Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19. Bölüm "Yalancı"

@k_blackfire

Keyifli okumlar...


Hayat, güven denen şeyin koskoca bir palavra olduğunu zihnime kazımak istercesine gösteriyordu. Bir insana güvenebilirdiniz, ama asla o güvene sadık kalınmazdı.


İlk önce anneme ve babama güvenmeyi bırakmıştım. Sonra da tutunacak tek dalım olan bir adama. O an sadece bir oyuna adım attığımı sanarken, dipsiz bir kuyunun eteklerinde yaşama tutunuyor bir halde bulmuştum kendimi.


Her şey palavraydı.


Ve benim tutunacak tek dalım diye nitelendirdiğim o adam, yalancının tekiydi. Beni, değil kendi hayatımı, başka insanların hayatını da bozmaya mecbur bırakan bir adamdı. Ona güvenip çıkmıştım bu yola, ama güvenecek en son insan bile değildi artık benim için.


"Boşanmak istiyorum," dediğimde sesim ruhsuz ve soğuktu. Zihnimin derin kuyularından soluğuma karışan bu soğuk kelimeler odanın taş duvarlarında yankılandığında, duygularımı kaybetmiş gibi hissediyordum.


"Daha en baştan bu oyuna girmek hataydı," diye devam ettim düz bir sesle. "Sana güvenmekle hata etmişim,"


Gözleri, gözlerime bir şeyi anlamak ister gibi bakıyordu. Bakışları derindi lâkin söylediğim şeyler onu saşırtmamıştı.


Güvenmemem gerektiğini yüzüne vurduğumda, tepki vermiyor olması sinirlerimi bozuyordu ama buna rağmen sakin göründüğümü biliyordum.


"Artık Dicle'yle rahat rahat aşkınızı yaşarsınız," dedim ve sonra alayla güldüm.


"Sena," dediğinde konuşmasına izin vermeden lafını kestim.


"Ben Dicle'yi sevdiğini bilseydim seninle asla evlenmezdim," yüzünde mimik oynamadı ve beni izlemeye devam etti. "Emin ol Aras, ben istemezsem asla evlenmezdim seninle..."


Kafasını geriye yatırdı ve derin bir nefes bahşetti ciğerlerine. Gözlerinin siyahı tekrar gözlerimi bulduğunda düşündüğü şeyleri asla anlayamıyordum. Gözleri tuzaklı bir kuyu gibiydi ve ben o tuzağa düşmeyecektim.


"Eğer istediğin şey gerçekten bu olsaydı," diye mırıldandı sert sesinde ki garip tınıyla. "Seni burada zorla tutamazdım,"


Sinirle yüzüne baktım o ise gözlerini gözlerimden ayırmadan devam etti. "Ama istediğin şeyin bu olmadığını çok iyi biliyorum,"


Alayla güldüm ve sinirli gözlerle karşımda ki adama baktım. "Bu zaten eninde sonunda olacaktı, ben sadece erkene almak istiyorum." Dediğimde hiç olmadığım kadar ruhsuz hissediyordum kendimi. "Ve emin ol bunu isteyip istemediğimi önemsemiyorum..."


Aras'ın gözlerinde ve yüzünde en ufak bir değişiklik yoktu. Bunu istemediğime emin gibiydi, ama bilmediği bir şey vardı; artık ben istesem bile bu evliliği yürütemezdim. Zaten bizden olmaz diyen kendisiydi, ve şimdi bu konuşmayı yapıyor olması onun riyakarlığını göz önüne seriyordu.


"Tamam," dedi sesinde ki tınıyı sakin tutmaya çalışarak. "Boşanalım,"


O bunu söylerken yüzünde ilk defa ikilemde kalmışlığın verdiği ifadeyi sezdim. Bu kelimeler ağzından çıksada gözleri tam tersini söylüyor gibiydi.


