@k_blackfire
|
İki gün sonra... "Vallahi belim koptu!" Nurcan ablayı duyduğumda yorgunluğumu belli edercesine kafamı salladım. "Benimde!" Kahvaltıdan sonra konakta temizlik vardı. Bizde boş boş oturmaktan sıkıldığımız için temizliğe yardım etmiştik. Bu koskoca konağın temizliğide epey zor oluyordu haliyle. Temizlik yeni bitmişti ve biz epey bir yorgunduk. Aradan iki gün geçmişti ve benim ruh halimde herhangi bir değişim yoktu. Zaten bu konakta güzel bir günümün geçmesini beklemiyordum. Artık alışmıştım bu duruma. "Yemin ederim, bir gün delireceğim bu konakta!" Merve sinirli bir ses tonuyla bunu söyleyip mutfağa girdiğinde meraklı gözlerle ona baktım. "Ne oldu?" Ben bu soruyu sorarken Merve çoktan yanıma gelip karşımdaki sandalyeye oturmuştu. "Gönül Hanımın saçmalıkları işte!" Merve'yi duyduğumda anlamış bir şekilde kafamı salladım. Yine tartışmış olmalıydılar. "Kızım bir bitmedi sizin bu kavgalarınız!" Nurcan abla bunu dediğinde Merve sinirli bir ifadeyle annesine baktı. "Onu kızına söyle anne, o Dicle'yle beraber çok fazla olmaya başladılar!" Dedi sesini hafiften yükselterek. "Bir gün elimde kalacaklar ama..." Merve sinirle solumaya devam ederken, Nurcan abla sıkıntıyla ofladı. "Ömrümü yediniz valla!" Nurcan abla sözünü bitirdiğinde Merve hâlâ sinirliydi. Aslında sinirlenmekte haklıydı. Zaten Dicle ve Gönül'e o günden sonra ayrı bir gıcık oluyordum. Kesin yine abuk subuk laflar etmiştiler. Canım oldukça sıkılıyordu. Birde buna yorgunluk eklenince biraz duş alıp dinlenme ihtiyacım olduğunu düşünüp ayağa kalktım. "Ben odama çıkıyorum, biraz dinleneceğim!" Bunu dediğimde Nurcan abla ve Merve beni kafalarıyla onayladılar. Mutfaktan çıkıp merdivenlere doğru yürümeye başladım. Can sıkıntısından olsa gerek etraftaki hava bana çok bunaltıcı gelmeye başlamıştı. Merdivenlerden çıkıp hızlı adımlarla odama yöneldim. Kendimi bitkin hissediyordum. Bir duş alıp üzerimdeki yorgunluğu atmak iyi gelebilirdi. Odaya geldiğimde ilk işim banyoya girmek olmuştu. Ilık su yavaş yavaş bedenime akarken üzerimdeki yorgunluğu da kendisiyle beraber alıp götürüyordu. Yorgunluğum azalıyordu lakin ruh halim yine aynıydı. Kafamda binlerce düşünce, binlerce soru geçiyordu ama ben hiçbirine cevap bulamıyordum. Tüm duygularım bir birine karışmış gibiydi. Her dakikam gergin ve huzursuz geçerken mutlu olmayı da beklemiyordum açıkcası. Bu konaktaki yaşamım gün geçtikçe daha da zorlaşıyordu. Buraya gelirken bu kadar olayla karşılaşacağımı bilmiyordum. Kim bilir, bu konakta daha neler yaşayacaktım... Ama en azından bu gün biraz sakin geçiyordu. En azından şimdilik. On dakikalık bir duşun ardından hızlı bir şekilde saçlarımı kurutup çıktım banyodan. Dolabımı açıp içindem gözüme kestirdiğim kıyafetleri çıkarıp giydikten sonra yatağın üzerine oturdum. