığı bebeği alıp" sen istemezsen ben alırım " dedi ve kasaya yöneldi. Zeynep'te elinde bırakmadığı ayıcıkla onu takip etti.

 

Kasa geldiklerinde Kadir elinde ki ayıcığı gösterip " onu da alıyoruz değil mi?" Diye sorduğun da onunla geçirdiği her vakitten keyif alıyordu.

 

Zeynep kafasını sallayıp " evet yumuşacık ben buna sarılıp yatarım" deyip gülümsedi.

 

Kadir o an oyuncak bir ayıcık olmak istedi çünkü ona sarılıp yatmak nasıl bir duygu bilmiyordu. Ayıcık ve bebeğin ödemesini yaparken aklına gelen fikirle gözlerini kısıp " Zeynep gel keyif alacağın bir şey yapalım" dedi ve onu elinden tutup yönlendirdi.

 

Birkaç saat sonra gün batımına yakın vakitte ikisi arabanın bagajını açıp etraflarına baktılar. Mevsimlik işçilerin kaldığı çadırların olduğu yere gelmişlerdi.

 

Zeynep gülümseyerek toprakla oynayan çocuklara baktı. Kimisi çamurdan oyuncak yapmaya çalışıyor kimisi ise mimari yeteneği ortaya koyarak bir şeyler inşa ediyordu.

 

Elleri yüzleri kirli olsa da alınları ak yedikleri helal bir toplumdu çünkü anne babaları toprak eşerek alın teri ile kazanıyordular.

 

Kadir ile beraber kucaklarına doldurdukları oyuncaklarla ilerlediler. Çadır kenarlarında gördükleri çocuklara ellerindekileri dağıtmaya başladıkların da etrafları çocuk doldu.

 

Merhamet yetişkine özellikle çocuğa gösterildiğin de şekil bulurdu.

 

İkisi de keyifle oyuncakları dağıttı ve getirdikleri oyuncaklar kısa sürede bitti. Büyükleri hala tarlada çalışırken çocukların yüzünde gülümseme oluşmuştu. En azından mutlu olmuşlardı. İkisi oyuncakları dağıtmayı bitirip arabaya ilerlerken duydukları ağlama sesiyle ikisi aynı anda durdu. Arkalarına baktıkların da küçük bir kız çocuğu naylon bir çadırın önünde başını dizine koymuş ağlıyordu.

 

Zeynep üzgün gözlerle ona bakıp oraya ilerledi ve küçük kızın önünde diz çöküp elini uzatıp saçlarını okşayarak " ne oldu neden ağlıyorsun" diye şefkatli bir sesle konuştu.

 

Küçük başını dizlerinden kaldırıp ağlayan yem yeşil gözlerle " ben babama su götürdüm. Döndüğüm de oyuncaklardan bana kalmadı" diye içli bir şekilde ağlayarak konuştu.

 

Zeynep gülümseyerek onun göz yaşlarını sildi ve ayağa kalktı. Kadir o'na bakarken yanından geçip arabanın arka kapısını açtı ve koltuğun üzerinde duran paketi alıp geri döndü. Küçük kızın önünde dizlerinin üstüne çökerken elinde ki paketi yırtarak açıp " bak en güzeli sana sakladım" dedi ve çıkardığı yeşil gözlü et bebeği ona uzattı.

 

Küçük kızın ağlamanın yerini gülümseme yer edindi ve ellerini uzatıp et bebeği alıp saçlarını okşamaya başladı. Zeynep küçük kıza bakıp bakarken o'da oyuncak bebeğe hayranlıkla bakıyordu. Zeynep'e bakıp bebeğin gözlerini göstererek " gözleri senin gibi " dedi.

 

Zeynep gülümseyerek onun saçlarını kenara verip " seninde gözlerin yeşil bebeğin gözleri senin gibi " dedi.

 

Küçük kız anlamayan bakışlarla onlara baktığın da Zeynep onları izleyen Kadir' e dönüp " Kadir telefon yanındaysa resmimi çeker misin?" Diye sordu.

 

Kadir cebinden telefonunu çıkardığın da Zeynep küçük kızı kucağına aldı ve bebeği de onun kucağına verdi. Kadir onların birkaç poz resmini çektiğin de Zeynep elini uzatıp fotoğraflarına bakıp " bak senin de gözlerin bebekle aynı renk " deyip kucağında ki kıza gösterdi.

 

Küçük kız ekranda ki resmine bakıp gözlerinin rengi ilk defa fark ediyor gibi hayranlıkla " benim de gözlerim çok güzel" dedi.

 

Zeynep onun saçlarını okşayıp yanağını öptükten sonra " senin adın ne " diye sordu.

 

Küçük kız gülümseyerek o'na bakıp " benim adım Elfida, annemin çok sevdiği bir türkü galiba" dedi. Zeynep'in bedeni duyduğu isimle taş kesilirken küçük kız ayağa kalkıp koşarak diğer çocukların arasına katıldı.

 

Kadir'in bakışları ondaydı. İsmi duyduğu anda yüzünde ki değişimin farkındaydı.

 

Gözleri boşluğa düştü ve kulakların da "artık Elfida'sın " diyen ses yankılandı.

 

Elfida feda edilendi.

 

Zeynep feda edilmişti. O andan sonra babasının süsü olan Zeynep değildi de feda edilen Elfida olmuştu.

 

Küçük kızın arkasından bakarak ayağa kalktı ve Kadir'e doğru ilerleyip elinde ki telefonu ona uzattı. Bakışları Kadir'i bulduğun da yüzüne yerleştirdiği sahte bir gülümsemeyle "gidelim mi sizinkiler merak etmiştir" dedi.

 

Sizinkiler derken bile o aileyi bir türlü benimsenmediği belliydi.

 

Kadir ona uzatılan telefonunu alıp cebine koyduğun da Zeynep arabanın kapısını açıp arabaya bindi. Kadir'de şöfür koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı. Zeynep'in değişen yüz şeklinden bir şeylerin olduğunu anlaması zor olmadı ama ne olduğunu bilmiyordu.

