@k_blackfire
|
Keyifli okumalar...
"Dicle'ye bir şey oldu!"
Ben ifadesiz gözlerle Gönül'ü izlerken, Hatice Hanım koşarak yanımdan geçti ve merdivenleri hızla çıkmaya başladı. Bir yandan hizla koşuyor bir yandan da, "Ne oldu Dicle'ye?" diye bağırıyordu.
Nigâr abla, merakla merdivenlere taraf baktı. "Allah allah!" dediğinde oda merdivenlerden çıkmaya başlamıştı.
Bakışlarımı Aras'a taraf çevirdim. Onun yüzü oldukça ciddiydi, bakışlarında endişenin olup olmadığını tam olarak sezemiyordum ama kaşları çatık bir şekilde üst kata taraf bakıyordu. Zihnimde şimşekler çakmaya başlarken, Gönül'ün ilk olarak Aras'ı çağırmış olmasını yeni yeni idrak ediyordum.
Kalbimde derin bir ağrı tekrar baş gösterirken, Aras'ın bakişları bir an beni buldu ve çözemediğim bir ifadeyle bir süre bana baktı. Belki de dün geceden sonra gerçeklerin bir kez daha en net haliyle önümüze serilivermesinin ufak sarsıntısını yaşıyorduk ikimizde.
Gerçek zaten bu değil miydi?
Gözlerinin içine baktım. Belki de bu sefer gerçekten acımasız olarak, Aras'ın yukarı çıkıp çıkmayacağını merak ediyordum. Düşünmem gereken şeyin bu olmadığının elbet farkındaydım ama yaşadıklarım beni bunu düşünmeye itiyordu ve şimdi ki ifadesiz bakışlarım bu yaşananların beni nasıl acımasızlaştırdığını yüzüme vuruyordu.
Aras, son bir kez gözlerime baktı ve merdivenlere taraf yürüyüp bir rüzgâr gibi yanımdan geçip çağırıldığı yere, yani Dicle'nin yanına gitti. Bunun canımı nasıl yaktığını tarif bile edemezdim. Belki Dicle'ye önemli bir sey olmuş olabilirdi ve ben bu durumda bile, düşündüğüm seylere içten içe hayretler ediyordum.
Ne zamandan beri böyle birine dönüşmüştüm? Olayın garip yanı ise, olduğum insandan pişmanlık duymamamdı çünkü üzülmemi bekleyen insanlar beni bu hâle sokan insanlardı.
Zorlukla yutkundum ve elimle taş parmaklıkları kavrayarak oradan güç aldım. Göğsümde ki ateş gitgide büyüyordu. Zihnim allak bullak, düşüncelerim karmakarışıktı. Ruhum bir bilinmeze doğru sürükleniyordu ve gideceği yerde meçhuldü.
Derin bir nefes aldım ve ağır adımlarla merdivenleri çıkmaya başladım. Her adımda vücudum sarsılıyor, adımlarımda güç bulamıyordum. Bu fiziksel değildi, bu zihnimin içinde bulunduğu çöküşün dışa vurulmuş haliydi. İçimde merak yoktu, şuan neden daha kötü hissettiğimi bilmiyordum ama karman çorman düşüncelerimin içinde kaybolmak niyetinde de değildim.
Hissizdim.
Sanırım bunu böyle tanımlayabilirdim.
Boğazıma takılan nefeslerim eşliğinde merdivenleri bitirdiğimde, Dicle'nin odasının olduğu taraftan bir insan kalabalığı duyuluyordu. Nurcan ablanın da oraya doğru ilerlediğini gördüm. Nurcan abla bakışlarını kısa bir sure bana dokundurdu ve o da hızlı adımlarla Dicle'nin odasına girdi.
Dudaklarımı birbirine bastırıp, Dicle'nin odasının olduğu tarafa doğru yöneldim. Adımlarım ağır, yuzüm ifadesizdi. Az önceki alaycılığımdan sıyrılmıştım. Hissizlik tüm vücudumu ele geçirirken ensemde derin bir sıcaklık hissediyordum ve bu sıcaklık beni boğuyordu.
