Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm "Ağlama"

@k_blackfire

İyi okumalar...


Midyat'a gece çökerken ben yine terasa çıkmış öylece manzarayı izliyordum. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Sabah Aras'la konuştuklarımız canımı epey bir sıkmıştı. Aşağıda kalırsam yine bir olay çıkacaktı. Zaten bu konakta beni sevmeyen insan sayısı epey bir fazlaydı.


Gönül'ün söylediklerine ayrı bir sinir olmuştum. Karşıma geçip söyledikleri yenilir yutulur şey değildi. Resmen karşıma geçip bana Dicle ve Aras'ın aşkını anlatıyordu.


Bu olanları düşünmek gözlerimi devirmeme neden oldu. Ellerim kaşımaktan kıpkırmızı olmuştu ama umursamadım. Öfkemi artık dizginleyemiyordum. Sabrım kalmamıştı ve artık sabretmekte istemiyordum.


Avluda akşam yemeği hazırlanıyordu ve Aras birazdan gelmek üzereydi. Yine kavga edeceğimizi biliyordum, bu resmen bir rutin haline gelmişti.


Derken konağın kapısı açıldı ve beklediğim o kişi içeri girdi. Tüm endamıyla...


Kollarımı önümde birleştirip gözlerimi ona diktim. Ben terasta olduğum için o beni göremiyordu. En son onunla beraber burada konuştuğumuzda pek iyi şeyler olmamıştı. Bana o zaman yine çok yakındı...


Bu olanları düşünmek yanaklarımın kızarmasına neden olurken Aras çalışanlardan birine birşeyler söyledi. Ne söylediğini duymuyordum lakin çalışan ona cevap verdiğinde Aras'ın gözleri direkt beni buldu. Yerimi sormuş olmalıydı.


Rüzgar tenime değerken yine o geceyi hatırladım. Benim için dönüm noktası olan o geceyi...


Bizim evin terasındaydım. Gelen misafirleri babamın yeni ortakları ve sadece iş için orada olduklarını zanediyordum. Oysa onların amacı çok daha başkaydı. Bana bir kaç ay önce birisi baban böyle birşeyi kabul edecek deseydi buna asla ihtimal vermezdim. Ama o gece, kaderimin değiştiği gece anladım ki mevzu bahis para olunca babamın gözü beni bile görmüyormuş. Beni şaşırtan başka birşey daha vardı o da annem. O o kadar güçlü ve sağlam bir kadındı ki böyle birseye asla izin vermeyeceğini düşünmüştüm. Tamam sevgisini fazla göstermeyen bir kadındı lakin bana herzaman 'güçlü ol Sena!' derdi. 'Çünkü sen benim kızımsın!'


Ailemi anımsadığımda onca olan şeye rağmen içimde bir özlem belirmişti. En başta Aslı'yı, kardeşimi özlemiştim. Ne olursa olsun hep yanımda durmuştu, ve onu çok seviyordum. Uzun zamandır konuşmamıştık. Bunu kendime hatırlatıp onu bu akşam aramayı düşünüyordum.


Arkamda adım seslerini işittiğimde kimin geldiğini anlamıştım. Arkamı dönüp ona bakmadım. Bakışlarının bana olan etkisinden kaçmanın tek yolu buydu.


Aras yanıma gelip ellerini ceplerine koydu ve gözlerini karşıya dikti. Üzerindeki simsiyah takım elbisesiyle çok etkileyici gözüküyordu. Siyah gömleğinin üsteki üç düğmesini herzamanki gibi açık bırakmıştı. Bakışlarını karşıya dikmiş oldukça rahat bir şekilde yanımda duruyordu.


Derken kafasını hafifçe bana çevirdi ve siyah bakışlarını benim gözlerime dikti. "Artık canın sıkkın olduğunda nerede olacağını biliyorum!" Dedi düz bir sesle.


