Yeni Üyelik
4.
Bölüm

DOĞUM GÜNÜ LANETİ

@k07x0809

Liya küçük adımlarla apartman merdivenlerinden inmeye başladı. Küçük adımlarını mümkün olduğunca sesiz atmaya çalışıyordu. Normal şartlarda asla evden çıkmazdı, sabahları annesi okula bırakır, akşamları annesi okuldan alır hemen eve gelirlerdi. Liya parka bile sadece bir kez gitmişti ve hiç iyi sonuçlanmamıştı.

 

Küçük adımlarını apartmandan çıkınca hızlandırdı, babası gelmeden evde olmalıydı. Evlerine en yakın pastane on beş dakika uzaklıkta bulunuyordu. Liya adımlarını daha hızlı atmaya başladı, neredeyse koşuyordu ancak koşamazdı. Annesi koşarsa düşeceğini söylemişti, bu yüzden olabildiğince hızlı yürüyordu Liya. Sonunda pastaneye ulaşmıştı, pastaneye gelirken elinde tuttuğu yirmi TL vardı, sıkı sıkı tutmuştu düşmesin diye. Bu para Liya'nın biriktirdiği ilk paraydı ve annesine sürpriz yapmak için kullanacaktı. Pastaneden içeri girdi.

 

Tezgâhta duran pastalara baktı, hepsi büyük pastalardı. Tam bir kişilik küçük pastaların olduğu tezgâha gidecekken gözü bir pastada takılı kaldı, hep istediği ancak alamadığı pasta prensesli pasta. Annesinden istemişti ancak Elif Hanım'ın o zaman üstünde para olmadığı için alamamıştı. Eşi Cahit sadece evin temel ihtiyaçları için para veriyordu. Bir süre pastaya baktı Liya, sonra gözlerini çekti. Annesinin doğum günü için geldi buraya, pasta alıp çıkmalıydı, babası gelebilirdi. Bir kişilik pasta tezgâhına gelerek eliyle istediği pastayı gösterdi, pastane sahibi Eşref Amca'yı tanıyordu. Liya bir hafta önce buraya gelmiş, ondan bu pastayı ona ayırmasını rica etmişti.

 

Eşref Amca Liya'yı kırmamış, ayırmıştı. "Eşref Amca pastamı alabilir miyim?" Küçük kıza tebessüm ederek "Tabii ki kızım," dedi. Eşref Bey pastayı çıkarıp paket yapıp Liyaya uzattı. Liya pasta için parasını vermek üzere iken, Eşref Bey "Koy onu cebine, senden para almam," demişti.

 

Liya parayı bu sefer Eşref Amcanın eline değil, kasanın üstüne bıraktı. Annesi bir şeyin parasını mutlaka vermesini söylerdi. "Olmaz Eşref Amca, annem parasını vermem gerektiğini söyledi," .Eşref amca daha fazla ısrar etmedi, parayı aldı. Otuz TL eksikti, ancak bir şey demedi. Küçücük kızdan eksik para alacak değildi. Liya gülümseyerek "Görüşürüz Eşref amca." Eşref amca aynı şekilde Liya'ya gülümseyerek "Görüşürüz kızım, afiyet olsun." Liya gülümseyip çıktı.

 

Liya elinde tuttuğu küçük iki kişilik çikolatalı pastayı dikkatli bir şekilde tutuyor, düşürmemeye çalışarak eve doğru küçük adımlarla yürüyordu. Annesini düşündü, annesinin uyumasını fırsat bilerek gelmişti pastaneye doğum gününü kutlamak istemişti. Bugüne kadar hiç kutlamamışlardı çünkü.

 

Liya eve gitmesine yaklaşık beş dakika kala saçında bir el hissetti, okşamak için tutmadıkları belliydi, tanıdı bu büyük elleri Liya çünkü hiçbir zaman saçını okşamak için tutmamıştı, çekmek için tutardı bu eller. "Sesini çıkarma, yürü bacaksız," elinin altında korku ile titreyen çocuğu takmadan saçlarına hafif baskı uygulayıp çekti Cahit, bu "yürü" demekti, ses etmeden yürüdü Liya.

 

Apartmana girip yuva olmayan dört duvarlı bir çatısı olan eve girdiler. Cahit tam kapıyı açacak iken kapı açıldı.

 

Karşısında panik bir şekilde evden çıkmaya hazırlanan bir kadın gördü, eşi Elif. Elif hanım Liya'yı görür görmez hemen sarıldı, eşini görmemişti bile ancak eşi kendini ikisinide içeri hiç de kibar olmayacak şekilde atarak kendini belli etti. Elif hanım hiçbir şeye anlam veremezken Liya korkudan titriyordu, ancak tüm korkusuna rağmen elindeki pastayı tuttu, annesine almıştı bozulmalıydı.

 

Elif hanım Liya'nın korktuğunu anlayarak arkasına çekti, eşi Cahit de titriyordu ancak sinirden. Liya tam kendini açıklayacakken Elif hanım'ın suratına yediği tokat ile yere düşmesini bir oldu. Cahit'ten deli gibi korkan Liya tüm korkusunu geriye atarak "Anneme dokunma" diyerek kendine hakim olamayarak ağlamaya başladı. "Baba bugün yapma, annemin doğum günü, ben o yüzden pasta aldım."

 

Daha fazlasını yapmaya niyeti olmayan Cahit bey tam gidecekken Liya'nın söyledikleri ile durdu.

Liya'ya döndü elindeki pastaya baktı, zerre önemsemeden elindeki pastaya vurdu.

 

Pasta yere düştü, paramparça oldu.

