@k_blackfire
|
Keyifli Okumalar...
Satır aralarını yorumlarınızla doldurmayı unutmayın. ✿ Bir de bu bölümü okuduktan sonra beni linç etmek isteyebilirsiniz, valla benim bir suçum yok karakterler kendini yazdırıyor🥺👉👈 Wattpad'de, zamanında bu bölüm için linç yemişliğim olduğu için söylüyorum Sena'yı çok güçlü bir karakter olarak göreceğiz bundan sonra. Şüpheniz olmasın ❤️ ....
Aşk, mantık kavramının üzerini siyah bir kalemle karalayabilecek kadar kör bir duyguydu.
Bir kaç ay öncesine kadar bana bu şeyleri yaşayacaksın deselerdi muhtemelen gülüp geçerdim. Belki bu bir şansızlıktı, mesela babamın şirket yüzünden beni bu evliliğe itmesi bir şanssızlıktı ama ben o şansızlığa hatta babama ve anneme bile karşı gelecek bir kızdım o zamanlar.
Eğer, Aras gelip benimle konuşmasaydı, ne pahasına olursa olsun bu evliliği kabullenmezdim ve benim Aras'ın sahte evlilik teklifini kabul etmem tamamiyle benim hatamdı.
Evet, bunu hata olarak görüyordum çünkü onunla başka bir şekilde tanışma imkanım olsaydı eğer belki herşey daha farklı olabilirdi. Ama ben bir hata dediğim bu evliliğe karşın o adama deli gibi aşıktım. İşte bu aşk ve mantığın ne kadar uzak bir kavram olduğunu gösteriyordu bana.
Ve ben en baştaki gibi Aras Karaaslan'ın mecburiyetten evlendiği karısı değildim.
Ben artık Aras Karaaslan'ın gerçek karısı Sena Karaaslan'dım.
Ve kendimden verdiğim o kadar ödünden sonra, artık hiçbir şeye katlanmak zorunda kalmayacaktım.
"Yavaştan valizlerini toplamaya başla Dicle, gidişin yakındır."
Benim dudaklarımdan dökülen bu net cümleler Dicle'nin adımlarını bir bıçak misali kestiğinde, herkesin bakişları benim üzerime dönmüştü. Dicle denen kız birkaç saniye yerinde öylece bekledi ve sonra hafifçe bana taraf döndü. Bense ona alaycı bir bakış yollayıp göz ucuyla Aras'a taraf baktım.
Aras yüzüme ciddi bir ifadeyle bakıyordu ama gözlerinde şaşkınlık yoktu. Bunu yapacağımı biliyor gibiydi ve onun bu tepkisiz halledi sinirlerimi ciddi anlamda bozuyordu.
Gözlerimi ondan ayırıp Dicle'ye baktım. Suratı az öncekinden daha kırmızı, gözleri ise saklayamadığı bir utanca bulanmıştı. Yerinde öylece duruyor ve tek kelime dahi etmeden nefret dolu gözlerle beni izliyordu.
Hatice Hanım'ın bir anda ayaklandığını farkettim, onun yüzünde ki nefret Dicle'den daha fazlaydı. "Ne diyor bu kız be?" diye sorduğunda gözleri benim üzerimde geziniyordu. "Sen benim yeğenimi nasıl kovarsın?"
Alayla güldüm. "Valla ben hayatımda bu kadar yüzsüzlük görmedim ya," diye mırıldandım, sesimden nefret akıyordu. "Bunca yaşanandan sonra Dicle bu konakta kalmayı kendine yedirebiliyor ya... Helal olsun."
Hatice Hanım sinirle kaşlarını çattı ve bakışlarını Hicran Hanım'a çevirdi. "Ana birşey demeyecek misin?" diye sordu. "Dicle kaç yıldır bu konakta yaşıyor, daha dün gelen bu kızın onunla böyle konuşmasına nasıl izin verirsiniz?"
Hicran Hanım sinirle gelinine baktı. "Bana bak Hatice," dedi üzerine basa basa. "Önce o sesini alçalt öyle konuş, çocuk yok senin karşında."
Hatice Hanım, sinirli bir nefes verdi ve önce bana sonra tekrar Hicran Hanım'a baktı. "Onu yeni gelinine söyleyeceksin Hicran Ana," dedi gözlerini belerterek. "Geldiği günden beri yeğenime yapmadığını bırakmadı..."
