@k_blackfire
|
Keyifli okumalar... Elimdeki tarağı saçlarıma son bir kez daha sürüp aynadaki görüntüme son bir kez baktım. Dün gece tam bir duygu patlaması yaşamıştım. Annemle olan konuşmam beni olduğunca yıpratmıştı. Ağlamıştım ama yaptığım hafif makyaj bunu göstermiyordu. Dün gece Aras'ın bana olan desteği o kadar iyi gelmişti ki bir an olsun yaşadıklarımı unutturmuştu bana. Aras'ın benim üzerimde ki bu etkisi şaşılacak derecede fazlaydı. Artık ona olan duygularımı kontrol edemiyordum. Etmek zorundaydım ama yapamıyordum. Aras benden önce inmişti aşağıya. Onu böyle hergün görmek işimi daha da zorlaştırıyordu. Aynı evde, aynı odada kalıyorduk. Daha da önemlisi biz onunla evliydik. Bu konağa ona güvenerek gelmiştim. Her ne yaşanmış olursa olsun bu konakta güvenebileceğim kişi oydu. Aras aklımdan bir an olsun çıkmazken, aynanın karşısında aval aval durmayı bırakıp komidine doğru ilerledim ve üzerinde duran telefonumu elime aldım. Annem elli defa aramıştı. Dün geceki o konuşmadan sonra bir müddet onunla konuşmak istemiyordum. Ben ne yaparsam yapayım, ne dersem diyeyim annem hep aynı kalacaktı. Bu yüzden fazla diretmenin anlamı yoktu. Hızlı adımlarla kapıya doğru yönelip odadan çıktım. Merdivenlere doğru yürürken Dicle'nin odasının kapısı açıldı. Gözlerim istemsizce o yöne döndüğünde gördüğüm ilk şey Dicle'nin ağlamaktan şişmiş gözleri olmuştu. Tüm gece ağlamış gibi bir hâli vardı. Gözlerinin altı morarmıştı ve gözleri kızarıktı. Beni gördüğünde sanki bu anı bekliyormuş gibi bana seslendi. "Sena!" Dedi ağlamaklı bir sesle. "Biraz konuşabilirmiyiz?" Bunu duyduğumda gözlerimi devirdim ve tekrar ona baktım. "Benim senle konuşacak birşeyim yok!" Bunu dedikten sonra arkamı dönüp merdivenlere yöneldim. Onunla konuşup sinirlerimi bozmak istemiyordum. "Sena, lütfen!" Arkamdan gekrar bunu söylediğinde bıkkınca nefesimi verdim ve ona taraf döndüm. Bunu gördüğünde bir kaç adım atıp yanıma geldi. Elinde bir fotoğraf vardı ama arkası dönük olduğu için göremiyordum. Umursamayıp Dicle'ye baktım. "Seni dinliyorum!" Dedim soğuk bir sesle. Bir yandanda ne söyleyeceğini merak ediyordum. Aras'la ilgili olduğu aşikardı, Dicle'nin benimle Aras dışında birşey konuşabileceğini hiç zanetmiyordum. Ağlamaklı bir tavırla bana baktı. "Aras aşıkmı sana?" Dedi sesi titreyerek. Bu soruyu duyduğumda sinirle ona baktım. "Bu nasıl bir soru?" Dedim öfkeyle. Gözlerini yere dikti ve bir kaç saniye bekledi sonra tekrar bana baktı. "Biz birbirimizi seviyorduk..." Dedi akan gözyaşını eliyle silerken. "Aşıktık birbirimize!" Bunu duyduğumda öfkeyle nefesimi verdim. "Olabilir," dedim öfkemi olduğunca belli ederek. "Ama geçmişte," kelimelerin üzerine basa basa bunu söylediğimde Dicle tekrar gözyaşlarını silip bana baktı. "Sence geçmiştemi kaldı tüm bunlar?" Dicle bunu dediğinde sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Nen neyle sınanıyordum böyle? Şu anda şu kızın saçlarına yapışmak istemem normalmiydi? Sinirlerim hatsafaya çıkarken öfkeyle Dicle'nin ağlamaktan kızaran yüzüne baktım. "Sen kendini ne zannediyorsun ya?" Dedim öfkeyle. "Bahsettiğin kişi benimle evli!" Ben bunu