Yavaş ve oldukça ağır adımlarla Dicle'nin odasınin önüne vardım. Sanırım herkes buradaydı. En başta Hatice Hanım'ın telaşlı sesi duyuluyordu. Odanın karşısında durdum ve bakişlarımı usulca odanın içinde gezdirdim.
Dicle yerdeydi.
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, zihnim tekrar bir kaosa sürüklenmişti. Dicle tam olarak baygın değildi. Gözleri yarı açık bir vaziyette yerde yatıyordu ve başı Hatice Hanım'ın dizleri üzerindeydi. Benzi sararmış ve tek kelime bile etmeden öylece duruyordu. Dogruyu söylemek gerekirse gerçekten kötü görünüyordu.
Hatice Hanım, elinde ki kolonyayı ellerine gelişigüzel boşaltıp Dicle'nin yüzüne sürüyor ve elleriyle onu ayıltmaya çalışıyordu. Gönül'ün yüzü sapsarıydı ve bakışları Dicle'den bir an olsun ayrılmıyordu. Hatice Hanım endiseyle kafasını kaldırıp Gönül'e baktı. "Ne oldu Gönül, neden bayıldı Dicle?"
Hatice Hanım'ın bu sorusuyla Gönül yerinden sıçrarcasına Hatice Hanım'a baktı ve endişeyle kafasını salladı. "Çok fazla ağlıyordu," dedi titreyen bir sesle. "Ondan oldu herhalde, bilmiyorum..."
Hatice Hanım, kafasını iki yana salladı ve bakışlarını bana değdirdi. "Başını yedin yeğenimin," diye bağırdı sinirle bana bakarak. "Üzüntüden ne hâle geldi kız..."
Cevap vermedim. Gözlerimde ki saşkınlık azalmıştı ama kendimi çok garip hissediyordum. Bakışlarım Aras'ı buldu ve onun Dicle'nin yanına eğilmiş olduğunu gördüm. Sırtı bana dönüktu ve bu yüzden ifadesini göremiyordum.
"Şoföre söyleyin arabayı hazırlasın." Aras bunu dediğinde çalışan kadınlardan biri koşarak odadan çıktı ve hızla alt kata inip gözden kayboldu.
"Dünden hiç uyumadı, sürekli ağlayıp durdu..." Gönül titreyen sesiyle bunları tekrarladığında elleriyle ağzını kapatmış ve sakinleşmeye çalışıyordu. "Önümde bir anda yere yığıldı anlayamadım..."
O sırada Hicran Hanım'ın huzursuzca nefes verdiğini işittim. "Bebeğe birşey olmasın?" diye konuştuğunda sesi gerçekten endişeli çıkıyordu.
Bebek.
Onların bebekleri...
Ensemde hissettiğim sıcaklık daha da arttı ve tüm vücudumu sarmaya başladı. Boğazıma keskin bir acı yayılırken yutkunmakta bile zorluk çekiyordum ve buna rağmen bakışlarım hâlâ hissiz ve buz gibiydi.
Aras, Dicle'yi Hatice Hanım'ın kucağından hafifçe kaldırarak onu kucağına aldı ve ayağa kalktı. Bakışları bir an beni bulduğunda, gözlerinde karmakarışık bir ifadeyle karşı karşıya kalmıştım. Bu durum öyle garip, öyle saçma bir durumdu ki düşünmesi bile bu kadar zorken bizzat görmek beni karşı konulamaz bir acının kucağına itmişti. Dudaklarımı birbirine bastırıp dişlerimi sıktım. Hâlâ neden burada durduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama gördüğüm her seyin beni daha çok acıtacağınında gayet farkındaydım.
Aras, kucağında Dicle'yle yanımdan geçti ve merdivenlere doğru acele adımlara yürüdü, bana bakmıyordu ve bakmaması hepimiz için daha iyi olacaktı. Şuan kendimi öyle bir durumda hissediyordum ki sanki bir daha asla eski halime geri dönemeyecekmişim gibiydi.
Herşey bana o kadar yabancıydı ki...
Hatice Hanım ve Gönül, odadan hızla çıkıp onların peşlerine takıldıklarında ben hâlâ yerimde öylece duruyordum. Sanki bir adım daha atsam tüm dünyam başıma bir kez daha yıkılacakmış gibiydi. Orada öylece ne kadar süre kaldım bilmiyordum ama birinin adımı seslenmesiyle bir rüyadan uyanırmışcasına sıçramıştım.