Bu laflar sinirlerimi tepeme çıkarırken küçümseyici bakışlarımı Hatice Hanım'ın üzerinde gezdirdim. "Ya insan bir düşünür ya..." diye konuştum sesim sert çıkmıştı. "Bu kız, Dicle'ye neden bunları yapıyor diye düşünür... Ben durduk yere mi yaptım be bunları?"
Hatice Hanım, Dicle'nin yanına doğru yürüdü ve kafasını kaldırarak beni süzdü. "Sen araya girmeseydin herşey daha güzel olacaktı," dedi sinir bozucu bir sesle. "Yeğenimin hayatını mahvettin, bu kızın içi tertemizdi kimseye bir kötülüğü dokunmazdı, o senin gibi şeytan değil..."
Gözlerimi devirdim. Tam ağzımı açıp cevap verecekken annem araya girdi. "Bana bak Hatice Hanım," dedi sinirli bir sesle. "Sen benim kızıma hangi hakla dil uzatıyorsun, ben bile gelir gelmez anladım senin yeğeninin ne bok olduğunu..."
Annem bunları söylerken, Babam çatık bir suratla olanları izliyor Aslı ise yanımda durmuş Dicle'ye ölümcül bakışlar atıyordu.
Babam bakışlarını Hicran Hanım'a çevirdi ve sinirli bir ifadeyle konuştu. "Bu ne rezalet Hicran Hanım?" diye sordu, gözlerini Hatice Hanım ve Dicle'nin üzerinde gezdirirken. "Ben kızımı bu eve bu lafları dinlesin diye mi gelin ettim?"
Hicran Hanım, kafasını hafifçe salladı. "Kusura bakmayın Mehmet Bey," dedi ve ardından söyleyecek bir şey bulamadı.
Zaten bu durumda ne söylenebilirdi ki?
Bu sefer Gönül'ünde sinirle bana baktığını farkettim. "Bravo Sena," dedi elerini bir kaç defa birbirine çarparken. "Yine herkesi birbirine kattın."
Sinirle güldüm. "Ya Gönül ben hayatımda senin gibi laf anlamayan bir kız görmedim ya," dedim dalga geçercesine. "Şu kızın nasıl bir yüzsüz olduğunu göremeyecek kadar körsün maalesef..."
Gönül kaşlarını kaldırdı ve bana sinirle baktı. "Ya sen bu eve gelmeden önce neler olduğunu biliyor musun ya?" diye sordu nefretle. "Benim amcamla Dicle evlenecekti ya..."
"Gönül!"
Aras'ın avluda yankılanan sert sesini duyduğumda Gönül'ün kelimeleri yarıda kesilmiş ve tüm bakışlar Aras'a dönmüştü. "Yeter."
Kaşlarımı kaldırdım ve Aras'a baktım. Onun gözleri Gönül'ün üzerindeydi ve Gönül daha fazla konuşmamış ve sus pus kesilmişti. Benim sinirli bakışlarım tekrar Gönül'le döndüğünde, sinirlerimi kontrol etmekte çok zorlanıyordum.
Herkesin içinde böyle konuşabilmek nasıl bir yüzsüzlüktü?
"Yetmez Aras." Bir anda Dicle bunu söylediğinde herkesin bakışları Dicle'ye dönmüştü.
Ben gözlerimden taşan öfkeyle bakışlarımı Dicle'ye çevirdiğimde, Dicle dolu gözlerle Aras'a bakıyordu.
Kafayı yiyecektim.
Dicle derin bir nefes aldı, gözlerini bir an olsun Aras'tan ayırmıyordu. "Biz seninle evlenecektik..." dedi titreyen bir sesle. "Bu kız gelmeden birkaç hafta önce biz seninle düğün hazırlıkları yapıyorduk, bir anda herşey tepetaklak oldu ve siz benden Aras'ı unutmamı mı bekliyorsunuz?"
Aldığım nefesler boğazıma takılırken sinirden elim ayağım titriyordu. Daha fazla dayanamayıp ayağa kalkmak için yeltendiğimde beni engelleyen şey Aslı'nın beni tutması olmuştu.
Şuan bu kızı öldürmek istiyordum.
