Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm "Aci Ve Öfke"

@k_blackfire

Keyifli okumalar...


"Ne bu halin Dicle? Yoksa hayatında biri mi var?"

Ağzımdan çıkan cümle için tek bir pişmanlık dahi duymazken, tüm bakışlar üzerime kilitlenmiş gibiydi.


Hiç bir şey umurumda değildi, Dicle ve Aras'ın arasında olanlar yüzünden ben yeterince küçük düşmüştüm, şimdi sıra bendeydi...


Masada bir süre sessizlik hakim olurken Dicle, kıpkırmızı kesilmiş bir şekilde bana bakıyordu. Hatice Hanım ve Gönül ise nefretle...


Umurumda değildi!


Herkes sessizliğini korurken masada duyulan tek ses Aras'ın öfkeli sesi olmuştu.


"Sena!"


Ona dönüp bakmadım. Onunla gözgöze gelmek istemiyordum, çünkü biliyordum ki o gözler yine beni susturmaya yetecekti. Bunu yapmayacaktım.


Yüzümde ki alaycı ifadeyi değiştirmeden konuşmaya başladım.


"Ne var canım? Dicle güzel kız sonuçta, hayatında biri olamazmı?"

Dicle sessizliğini bir an olsun bozmazken, Merve'de alaycı bir tavırla Dicle'ye bakıyordu.


Herzaman bana laf sokmak için fırsat kollayan Hatice Hanım, şimdi sus pus kesilmişti.


"Saçmalık bu!"

Gönül pat diye lafa atladığında gözlerimi devirmekten kendimi alamadım.


"Senin adın Dicle'mi?"

Merve, Gönül'e sinirle bakarak bunu söylerken, Dicle hâlâ tek kelime etmiyordu.


Hicran Hanım yapmacık bir şekilde öksürüp, bizi uyarırken bu sefer konuşan kişi Aras olmuştu.


"Yeter! Kapatın şu konuyu!"

Aras sert bir şekilde bunu söylediğinde, Dicle bir hışımla masadan kalkıp, koşar adımlarla merdivenlere yöneldi.


Dicle gittiğinde, masadaki gergin hava hâlâ dağılmamıştı. Böyle bir konuyu açtığım için Aras'ın çok sinirli olduğuna emindim ama bende ona çok sinirliydim.


Dün olanlar benim için son damlaydı. Bence yeterince sabretmiştim. Yersiz yere suçlanmalara asla katlanamazdım ve bundan sonrada susmayacaktım.


Masada bir kaç dakika sessizlik hakim olurken Hatice Hanım bana iğneleyici bakışlarını yolluyordu.


Bir süre sonra Hasan Bey'de aşağı inmiş ve kahvaltı başlamıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu.


Hasan Bey masada gözlerini gezdirip kaşlarını çattı ve ardından Hatice Hanım'a taraf baktı.


"Yeğenin nerede Hatice? Herkesin kahvaltıda olması gerektiğini öğrenemedi mi hâlâ?"

Hasan Bey bunu sorduğunda Hatice Hanım Hasan Bey'e taraf baktı.


"Biraz rahatsızmış baba, o yüzden inemedi."

Hatice Hanım bunu söyledikten sonra bana imâlı bir şekilde baktı.

"Bir daha olmaz."


Bu sözüyle yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirdim. Sinirimi bozmaya çalışıyordu ama nafileydi.


Hasan Bey kaşları çatık bir şekilde, "Bir daha olmasın! Herkes bu konağın kurallarını bilecek." dedikten sonra tekrar kahvaltısına döndü.


:::::::


Elimdeki tepsiyi mutfağa bıraktıktan sonra tekrar avluya çıktım. Kahvaltı masası toplanırken Hicran Hanım ve Hasan Bey oturup kahvelerini yudumluyorlardı.


