Yeni Üyelik
25.
Bölüm

24. Bölüm "Kozlar Ve Tutkular"

@k_blackfire

Keyifli okumalar...

 

Hayatın bana oynadığı oyunlardan biride, mutluluğun tadına tam olarak varamamamdı belki. İstanbul'da, Mardin'de, nerede olursa olsun hayatımı tam anlamıyla kontrol edemiyormuş gibi hissediyordum.

 

Ne kadar çok uğraşırsam uğraşayım, o noktaya bir türlü ulaşamıyordum çünkü huzur bana oldukça uzak bir kavramdı.

 

Bakışlarım, elimde ki kağıda takılı kalmış, zihnime serpiştirilen merak tohumları filizlenmeye başlamıştı. Bu adamın hangi cesaretle buraya geldiğinde bir anlam veremiyordum. Üstelik Aras, daha birkaç hafta önce gözümün önünde onu vurmuşken onu buraya getiren sebebin ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum.

 

Bu çok riskliydi.

 

Merve, şaşkınlıkla açılmış gözlerle bakışlarını kağıttan ayırdı ve bana baktı. Gözlerinde korku ve merak vardı. "Bu adam kafayı yemiş..."

 

Huzursuz bir nefes verdim, zihnim allak bullaktı. "Aras onun burada olduğunu görürse bu sefer kesin öldürür," diye mırıldandım gergin bir sesle. "Hayır bana ne söyleyebilir ki o?"

 

Merve bilmediğini belirtircesine kafasını salladı. "Bilmiyorum ama önemli olduğu kesin," Gözleri merakla üzerimde gezindi. "Gidecek misin?"

 

Hiç bir fikrim yoktu. Bu oldukça tehlikeliydi ama şuan ne söyleyeceğini oldukça merak ediyordum. Şöyle bir ihtimal vardı, eğer Baran denen adam bana bir zarar vermeye kalkarsa ortalık birbirine girerdi. Konağın arka tarafında bana zarar verecek kadar aklını kaybetmiş olamazdı çünkü en ufak bir çığlık bile ortalığı birbirine katar herkesin oraya toplanmasını sağlardı.

 

Gözlerimi kıstım ve kağıdı ellerimin arasında buruşturup insanların görmemesi için avucumun içine sakladım. "Gideceğim," dedim duygusuz bir sesle. "Bakalım ne söyleyecek..."

 

Merve, endişeyle yüzüme baktı. "Emin misin Sena?" diye sordu sesini kısık tutmaya çalışarak. "Bak bu çok tehlikeli, o adam sana bir zarar verebilir."

 

Kafamı salladım. "Konakta bu kadar insan varken bana zarar verecek kadar kafayı yememiştir," dedim, sesim umursamaz olsa da, ben oldukça tedirgindim.

 

Merve, tedirgin bir nefes verdi. "Tamam bende seninle geliyorum."

 

Kafamı reddedercesine salladım. "Hayır sen burada kal ve eğer biri oraya gelmeye kalkarsa beni ara..."

 

"Ama Sena..."

 

"Merve," dedim sesimi kısarak. "Eğer Aras, Baran'ı görürse büyük olay çıkar bunu göze alamayız, sen biri dışarı çıkarsa hemen beni ara, tamam mı?"

 

Merve endiseyle gözlerini üzerimde gezdirdi. İstemeden de olsa kafasını sallayıp beni onayladığında gözlerinde saf endişe vardı.

 

Etrafıma baktım ve kinseye farkettirmeden elimde ki kağıdı Merve'nin eline tutuşturdum. "Bunu da yok et." dedim ve derin bir nefes alıp gözlerimi etrafta gezdirdim.

 

Ön taraftan çıkarsam kesinlikle birinin dikkatini çekerdim çünkü burası oldukça kalabalıktı. En iyi seçenek arka taraftan çıkmaktı.

 

Oldukça rahat görünmeye çalışarak yürümeye başladığımda, içimde büyük bir gerginlik vardı ama merakım daha ağır basıyordu. Eğer biri beni o adamla görürse bu işten nasıl kurtulacağım hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Tek temennim kimseye görünmeden konuşup konağa geri dönmekti.

 

Ven kalabalığın arasından sıyrılıp arka kapının olduğu tarafa geldiğimde etrafıma göz gezdirip büyük kapıyı geçebileceğim aralıkta hafifçe araladım ve kapıdan çıktım. Burası ön tarafın aksine oldukça sessizdi. Gözlerim etrafta gezinirken bir kaç adım ilerledim gözlerim ve en sonunda Baran denen adamı buldu.