Liya'nın kalbi kadar paramparça.

 

Liya'nın boğazına yapıştı elleri, kızını zerre kadar sevmiyordu, onun bir oğlu olmalıydı. Hiç acımadan sıkmaya başladı. "Bana sakın baba deme, sen benim kızım değilsin," Liya sadece nefes almaya çalışıyordu. Cahit cevap alamadığı için daha fazla sinirlenerek adeta kükredi. "Bana cevap ver!" Başını salladı. Cahit bey bırakmayıp boğmaya devam ederken, yeni kendine gelen Elif hanım ellerine kapandı. "Cahit yapma, yalvarım bırak kızımı," bir yandan bırakması için baskı uyguluyordu. Bıraktı Cahit, bırakır bırakmaz en güvenli bildiği yere annesine gitti. Liya öksürüyordu, bir yandan Elif hanım'a baktı. Cahit, "ölümü dile Elif çünkü çok yakın," dedi, ardından kapıyı kapatıp çıktı.

 

Annesinin kollarından ayrılıp ağlayarak, "Anne, özür dilerim, sadece sürpriz yapmak istedim," asıl özrü Elif hanım borçluydu kızına. Daha sıkı sarılıp, "Sorun yok aşkım, sorun yok," dedi, saçlarına bir öpücük kondurdu.

Liya'ya döndü, elindeki pastaya. İyi ki doğdun anne.

"Teşekkür ederim kuşum."

Oysa hiç doğmamayı dilerdi, çünkü kızının yaşadığı her şeyden kendini sorumlu tutuyordu Elif.

Gecenin sonunda Cahit eve gelmedi. Liya evde bulduğu küçük kekin üstüne bir mum yaktı, annesi ile böyle kutladı doğum gününü. Elif'in geçirdiği en iyi doğum günüydü

. ~~🧭~~

 

Necla Hanım başta oğlu Aras olmak üzere Uras, Giray, Ata, Kaan'ı toplamış ciddi bir mesele için onlara yapmaları gerekenleri anlatıyordu. Ciddi mesele kimsesiz çocuklar için düzenlenen bağış gecesiydi içinde pasta yarışması olan bağış gecesi. Necla Hanım bu yıl kimsesiz çocuklar için düzenlemişti. Necla Hanım çocuklar konusunda çok hassastı aslında her yıl bağış gecesi düzenlenirdi ancak Necla Hanım bu yıl eşi Hikmet Bey'den ufak bir ricada bulunmuştu ve böyle bir konsept bulmuştu. Yarışmada birinciyi yetişkinler değil kimsesiz çocuklar seçecekti. Yarışmada birinci olana iki yüz bin TL para ödülü verilmesini istemişti Necla Hanım amacı katılımı artırmaktı ancak bu para ödülü sadece sosyeteden olmayan yarışmacılar içindi sosyetede olanların paraya ihtiyacı yoktu.

 

Elindeki kağıda bakarak yapılması gerekenleri anlatmaya başladı. Necla Hanım işaret parmağını masumca kendine verilen görevi bekleyen Ata'ya çevirdi. "Ata, sen çocukların eğlenmesi için animasyonlar ile ilgileneceksin." Ata yazılım mühendisiydi, aynı zamanda animasyon tarzı filmler için oldukça iyi bir eğitim almıştı. Kafasını sallayarak kabul etti.

 

Necla Hanım bu sefer işaret parmağını yerinde kendisine verilecek görevi merak ile bekleyen Giray'a çevirdi. "Giray, sen çocukların yemekleri ile ilgileneceksin." Giray, Ata gibi kafasını sallayıp kabul etti. Giray gastronomi mezunu, oldukça iyi bir şefti ve seve seve yapardı.

 

Necla Hanım bu sefer işaret parmağını yerinde sabırsız ve merak ile bekleyen Kaan'a çevirdi. "Ve sen, Kaan," Kaan başını salladı. Şimdiye kadar herkese uzman olduğu konularda görev verilmişti. Gerçi Kaan arkeolog'tu, ancak iyi olduğu bir konuda görev alabilirdi. Necla Hanım, Kaan'ın gözlerindeki meraka hafif tebessüm ederek, "Kaan, sen çocukları eğlendirmek için palyaço olacaksın." Kaan bu sefer merak ile değil, dehşet bir şekilde açtı gözlerini. Tam itiraz edecekken, Necla Hanım'ın uyarı dolu gözleri ile yerine sindi. Bu konudaki hassasiyetini bildiği için ve kızınca nasıl bir insan olduğunu bildiği için, susmak en iyi seçenekti. Can sağlığı açısından.

 

Necla Hanım bu sefer işaret parmağını yerinde sakin bir şekilde oturan Urasa ve Arasa'a çevirerek "Siz gelen çocuklarla ilgileneceksiniz, yani ne isterlerse yapacaksınız. Tek çocuk mutsuz olmayacak." Aras ve Uras kafalarını sallayarak görevi kabul etti.

 

Necla Hanım herkese yapmaları gereken görevi vermiş, gidecekken salona giren eşi Hikmet Bey ve Barış Bey ile durdu. Hemen eşine sarılıp "Hoşgeldin hayatım" diyerek tebessüm edip yanağına ufak bir öpücük kondurdu. Hikmet Bey, Necla Hanım'ın ardından Aras'a "Hoşgeldin baba, hoşgeldin amca" dedi. Hikmet Bey ve Barış Bey bir ağızdan 'hoş bulduk' dediler. Ata, Kaan, Uras, Giray da bir ağızdan "hoş geldiniz" dediler ve hoşgeldin faslı böylelikle bitti.

