Yeni Üyelik
30.
Bölüm

29. Bölüm "İntikamın İlk Damlası"

@k_blackfire

Keyifli Okumalar...

 

Her şey bir anda başladı ve bir anda bitti.

 

Aşk beni koynunda sadece birkaç gün saklayabildi.

 

Artık tek başımaydım ve bu gerçek yüzüme bir tokat gibi defalarca kez çarptığında artık kaçacak bir yerim kalmamıştı. Bir savaş meydanının ortasında yapayalnız savaşıyordum ve aldığım her darbede daha da bitkinleşiyordum. Bitkinleşiyordum ama düşmüyordum.

 

Hiçbir zamanda düşmeyecektim.

 

Hepsi düşmemi bekliyorlardı ama onlara istediklerini asla vermeyecektim.

 

Buda boynumun borcu olsundu.

 

Odamda tek başımaydım. Annemler yanıma gelmek istemişti ama şimdi kimsenin yüzünü bile görmek istemiyordum. Yaklaşık bir saatir dün akşamki görüntüyü düşünüyordum. Bir saniye bile aklımdan çıkmıyordu ve ben çıldıracak raddeye gelmiştim.

 

Onların resmen kolkola içeri girdikleri o sahnenin görüntüsü sürekli gözlerimin önündeydi ve ben artık harekete geçmek için önümde hiçbir engel görmüyordum.

 

Şimdi tam zamanıydı.

 

Herkes buna Aras'ta dahil ben yokmuşum gibi davranıyorlardı. Burada olduğumu onlara gösterecektim.

 

Usulca ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Attığım her adım bana kabus gibi geliyordu ve dün geceden sonra artık bam telime basılmıştı. Belki bu savaşta kaybeden ben olacaktım? Umurumda mıydı?

 

Hayır.

 

Zaten karanlıkların içinde yaşayan birini karanlıkla korkutamazdınız, öyle değil mi?

 

Ağır adımlarım, beni Merve'nin odasına kadar getirdiğinde, Dicle'nin odasının kapısı hâlâ açıktı. Öyle ki dünden beridir onu yalnız bırakmıyorlardı.

 

Gözlerimi devirdim ve Merve'nin odasının kapısıni iki kez tıklattım. Burada güvenebileceğim iki insan Aslı ve Merve'ydi. Geri kalan herkes sahteydi ve bu yolda bana yardım edebilecek tek kişi olarak Merve'yi görüyordum artık.

 

İçerden Merve'nin, "Gel," dedigini duyduğumda yavaşça kapıyı açıp içeri girdim.

 

Merve yatağında oturmuş telefonuna bakıyordu. Gelenin ben olduğumu görünce hemen ayaklanmıştı. "Sena?" diye sorduğunda arkamdaki kapıyı kapatıp Merve'nin yanına yürüdüm.

 

Merve kaşlarını kaldırdı. "Hayırdır inşallah," dediğinde gozleri yüzümde geziniyordu. "Kötü bir şey olmadı değil mi Sena?"

 

Kafamı hakikce iki yana salladım. "Yok," dedim oldukça sakin bir sesle. "Sadece yardımına ihtiyacım var."

 

Merve, meraklı gözlerle birkaç saniye beni süzdü ve onaylarcasına kafasını salladı. "Tabi ki, ne istersen."

 

Huzursuz bir nefes verdim, bakışlarım hissiz ve sakindi. Gözlerimi hafifçe yumdum ve sonra tekrar geri açtım. "Ben bu Baran'a nasıl ulaşabilirim?" diye sorduğumda sesimde ki sakinliğe ben bile saşırmıştım.

 

Bunu böyle normal bir sekilde söylemem dönüştüğüm insanın en net kanıtıydı.

 

Merve saşkınlıkla kaslarını kaldırdı. Bakışlarıma yerleşen endişe ve tedirginlik kendini bariz bir şekilde belli ederken dudakları şaşkınlıktan dolayı hafifçe aralanmıştı. "Anlamadım," diye mırıldandı gözlerini kısarak. "Baran ne alaka?"

 

Saçlarımı elinle geriye attım ve üzerimde ki bu garip yorgunluğun gitmesi için derin bir nefes daha aldım. "Ona ulaşmam gerek." diye mırıldandığımda sesim oldukça düzdü.

 

Merve kaşlarıni çattı. "Bak Sena," dedi sesine yerleşen endişeyle. "O adamı tanımıyoruz, ne işin olur senin o herifle? Hem amcam duyarsa..."