 

Baran, etrafına bakınarak yanıma yaklaştığında, yürümesinde ki aksaklığı dikkatimi çekmişti. Bu Aras'ın eseriydi. Etrafta kimsenin olmaması içimde ki gerginliği arttırırken gözlerimi nefretle Baran denen adamın üzerinde gezdirdim.

 

"Niye çağırdın beni?" diye sorduğumda sesim buz gibiydi.

 

Baran denen adam hafifçe gülümsedi ama yüzü ciddiydi. "Geleceğinizi biliyordum," dedi düz bir sesle. "Siz cesur bir kadınsınız Sena Hanım."

 

Gözlerimi devirdim. "Sadete gel Baran," diye konuştum oldukça mesafeli bir sesle. "Sen hangi cesaretle buraya gelip beni çağırırsın ya? Aras görürse ne olur biliyor musun?"

 

Baran, denen adamın ifadesi değişmedi ve bakışlarını üzerimde gezdirdi. "İnanın bu konu benim için oldukça önemli," dedi kafasını hafifçe sallayarak. "O kadar önemli ki, Aras'ın beni öldürme ihtimalini bile göz alarak geldim..."

 

Kaşlarımı çattım. "Bana niye geldin?" diye sordum buz gibi bir sesle. "Yardım istemek için değil herhalde?"

 

Baran beni kafasıyla onayladı. "Tam da onun için Sena Hanım." dedi ciddiyetle.

 

Alayla güldüm. Ona yardım edeceğimi mi zannediyordu, hemde ben, Baran'ın, Aras'ın kardeşine yaptıklarını öğrenmişken...

 

Bu çok saçmaydı.

 

"Sen kafayı mı yedin?" diye sordum. "Sana yardım edeceğimi nasıl düşünürsün?"

 

Baran, gözlerini kıstı ve yüzümde baktı. "Bakın Sena Hanım," dedi oldukça ciddi bir sesle. "Biz yakın zamanda ortaklarla çok büyük bir sözleşme imzaladık ve bu sözleşmenin tek kopyası Aras'ta."

 

Kaslarımı çattım. "Eee?" diye sordum umursamazca.

 

Baran denen adam devam etti. "Bu ortaklar megerse Aras'ın tuttuğu paralı adamlarmış ve bize büyük bir oyun oynamışlar." Baran, ciddiyetle yüzüme baktı. "Eğer o sözleşmeyi bulup yok etmezsem elimizde ki herşeyi kaybedeceğiz, bu bizim sonumuz olur..."

 

Alayla güldüm. "Bana neden bunları anlatıyorsun?" diye sordum dalga geçercesine.

 

Baran kafasını hafifçe eğip bana bakmaya devam etti. "O sözleşmeyi bana getirmenizi istiyorum Sena Hanım."

 

Duyduğum şey ufak çaplı bir şok geçirmeme neden olurken karşımda ki adama anlamayan gözlerle baktı. Utanmadan karşıma geçmiş benden o sözleşmeyi getirmemi bekliyordu. Ben Aras'ın kardeşine yaptığı onca şeyi öğrendikten sonra bu adamı boğmak istiyorken onun kalkıp böyle birşey istemesi oldukça ironikti.

 

Alayla gülmeye devam ettim. "Ciddi ciddi benden bunu mu istiyorsun gercekten?" diye sorduğumda bakışlarımdaki mesafe yerli yerindeydi.

 

Baran, kafasını salladı. "İstiyorum çünkü bunu yapabilecek tek kişi sizsiniz."

 

Gözlerimi devirdim. "Oradan bakınca herkese kolayca ihanet eden birine mi benziyorum?" diye sordum, sesim soğuktu.

 

Baran, gözlerini kapattı ve derin bir nefes alıp tekrar bana baktı. "Herkese değil ama kızdığınız kişilere ihanet edebilecek birine benziyorsunuz."

 

Sinirle Baran denen adama baktım. "O ne demek?" diye sorduğumda sesimde ki nefret bariz bir sekilde kendini belli ediyordu.