"Sena."
Annem, hafifçe bana dokunup ismimi tekrar seslendiğinde gözlerimi hızla anneme çevirdim ve ne oldu dercesine belli belirsiz kafamı salladım. Şuan nasıl göründüğüm hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Annem kafasını hafifçe yana eğdi. "Sen bir gelsene şuraya..." deyip beni hafifçe çekiştirdiğinde gözlerimi devirip annemin peşinden gittim.
Annem beni, kendi kaldıkları odaya soktuğunda hâlâ az önceki kadar bitkin ve halsiz hissediyordum. Annem sinirle soludu ve yüzüme baktı. "Sen az önce ne yaşandığının farkında mısın Sena?" diye sordu oldukça gergin ve sinirli bir sesle. "Kocan elden gidiyor..."
Ruhsuz bakışlarımı ağırca anneme çevirdim. "O hiç benim olmadı ki," diye mırıldandığımda annem bu sakinliğimi hayretler içinde izliyordu.
"Ne demek hic benim olmadı?" diye sordu aynı sinirle. "Sen sabah söylediklerimi unuttun galiba! Senin bu sakinliğin hayra alamet değil ben sana söyleyeyim, aklını başına topla."
Dudaklarımın kenarı histerik bir gülümsemeyle hafifçe kıvrıldı. "Çok korkuyorsun değil mi?" diye konuştum sakin bir sesle. "Olur da birşey yaparım, bu evliliği bitiririm diye..." Annem gözlerini kaçırdı ve ben aynı sakinlikle devam ettim. "Kork, çünkü ben hiçbir şeyi sineye çekmedim."
Annem tekrar bana baktı. "Anlaşılan sen hâlâ sabahki gibi sinirlisin..." dedi gözlerini üzerimde gezdirerek. "Bir an önce sakinleş ve kocanı bu kızdan uzak tutmaya başla... Yoksa ben el atacağım!"
Alayla güldüm. "Niye uzak tutacağım?" diye sordum lakayt bir tavırla. "Olan oldu zaten, bu saaten sonra daha ne olabilir ki?"
Sesim yüksek çıkmıştı. Annem parmağını sus dercesine dudaklarına yaslayıp gözlerime baktı. "Sesiz ol, duyacaklar," diye konuştu sinirle. "Ben seni düşündüğüm için söylüyorum."
Kaşlarımı cattım. "Şu cümleyi kurup durma anne," diye mırıldandım sesime yerleşen hafif sinirle. "İnan kimse inanmıyor, gülünç duruma düşüyorsun."
Annem derin bir nefes verdi ve bana bakmaya devam etti. "Ya sabır!" diye söylendiğinde sesi sıkıntılıydı. "Valla sen beni delirteceksin Sena..."
Kaslarımı kaldırıp hayretle annemin yüzüne baktığımda sinirlerim hatsafaya çıkmıştı. "Siz beni çoktan delirttiniz," diye konuştum dişlerimin arasından. "Simdi yaptıklarımı ve yapacaklarımı sorgulamaya hakkınız yok, yetti artık."
Annem bir sure sustu ve derin bir nefes daha aldı. "Yani bunu söylediğime inanamıyorum ama Allah affetsin artık," dedi en sonunda bana bakarak. "Bu Dicle'nin bebeğine birşey olursa herşey çözülür..."
Alayla güldüm. "Bence artık sus anne," dedim gözlerimde ki sinirli ifadeyle. "Ne olursa olsun hiçbir şey değişmeyecek, bunu kafanıza sokun."
Dikkatle annemin yüzüne baktım. "Bu işin geri dönüşü yok," diye devam ettiğimde sesim beton gibiydi. "Ve artık sizin o çok değerli şirketiniz için tırmağımı bile oynatmayacağım, ne olacaksa olsun artık."
Annem eliyle sakaklarını ovdu. Sinirlendiğimde hep böyle yapardı ve suan oldukça sinirli olduğunun farkındaydım. Sinirlenip sinirlenmemek ona kalmıştı, ben ne yapmam gerektiğini gayet iyi biliyordum ve annem bile beni bu yoldan döndüremezdi. İzin vermeyecektim.