dediğimde Dicle'nin ağlaması daha da sıklaşmıştı. Karşımda böyle ağlaması sinirlerimi daha çok bozuyordu. "Bizim aramızda olanlar unutulacak şeyler değil," dedi ve elindeki fotoğrafı bana verdi. "Bu fotoğrafa iyi bak," Fotoğraf arabada çekilmişti. Aras direksiyonun başındaydı ve yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Dicle ise yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kadraja bakıyordu ve parmağında ki tektaşı gösteriyordu. Mutlu gözüküyorlardı. Her ikiside... Fotoğraf kaşlarımın çatılmasına neden olurken, içimde hissettiğim acı hızla büyüyordu. Nefesim kesilecek gibi oluyordu lakin kesilmiyordu. Ellerim sinirle kasılırken fotoğaff ellerimin arasında buruşmaya başlamıştı. Bu hissettiğim acı hiçbirşeye benzemiyordu. Bu fotoğrafın geçmişe ait olduğunu biliyordum ama yinede canım acıyordu. "Siz evlenmeden bir kaç hafta önce çekilmiştik o fotoğrafı," dedi ağlamaklı bir sesle ve ardından gözyaşlarını sildi. "Evlenme teklif etmişti o gün bana, o gün dünyanın en mutlu insanıydım ben!" O bunları söylerken ben hâlâ elimde kırış kırış olan fotoğrafa bakıyordum. Evlenme teklif etmişti ona. Evet benden önce olan birşeydi ama yakın tarihteydi. Böyle bir durumun ortasına düşmek beni oldukça etkilemişti. "Sonra, Hasan Ağa bizi ayırmak için her yolu denedi. Nedenini bilmiyorum ama beni asla gelini olarak kabul etmeyecekti." Dicle bunu derken sinirle nefesimi verdim. O ise devam etti. "Sonra senin adını duydum. Karaaslan konağının yeni gelini, Sena!" Durdu ve bakışlarını tekrar yere dikti. Sonra birbiri ardına akan gözyaşlarını yavaşça sildi. "Hayalini ben kurdum, ama içinde sen yaşıyorsun Sena! Benim sevdiğim, benim aşık olduğum adamla sen evlendin!" Sinirle yüzüne baktım. "Bunları bana neden anlatıyorsun?" "Çünkü bilmeni istiyorum," dedi ağlamaklı bir sesle. "Elindeki fotoğrafa iyi bak, sence Aras beni bu kadar çabuk unutabilir mi?" Bunu söylediğimde sinirle güldüm. "Diyelim ki Aras sana hâlâ aşık," dedim ve öfkeyle yüzüne baktım. "Neden evlendi peki benimle?" Ben sinirle bu soruyu sorduğumda Dicle'nin ağlaması daha da sıklaştı. Cevap vermesini beklemedim. "Sence Aras sırf babası istedi diye evlenecek bir adammı?" Yine cevap vermedi ve acıyla gözlerime baktı. Elimdeki fotoğrafı elimle iyice buruşturdum ve öfkeyle Dicle'nin yüzüne baktım. "Ben sana söyleyeyim! Çünkü Aras seni çoktan unuttu ve sen ister kabul et ister etme, onun karısı benim!" Öfkeyle bunu dedikten sonra elimde buruşturduğum fotoğrafı onun ayağının altına fırlatıp, merdivenlere yöneldim. "Ha bu arada," deyip ona doğru hafifçe döndüm. "Bence sen kendini Aras'a kaptırıp, hayatını mahvetme!" Dedim düz ve soğuk bir sesle. "Çünkü, bu gidişle çok beklersin!" Bunu dedikten sonra sinirli adımlarla merdivenlerden aşağıya indim. Sinirlerim hatsafadaydı ama bunu aşağıdakilere ve en önemlisi Aras'a belli etmek istemiyordum ve bu yüzden kaşınan ellerime bu sefer zorda olsa dokunmadım. Aşağıya indiğimde herkes masadaydı. Oyalanmadan geçip yerime oturdum. Aras'ın gözleri benim üzerimdeydi ama o tarafa bakamadım. Çünkü her seferinde birşey olduğunu anlıyordu. Dicle eğer