Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30. Bölüm "Aras Karaaslan"

@k_blackfire

Keyifli okumalar...

 

Aras Karaaslan

 

Bir kez daha hayattan sağlam bir darbe yedim.

 

Kimsenin yıkmaya cesaret edemediği Aras Ağa'yı bir çift göz darmaduman etti.

 

Ve buna rağmen o gözlerden asla vazgeçemeyeceğimi çok iyi biliyordum. Bu öyle bir şeydi ki, adamı cayır cayır yakıyordu. Ben onun gözlerine vurgundum ve onu da aynı kendim gibi cayır cayır yaktığımın da farkındaydım.

 

Bu ikinci yanışımdı.

 

Birincisi Zeynep'in canına kıydığı gün, ikincisi o yerlere göklere sığdıramadığım aşkımıza kıydığım gündü. Seven adam sevdiğinin canını bu kadar yakar mıydı? Ulan bu nasıl bir sınavdı da ben sevdiğim kadının hergün yandığını bile bile onu bu cehennemden kurtaramıyordum?

 

Nereye dönsem yangın, nereye baksam ateş görüyordum. Bunun artık bir son bulması lazımdı ama ne zaman bu ateşi söndürmeye çalışsam orası daha da harlanıyordu.

 

Oturduğum koltukta geriye doğru yaslanıp başımı koltuğa yasladığımda, bakışlarım kısa bir süre tavanda gezindi. Aklımda sadece o vardı, onun yüzü.

 

Hatırımda bile mutsuzdu.

 

Onun yüzüne bir gülümseme bu kadar yakışırken, onun bu kadar az gülmesi haksızlıktı.

 

Ve bu haksızlığı ona ben yapmıştım.

 

Bakışlarımı tavandan ayırıp derin bir nefes aldım. Odanın kapısı iki defa tıklatılmıştı lâkin ben kimseyi görecek kafada değildim ve bu yüzden cevap vermemiştim. Gelen kişinin o olmadığını biliyordum. Sabah, Merve'yle birlikte dışarı çıkmışlardı. Nereye gittiğini bilmiyordum ve o bana bu kadar kırgın ve öfkeliyken, ona sorduğum her soru canını daha çok yakacaktı bunu biliyordum.

 

Kısa bir süre sonra kapı üçüncü kez tıklatıldı. "Aras, orada mısın?" Murat Abimin sesini duyduğumda, burnumdan sert bir nefes verip bakışlarımı tekrar tavana diktim.

 

"Gel," diye mırıldandığımda sesim sertti. Kendimle başbaşa kalmaya ihtiyacım vardı ama bu konakta o bile mümkün değildi.

 

Benim evim, beni boğuyordu.

 

Kapı açıldığında, Murat Abim düz bir suratla içeri girip kapıyı arkasından yavaşça kapattı. Ona bakmıyordum, bakışlarım tavandaydı ama hareketlerini takip edebiliyordum. Murat abim, gelip karşımdaki tekli koltuğa oturduğunda, bir süre konuşmadan öylece bekledi. Göz ucuyla ona baktım. Abimin gözleri benim üzerimde gezinirken benim yüzüm ifadesizdi.

 

Abim huzursuz bir nefes verdi ve ellerini birbirine kenetledi. "Annem sabahtan beri söylenip duruyor," dediğinde sesi sakin, bakışları benim üzerimdeydi. "Sena, sabah yine ufak bir rest çekmiş sanırım."

 

İsminin geçmesi, içimdeki yangına bir kez daha benzin döktüğünde, kafamı tekrar geriye yatırıp bir kaç saniye gözlerimi yumdum. Bedenimde garip bir duygu kol geziyordu. "Eee?" diye sordum umursamaz ve sert bir ses tonuyla.

 

Abimin tekrar huzursuz bir nefes verdiğini işittim. Bir kaç saniye bekledi. "Ne olacak bu Dicle?" dedi oldukça ciddi bir sesle. "Bu iş toparlanamayacak bir noktaya sürükleniyor, farkındasın değil mi?"