Bir süre cevap vermedim. Neden bilmiyorum ama ona oldukça kızgın ve kırgın olduğumu anlasın istedim. Canımın yandığını görsün istedim. Belki de görüyordu. Bana 'yüzün hiç gülmüyor' demişti. Mutsuz olduğumun farkındaydı. Peki nedenini biliyormuydu? Ya da bilsin istermiydim?


Bilmesindi...


"Konuşmayacaksın belli ki!" dedi ve ardından bakışlarını benden ayırıp önüne döndü. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. "Tamam, nasıl olsa gözlerin neyin ne olduğunu gösteriyor."


Bunu duyduğumda kaşlarımı çattım. "Ne gösteriyormuş benim gözlerim?" Dedim düz bir sesle. Kalbim yine yerinden çıkacakmış gibiydi ama bu sefer yanına kızgınlıkta eklenmişti.


Kafasını bana çevirdi ve yüzünde ki o etkileyici gülümsemeyi silmeden gözlerini tekrar benim gözlerime dikti.


"Kıskançlık," dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan. "Saf kıskançlık!"


Göerim faltaşı gibi açıldı. Vücuduma büyük bir gerilim dalgası yayılırken kalbim duracak gibiydi. Kıskançlık mı demişti o?


Hayır şu an heyecanlandığımı görmemeliydi. Heyecanımı olduğunca saklamaya çalışarak Aras'a baktım.


"Kıskanmak mı?" Dedim ve ardından hafifçe güldüm. "Ben mi?"


Oda yüzünde ki gülümsemeyi silmeden beni kafasıyla onayladı. "Evet," dedi ve bana bir adım yaklaştı. "Gözlerin hiçbir şeyi saklayamıyor!"


Çok mu belli oluyordu? Şu an tüm duygular vücuduma hücum etmiş gibiydi. Bu konuşma yanaklarımda sıcak bir his oluşmasına neden olmuştu.


Oldukça sakin görünmeye çalışarak ona bakmaya devam ettim. "Gözlerimde ne görüyorsun bilemem ama benim hissettiğim tek şey öfke!" Bunu dedikten sonra bende ona bir adım yaklaştım, çekimser görünmek istemiyordum. "Sadece öfke?" Dedim tekrar ederek.


Aras'ın yüzünde ki ifade hiç değişmemişti. Yanına bu seferde inanmayan bir ifadede yerleşmişti.


"Sena," yüzünde ki gülümseme daha da belirginleşti. "Gözler asla yanıltmaz!"


Aras bunu dedikten sonra gözleri bana öyle bir bakıyordu ki tek kelime dahi edemiyordum.


Bu gözler o kıza da böyle bakmış mıydı acaba? Bir anda aklıma sabah ki bakışları geldi. Dicle'yle araların da geçen saniyelik bakışta, hissetiklerim tekrar canımı yakmaya başlamıştı. Aras'ın bana olan bakışları farklıydı, ya da bana öyle geliyordu bilmiyordum ama beni oldukça etkiliyordu. Ama Dicle'yle arasındakiler...


Bir anda boş bulunup "Sen aşık mısın o kıza?" diye sordum. Pişman olmayı bekledim ama herhangi bir pişmanlık belirmedi içimde. Belki cevap vermeyecekti ama vermesini istiyordum. Bu kadarını bilmeye hakkım olduğunu düşünüyordum.


Aras sorduğum soruyla yüzünde ki gülümsemeyi sildi ve yüzüne herzaman ki sert ifadesini yerleştirdi.

"Bu soruyu daha önce de sormuştun..."


Aras bunu dediğinde gergin bir nefes verdim. "Sadece merak ediyorum, bunu bilmeye hakkım var bence, bileyim de ona göre davranayım," dedim ve sesimin titrememesini dileyerek devam ettim. "Seviyormusum o kızı?"