"Boşanalım," diye mırıldandı tekrar, daha çok kendine bu gerçeği inandırmak istiyor gibiydi.


Gözlerimde ki yanma hissine rağmen ona bakmayı sürdürdüm. "Hem, bizden olmaz diyen sendin," dediğimde gözlerime yaşlar dolduğunu hissediyordum. "İstediğin oldu işte."


Gözlerinde garip bir duygunun varlığını hissettim. Çok kısa bir an sanki bunu istemiyormuş gibi bir bakış geçmişti gözlerinden.


Yutkundum.


İsteyip istememesini önemsemiyordum.


O artık gidip Dicle'yi istesindi.


Odadan çıkıp merdivenlere yöneldiğimde yurüyüşüm öfkeli olduğumu açıkça gösteriyordu. Bağırıp çağırarak küfür etme isteğimi güçlükle bastırıp avluya indiğimde yemek masasında ki herkesin gözleri benim üzerimde gezinmeye başlamıştı ama bunu şuan asla umursamıyordum. Gözlerimin aradığı tek kişi Dicle denen kızdı.


Onu bu yaptığına pişman edecektim.


Kin dolu gozlerle bana bakan Hatice Hanım'a dönüp sinirle yüzüne baktım. "Nerede o Dicle denen kız?" Diye sorduğumda sesim hem öfkeli hemde alaycı çıkmıştı.


Hatice Hanım'ın gözlerine şaşkınlık yerleşti. Herkesin şaşkın bakışları üzerimde gezinirken ben sadece Hatice Hanım'a bakıyordum.


"Bu kız iyice delirdi," diye söylendi Hatice Hanım. "Sana hesap mı vereceğiz?"


Alayla güldüm. "Bekle sen bekle," diye mırıldandım buz gibi bir sesle. "Siz şimdi göreceksiniz hesap vermeyi."


Hasan Ağa'nın huzursuzca nefes verdiğini işittim. Etraf oldukça gergindi ve ben Hasan Ağa'yı sinirlendirmişe benziyordum.


Umurumda değildi.


"Bir sorun mu var kızım?" Diye sordu Hasan Ağa sesine yerleşen bir sinirle. O sırada avlu kapısının açılma sesini duymuş bakışlarımızı oraya yöneltmiştik.


Bundan sonra söyleyeceklerimden ve yapacaklarımdan ben sorumlu değildim.


Dicle, yüzünde kocaman bir gülümseme eşliğinde avluya girdiğinde zihnime nüfus eden sinir, adımlarımın olduğu yerde sabit durmasını zorlaştırırken, gözlerim alayla Dicle'nin üzerinde gezindi.


Ne hikmetse, hiç yüzü gülmeyen Dicle'nin bugün yüzünün güleceği tutmuştu. Ve ben bunun nedenini çok iyi biliyordum ve bunu bilmem onun açısından hiç iyi olmayacaktı.


"Evet," diye yanıtladım Hasan Ağa'yı. Yüzümdeki öfke sesime yansırken sakin kalmakta zorlanıyordum. Elimle Dicle'yi gösterdim. "İşte sorun."


Dicle'nin yüzünde ki gülümseme yerini yavaş yavaş saşkınlığa bırakırken, merdivenlerden gelen adım sesleri dikattini çekmişe benziyordu. Öyle ki bakışları o yöne dönmüş ve yüzüne tanidık bir ifade yerleştirmişti.


Gelen kişinin kim olduğunu tahmin etmek zor değildi ve ben o tarafa bakmak yerine Dicle'ye bakmayı sürdürdüm.


"Dicle'ye nereden geldiğini sormayacak mısınız?" Diye sordum masadakilere hitaben.


"Sena!" Buz gibi bakışlarım Dicle'nin üzerinde gezinirken kolumda hissettiğim elle beraber sinirle kollumu çekip, öfkeli bakışlarımı Aras'a çevirdim.


