Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. Bölüm "Düşman"

@k_blackfire

Keyifli okumalar...


Bu arada kitaplar hakkında ki duyurular için, @wattyblackfire hesabını takip edebilirsiniz ❤️


Yüzler biraz olsun belirginleştiğinde içlerinde tanıdığım bir yüzü görmüştüm. O adamı. Baran Eroğlu!


Gözlerim kocaman açıldığında içime büyük bir öfke dolmuştu. O adamın o gün yaptığı şeyler hâlâ aklımdaydı. Daha da kötüsü Aras, onu öldürecek gibi bakıyordu. Bu sefer öfkesini kontrol edebilir miydi, emin değildim. Hatta hiç değildim.


Elim kapı koluna gitti lakin kapıyı açmadım. Aras inme demişti lakin böyle beklemekte istemiyordum çünkü Aras çok öfkeli gözüküyordu. Ben inmekle inmemek arasında kalırken dışarıda ne konuşulduğu anlaşılmıyordu.


Nereden çıkmıştı yine bu adam? Zaten kim olduğunu Aras'la alıp veremediklerinin ne olduğunu da bilmiyordum. Pat diye girmişti hayatımıza.


Biraz daha doğrulup onları daha iyi görmeye çalıştım. Baran denen adamın yüzünde yine o gün ki gülümsemesi vardı. Bakışlarından Aras'ı sinir etmeye çalıştığını anlamıştım. Derken Baran denen adam birşeyler söyledi, ne olduğunu anlamadım ama o lafını bitirmeden Aras onun yüzüne sert bir yumruk geçirdi ve Baran sarsılarak yere düştü.


Dayanamayıp kapıyı açıp indiğimde Aras'ta dahil tüm gözler üzerime dönmüştü ama umursamadım. O sırada Aras'ın öfkeli bakışlarına maruz kalıyordum.


"Sena! Sana arabada kal demiştim!" Aras sert bir ses tonuyla bunu söylediğinde, Baran denen adam kanayan burnunu elinin tersiyle sildi ve alayla gülmeye başladı. Gülüşü o kadar sinir bozucuydu ki insan kendini zar zor tutabiliyordu.


"Bakın burada kimler varmış!" Dedi yerden hafifçe doğrularak. "Sizi yeniden görmek ne güzel!" O sırada Baran'ın yanında duran adamların elleri silahlarındaydı. Biliyordum Baran ya da adamları silahlarına davranırsa Aras'ta aynı şekilde karşılık verirdi.


Baran lafını bitirdiğinde Aras öfkeyle Baran'ın üzerine yürüdü. Bu yaptığı hamleyle elim refleks olarak koluna giderken, "Aras!" Dedim onu engellemeye çalışarak. "Sakin ol!"


Ben bunu dediğimde duraksadı ve sert gözlerle gözlerime baktı. "Sena!" Dedi dişlerinin arasından. "Arabaya geç!"


Kafamı olumsuz bir şekilde iki yana salladığımda, tekrar Baran denen adamın sinir bozucu sesi duyuldu.

"Anlaşılan karında senin kadar inatçı!" Zar zor ayağa kalkıp gülmeye devam etti.


Baran bunu dediğinde tiksinerek ona baktım ve gözlerimi devirdim. Bu adam konuşmasa bile insanı sinir edebilirdi.


"Ben seni daha kaç defa uyaracağım!" Dedi Aras Baran'a taraf dönerek. Sesi o kadar öfkeli çıkıyordu ki her an Baran'ı çekip vurabilirdi. Kolunu elimden çekip benim önüme geçti ve Baran denen adama doğru bir adım attı. "Neyine güveniyorsun lan sen?"


Aras bunu dediğinde Baran denen adam cevap vermeyip gülmeye devam etti lakin az önceki umursamaz bakışlarının yerine ciddilik oturmuştu.


"Arkanda ki adamlara mı?" Diye sordu Aras, Baran'ın yanında ki adamlara bakarak. Sonra tekrar Baran'a baktı. "Yoksa sana soyadını bile vermeyen babana mı?"