 

"Şu demek," diye cevap verdi Baran, düz bir sesle. "Aras'la aranızın iyi olmadığını, Aras'ın, Dicle denen bir kızla ilişkisi olduğunu ve sizin de bunu bildiğinizi biliyorum." Baran hafifçe gülümsedi. "Hem duyduğuma göre onların arasında olanları tüm ailenin önünde söyleyip herşeyi ortaya dökmüşsünüz. Bence bu nefret bana yardım etmek için bir fırsat."

 

Sinirle nefesimi verdim. "Sen bunları nereden biliyorsun ya?" diye sordum sesimi olabildiğince kısarak.

 

Baran gülmeye devam etti ama suratı oldukça ciddiydi. "İnsan düşmanını iyi tanımalıdır Sena Hanım," dedi ciddi bir sesle. "Sizde takdir edersiniz ki bu konakta olanları öğrenmem fazla uzun sürmedi..."

 

Gözlerimde ki alayla Baran'ı süzdüğümde o sorarcasına bana bakıyordu. "Evet, ne diyorsunuz?" diye sorduğunda sesinde kabul etmemi isteyen bir tını vardı. "Size bu denli acı çektiren bu adamdan intikam almak istemez misiniz, emin olun ikimizde kazançlı çıkacağız."

 

Yüzümde ki alaycı gülümsemeye buz gibi bakışlarım eşlik ederken, gözlerimi kisa bir süre Baran'ın üzerinde gezdirdim. "Bu konakta olanları tam olarak bilmediğin o kadar bariz ki," diye mırıldandım alaycı bir sesle. "Ayrıca senin gibi şerefsiz bir adamla burada konuşuyor olmam bile başlı başına hata..."

 

Gözlerimi devirdim. "Senin gibi bir adam asla yardım etmeyeceğim." dedim alaycı bir sesle ve ardından bakıslarımı ondan ayırarak konağa doğru yöneldim.

 

"Bu kadar emin konuşmayın Sena Hanım," söylediği seyle adımların yerinde duraksarken omuzumun üzerinde hafifçe ona baktım. O ise devam etti. "Aras ve Dicle'nin arasında kopamayacak bağlar oluştuğunda siz kendi isteğinizle bana yardım edeceksiniz."

 

Kaslarım çatıldı. "Kopamayacak bağ derken?" diye sorduğumda sesimde merak vardı.

 

Baran omuz silkti. "Zaman gösterecek..." dediğinde cümlesinin içinde barındırdığı soru işaretleri zihnimde yer edinmeye başlamıştı.

 

Aklımda onlarca soru işareti varken sinirle bakışlarımı Baran denen adamdan ayırdım ve kapıya doğru yönelip hızla içeri girdim. Üzerimde ki gerginlik hâlâ geçebilmiş değilken kapıyı kapatıp ön tarafta ki avluya doğru yürümeye başladım.

 

Yine hayatın bana oynadığı bir oyunla karşı karşıyaydım. O Baran denen herif, 'Dicle ve Aras'ın arasında kopmayacak bir bağ oluştuğunda' demişti ve bu cümle kalbime keskin bir bıçağı saplamış gibiydi.

 

Ne olabilirdi?

 

Belki de o adam sırf beni sinirlednirmek için böyle birşey söylemişti, bilmiyordum ama bu zihnimde onlarca soru oluşmasına engel değildi.

 

Hissediyordum.

 

Ortada birşey vardı.

 

Adımlarım beni nihayet avluya ulaştırdığında, gözlerimin kesiştiği ilk kişi Aras olmuştu. Bu az önce yaşadığım konuşmadan sonra, vücudumda büyük bir gerginliğin baş göstermesine neden olurken, oldukça normal görünmeye çalışarak Aras'a baktım.

 

Aras, adımlarını bana doğru yöneltirken gözlerimi birkaç saniye onun üzerinde gezdirdim. Yüzü ciddiydi ama sinirli gözükmüyordu yani birşey görmüş olamazdı. Bu biraz rahatlamama sebep olurken, Aras yanıma gelip tam önümde durdu.

 

"Neredeydin?" diye sorduğunda oldukça rahat görünmeye çalışarak Aras'a baktım.

 

"Arka tarafın kapısını açık bırakmışlar, onu kapatmaya gitmiştim." diye bir yalan uydurdum.

 

Hâlâ gergin olsamda bu pek belli etmemeye çalışıyordum. Aras elimi tuttu ve beni merdivenlerin yanına çekerek daha sakin ve kimsenin görmediği bir yere geçmemizi sağladı.

 

Sırtım, merdivenlerin taş duvalarına çarptığında Aras, aramızda ki mesafeyi tamamen kapatıp, dudaklarıma ufak bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. Kalbim deli gibi atıyordu.