"Bırak!" diye tısladığımda, Aras'ın gözlerinde ki öfkeyi farkedebilmiştim. Yüzünde ki sert ifade ve susmamı emreden bakışlarına aldırış etmeden tekrar Dicle'ye döndüm.


"Hatta siz zahmet etmeyin," diye konuştum öfkeyle. "Ben sorarım." Dicle'ye doğru bir adım attıp buz gibi bir ifadeyle gözlerine baktım. "Neredeydin Dicle?"


"Sena, sus artık!" Aras'ın öfkeli sesini işittiğimde yüzümde mimik dahi oynamamıştı. Sorduğum sorunun cevabını bakışlarımla isterken, bir kaç kişinin ayaklandığını fark etmiştim.


Evet ben boşanacak olabilirdim ama sırf boşanacağım diye bu yaptıklarını yanlarına bırakacak halim yoktu.


Hatice Hanım, Dicle'nin yanına gelip bana öfkeyle bakarken, ben hâlâ sorduğum sorunun cevabını almış değildim.


"Kendine gel Gelin Hanım," dedi Hatice Hanım huzursuz bir ses tonuyla. "Sana hesap vermek zoru..."


"Bana cevap ver!" Diye bağırdım Hatice Hanım'ın söylediklerini umursamadan. Öfke tüm vücudumu etkisi altına alırken, diğerleride masadan kalkıp bizi izlemeye başlamışlardı.


"Cevap veremiyorsun öyle değil mi?" Diye sordum hiddetle. Sesimde ki öfke kontrolü kaybetmeme neden olurken zorlukla yutkundum.


Dicle'nin dehşete düşmüş yüz ifadesi ve gözlerinde ki korku şimdi söyleyeceğim şeyleri engellemeyecekti. Ben onlara bunu yapmamaları gerektiğini defalarca kez söylemiştim ve artık pimini çektikleri bu bombanın patlama zamanı gelmişti.


Bakışlarımı Aras'a çevirdim. Bu yaptıklarından sonra artık o bile beni engelleyemezdi. Ona güvendiğim için pişmandım ve oda benimle evlendiği için pişman olsun istiyordum.


"Söylesene," diye mırıldandım. Bakışlarım Aras'ın üzerindeydi lakin bu sorumun muhatabı Dicle'ydi. "Aras'ın yanındaydım desene, Dicle."


Ve bomba patladı.


Kurduğum bu cümleyle beraber kulağıma ilişen şaşkınlık nidalarına aldırış etmemiştim. Yüzüme yerleşen alaycı gülümsemem ve yaptığımdan en ufak bir pişmanlık duymamam içimde küçük bir zafer hissi doğurmuştu.


Aras bana öfkeli gözlerle bakarken kollarımı önümde bağlayıp biraz sonra olacakları izlemeye başladım. Aras'ın gözlerinde öfke vardı ama bu yaptığıma şaşırmamıştı, şaşırmasını beklemiyordum çünkü ona uyarımı yapmıştım ve yapabileceğimi biliyordu. Öfkeliydi ama bunu artık zerre umursamıyordum.


Hasan Ağa bastonunu sertçe yere vurdu. "Bu ne demek oluyor?" Diye sordu kızgın bir sesle. Yüzümde ki gülümseme artarken gözlerimi Dicle'ye çevirdim. Dolan gözleri afalladığını gösteriyordu. Aras şaşırmamıştı lâkin Dicle'nin bunu beklemediği açıkça ortadaydı.


"Bu ne rezalet!" Diye bağırdı Hicran Hanım, Dicle'ye bakarak. Dicle yüzünü önüne eğdiğinde, bunu reddetmeyişi dediğim şeylerin doğruluğunu ıspatlıyordu.


Gözlerimi kısarak Hicran Hanım'a baktım. "Aras ve Dicle'nin arasinda olanları bilmediğinizi söylemeyeceksiniz herhalde Hicran Hanım?" Diye sorduğumda sesimdeki ruhsuzluk kelimelerime dökülmüştü.