yaptığımız evliliğin anlaşma olduğunu bilseydi sevinçten havaya uçardı biliyordum. Lâkin o bunu bilmiyordu ve buna rağmen bana Aras'ı sevdiğini söylüyordu. Evet belki de aşklarını bozan şey bendim. Belki de Aras onu hâlâ seviyordu. Bu ihtimal canımı yaksada düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. O fotoğraf biz evlenmeden kısa bir süre önce çekilmişti ve bu kadar kısa bir sürede Aras, Dicle'yi tamamen unutabilmiş miydi? Aklımda onlarca soru vardı. İhtimaller canımı yakıyordu. Oysa Aras'ın gözlerinde gördüğüm şey bambaşkaydı. Bana farklı bakıyordu, ya da bana öyle geliyordu bilmiyordum. Dün gece beni teselli etmesi, heleki kendimi olduğunca yalnız hissettiğim zamanlar yanımda olması ona minnet duymamı sağlıyordu lâkin Dicle konusunda emin değildim. Tüm bu düşünceler zihnimi ele geçirirken kahvaltıda ki herkes sessizliğini koruyordu. Yüzümde ki somurtkanlığı gizleyemediğimin farkındaydım lakin umursamadım. Aras'ın bakışlarını hâlâ üzerimde hissediyordum. Biraz sonra Dicle'de az öncekine nazaran toparlanmış bir şekilde aşağıya inip masaya oturduğunda zaten kötü durumda olan ruh halim daha da kötüleşmişti. Dicle'ye karşı saf öfke hissediyordum. Böyle birşeye hakkı yoktu ve benimle bu şekilde konuşamazdı. Hatice Hanım, Dicle gelir gelmez bize taraf baktığında soğuk bir tavırla arkama yaslandım. Gözlerim öfkeyle onların olduğu tarafa bakıyordu. Hele ki Gönül'ün bakışları beni zıvanadan çıkartıyordu. Artık sinirlerimi kontrol etmekte zorluk çekiyordum. Üzerime bu kadar çok gelinmesi beni yeterince öfkelendiriyordu. Dicle gözlerini herzaman ki gibi Aras'a diktiğinde sinirim hatsafaya çıkmıştı ve ellerimi sinirden yumruk yaptığımı yeni farkediyordum. Sinirimi belli etmek istemiyordum ama iş işten çoktan geçmişti. "Neyin var senin?" Aras bana bunu sorduğunda, gözlerim onun olduğu tarafa döndü. "Yok birşey." Dedim. Bu dediğime kendim bile inanmamıştım. Aras'ta inanmamıştı... Arkasına yaslandı ve, gözlerime inanmayan gözlerle baktı. Sonra gözleri yumruk yaptığım ellerime kaydı. Elini uzatıp elimi tuttu. Bu hareketi kalbimin ritmini hızlandırırken, ona taraf baktım. "Sinirli olduğunu hiç gizleyemiyorsun." dedi sadece benim duyabileceğim bir şekilde. Zorlukla yutkundum. Yine herzaman ki gibi anlamıştı. Sıkıntıyla nefesimi verdim. Kafamda bir sürü soru vardı. Belki de Aras, hâlâ o kıza aşıktı. Benim kendime bile itiraf edemediğim duygularım gün geçtikçe kontrolden çıkarken ne yapacağımı bilmiyordum. Büyük bir çıkmazın içindeydim. Sonunda üzülecek miydim bilmiyordum ama ben artık canım yansın istemiyordum. Sonuçta bu evlilik bir anlaşmaydı ve bir gün sona erecekti. Nedenini bilmiyordum ama hiç bu evliliğin biteceği konusunda düşünmek istememiştim. Buraya yeni geldiğimde bu evliliğin bir anlaşma olduğunu kendime sık sık hatırlatıyordum ama şimdi bu evlilik daha fazlasıymış gibi geliyordu. Belkide sadece bana öyle geliyordu... Hasan bey geldikten sonra kahvaltı başlamıştı. Bana nefretle bakan Hatice Hanım ve Gönül'e aynı şekilde karşılık verirken, Dicle tamamen Aras'a odaklanmış gibiydi. Gergin bir şekilde geçen kahvaltıdan sonra, sofra toplanmaya