@k_blackfire
|
Keyifli okumalar...
İçim intikam ateşiyle kavruluyor.
Ve bunu söndürmek için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, uzun bir yolum olacağı ve bu yolda canı yananın tek ben olmayacağımdı.
Aras'la yaptığım o kısa konuşmadan sonra çalışma odasından çıkmış, avluya doğru yürümekteydim. İçimde garip bir merak vardı. Acaba hâlâ herkes, her şey normalmiş gibi mi davranıyorlardı?
Uzun zamandır yaptıkları bu değil miydi zaten?
Hiç kimseye karşı içimde en ufak bir merhamet yoktu. Bu konaktan tek başıma çıkıp gitmek için adeta gün sayıyordum. Ama gidişim bu kadar basit olmayacaktı. Evet, şuan kimseyi umursamadan çıkıp gidebilirdim ama içimdeki o öç alma duygusunu yok sayıp öylece çekip gitmeyecektim. Ne kadar süreceği önemli değildi, ben bu konakta canımın yanmasına neden olan hiçkimsenin benden böyle kolaylıkla kurtulmalarına izin vermeyecektim.
Bedelini ödeyeceklerdi.
Adımımı avluya attığımda, gördüğüm ilk yüz Nigâr ablanın yüzü olmuştu. Yanında Hicran Hanım ve Hatice Hanım vardı ve özelikle Hatice Hanım'ın suratı sirke satıyordu. Yüzümdeki buz gibi tavırla onlara taraf ilerlediğimde, bana bakan gözlere iğneleyici birer bakışla karşılık veriyordum. Şimdi bakışlarımda öfke değil, tamamen alaycılık vardı.
Rahat bir tavırla geçip onların yanlarına oturdum ve kibar olma zahmetinde bulunmadan arkama yaslandım. Hatice Hanım neredeyse burnundan soluyordu ve yüzü sinirden kızarmıştı. Gözlerimi devirdim. "Ne oldu Hatice Hanım," dedim soğuk bir sesle. "Yüzünden düşen bin parça."
Hatice Hanım, sinirle soludu ama cevap vermedi.
"Annem Dicle'yi bir süre konaktan uzaklaştırmamız gerektigini söyledi," Nigâr abla, Hatice Hanım'ın yerine beni cevapladığında, oda yaşanan olaylar yüzünden oldukça gergin gözüküyordu. "Ondan bu siniri."
Alayla güldüm ve bakışlarımı Hicran Hanım'a çevirdim. Hicran Hanım ve Nigâr abla, bu tavırlarımdan dolayı kaşlarını kaldırmış hayretle beni izliyorlardı. Onları umursamadan gülmeye devam ettim. "Bu saaten sonra gönderseniz ne göndermesini ne..." dedim alaycı bir ses tonuyla. "İş işten çoktan geçti Hicran Hanım."
Hicran Hanım kaşlarını çatarak sinirli bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Düne kadar Dicle bu konaktan gidecek diye ortalığı inletiyordun Gelin Hanım!" dedi oldukça sinirli bir ifadeyle. "Dediğin oluyor işte, şimdi ne diye böyle konuşuyorsun?"
Gözlerimi devirdim ve bakışlarımı Hicran Hanım'ın üzerinde gezdirdim. İş toparlanamayacak raddeye gelince tek çözüm Dicle'yi konaktan göndermek olacaktı tabii... Akılları sıra o kızı buradan uzak tutup olayları sakinleştirecekler ardındanda namus, bebek, torun ayaklarına o kızı bu konağa geri getirip ismini bile telafuz edemediğim bir konuma yerleştireceklerdi.
İşte buna asla izin veremezdim.
Gözlerimi kıstım ve düşünceli bir tavır takınarak Hicran Hanım'a baktım. "Hicran Hanım bir şey soracağım," dedim oldukça hissiz bir ses tonuyla. "Bu durumdan hoşnut olmadığınızı söylemeyeceksiniz öyle değil mi?"
Hicran Hanım, duruşunu dikleştirdi ve oldukça şaşkın bir ifadeyle gözlerini üzerimde gezdirdi. "O nasıl laf öyle," dedi dehşete düşmüş bir ses tonuyla. "Dünden beri uyku uyuyamıyorum ben..."