 

Bakışlarım, kısa bir an ağabeyime değdi. "Açıkça söyle," dedim, aynı umursamazlıkla. "Herşeyi eline yüzüne bulaştırdın de."

 

Abim, duruşunu dikleştirdi ve bana bakmaya devam etti. "Oğlum ben öyle mi söyledim?" diye söylendi kafasını sallayarak. "Biz bilmiyor muyuz herşeyin babamın suçu olduğunu? En başta Sena'yla evlen diye tutturmasaydı hiçbir şey böyle olmayacaktı." Dudaklarım alayla kıvrıldı, abim ise devam etti. "Ama tek suçta babamın değil yani, şu Dicle ne diye saklamış gebe olduğunu?"

 

Bakışlarımı abimden ayırıp karşı duvarda gezdirdim. "Bilmediğini söyledi," dedim hissiz bir sesle. "Ama biliyordu."

 

Abim yerinde huzursuzca kıpırdandı, gözlerinin benim üzerimde olduğunu biliyordum ama ona bakmadım. "Evet, neden sakladığını hepimiz biliyoruz..." dediğinde, sesi sakindi. "Aldırmamak için."

 

Gözlerimin önünde Dicle'nin hamile olduğunu ilk açıkladığı an bir kaç defa tekrarlandı. İşte o an en çaresiz hissettiğim andı. Ben ikinci defa aynı çaresizlikle başbaşaydım.

 

"Sena'yla hiç konuştunuz mu?" Abim sesime yerleşen hafif merakla bunu sorduğunda, kafamı belli belirsiz çok hafif salladım.

 

"Pişman," dedim düz bir sesle. "Beni tanıdığı için o kadar pişman ki." Farkında olmadan ellerimi yumruk yaptım. "Bana aşık olduğu için, güvendiği için o kadar pişman ki..."

 

Bunu söylerken, kendi pişmanlıklarım birer birer sıralanıyordu zihnimde. Mesela, Dicle'ye o zamanlar aşk diye tanımladığım basit bir şey yüzünden o kadar yakınlaştığım için pişmandım. Sena'yı bu evliliğe ikna etiğim için, onu bu ateşe attığım için pişmandım.

 

Onu daha normal şartlarda tanıyamadığım için pişmandım.

 

Ama ona aşık olduğum için asla pişman değildim.

 

Olamazdım.

 

Abim arkasına yaslandı ve bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Buna bir çare bulmalıyız..." dedi düşünceli bir sesle. "Konu komşu duymadan halletmeliyiz bu mevzuuyu."

 

Bakışlarım ağırca abimi buldu. "Seni bir önerin var mı?" diye sorduğumda sesim hem sert hemde alaycıydı.

 

Abim bir süre sustu. Yüzü huzursuz bir hâl almıştı ve söyleyeceği şeyden dolayı tedirgin gibiydi. Kısık bir nefes verdi ve ardından tekrar bana baktı. "Aslında var," dedi sesine yerleşen tedirginlikle. "Yani konaktaki herkesin aklına sadece bir çözüm geli__"

 

"Sakın!" diye abimin sözünü sertçe kestiğimde, sinirle ayağa kalkıp odada birkaç adım yürüdüm. "Sakın cümleni tamamlama."

 

Abimin ayaklandığını gördüm ve sinirle ensemi ovdum. Abim gelip tam önümde durdu. "Ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu yüzüme bakarak. "Bu böyle mi devam edecek?"

 

Sertçe nefesimi verdim ve abime sinirle baktım. "Siz ne düşündüğünüzün farkında mısınız?" diye konuştum dişlerimin arasından. "Ulan ben Sena'ya böyle bir şey yapar mıyım?"

 

Abim kaşlarını çattığında benim vücudumda kol gezen tek duygu öfkeydi.

 

"Oğlum, ben sana sonsuza kadar evli kal demiyorum ki," abim bunu dediğinde gözleri benim üzerimdeydi. "Çocuk doğduktan sonra tekrar eski hayatına dönersin zaten..."