Baran'ın yüzünde ki gülümseme yavaş yavaş silinirken Aras öfkeyle Baran'a bakıyordu. O an geçmişin izlerini sezdim. Eskiden ne olup ne bitmişti bilmiyordum lakin geçmişte pekte sıradan şeyler yaşanmadığı belliydi.


O günden sonra Baran ve Aras'ın neden birbirlerinden bu kadar nefret ettiğini merak etmiştim ama sormamıştım. Şimdi bu merakım bir hayli artmıştı.


Baran zorlukla yutkundu ve bir kaç saniye öylece durdu. Aras ise öfkeyle Baran'a bakıyordu. Benim tam önümde duruyordu.


"Seni şurada gebertsem kimsenin umurunda olmazsın lan!" Aras bunu dediğinde, Baran'ın yüzü daha da düştü.


Aras öfkeyle onun yüzüne bakarken, Baran'ın gözlerine acı oturdu. Bu çok kısa sürdü ama Aras'ın söyledikleri epey canını yakmışa benziyordu.


Bir kaç saniye sonra Baran, yüzüne tekrar alaycı bir gülümseme yerleştirmişti ama bunu zorlukla yaptığı belliydi. Çünkü gizlemeye çalışsada gözlerinde hâlâ acı vardı.


"Ölürsem, kimse umursamaz belki ama," dedi Aras'a hitaben. "Benim için ölüme gidenlerde vardı..."


Baranbunu dediğinde Aras'ın elleri yumruk şeklini almıştı. Baran gülümsemesini biraz daha genişletip devam etti. "Zeynep gibi!"


Baran'ın ağzından bu kelimenin çıkmasıyla birlikte Aras büyük bir öfkeyle Baran'ın üstüne yürüdü.


Baran'ın yüzüne sert bir yumruk indirdiğinde, o kadar sert vurmuştu ki Baran sarsılarak önünde durduğu araca doğru düştü.


Kafası sert bir şekilde arabaya değmişti ve yüzüde kan içindeydi. Ellerimle ağzımı kapattığımda Baran'ın yanında ki adamlar silahlarına davrandılar. Lâkin onlar daha silahlarını bize doğrultamadan Aras belindeki silahı çıkartıp adamlara doğrultmuştu.


"Bırak lan silahını!" Aras'ın sert sesi etrafı inlettiğinde adamlar silahlarını yere fırlattılar. Aras kolumdan tutup beni arkasına aldıktan sonra silahını Baran denen adama doğrultu.


"Seni o kelimeyi şöylediğine pişman edeceğim lan!" Dedi silahını Baran'a doğru sallayarak. "Şüründüreceğim seni, bu günü mumla arayacaksın!"


Aras bunu dedikten sonra, silahı biraz aşağı indirip Baran'ın bacağını isabet aldı ve bir el ateş etti. Silah sesi kulağımı doldururken zorlukla yutkundum.


Zeynep kimdi? Baran bu kızın ismini söylediğinde Aras neden bu kadar sinirlenmişti? Hiçbir fikrim yoktu ama çok merak ediyordum.


Baran acı içinde kıvranırken. Aras öfkeyle Baran'a baktı ve ardından arkasındaki adamlara tehdit dolu bakışlar attı. "Arabaya geç!" Dedi Aras bana taraf bakarak. Şokun etkisinden zorda olsa kutulup arabaya doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Ben arabaya bindiğimde Aras'ta oradaki adamlara birşey söyledi ve ardından oda gelip sürücü koltuğuna oturdu.


Adamlar Baran'ı yerden kaldırıp arabaya bindirdiler ve hızla arabayı oradan uzaklaştırdılar. Araba gözden kaybolurken, bende Aras'a taraf baktım.


Gözleri öfke saçıyordu. Çenesi kasılıyordu ve çok sinirli olduğu belliydi. Araba hareket etmeye başladığında benim gözlerim Aras'ta, onun gözleri yoldaydı.


Zihnimde sorular dolaşırken, bende önüme dönüp gözlerimi yola diktim. Baran'ın bahsettiği, Zeynep kimdi? Aras'la ne alakası vardı? Baran, o kız hakkında konuşurken, benim için ölüme gitti demişti... Ölmüşmüydü?