Kaşlarımı kaldırdım. "Yapmayın Hicran Hanım," dedim düz bir sesle. "Torununuz olacağına içten içe nasıl sevindiğinizi göremeyecek kadar aptal değilim."
Kurduğum bu cümle üçüsünün bakışlarını tamamen üzerime çekerken Hicran Hanım oldukça sinirli ve bozulmuş görünüyordu. Bir süre derin bir sessizlik oluştu. Hicran Hanım'ın verecek bir cevabı olmaması düşüncelerimi birer birer doğrularken, yüzümdeki alaycı gülümsemeyi bir an bile silmeyip onlara bakmaya devam ettim.
Hatice Hanım kafasını salladı ve ben demiştim dercesine hepimizin yüzüne teker teker baktı. "Alın işte," dedi oldukca gergin bir sesle. "Sizde kabul ediyorsunuz, Dicle'nin dönüp dolaşıp geldiği yer yine bu konak olacak..." Bunu dediğinde bakışlarını Hicran Hanım'a çevirdi. "Kusura bakma ana ama sırf ortalık durulsun diye ben yeğenimi cümle aleme rezil edemem... Bir an önce gereken neyse o yapılacak."
"Gereken?" diye sordum alayla. Buz gibi bakışlarım Hatice Hanım'ın üzerinde gezinirken, yuzümde küçümseyici bir ifade vardı.
Hatice Hanım bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Bu olayın temizlenmesi için gereken şeyin ne olduğunu hepimiz biliyoruz... Konuşturmayın şimdi beni."
İğneleyici bakışlarımı üçlüsünün üzerimde sırayla gezdirdim ve en son Hatice Hanım'ın yüzüne baktım. "Sen söylemeden ben söyleyeyim," dedim alaycı bir sesle. "Nikah, öyle değil mi?"
Hatice Hanım kaşlarını kaldırdı ve bana baktı. "Aynen öyle," dedi kinayeli bir sesle.
Gözlerimi kıstım ve ona bakmaya devam ettim. "Valla o onların bileceği iş," dediğimde sesimdeki sakinliğin onları hem şaşırttığını hemde korkuttuğunu biliyordum. Beklemeden devam ettim. "Ama biz boşandıktan sonra."
Sesimdeki alaya rağmen kelimelerim netti. Bakışlarımdaki küçümseyici ifade hic geçmiyordu ve onlar bu cümleleri kurabildikleri sürece de geçmeyecekti.
Hicran Hanım, kurdugum bu cumleyle hemen lafa atladı. "Ne münasebet," dedi ciddi bir tavırla. "Boşanma falan yok, çıkar bunu aklından Gelin Hanım."
Yapmacık bir ciddiyetle Hicran Hanım'ın yuzüne baktım. "Öyle mi?" diye sordum sesimde ki abartılı tınıyla. "Çok mutlu oldum bunu dediğinize, artık burada uslu uslu oturup Aras ve Dicle'nin nasıl aile olduklarını huzurla izleyebilirim."
Hicran Hanım tekrar kaşlarını çattı. Tavırlarıma sinirlendiği bariz bir şekilde ortadaydı. "Bu laflarını üzgün olmana veriyorum Gelin Hanım," dedi sinirini saklamaya çalışarak. "Toparlan, sinirin geçince öyle gel karşıma."
Hicran Hanım oturduğu yerden ağırca kalkıp yanımızdan uzaklaştığında, kurduğum cümlelerden ve tavırlarımdan bir damla pişmanlık bile duymuyordum. Bana verecek doğru dürüst bir cevapları bile yokken karşıma geçip ahkam kesmeleri oldukça gülünçtü. Boşanmayı aklımdan çıkarmalıymışım... Beni bu kadar sürede hiç tanıyamamıştılar demek ki, eğer tanısalardı böyle birşeyi söylemeye bile cesaret edemezlerdi çünkü.
Hatice Hanım, Hicran Hanım'ın arkasından son kez bakıp bakışlarını bana çevirdi. "Elini çabuk tut Sena Hanım," dedi iğneleyici bir tavırla. "Bizim bekleyecek zamanımız yok."
Öne doğru eğildim ve dikkatle Hatice Hanım'ın yüzüne baktım. "Benim var," dedim kaşlarımı kaldırarak.