 

"Merve," diye sözünü kestim bir anda. "Amcanın duyup duymaması inan umurumda değil, senden sadece Baran'a nasıl ulaşacağımı söylemeni istiyorum."

 

Merve huzursuzca nefesini verdi ve gergin bir tavırla odanın içinde dolaşmaya başladı. Muhtemelen yaptığımın tam bir delilik olduğunu düşünüyordu bunu biliyordum. Düşünmekte özgürdü, ben ne yaptığımı gayet iyi biliyordum.

 

"Bak Sena," dedi gelip tam karşımda durarak. "Eğer başını belaya sokacaksan..."

 

Derin bir nefes verdim. "Söyleyecek misin Merve?" diye sordum düz bir sesle. "Yoksa ben kendim bulacağım."

 

Merve pes etmişcesine omuzlarını düşürdü ve yüzündeki endişeyi saklamadan bana bakmaya devam etti. "Tamam," dedi kafasını sallayarak. "Ama ne yapacaksak beraber yapacağız."

 

"Gerek yok," diye cevapladım onu. "Sonuçta Aras senin amcan ve benim yüzümden ailenle aran bozulsun istemem."

 

Merve reddedercesine kafasını salladı. "Bu bir şeyi değiştirmez," dediğinde oldukça kararlı gözüküyordu. "Bu yapılanlar çok ağır şeyler ve ben herzaman senin arkandayım, onlar ailemde olsa yaptıkları şeyleri hafifletmez."

 

Teşekkür edercesine ona baktığımda, gözlerim minnet doluydu. "İyi ki varsın Merve," diye mırıldandığımda sesimde cam kırıkları vardı.

 

"Sende..." Merve gülümseyerek bunu söyledikten sonra, birkaç saniye düşündü, gözlerindeki endişe henüz sönmüş değildi ama az öncekine nazaran daha rahat görünüyordu.

 

İçimde hiçbir korku hissetmiyordum. Evet, garipti ama yaptiklarımdan pişman olmayacağıma emin gibiydim. Belki de yanılıyordum, bilmiyorum ama şimdi harekete geçmek için içimde müthiş bir istek vardı.

 

Merve en sonunda bakışlarını tekrar bana değdirdi. "Midyat'ın çıkışında, bu adamın bir mekanı var," dediğinde onu dikkatle dinliyordum. "Yani şimdi orada mıdır bilmiyorum ama bence şansımızı deneyebiliriz."

 

Geçen defa Baran denen adamı kesin bir dille reddettiğim için ona ulaşmak için bir telefon numarası bile almamıştım. Çünkü o zaman içimde böyle bir intikam ateşi henüz yanmamıştı. "Sen yerini tam olarak biliyorsun değil mi?" diye sorduğumda Merve belli belirsiz kafasını salladı.

 

"Yani, bulabilirim..."

 

Derin bir nefes verdim. "Tamam, hazırlanıp çıkalım o zaman."

 

Merve'nin kasları hayretle havalandı. "Şimdi mi?" diye sordu saşkın bir sesle.

 

"Evet," diye yanıtladım onu. "Benim bekleyecek sabrım kalmadı artık."

 

Merve, gerginlikle nefesini verdi. "Herkes evdeyken nasıl çıkacağız?" diye sordu gözlerini üzerimde gezdirirken.

 

"Kapıdan," diye cevap verdiğimde sesim oldukça rahat ve sakin çıkmıştı. "Bu saaten sonra kimseye hesap vermeyeceğiz herhalde..."

 

Bunu söyleyip kapıya doğru yöneldim. "Onbeş dakika sonra aşağıdayım."

 

Merve'nin odasından çıkıp, kapıyı arkamdan kapattım ve kendi odama doğru yürümeye başladım. Kendime zihnimde bir çizgi belitmiştim ve o çizgiden sapmayı düşünmüyordum. İste birazdan o çizgiye ilk adımımı atacaktım.

 

Bu işin geri dönüşü yoktu.

 

Zaten bende öyle olsun istiyordum.

 

Adımlarım beni odama götürürken bir bedenin önüme çıkmasıyla aniden duraksayıp, beni engelleyen bedene baktım. Gördüğüm kişiyle beraber dudaklarım alaycı bir gülümsemeyle kıvrılırken, bakışlarımı onun siyah gözlerinde gezdirdim.

 

Aras, bakışlarıyla bir süre beni izledi ve sonra gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Hep böyle mi olacak bundan sonra?" diye mırıldandığında ben nasıl diye sorarcasına ona baktım. Beni baştan aşağı süzdü. "Böyle, tek kelime bile etmeden bakışlarınla mı vereceksin cezamı?"