Aras, gözlerime bakmaya devam etti. Vereceği cevabı çok merak ediyordum ve cevap vermesini çok istiyordum. Bu soru aklımı o kadar çok kurcalıyordu ki artık kafayı yemek üzereydim.


"Sana bunun geçmişte kaldığını söylemiştim." Dedi düz bir sesle. Cevabını duyduğumda zorlukla yutkundum.


"Ama o kız aranızdakiler bitmiş gibi davranmıyor, sende öyle..."

Bunu dediğimde neyden bahsettiğimi anlamıştı. Düşünmeden devam ettim.

"Aras!" Dedim kırgın bir sesle. "Ben artık nasıl davranmam gerektiğini, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum! Kafam karmakarışık, kendimi berbat hissediyorum. İnan artık ne kadar dayanabileceğimi bilmiyorum!"


Bunları söylerken gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Duygu karmaşası içindeydim ve bu aralar fazla ağlak olmuştum.


Ben bunları söylerken, Aras gözlerini hafifçe kısmış bir şekilde beni dinliyordu.


Yanıma bir adım daha yaklaşıp aramızda ki mesafeyi kapattı. Gözümdeki yaşlar çoktan yanağımdan süzülmeye başlamıştı.


Aras gözlerime baktı ve yine o kalbimi durduracak kadar heyecanlandıran ifade yerleşti bakışlarına.


"Sena," dedi yüzünü bana yaklaştırarak. Ardından bir elini kaldırıp yanağımda ki yaşları sildi. "Ağlama!"


Söylediği söz yüreğimi tekletirken heyecanım gitgide artıyordu. Tüm yaşananlar yine üstüste gelmişti ve ben yine gözyaşlarımı durduramıyordum.


"İyi kızsın ama," dedi ortamı yumuşatmak için. "Biraz inadın var tabii," bunu derken gülümsedi. O gülünce bende gülümsedim istemsizce. "Birde dilinin hiç ayarı yok!"


Aras bunu söylediğinde tekrar kaşlarımı çattım.

"Ben doğruları söylüyorum!" Dedim düz bir sesle.


"Aslında," Dedi tebessüm ederken. "Hoşuma gitmiyor desem yalan söylemiş olurum!"

Söylediği şey yüzüme ateş basmasına neden olurken zorlukla yutkundum. Yüzümde ki gülümseme takılı kalmıştı resmen.


Dayanamayarak, "Hoşuna mı gidiyor?" diye sordum.


Heyecan vücudumu sarmaya son hızıyla devam ederken, bu anı bozan şey duyduğumuz ayak sesleri olmuştu.


Gelen kişi mutfakta çalışanlardan biriydi. Ellerini önünde birleştirip itaatkâr bir tavırla bize baktı.


"Yemek hazır efendim!"

Kadın bunu dediğinde Aras yüzüne tekrar o ciddi ifadesini yerleştirip kafasını hafifçe salladı.


Kadın geldiği merdivenlerden inip gözden kaybolurken, Aras'ın gözleri tekrar beni buldu. Kızgınlığımın geçtiğini söyleyemezdim ama şu an kızgınlığı bile düşünmek istemiyordum.


Öyle bir etkisi vardı ki, o yanınızdayken başka hiçbirşeyi düşünemiyordunuz. Bende tam olarak böyle bir haldeydim.


Kısa bir süre öyle kaldıktan sonra, kafasıyla merdivenleri işaret etti.

"Gidelim mi?"


Onu kafamla onayladığımda neredeyse kalbimi durduracak birşey oldu. Aras hiç beklemediğim bir anda elimi tuttuğunda heyecandan bayılmak üzereydim.


Ellerini ellerimde hissetmek çok garip bir histi. Bunu barıştığımızı konaktakilere göstermek için yapmıştı biliyordum ama bu yine de çok garip bir histi. Her defasında heyecanım daha da artıyordu.