 

Necla Hanım eşinden ayrılıp Barış Bey'e başı ile selam verip tebessüm etti. Barış Bey aynı tebessüm ile karşılık verip "Necla ne oluyor burada?" itiraz etmek için bu fırsatı kaçırmayan Kaan, "Necla teyze bağış gecesinde yapmamız gerekenleri anlatıyordu." Bu noktada durup nefes aldı ve devam etti, "Ben çocukları eğlendirmek için palyaço olacağım."

 

Barış Bey ve Hikmet Bey, "Ee ne var bunda?" der gibi baktılar. Bu bakışı anlayan Kaan, "Bakın amcalarım, bu salondaki herkes düzgün bir iş alırken ben palyaço oluyorum. Maskara mı olayım, millete karizmam var benim." Aslında derdi palyaço olmak değil, arkadaşlarını iyi tanıyordu. Dalga geçeceklerdi, özellikle Ata ve Giray kesinlikle fotoğraf çekip en az altı ay dalga geçerlerdi. Kaan bir altı ay daha makara olmak istemiyordu.

 

Aras "Ne var bunda oğlum, alt tarafı bir palyaço, bir saat gez, ortalıkta balondan köpek yap, iki üç numara yap yeter" diğerleri Arasa hak verip başlarını onaylar anlamında salladı. Kaan derin bir nefes alarak "Bakın pek sevgili arkadaşlarım, konu palyaço olmak değil, konu Giray ve Ata." Ata kendisi ve Giray için söz alarak "Biz ne alaka ya?" Giray hızla başını salladı, bu 'cidden biz ne alâka demekti Kaan. "Şimdi anlatıyorum, Efes Antik kente gittiğimiz günü hatırlayın." Herkes anlamışken Necla hanım, Hikmet bey ve Barış bey anlam vermedi. Kaan anlatmaya başladı, "Biz Efes'e gittiğimizde Ata ve Giray, benim sarhoşken fotoğraflarımı ve videomu çekip dalga geçtiler, bir iki saat değil, üç ay."

 

Bu demesiyle herkes - Uras dahil - gülmeye başladı. Ata güldükten sonra "Ya oğlum, çok sarhoştun gecenin bir vakti Efes'e gidip burayı ben fetih ettim dedin, tüm İzmir'i alacağım dedin" daha fazla güldü. Giray devam etti "Tüm gece Efesi fetih ettiğine inandırmaya çalıştın, Romayı anlattın." Kaan'ı taklit eder gibi bir parmağını yukarı kaldırdı

 

"Aynen şöyleydin abiciğim." Taklit etmeye başladı "Romayı alacağız! Bu kent büyük Selçuklun Hakkıdır" herkes gülmeye başladı. Uras "Bu gerizekalı ne zaman sarhoş olsa bir kentin tarihi anlatıp fetih ettim diyor." Necla hanım güldükten sonra "Bir şey olmaz, Kaan dalga geçmezler." Konu uzayıp gitti, en sonda Kaan palyaço olmaktan kurtulamadı. Bağış gecesinde arkadaşları için büyük eğlence vardı.

 

~~🧭~~

 

Zihinlerde susmayan sesler bir gün katiliniz olurdu.

Susmazdı sesler aslında bizi kaçmaya iten buydu.

Herkes katilinden kaçardı. Herkes kendinden kaçardı.

Kimi kaçmak için son ses müzik dinlerdi, kimi kitap okurdu çünkü farklı evrenlerde eğer onlarla aynı hayatı ya da acıyı yaşayan birileri varsa yalnız hissetmezlerdi. Kimi film izlerdi ancak her kaçışın sonu susmayan seslere çıkardı.

 

Kitaplar ve dinlediğimiz müzikler biterdi. Her filmin finali zihnimizdeki cinayette biterdi. Dedim ya her kaçışın bir sonu vardı.

 

Benim annem kaçmamıştı çünkü kaçacak bir yeri yoktu. Annem her gün ölmeye mahkûm edilmişti en çokta beklerken ölmüştü. Bugün 8 Ekim annemin doğum günü. Küçükken her yıl kutlardım bir tek ben kutlardım dedem veya babam kutlamazdı sadece beş yaşında iken harçlıklarım ile aldığım pasta ile kutlamak istemiştim ama babam annemi o günde öldürmüştü ondan sonra eskisi gibi annemi sol yanağından yani babamın hep ilk tokat attığı yerden öpüp iyi ki doğdun der sarılırdım.

 

Şimdi ise elimde bir buket şakayık ile annemin mezarının başında duruyordum annem öldüğünden beri her yıl şakayık alıp mezarına gelir kutlardım. Şimdi yine gelmiş annemin elimi tutup buradan götürmesini bekliyordum Siyah giymemiştim annem siyah uğursuz der hiç siyah giydirmezdi beni bende şimdi annem gelirse beni tanısın diye hiç siyah giymezdim üzerimde beyaz bir tişört üstüne turuncu bir hırka ve mavi kot pantolon giymiştim Ekim ayında olmamıza rağmen hava çok sıcak değildi hırka yetiyordu ayağımda beyaz Converse vardı. Saçlarımı mandal toka ile gelişi güzel toplamıştım.

 

"Anne, iyi ki doğdun" dedim. Şakayıkları mezarın üstüne bıraktım ve mezar taşına bir kez daha baktım. Canım yandı, yutkunamadım, ağlamak istedim ancak yapamadım. Ağlamadım, çünkü annem üzülürdü. Son bir kez daha mezar taşına baktım, ardından mezarlıktan çıktım. Annem gelmeyecekti. Elif AFLAZ

Doğum Tarihi: 08.10.1974

Ölüm Tarihi: 08.05.2005

 

~~🧭~~

 

Pastaneye gelmiştim. Ben, Dilara, Bilge, Umay, İlayda oturmuş yarışma için sohbet ediyorduk. Pastaneyi bugün açmamıştım, hem pek iyi hissetmiyordum hem de yarışma vardı.