Tırnaklarımı avuçiçlerime batırıp sıktığımda, kendimi hiç olmadığım kadar sinirli hissediyordum.
Dicle denen kız Aras'a bakmaya devam etti. "Bana olan aşkını yok sayabilir misin Aras?"
Aras, sinirle ensesini ovdu. "Sus Dicle!" diye konuştu, sesi çok sertti.
Dicle eliyle gözyaşlarını sildi. "Bu zamana kadar hep sustum," dedi hıçkırarak. "Ve sustuğum için sen ellerimden öylece kayıp gittin..."
"Kes sesini!" Aslı'nın beni tutan ellerinden kurtulup ayağa kalktım ve Dicle'nin üzerine yürüdüm.
Öfke tüm vücudumu ele geçirmişti ve ben bu öfkeme asla mâni olamıyordum. O an aramıza giren Nurcan ablanın kollarından kurtulmaya çalışırken gözüm dönmüş gibiydi.
"Sakin ol Sena..." Ard arda kurulan bu cümleleri kimin söylediğini bilmiyordum. Sadece şuan bu kızdan tüm hıncımı almaktı niyetim.
Herkes ayaklanmıştı. Hatice Hanım ve Gönül, Dicle'yi alıp merdivenlere taraf yöneldiklerinde sinirden delirmek üzereydim.
Ve benim bu sinirim nasıl geçecekti hiç bilmiyordum.
***
Zihnim kör bir kuyu, öfkem o kuyunun içinde köpüren bir suydu.
Başımda korkunç bir ağrıyla uyandığımda, ağrıyan gözlerimi odanın içinde gezdirdim. Çoktan sabah olmuştu ve ben yerimden kıpırdamak dahi istemiyordum.
Gözlerim koltuğun olduğu tarafa iliştiğinde orada Aras'ı görmeyi beklemiyordum. Dirseklerini dizlerine dayamıştı ve ellerini önünde birleştirmişti. Kafası eğik, bakışları yerdeydi.
Uzandığım yerden doğrulup buz gibi bir suratla ona taraf baktım. Hâlâ kendimi berbat hissediyordum ve bu geçecek gibi değildi.
Aras, bana bakmadı ama uyandığımın farkında olduğunu biliyordum.
Tüm gece uyumadan orada mı oturmuştu?
Düşünmemeye çalıştım ve üzerimdeki örtüyü kaldırarak ayağa kalktım. Ona bakmadan banyoya taraf yöneldiğimde başımdaki ağrının arttığını hissedip elimi boynumda gezdirmiştim.
"İyi misin?" Arkamdan duyduğum bu sesle adımlarımı duraksatıp, donuk bakışlarımı hafifçe sesin sahibine çevirdim.
Kafasını kaldırmış ve bakışlarını benim üzerimde gezdiriyordu. Yüzü ciddiydi.
Buz gibi gözlerim onun gözleriyle buluştu. "İyi gibi mi gözüküyorum?" diye sorduğumda sesim mesafeli çıkmıştı.
Aras'ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi ama bu gülümseme neşeden tamamen uzaktı. "Dün geceden sonra iyi olmanı beklemiyorum zaten," dedi sesinde ki tını sakindi. "Yine şaşırtmadın beni."
Gözlerimi devirdim. "İyi," dedim arkamı dönüp banyoya taraf yönelirken. "Bundan sonra ona göre davranın o zaman."
Ben banyoya girip kapıyı kapattığımda, dün geceki gorüntüler tekrar zihnimde canlanmaya başlamıştı. Herkesin içinde konuşulan şeyler akıl alır türden değildi.
O kız dün gece herkesin içinde benim kocamı nasıl sevdiğini söylemişti.
Bu kabul edilir birşey değildi ve benim zihnim hâlâ öfkeyle kavruluyordu.
Ben uzun bir duş alıp banyodan çıktığımda, Aras bu sefer odada değildi. Ben kıyafetlerimi giyinip saçlarımı kuruttuktan sonra odadan çıkıp merdivenlere taraf yönelmiştim.
Benden odama kapanmamı beklemesinlerdi.
Umarım karşıma Dicle, Gönül ya da Hatice Hanım çıkmazdı. Bu üçlüden ölesiye nefret ediyordum ve elimden bir kaza çıkması an meselesiydi.