 

Arabayı sürerken alt dudağını yuvarlayıp dolgun dudağını ısırdı ve daha fazla dayanamayıp " ne oldu yüzün niye asıldı" diye sordu.

 

Zeynep o'na dönüp saklayamadığı üzgün bakışlarıyla " hiç adaletsiz olan yaşam şartları çocukların içinde bulunduğu zor hayat şartlarını düşünce ister istemez üzüldüm" dedi. Tabi ki nedenlerden biri buydu ama asıl neden kulaklarında yankılanan "artık Elfida'sın" sözleriydi.

 

Kadir " Zeynep keşke herkes aynı yaşam şartlarına sahip olsa " dediğin de " keşke" diye onu cevapladı ama o an herkese Zeynep birtek sevdiği adama Elfida olduğunu hatırladı.

 

O bir tek adama Zeynep olmak istemişti. Ama herkese Zeynep sevdiği adama ise Elfida olmuştu.

 

Evliyim ben karşıma çıkma adımı anma ben sana haramım demişti. Ondan sonra da Afran bir daha karşısına çıkmamıştı.

 

Katıldığı bir düğünde evlendiği yönünde dedikodular duymuştu. Daha sonra bu dedikoduların asılsız olduğu ortaya çıkmıştı. Hem Afran ondan başkası ile evlenecek biri değildi.

 

Evlensin de istemezdi.

Konuşmanın devamı gelmedi yolculuk sessiz sürdü. Araba konağın önünde durduğunda ikisi aynı anda arabadan indi. Zeynep arabanın arka koltuğunu açıp oyuncak ayıcığı kolları arasına aldığın da Kadir bıkkın bir sesle " yeşil gözlü bebek yine kısmet olmadı" dedi.

 

Zeynep omzunu sirkeleyip " o küçük kız benden daha mutlu oldu. Demek ki onun kısmetini o'na götürdük" dedi ve kucağında ki ayıyı kendisine bastırıp " hem bu benim uyku arkadaşım olacak. Ben bununla daha eğlenirim " dedi ve adımlarını konağa yönlendirdi.

 

İkisi yanyana konağa girip direkt merdivenlere yöneldiler. Yukarı çıktıklarında diğer aile üyeleri terastaydı. Zeynep Kadir'le yan yana onlara yönelip aynı anda " iyi akşamlar" dedi.

 

Serpil hanım gelinine baktığın da yüzünü buruşturup memnuniyetsiz yüz ifadesiyle " yemek yemediniz ise hazırlasınlar " diyerek şiveli sesiyle konuştu.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp " biz yedik ben yoruldum gidip yatacağım size iyi geceler" dedi ve Kadir'e dönüp " sen de gelirsin "diye fısıldayıp arkasını dönüp kucağında ki ayıcıkla merdivenlere ilerledi.

 

Serpil hanım kucağında oyuncak ayı merdivenleri çıkan gelinine bakıp " kucağına çocuk veremiyorum oyuncak ayıyla avunsun dedin herhal" zehirli sözlerini sıraladı.

 

Kadir'in eli yumruk olurken Benaz hanım yüzünü buruşturup " adamın adı kısıra çıkmış o karısını oyuncak ayıyla gezdiriyor" diye onu onayladı.

 

Karşısında olanlar annesi ve babaannesi olmasa vereceği karşılık çok ağır olurdu ama aile büyükleri olunca saygısızlık yapamıyordu.

 

Mevsim üzgün gözlerle abisine bakarken yan odanın kapısı açıldı ve babası Beran ağa heybetli bedeniyle dışarı çıktı. Elbette ki konuşulanları duymuştu ve konuşmaya artık dahil olacaktı. Boğazını temizleyip " bak oğul Zeynep'i severim sende kıymetlimsin. Adı olmayacak şekilde anıldı sen yine de koluna taktın karım dedin hepimiz saygı duyduk. Allı şallı düğün yaptık herkesin ağzını kapadık söyleyen konuşan dedikodu yapacak olan varsa bile korkumuzdan sustu. Sende bizi düşün girdiğim toplumda sen konuşuluyorsun "deyip sesli bir nefes aldı ve sedire oturdu.

 

Kadir kıpkırmızı kesilirken " ya karını ikna et kucağına bebeğini versin ya da kucağına bebek verecek biri gelsin" deyip noktayı koydu.

 

Kadir nefes alamazken Serpil hanım kocasını onaylar şekilde " nereye gitsem hemen Kadir'in çocuğu olmuyor mu diyorlar. Kim ağzını açsa Botan'lar da herkesin çocuğu oluyor oğlunuz kusurlu mu diyorlar?" Diye sitem etti.

 

Beran bey kafasını olumsuzca salladığın da Benaz hanım araya girip " topluma giremiyorum" dedi.

 

Anlaşılan aile meclisi kurulmuş ve eleştiriler düşündükleri çözüm yolları dile gelecekti.

 

Kadir'in kalbi sıkışırken gömleğinin bir düğmesini açtı. Kimse onun kızaran yüzünün söyledikleri sözlerinin ağırlığının farkında değildi.

 

Beran bey alnını sıvazlayıp "Botan'lar aile dostumuz olabilir ama buna bir çözüm bulmamız gerekiyor" diye devam etti.

 

Serpil hanım " milletin ağzına sakız olduk " diye kocasını onayladı.

 

Benaz hanım " benim torunum kusurlu değil, bunu herkese kanıtlamamız gerekiyor" dediğin de Kadir'in " yeter " diye gürleyen sesi konağın taş duvarların yankılandı.

 

Duydukları ile kalbi sıkışırken daha fazlasını dinleyecek hâli yoktu. Çünkü daha fazlası kendisine olan saygısını yitirmesine sebepti.

 

Kalbi sıkışırken bakışlarını ailesinin üstünde gezdirip " size bular söylenirken hiçbiriniz oğlumun yatak odası namahremi nasıl ağzınız da sakız olur diyemediniz mi?" Gür sesiyle tükürür gibi konuştu.