 

"Şu yarışma olayını doğru düzgün anlatın, bir halt anlamadım" Bilge arkeologdu ve bir kazı çalışması için başka bir ülkeye gitmek zorunda kalmıştı. Bu sabah dönmüştü, o yüzden yarışmadan haberi yoktu. İlayda söz alarak "Bak aşkım, bir yarışma var. Pasta yarışması, kimsesiz çocuklar için düzenlenen bir bağış gecesinde böyle bir konsept düzenliyorlar ve kazananın iki yüz bin TL para ödülü var. Katılım artsın diye." Bilge anlayarak başını salladı.

 

"Peki yarışmayı kim düzenliyor?" Bilge'nin sorduğu sorunun cevabını merak etmiyordum. Kimse kimdi, beni ilgilendirmezdi. Ancak İlayda'nın verdiği cevap ile içtiğim kahve boğazımda kaldı.

 

"Ya şu ünlü iş adamı var ya, ülkenin en zengin iş adamı Hikmet AKHAN. Onu eşi Necla AKHAN düzenliyor, hatta oğulları Aras AKHAN da orada olacakmış" duyduğum isim ve soyisim ile öksürdüm. Hatta bir an öleceğim sandım, kızların dikkatini bana kaydı.

 

Aras ben Aras AKHAN. BEN BU ADAM İLE TANIŞTIM, ÜLKENİN EN ZENGİN ADAMININ OĞLU İLE. Hâlâ öksürmeye devam ederken Umay "Ay kız ölüyor, bir şey yapın" dedi. Bilge daha büyük bir panikle sırtıma vurarak -sırtımı kırarak- "Liya, Liya kahvemi kaçtı boğazına" dedi. Son bir kez öksürdüm, elimi durun anlamında kaldırdım. "İyiyim, sakin ol, sadece Aras AKHAN ile tanışmışım, ona şaşırdım" dedim. Bu sefer şaşırma sırası İlayda'ya geçti. Kızların hepsi şaşırdı, ancak İlayda en çok tepkiyi verdi. "Af buyur NE" diyerek elini ağzına kapattı. "Kızım, şakamı ne zaman? Nerde? Nasıl? Kim? Kısacası 4N1K" dedim ve ellerimi sakin olması için salladım.

 

Anlatmaya başladım sahile gidişimden, yanıma gelip sohbet edişinden ve ertesi sabah ona pusulayı vermemden. Bu sefer Umay "sende ki şans kimsede yok Liya, bende ki şans kimsede yok her anlamda." Bilge başka bir noktaya takılmış gibi "pusulada "LN" harfleri var dedin yani özel bir pusula acaba harflerin açılımı ne?" Bunu bende çok merak ediyordum. Dilara en mantıklı fikri sundu "Belki sevgilisi vardır onun baş harfleridir adı soyadı." İlayda ise oldukça toz pembe ve romantik yaklaştı "ya kızlar kimin olduğu önemli değil şu an anlamı çok güzel."

 

Bilge çayından bir yudum alarak "Nedir anlamı profesör aşkolok. İlayda ATALAY, lütfen sayın profesör açıklayın" arkaya yaslanıp ellerini göğsünde birleştirip ciddi bir şekilde dinlemeye başladı.

 

İlayda heyecanlı bir şekilde "Pusula niçin kullanılır yön bulmak için kullanılır" hâlâ suratına baktığımızı görünce "Bazen aptal olduğunuzu düşünüyorum" diyip devam etti heyecanından bir şey kayıp etmemişti "Yani pusulada normalde kuzey, güney, doğu ve batı olur ama bu pusulada "LN" var yani yönümü seninle buluyorum sen benim pusulamsın demek istemiş."

 

Hepimiz anlayarak başımızı salladık, güzel ve derin bir anlamı var eğer tabii İlaydanın dediği gibi ise, ama şu an düşünecek durumda değildim. "Size iyi sohbetler, yarışma için pasta yapmalıyım" diyerek kızları içeride bırakarak mutfağa geçtim.

 

Pastanın çoğu malzemesi hazırdı, tek yapmam gereken şey çikolata doğramak ve parçaları birleştirmekti. Sabah pişirdiğim pandispanyaları ortalarından kestim, soğumuşlardı, rahat rahat dokunabilirdim, tabii eldiven, önlük ve bone takmayı ihmal etmemiştim.

Pandispanyaları süt ile ıslattım, çikolataları alıp ince ince yaklaşık beş dakika doğradım. Doğramayı bitirdiğim çikolataları bir kenara ayırdım ve hazırda bulundurduğum kremayı derin bir kaba ayırdım. Bir kısmını pandispanya'ya özenli bir şekilde yaydım, üstüne çikolataları ekledim. Bu işlem dört kat sürdü, benimle birlikte 4 yarışmacı olduğu için küçük bir şey yapmam istenmişti. Beş kişilik yapsam yeterdi.

 

En son pandispanya'yı kapattım, kenara ayırdığım kremayı mavi gıda boyası ile çırptım. Mavi bir krema ile pastanın üstünü kapattım. Pastanın üst kısmı gece görünen gökyüzü şeklindeydi, üstüne kürdan ile kenara ayırdığım beyaz kremayı kullanarak yıldız yaptım. Ancak yıldızlar takım yıldızlarını şeklindeydi, pastanın geri kalanını beyaz krema ile kapattım, kenarlara sıkma torbası ile çerçeveledim. Pastayı bitirdim, geriye kalan tek şey yarışmaya gitmekti.