Hiçbir şey anlamıyordum ama böyle sorular kafamı kurcalarken, sessizce durmakta istemiyordum. "Derdi ne bu adamın?" Diye soruverdim aniden.


Aras gözlerini bana çevirmeden yola bakmaya devam etti. Hâlâ sinirliydi ve araba hızlanmaya başlamıştı. Hızı severdim lakin bu biraz fazlaydı.


"Aras!" Dedim, kendimi koltuğa yaslayarak. "Çok hızlısın!" Ben bunu dediğimde o yola bakmaya devam ediyordu. Beni duymuyor gibiydi.


Gergince nefesimi verip daha çok yaslandım koltuğa. Araba çok hızlıydı ve ben artık korkmaya başlamıştım.


"Aras!" Dedim sesimi biraz daha yükselterek. "Yavaş sür şu arabayı!"


Öfkelendiğinde gözü dönüyordu. Hem Baran'ı vurmuştu ama hıncını tam alamamış gibiydi. Araba hızla ilerlerken bu sefer daha yüksek bir sesle bağırdım.


"Aras!" Bu sefer bakışları bana kaydı. "Yavaş!" Ben bunu dediğimde Aras'ta hızlandığını fark etmiş olacak ki arabayı yavaşlattı.


Gergince nefesimi verdim ve ona taraf baktım. "Çok sinirlisin! Sakin ol!"


Aras öfkeyle önüne döndü ve tekrar yola dikti bakışlarını. "Sakin olamam!" Dedi sinirli bir sesle. "O herifi bitirmeden sakin falan olamam!"


Aras öfkeyle bunu söylediğinde tekrar arkama yaslanıp önüme döndüm. Çok sinirliydi ve biraz sakinleşmesini beklemeliydim.


Devamında sessiz geçen bir yolculuktan sonra araba nihayet büyük ve gösterişli çiftliğin büyük kapısından içeri girmişti. Çiftlik ışıklarla aydınlatılmıştı. Araba biraz daha ilerleyip büyük çiftlik evinin önünde durdu.


Aras az öncekine nazaran biraz olsun sakinleşmiş gibiydi ama hâlâ sinirliydi. Hızla arabadan inip etrafıma bakındım. Aras'ta ben indikten sonra inmişti.


Çiftlik evi çok büyük ve gösterişliydi. Arka tarafta ormanlık bir alan vardı.


Derken evin kapısı açıldı ve kısa boylu bir kadın bizi karşıladı.


"Hoşgeldiniz, Aras Bey!"

Kadın güler yüzle bunu söylediğinde Aras kafasını hafifçe salladı. "Hoşbulduk!"


Ardından kadın bana taraf döndü. "Sizde hoşgeldiniz, hanımım!"


"Hoşbulduk!" Dedim hafifçe gülümseyerek. Ardından içeriye doğru ilerlemeye başladım.


Aras'ta arkamdan geliyordu. Evin içide dışı kadar büyüktü. Yan tarafta yukarı kata çıkan büyük bir merdiven vardı. Salonun öbür köşesi tamamen camdı ve güzel bir manzarası vardı.


"Beğendinmi?" Diye sordu Aras arkamdan.


"Çok güzel!" Dedim etrafı incelemeye devam ederken. Sağ tarafta büyük bir yemek masası vardı ve üzerinde de birçok yemek.


"Herşey hazır efendim!"

Arkadan bize kapıyı açan kadının sesini duyduğumda onlara taraf döndüm.


Aras kadına taraf bakmadan bana doğru ilerledi. "Tamam sen çıkabilirsin!" Aras bunu dediğinde kadın ikiletmeden askıda duran çantasını alıp bir kaç saniye içinde çıktı.


Kafamı hâlâ Baran mevzusu kurcalıyordu. Merak ettiğim birçok konu vardı. Düşmanlıklarının sebebini kimse bilmiyordu ama ben hiç olmadığım kadar merak ediyordum.


Gerçi tek sorunum bu da değildi. O kız vardı birde. Dicle. Aklıma gelince bile sinirlerim bozuluyordu. Tutup bana Aras'la eski fotoğraflarını göstermişti. O fotoğraf aklıma gelince göğsüme büyük bir ağırlık oturuyordu.


