Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. Bölüm "Aşk Mı?"

@k_blackfire

Keyifli okumalar...

Bazen sadece yaşadığım ana odaklanıyordum. Öncesini veya sonrasını düşünmediğim anlar oluyordu. Bu da öyle anlardan biriydi işte. Aras'ın kollarının arasında öylece duruyordum. Başkasının gözünde bu gayet normal birşeymiş gibi gözükebilirdi lakin bizim için öyle değildi.

Şuan hissetiğim şeyler o kadar garipti ki, hiç sıkılmadan öylece durabilirdim. Aras.. o sıradışı bir adamdı.

Kalbim son hızla atarken zorda olsa ayrılmıştık. Geri çekilip gözlerimi onun o simsiyah gözlerine diktiğimde yüzüme bir sıcaklık basmıştı.

"Ben," dedim fısıltıya benzer bir sesle. "Çok üzüldüm."

Gözlerini gözlerimden ayırmadı. Yine o nadir bakışlarından birini yolluyordu bana. Kalbim göğüs kafesimi parçalayacak kadar hızlı atıyordu.

Gözleri dudaklarıma kaydığında heyecanım daha da artmıştı. Bir saniye bile olmamıştı ama yüzüm ateş gibi yanıyordu.

"Bazen," dedi kısık bir sesle. "Sana baktığımda her şeyi unutuyorum,"

Aras bunu dediğinde zorlukla yutkundum. Bir eliyle saçımı arkaya doğru itti. Bunu birkaç defa daha yapmıştı.

"Neyi?" Dedim gözlerimi ondan ayırmadan. Sanki cevabını içinde biryerlerde biliyor gibiydim.

Gözlerini benden ayırmadı ve o biçimli dudakları usulca aralandı. "Bu evliliğin sahte olduğunu mesela..."

Gözlerimiz sanki yemin etmiş gibi birbirlerinden ayrılmıyordu. Söylediği cümle kalbimi durduracak cinstendi. Odamı böyle hissediyordu, benim gibi?

Neydi bu hissettiğim şey? Adına aşk denilen o garip duygu muydu?

Korkuyordum. Hissettiğimin aşk olmasından çok korkuyordum. Daha da korktuğum aynı şeyi Aras'ın gözlerindede görüyor olmamdı. Ya da ben delirmiştim ve öyle zanediyordum.

Eğer böyle birşey olursa yanardım.

Yanardık...

İçinde bulunduğumuz durum öyle garip bir durumdu ki ne yapacağımı bilemiyordum artık. İçimde artık karşı koyamadığım hisler vardı.

"Ama..." Dedim ne söylemem gerektiğini bilmeyerek. Konuşmama izin vermedi ve beni gözleriyle susturdu.

"Sena," dedi fısıltıyla. İsmimi öyle güzel söylüyordu ki tekrar tekrar söylemesini istedim. "Ben artık senin gözlerine karşı koyamıyorum."

Nefesim kesilir gibi oldu. Kalbim göğüs kafesimi parcalamak üzereydi. Zihnim şuan bir orman gibiydi ve çayır cayır yanıyordu. Bense o ormanda sıkışıp kalmıştım. Ne bir adım ileri gidebiliyordum, ne de bir adım geri...

Gözlerimi gözlerinden ayırmadan ona bakmaya devam ettim. İstesemde ayıramazdım gözlerimi bu saaten sonra.

"Aras!" Dedim fısıltıyla. Sağ elim istemsizce onun kusursuz yüzüne doğru ilerledi. Elim onun o mükemmel yüzüne değdiğinde tenim ürpermişti.

Vücudum benden bağımsız hareket ediyordu artık. Dudaklarım aralandı. Ağzımdan çıkacak kelimeleri hesap etmiyordum ama bu söyleyeceklerim içinde bulunduğumuz yangına benzin dökecekti, biliyordum.

Durdu ve gözlerini gözlerimden ayırdı. "Yapma!" Dedi derin bir nefes alarak. "Yol yakınken ateşe atma kendini!"

Birşey söylememe izin vermeden bunu dediğinde gözlerim dolu doluydu. Söyleyeceklerimi biliyordu. İçimdeki çıkmazı biliyordu...