 

~~🧭~~

 

Üzerimde mavi elbisemle uyumlu topuklu ayakkabılarım ve omzuma dökülen açık saçlarım ile elimde tuttuğum pastamla aynada kendime baktım. Bilgenin arabası en büyük ve hepimizi rahatlıkla alabilecek tek araba olduğu için onun arabası ile gidecektik. Hepimiz benim evde toplanmıştık.

 

Saate bakarak konuştum: "Kızlar, geç kalıyoruz, haydi!" Hepsi son dokunuşlarını yaptı, cidden biraz daha çıkmazsak geç kalacaktık. Bilge siyah boyuna uygun bacaklarını ortaya çıkaran siyah dizinin biraz altında biten sırt dekolteli bir elbise giymişti, siyah ayakkabıları ve hafif dalgalar halinde omzuna dökülen sarı saçları ile yanıma geldi.

 

Dilara ise göğüs, sırt ve bacak dekoltesi olan kırmızı bordo tırnakları ile uygun bir elbise giymişti. Altında ise siyah topuklu tercih etmişti, kırmızı bir ruj sürmüştü. Omzuna dökülen koyu kumral saçları ile yanıma geldi.

 

Umay ise beyaz bir ceket, beyaz bir gömlek ve beyaz pantolon tercih etmişti. Tabii beyaz topuklu ayakkabılar, saçları ensesinde topuzdu. "Ay yetiştim" diyerek o da yanımıza geldi, bir tek İlayda kaldı.

 

İlayda ise kahverengi mini bir elbise tercih etmiş, krem topuklu ayakkabıları ve halka küpeleri ile tamamlamıştı. Saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmayı tercih etmişti. "Hazırsak çıkalım artık."

 

 

Kapıyı açıp asansörü çağırdım, asansör geldiğinde bindik. İlyada herkesten heyecanlı bir şekilde "Ay nasıl geçecek acaba?" İlayda'nın heyecanı tebessüm etmemi sağlayarak "İçimden bir ses iyi geçecek diyor."

 

Asansörden inip arabaya bindik, sürücü koltuğunda Bilge vardı, ben ön koltukta pastam ile oturuyordum. Umay, İlayda ve Dilara arkaya geçmişti. Bilge sürmeye başladı, tek isteğim geç kalmamaktı.

 

~~🧭~~

Geç kalmıştık!

Davet yerine geç kalmıştık yarışma çoktan başlamıştı bacağımda ki topuklar ve elimde ki pasta ile olabildiğince hızlı koşmaya çalışıyordum İlayda arkamdan "sağdan" diye bağırınca sağa döndüm an itibariyle yarışma alanındaydım Barış amaca en önde yanında onunla aynı yaşlarda olan bir kadın ve adam ile sohbet ediyordu beni görünce yanıma geldi.

 

"Ufaklık nerde kaldın sen" nefes nefese kalmış bir şekilde "Hiç sorma amca trafik vardı ve biraz hazırlandık sıram geldi mi?" Barış amca kızlara bakmış ve bana dönmüştü "senin Sıran gelmedi daha şanslısın ufaklık daha başlamadı" kızlara döndü "kızlar size yer ayırtım oraya oturun" kızlarla yerlerimize oturduk. Ancak gitmeden önce Barış amcanın yüzünde zafer dolu bir gülümseme oluşmuştu

  

   

Bu sırada çoktan yarışma başlamıştı, adaylar sırayla pastaları sunacak ve çocuklar tadacaktı. İlk önce bir kız çıktı, tahminimce benim yaşlarımda bir kızdı, pembe kalp şeklindeki pastasını alarak sahneye çıktı. Pastayı bir adama verdi. Pastayı alan adam herkesin görebileceği şekilde dikkatlice pastayı gösterdi, ardından dilimleyip çocukların tabaklarına koydu.

 

Bu sırada Dilara kulağıma eğilip "Her iddiasına varıp ki aşk" tam cevap verecekken kız konuşmaya başladı. "Herkese merhaba, ben Melis YILMAZ. Pastamın duygusu tahmin edersiniz ki aşk içinde meyve olarak çilek kullandım, aynı şekilde kremayı pembe gıda boyası ile çırptım. Bence aşk en yüce duygu ve kalbimizde başlar, o yüzden kalp şeklinde yaptım." Herkes alkışladı, çocuklar pastayı tattı.

 

Bu sefer bir erkek yarışmacı çıktı, iki erkek iki kız seçmişlerdi, aynı şekilde çocuklarda iki kız iki erkekti.

 

Ardından bir adam çıktı ve sunumunu yaptı

Biraz sonra sıra bana gelecekti. "Üçüncü yarışmacı Liya Nida AFLAZ" sahneye çağrıldığımda heyecanla yerimden kalktım. Kızların hepsi başarılar diledi, yavaş yavaş sahneye ilerledim.

 

Pastamı dilimlemek ve seyirciye göstermek için elini uzatan görevliye verdim. Sunumu yapmaya başladım: "Herkese merhaba, ben Liya. Pastamın duygusu sevgi. Sevgi yaptım çünkü yeryüzündeki her duygunun başlangıcının sevgi olduğuna inanıyorum. İnsanlar ilk sevmeyi öğrenir, ben annemde öğrendim, ilk sevgiyi bildim." Bu noktada durdum. Hayır, ben ilk babamın adımlarını ezberleyip korkup kaçmayı öğrendim.