Aras ise telefonda ciddi bir şekilde biriyle konuşuyordu. Gözleri beni bulduğunda bakışlarımı kaçırmak istedim lakin o buna bile firsat vermeden telefonu kapatıp olduğum tarafa doğru yürümeye başladı.


Kalbim ritmini yavaş yavaş artırırken o çoktan yanıma varmıştı. Her zaman böyle kusursuz görünmeyi nasıl başarıyordu?


Nefes kesiciydi...


Bir eliyle kolumu tutup kendine taraf çevirdi.


"Gel benimle!"

Bunu dedikten sonra cevap vermemi bile bekleneden beni çalışma odasına doğru yürütmeye başladı. Dikkat çekmemek için ona ayak uyduruyordum lakin bir yandanda söyleniyordum.


"Bırak kolumu!"

Ona hâlâ sinirliydim ve bu ses tonumdan da anlaşılıyordu.


Aras beni dinlemeden çalışma odasının kapısını açtı ve ardından beraber içeri girdik. Odaya girmemizle kolumda ki elini gevşetmişti.


Kolumu ondan kurtarıp sinirli bir ifadeyle yüzüne baktım. O benden daha öfkeli gözüküyordu.


"Sen ne yapmaya çalışıyorsun?"

Sinirli ve sert bir ses tonuyla bunu sorduğunda gözlerimi devirdim.


"Birşey yapmaya çalıştığım falan yok!"

Ben bunu dediğimde Aras bana bir adım daha yaklaştı ve sinirle yüzüme baktı.


"Neydi o kahvaltıda söylediklerin?"

Aras sinirle bunu derken ben oldukça sakin görünmeye çalışarak onu dinliyordum.


Kollarımı önümde birleştirip bende ona bir adım yaklaştım.


"Bu seni neden bu kadar sinirlendirdi?"

Oldukça sakin ama imâlı bir tavırla bunu söylediğimde, Aras sinirle güldü.


İkimizde biliyorduk neden sinirlendiğini ama ben işi yokuşa sürmek istiyordum. Zaten onu sinirlendirmek için yapmamış mıydım bunu?


"Sırf beni sinirlendirmek için bu şekilde konuşuyorsun!" Aras sanki aklımdan geçenleri görmüş gibi bunu söylediğinde zorlukla yutkundum.


Şu an karşımdaydı ve ben yine onun gözlerine hapsolmak üzereydim. Kalbim deli gibi çarparken o bana oldukça yakın duruyordu.


Sakin gözükmeye çalışarak tekrar gözlerine baktım. "Seni o kızla gördüğümde, bende sinirlenmiştim ama," dedim ve ardından yutkundum, "bu senin umurunda bile olmamıştı!"


Cümlemi bitirdiğimde Aras, hızlı bir hareketle kolumu tuttu ve sırtımı duvara yasladı. Yüzünü, benim yüzümle aynı hizaya getirdiğinde nefesini hissetmeye başlamıştım.


Kalbim ritmini daha da arttırırken, o simsiyah bakışlarını üzerime dikmiş, beni izliyordu.


Bir eliyle saçımı arkaya götürdü. Dokunuşu ile bütün vücudum karşı konulamaz bir heyecanla sarsılmıştı.


Gözlerimi ondan ayıramıyordum. Bana şuan o kadar yakındı ki heyecandan delirmek üzereydim.


Gözlerini gözlerimden ayırmadan bana bakmaya devam etti ve ardından biçimli dudakları usulca aralandı.


"Sınırları zorluyorsun, Sena!"

İsmimin üzerine yaptığı vurgu içimde garip hislere neden olurken, heyecanımı bastırmaya çalışıyordum.


O derin bakışlarına dalıp gitmiştim. Heyecanımı olabildiğince saklamaya çalışıyordum lakin işe yarayıp yaramadığı konusunda şüphelerim vardı.


Rahat görünmeye çalışarak ona baktım. "Sınırları zorlamayı severim!" Dedim ve ardından odadan çıkmaya yeltendim lakin o buna izin vermedi ve beni tekrar eski yerine döndürdü.