Herkes kahvaltı masasındaydı. Aras, oldukça sert ve ciddi bir ifadeyle yerinde oturuyordu, gözleri benim üzerimde gezinsede ben bakışlarımı ona değdirmemeye çalışıyordum. Geri kalanlar, Hasan Ağa dahil herkes sofradaydı ve bu beni artık şaşırtmıyordu, sadece düşündürüyordu.
Bunlar, bu kadar olandan sonra nasıl hiçbir şey olmamış gibi beraber sofraya oturabiliyorlardı?
Aras'ın yanındaki yerime geçip oturduğumda, gözlerimi annemlerin üzerinde gezdirdim. Annem oldukça sinirli gözüküyordu, bunun sebebinin dün yaşananlar olduğunu biliyordum. Babam, Hasan Ağa ile koyu bir sohbete dalmıştı ve bu vücuduma büyük bir sinir yayarken daha fazla onlara bakmayıp önüme döndüm.
O Dicle denen kızda masadaydı ama ben sinirlerimi bu kadar zor zaptedebiliyorken, ona bakıp bu günümü de mahvetmesine izin vermeyecektim. Zaten dün yeterince olay çıkmıştı ve ben daha fazla olayı kaldıramayacak kadar yorgundum.
"Dicle, al kızım..." Hatice denen kadın, içinde bal olan tabağı Dicle'ye uzattığında gözlerinde bir mutluluk vardı. "Şifadır."
Dicle, kafasını kaldırdı ve gözlerini hicbirimize değdirmeden sadece teyzesine baktı. "Canım istemiyor, teyze." dediğinde sesi oldukça soluktu.
"Olur mu kız öyle," diye diretti Hatice Hanım. "Asıl şimdi yemen lazım senin."
Ben gözlerimi devirdiğimde, Gönül Hatice Hanım'ın koluna, koluyla hafifçe vurarak onu susması için uyardı. Hatice Hanım, Gönül'e bakıp hoşnutsuz bir ifadeyle önüne döndü. Bu üçüsünü artık görmeye bile tahammülüm yokken onların bu hareketleri beni zıvanadan çıkarıyordu.
Annem, kaşlarını kaldırdı ve iğneleyici bakışlarını Hatice Hanım ve Dicle'nin arasında gezirdi. "Ne değerli yeğenin varmış Hatice Hanım," dedi Dicle'ye küçümseyici bir bakış firlatırken. "Hep böyle ellerinle mi beslersin?"
Hatice Hanım, duruşunu dikleştirdi. "Tabii değerli," dedi ve ardından gözlerini annemden ayırıp bana çevirdi. "Bazıları çekemese de..."
Hatice Hanım, iğneleyici bir ses tonuyla bunu söylediğinde buz gibi bakışlarımı bir kaç saniye Hatice Hanım ve Dicle'nin üzerinde gezdirdim. "Tek gayesi, evli bir adamı ayartmak olan bir kadının değeri ne kadar olabilir?" diye sordum sesim buz kütleleriyle doluydu.
Masada kısa bir sessizlik oldu. Dicle'nin kızarmış gözleri, ağırca bize taraf döndüğünde yüzünde ki utanç gayet net okunuyordu. Hatice Hanım bile sus pus kesildiğinde kimseden çıt çıkmıyordu. Gözlerimi ağırca onlardan ayırıp önüme döndüm. Her yanım buz kesmiş gibi hissediyordum. Hissiz ve buz gibiydim. Hiçbir sey düşünmüyordum zihnim ağzına kadar nefretle doluydu.
"Ne oldu Hatice Hanım?" diye sordu annem, bu sessizliği bir bıçak gibi bölerek. "Sustun kaldın öyle..."
Hatice Hanım, bakışlarını tekrar anneme çevirdi ama diyecek hiçbir şey bulamadı. Ben buz gibi bir suratla dirseklerimi masaya dayadım ve onlara taraf bakmadan buz gibi bir sesle mırıldandım. "Yeğenine söyle," dedim, sanki gayet normal bir şey söylüyormuş gibi. "O bakışlarını üzerimizden çeksin."
Sessizlik devam etti.
"Yoksa, bir daha bakamayacak hâle gelecek."