 

Gözleri yüzümü her noktasında gezinirken, "Özledim seni," diye mırıldandı. Gözlerimi onun gözleriyle buluşturdum ve kısa bir süre orada oyalandım.

 

"Bende," dedim en sonunda. Onun elleri saçlarımda gezinirken, istemsizce gözlerimi kapatmıştım.

 

"Aras," diye mırıldandım gözlerimi tekrar açarken. Aklıma gelen şeyle sinirlerim devreye girerken, bunu söyleme isteğime engel olamamıştım.

 

Kafamı kaldırdım ve Aras'ın gözlerinin içine baktım. "Dicle'nin bu konaktan gitmesini istiyorum." diye konuştum odukça net bir tavırla.

 

Aras'ın bakışları ciddiyetle benim yüzümde gezindiğinde, benim tavrımda ki kararlılık asla değişmemişti. Aras, bir süre gözlerime baktıktan sonra, "Nereden çıktı bu?" diye sordu, sesi ciddiydi.

 

Sinirli bir ifadeyle gözlerine baktım. "Nereden mi çıktı?" diye konuştum sesime yerleşen sinirle. "Sen neler yaşadığımızın farkında mısın?"

 

Aras, sert bir nefes verdi ve yüzüme baktı. Oldukça sinirliydim ve bu sinirimi ona göstermekten de çekinmeyecektim.

 

Aras, ciddiyetle yüzüme baktı. "Farkındayım," dedi yatıştırıcı bir sesle. "Ben de bu konuyu halletmeye çalışıyorum ama şimdi bunun sırası mı sence?"

 

Gözlerimi devirdim. "Haklısın," diye çemkirdim sinirle. "Ben sizi öpüşürken gördüğüm o gün, o kızı bu konaktan göndermeliydim zaten, yeterince geç kalmışım anlaşılan."

 

Aras, gözlerini kısıp yüzüme baktı. "Dicle yıllarca bu evde kaldı," diye konuştu, sesi sertti. "Teyzesinden başka kimsesi yok, onu öylece sokağa mı atacağız?"

 

Aras eliyle ensesini ovdu. "Gidecek ama bunu için biraz süre lazım," dedi gözlerini benimle buluştururken. "Öyle ha deyince birini konaktan kovamam, öyle değil mi?"

 

Alayla güldüm ama bakışlarım buz gibiydi. "Umurumda değil, biliyor musun Aras?" dedim ve gözlerimi onun üzerinde gezdirdim. "Ben o kızla bir gün bile aynı çatı altında kalmak istemiyorum."

 

Gozlerimi devirdim ve Aras'ın yanından sinirle geçip merdivenlere taraf yöneldim. Oldukça sinirli ve gergindim.

 

Bu sinirimin yarışması gerekiyordu.

 

***

 

Gözlerimi sıkıca yumup, zihnimde ki soruların susmasını diledim ama bu hiçbir işe yaramamıştı. Hâlâ gergin, sinirli ve öfkeliydim. İstediğim şeyi yapmak için Aras'ın onayı gerekmiyordu ve ben o kızın bu evden gitmesini şiddetle istiyordum.

 

Uzandığım yataktan doğruldum ve ellerimle hafifçe dağılan saçlarımı düzelttim. Misafirler gitmişti ve konaktakiler avluda oturuyorlardı. Odama kapanıp sinirimin yatışmasını beklemiştim ama bu hiçbir işe yaramamıştı. Burada tıkılıp kalmamın bir anlamı yoktu.

 

Odadan çıkıp, kapıyı arkamdan kapattığımda gözlerim boş olan merdivenlerde gezindi. Somurtgan bir suratla merdivenlerden inip avluya ulaştığımda, tüm gözler herzamanki gibi benim üzerime dönmüştü. Hasan Ağa dışında herkes avludaydı.

 

Bakışlarımı köşedeki koltuklarada, Gönül'le beraber oturan Dicle'nin üzerinde gezdirdiğimde, bakışlarımda alay ve nefret vardı.

 

Bu ikisi sinirlerimi ciddi anlamda bozuyorlardı.

 

Geçip Merve'nin yanında ki boş yere oturdum. Merve'nin bakışları merakla üzerimde gezinirken, bu merakın sebebinin Baran olduğunu biliyordum. Ona henüz ne konuştuğumuzu anlatma fırsatım olmamıştı ve Merve'nin bu zamana kadar meraktan çatladığını farkedebiliyordum.