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu resmen. Duş beni biraz rahatlatmıştı ama hâlâ canım sıkkındı. Dirseklerimi dizlerime yaslayıp kafamı ellerime yasladım. Ben sıkıntıyla oflarken yerimde oturmaktan sıkılıp ayağa kalktım. Ağır adımlarla kapıya doğru yöneldim. Odadan çıktığımda temiz havayı ciğerlerime çekip rahatlamaya çalıştım. Ağır adımlarla merdivenlere taraf ilerledim. Merdivenlerden indiğim anda kısıkta olsa kulaklarıma gelen konuşma sesleri adımlarımı duraksatmıştı. Ses merdivenlerin bitimindeki kapının arkasından geliyordu. Bildiğim kadarıyla burayı çalışma odası olarak kulanıyorlardı. Bu ses bana oldukça tanıdık geliyordu ama o bu saate şirkette olurdu. Kapı hafiften aralıktı. Sanki sertçe çarpılıp kapanmamış gibiydi. Merakıma engel olamayıp kapıya doğru yaklaştığımda sesler daha da netleşmişti. "Sende hâlâ beni seviyorsun, biliyorum bunu!" Bu sesi duyduğumda içimde beliren sinirle bir adım daha atıp kapının aralık olan kısmından içeri baktım. Avluda kimse yoktu ve bu yüzden rahat hareket edebiliyordum. Gördüğüm yüzlerle içimde ki siniri zar zor zapt ediyordum. Aras ve Dicle... Aras sert ve sinirli gözlerle Dicle'ye bakarken, Dicle ağlamaklı bir ifadeyle zar zor konuşuyordu. İçimde tarifsiz bir sinir ve anlam veremediğim duygular belirmişti. Bu beni oldukça rahatsız ediyordu. "Bunları daha önce konuşmuştuk!" Aras bunu söylediğinde Dicle ağlamasını durduramıyor gibiydi. Aras neden bu saate evdeydi? Gerçi merak etmem gereken konu bu değildi. Şu an oldukça sinir bozucu bir durumun içerisindeydim. Bu an bana oldukça tanıdık geliyordu. Çünkü bir kere daha onların konuşmalarına şahit olmuştum. Lakin o zaman bu kadar fazla sinirlendiğimi hatırlamıyordum. "Aras, ben dayanamıyorum artık!" Dicle sesini biraz daha yükseltip bunu söylediğinde Aras sert tavrını hiç bozmamıştı. "Dicle!" Dedi sert ve uyarır bir tonla. Yüzünde her zamanki ifadesi vardı. Şu an ki durum yüzünden gerginliğim hatsafaya çıkmıştı. Zorlukla yutkundum. Ne yapacağımı bilmiyordum ama bu sinirime de anlam veremiyordum. Neden bu durum bu kadar canımı yakıyordu ki? Ben zihnimde ki sorulara anlam veremezken Dicle gözlerini Aras'a dikmişti. Önce ona bir adım yaklaştı. Sonra bir adım daha... Ve! Dicle Aras'ı öptüğünde resmen boğazım düğümlenmişti. Bu kız ne yaptığını zannediyordu? Gördüklerimin şokuyla gözlerim kısılmış anlamsız bakışlarla onlara bakıyordum. Vücudum yine müthiş bir sinirle boğuşurken zorlukla yutkundum. Şu an çok şaşkın ve sinirliydim. Öyle ki kendimi gizlemeyi bırakmış adımlarım onların görüş açısına girmişti farkında olmadan. Aras Dicle'nin kollarından tutup onu kendinden uzaklaştırdığında, Dicle'nin bakışları bana dönmüştü. Gözleri şaşkın ve korkulu bir ifadeyle bana bakarken, benim gözlerim Aras'ın siyah gözleriyle buluştu. Farkında olmadan burada olduğumu belli etmiştim ama şu an umurumda değildi. Dicle'ye, Aras'la gerçekten evli olmadığımızı fark ettirmemem gerektiğini biliyordum. Çok