Kızgınlığım gecmemişti ama anlaşmaya sadık kalmalıydım. Bu yüzden ona uyum sağlayıp el ele aşağıya indik. Avluya indiğimizde tûn gözler üzerimizdeydi. Herkes masadaki yerlerini almıştı.


Önce, Dicle'yi gördüm. Bizi görmesiyle yüzü bembeyaz olmuştu. Aras'a bakıyordu ama Aras bu sefer o tarafa bakmadı. Gönül'ün affalamış bir şekilde ellerimize baktığını görünce onunla sabah yaptığımız konuşma aklıma gelmişti. Alayla yüzüne baktım ve gözlerimi devirdim. Bugünden sonra ona ayrı bir gıcık olmuştum.


Aras'la beraber masaya doğru ilerleyip, yerimize oturduk. Dicle'nin şuan benim yerimde oturmak için can attığını biliyordum. Onu umursamadım. Merve bana bakıp göz kırptığında bende ona taraf bakıp gülümsedim.


Sessiz bir akşam yemeğinden sonra, hepimiz avluda oturuyorduk. Hasan Bey uykusu olduğunu söyleyip odasına çekilmişti. Murat ağabey ve oğlu Serhat ise ortalıklarda yoktu.


Hicran Hanım tekli koltukta ki yerini almış ağır ağır kahvesini yudumluyordu. Ben ve Aras yanyanaydık. Hatice Hanım, Gönül ve Dicle ise karşımızda ki koltukta oturuyorlardı. Ahmet ağabey ve Merve ise hemen çaprazımızdaydılar.


Beraber oturduğumuz nadir anlardan biriydi. Genelde onlar otururdu ve ben odamda olurdum. Aras zaten çoğu gece geç geliyordu.


Şu an yanımda tüm havasıyla oturuyordu. Dicle'nin tam karşımızda olması sinirlerimi bozsada onu görmemezlikten geldim.


Aras ve Ahmet ağabey, anlamadığım şirket işleri hakkında ciddi bir şekilde konuşurken, Hicran Hanım'ın bakışları benim üzerimdeydi.


"Oğlum!" Dedi Aras'a hitaben. "Dünden beri konuşamadık, o Baran soysuzunun dedikleri neydi öyle!"


Hicran Hanım bunu dediğinde Aras'ın çenesi kasıldı. Baran'ın adını bile duymaya tahamülünün olmadığı belliydi.


Hicran hanım devam etti. "Hem o senin karını nereden tanıyormuş?" Dedi sakin bir sesle.


O lafını tamamlar tamamlamaz kaşlarımı çatıp Hicran Hanıma taraf baktım ve kendimi savunma içgüdüsüyle hemen lafa atladım.


"Benim o adamla alakam yok! Hem Merve'de oradaydı!"

Ben bunu dediğimde Merve'de hemen kafasıyla onayladı. "Evet, Sena haklı!"


"Bozacının şahidi şıracı!" Dedi Hatice Hanım sessiz bir şekilde.


Ben öfkeyle nefes verdiğimde Aras annesine taraf ciddi bir tavırla baktı.

"Yeter!" Dedi herzamanki sert ses tonuyla. "O herif hakkında tek bir kelime duymak istemiyorum! Konu burada kapanmıştır!"


Aras çok öfkeli gözüküyordu. O kavgadan sonra bu konu hakkında hiç konuşmamıştık. Baran denen adamdan neden bu kadar nefret ettiğini bilmiyordum ama adını bile duymaya tahammül edemediği belliydi.


Kollarımı önümde birleştirip, arkama yaslandım. Yine canımı sıkmayı başarmışlardı. Herşey art arda gelmek zorunda mıydı?


Aras kafasını hafifçe bana çevirdi ve omzunun üzerinden bana baktı. Bu konunun onun canını hâlâ sıktığını biliyordum. Hem kavga etmekten kendimi tam olarak ifade edememiştim. O Baran denen adam beni onun karşısında zor duruma sokmuştu.