 

Abime yaklaştım ve öfkeyle yüzüne baktım. "Sen buraya beni delirtmeye mi geldin?" diye sordum, sesimden öfke akıyordu. "Bir daha böyle bir cümle duyarsam abimsin demem haberin olsun."

 

Abim eliyle alnını ovdu ve pes etmişcesine bana baktı. "Ne bileyim ben," dedi omuz silkerek. "Daha iyi bir fikrin varsa sen söyle o zaman."

 

Öfkeyle odada volta atmaya başladığımda vucudumda kol gezen öfkeyle beraber kaşlarım çatılmıştı. Ellerimi yumruk yaptım. "Unutun bunu," dedim sinirim sesime fazlasıyla yansırken. "Bunu Sena'ya yapacağıma kafama sıkarım daha iyi."

 

Abim bir süre öylece beni izledi ve ardından tekrar geçip yerine oturdu. "Tamam haklısın," dedi sıkıntılı bir nefes vererek. "Bende Hatice'nin dolduruşlarına gelip saçmalıyorum işte, sen bana bakma."

 

Abim bunu dediğinde, kafamı çevirip ona baktım. "Kimse bunu aklından bile geçirmesin," dedim beton gibi sert bir sesle. "Kabul, afedilmeyecek şeyler yaptım ama bu kadarda değil..." Gözlerimi abimden ayırmadım. "Benim ona verdiğim sözler var, o kabul etmese de ben biraz olsun sözümün arkasında duracağım."

 

Abim kafasını hafifçe salladı ve bana baktı. "Ne yapacağız peki?"

 

Gözlerimi kıstım. "Akışına bırakacağız," dedim sert ama az öncekine göre sakin bir sesle. "Ne olacaksa olsun artık."

 

Abim kafasıyla beni onayladı. "Bencede," dedi arkasına yaslanarak. "Biraz beklemek lazım ama benim herzaman senin arkanda olduğumu bil."

 

Belli belirsiz kafamı salladım ve odanın içinde dolaşmaya devam ettim. Bakışlarım odanın içinde ağır ağır gezinirken, adımlarım sert ve yavaştı.

 

Birkaç dakika sonra odanın kapısı tılatıldığında abimin bakışları kapıya kaymıştı. "Gel," dediğinde kapıdaki her kimse bekletmeden kapıyı açmış ve içeri girmeden kafasını uzatmıştı.

 

Gelen çalışan kadınlardan biriydi. "Ağam, Gelin Hanım ve Merve Hanım geldiler," dedi bana bakarak. "Haber vermemi istediydiniz."

 

Belli belirsiz kafamı salladığımda, kadın başını hafifçe eğerek dışarı çıkmış ve kapıyı kapatmıştı. Bakışlarımı abime değdirmeden pencereye doğru yürüdüm ve avluya taraf baktım birkaç saniye. Sena elinde birkaç poşetle avludaydı. Biriyle konuşuyordu ama kiminle konuştuğunu bilmiyordum.

 

Bakışlarımı camdan ayırdım ve abimi odada bırakarak çalışma odasından çıktım. İfadesiz ve sert bakışlarım avluda gezindiğinde, adımlarım avluya doğru ilerlemekteydi. Avluya yaklaşırken sesler netleşiyordu ve Sena'nın konuştuğu kişinin Gönül olduğunu anlayabilmiştim.

 

"...Altı üstü nereye gittiniz diye sordum neden böyle ters tepki veriyorsun anlamadım." Gönül samimi olmayan bir sesle bunları söylediğinde Sena küçümseyici bakışlarını Gönül'ün üzerinde gezdirdi.

 

"Sen birkere benimle muhattap olmayacaksın," diye konuştuğunda sesi alaycıydı. "Ayrıca nereye gittiniz diye sormak bu konaktaki kimsenin haddi değil, hele senin asla."