 

Onlar biraz önce konuşurken çok cesaretliydiler. Elini kaldırıp sıkışan kalbinin üzerinde gezdirip " belki ben kısırım ve çocuğum olmuyor sizinle de paylaşmıyorum. Bana bu şekilde mi geleceksiniz " diye sitem etti.

 

Kalbi hızlı hızlı atmaya alnı boncuk boncuk terlemeye başladı. Sol kolu uyuşurken elini açıp kapatarak hareket ettirmeye çalıştı.

 

"Sevdiğim kadının adı milletin dilinde nasıl beltek olur. Sizler buna nasıl izin verirsiniz" dediğin de kimsenin onun karşısında konuşacak cesareti yoktu.

 

Beran bey ağzını açıp oğluyla konuşmak istese de Kadir'in ortalığı yıkacak gibi olan öfkesiyle yutkunma zorunda kaldı.

 

Eli kalbinin üzerinde dizlerinin üstüne düştüğünde "Zeynep'ten olmayan evlâdı ben ne edeyim" dedi ve bedeni boş bir çuval gibi taş zeminin üstüne yığıldı.

 

Serpil hanım "oğlum" diye çığlık attığında Beran bey yerinden ayağa fırlayıp yere yığılan oğluna koştu.

 

Benaz hanım titreyen ayaklarından kalkacak derman bulamadı ama " ambulans çağırın" diye bağırdı.

 

Onlar bu haldeyken Zeynep banyoda üstünü değiştirip pijamalarını giyip yatak odasına girdi ve yatağın üzerine bıraktığı oyuncak ayıya ilerledi.

 

Oyuncak ayıyı eline aldığı gibi duyduğu bağırış sesleriyle pencereye ilerledi. Pencereden aşağı bakıp bakışları yerde yatan Kadir'i bulduğu gibi elinde ki ayı yere düştü. Neler olduğunu anlamadığı için kısa süreli bir şok yaşadı ve arkasını dönüp koşarak yatak odasından çıkıp aşağı indi.

 

Bakışları yerde boylu boyunca yatan Kadir'i bulduğun da çığlık attıp " doktor doktor çağırın" diye bağırdı.

 

Onun gözünde dağ gibi adamdı. Ya da dağ olarak kalan tek kişi... Adımları yerde boylu boyunca uzanmış Kadir'in önün de durdu ve dizlerinin üstüne çöküp kafasını dizlerine koydu.

 

Kadir nefes alamıyor sıkışan kalbi göğsüne bıçak gibi batan bir ağrı. Bedeninden dökülünen soğuk terler kayan bakışları göğsünde ki ağrı ve kesik kesik aldığı nefesler ile Zeynep'e bakıp boğuk bir sesle " beni neden sevmedin " dedi.

 

Kadir yıllar önce "o'na beni niye sevmedin mi diyeyim" demişti. Şimdi can telaşı ile niye beni sevmedin diyordu.

 

Zeynep duyduğu itiraf ile kaskatı kesildi.

 

Kapıda ki adamlar yukarıya koşarak çıkıp müdahale etmeye çalışırken Mevsim annesine sarılmış ağlıyordu. Beran bey sedire yığılmıştı.

Zeynep ise kaskatı kesilmiş olanları bir yabancı gibi izliyordu.

 

Ambulans ne zaman geldi. Nasıl müdahale yapıldı ve hastaneye ne zaman geldiler.

 

Hiçbirini hatırlıyamıyordu.

 

Doktorların koşuşturması arasında Kadir'in neyi var bile demedi.

 

Kulaklarında yankılanan " beni neden sevmedin " sözleri. Ellerini kulaklarına götürüp kafasında ki sesleri susturmaya çalıştı ama susmuyordu.

 

İçeride müdahale yapılırken Serpil hanım gördüğü suretle öfkeyle yerinden kalkıp Zeynep'in omzunu sirkeleyip " uğursuz olduğun yere bela mutsuzluk getiriyorsun " diye bağırdı.

 

Zeynep'in kızarmış gözleri ona döndüğün de hıçkırarak ağlayıp " oğlum sadece seni sevdi. Bu kadarını hak etmedi " dedi.

 

İnsanın canı acırkken başkalarının da canı acısın ister yada ne yaptığını bilmez.

 

Benaz hanım elinde ki bastondan destek alıp ayağa kalktı. Yaşadıkları artık kalbine ağır geliyordu.

 

Tabi Zeynep'in kalbini düşünen yoktu.

 

"Torunumu niye sevmiyorsun kızım" yaşlı kadının sorduğu soruya verecek cevabı yoktu.

 

Hem biri neden birini sevmezdi ki?

 

Kadir onu niye seviyordu.

 

Serpil Hanım'ın bağırışları Benaz hanım soruları.

 

Zeynep'in sırtından dökülüp kayan soğuk bir ter damlası. Ne yaşadığını biliyordu ama burada yaşamak istemiyordu.

 

Serpil Hanım'ın onu tartaklaması Benaz Hanım'ın sitemleri. Zeynep hastane koridorlarında nefesinin kesildiğini zannetti. Gerçi kesilse hayır demezdi.

 

İçinden ne Zeynep'mişim de yere göğe sığamıyorum dedi.

 

"Onu sev Zeynep" diyen sesle gözleri karanlığa haps oldu.

 

Kimi niye sevmesi gerektiğini bilmiyordu. Sadece ebedi bir huzura hayır demezdi...

*

*

*

Aradan geçen birkaç saat sonra başında ki ağrıyla gözlerini açı tavana baktı. Ayrıldıktan sonra kısa bir süre kim olduğunu veya ne yaşadığını hatırlamıyordu.

 

Sessizce tavanla bakışıp ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. Başına giren keskin bir acıyla neye uğradığını şaşırdı.

 

Her seferinde böyle olsa da o kendi kendine geçirmeye çalıştığı krizler yüzünden hatırlıyordu. Geçen yarım saat gibi süreden sonra elini başına koyup yatakta doğruldu.

 

Elleriyle başına masaj yapıp ağrısını gidermeye çalışırken gözlerinin önüne gelen küçük küçük anılar. Hatırladıkları ile saçlarını kenara verip " Kadir" diye inleyen bir sesle konuştu.