 

Devam ettim: "Sevgi en yüce duygu ve bana bu en yüce duyguyu öğreten anneme teşekkür ederim." Gözlerim salonda gezerken Barış amcayı gördüm, gözlerinde ne zaman annemden söz etsem oluşan özlem vardı, şimdi yine gözlerinde özlem vardı. Sahneye indim, yerime oturdum, çocukların pastayı tattı ve son kalan erkek yarışmacı sahneye çıktı, aynı şekilde sunum yaptı, pastasını tattı çocuklar.

 

Sahneye ellili yaşlarda bir adam çıktı, eline mikrofonu ve garsonun verdiği kağıdı aldı, sanırım kağıtta kazananın ismi yazıyordu.

 

Adam mikrofonu dudaklarına yaklaştırarak: "Ben Hikmet AKHAN, sevgili arkadaşlarım, değerli çocuklar ve yarışmacılar, bu geceye katıldığınız için hepinize teşekkür ederim." Hepimiz alkışladık, Hikmet bey devam etti.

 

"Bu güzel gecede küçük bir yarışmamız oldu. Sizlerden bir duyguyu pasta şeklinde yapmanızı istedik. Kabul ediyorum, oldukça zordu ancak tahminlerim vardı. Dört yarışmacı seçtik ve arkadaşım ile ufak bir iddiaya girdik. "Arkadaşına yani Barış amcanın olduğu yere baktı." Arkadaşım Barış bana mutlaka aşk dışında farklı bir duygunun yapılacağını söyledi, ben ise herkesin aşk yapacağını söyledim.

 

Dilara bu noktada "dedim ben herkes aşk yapar diye" bir konuda haklı çıkarsa 'ben demiştim' demeyi asla ihmal etmez. Hikmet bey devam etti, "aşkı kabul ediyorum, çok yüce bir duygu. Ben bu yüceliği eşim Neclada tattım, ancak bana aşktan önce daha yüce bir duyguyu yaşattı. Sevgi en yüce duygu, aşk değil sevgidir, çünkü hissettiğiniz her duygunun altında mutlaka sevgi yatar." Derin bir nefes aldı, "gelelim heyecanla beklediğiniz yarışmayı kimin kazandığı konusuna. Yarışmayı dediğim gibi en yüce duyguyu seçen kişi, yani Liya Nida AFLAZ kazandı. Kendisini sahneye davet ediyorum."

 

Şaşırmadım çünkü sevgi dediği anda anlamıştım ama ufak bir başarı ve mutluluk hissi sardı bedenimi ayağa kalkıp sahneye çıktım. Hikmet Bey elime mikrofonu verdi, konuşma yap demekti bu. "Merhaba, bana sevgiyi hatırlatan ve sevmeyi öğrendim. Anneme çok teşekkür ederim." Daha fazla konuşmadım, fazla heyecandan dilim tutulmuştu.

 

Sahneden inerken Barış Amcanın yüzünde olan zafer gülümsemesi yerindeydi. Şimdi anlamıştım, benim sevgi yapacağımı bildiği için iddiaya gitmişti çünkü kazanamayacağı iddiaya asla girmezdi.

 

~~🧭~~

Konuşmamın ardından davetin olduğu büyük salona geçtik, ben ve kızlar bir masanın etrafında sohbet ediyorduk. Daha doğrusu, kızlar tebrik ediyordu. Yanıma gelen Barış amca ile ona döndük.

 

"Merhabalar kızlar, çok güzel olmuşsunuz" hepimiz teşekkür ettik. Barış amcaya dönerek "Sevgiyi yapacağımı bildiğin için iddiaya girdin, değil mi?" Barış amca güldü. "Kumar hile işidir ufaklık" cevabımı almıştım. Barış amca "Sahi, kimin fikriydi sevgi?" Dilara kendini işaret ederek "Benden çıktı" dedi. Barış amca "Tebrik ederim Dilara, güzel fikir." Barış amca ile bir süre daha sohbet ettikten sonra gitti.

 

Kızlar tek tek dağılmaya başlamıştı. Dilara, bu tarz ortamları pek sevmediği için en köşeye çekilmişti. İlayda, "belki zengin koca bulurum" diyip ayrılmıştı. Bilge ve Umay çocuklar ile ilgileniyordu. Etrafa bakarken yanıma gelen bedene baktım, gelen Aras'tı.

 

Aras gülümseyerek "Tebrik ediyorum" dedi. Gülümseyerek "teşekkür ederim" dedim. Gider sanmıştım ama kaldı. Elinde bu sefer çakı yoktu. Siyah bir takım elbise giymiş, saçlarını özenli bir şekilde yapmıştı ve bileğinde pahalı olduğu yüz kilometre öteden belli olan bir saat takmıştı. "Açıkçası herkes aşk yapar diye bende düşündüm beni de şaşırtın" dedi. Tüm vücudumu ona döndürdüm. "Bende başta aşk düşündüm, sonra arkadaşım sevgi önerdi, düşününce mantıklı geldi yaptım bende."

 

Aras sempatik gelmişti, neden bilmiyorum, ama ondan hiç zengin züppe bir hava almamıştım. Hiç kibirli biri değildi, tabii tanıdığım kadarıyla. "Ne tanıdın Liya, adamla iki kelime ettiniz?" iç sesim yine haklıydı. Tamam, çok tanımadım ama bu yönde bir çıkarım yaptım. "Yemekler ile çok ilgili misin? Benim de bir arkadaşım var, yemek yapmak için doğmuş sanki." Arasın sorusu ile düşündüm. Yemek yapmayı severdim ancak tatlılar kadar değil. Aynı cevabı verdim.