başlanmıştı. Sinirim hiç azalmamıştı ve olduğu gibi yerinde duruyordu. Gidip en köşedeki üçlü koltuğa oturdum ve kollarımı önümde bağlayıp arkama yaslandım. Sinirle solurken yanıma biri oturdu. Kafamı yan tarafıma doğru çevirdiğimde yanıma oturan kişinin Aras olduğunu gördüm. Kalbim hızlanmaya başlamıştı. Üzerindeki simsiyah takim elbisesiyle yine mükemmel gözüküyordu. Gözleri gözlerimi bulurken, heyecanlandığımı hissediyorum. Böyle olmaması gerekiyordu. Bulunduğumuz durumda kalbimin böyle atmaması gerekiyordu ama elimden de birşey gelmiyordu. "Hâlâ annenemi sinirlisin, yoksa başka birşey mi oldu bilmiyorum ama," duraksadı ve yüzümü bir kaç saniye inceledi. "Seni böyle görmek istemiyorum." Ellerimi saçlarıma geçirip hafifçe geriye attım ve derin bir nefes aldım. "Artık bazı şeylere sabredemiyorum." Ben bunu dediğimde Aras gözlerini benden ayırmıyordu. Kalbim benden bağımsız bir şekilde atıyordu sanki. Gözlerine baktığımda başka şey düşünemiyordum. Gözlerimiz birbirinden ayrılmazken bu anı bozan Aras'ın çalan telefonu olmuştu. Hep böyle zamanlarda çalıyordu zaten... Aras gözlerini benden ayırıp ayağa kalktı ve telefonunu açtı. O telefonda konuşurken bende koltukta öylece oturuyordum. Tüm vücudum büyük bir duygu karmaşası içindeydi. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Düşüncelerim beni rahat bırakmıyordu. Dün annemle olan konuşma, bu sabah Dicle'nin öyle konuşması bunların hepsi tüm netliğiyle zihnimde dolaşıyordu ve beni rahat bırakmıyordu. Aras telefonu kapatıp, cebine koydu. Sert duruşunu bozmadan ağır adımlarla bana doğru yaklaşıp önümde durdu. "Benim şirkette bir kaç işim var çıkıyorum." Bunu duyduğumda onu kafamla onayladım. "Geldiğimde hazır ol." Dediğinde sorar gözlerle ona baktım. Soru sormamı beklemeden cevap verdi. "Konaktan uzaklaşmaya ihtiyacın var, iyi değilsin." Aras bunu söylediğinde ona bakmaya devam ettim. "Nereye gideceğiz?" Diye sordum ve ayağa kalktım. O sırada avlunun öbür tarafında oturan Hatice Hanım da bizi izliyordu. Onu umursamayıp tekrar Aras'a döndüm. "Bizim çiftiğe gidelim, istersen bir kaç gün kalırız." Aras'ı duyduğumda onu kafamla onayladım. "Çok iyi olur..." Ben bunu dediğimde Aras hafifçe kafasını salladı. "Gidiyorum ben, gelince çıkarız." Aras bunu dedikten sonra dik ve sert duruşunu bozmadan yanımdan uzaklaştı ve arabaların bulunduğu tarafta ki kapıya doğru ilerlemeye başladı. O çıktığında bende tekrar eski yerime oturdum. Konaktan bir gün olsa bile uzaklaşmak iyi olabilirdi. Buranın duvarları üzerime üzerime geliyordu. Tüm bunların yanında Aras'la başbaşa kalacak olmamız yanaklarımın ısınmasına neden oldu. Bunu düşündüğümde sıkıntıyla ofladım. Böyle hissetmemem gerekiyordu. "Anlaşılan yine sinirliyiz." Merve bunu dediğinde ağır adımlarla bulunduğum yere gelip yanıma oturdu. "Hiç sorma." Diyerek onu yanıtladığımda kafasını anlamış gibi aşağı yukarı salladı. "Nedenini sormuyorum, çünkü benimde senden aşağı kalır bir yanım yok." Dedi ve kafasıyla Hatice Hanım'ın olduğu tarafı gösterdi. "Yine ne yaptılar?" Diye sordum arkama yaslanarak. "Şu Baran mevzusu, aynı konuyu ısıtıp ısıtıp