 

Yüzümde ki alaycı gülümsemeyi silmedim. "Ceza..." diye tekrar ettim onu. "Acaba hangimiz daha çok çekiyoruz bu cezayı?"

 

Bakışları ellerime indi ardından tekrar yüzüme baktı. "Keşke böyle olmasaydı," dedi sakin bir ses tonuyla.

 

"Ama oldu," dedim tam gözlerinin içine bakarak. "Ve bedelini herzamanki gibi ben ödüyorum."

 

Aras hafifçe kafasını eğdi ve sert bir nefes verdi. Gergin miydi yoksa sinirli miydi bilmiyordum ama bu her neyse geçmesi icin kendine bir kaç saniye sure tanıdı ve ardından kafasını kaldırıp tekrar yüzüme baktı. "Dün akşam bana tek kelime bile söylemedin." dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan. "İstersen bağır, çağır... " Bakışlarına pişmanlık yerleştiğinde sesi ciddiydi. "Ama böyle susma."

 

Yüzümdeki gülümsemeyi ağırca sildim. "Çok yalnış şeyler istiyorsun benden," dedim buz gibi bir sesle. "Zamanı geldiğinde konuşacağım merak etme," Gözlerimi onun gözlerine sabitledim. "Ve konuştuğum zaman sen benimle evlendiğin güne pişman olacaksın."

 

Bakışlarımı ondan ayırdım ve gözlerimi devirerek, yanından geçip odama doğru yöneldim. Zihnimin kalbime açtığı savaşı kazanmasını sağlayacaktım. Bu sefer kalbim değil, mantığım kazanacaktı. Onunla orada kalıp dakikalarca konuşabilirim ama bunu yapmak istemiyordum çünkü eger yaparsan yine kalbime mağlup olacağımdan korkuyordum.

 

Odama girip kapıyı ardımdan sertçe kapattım.

 

İçimden, Aras'a karşı olan ve sadece ona hissedebildiğim o duyguyu söküp atamadığım için kendime kızıyordum. Neden her cümlesi zihnimde delicesine yankılanıyordu? Neden onu yok sayamıyordum?

 

İste bunun için kendime çok öfkeliydim.

 

O duygu öyle acımasız, öyle cani bir duyguyduki sanırım başka hiçbir duygu canımı bu kadar yakamazdı. Bu acımasız ateşi nasıl söndürecektim?

 

•°•°•

 

Neredeyse onbeş dakika sonra tamamen hazırlanıp odamdan çıktığımda, elimde tuttuğum siyah çamtamı daha sıkı kavrayarak merdivenlere taraf yöneldim. Avludan gelen sesler, orada birilerinin olduğunu gösterirken, adımlarımı biraz daha hızlandırıp bakışlarımı avluda gezdirdim. Annem, Nurcan abla ve Hicran Hanım koltuklarda oturmuş karşılıklı kahvelerini yudumluyorlardı.

 

Herşey çok normalmiş gibi...

 

Bakışlarımı onlardan ayırıp kollarımı önümde bağladım ve henüz inmemiş olan Merve'yi beklemeye başladım. Suratımın buz gibi olduğunun farkındaydım ve bunu yumuşatmak gibi bir niyetimde yoktu. Benim içim zaten alev alev yanıyordu, suratımın buz gibi olması birşeyi değiştirmiyordu.

 

"Sena, nereye kızım?" Annemin sesini duyduğumda, bakışlarımı onlara taraf çevirmedim ve gözlerimi devirdim.

 

"İşim var," diye mırıldandığımda onlara bakmadan cevap vermiştim. Annemin şuan suratının ne hâl aldığını tahmin edebiliyordum.

 

Merdivenlerden Merve'nin indiğini gördüğümde, bakışlarımı Merve'ye çevirdim. Merve ise normal görünmeye çalışarak Hicran Hanım'lara bakıyordu.

 

"Hayırdır ne işiymiş bu?" Hicran Hanım'ın sesini duyduğumda bakışlarımı onlara taraf çevirdim.

 

"Siz anlamazsınız," diye mırıldandım iğneleyici bir tavırla.

 

Hicran Hanım somurtgan bir tavırla beni süzdü ve arkasına yaslandı. "Öyle olsun bakalım," dedi hoşnutsuz bir sesle. "Aras'ın haberi var mı bari?"