 

Ona sonra anlatacağımı belirten bir bakış attıktan sonra gözlerim gelip yanıma oturan Aslı'nın üzerinde geziniyordu.

 

"Ne oldu abla, keyfin yok gibi?" Aslı, bunu sorduğunda sesi sadece benim duyabileceğim şekilde çıkmıştı.

 

"Boşver," dedim kestirip atarak. "Önemli birşey değil."

 

Aslı'nın yüzündeki merak geçmesede fazla üstelemeyip önüne döndü. Bu sırada gözlerim Aras'ı bulmuş ve onun gözlerinin de benim üzerimde olduğunu farketmiştim.

 

Yaptığımız son konuşma aklıma gelince ondan bakışlarımı ayırıp sinirle önüme döndüm. Sinirlerim oldukça bozuktu ve ben bunu maalesef gizlemeyecektim.

 

Gözlerimi Dicle ve Gönül'ün üzerinde gezdirdim. Bakışlarıma dolan alayla, yuzüme ufak bir gülümseme yerleştirdim, bu gülüşümün neşeyle zerre alakası yoktu. "Ya Gönül," diye mırıldandım, Dicle'nin adını bile ağzıma almak istemiyordum. "Siz ikiniz bugün nereye kayboldunuz öyle?"

 

Gönül ve Dicle imâyla sorduğum bu sorudan sonra bir süre birşey söyleyemediklerinde diğerleri de cevap beklercesine bakışlarını onlara çevirdiler. Dikkatimi çeken şeyse Hicran Hanım'ın da merakla onlara bakmasıydı.

 

"Bir yere mi gittiniz?" Hicran Hanım Gönül ve Dicle'ye hitaben bunu sorduğunda, şaşırsamda bunu belli etmedim.

 

Oysa Gönül, babaanemin haberi var dememiş miydi?

 

Alayla güldüm. "Sizin haberiniz yok muydu?" diye sordum umursamaz bir sesle. "Gönül babaanemin haberi var demişti oysa..."

 

Arkama yaslandım ve onları izlemeye başladım. Hicran Hanım'ın öfkeli bakışları Dicle ve Gönül'ün üzerinde gezinirken, onların suratları bir anda kıpkırmızı kesilmişti.

 

Annemin bakışları benim üzerimdeydi ve yüzünde gurur duyan bir ifade vardı.

 

Gözlerimi devirmek istedim ama bunu yapmadım.

 

Hicran Hanım huzursuz bir nefes verdi. "Ne zamandan beri böyle yalan söyler oldun Gönül?" diye sordu, sesimdeki öfke bariz bir şekilde hissediliyordu.

 

Ahmet ağabeyin sinirle kızına baktığını farkettim. "Nereye gittiniz?" diye sorarken sinirli olduğunu belli etmemeye çalışıyordu ama başarılı olamıyordu.

 

Gönül önce bana ardından babasına baktı. "Biz hastaneye gitmiştik baba," dedi, sesi gergindi. "Dicle biraz rahatsızdı da..."

 

Hicran Hanım hosnutsuz gözlerle Dicle'ye baktı. "Haber vermek aklınıza gelmesi mi?" diye sorduğunda Dicle kafasını eğmiş ve cevap vermemişti.

 

Gözlerimi Dicle'nin üzerinde gezdirdim. "Neden başını eğiyorsun Dicle?" diye sordum düz bir sesle. "Hayır, utanman gereken o kadar çok konu varken bunda utanman fazla ironik."

 

Hatice Hanım'ın bakışları bana döndü. "Laflarına dikkat et gelin hanım."

 

Gözlerimi devirdim. "Sen sus," dedim iğneleyici bir tavırla. "Yeğenin cevap versin."

 

Dicle, yine cevap vermedi.

 

Kafasını kaldırmadan, oturduğu yerden kalkıp odasına gitmeye yeltendiğinde onun adımlarını duraksatan şey söylediğim son cümleler olmuştu.

 

"Yavaştan valizlerini toplamaya başla Dicle, gidişin yakındır."

 

BÖLÜM SONU...

 

The yargı machineeee :D

 

Bekle Dicle'ciğim bunlar daha iyi günlerin:d

 

Bundan sonra bizi çok heyecanlı bölümler bekliyor olacak hazırlıklı olun<333

 

Loading...
0%