Bu kısa bakışma kalbimin ritmini tekrar arttırırken, çalan telefonum bakışlarımı ondan ayırmama neden oldu.


Ekran da kardeşim Aslı'nın ismini gördüğümde ayağa kalkıp Aras'a taraf baktım. Ekranda ki ismi görmüştü ve bu yüzden sorgulamadan beni kafasıyla onayladı.


Onların yanından uzaklaşıp telefonu açtım. İlk duyduğum şey Aslı'nın neşeli sesi olmuştu.


"Aslı!"


"Alo Sena! Nasılsın!" Aslının sesini duyduğumda yüzümde minik bir tebessüm oluşmuştu. Hemen cevap verdim.


"Ben iyiyim siz nasılsınız?"

Bunu sorduğumda çoktan merdivenlere ulaşmıştım.


"Biz çok iyiyiz, seni çok özledim!"


"Bende seni çok özledim!" Dedim ve biraz duraksadım. "Annemler nasıl?"

Ben bunu sorarken çoktan merdivenleri çıkmaya başlamıştım.


Telfonda bir kaç ses duydum. Sanırım annemin sesiydi. Onun sesini duymam içimde bir burukluğa neden olurken Aslı cevap verdi.


"Çok iyiler, annemde seninle konuşmak istiyor, veriyorum!"

Bunu duyduğumda yüzüm düşmüştü. Kim bilir yine ne söyleyecekti. Her konustuğumuzda canımı sıkmayı başarıyordu. Sürekli bana ne yapacağımı söylemeside cabasıydı.


"Alo, Sena!" Annemin herzamanki soğuk ses tonunu duyduğumda, derin bir nefes aldım. Herşeye rağmen özlemiştim.


"Efendim anne!" Dediğimde odamın önündeydim. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapattığımda annem bekletmeden konuşmaya başladı.


"Nasıl gidiyor? Bir sorun çıkartmıyorsun değilmi?" Sıkıntıyla nefesimi verdim. Yine konuşmaya böyle başlayacağı belliydi.


"Bizi mahçup edecek herhangi birşey olmasın sakın!" Cevap vermemi beklemeden bunu söylediğinde istemsizce gözlerimi devirdim.


"Bende iyiyim anne!" Dedim imâlı bir sesle.


"Sena!" Dedi uyarır bir sesle.


"Merak etme anne! Beni para için satan ailemi utandıracak hiçbir şey yapmadım!" Sinirle bunu söylediğimde annemin suratını az çok tahmin edebiliyordum.


"Saçmalama Sena! Ne biçim konuşuyorsun sen, bizim seni sattığımız falan yok!"

Annem bunu derken sinirle güldüm ve yatağın üzerine oturdum.


"Satmadınız öylemi? Peki neden batmakta olan şirketiniz bir anda kurtuldu?" Dedim sinirli bir sesle.


Annem sıkıntıyla nefesini verdi. "Aras'la evlenmeyi sen kabul ettin ama! Hem farkındamısın bilmiyorum ama senin yerinde olmak için can atacak birsürü kız tanıyorum ben!"


Annem bunu dediğinde son cümlesine hak vermiştim. Aras'la evli olmak isteyen bir sürü kız vardı. Aras hayır denemeyecek bir adamdı lâkin sırf para için satılmak ağrıma gidiyordu.


"Olabilir ama, ben onu tanımıyordum!"

Bunu derken boğazıma oturan yumru bir türlü geçmiyordu. Gözlerim yavaş yavaş yaşarmaya başlamıştı. Öyle umursamaz konuşuyordu ki bu beni onun gözünde daha değersiz hisettirmişti.


Nasıl bir durumda olduğumu bile bilmiyordu. Dicle ve Aras'ı bilmiyordu. Belki bilse böyle davranmazdı. Davranır mıydı?


"Ya mutsuzsam?" Dedim cevap vermesini beklemeyerek. "Hiç düşündünmü?"