sinirliydim ama akıllı davranmalıydım. Öne doğru bir adım atarak sinirle onlara taraf baktım. "Ne oluyor burada?!" Dedim aldatılan bir kadın tavrını takınarak. Bu durumdayken yapabileceğim tek şey buydu. Aras sert ve rahat tavrını bozmadan yüzüme bakıyordu. Bu tavrına şu an aşırı sinir oluyordum. Sorduğum soruya cevap alamayınca sesimi biraz daha yükselttim. "Size ne oluyor burada dedim!" Ben bağırarak bunu dediğimde, Dicle koşar adımlarla odadan çıktı. O çıktığında Aras'la baş başa kalmıştık. Kimsenin duymaması için arkamdaki kapıyı kapatıp sinirle yüzüne baktım. "Bravo ya! Gerçekten bravo! Ben insanlar anlamasın diye kendimi paralıyorum, sen burada o kızla..." Cümlemi sinirimden dolayı tamamlayamamıştım. Şu an o kadar sinirliydim ki her tarafı dağıtmak istiyordum. Anlamlandıramadığım bir şekilde canım yanıyordu. Ben çok sinirliydim ama Aras hâlâ tavrını bozmuyordu. "Dicle'yi öpen ben değildim!" Dedi rahat bir tavırla. Delirmek üzereydim. "Buna izin vermemeliydin!" Sesim sinirimi belli eder derecedeydi. Aras beni duyduğunda bana doğru bir adım yaklaştı. "Bu seni neden bu kadar sinirlendiriyor?" Aras sert tavrını koruyarak, sorgulayıcı bir ifadeyle bana bunu sorduğunda bir an afalladım. Bu sinirime bende şaşırıyordum ama yine aynı çıkış yoluyla kurtaracaktım kendimi. "Sana beninle evliyken başka biriyle ilişkin olmasını istemediğimi söylemiştim! Ben böyle birşeyi kabul edemem!" Ben bunu dediğimde Aras bana bir adım daha yaklaştı. "Bu evliliğin gerçek bir evlilik olmadığını sana hatırlatmama gerek varmı Sena?!" Aras'ın bu cümlesiyle kalbimde bir sarsılma hissetmiştim. Evet bunları biliyordum ama içimdeki bu duygu karmaşasına anlam veremiyordum. "Seni kıskandığımı falan mı zannediyorsun?" Dedim sinirli bir tavırla. Aslında bu soruyu bir taraftanda kendime soruyordum ama kendi kafamdaki soruları es geçip direk Aras'a odaklandım. Aras dik duruşunu hiç bozmadı ve bana bir adım daha yaklaştı. "Bunu zannetmemi sağlayan sensin!" İmalı bir tavırla bunu söylediğinde sinirle gözlerimi devirdim. "Sizin saçma ilişkiniz umurumda bile değil, benden sonra ne yaparsanız yapın ama benimle evliyken böyle birşeyi kabul etmemi asla bekleme benden! Asla!" Sesim biraz daha yüksek çıkmıştı. Aras'ın sinirlendiğini kasılan çenesinden anlayabiliyordum. Gözlerini bana kenetleyip sinirle baktı yüzüme. "Seni, bana ne yapacağımı söylememen konusunda defalarca uyarmıştım Sena!' İsmimin üzerine yaptığı vurgu gerilmeme neden olurken, zihnim onun karşısında yenilgiyi kabul etmemem için beni uyarıyordu. Gerginliğimi belli etmemeye çalışarak ona baktım. "Senden sadece bir isteğim vardı, ama görüyorum ki onu bile yapmak istemiyorsun, tekrar söylüyorum ben böyle birşeyi kabul edemem!" Dedim kararlı bir tavır takınarak. Aras'ı daha da sinirlendirdiğimin farkındaydım ama yinede ağzımdan çıkan kelimelere engel olamıyordum. Aras sabır diler