Hatice Hanım'ın kıpirdandığıni gördüm. "Sen Dicle'yi tehdit mi ediyorsun?" diye sorduğunda benim küçümseyici bakışlarım onlara dönmüştü.
Alayla güldüm ve kafamı hafifçe salladım. "Evet," dedim sahte bir neşeyle. "Aynen de onu yapıyorum, Hatice Hanım."
Hatice Hanım kaşlarını kaldırdı. Benim bakışlarım Dicle'ye taraf döndüğünde onun bakışlarının yerde olduğunu gördüm. Yüzünde ise tek bir ifade vardı.
Utanç.
Aras kafasını çok hafif bana doğru çevirdi ama bana bakmadı. "Yapma artık şunu Sena," diye mırıldandığında ses tonu sert ama kısıktı.
Gözlerimi onun yüzünde gezdirdim ve ardından kafamı hafifçe yana yatırıp bakışlarımı Dicle'ye çevirdim. "Olur," dedim çenemle Dicle'yi göstererek. "Ama bu kız konaktan gittiği zaman."
Aras'ın sert bir nefes verdiğini işittim ama ona bakmadan tekrar önüme döndüm. Zihnim öfkenin soğuğuyla buz tutmuştu ve bu buzları bakışlarımda taşıdığımın farkındaydım. Artık kelimelerim netti ve ben etrafımda ki insanlarında net olmasını istiyordum.
O kız bu konaktan gidecekti.
***
Keskin bir bıçak göğüs kafesime saplanıyor ve tüm kanımı bir anda dışarı boşaltıyor gibi hissediyordum. Herşey çok hızlı ilerliyordu ve ben bu hızlılığa ne zaman dur demeye kalksam, kaybeden hep ben oluyordum.
Bunun sonu gelecek miydi?
Hiç sanmıyordum.
Avluda Merve ve Aslı'yla oturmuştuk. Etrafta gergin bir hava vardı ve kimse ağzını açıp tek bir kelime dahi söylemiyordu. Hava kararmak üzereydi ve etrafta gezinen hizmetçilerden başka kimse gözükmüyordu.
Huzursuz bir nefes verdim ve bakışlarımı Aslı ve Merve'nin üzerinde gezdirdim. "Sorun," dedim oldukça hissiz bir sesle. "İçinizde kalmasın."
Ben bunu dediğimde Aslı adeta bunu bekliyorcasına gözlerini kocaman açtı ve öne doğru eğildi. "Bur an hiç konuşmayacaksın zannettim," dedi bana bakmaya devam ederek. "Sormasam çatlardım yoksa..."
Ona sor dercesine baktığımda o bekletmeden kelimeleri ard arda sıraladı. "Aras'la neden bozuksunuz ve bu Dicle denen kızla Aras'ın arasında ne var?"
Bu kelimeler zihnimin içinde yankîlandığında bakışlarım hissiz bir ifadeyle Aslı'ya döndü. "Eski sevgilisi," diye konuştum buz gibi bir sesle.
Aslı kafasını salladı. "Tam da tahmin ettiğim gibi..."
"Sadece eski sevgilisi değil."
Arkamdan duyduğum bu ses bakışlarımı sinirle sesin geldiği tarafa doğru çevirmeme neden olurken, benimle beraber herkesin bakışları o tarafa dönmüştü.
Gönül ve Dicle tam arkamda duruyorlardı.
Gönül gözlerini kıstı ve bakışlarını benim üzerimde gezdirdi. "Aynı zamanda evleneceği kadındı Dicle..."
Sinirle soludum. Zihnim, kalkıp bu kıza saldırmamak için beni engellemeye çalışırken bakışlarımı onlara dikip ayağa kalktım. Aslı ve Merve'de benim ayağa kalkmamla beraber ayaklanmışlardı. Yürüdüm ve tam Gönül'ün karşısında durdum.
"Sen artık çok olmaya başladın," diye konuştum dişlerimin arasından. "Sabrım kalmadı haberin olsun."
Gönül, ciddi bir şekilde yüzüme baktı. "Bilmediğin birşey mi söyledim Sena?" dedi aynı ciddiyetle. "Evlenmeyecekler miydi onlar? Fotoğrafı kendi gözünle görmedin mi?"