Annem bir süre duraksadı. Ve ardından derin bir nefes verdi. "Sen kiminle evli olduğunun farkındamısın Sena? Evli olduğun adam Türkiye'nin en zengin adamlarından birinin oğlu. Sen kalmış bana mutsuzluktan bahsediyorsun!"


Bu son cümlesiyle gözümde ki yaşlar yanağımdan dökülmeye başlamıştı. Öfke ve üzüntüyle konuştum.

"Sen beni hiçbir zaman anlamayacaksın anne!" Dedim ve telefonu yüzüne kapattım.


Ellerim kaşınmaya başlarken telefonu yattağa fırlattım. Üzüntüde vardı ama daha çok öfke hissediyordum. Annemin bu umursamaz tavırları beni ağır yaralıyordu. Bir kere bile nasılım diye sormamıştı. Sadece evliliğimin nasıl gittiğini soruyordu.


Şuan her tarafı dağıtmak istiyordum. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum ama sakin kalmalıydım.


"Sakin ol!" Dedim sessiz bir şekilde. Kendime hakim olamıyordum. Tekrar içimden aynı sözü tekrarladım. Sakin ol!


Derken kapının açılma sesi doldu kulaklarıma. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip kapıya taraf baktım. Gördüğüm yüzle birlikte tüm öfkem bir anda sönmüş ve kalbim yine deli gibi atmaya başlamıştı.


Aras'ın gözleri yüzümde gezinirken kaşları düz bir çizgi halini almıştı. Sert tavrını bozmadan bana taraf yürüdü ve yanıma oturdu.


Kafası bana taraf döndü ve tekrar yüzümü inceledi. "Bu gözyaşlarının sebebi annen mi?" Dedi düz bir sesle.


Tekrar gözyaşlarımı silip ona taraf baktım ve sadece kafamı salladım.


Bir süre sessiz kaldık ve öylece durduk. Gözyaşlarım biraz da olsun azaldığında konuşma ihtiyacı duyup lafa girdim.


"Bazen onun annem olduğuna dair bile şüpheye düşüyorum." dedim ve burukça gülümsedim. "Çünkü bir anne kızına böyle umursamaz olmamalı bence!"


Aras siyah gözlerini gözlerime diktiğinde kalbim yine duracak kıvama gelmişti. Bakışları resmen beni benden alıyordu.


"Söylediklerinde haklısın," dedi ve kafasını hafifçe yana eğdi. "Ama insan ailesini seçemiyor öyle değilmi?"


O bunu dediğinde bende onu kafamla onayladım. "Maalesef!"


Gözleri bir an dudaklarıma kaydı sonra tekrar yüzüme baktı. Siyah gözleriyle ve o kusursuz yüzüyle mükemmeldi. Üzerinde ki simsiyah takım elbisesiyle gözlerimi ondan alamadığımı farkettim. Öyle bir havası vardı ki kapılıp gidiyordum.


"Ama," dedi gözlerime daha derin bakarak. Bu bakışı tanıyordum. Bu bakış terasta ben yine ağlarken bana baktığıyla aynıydı ve bu bakış nefesimi kesiyordu resmen.


"Sen ağlamayı haketmiyorsun," bunu dediğinde kalbim daha da hızlandı. Yüzüm ısınmaya başlarken gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum.


O an bunu neden yaptım bilmiyorum ama, o an sadece içimden geleni yaptım ve ona sarıldım. Kollarım onun boynuna dolanırken kend

imi hiç bu kadar güvende hissetmemiştim.


Oda karşılık olarak kollarını belime doladığında gözyaşlarım tekrar süzülmeye başlamıştı. "Sena!" Dedi bana daha sıkı sarılarak.


"Hep gül, olurmu?"


🖤BÖLÜM SONU :)


GELECEK BÖLÜM GÖRÜŞMEK ÜZERE ~


Loading...
0%