gibi sinirle nefes aldı. "Konuyu burada kapatalım yoksa kalbini kıracağım!" Bunu duyduğumda sinirle kaşlarımı çattım. Çok sinirliydim ve ne yapacağımı bilmiyordum. "Bu konu burada kapanmadı, Aras Karaaslan!" Aynen onun yaptığı gibi isminin üzerine vurgu yapıp bu cümleyi söyledim ve ardından sinirle çıktım odadan. Aras'a hiç olmadığım kadar sinirliydim. Kafayı yemek üzereydim resmen. Sinirli adımlarla merdivenleri birer ikişer çıkıp odama doğru ilerledim. Umarım Dicle karşıma çıkmazdı yoksa bu sinirle kendimi tutamazdım ve hiç iyi şeyler olmazdı. Ben odama doğru sinirle ilerlerken, karşıma çıkan kişi Merve olmuştu. "Neredesin sen Sena, bende seni arıyordum!" Merve'yi duyduğumda sinirimi belli etmemeye çalıştım ancak pek başarılı olduğum söylenemezdi. "Neyin var senin, burnundan soluyorsun resmen!" Merve bunu dediğinde sakin görünmeye çalıştım. "Can sıkıntısı işte!" Ben bunu dedikten sonra Merve anlamış bir şekilde kafasını salladı. "Bende çok sıkıldım!" Merve sıkıntıyla ofladı. Zaten bu evde yeterince gerginlik yaşıyordum ve birde bu olanlar beni epeyce yıpratmıştı. Konağın duvarları üzerime üzerime geliyordu. Aras istediği gibi davranırken ben neden dört duvar arasına tıkılıp kendimi boğuyordum ki? Bundan sonra o nasıl davranıyorsa aynı şekilde karşılık verecektim. "Bak ne diyeceğim; biraz dışarı mı çıksak? Hem alışveriş falan da yaparız." Ben bunu dediğimde Merve hem sevinmiştii hem de şaşırmıştı. "Çok iyi olur ama bizimkiler izin verirmi? Yani dedem bana sorun çıkartmasın?" "Merak etme birşey olmaz, annene haber vermen yeterli!" Ben bunu dediğimde Merve beni kafasıyla onaylayıp gülümsedi. "Ben anneme söyleyip geliyorum o zaman!" Merve hızla yanımdan ayrıldığında bende hazırlanmak için odama yöneldim. Boşu boşuna konağa tıkılıp kendimi sıkmama gerek yoktu. Madem Aras bey bu kadar rahat davranıyordu, bende istediğim gibi davrancaktım bundan sonra. ▪□▪□▪□▪□▪ Merdivenlerden ağır ağır inip avluda hazır bir şekilde beni bekleyen Merve'nin yanına doğru ilerledim. "Hadi gidelim!" Ben bunu dediğimde Merve beni kafasıyla onayladı. Nurcan abla Hasan beyin kızacağını düşündüğü için başta biraz diretmiş ama sonra izin vermişti. "Buyur yenge araba bu tarafta bekliyor, nereye gidecekseniz şöfor bırakır!" Korumalardan biri arka taraftaki kapıyı gösterdiğinde hafif gülümseyerek ona baktım. "Gerek yok biz kendimiz gideriz!" Ben bunu dediğimde adam mahcup bir tavırla bana baktı. "Tek başınıza gidemezsiniz yenge, ağam sonra bize kızıyor!" Adam bunu derken sıkıntıyla ofladım. Onları da zor durumda bırakmak istemiyordum ve bu yüzden hafifçe kafamı salladım. "İyi o zaman!" Merve ile beraber arka kapıya doğru yürüyüp bozi bekleyen büyük ve siyah arabaya bindik. "Nihayet konaktan çıkabildik!" Merve bunu dediğimde hafifçe gülümsedim. Bu arada araba yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı. Olanlar yol boyunca