önümüze getirmiyorlar mı deli oluyorum!" "Birde o vardı değilmi?" Deyip gözlerimi devirdiğimde Merve'de sıkıntıyla nefesini verdi. "Neymiş efendim, biz neden Baran denen adamla konuşuyormuşuz! Bu işin içinde başka birşey varmış! Böyle bir sürü zırvalık." Merve bunu dediğinde sinirle Hatice Hanım'ların olduğu tarafa baktım. "Çok olmaya başladılar artık." Dedim oldukları tarafı kafamla göstererek. Herseye burunlarını sokmaları dayanılacak şey değildi. Bu güne kadar iyi bile dayanmıştım ama artık sabrım tükenmek üzereydi ve daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum. *** Hava hafiften kararmaya başlamıştı. Aras mesaj atmıştı ve birazdan gelecekti. Tamamen hazırdım. Aynaya son kez bakıp yatağın üzerine oturdum. Avluya inip bana nefretle bakan yüzleri görmek istemiyordum. Zaten yeterince sinirli ve gergindim. Bu yüzden aşağıya inip sinirlerimi daha da bozmaya hiç niyetim yoktu. Dicle, Aras'la beraber çiftliğe gideceğimizi duyduğunda bembeyaz kesilmişti. Birde Merve, onları sinir ede ede söylediğinde yüzlerinin aldığı hâl görülmeye değerdi. Zaten Dicle yüzünden bugün yeterince gergindim. Sabah söyledikleri bir an olsun aklımdan çıkmıyordu. Düşünmemeye çalışıyordum lakin pek başarılı olamıyordum. Beni düşüncelerimden sıyıran şey kapının açılması olmuştu. Gelen Aras'tı. Onu görmemle beraber kalbimin ritmi hızlanmaya başlarken ayağa kalktım. "Hazırsan çıkalım." Aras bunu söylediğinde onu kafamla onayladım. "Hazırım!" Bunu dedikten sonra Aras'la beraber odadan çıktık. *** Araba ilerlerken benim bakışlarım camdaydı. Hava kararmıştı ve arabanın hafifçe açık olan camından hafif bir rüzgar tenime çarpıyordu. Aras ise yoldan gözünü ayırmıyordu. Bende deminden beri söylemek istediğim şeyi daha fazla içimde tutamayıp ona taraf döndüm. "Aras," dedim sakin bir sesle. Aras beni duyduğunda kafasını bana taraf çevirdi ve sorar gözlerle bana baktı ardından tekrar önüne döndü. "Teşekkür ederim," dedim aynı ses tonuyla. "Yani dün için!" Dün gece beni teselli etmesi ve bugün benimle bu kadar ilgilenmesi yalnız olmadïğımı hissetirmişti bana. Evet çok iyi şeyler yaşamamıştık lakin o bana yinede destek oluyordu ve yalnız bırakmıyordu. Gözleri tekrar bana kaydı. "Teşekkür edecek birşey yok!" Sonra tekrar yola döndü. Etkileyici sesi kalbimin ritmini daha da arttırırken arkama yaslandım. Yolun ilerisinde bir ışık gözüküyordu. Yaklaştıkça bu ışığın başka bir arabaya ait olduğunu anlamıştım. Lakin araba yolun ortasında duruyordu ve daha da yaklaştığımızda, arabanın önünde bir kaç adam olduğunu gördüm. Aras arabayı durdurduğunda ağzından sinirle bir küfür savurdu. Işıktan dolayı adamların kim olduğunu goremiyordum lakin Aras'ın çok sinirlendiği belliydi. "Ne oluyor?" Dedim Aras'a bakarak. Aras sorumu duyduğunda bana taraf bakmadan kapının kolunu tuttu. "Arabada kal, Sena!" Bunu dedikten sonra kapıyı açtı ve arabadan indi. Işıklardan dolayı yüzlerini göremiyordum ve bu yüzden hafifçe doğrulup kafamı kaldırdım. Yüzler biraz olsun belirginleştiğinde içlerinde tanıdığım bir yüzü görmüştüm. O adamı. Baran Eroğlu! Bölüm sonu(: {Gelecek bölüm görüşmek üzere...} |
0% |