Ellerini yüzümden çekti ve ayağa kalktı. "İkimizde yanarız yoksa." Bunu dedikten sonra merdivenlere doğru yürümeye başladı.

O yukarı çıkarken dolu dolu olan gözlerimle arkasından bakakalmıştım. Oda benim gibi hissediyordu.

Ama ben zaten çoktan yanmıştım. Bundan haberi varmıydı?

Arkama yaslandım ve derin bir nefes aldım. Söyledikleri zihnimde dolanmaya başlamıştı. Yanarız diyordu. Bu hislerin aşka dönüşmesini istemiyordu. Bende istemiyordum ancak iş işten geçmişti. Ve eğer onun o kapkara gözleri beni yanıltmıyorsa ondada durum benden farklı değildi.

Göğsüme büyük bir kasvet çökerken ağlamamaya çalışıyordum. Bu durum gittikçe karşı konulamaz hale geliyordu. Ne yapacağımı ne hissedeceğimi bilemiyordum.

Orada saatlerce düşüncelerimle boğuştum. Saat epey bir geç olmuştu ama içimden gidip yatmak gelmiyordu. Acaba o uyumuşmuydu? Sanmıyordum.

Ayağa kalktım ve sehpanın üzerinde duran çamtamı aldım elime. Aras kalacağız deyince yanıma birkaç eşya almıştım. Aras birşey almamıştı, muhtemelen burada eşyaları vardı.

Tüm gece burada oturamazdım. Yapacak birşey yoktu mecburen gidip uyumaya çalışacaktım.

Merdivenlere yöneldim ve yavaş adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Yukarıya çıktığımda etrafıma bakındım ve boş olan odalardan birine girdim.

Odada büyükçe bir yatak, giysi dolabı ve banyo vardı. Birkaç tabloda duvara asılmıştı. Güzel bir odaydı.