 

"Hayır," diye yanıtladım onu hiç düşünmeden. "Söylememe gerek yok, nasıl olsa siz birazdan yetiştirirsiniz... Selamımı da söyleyin olur mu?"

 

Hicran Hanım'ın kaşları çatılırken Merve'ye döndüm. "Hadi gidelim." dedim ve beraber kapıya doğru yürümeye başladık.

 

Merve'nin kıkırdadığını işittiğimde alayla gülerek ona baktım. Merve, "Valla senden korkulur Sena," dedi gülmeye devam ederek.

 

Kafamı salladım. "Hakettikleri gibi davranıyorum sadece..." dediğimde çoktan kapıdan çıkmıştık.

 

Bizi gören şoförlerden biri hemen arabanın kapısını açmaya yeltendiğinde elimle onu durdurdum. "Gerek yok," dedim düz bir sesle. "Taksi çağırdık biz."

 

Ben bunu der demez çağirdığımız taksi sokağın başında görünmüştü. Şoför ellerini önünde bağladı ve bize baktı. "Ama hanımım, Aras Ağam..."

 

Kaslarımı kaldırip şofore baktım ve ona bakışlarımla susması gerektiğini söyledim. Şoförle gitmek demek herşeyden Aras'ın haberi olması demekti. Zamanı gelmeden hicbirseyi ruhlari bile duymamalıydı. Bu hareketlerimin dikkat çekmediğini biliyordum çünkü herkes kızgın olduğum için böyle davrandığımı düşünüyorlardı.

 

Taksi gelip önümüzde durduğunda, bekletmeden taksiye bindik ve taksi hareket etmeye başladı. Arkama yaslanıp birkaç saniye gözlerimi yumdum ve ardından gozlerimi tekrar açarak akıp giden yola sabitledim.

 

"Baran'ın teklifini kabul mü edeceksin?" Merve kısık bir sesle bunu sorduğunda, göz ucuyla ona baktım.

 

Zihnimde ki kaos bir an olsun susmazken, belli belirsiz kafamı salladım. "Anlaşıp anlaşmamamıza bağlı," dedim oldukça normal bir ses tonuyla. Merve'nin kaşları havalandı. Anlamadığı belli oluyordu ama daha fazla üstelemeden önüne döndü. Zihnimdeki kaosa rağmen düşüncelerim bu sefer netti, bu Baran mevzuusunu akılıca kulanmalıydım.

 

Kısa bir yolculuktan sonra Merve'nin tarifiyle taksi bizi yol üstünde büyük bir restorantın önüne bıraktığında, taksiciye beklemesini söyleyip Merve'yle beraber arabadan indik. Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde, kapida bekleyen siyah takım elbiseli adamlar bizi baştan aşağı süzmüşlerdi.

 

Merve'yle birbirimize baktık ve ardından girise doğru yürümeye başladık. Biz kapının önünde durduğumuzda adamların neredeyse hepsi dikkatlice bizi izliyorlardı. Buz gibi bir tavirla onlara baktım. "Baran Bey'i görmek istiyorum, burada mı?" diye sorduğumda adamlardan biri beni baştan aşağı süzdü ve diger adamlara bakarak cebinden telefonu çıkarıp birini aradı.

 

Adam telefonu kulağına yasladığımda karşı taraf ikinci çalışta telefonu açmıştı. "Abi, iki bayan geldi sizi görmek istiyorlarmış."

 

Adamin bunu söylemesiyle Baran'ın burada olduğunu anlamıştım. Adam bakışlarını bizim üzerimizde gezdirdi ve, "Adınız?" diye sordu beton gibi bir sesle.

 

Gözlerimi devirdim. "Sena," diye konuştum aynı soğuklukla. "Sena Karaaslan."

 

Adam, Baran'a bizim ismimizi söylediğinde karşı tarafi bir sure dinledi ve ardindan adam telefonu kapatıp kapının önünden çekildi. "Buyurun, Baran Bey sizi bekliyor."

 

Soğuk bir tavırla adamı süzüp önüme döndüm ve Merve'yle beraber bize açılan kapıdan içeri girdik. Adamlardan biri de peşimizden gelip bizi üst kata kadar çıkarmıştı. İçimde hiçbir gerginlik yoktu, oldukça rahat hissediyordum.

 

Adam bizi balkon tarzı bir yere getirdiğinde, Baran denen adamın masalardan birinde oturduğunu gördüm. Baran, bizi görür görmez ayağa kalkmıştı. "Kimleri görüyorum," dediğinde gözlerimi devirme isteğimi zar zor bastırıyordum. "Hoşgeldiniz Sena Hanım," bunu dedikten sonra eliyle Merve'yi gösterdi. "Merve'ydi değil mi?"

