@k_blackfire
|
Esen rüzgarın ferahlatıcı etkisiyle aldığım derin nefesler günün yorgunluğunu birazda olsa üzerimden atmama yardımcı olmuştu. Nedendir bilinmez nefes aldığımı hissedebildiğim tek yer bu terastı. Benim için bir işkence gibi geçen 20 yıllık hayatımda tüm günümü bu kasvetli evin sınırları içerisinde geçirmiş olmam burayı benim için güzel bir yer kılıyordu. Hava kararmıştı ve dışarıda sert bir rüzgar esiyordu. Rüzgar tenime her değdiğinde içime değişik hisler yayarken, üzerimdeki ince bluzdan ötürü üşüdüğümü hissedip kollarımı önümde birleştirdim. Hafif bir yağmur beni ıslatmaya başlamıştı lakin buna aldırış etmedim. Derin derin nefesler alıp zihnimdeki bulanıklığı gidermeye çalışırken teras kapısının gıcırtılı sesi dikkatimi dağıtıp bakışlarımı kapıya yöneltmeme sebep oldu. Kız kardeşim Aslı, telaşlı bakışlarını üzerime dikmişken bir eliylede kapıyı tutmuş kapanmasını engellemeye çalışıyordu. "Hadi Sena! Birazdan gelecekler!" Aslı'yı kafamla onayladıktan sonra hızlı adımlarla terastan ayrılıp merdivenlere yöneldik. "Yeterince yorulduğumuz yetmiyormuş gibi birde bu misafirler çıktı başımıza!" "Deme öyle Sena, eğer bu insanlar şirkete ortak olmasaydı şu an batmış durumdaydık! Hem bu babam için çok önemli!" "Of Aslı! Keşke senin babamı düşündüğünün çeyreği kadar babam bizi düşünseydi!" "Deme öyle!" Aşağı indiğimizde hazırlıklar tamamlanmıştı. Sofra gayet şıktı, yardımcımız Aynur abla sofrayı son bir kez kontrol ederken duyduğum sesle kafamı hafifçe sesin geldiği yöne çevirdim. "Sena!" "Bu ailemiz için önemli bir yemek! Hata istemiyorum!" Annem böyleydi işte, o sadece itibarımızı düşünürdü. Bizim ne düşündüğümüz ne hissettiğimiz onların umurunda bile değildi... "Herşey hazırmı?" "Hazır efendim merak etmeyin." Bizde salona ilerlemek üzere hareket ettiğimizde çalan zil sesiyle olduğumuz yerde kaldık. Gelmiş olmalıydılar. Aynur abla hızla kapıya doğru koştuğunda babam çoktan yanımıza gelmişti. Kapı açıldığında ilk gördüğüm yüz yaşlı ama yaşına göre oldukça dinç görünen ve filmlerdeki ağaları andıran bir adam olmuştu. Onun hemen yanında karısı olduğunu düşündüğüm bir kadın vardı. Kadının başında büyük koyu renk bir şal vardı, kadının sağ yanağının üzerinde siyah küçük bir işaret gördüğümde onların bu şehirden olmadığını anlamıştım. "Hoşgeldiniz Hasan bey!" Babam eliyle içeriyi işaret ettiğinde, ikiside ağır adımlarla içeri geçtiler. Salona geçip oturduğumuzda Hasan bey hafifçe gülümseyerek yanındaki kadını işaret etti. "Hanımım Hicran!" "Memnun oldum efendim!" Babam tek tek bizi tanıştırdığında tanışma faslı sonunda bitmişti. Babam ve Hasan bey iş hakkında konuşurken Hicran hanım gayet ciddi bir tavırla onları dinliyordu. Aksanlarına bakılırsa yanılmamıştım, kesinlikle bu şehirden değildiler. *** "O zaman anlaştık! Şartları yemekten sonra konuşuruz!" "Maaşallah kızlarınızda pek güzlemiş!" "Bir gün sizleride Mardin'e bekleriz!" "Tabii efendim neden olmasın." Yemekler yendiğinde babamlar kahvelerini içmek üzere tekrar salona geçtiler. Ben ve Aslı'da fırsattan istifade mutfağa kaçmıştık. Böyle ortamlar beni oldukça geriyordu. "Şu kapıdaki arabalara bakılırsa baya zenginler!" "Zengin olmasalar bizim şirketi batmaktan kurtaramazlardı herhalde!" "Doğru söylüyorsun!" "Sena hadi kahveleri sen götür!" "Yani demek istediğim, sizin büyük kızı benim oğlanla başgöz edelim!" Olduğum yerde kalakalmıştım. Ne bir adım ileri gidebiliyordum nede bir adım geri. Bu adam ne dediğini zannediyordu? Ellerim titremeye başladığında kahveleri düşürmemek adına tepsiyi daha sıkı tuttum. Bu adam nasıl böyle bir teklifte bulunabilirdi? Hadi diyelim bulundu, babam neden buna hâlâ ses çıkartmıyordu. "Ne diyorsun sen Hasan bey?" Babamın ve annemin surat ifadesini görebilmek için salona doğru usulca ilerledim ve onları görebildiğim bir yerde tekrar durdum. Aynur abla ve Aslı'da yanımda şaşkın bir şekilde duruyorlardı. Annem