Üzerimi değiştirip yatağa girdim. Unutmam gereken şeyler vardı. Hiçbir şey düşünmeden rahat bir uyku uyumak istiyordum lakin bu pek mümkünmüş gibi gözükmüyordu.

~~~

Gözüme vuran ışık göz kapaklarımı aralamama neden olurken huysuzca mırıldandım. Tamda tahmin ettiğim gibi, bütün gece uyuyamamıştım. Sabaha karşı biraz uykuya dalabilmiştim ama zaten çoktan sabah olmuştu.

Tüm gece Aras'ın sözleri zihnimde yankılanıp durmuştu. Düşünmeden edemiyordum. Az kalsın ona olan bütün duygularımı kelimelere dökecektim. Bunu yapmamı engellemişti.

Düne nazaran biraz daha iyi sayılırdım. Yani en azından şimdilik...

Dogruldum ve ayağa kalktım. Saat 8'i geçmişti. Üzerimde ki sersemliği atmak için direkt odada bulunan banyoya yöneldim.

10 dakikalık ılık bir duştan sonra biraz olsun kendime gelebilmiştim. Banyodan çıkıp üzerimi giyindikten sonra saçlarımı kurulamaya koyuldum.

Saçlarımı kuruttuktan sonra telefonumu yanıma alıp odadan çıktım. Aşağı indiğimde salonda dünkü çalışan kadın kahvaltıyı hazırlıyordu.

"Günaydın!" Dedim düz bir sesle. Kadın beni duyduğunda gülümseyerek bana baktı.

"Günaydın Sena Hanım!"

Kadın bunu derken bende etrafa göz gezdiriyordum. Gözlerim Aras'ı arıyordu. Neredeydi acaba? Şimdi kadına sormakta saçma olurdu.

Derken arka tarafa açılan cam kapının sesini duymamla o tarafa doğru kafamı çevirdim.

Gelen Aras'tı. Üzerinde her zamankinden farklı olarak siyah bir eşofman vardı. Doğruyu söylemem gerekirse harika gözüküyordu. Üzerinde siyah dar bir tişört vardı ve vücudunda ki kaslar olduğu gibi günyüzüne çıkmıştı.

Gözlerimi onun bu nefes kesici gorüntüsünden ayıramazken onun bakışları kısa bir süre üzerimde gezindi ve ardından sert duruşunu bozmadan sofraya taraf ilerledi.

Çalışan kadın kahvaltıyı hazırlama işinini bitirip yanımızdan ayrıldığında bende sofraya geçip oturdum. Olduğunca Aras'a taraf bakmamaya çalışıyordum. Tam karşımda oturuyordu ve gözgöze gelmemek mümkün değilmiş gibi gözüküyordu.

O umursamaz bir tavırla çayını yudumlarken ben tek kelime etmeden öylece oturuyordum. Dün gece konuştuğumuz şeylerden sonra ne diyeceğimi pek bilmiyordum. Aklım allak bullak olmuştu.

Pek iştahım yoktu ve bu yüzden önümdeki çatalla oynayıp duruyordum.

"Hayırdır, diyete falan mı başladın."

Aras'ın sesini duyduğumda kafamı kaldırıp düz bir ifadeyle yüzüne baktım. Yüzünde hafif, alaycı bir gülümseme vardı.

"Canım istemiyor!" Dedim soğuk ve düz bir sesle. Gözleri beni bir kaç defa süzdü.

"Konaktan uzaklaşmakta iyi gelmedi sanırım?" Aras bunu sorduğunda sıkıntıyla nefesimi verdim. Keşke tek sorun konak olsaydı...

Dün gece aramızda böyle bir konuşma geçmemiş gibi davranıyordu ve bu benim canımı sıkıyordu. Neden kaçıyordu ki? Gerçi bunun ićin bir sürü sebep vardı. Belki de hâlâ o kıza aşıktı. Bu düşünce göğsüme büyük bir ağırlık çökmesine neden olsa da düşünmekten kendimi alamıyordum. Acaba Aras'ta bana aşık olmaktanmı korkuyordu?

Gözlerimi Aras'ın gözlerine dikip ona baktim. "Neden hiç birşey olmamış gibi davranıyorsun?"

Sorduğum soruyla birlikte, Aras'ın yüzündeki alaycı ifade yerini ciddi bir ifadeye bırakmıştı ama bu çok kısa sürmüş ve yüzüne umursamaz bir ifade yerleşmişti.

"Hatırlamam gereken birşey mi vardı?" Dedi duz bir sesle. Ya gerçekten umursamıyordu ya da umursamıyormuş gibi yapıyordu.

Gözlerimi devirip sinirle yüzüne baktım. "Dün gece konuştuklarımızdan bahsediyorum!"

Arkasına yaslandı ve bana taraf baktı.

"Konuşulması gereken herşey dün gece konuşuldu zaten. Konuyu tekrar açmaya hiç gerek yok bence!" Ciddi bir tavırla bunu söylediğinde gözlerimi ondan ayırmadım.