Verecekleri cevabı merak etmiyordum. Rededecek halleri yoktu sonuçta, ben hariç bu konaktaki herkes Aras ve Dicle'nin arasında olanlardan haberdardılar. Birbirlerini yemelerini izlemek zevkli olabilirdi lâkin daha fazla burada kalmak istemiyordum.


Alaycı bakışlarımı Aras'a yöneltiğimde bakışlarının sadece bende olduğunu fark etmiştim. Etrafını yada insanların verdikleri tepkileri umursamıyor gibiydi. Hatta şuan hıçkırıklarla ağlayan Dicle'ye bile bakmıyordu. Odaklandığı tek şey benim gözlerimdi ve o kadar yoğun bakıyordu ki bir an kendimi sorguladım. Ama bu o kadar kısa sürdü ki, gözlerimi ondan ayırmamla merdivenlere doğru yürümem bir olmuştu.


Pimini çektigim bombanin patlama sesleri kulağıma gelirken yaptığım tek şey odama çıkıp kapıyı kilitlemem olmuştu. Bugün ya da yarın annemleri arayıp olanları anlatacaktım. Ya beni gelip alırlardı ya da ben kendim giderdim.


Artık bu işin dönüşü yoktu.


***


2 gün sonra...


Islak saclarımı havluya sarıp banyodan çıktığımda üzerimde ki sersemliği biraz olsun atabilmiştim. Banyoda sıcak suyun altında ne kadar kaldım bilmiyorum ama bu günlerde zihnim o kadar karışıktı ki herşey ağır çekimde ilerliyor gibiydi.


Aras'ı iki gündür görmemiştim. Nigar ablanın söylediğine göre konağa bile gelmemişti. Hicran Hanım ve Hasan Ağa, Dicle'ye etmedik laf bırakmamış lâkin ne hikmetse oğullarını değil suçlamak, işin aslını bile sormamışlardı. İşin garip olan tarafı ise Dicle'nin hâlâ konakta durması ve Hatice Hanım'ın da utanmadan yeğenini savunmasıydı. Olan şeyleri aklım almıyordu artık ve ben bu konakta ki günlerimin bir an önce bitmesi için şimdi başka bir adım atacaktım.


Yatağin uzerine bıraktığım telefonumu elime alıp hızlıca telefon rehberine girdim. Annemin isminin üzerine tıkladığımda telefonu kulağıma yaslamıştım. Telefon ikinci çalışta cevaplanırken annemin sesini duymam içimdeki siniri biraz alevlendirmişti.


"Alo, Sena." Annemin sesi kulaklarıma dolarken, bu sesin bana en son söyledikleri kelimeler zihnimde yankılanmaya başlamıştı.


Evleneceksin Sena! Babanın kararı bu...


O zaman nasıl hissettiğimi en net haliyle hatırlıyordum. Onlar beni bu uçuruma sürüklerken o kadar acımasızlardı ki, bende simdi aynı acımasızlığı içimde hissediyordum.


"Anne, nasılsınız?" Diye sordum oldukça duygusuz ve soğuk bir sesle.


"İyiyiz, iyiyiz." Dedi düz bir sesle. "Bende tam seni arayacaktım zaten."


Annem bunu dediğinde geçip yatağin uzerine oturdum. "Neden arayacaktın ki?" Diye sordum merakla. "Birşey mi oldu?"


"Mardin'e geliyoruz, onu söylemek için arayacaktım."


Duyduğum şeyle beraber kaşlarım çatılırken huzursuzca nefes verdim. Annemin söylediği şey icimde ki gerginliği yavaş yavaş alevlendirirken içimden sansıma küfürler yağdırıyordum.


"Neden geliyorsunuz?" Diye sordum pat diye. Annemin şuan somurttuğunu tahmin edebiliyordum.