Hatice Hanım, sinirle nefes verdi. "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" dedi sinirli bir ifadeyle. "Durumun ciddiyetinin farkında değilsin herhalde... Elalemin diline düşmeden bu durumun hallolması lazım."
Gözlerimi devirdim ve tekrar arkama yaslandım. "Valla elalemin diline düşüp düşmemeniz benim sorunum değil..." dedim alaycı bir sesle. "Canım ne zaman isterse o zaman bitiririm bu evliliği."
Hatice Hanım gözlerini Nigâr ablaya cevirdi ve sonra tekrar bana baktı. "Valla boşanıp boşanmamak sana kalmış," dedi kafasını hafifçe sallayarak. "Aras Ağa'nın, Dicle'yi nikahına alması icin sizin boşanmış olmanız gerekmez..."
Bu sefer kendimi tutamayıp alayla kahkaha attığımda, Hatice Hanım büyüyen gözlerle beni izliyordu. Kahkahalar eşliğinde arkama yaslandım ve sesimi kısma zahmetine bile girmeden seslice gülmeye devam ettim. "Çok komiksin ya," diye konuştum kahkahaların arasından.
Hatice Hanım sinirle soludu ve bakışlarını Nigâr ablaya çevirdi. "Bu kız normal değil ben size söyleyeyim..."
Nigâr abla ise Hatice Hanım'a bakmadan şaşkın gözlerle beni izlemeye devam ediyordu. Kahkahalarım biraz sakinleştiğinde tekrar Hatice Hanım'a baktım. "Ya sence ben böyle bir şeye izin verir miyim?" diye sordum oldukça rahat bir tavırla. "Aklın alıyor mu böyle bir şeyi?"
Hatice Hanım bir süre bana bakmaya devam etti ve ardından hoşnutsuz bir tavırla önüne döndü. "Görüyor musun abla," dedi Nigâr ablaya bakarak. "Bu kız ailemizi rezil etmeye ant içmiş..."
Nigâr anla sıkıntıyla nefesini verdi ve gözlerindeki sinirli ifadeyle Hatice Hanım'a taraf baktı. "Kız ne yapsa haklı Hatice," dedi sesi gergin çıkıyordu. "Resmen Dicle'nin hamile olduğunu saklamışsınız... En başından söyleseydiniz hiçbir şey böyle olmayacaktı."
"Aaa," diye lafa girdim Nigâr ablaya bakarak. "Bence çok akıllıca, sonuçta üç ay dolmadan çocuğu aldırabilirlerdi ama ne yaptılar çocuk dört aylık oluncaya kadar saklayıp işlerini garantiye aldılar." Bakışlarımı Hatice denen kadına çevirdim. "Valla tebrik ederim, bravo..."
Ağırca doğrulup ayağa kalktım ve arkamı dönup merdivenlere taraf yöneldim. "Aferin," dedim alayla gülmeye devam ederken. "Devam edin böyle."
Merdivenlere ulaştığımda çalışma odasının kapısının açıldığını duymamla bakışlarımı o tarafa doğru çevirdim. Göz göze geldiğim kişi, yüzündeki alaycı gülümsemenin bir perde misali örtüğü o büyük ateşi tekrar meydana çıkardığında, elimde olmadan dudaklarımı birbirine bastırdım.
Aras'ın bakışları gözlerimden ayrilmazkem onunla az önce yaptığımız konuşma tekrar zihnimde belirmeye başlamıştı. Acı çığlıklar zihnimi parçalarcasına zihnimde yankılandığında zorlukla yutkunup bakışlarımı ondan ayırdım.
Tam adımımı atacaktım ki merdivenlerden birinin koşarak indiğini duydum ve bakışlarımı hızla oraya çevirdim. Gönül yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde aşağıya koşarken bir yandanda telaşla gözlerini etrafta gezdiriyordu. Bakışları bir an Aras'ı buldu ve, "Amca!" diye bağırdı. "Koşun, Dicle'ye bir şey oldu..."
BÖLÜM SONU...
Bu bölüm kısa çünkü yarın yine bölüm geleceeeek(:
Bu arada bu kitap bir "kuma" kurgusu olmayacak. Buna emin olabilirsiniz, beklemede kalın<3333
|
0% |