Alayla güldüm ve kafamı geriye yatırdım. Sabrım doruk noktasına ulaştığında, zihnim alarm vermeye başlamıştı bile. Kendimi çok zor tutuyordum ve bunu ne kadar şüre başarabileceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
"Bana bak," dedim yüzümdeki buz gibi ifadeyle. "Sen bu Dicle'nin avukatlığını yapmaktan bıkmadın mı hâlâ?" Gözlerimi Dicle'nin üzerinde gezdirdim. "Kendini savunamıyor mu bu kız?"
Alayla güldüm. "Yoksa dilini mi yuttu?"
Dicle hafifçe kafasını kaldırdı ve arkama baktı, o anda merdivenlerden gelen adım seslerini işittim. Kafamı hafifçe çevirip arkama baktığımda Aras'ın merdivenlerden inmekte olduğunu gördüm. Gözleri bizim üzerimizdeydi ve bakışları oldukça sertti.
O yanımıza vardığında gözleri kisa bir süre Dicle'nin, sonra da benim üzerimde gezindi. Ciddi ve sert bakışlarının ağırlığını her zerremde hisediyordum. "Ne oluyor burada?" diye sordu gözlerini benim üzerimde gezdirmeye devam ederken.
Alayla güldüm. "Yok birşey," dedim bakışlarımı ondan ayırıp Gönül'e çevirirken. "Sevgili yeğenin, bana Dicle'yle olan büyük aşkınızı anlatıyordu yalnızca..."
Gölül'ün kaşları çatıldığında, bakışlarını hemen Aras'a çevirmişti. "Amca," dediğinde afallamıştı ve sesi kesik çıkmıştı. "Ben sadece..."
"O sadece doğruları söyledi."
Duyduğumuz bu cümleyle beraber hepimizin bakışları Dicle'ye döndüğünde, onun bakışları Aras'ın üzerindeydi. Yumruğumu sıkıp tüm öfkemi akıtmak istediğimde Dicle'nin kelimeleri sakin kalmamı engelleyen tek şey olmuştu.
Dicle ağlamaklı bir ifadeyle Aras'ın yüzüne bakmaya devam etti. "Yalanlayabilir misin?" diye sordu titreyen bir sesle. "Yaşadıklarımızı, parmağıma taktığın yüzüğü yalanlayabilir misin?"
Dişlerimi sıktığımda, öfkemi dışarıya vurmamakta çok büyük bir zorluk çekiyordum. Bakışlarımı Aras'a çevirdiğimde onun beton gibi bir suratla Dicle'yi izlediğini gördüm ve bu bedenimin öfkeyle kasılmasına neden oldu.
Dicle gözyaşlarını sildi ve Aras'a baktı. "Sena'yla evlendiğin gün bile bana aşık olduğunu yalanlayabilir misin Aras?"
Bedenimde ki öfke bir anda taşıp, gözümü karartığında, "Allah'ın cezası!" diye bağırıp Dicle'nin üzerine atıldım.
Tüm sinirimi ondan çıkarmak isterken, beni tutan ve geriye çeken kolların sahibinin Aras olduğunu biliyordum. Ben öfkeyle debelenip Dicle'ye saldırmak isterken Gönül, Dicle'nin önüne geçmiş ve korkuyla bize bakıyordu.
Dicle'nin hıçkırıklarla ağlamaya başladığını gördüğümde tüm konak şaşkınlık ve telaşla aşağı inmişti. Benim gözüm öfkeyle o kadar çok kararmıştıki kimseyi umursamadan öfkeyle debeleniyor ve Aras'ın beni tutan kollarından kurtulmaya çalışıyordum.
Dicle'nin elleriyle kulaklarını kapattığını ve, "Yeter." diye ağladığını gördüğümde öfkem iki katına çıkmıştı.
Bedenim, öfkenin yakıcı ateşiyle zangır zangır titrerken, Dicle denen kızın ağzından çıkan o tek kelime, tüm konağın hatta benim bile derin bir sessizliğe gömülmemizi sağladı.
"Hamileyim!"
BÖLÜM SONU.
Çoğunuz bunu tahmin etmiştiniz zaten o yüzden söyleyecek fazla bir şey yok. Diğer bölüm için tahminlerinizi alayım<333
Gelecek bölüm görüşmek üzere, seviliyorsunuz. ♡
|
0% |