 

Ve odanın içinde yankılanan " demek ki bir kocan olduğunu hatırladın Zeynep?" sesle yerinde irkildi.

 

Kayınbabası Beran Soyhan ile göz göze geldiğin de yutkundu. Beran Soyhan tekli koltukta ellerini dizlerine dayamış gözlerini kırpmadan onu izliyordu ve adamın gözlerinde ki nefret öfke bariz bir şekilde ortadaydı.

 

Zeynep yatağında doğrulurken Beran Soyhan yerinden kalkıp rugan ayakkabılarının çıkardığı tok sesle yatağa ilerledi.

 

Zeynep şaşkındı ve karşısında ki adamla tek başına kalmak istemiyordu. Beran bey elini yatağın korkuluğuna dayayıp keskin bir sesle " oğlumun seni sevdiğini hemde uzun bir süredir seni sevdiğini biliyorum" dediğin de bariton sesi odanın duvarlarını döver gibiydi.

 

Zeynep titreyen bakışlarını ona çevirdiğin de Beran Soyhan acımasız bir tınıyla " ailenin seni İlyas'la evlendirmek istediğini senin bu nedenle evden kaçtığını" dedi ve duraksayıp " o gavura gönül verdiğini de biliyorum" dedi.

 

Zeynep gözünde ki yaşlarla engel olamazken Beran Soyhan tüm merhametsizliğiyle " eğer oğlumun sende gönlü olmasaydı. Ne aileninle aramızda ki dostluk ne de başka bir şey, seni konağa gelin diye almamı sağlayamazdı" dedi.

 

Zeynep kafasını hızlıca sallayıp " ben istemedim " diye söze girdi.

 

Beran Soyhan bileğinde ki tespihi çekip " ama oğlumla evlenmeyi kabul ettin " diye bağırdı.

 

Zeynep yerinde irkildiğin de Beran Soyhan onun gözlerine bakıp " bundan sonra tek bir yanlışını görmeyeceğim. Madem konağıma gelin olarak gelmeyi kabul ettin. Oğluma kadınlıkta yapacaksın. Konağın gelini gibi davranacaksın. Oynadığınız evcilik oynunun farkında olmadığımızı sanıyorsanız kendinizi kandırıyorsunuz " diye gürledi.

 

Zeynep kafasını olumsuzca salladığın da " sakın kaçarım ya da boşanırım gibi saçmalıklar kafana sokma öyle bir şey olursa önce abinlerden başlarım. Sonra da sevdiğin adamın cesedini ayaklarının önüne atarım " dedi.

 

Zeynep'in bedeni buz kesilirken Beran Soyhan geri çekilip " sana ilk ve son uyarım. Ben oğlumun sana olan aşkı yüzünden heba olmasına izin vermem. Heba olan oğlumla herkesin yuvasının heba olmasını sağlarım" dedi ve yüzünü buruşturup kapıya ilerledi.

 

Kapıyı çarpıp çıktığın da Zeynep artık göz yaşlarına engel bile olamıyordu.

 

Neden her şeyin suçlusu kendisiydi. Nereden bakarsa baksın anlayamıyordu. Göz yaşlarına engel olamazken kapı açıldı.

 

Zeynep duyduğu kapı sesiyle bakışlarını oraya çevirdi. Anneannesi Hewlin hanım elinde bastonu ile içeri giriyordu.

 

Yorgundu.

 

Kimsenin onu anlamaması onu çok yoruyordu. Yaşlı kadın küçük adımlarla yürüyüp yanında durduğun da Zeynep gözünde ki yaşlarla engel olamadan " Dayeme ben çok kötüyüm ve artık dayanamıyorum" dedi.

 

Hewlin hanım yatağın ucunda duran sandalyeyi çekip oturdu ve bakışlarını torununundan çekmeden " anlatta çözüm bulalım. Zira Rabb'imiz taşıyamadığımız yükü bize yüklemez " dedi. On anlamak istiyordu ama Kadir'in durumuda ortadaydı.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp" benim derdim kalbime çok ağır " dedi ellerini yatağa vurup " Bunca şeye rağmen yitirmediğim aklıma durmayan kalbime çok öfkeliyim " dedi.

 

"Ben ait olmadığım bir yerdeyim daye ve gittikçe azalıyorum yakın da yitip gidecekmişim gibi sanki benden hiçbir zerre kalmamış gibi ve ben hiçbir yere gidemiyorum "

 

Yaşlı kadın torunun isyankar haline kaşlarını çattı. Zeynep artık yorgundu pes edecek raddeye gelmişti.

 

Zeynep dertliydi içini dökmek istiyordu. Biraz önce tehdit edilmişti. Ne kıymetsiz canı vardı da önüne gelen şart koşuyordu. Gözünde ki yaşı silip sayıklar gibi "Abi dediğim adam tenime dokunacak diye ödüm kopuyor. Bunca şeyden sonra bunu nasıl kaldırayım" dedi.

 

Hewlin hanım bir umut "kocandır keyna" dedi ve yaşlı ciğerlerini dolduracak bir nefes alıp" iyibir adamdır sevmeyi dene" diye şiveli sesiyle konuştu. Afran'la imkansızdı ve Kadir vardı.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp "iyi bir adam diye ben onu niye seveyim. Hem sevgi farklı aşk farklı benim aşkımın da gönlümün sahibi zaten var" diye sayıklar gibi konuştu.

 

Sevdiği vardı. Bunu niye anlamıyorlardı.

 

Hewlin hanım torununu onaylamaz bir şekilde " keyna günahtır" dediğin de Zeynep isyan eden bir sesle "Sanki elmayı ben yedim. Sanki ilk günah benim, ilk cinayeti ben işledim de ne desem günah diyorsunuz. Bana da günah değil mi?" Dedi.