aklımdan çıkmamıştı. Hele ki Dicle'nin Aras'ı öpmesi, her aklıma geldiğinde delirecek gibi oluyordum. Aras'a çok öfkeliydim. Muhtemelen biz çıkmadan önce çıkmıştı konaktan. Zaten oldukça sinirliydi. Bu düşünceler zihnimi kemirip duruyordu. Gerginliğim hatsafadaydı ama bunu belli etmemeye çalışıyordum. Malesef ki oyuna devam etmek zorundaydım. Her şeye rağmen devam etmeliydim. Buraları pek bilmediğim için alışveriş yapacağımız yerlerin seçimini Merve'ye bırakmıştım. Şöfor bizi oldukça büyük olan çarşıda indirmiş, bizi burada bekleyeceğini söylemişti. •°•°•°• "Bu nasıl Sena!" Merve elinde tuttuğu çiçek desenli elbiseyi üzerine tutmuş bana gösterirken elbiseye göz gezdirdim. "Güzel gözüküyor, bunu bir dene bence!" Ben bunu dediğimde Merve beni kafasıyla onayladı. "Hemen deniyorum!" Merve hızla kabine girdiğinde bende kıyafetlere göz gezdiriyordum. Bir sürü mağaza gezmiştik ve onlarca kıyafet almıştık. Alışveriş beni rahatlatıyordu sanırım. Birazda olsun üzerimdeki gerginliği atmıştım ama hâlâ daha tam olarak geçmiş sayılmazdı. Biliyordum ki eve gittiğimde yine gergibliğim hatsafaya çıkacaktı. Bir kaç dakika sonra Merve kabinden çıktığında gülümseyerek kendi etrafında bir tur döndü. "Nasıl olmuş!" Üzerindeki elbise mavi çiçek desenli güzel bir elbiseydi ve ona da yakışmıştı. Memnun bir tavırla gülümsedim. "Çok güzle olmuş!" Ben bunu dediğimde Merve'de beni başıyla onayladı. "Bende çok beğendim! Alıyorum o zaman." Merve bunu deyip tekrar kabine girdi. Bende gezinmeyi bırakıp Merve'yi beklemeye başladım. Saatledir alışveriş yapıyorduk ve ben artık yorulmaya başlıyordum. Bir kaç dakika sonra Merve kabinden çıkıp elindeki elbiseyi kasaya bıraktı. Aldıklarımızı ödedikten sonra elimizde bir ton poşetle çıktık mağazadan. "Şu çay bahçesinde biraz oturup birşeyler mi içsek? Ben baya yoruldum!" Merve bunu dediğinde onu kafamla onayladım. "Olur, sonra da eve gideriz!" Bunu dedikten sonra Merve ile beraber çay bahçesine gittik. O arada poşetleri arabaya bırakmıştık ve bu yüzden biraz rahatlamıştık. Soğuk birşeyler söyleyip masalardan birine oturduk. Etraf çarşı kadar kalabalık değildi ama yinede insanlar vardı. Çok yorulmuştum ve bu yüzden soğuk birşeyler içmek iyi gelebilirdi. "Kimleri görüyorum böyle..." Gayet yakından gelen bu erkek sesini duyduğumda kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Ses masanın önünde duran uzun boylu ve hafif sarışın adama aitti. Adamı daha önce hiç görmediğime emindim. Merve adamı görünce biraz gerilmişti ve buna anlam verememiştim. Adama sorar gözlerle baktığımda, hemen konuşmaya başladı. "Siz Sena hanım olmalısınız!" Adam bunu söylediğinde ismimi bilmesine şaşırmıştım. Çünkü gerçektende adamı tanımıyordum. Bozuntuya vermeyip kafamı salladım. "Evet ama, siz kimsiniz? Tanıyamadım!" Bunu söyleyip sorar gözlerle adama baktım. "Ben Baran, Baran Eroğlu!" Bölüm Sonu♡ |
0% |