"Ne demek neden geliyorsunuz?" Diye sorduğunda sesi hafif sinirli çıkmıştı. "Dünürleri ziyarete geliyoruz işte."


Gözlerimi devirdim. "Ne zaman geliyorsunuz?"


"Yarın orada oluruz." Annem beni yanıtladığında, ben oldukça gergindim.


Derin bir nefes verip bakışlarımı tavana diktim. "Anne benim sana birşey söylemem lazım." Diye mırıldandım düz bir sesle.


"Vaktim yok Sena," diye söylendi telaşlı bir sesle. "Zaten yarın geliyoruz, geldiğimizde söylersin ne söyleyeceksen benim şimdi hazırlanmam gerekiyor."


"Anne..."


Annem söylediğim kelimeyi duymadan telefonu yüzüme kapattığında dudaklarımdan sinirli bir nefes dökülmüştü. O kadar gergin ve sinirliydim ki saçıma doladığım havlu bile beni daraltmıştı. Havluyu sertçe çekip şaçlarımı serbest bıraktığımda nefes almakta bile güçlük çekiyordum.


Ben sinirle solurken kulağıma ilişen kapı acilma sesi bakışlarımı kapıya yöneltmeme neden olmuştu. Kapı açılırken iceri giren beden beklediğim biri değildi.


Aras.


Aldığım nefes boğazıma takılırken onun heybetli bedeni içeri girip bana taraf dönmüştü. Üzerinde siyah bir gömlek ve altinda yine siyah bir kunaş pantolon vardı. Nefes kesici görüntüsü ve simsiyah gözleri beni etkisi altına alırken simdi onunla konusmak için hazır olmadığımı farkettmiştim.


Ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldim. Bakışlarını tenimde bir kurşun gibi hissederken kapı kulpunu tutmak icin yeltendiğimde beni engelleyen şey onun beni kolumdan tutması olmuştu.


"Bırak kolumu," diye mırıldandım buz gibi bir sesle. Gözlerim onun siyah gözleriyle buluştuğunda kalbimde ki hareketlilik artsada yaptığım tek şey sinirle onun yüzüne bakmak olmuştu.


"Sena," diye fisıldadı beni kendine çekerken. "Bir dinle beni."


Gözlerimi devirdim. "Seni dinlemek istemiyorum." Diye kestirip attığımda bana öyle bir bakıyordu ki nefesimin kesildiğini hissettim. Kolumu tutan eli aşağı inip elimi tuttuğunda bakışlarımı ondan ayırmayı denesemde yapamamıştım.


Yüzünü bana yaklaştırdı. "Dinle," dedi itiraz istemeyen bir ses tonuyla, ardından bakışları biraz olsun yumuşadı. "Lütfen."


"Ne anlatacaksın?" Diye sordum hesap sorarcasına.


"Sena!"


Bakışları sert olsada çok yoğun bakıyordu ve onu dinlememi gerçekten istediğinin farkındaydım am şuan o kadar garip hissediyordum ki karşımda ki bu adama çekildiğimi hissediyordum.


Dudaklarıma alaycı bir gülümseme yerleştirdim. "Neyi anlatacaksın Aras?" Diye tekrarladım sorumu. "Bana o sözleri söyledikten sonra nasıl sevgilinin yanına koştuğunu mu?"


Benim bunu dememle, Aras'ın beni belimden kavrayıp sertçe kendine çekmesi bir olmuştu. Kalbim yerinden sökülürcesine çarparken zorlukla yutkundum. Şuan bana o kadar yakındı ki nefes alış verişlerini bile duyabiliyordum.


Aras'ın yüzü benim yüzüme yaklaştığında vücudumu saran he


yecanı bastırmakta güçlük çekiyordum. "Sena," diye mırıldandı sıcak nefesi yüzüme çarparken.


"Seni seviyorum."


Bölüm Sonu.


Nasıl buldunuz?


Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.


Seviliyorsunuz.♡


Loading...
0%