 

Bakışlarını Hewlin hanıma çevirip

"Beni kör kuyulara atıp çıkmamı bekliyorsunuz ve hiçbiriniz de bir el uzatalım demiyorsunuz " dedi ve elini kalbinin üzerine koyup "daye özlemek diye bir şey var kör bıçak kemiğine batıyor gibi "

 

Babaannesin de olan bakışlarını çekmeden meraklı bir sesle " daye sen hasreti bilir misin eti var kemiği yok yaşarken diri diri ölmüşsün gömenin yok " öyle bir şey" dedi.

 

"Hasretin kocana olsun keyna" zira Kadir'in durumunu göz ardı edemiyordu..

 

Zeynep'in omuzları düştü.Gidip görmüyordu. Hem o'na da git demişti. Yetmez miydi? Niye kocan diye ısrar ediyorlardı.

 

Zorla koca etmemişler miydi?

 

Hem uzaktan sevmenin nesi günahtı.

 

"Daye o çok uzakta o beni ben onu uzaktan seviyor. Hem kim o'na bu kadar uzağı git dedi. Ben onu çok özledim" konuşmasından bile sağlıklı düşünemediği belliydi.

 

Yaşlı kadın başında ki cefyesini düzeltip "Giden gelmeyi unuttu keyna sende bekleme unut!"

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp "Ben unutamıyorum daye kalbim aklım diri ve orada o var" deyip elini kalbinin üzerine koyarak " bak kalbim atıyor ve orada o var. Gelde anlat unut de" Dediğin de gözleri boşluğa düşmüş gibi kısa bir süre duraksadı. Gözünden akan yaşlara engel olamazken "kalbim o kadar çok acıyor ki ruhumun acı çektiğini bilmesem bedenimin kalp krizi geçirdiğini sanardım"

 

O kadar çaresizdi.

 

Boş bakan gözlerini yaşlı kadına çevirip "Biz belki de çok güzel olabilirdik bu ihtimale bile yıllarca yas tutabilirim ama sizler unut abin dediğin adama koca de diyorsunuz" sitemi yürek yakardı ama herkes o'na sağırdı.

Çevresinde ki herkes Kadir'i sev diyordu. Kadir'den nefret etmiyordu ki?

 

Hem seviyordu. Ama insan olarak dost olarak arkadaş olarak seviyordu.

 

Daha biraz önce ailesi ve sevdiği adamla tehdit edilmişti. Bunu nasıl sindirecekti.

 

"Sen sev Kadir'le de çok güzel olursunuz" yaşlı kadının söyledikleri Zeynep'te kan dökmeden kurşun yarası açtı.

 

Sen sev Kadir'le de çok güzel olursunuz.

 

Sanki bir kanser hücresi gibi diretiyorlardı. Hepsi ağız birliği etmiş gibi Kadir'i sev diyordu.

 

Zeynep içini dökmek istiyordu ama çevresinde onu anlayacak kimse yoktu. Sanki o çığlık atıyor ama etrafındakiler kör ve sağır oldukları için onu anlamıyordu.

 

Birini severken başka birini sevmek.

 

Bu fikri benimseyecek gibi değildi. Hewlin hanım başına örttüğü cefyesinin kenarıyla yüzünü sildiğin de ayaklarını yataktan sarkıtıp ayağa kalktı.

 

Yaşadıklarını kaldıracak takadi yoktu. Kadir'e güvenmişti. O'na gel beni sev ya da benimle evlen gibi bir teklifle gitmemişti ama yine de minnet duyuyordu. Taki bu geceye kadar.

 

Kafasında ki düşünceler çok farklıydı. Artık herkese öfkeliydi. Buna Afran'da dahil. O gelip okuluna gelmeseydi ve o gün voleybol oynarken oradan geçmeseydi. Topuna çarpmasaydı, devamında tanışmak istemeseydi. Bugün Zeynep o'na aşık olmayacaktı.

 

Hem niye geldi topuna çarptı diye içinde kendiyle verdiği savaşta Afran'a çıkıştı.

 

Bütün suç onundu sanki.

 

Ya da topun!

 

Ayakları yeri bastığında ellerinden destek alıp ayağa kalktı. Ne değerli bir bedeni varmışta isteyen isteyeneydi.

 

Peki ya yara bere içinde olan ruhu. Bir kalbi yok muydu? Kimse onun ruhunu neler hissettiğini niye düşünmüyordu.

 

Zeynep hastane koridorlarında yürürken artık canından vazgececek bir haldeydi.

 

Sarsak adımlarla yürüdü Zeynep önce Kadir'in nasıl olduğunu görmesi gerekiyordu. O'na da çok kızgındı. Yürürken gördüğü tanıdık yüzlerle onlara ilerledi.

 

Rojawan, Harran duydukları gibi soluğu hastanede almışlardı. Azad yurtdışın da sevdiği kadını arıyordu.

 

Zeynep zar zor ayakta duruyordu. Bunun da bir önemi yoktu.

 

Bundan sonra ne yapacağı çok tartışılır veya düşünceği bir şey değildi. Yaşadıkları artık Kadir gibi kalbine ağır geliyordu.

 

Yüzünde sahte bir tebessüm ve çekingen bir edayla " Rojawan abi Kadir'in odası nerede " diye sordu.

 

Rojawan ve Harran konuşurken duydukları sesle ona döndü. Zeynep artık kimsenin suçlayıcı bakışlarına maruz kalmamak için göz teması kurmamaya çalışıyordu.

 

Rojawan ne olduğunu bilmiyordu ama Zeynep'in hareketleri ile bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Zeynep'in bayıldığını bildiği için o'na yormaya çalışıp "gel seni götüreyim" eliyle yol gösterdi.

 

Zeynep başını kaldırıp zoraki bir gülümsemeyle " ben gidebilirim " dedi ama gidecek takadi var mıydı tartışılırdı.

 

Rojawan kafasını yana doğru eğip " iyi görünmüyorsun ve seni bu halde yalnız bırakırsam Kadir uyandığını beni haşlar " dediyip kaşlarını kaldırarak " hadi kumam bende kardeşimi çok özledim " dedi.

 

Zeynep pes ederek sesli bir nefes alıp " kumam değil kardeşim demen gerekmiyor mu?"