 

Merve cevap vermedi ve sadece kafasını sallamakla yetindi. Baran denen adam hafifçe gülümsedi ve eliyle bos sandalyeleri gösterdi. "Oturun lütfen."

 

Ağır adımlarla ilerleyip sandalyelerden birine oturduğumda, Merve'de gelip yanımdaki sandalyeye oturmuştu. Baran, geçip karşımıza oturduğunda burada oldugumuza oldukça hoşnut gibiydi. "Demek teklifimi kabul etmeye karar verdiniz," dedi gülümsemeye devam ederken. "Anlaşılan o ki büyük bomba patlamış..."

 

Alayla güldüm. "Dicle'nin hamile olduğunu biliyordun," dedim kafamı hafifçe sallayarak. "Öyle değil mi?"

 

Baran denen adam kaşlarını kaldırdı. "Ufak bir tesadüf sonucu öğrendim," dedi gözlerini üzerimizde gezdirirken. "O kızın gittiği doktor kardeşim olur."

 

Merve saşkın bir tavırla bana baktığında gözlerinde gerçek bir şaşkınlık vardı. Bakışlarımı Merve'den ayırıp Baran'a baktım. "Neden söylemedin?" diye sordugumda sesim alaycıydı. "Senin gibi bir adam bu fırsatı kaçırmazdı..."

 

Baran'ın yüzüne alaycı bir tavır yerleşti. "Ben böyle haberleri söylemeyi sevmem Sena Hanım, kendi kendine ortaya çıkıyor olması daha eğlenceli bana göre."

 

Gözlerimi devirdim. "Neyse," dedim soğuk bir tavırla. "Buraya Dicle'yi konuşmaya gelmedik biz."

 

Baran kafasını salladı. "Hay hay," dedi onaylayarak. "Sizi dinliyorum Sena Hanım."

 

Arkama yaslandım ve rahat bir tavırla Baran denen adama baktım. "Sana o dosyayı getireceğim," dedim oldukça ciddi bir sesle. "Ama şartlarım var."

 

Baran'ın kaşları havalandı. "Buna çok sevindim," dedi duruşunu dikleştirerek. "Şartlarınız yapabileceğim şeylerse elbette yaparım."

 

Alayla güldüm. "Yapabilmenle ilgilenmiyorum," dedim soğuk bir sesle. "Şartlarım sana uygun değilse dosyayı unut."

 

Baran denen adam kaşlarını kaldırdı ve ardından kafasını salladı. "Kabul, sert bir kadınsınız," dedi bana bakarak. "Şartlarınızı dinliyorum."

 

Onaylarcasına kafamı salladım ve yüzüme rahat bir tavır yerleştirdim. "Öncelikle bana bir boşanma avukatı bulmanı istiyorum," dedim düz bir sesle.

 

Baran'ın yüzü keyiflendi. "Aras delirir," dedi kaşlarını kaldırarak. "Bana uyar. Diğer sartınızı alayım."

 

Merve'nin şuanda saşkınlıkla beni izlediğini biliyordum. Baran'a bakmaya devam ettim. "Mardin'de bir kaç aylığına kalabileceğim bir ev ayarlayacaksın ve bundan kimsenin haberi olmayacak."

 

Baran, durumdan oldukça hoşnut gözüküyordu. "Seve seve," dediğinde arkasına yaslanıp gülümsedi. "Ne yalan söyleyeyim şaşırttınız beni, Aras'tan boşanacağınızı düşünmüyordum yani nasıl evlendiğiniz konusunda kulağıma birkaç dedikodu çalınmıştı. Babanızın şirketi falan..."

 

Baran denen adam ona sinirle baktığımı görünce, cümlesini yarıda kesip az önceki konuya döndü. "Sartlarınız bu kadar mı?" diye sorduğunda kafamı olumsuz anlamada salladım.

 

"Hayır," diye yanıtladım onu düz bir sesle. "Bir şartım daha var ama onu zamanı geldiğinde söyleyeceğim."

 

Baran'ın gozlerimden merak geçti

ama daha fazla üstelemeden kafasıyla beni onayladı. "Pekii, anlaştık o zaman."

 

Alayla gülümsedim ve arkama yaslandım. "Anlaştık."

 

BÖLÜM SONU...

 

Gelecek bölümü Aras'ın ağzından okuyacağız, hazırlıklı olun.♡♡

 

 

Loading...
0%