"Kaçıyorsun?" dedi beni köşeye sıkıştırmak için. "Neden?"


Bu sorusu gerilmeme neden olurken verecek bir cevap bulamadım. Evet, heyecanımdan kurtulmamın başka bir yolu yoktu. Tek yol ondan uzak kalmaktı, istemesem bile...

Aslında ondan değil, hislerimden kaçıyordum, ama bunu ona asla söyleyemezdim.


İstemsizce gözlerimi kaçırdım. Bunu yapmak heyecanımı daha da belli etmişti ama kendime hakim olamamıştım çünkü kalbim duracak gibiydi.


Bir cevap vermem gerekiyordu ama verecek bir cevap bulamayıp kaçamak bir cevap verdim


"Yok öyle birşey," dedim ve zorlukla yutkundum, "kaçtığım falan yok!"


Aras yüzüme inanmayan bakışlarını yollarken, bulunduğum durum beni epeyce zorluyordu.


Şimdi gidersem, yine kaçtığımı düşünecekti, biliyordum ama kalbim duracak gibiyken burada daha fazla duramazdım. Aras'ın gözleri aklımı durduruyordu resmen, ve ben şu an büyük bir çıkmazın içerisindeydim.


Ona olan hislerim yavaş yavaş günyüzüne çıkıyordu ve ben bunu engeleyemiyordum. Bu duygular beraberinde çok şey getirecekti bunu da biliyordum ama o duyguları bir türlü susturamıyordum.


Elimde olsa o garip hisleri bir çırpıda söküp atardım içimden. Burada olmamın nedeni Aras'la olan anlaşmamızdı ve ben buna sadık kalmalıydım. Lakin artık kontrolümü kaybetmişim gibi geliyordu. Onunla her gözgöze gelişimde, zaman duruyordu sanki. Nerede olduğumu, kim olduğumu unutuyordum ve bu işin sonunu getirebilecekmiydim, o büyük bir soru işaretiydi...


Ne yapacağımı bilemez bir şekilde ona bakarken, beni bu durumdan kurtaran şey Aras'ın çalan telefonu olmuştu.


Aras gözlerini benden ayırıp telefonunu açtığında bende rahat bir nefes verip ondan uzaklaştım ve bunu fırsat bilerek hızla çıktım odadan.


Az önce bulunduğum durumdan dolayı kalbim hâlâ deli gibi atıyordu. Yüzümün kızardığına emindim.


Bir kaç saniye öyle durup sakinleşmeyi bekledim ve kalbimin ritmi biraz olsun normale döndüğünde avluya doğru ilerlemeye başladım.


Gözüme ilk çarpan kişi, bana sinirle bakan Gönül olmuştu. Bu bakışların sebebini anlamak zor değildi. Dicle'yle çok yakın olduklarını biliyordum ve bu yüzden bu tepkileri beni şaşırtmıyordu.


Gönül yavaş adımlarla yanıma yaklaşıp tam önümde durdu. Yüzünde büyük bir kin vardı.


Gözlerimi devirip, soğuk bir şekilde Gönül'e baktım. "Bende nerede kaldın diyordum!" Dedim imâlı bir ses tonuyla. "Seni dinliyorum!"


Gözlerime tekrar nefretle baktı. "Sen gerçekten tam bir yılansın! Biliyorsun değil mi bunu?"


Söylediği cümleye karşılık olarak alayla güldüm.


"Hayırdır Gönül! İşi gücü bıraktın, Dicle'nin avukatlığını mı yapıyorsun?"

Ben bunu dediğimde o hâlâ nefretle bana bakıyordu.


"Evet! Dicle, bunları haketmiyor!" Dedi yakarırcasına. Bu cümlesiyle beraber yüzümdeki gülümsemeyi silip sinirle ona baktım.


"Sana göre haketmiyor olabilir ama, ben gördüklerime bakarım!"