 

" Kardeşlerimin kalbine girdiniz ama orada önce ben olduğum için kumamsınız " diye hayıflandı. O dostlarını karıları ile paylaşmayı sindiremiyordu. Malum biri Mecnun olmuş ülke ülke terk ettiği sevdiği kadını arıyor diğeri de hastane köşelerinde heba olmuştu.

 

Zeynep'in attığı adım duyduğu kardeşlerimin kalbine girdiniz sözleri durdu. Bakışlarını Rojawan'a çevirip " ne zamandan beridir seviyor" dedi. Ama konuşurken değişen sesindek ton kendisini çok belli etmişti.

 

Rojawan kırdığı potun farkında endişeli bir tavırla " lafın gelişi dedim. Biliyorsun Azad ve Hálin ayrıldı lakin karısına olan hisleri belli. Sende Kadir'le evlisin diye lakırtı yaptım" dedim. Amacı kırdığı potu toparlamaktı.

 

Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp o'na inanmadığını belirterek " Kadir'in bana olan duygularını biliyorum"

 

Rojawan kaşlarını çattıp " yanılıyorsun Zeynep!" Dediğin de sesi biraz sert ve yüksek çıktı.

 

Zeynep bunca zaman nasıl kandığını ve Kadir'in duygularını nasıl anlamadığını anlamıyordu. Kuruyan dudaklarını ıslatıp " yanılmıyorum bana beni niye sevmedin dedi " söylerken bile canı yanıyordu. Ete kemiğe batan kelimeler.

 

Beni niye sevmedin! Rojawan bu cümleyi çok iyi hatırlıyordu. Zeynep'e açıl sevdiğini söyle dediğin de karşısına çıkıp 'beni niye sevmedin mi diyeyim ' demişti. Şimdi anlıyordu ki söylemişti.

 

Rojawan cevap vermeyince onunda bildiğini anlaması zor olmadı.

 

Şaşırmadı da! Niye şaşırsındı ki ailesi sevdiği herkes onu şaşırtıyordu.

 

Bir garip Zeynep'ti herkes olduğu gibi oynuyordu.

 

Adımlarını attığın da Rojawan'da ona eşlik etti. Zeynep ne zaman sevdi veya aşık olduğunu ne zaman anladı gibi cümleler kullanmadı. Öğrenmek istiyormu o bile muamaydı.

 

Beraber Kadir'in olduğu odanın önüne geldiklerinde Zeynep gördüğü aile üyeleri ile yutkundu. Hepsi tüm suçlu olarak onu görüyorlardı. Aksine baskı yapan onlardı. Konuşurken kullandıkları cümleler oğullarını ne kadar incitir diye hiç düşünmemişti.

 

Zeynep sanki tüm suçu yüklenmiş gibiydi. Camın arkasında uyutulan Kadir'e baktığında başını cama yasladı. O böyle olsun istemezdi. Kimseye onu sevsin dememişti şimdi niye herkes ona düşmandı.

 

Rojawan kısa bir süre Harran ile göz göze gelip ondan onay aldığın da genzini temizleyip " Zeynep istersen seni birkaç dakikalığına da olsa içeri gir" dedi ve bakışlarını camın arkasında olan Kadir'e çevirip " onun sana ihtiyacı var ve yanında olduğunu hissedecektir " dedi.

 

Zeynep cevap vermeden kafasını olumlu anlamda salladığın da kimseyle göz göze gelmemek için Rojawan'ın yönlendirmesiyle koruyucu kıyafetleri giyip içeri girdi. Yatakta uyutulan Kadir'e baktığın da içinde kırılan bir şeyler vardı ve adını koyamıyordu.

 

Adımları yatağın önünde durduğunda kendisine ve o'na yakışmayan olmaması gereken bir şeyler vardı.

 

Güven yetisini kaybetmişti. Son kırıntısı da yatakta olan adamla yitirdiğini hissediyordu.

 

Fısıltıyla " niye beni sevdin ki Kadir " derken söylediği Kadir ismi dilinde acı bir tat bırakıyor gibiydi. Hele adamın kendisine olan duygularını öğrendikten sonra artık eskisi gibi olması imkansızdı. Ne yapacağını bilmediği bir bilinmezlik.

 

Kadir için üzgündü. Onu bj halde görmek içini acıtıyordu ama duygularını öğrenmek kalbinde büyük bir kırgınlık açmıştı.

 

"Neden ben vazgeçmedin. Bak beni doğuranlar vazgeçti. İstemediler. Sen niye istiyorsun" konuşurken sesi titriyor uyuyan Kadir'i ikna etmeye çalışıyordu.

 

"Hem ben eskisi gibi güzelde değilim "

 

Zeynep sanıyordu ki çehresi güzel olan sevilirdi. Oysa ki Afran onu çehresinin güzelliği için sevmemişti. Ya da o Afran'ın çehresine aşık olmamıştı. Sanki bahaneler bulup uyuyan Kadir'i ikna edecekmiş gibiydi.

 

Aklını yitirecek gibi dakikalar zor geçiyordu ya Zeynep'in gecesinde sökmeyen bir şafak vardı.

 

Zeynep çocuksu bir halle " iyileş ve seni mutlu edecek birini bul. Benim kendime bile faydam yok"

 

- beni sevme,

 

- ben sevilecek biri değilim.

 

- olduğum yere mutsuzluk getiriyorum.

 

- keşke o'da beni sevmeseydi.

 

Keşke o'da beni sevmeseydi diyordu ama keşke ben sevmeseydim diyemiyordu.

 

"sende sevme "

 

Arka arkaya kurulan cümleler. Kadir kalp spazmı geçirmiş kalp krizi tehlikesi yüzünden uyutuluyordu. Zeynep ayakta durup birkaç dakika kendi kendine konuştu. İçini döküp ne yapacağını anlattı. Dışarı çıktığında biraz rahatlamış gibiydi. Artık ne yapacağını biliyor gibiydi. Başını alıp gitmek o'na en doğrusu gibi geliyordu.