ve babamın şaşkınlıkları yüzlerinden okunuyordu ama hâlâ birşey söylemiş değildiler. Onların bu sessizliği gerginliğimi ve sinirimi dahada artırırken ağlamamak için derin bir nefes aldım. Hicran hanım'da en az bizim kadar şaşkındı. Sanırım kocasının bu düşüncesinden haberi yoktu. Babamın vereceği en ufak bir tepkiyi sabırsızlıkla beklerken, babam yerinden huzursuzca kıpırdandı. "Ben ne diyeceğimi bilemiyorum, bu ciddi birşey!" "Bak Mehmet bey, sizinle ortaklık yapabilmemiz için aramızda böyle anlaşmazlıkların olmaması gerek! Anlatabildimmi?" Babam, sorar gözlerle anneme baktığında annem ne diyeceğini bilemez bir şekilde kafasını salladı. Babam tekrar Hasan beye döndü ve nefesimi tutarak beklediğim cevabı vermek üzere dudaklarını araladı. "Herhangi bir anlaşmazlık yok..." bunu söyledikten sonra diliyle dudaklarını ıslatıp gergin bir nefes aldı. Babamın son cümlesiyle beraber gözlerimdeki yaşlar yanağıma süzülürken tuttuğum kahve tepsisi elerimin arasından kayıp gitmişti. Babam böyle birşeyi nasıl kabul edebilirdi? Beni yüzünü bile görmediğim bir adamla evlendirmeyi nasıl kabul edebilirdi? Babamın son cümleleri zihnimde yankılanırken hıçkırıklar eşliğinde odama koştum. Arkadan duyduğum 'Sena' nidalarına aldırış etmeden odama girip kapıyı kilitledim. Babam nasıl bu kadar ileri gidebilmişti? Bana fikrimi bile sormadan adıma evlilik gibi ciddi bir karar vemişti. Kapıya yaslanarak yere çöktüğümde kapının arkasından gelen sesler beni dahada sinirlendiriyordu. "Sena kızım aç şu kapıyı!" *** Başımdaki ağrı yüzünden inleyerek uyandığımda ağlamaktan gözlerimin şiştiğini farketmiştim. Dün gece olanlar tek tek aklıma gelip bir tokat gibi beynimde yankılanmaya başlamıştı. Hadi evliliği geçtim, babam dün gece resmen beni satmıştı. Hemde ne için? Şirketinin batmaması için, yani para için! Başımdaki dayanılmaz ağrıya aldırmadan ayağa kalkıp banyoya doğru ilerledim. Banyoya girdiğimde ilk işim aynaya bakmak olmuştu. Berbat gözüküyordum. Saçlarım olduğunca kabarmış ve gözlerim şişmişti. Uzun bir duş alıp banyoda ki işimi bitirdikten sonra hızla giyinip telefonumu ve çantamı elime aldıktan sonra kilitli olan kapımı açıp odadan çıktım. Güçlü gözükmeliydim. Onlara boyun eğdiğimi düşünmelerini istemiyordum. Merdivenlerden indiğimde gördüğüm ilk yüz annem'in yüzü olmuştu. Sanki dün olanlar hiç yaşanmamış gibi herzamanki somurtkan tavrıyla beni süzdü. Sordugu bu soruyla beraber gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. "Bu babanın kararı!" "Bu da benim hayatım, anne!" "Sessiz ol! Söylenecek herşey dün söylendi! Babanın kararına karşımı çıkıyorsun?" Son cümlemi söyledikten sonra hızla kapıya yöneldim. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Burada kalırsam hiç iyi şeyler olmayacaktı çünkü. Hızlı ve sinirli adımlarla bahçeden çıktığımda annemin sözlerine aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Biraz yürümeye ihtiyacım vardı. Gözlerim dolmuştu ama ağlamayacaktım. Annem'in sözleri tüm netliğiyle kafamda yankılanmaya devam ederken arkadan duyduğum korna sesiyle olduğum yerde kaldım. Meraklı gözlerle sesin geldiği yöne baktığımda gördüğüm şey siyah ve büyük bir araba olmuştu. Araba çok yakınımdaydı. Camları siyah olduğu için içindeki kişiyi göremiyordum. Ben meraklı gözlerle arabaya bakarken, arabanın şöfor kapısı açıldı. Arabadan inen kişiyi gördüğümde istemsizce gözlerimi ondan alamamıştım. Arabadan inen kişi uzun boylu ve kaslı bir vücuda sahipti. Üzerindeki siyah gömleği vücuduyla mükemmel bir uyum sağlamıştı. Yüz hatları sert ve çok yakışıklıydı. Hatta bütün erkekleri kıskandıracak bir yakışıklılığa sahipti. Adam arabanın kapısını sert bir şekilde kapattıp siyah ve delici bakışlarıyla beni süzdü. Surat ifadesi çok sertti ve bu yüzden biraz gerilmiştim. "Sena senmisin?" "Evet! Siz kimsiniz?" "Aras Karaaslan!" "Hasan Karaaslan'ın oğlu!" "N-ne?" BÖLÜM SONU♡♡ |
0% |