 

"Daha çok tatlı yaparım ben, pastanem var. De yemekte yaparım ama tatlı yapmayı hep daha çok sevmişimdir." "Pastanen var demek," kafamla onayladım. "Bir gün gelmek isterim açıkçası, çünkü pastası tadan herkes öve öve bitiremedi." Bu noktada Aras biraz yükseldi. "Bana kalmadı, arkadaşlarımda düşünüp ayırmamış," neden bilmiyorum ama üzüldüm. "Gel, pastaneye istediğin kadar ye." Pastanın dağıtılacağını zaten biliyordum, o yüzden şaşırmadım ama mutlu etmişti insanların beğenmesi.

"Mutlaka gelmeye çalışacağım," bir eli ile pusulayı gösterdi. "Pusula için teşekkür etmeye fırsatım olmadı. Yerinde başkası olsa ne yapardı bilmiyorum, benim için gerçekten kıymetli. Çok teşekkür ederim Nida," gözlerindeki minnetle duygusunun yanında başka bir duygu daha vardı, ancak anlamadım. "Ne demek gerçekten kıymetli, senin için beni yanlış anlama ama anlamı çok özel değilse nedir?" Pusulaya bakıp "küçükken bir arkadaşım verdi bana, o yüzden kıymetli," anlayarak başımı salladım.

 

Bir süre daha sohbet ettik. Aras babası çağırdığı için gitmek zorunda kaldı, ancak gitmeden pastaneye geleceğine dair söz verdi.

 

~~🧭~~

Gece, herkes için güzel ve sakin bir şekilde ilerlerken, elinde tuttuğu kokteyli yudumlarken Barış Bey, içinde kazanmanın getirdiği bir mutluluk vardı. En yakın arkadaşı Hikmet Bey ile gelen pastaların duyguları hakkında bahse girmiş ve kazanmıştı.

 

Çünkü Liya'nın yapacağı duyguyu biliyordu.

 

Kabul etmek gerekirse, sevgi yapmasını beklememişti. Daha çok korku bekliyordu, çünkü Liya'nın bu hayatta ilk öğrendiği ve en çok hissettiği duygunun korku olduğunu iyi biliyordu. Aşk beklememişti, çünkü çevresinde çok iyi aşk örneklerini yoktu.

 

Ancak sevgiyi yapacağını öğrenince şaşırmıştı, çünkü sevgi her insan için farklı bir anlam ifade ederdi. Kimi için evcil hayvanı, kimi için ailesi, kimi için eşi veya sevgilisi, kimi için kitaplar ve daha nicesi.

 

Barış Bey için sevgi Elif demekti.

 

Liya'nın "sevgi yapacağım" dediğinde ortaya ne çıkacağını merak etmişti. Ortaya çıkan bir yıldız haritasıydı. Anlam verememişti, ama Liya sevmeyi sevmezdi, yapmazdı biliyordu. "Derin derin dalmış, ne düşünüyorsun sen?" Kafasını izlediği salondan kaldırıp kulağına gelen sese çevirdi. Gelen Hikmet Bey ve eşi Necla Hanımdı.

 

 

"Hiç öyle dalmışım" Ne zaman dalda derin düşüncelerde kayıp olduğunu bilen arkadaşı Hikmet Bey sorgulamadı. Konuşmaları gereken konular vardı, konuya girmek istiyor ancak yapamıyordu çünkü yanında eşi Necla vardı. Ondan gizlisi saklısı olmazdı, ancak konu sadece ikisinin arasında kalması gereken bir mevzuydu ve Necla bilmeliydi.

 

Eşi Necla Hanım sanki konuşmaları gereken bir konu olduğunu hissetmiş gibi "Ben bir misafirlere bakayım" diyip yanlarından ayrılmıştı. Barış Bey giden Necla ile Hikmet Bey'e dönüp "Ne söyleyeceksin" demişti. Merak etmiyordu çünkü tahmin edebiliyordu. Hikmet Bey derin bir nefes alıp "Uzatmadan konuya giriyorum, Cahit dönmüş."

 

Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Barış Bey her şeyi bekliyordu, her türlü konuya kendini hazırlamıştı. Ancak buna değil, şaşkınlığını sesine yansıtarak "Nasıl, ne zaman dönmüş?" Cahit, Elif'in ölümünden bir yıl sonra yurt dışına gitmişti ve bunca yıldır yurt dışındaydı. Dönmesini kimse beklemiyordu.

 

Arkadaşına bakıp kafasını salladı. Hikmet Bey, "Dönmüş işte, bu sabah döner dönmez Erdemin yanına gitmiş şerefsiz." İkisinin içinde büyük bir nefret ve kin vardı. Hikmet Bey, çok sevdiği kız kardeşi olarak gördüğü kadının katiline, Barış Bey ise sevgi öğrendiği kadının katiline büyük bir kin ve nefret besliyordu.

 

Elif Hanım'ın katiline.

 

Gözlerini öfkesini yatıştırmak ister gibi kapattı. Barış Bey bunu bilen Hikmet Bey, "Barış, sakil ol, şu an hiçbir şeyin sırası değil" öfkesinden hiçbir şey kayıp etmeyen gözlerini açtı. Barış Bey ve Hikmet Bey'e doğrulttu, "Nasıl sakın kalayım Hikmet, nasıl kalayım?" Dişlerini sıkmış, kendine hakim olmaya çalışıyordu.