 

Soyhan ailesinin suçlayıcı bakışlarını fark ettiğin de adımlarını asansöre yöneltti. Onları hiçbir zaman ailesi olarak görmemişti. Hızlı adımlarla yürürken kaçar gibi bir hali vardı. Elini uzatıp tuşlara bastığında biran önce gitmek istiyordu. Asansör kapısı açıldığı gibi tutulan koluyla korkuyla irkildi ve omzunun üstünde döndü.

 

Kafasında sadece gitmek vardı.

 

Bakışları gördüğü tanıdık simayla rahat bir nefes alıp zoraki bir gülümsemeyle " biraz hava alıp geleceğim" dedi ve açık olan asansörün içine girdi.

 

Rojawan burun kemerini sıkıp arkasından asansöre girip Zeynep'in şaşkın bakışlarıyla çıkacakları kata basıp sırtını asansörün ayna paneline dayadı.

 

Zeynep içinden ya sabır deyip aldığı bıkkın nefesle " ben bahçeye çıkacaktım" dedi. Belki gider ve onu yalnız bırakır diye umut ediyordu.

 

Rojawan kolunda ki saatte bakıp " aşağı anne baba günü gibi tıklım tıklım dolu. Kadir'in rahatsız olduğunu duyan aşirette mensup insanlar ve diğer aşiret büyüklerinin hepsi geçmiş olsuna gelmişler" diye onu yanıtladı. Asansörde yanlız olmadıkları için ikisi de sustu.

 

Asansör diğer katları çıkarken boşalmaya başladı. Son katta Rojawan onu yönlendirdi ve beraber terasa çıktılar. Serin hava vücutlarına nüfus ettiğin de Zeynep sanki hiç ısınmayacak gibiydi.

 

Rojawan eliyle bir sandalye çekip" buraya herkes çıkamaz istediğin kadar yanlız kalabilirsin "

 

Zeynep'in kaşları çatıldığın yarı alayvari bir sesle " Yanlış bir şey yapma diye geldim. Korkma bende birazdan çıkacağım "

 

Zeynep onun için çekilen sandalyeye oturup " korkmuyorum sadece biraz yalnız kalmak istiyorum "

 

"Sanki kaçacak gibiydin " adam gördüğünü söyler, sözünü de asla esirgemezdi.

 

Zeynep tedirgin bakışlarını gecenin karanlığına çevirip" gidecek yerim mi var, neden kaçayım?"

 

"Bilmiyorum Zeynep ama Kadir'in duygularını öğrendikten sonra çok sakin gibisin. Seni tanıyorum ve bu kadar sakin kalman hiç normal değil"

 

"Ne yapmamı bekliyorsun. Ne yapsam bir faydası olmayacak. Bende artık kabul etmeye kerar verdim"

 

"Kadir'i sevmeni çok isterdim. O sevilmeyi hak ediyor ama senin hiçbir zaman onun seni sevdiği gibi sevmeyeceğini ve kabul etmeyeceğini biliyorum "

 

Zeynep o'na şaşkınlıkla bakarken " o benim dostum iyi biri ama sen onu sevmeye mecbur değilsin " dedi.

 

Zeynep duyduklarını sorgularken Rojawan yüzünü sıvazlayıp"en başından ona da dedim. Senle o olmazdınız. Kadir benim kardeşim ama senin o'na olan hislerin başka onun sana olan duyguları başka "

 

Rojawan konuşurken Zeynep'in içine huzur kapladı. En azından onu anlayan birileri vardı.

 

"Uzun zamandır seni seviyor ama duygularını dile getirmeyi de kendisine yakıştıramıyor. O'na göre seni sevdiğini söylemek senin güven duyguna ihanet!" Rojawan konuşurken Zeynep'in duygularına tercüme gibiydi. Çünkü Zeynep güven duygusunu kaybetmişti.

 

Önce saçımın teline zarar gelse dünyayı yıkarlar diye düşündüğü ailesi sonra Kadir.

 

Elinde bir sevdiği adam kalmıştı onun da ismi bili diline yasaklıydı.

 

İçli bir nefes alıp "Ben o'na hiç o gözle bakmadım. Benim için hep Kadir abiydi. Kan bağım olmasa da abilerimden farksızdı. Biranda kocam oldu ve ben bunu bir türlü kabul edemedim " konuşurken bile kelimeler göğsüne batıyordu.

 

Rojawan onu anlıyordu bunun için eleştirmiye hakkı yoktu. Birine niye sevmedin diyilemezdi.

 

"Dediğim gibi Kadir iyi biri ama iyi olmak sevilmek için yeterli bir duygu değil. Eğer onu sevmeyeceksen lütfen bu işi uzatma hayatından çık"

 

Rojawan sustuğun da Zeynep'in omuzlarında ki yük hafiflemiş gibiydi. En azından alıp başını giderdi. Elbet kimsenin bulamayacağı diyarlar vardı. Zeynep düşünceler içindeyken duyulan telefon sesiyle Rojawan telefonunu cebinden çıkarıp kulağına götürdü. Karşı tarafı dinleyip " durumu iyi yarın taburcu olacak Sis" dedi ve duraksayıp " şuanda yanında değilim " diye devam etti.

 

Rojawan'ın konuşmasından karşı tarafın kim olduğunu anlaması zor değildi. Rojawan telefonu kapatıp cebine koyduktan sonra "Azad yurtdışında ve Kadir'in durumundan yeni haberdar oldu. Sabaha doğru anca burada olur" diye ona gerekli açıklamayı yaptı.

 

Zeynep Rojawan'dan tepki almadığı için biraz da olsa rahatladı.

 

Rojawan hakkaniyetli biriydi. Kadir onun en yakın arkadaşıydı. Bu olanlar da o'na göre en masum olan Zeynep'ti.

 

Kısa bir süre düşünüp kolunda ki saatte bakarak "benim aşağı inmem gerekiyor ama sen istersen burada kalabilirsin " dedi ve duraksayıp " ön bahçe ve ön kapı adamlarla dolu acil boş" dedi ve arkasını dönüp Zeynep'in şaşkın bakışlarıyla arasında onu tek başına bırakıp oradan uzaklaştı.