Bu konuşmayı uzatmak istemiyor gibiydi. Ama içimden bir ses bu konuyu hemen kapatmamam gerektiğini söylüyordu.

"Bence konuşulması gereken herşey konuşulmadı!" Dedim direterek. Sıkıntıyla nefes verdi.

"Sena," dedi ciddi bir sesle ve gözlerini gözlerimden ayırdı. "Kapat artık şu konuyu!"

Aras bunu dediğinde sinirle nefesimi verdim ve sofradan kalktım. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Boğulacak gibiydim.

Ben kapıya doğru ilerlerken Aras'ın gözleri hâlâ benim üzerimdeydi. Bunu hissedebiliyordum.

Kapıyı açıp dışarı çıktığımda tenime çarpan serin rüzgar beni biraz olsun rahatlatmıştı. Etraf yemyeşil ve bakımlıydı. Havada kara bulutlar vardı ve birazda yağmur atıştırıyordu. Böyle havaları seviyordum ve bu yüzden yağmur pek bir sorun değildi benim için.

Yavaş adımlarla ilerlemeye başladım çiftliğin içinde. Temiz havayı cigerlerime doldururken rahatladığımı hissediyordum lâkin olanlar zihnimden tam anlamıyla silinmiş değildi. Elimde olmadan düşünüyordum. Aklım sürekli Aras'taydı. Evet böyle olmaması gerekiyordu, biliyordum ama kendime hiç bir şekilde engel olamıyordum.

Yüzümü gökyüzüne taraf kaldırdım ve derin bir nefesi daha ciğerlerime çektim. Soğuk yağmur damlaları yüzüme değiyor ve ürpermeme neden oluyordu. Birkaç yağmur damlası alnımdan süzülüp oradanda boynuma akıyordu.

Kafamı indirip önûme döndüm ve yürümeye devam ettim. Yağmur hızlanmaya başlamıştı ve ben biraz üşüyordum lakin eve dönmekte gelmiyordu içimden. Tekrar onunla karşılaşıp sinirlerimi bozmak istemiyordum. Madem öyle istiyordu bende mesafemi koruyacaktım.

Adımlarımı hızlandırıp daha hızlı yürümeye başladım. Sinir yine vücudumda kol geziyordu. 'Neden?' diye geçirdim içimden. 'Neden herşey benim aleyhime gelişiyor?'.

Anneme öfkeleniyordum. Aras'a öfkeleniyordum... En çokta beni para uğruna satan babama öfkeleniyordum...

Orada öyle ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum ama epey olmuştu.

Aklım bana tüm bu düşünceleri birer birer hatırlatırken zorlukla yutkundum. Ne yaparsam yapayım hiç birşey istediğim gibi olmuyordu.

Adımlarım duraksadı. Sinirden ellerimi yumruk yaptığımın bile farkında değildim. Öyleki tırnaklarım avuç içlerime batmış ve kızarıklıklar oluşmuştu.

Tenime değen her yağmur damlası tenimi faha fazla ürpertiyordu. Ağlamak geliyordu içimden ama ağlayamıyordum. Ağlasam belki biraz olsun rahatlayabilirdim ama zihnim bunu bile çok görüyordu bana.

Derken arkamdan üzerimin birşeyle örtüldüğünü hissettim. Üzerimdeki şey beni çabucak ısıtırken bakışlarım arkama kaymıştı.

Gözlerim onun o simsiyah gözleriyle karşılaştığında kalbim duracak derecede atmaya başlamıştı yine.

Üzerime örttüğü şey onun siyah ceketiydi. Arkamı döndüm ve gözlerimi onun o kusursuz yüzünde gezdirdim. Onun gözleride benim üzerimdeydi.

"Üşüteceksin, hadi içeri girelim!" Düz bir sesle bunu söylerken gözleri sesinin tam zıttı olarak çok derin bakıyordu. Yine beni darmadağın eden bakışıydı bu...

Kafamı olumsuz anlamada iki yana salladım. "İstemiyorum!"

Ben bunu derken yağmur hızını iyice arttırmıştı. Saçlarım sırılsıklam olmuştu ama Aras'ın ceketi beni şimdilik ısıtıyordu.

"Hasta olacaksın!" Dedi. Sesi bir emir niteliğindeydi. Gözlerim yanmaya başladı ve boğazıma bir yumru oturdu.

"Ne önemi var!" Dedim acılı bir sesle. Sesim ruh halimi ele veriyordu ama umursamadım.

Yağmur son hızıyla üzerimize yağarken onun gözleri benim gözlerime kilitlenmiş gibiydi.

"Sena, uzatma artık!" Dedi sert tavrını koruyarak. "Hadi gel!"

Bunu dedikten sonra elimi avuçlarının arasına aldı. Öyle bir bakıyordu ki içimde ki bu fırtınanın dinmesini imkansız hale getiriyordu. Neden böyle yapıyordu? Neden dili farklı, gözleri farklı konuşuyordu? Acı çektiğimi görmüyor muydu?