"Geç otur hadi!" Aras yemek masasını göstererek bunu dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım. Ben düşüncelerimden biraz da olsun sıyrılıp masaya doğru yürürken Aras üzerinde ki siyah ceketini çıkartıp koltuğun üzerine bıraktı ve ardından oda gelip masaya oturdu.


Herşey hazırdı ve masa dört dörtlüktü. Göz ucuyla Aras'a baktım. Yüzündeki sert ifade hiç değişmemişti. Siyah gömleğinin üsten bir kaç düğmesi açıktı ve bu onu herzamanki gibi mükemmel gösteriyordu. Gerçi her hali mükemmeldi ya neyse...


Gözlerimi ondan zorlukla ayırıp önüme döndüm ve tabağıma yemeklerden azar azar doldurdum.


Yemekler çok güzeldi lakin tüm gün olanlardan dolayı pek bir iştahım yoktu ve bu yüzden pek yiyemiyordum. Anlaşılan o ki Aras'ında pek iśtahı yok gibiydi.


Zeynep kelimesini duyduktan sonra öfkesi dolup taşmıştı resmen. Bu isim ona ne ifade ediyordu bilmiyordum ama onu etkilediği belliydi.


Sorsam cevap verirmiydi acaba? Sanmıyordum. Kapalı bir kutu gibiydi resmen. Bunca zaman ailesine bile bu düşmanlığın sebebini söylememişken kalkıp bana söyleyeceğini pek düşünmüyordum.


Aras birşey düşünüyor gibiydi. Yemeğe oturduğumuzdan beri tek kelime etmemişti. Derken bu sessizliği onun durmadan çalan telefonu bozdu. Aras masanın üzerine koyduğu telefonunu eline aldı ve sert tavrını bozmadan açtı.


"Efendim Semih!" Aras telefonla konuşurken bende arkama yaslandım. Karşı tarafın ne dediğini duymuyordum ama Aras'ın kaşları çatılmıştı. İşle ilgili birşey olmalıydı.


"O mallar bugün yola çıkmayacakmıydı zaten?" Aras'ın bunu söyleyip masadan kalkmasıyla işle ilgili olduğunu anlamıştım.


Aras ağır adımlarla salonun ortasına doğru ilerledi ve koltuklardan birine oturdu. O ciddi ve sert bir sesle telefonda konuşurken bende ayağa kalkıp masayı toplamaya başladım. Boş durunca düşünüyordum ve düşününcede sinirlerim tepeme çıkıyordu.


Neredeyse 20 dakika geçmişti ve ben masayı tamamen toplamıştım. Aras'ın telefon konuşması uzun sürmüştü. Bende geçip yanında ki koltuğa oturmuştum.


"İyi tamam, ben gelince bakarım!" Aras bunu deyip konuşmayı sonlandırdı ve telefonu kapatıp koltuğun üzerine attı.


O sırada gözleriyle beni süzdü bir kaç saniye. Arkasına yaslandı ve gözlerime bakmaya devam etti.


"O adamla düşmanlığınızın nedeni ne?" Diye sordum bir anda. Daha fazla içimde tutamayacaktım. Cevap alıp alamayacağımı bilmiyordum ama denemekten bir zarar gelmezdi.


Aras beni duyduğunda bir süre öylece gözlerime bakmaya devam etti. Yüzünde ki sert ifadesi değişmemişti. Sanırım anlatmayacaktı.


"Zeynep ismini duyunca gözün döndü resmen!" Dedim düz bir sesle. Ben bunu söylediğimde Aras sıkıntıyla derin bir nefes aldı ve gözlerini tavana dikti. Bu ismin zikredilmesi yine onu etkilemişti.


"Bana anlatmak rahatlatır diyen sendin! Rahatlatacaksa sende anlat o zaman!" Ben bunu dediğimde Aras'ın gözleri tekrar beni buldu.


"Sadece anlatmak yetmiyor Sena! Artık iş işten geçtiği zaman anlatmanında bir faydası yok!" Aras bunu dediğinde sorar gözlerle ona baktım.