°•°•°
"Bence numara yapıyordu."
Merve arkasına yaslanarak bunu söylediğinde sesi oldukca ciddiydi. Annemler ve Hicran Hanım'larla beraber avluda oturuyorduk ve Dicle'yi hâlâ getirmemişlerdi. Odamda beklemek istemiyordum çünkü yokluğum herkesin daha rahat hareket etmesini sağlayacaktı ve ben bunu istemiyordum.
"Buyurun Gelin Hanım." Çalışan kadınlardan bir elinde tuttuğu kahve tepsisini hafifçe bana uzattığında duz bir suratla kafamı sallayıp istemediğimi belirttim.
Kadın geri çekildi ve diğerlerine kahveyi uzatmaya devam etti. İfadesiz bakışlarım avlunun kapısında gezinirken içimde büyük bir boşluk vardı ve o boşluk yavaş yavaş acıyla doluyordu.
"Nerede kaldı bunlar? Telefonları da açmiyorlar zaten..." Nurcan abla bunu sorduğunda, Hicran Hanım'ın bakışları Nurcan ablaya dönmüştü.
"Bebeğe birşey olmasa bari," dediğinde bakışlarımı Hicran Hanım'a çevirip birkaç saniye bakışlarımı onun üzerinde gezdirdim. O bakışlarımı farkettiğimde hemen cumlesini toparlamaya girişti. "E sonuçta can yani, birde bizim kanımızdan..."
"Anne!" Nigâr abla, Hicran Hanım'ı susturduğunda Hicran Hanım somurtgan bir tavırla arkasına yaslanıp derin bir sessizliğe gömüldü.
Merve duruşunu dikleştirdi ve Nigâr ablaya baktı. "Biz size en başından beri bu kızın niyetini anlatmaya çalıştık ama bizi dinlemediniz," dedi kaslarını kaldırarak. "Toparlayabilecekseniz, toparlayın şimdi."
Nigâr abla huzursuz bir nefes verdi. "Bebek neredeyse 4 aylık Merve," dedi Merve'ye bakarak. "Yani bizim engelleyebilecegimiz bir şey değilmiş bu..."
"Sizin hatanız bizi bu evliliğe mecbur bırakmaktı," diye lafa girdim buz gibi bir sesle. "Bebeği saklaması da Dicle'nin hatası... Yani hepiniz suçlusunuz."
Nigâr abla kafasini yana eğdi ve hafif mahcup bir ifadeyle yüzüme baktı. "Haklısın canım," dedi yumuşak bir sesle. "Ama böyle olacağını biz nereden bilebilirdik ki?"
Arkama yaslandım ve hafifçe kafamı salladım. Kimseyle konuşmak bile istemiyordum artık. Öyle karmaşık, öyle hissizdim ki artık söyleyeceğim her kelimenin boşa gideceğinin farkındaydım. Artık kelimeler bile yetersiz kalıyordu.
Bir kaç saniye sonra, avlunun kapısı açıldığında hepimizin bakışları bir anda o tarafa dönmüştü. İçimdeki o garip duygu tekrar içimde biryerlerde belirmeye başladığında istemsizce dudaklarımı birbirine bastırmış ve bakışlarımı oradan ayırmamıştım.
Kapı aralandı ve icrtiye ilk önce Hatice Hanım girdi. Yüzünde ki telaş silinmişti ve hatta biraz da neşelenmiş gibiydi. Hatice Hanım, hepimizi teker teker süzü içeri girdiğinde onun hemen arkasından Gönül girmiş ve kapıyı tutarak kapanmasını engellemeye çalışıyordu.
Ardından onları gördüm.
Aras ve Dicle'yi.
Dicle, Aras'ın kolundan güç alarak ayakta durmaya çalışıyordu ve yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Onlar yavaş adımlarla avluya girdiklerinde nefesim kesilecek gibi olsada tepki vermedim. Onları bu hâlde, böyle yakın görmek o kadar ağ ır gelmişti ki bir an düşüp bayılacağımı düşünmüştüm.
Ve yine evet...
Bu çok ağırdı.
BÖLÜM SONU<3
Tamam sakin olun, geçtiii❣️❣️❣️
Bölüm : 12.12.2024 00:03 tarihinde eklendi |