"Hadi.." dedi gözlerimin içine bakarak. Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde ileri doğru giderken Aras elimi bırakmıyordu. Diretmemin bir faydası yoktu, nasıl olsa hep onun istedikleri oluyordu.

Elerimiz birbirine kenetlenmiş bir şekilde eve doğru yürümeye başladık. Gözlerim dolmuştu ama ağlamak istemiyordum. Acı çektiğimi görsün istemiyordum.

Nihayet eve vardığımızda ikimizde sırılsıklam olmuştuk. Neyse ki yanımda kıyafetim vardı.

"Yukarı çıkıp üzerini değiştir hasta olacaksın." Aras bunu dediğinde zorlukla yutkunup yavaş adımlarla yukarı çıkmaya başladım. Yine darmadağınık ve yıkılmış bir haldeydim.

Yukarı çıkıp kaldığım odaya girdim. Boğazıma oturan yumru bir türlü geçmek bilmiyordu. Kendimi daha fazla tutamayıp yere çömeldim. Artık sesli ağlıyordum. Ellerimi ağzıma kapatıp ağlamamı durdurmaya çaliştım ama olmuyordu.

Bu artık bana çok ağır geliyordu. Zaten önceden de normal bir hayatım yoktu ama bulunduğum bu durum hepsinden beterdi. Bir anda tanımadığım bir adamla evlendirilmiştim. Ve sonra o adamın eski sevgilisiyle aynı evde yaşadığımı öğrenmiştim. Üstelik o kız hâlâ Aras'a deli gibi aşıkken...

Bağırıp çağırmak, içimde ki zehri akıtmak istiyordum. Gözyaşlarım dinmek bilmiyordu.

Orada ne kadar ağladığımı bilmiyordum ama gözyaşlarım biraz olsun durulduğunda bitik haldeydim. Ağladığım her halimden belli oluyordu.

Zorlukla ayağa kalktım ve banyoya doğru ilerledim. Üzerimde ki ıslak giysileri çıkarıp sıcak bir duş aldım. Duştan sonra üzerime beyaz salaş bir kazak ve altınada siyah bir tayt giyinmiştim.

Biraz olsun toparlanmış sayılırdım. Yüzümde hâlâ bir bitkinlik vardı ama az öncekine nazaran daha iyi sayılırdım.

Saçlarımıda kuruttuktan sonra odadan çıktım ve aşağı indim. Aşağıda şömine yanıyordu, Aras yakmış olmalıydı. Gözlerimi etrafta gezdirirken şömineye doğru yürüyordum.

Ben şöminenin yanıbaşındaki tekli koltuğa geçip oturduğumda, duyduğum adım sesleriyle arkamı döndüm. Sesin sahibi Aras'tı. Üzerini değiştirmişti ve elinde iki kupayla bulunduğum tarafa doğru geliyordu.

Yanıma gelip kupalardan birini bana uzattığında gözleriyle beni süzüyordu. Kupayı elinden aldım ve teşekkür edercesine kafamı aşağı yukarı salladım.

Oda geçip karşımda ki koltuğa oturdu. Üzerine alışık olduğum siyah bir takım elbise giymişti. Ne kadar yakıştığını söylememe gerek yoktu.

Ağlamaktan gözlerimin kızardığını biliyordum. Bunu Aras'ın fark ettiginide biliyordum. Çünkü gözlerini yine gözlerime dikmiş birşeyler düşünüyordu.

Elinde ki kupayı önünde ki sehpaya bıraktı ve bana bakmaya devam etti. "Kızgınmısın hâlâ!"

Bunu duyduğumda bende elimde ki kupayı sehpaya bıraktım ve ona baktım. "Bunun ne önemi var?" Dedim düz ve soğuk bir sesle. "Kızgın olmam birşeyi değiştirecek mi? Eski hayatıma geri dönebilecek miyim mesela?"

Ben bunu söylediğimde Aras arkasına yaslandı. "Böyle olmasını bende istemezdim, ama oldu işte! Elimizde ki en iyi seçenek buydu ve bizde bunu seçtik!"

"En baştan beri hataydı bence," dedim acılı bir sesle. "Belki de bu yolu seçmeseydik daha iyi olacaktı. Çünkü ben artık yolumu bulamıyorum!"

Neyden bahsettiğimi anlamıştı. Ne hussettiğimi de...

Derken onun durmadan çalan telefonu bir kez daha çaldı. Ama bu kez arayan kişinin ismini görebili

yordum çünkü telefonu da sehpanın üzerinde duruyordu.

Ve bu isim az önce söylediklerimi destekleyen ve nasıl bir çıkmazın içinde olduğumuzu gösteren bir isimdi. Dicle.

Bölüm sonu(:

Lütfen oy atmayı unutmayın...

Loading...
0%