"Zeynep kim?" Dedim ona bakmaya devam ederken. Bu ismi tekrar duyduğunda gözlerine öfkenin yanına acıda oturmuştu. Çok değil birkaç saniye sürmüştü bu ama gözlerine öyle dikkatli bakıyordum ki görmek zor olmamıştı.


"Zeynep," dedi. Bunu söylerken zorlandığı belliydi. Ardından tam gozlerimin içine baktı.


"Kız kardeşim!" 


Gözlerime büyük bir şaşkınlık otururken zorlukla yutkundum.


"Efendim?" Dedim şaşkınlığımı belli ederek. Kardeşimmi demişti o? Aras'ın başka bir kardeşi daha mı vardı?


Bu cevabı zihnimde yeni soru işaretlerinin oluşmasına neden olurken Aras'a şaşkın bakışlarımı yolluyordum.


"Nasıl yani? Senin başka kardeşinde mi vardı?" Ben bunu sorduğumda Aras kafasını aşağı yukarı salladı.


"Beş sene önceydi!" Dedi elini ensesine atarak. Bende dikatle onu dinliyordum. "Lise son sınıftaydı. Daha yaşı küçüktü ama kafasına koyduğunu yapardı. Bir gün gidip ablama, birine aşık olduğunu söylemiş."


Kesmeden onu dinliyordum. Saşkınlığım ve merakım gitgide artıyordu.


"Ben bunu evleneceğim diye karşımıza dikildiği gün öğrendim. Çok aşığım dedi. Artık dayanamıyorum dedi," Aras bunu dedi ve derin bir nefes aldı.


"O günden sonra Hasan Ağa, yapmadığını bırakmadı. Dışarı çıkmasını yasakladı, odasından kafasını bile çıkartmasına izin vermedi. Sonra bir gece, bir şekilde kaçmış konaktan. Babam bunu duyunca kıyametti koparttı. Namusumuzu kirletti dedi tüm Mardin'i silahlı adamlarla arattı!"


Derin bir nefes aldım. Duyduklarım vücudumda büyük bir şok etkisi yarattmıştı. Aras gözlerini tek bir noktaya dikmişti. Sanki bu olanları defalarca zihninde tekrar etmiş gibiydi.


"Ertesi gün, konağın kapısının önünde buldum onu. Gözleri ağlamaktan mosmor olmuştu. Sadece ağlıyordu tek kelime dahi etmiyordu. Babam onu gördüğünde delirecek gibi oldu. Bıraksaydım oracıkta öldürebilirdi onu. Ama bırakmadım. Odasına çıkardım, dedalarca sordum ona ne oldu diye. Tek kelime etmedi. Günlerce... Sadece ağladı!"


Göğsüme büyük bir ağırlık oturmuştu. Böyle birşeyi asla beklemiyordum.


"Sonra," dedi acılı bir sesle. "Ablam buldu onu!" Sorar gözlerle ona baktım. Derin bir nefes aldı.


"Bileklerini kesmiş!" Bunu duyduğumda gözlerimde hazır duran yaşlar yanağımdan süzülmeye başlamıştı. Duyduğum şeyle büyük bir şok geçirirken Aras'a doğru baktım. O devam etti.


"Sadece bir mektup yazmış," dedi bana bakarak. "Kandırıldım demiş. O herif onu seviyorum diye kandırmış!"


"Aşık olduğu adam..." Dedim titreyen bir sesle. Sorumu tamamlamama izin vermeden konuştu.


"Baran kansızı!" Dedi büyük bir nefretle. Bu ismi söylerken yumruğunu sıkıyordu.


Kendimi tutmadım ve yerimden kalkıp onun yanına oturdum. Gözlerim dolu doluydu. Anlattıkları beni derinden etkilemişti. Düsünüyordumda, aynı şey Aslı'nın başına gelseydi ben asla toparlanamazdım. Düşünmek bile istemiyordum.


Başını ve sonunu düşünmedim ve sadec

e o an içimden ne geliyorsa onu yaptım. Kollarım Arasın boynuna dolandığında gözyaşlarım durmadan akıyordu.


Onunda kollarını belimde hissetiğimde, kalbim gümbür gümbür atıyordu...


BÖLÜM SONU~


Loading...
0%