Bunu dedikten sonra kollarımı önümde birleştirip Gönül'e baktım.


Gönül hâlâ aynı ifadeyle bana bakıyordu. "Açık konuşalım Sena," dedi düz bir sesle. "Amcam ve Dicle'nin arasında olanları bildiğini hepimiz biliyoruz!"


Bu cümlesi daha da sinirlenmeme neden olurken tekrar gözlerimi devirdim.


"Evet, biliyorum! Ama bu benden önce olan birşey, geçmiş gitmiş yani!"

Bu söylediğim şeyin doğruluk payïndan şüpheliydim ama şuan Gönül'ün eline koz verecekte değildim.


Gönül söylediklerimi duyduktan aynı ifadeyle bana bakmaya devam etti.


"Gerçekten bunun geçmişte kaldığını mı düşünüyorsun?"

Bu söylediği sinirimi arttırırken, alayla güldüm.


"Senin derdin ne," Dedim alaylı bir tavırla ve ardından yüzümdeki gülümsemeyi silip sinirle onun yüzüne baktım. "Sana mı kaldı sorgulamak?"


Oldukça sert ve tehditkar bir tavırla bunu söylediğimde bir an afalladı ve sonra tekrar yüzüme baktı.


"Bak Sena," dedi az öncekine nazaran daha sakin bir sesle ve ardından derin bir nefes aldı. "Dicle benim en yakınım ve amcamla olan aşklarına ben şahidim..."


"Yeter!" Dedim lafını tamamlamasına izin vermeden. "Bu saçmalığı daha fazla dinlemeyeceğim!"


Sinirim hatsafaya çıkmıştı. Karşıma geçip böyle konuşma hakını nereden buluyordu? Resmen sabrım sınanıyordu.


"Sen kabul etsende etmesende gerçek bu!"

Gönül bunu dediğinde ona bir adım yaklaştım ve sinirle ona baktım.


"Sen bir kimle konuştuğuna baksana!" Dedim öfkeli bir sesle. "Senin o Dicle'ye aşık dediğin adam benimle evli,"


Bunu dedikten sonra elimi kaldırıp ona yüzüğümü gösterdim. " İyi bak, siz ne derseniz deyin, gerçek bu!"


Gönül'ün yüzü düşerken ona öfkeli bir tavırla baktım ve ardından yanından hızlı adımlarla uzaklaşıp merdivenlere yöneldim.


Ellerim kaşınmaya başlamıştı ama bu sefer kaşınmasının sebebi sinirdendi. Şu an düşüncelerim kafamı kurcalarken ellerimi pekte düşünmüyordum.


Orada söylediklerim bir yana, Gönül'ün haklı olma ihtimali vardı. Hatta, Aras ve Dicle'nin arasında olanlar gün gibi ortadaydı. Dicle'nin, Aras'ı sevdiğini zaten biliyordum ama Aras'ın da Dicle'yi hâlâ seviyor olabilme ihtimali beni delirtiyordu.


Bu gurur kırıcı ve yıpratıcı birşeydi. Bu konağa ilk geldiğimde ve bu durumu öğrendiğimde Dicle'yi anlamaya çalışmıştım, hatta ona üzülmüştüm lakin şimdi ki durum oldukça farklıydı. Artık bu duruma tahammül edemez hale gelmiştim.


Bu şeylerin gözümün önünde yaşanması beni oldukça sinirlendiriyordu. Aras'ı artık o kızla görmek istemiyordum.


Merdivenlere ulaşmamla beraber, Aras'ın çalışma odasından çıkması bir olmuştu. Onunla birden karşı karşıya gelmemiz kalbimin ritmini artırmaya başlarken o sert ve siyah bakışlarıyla beni süzdü.


Gözleri gözlerimde gezinmeye başladığında gergin bir nefes verdim. Aklımda dolaşan düşünce Gönül'ün az önce söyledikleriydi ve bu konu günlerdir kafamı kurcalıyordu. Aras'la bu konu yüzünden defalarca kavga etmiştik.