 

Yıllardır elini kolunu bağlayan gerçek yüzünden Cahit'e bir şey yapmamıştı. Bu gerçek hâlâ elini kolunu bağlıyordu ve bu çok canını sıkıyordu.

 

Gözlerini öfkesini yatıştırmak ister gibi kapattı. Barış Bey bunu bilen Hikmet Bey, "Barış, sakil ol, şu an hiçbir şeyin sırası değil" öfkesinden hiçbir şey kayıp etmeyen gözlerini açtı. Barış Bey ve Hikmet Bey'e doğrulttu, "Nasıl sakın kalayım Hikmet, nasıl kalayım?" Dişlerini sıkmış, kendine hakim olmaya çalışıyordu.

 

Yıllardır elini kolunu bağlayan gerçek yüzünden Cahit'e bir şey yapmamıştı. Bu gerçek hâlâ elini kolunu bağlıyordu ve bu çok canını sıkıyordu.

 

Daha fazla, artık onu boğan salonda durmayıp "Gidiyorum ben" diyip adımlarını kapıya yönlendirdi. Bu durumda nereye gittiğini bilen Hikmet Bey sesini çıkarmadı.

 

Barış Bey hızlı adımlarla salondan çıkıp arabasına doğru ilerledi, cebinden anahtarı çıkarıp siyah Mercedes'in kapısını açıp bindi. Arabayı çalıştırıp gaza basıp çıkıp gitti.

 

Aslında bu tarz durumlarda mezarlığa giderdi, ancak şu an Elif'in sesini duymalıydı. Ancak öyle sakinleşirdi.

~~~~

 

Barış Bey, cebinden çıkardığı anahtarıyla kapının kilidini açtı. Sesiz ağır adımlarla eve girdi. Onu karşılayan şey ise her zaman olduğu gibi ölüm sessizliğiydi. Kapıyı kapattıktan sonra salona geçerken boynundaki kravatı parmaklarıyla gevşetti.

 

Kravatı gevşettikten sonra ceketini çıkarıp koltuğa fırlattı ve mutfağa geçip kendine kahve yaptı. Acı, şekersiz bir kahve yaptı. Bu sefer salona değil, çalışma odasına geçti. Odanın kapısını açıp masasına oturdu ve elindeki kahveyi masaya bıraktı. Masanın üstünde duran bilgisayarını açıp şifreyi girdi.

Şifre 081074.

Elif'in doğum günü.

Bilgisayarda bulunan sağ üst köşedeki klasöre girdi, klasörü açıp içindeki videolarda gezindi. Gözleri elinin hep gitti, ilk videoyu açtı ve onun sesi duyuldu: Elif'in sesi.

 

"Yapma Barış, getirme onu üstüme, korkuyorum," duygu sesiyle huzur buldu. Barış beyin kalbi attı, eskilere daldı. Barış bey, bu videoda Hikmet bey, Elif hanım ve birkaç kişi daha kampa girmişlerdi. Barış bey, ormanda bulduğu böceği Elif hanım'a göstermek için eline almıştı. Tam gösterecekken gür bir çığlık atıp kaçmıştı Elif hanım.

 

Video devam etti. Gülüyordu Barış Bey. "Ne olacak Elif'im, küçük bir böcek zarar vermez sana," daha fazla geriye ilerledi. Elif Hanım, "Ya görmeye bile dayanamıyorum, biliyorsun. Çek şunu gözümün önünden," dedi. Bu noktada gözünden bir yaş geldi, içi gitti. Barış Bey, Elif Hanım'ın tek damla gözyaşında boğuldu, elindeki böceği yere koyup ellerini Elife gösterdi. "Bak, temiz yere koydum, ağlama. Sende korkulacak bir şey yok, gel yanıma," dedi. Kaşlarını çatarak baktı Elif Hanım, parmağını tehditkâr bir şekilde kaldırarak, "Bak, yine yaparsan giderim," dedi. Barış Bey güldü, "Yapmam, gel." Elif Hanım yanına gitti, sarıldı. Barış Bey saçlarını öptü.

 

Tüm gece video izleyip durdu, bu su gibi berrak seste huzur buldu.

 

~~🧭~~

 

Küçük adımlarla merdivenleri çıkıyordum. Bugün sandığımdan çok daha iyi geçmişti. Yarışmayı kazanmanın ve Aras ile sohbet etmenin mutluluğunu içindeydim. Garip bir şekilde onunla sohbet etmek inanılmaz keyif vermişti.

 

Son iki basamağı çıkıp evime geldim, ama çıkmadan kapıyı kapattığıma emindim. Kapı şimdi aralık duruyordu. Yavaş adımlarla ses çıkarmamak için topuklu ayakkabılarımı çıkardım. Hırsızın ise sesini duyup kaçmasına izin veremezdim. Telefonumdan polisin numarasını tuşladım, ancak aramadım.

 

Evde hırsız yoksa boş ihbar vermek istemiyordum. Kapının yanında duran sopayı aldı. Salonun ışığı açıktı, salona ilerledim. Kesinlikle görmeyi beklediğim hırsız değildi. Salonumda bir katil vardı, annemin katili.

 

Yaşadığım şoktan dolayı elimdeki sopa yere düşmüştü. Çıkan sesle yüzünü bana dönmeden elindeki elmayı soymaya devam etti ve iğrendiğim geceleri kabusum olan sesle konuştu: "Hoş geldin, bende tam nerede kaldı diyordum. Bilirsin, bugün pek sevgili annenin doğum günü kutlayalım istedim." Gözleri bir şey arar gibi etrafa gezindi. "Eee, hani pasta?" ve iğrenerek ekledi: "Kızım."

Loading...
0%