 

Zeynep başta anlamasa da daha sonra ne demek istediğini anlamış ve dudakların da küçük bir gülümseme oluşmuştu.

 

Artık ne yapacağını biliyordu. En azından bir defa olsa da deneyecekti. Adımlarını terasın trabzanlarına yönlendirip etrafa bakındı. Rojawan'ın sesi kulakların da yankılanırken kalbi küçük bir serçe kuşu hızlı hızlı atıyordu. Bu sefer bencilik olsa bile gidecekti.

 

Kafasında kalırsan öleceksin bunu kendin için yap diye yankılanan bir doğru vardı.

 

Rüzgar esip saçlarını savururken o rüzgarda savrulup özgür olmayı hayal ediyordu.

 

Saçlarını kenara verip fısıltıyla " senle o olamazsınız Zeynep! Bu sefer ölürsün. Kendine eziyet etmende günah " dedi ve gülümseyerek arkasını döndü.

 

İnsan bazen küçük bir filiz beya mum ışığı ile umut arar ve o umuda tutunur.

Zeynep o umuda tutundu lakin gördüğü simayla o mum ışığı kadar umudu sanki esen rüzgarla söndü.

 

Beran Soyhan arkasında durmuş ona bakıyordu.

 

Beran beyle göz göze geldiğin de yutkundu. Bir zamanlar dizine yatıp uyuduğu adamdı. Çocukluğu Soyhan ve Botan konakları arasında geçmişti. Karşısında ki adamda amca yerine koyduğu adamdı.

 

Peki o zaman bedeninde ki bu titreme nedendi. Şefkatin sevginin yerini niye korku almıştı.

 

Beran bey gecenin karanlığında buz gibi soğuk bakışlarla "küçükken seni kızımdan hiçbir zaman ayırmazdım. Allah var konağıma gelinim olarak gelmeni de çok istedim " dedi. Sesinde ki belirsiz tını insan üşüten cinstendi.

 

"Oğlumun sana olan duygularını biliyordum ailece hepimizin konağa layık gördüğü bir kızdın. Hem kökü belli bir aileden geliyordun. Hem de efendi kendini taşımayı bilen bir kızdın " o konuşurken Zeynep kendisini bir yere layık görmüyordu. Kuruyan dudaklarını ıslatıp konuşmak istediğin de Beran Soyhan buna fırsat vermeden " ama sen gidip oğlumu değilde elin gavurunu sevdin. Ben namusu şüpheli birini konağıma sokmazdım fakat oğlum senden vazgeçmiyor"

 

Zeynep biraz önce duydukları ile üşüyordu şimdi ise başından kaynar sular döküldüğünü hissediyordu. Karşısında ki adam kimdi ki namusunu sorguluyordu. Zaten o'da onunla evlilik istememişti.

 

Çenesini kaldırıp " sırf oğlunuza karşılık vermedim diyemi namusum şüpheli" dedi ve duraksadı. Çevresinde ki herkesten nefret ediyordu. Hem de etiyle kemiğiyle nefret ediyordu.

 

Beran beyin ateş saçan öfkeli gözleri ona döndüğün de Zeynep kafasını olumsuzca sallayıp " peki oğlunuz ve sizler konağınıza misafir gelen, sizleri ailesi olarak gören birine niye göz koyuyorsunuz" diye konuştu. Sesi sonuna doğru isteksiz bir şekilde yükselmişti.

 

Zeynep tiksintiyle dolu bakışlarla " oğlunuz o'na abi gözüyle bakan bir kıza göz koyarken siz de kendi namusunuzu sorguladınız mı? Yoksa sizde ki namus zihniyeti sadece ailenizden olmayan kadınlara özel mi?" Sesinde ki alayvari tını Beran beyi çileden çıkaran cinstendi.

 

Beran bey "Zeynep haddini bil " diye tıkladığın da Zeynep öfkeyle " asıl siz haddinizi bilin ve karşısınız da kim olduğunun farkına varın " artık insanlara olan saygısını yitirmişti. Gerçi karşısında ki insanlar saygı duyacağı birileri değildi.

 

Evet Kadir iyi biriydi ama işte hayatında ki diğer renkler kötüydü. Kadir hakkında böyle konuştuğu için kendisini kötü hissediyordu fakat sussa kendisine haksızlık olacaktı.

 

Beran beyin gözlerinin içine bakarak" benim yerimde kızınız olsaydı bu kadar acımasız olacak mıydınız?" Asıl merak ettiği konuda buydu. Sırf başkası olunca mı bu kadar acımasız olunuyordu.

 

Beran bey küçümseyen bakışlarla " benim kızımın önceliği ailesi olur elin gavuru değil" diye onu yanıtladı.

 

Zeynep yüzünde ki sahte tebessümle " ailen gavurunu değilde ailemi seçtiğim için oğlunuzla evliyim" hiçbir gerçek bu kadar can yakmazdı. Zeynep artık ar perdelerini kaldırmıştı. Varsın artık utanan başkaları olsundu. Hem buraya niye çıkmıştı. Artık sevabı günahı kaldırmıştı.

 

Beran bey duydukları ile dişlerini kırarcasına sıkıp öfkeyle " benim oğlum senin yüzünden bu halde " diye gürledi. Normalde bu konuyu konuşma gibi bir niyeti yoktu ama artık oğlunun üzüntüsüne katlanacak halde değildi.

 

Zeynep " ben istemedim" diye onu yanıtlarken iki tane ambulans aynı anda hastane bahçesine giriş yaptı. Ambulansın yanıp sönen ışıkları gecenin karanlığında kendini belli etti ve kulakları sağır eden acı ses duyuldu.

 

Beran beyin dudaklarını kenara kıvrıldı. Bakışları açılın önünde duran ambulanslardaydı. Çenesini kaldırıp soğuk sesiyle " ben bu saatten sonra oğlumun üzülmesini kabullenmem " dedi ve ambulanstan inen yaralıları göstererek " önce can sonra canan. Benim oğlum mutlu olacaksa varsın tüm dünya mutsuz olsun umrumda değil"

 

Loading...
0%