Aras'ın Dicle'yi sevme ihtimali ve dün gece ettiğimiz kavga aklıma geldiğinde öfkem tekrar günyüzüne çıkmak üzereydi.


Onunla tekrar kavga etmek istemiyordum ve bu yüzden bakışlarımı ondan kaçırdım ve tekrar merdivenlere yöneldim. Benim bir adım atmamla Aras'ın kolumu kavrayıp beni kendine çevirmesi bir olmuştu.


Gözlerimi devirdim. "Ne yapıyorsun sen ya?"


Aras sorumu umursamadan ellerini kolumdan aşağı kaydırdı ve elimin üzerinde durdu.


"Canını sıkan ne?" Dedi öfkeli bir nefes vererek. Gözleri ellerimdeydi ve neyi kastettiğini anlamıştım. Kızaran ellerime bakıyordu ve bunu sinirlendiğimde ya da gergin olduğumda yaptığımı biliyordu. Yine gözünden kaçmamıştı. Bu kadar dikkatli olmak zorunda mıydı?


Benimde gözlerim ellerime kaydı ve ardından Aras'a baktım. O da bana bakıyordu. Öfkelenmiş gibiydi. Benim üzülmüş ya da gergin olmam onu öfkelendirmişmiydi?


Bir süre cevap vermediğimde Aras derin bir nefes aldı. "Sena," dedi düşünceli ve bir sesle. "Yüzün hiç gülmüyor!"


Bunu duyduğumda gözlerimi Aras'ın siyah gözlerine diktim. Tam ağzımı açıp konuşacaktım ki merdivenlerden inen Dicle'yi görmemle beraber susmaya devam ettim. Dicle'nin gözleri bizim üzerimizdeydi. Aras'a öyle bir bakıyordu ki içime büyük bir acı oturdu. Acının sebebi Aras'ında bir kaç saniye Dicle'yle gözgöze gelmesiydi. Bu bakışma ikisinin arasında ki yaşanmışlığı hissettirdi bir an.


Kalbime oturan acı büyüdü büyüdü ve en son patlayacak noktaya geldi. Boğazıma yerleşen yumru defalarca yutkunmama rağmen geçmiyordu. Gözlerim yanmaya başlamıştı ama herşeye rağmen güçlü görünmeye çalışıyordum.


Dicle yanımızdan geçip gittiğinde Aras'ın gözleri tekrar beni buldu ama burada kalmak istemediğimi farkettim. Eğer kalırsam ağlardım ve onun beni böyle görmesini istemiyordum.


İçimde ona karşı olan sinirim artarken yüzüne sinirle baktım ve elimi onun elinden kurtardım. O hissettiklerimi anlamış gibi bakıyordu bana. Bu bakış içinde birçok mâna taşıyordu ama şu an kestirebilecek durumda değildim.


Merdivenlere tekrar yönelmeden Aras'ın siyah gözlerine bir kez daha baktım. Gözümde ki yaşlar her an akabilirdi ama umursamadım ve ona bakmaya devam ettim.


"Tek neden sizsiniz Aras," dedim buruk bir şekilde gülümseyerek, sonra gözlerimle mutfağın önünde üzgün bir şekilde bizi izleyen Dicle'yi gösterdim.


Artık söyleyecek pek bir şey yoktu, o anlamıştı demek istediğimi. Son kez yüzüne sinirle bakıp ardından merdivenlere yöneldim ve hızla merdivenlerden çıkmaya başladım.


"Bu konu burada kapanmadı Sena!"

Aras'ın söylediğini duyduğumda arkamı dönmedim ama gözümde ki yaşlar çoktan yanağıma süzülmeye başlamıştı...


...


Bölüm Sonu(:

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Gelecek bölüm görüşmek üzere...


Loading...
0%