 

Sena bunu derken ben onlara taraf yürüyordum. Geldiğimi farkettiklerinde, Sena'nın bakışları çok kısa bir an bana dokundu. Gözlerinde ki ifade zerre değişmiyordu. Dicle'nin hamile oldugunu öğrendiğimiz günden beri bakışları aynıydı ve bu beni mahvediyordu.

 

Bakışlarında hayal kırıklığı vardı.

 

"Amca," Gönül'ün sesi oluşan kısa sessizliği bir bıçak gibi böldüğünde bakışlarım Gönül'ü buldu. "Bende tam senin yanına gelecektim." Gönül göz ucuyla Sena'ya baktı ve bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Dicle'nin iyi olduğunu haber vermek için..."

 

Gözlerimdeki öfkeyle Gönül'e baktığımda, Sena'nın bakışlarının üzerimde olduğunun farkındaydım. Bakışlarım sert ve öfkeliydi. "Sabrım taşıyor Gönül," dedim sesime yerleşen bariz sinirle. "Bir daha bana Dicle'yle ilgili tek kelime daha edersen, bir daha Dicle'yle birbirinizin yüzünü göremezsiniz."

 

Gönül bakışlarıni yere indirdi ve yüzüne inen mahcup tavırla elleriyle oynamaya başladı. Gözlerimi onun üzerinde gezdirdim. "Şimdi odana çık." diye konuştuğumda sesim betondan farksızdı.

 

Gönül tek kelime dahi etmeden yanımızdan ayrılıp merdivenlerden çıkmaya başladığında, bakışlarımı Sena'ya çevirdim ve birkaç saniye boyunca onun kusursuz güzellikteki yüzünü izledim. Sena'nın dudaklarının kenarı alayla kıvrıldığında onun bakışları hâlâ merdivenlerden çıkan Gönül'deydi.

 

"Neden gönderdin kızı?" diye sorduğunda bakışları beni buldu. "Merak etmiyor musun Dicle'yi?"

 

İmâ dolu cümlesi, zihnimde yeni bir savaş başlatırken ifademi değiştirmeden ona bakmaya devam ettim. "Benim merak ettiğim tek kişi sensin," dedim sakin bir ses tonuyla. "Başkası umurumda değil."

 

Sena'nın yüzündeki alaycı gülümseme yerli yerindeydi ama bakışları benden ayrılmamıştı. "Keşke bu söylediğine inanabilseydim," dediğinde sesinde soğuk rüzgarlar esiyordu. "Ama olmuyor maalesef."

 

Ondan inanmasını bekleyemezdim.

 

Bu kadarına hakkım yoktu.

 

Ona bir adım yaklaştım. "Neredeydiniz?" diye sorduğumda sesim düzdü. Bakışlarımı bir süre onun üzerinde gezdirmeye devam ettiğimde onun bakışları gözlerime sabitlendi.

 

"Dışarıdaydık," dedi sesine yerleşen alayla. "Hicran Hanım yetiştirmiştir diye düşünüyordum."

 

Bakışlarımı gözlerinden ayırmadım. "Hep böyle ortalık yerde mi konuşacağız?" diye sordum aynı ifadeyle. "Bak günlerdir doğru dürüst oturup konuşamadık seninle, yüzüne hasret bıraktın beni." Tam gözlerinin içine baktım. "Böyle yapma be güzelim."

 

Sena'nın yüzü ciddileşti. Bakışlarında öfkenin en bariz hali tekrar yer edinirken duruşunu dikleştirip yüzüme baktı. "Benden koşup boynuna atlamamı mı bekliyorsun?" diye sordu ciddi bir sesle. "Kusura bakma ama ben hiçbir şeyi unutmadım." Bakışlarını benden ayırmadı. "Unutmayacağım."

 

Bunu der demez bakışlarını benden ayırdı ve yanımdan bir rüzgar gibi geçerek merdivenlere taraf yöneldi. Kelimeleri bir bıçak kadar keskindi ve canımı ondan başka hiçbir şey bu kadar acıtamazdı.

 

Bu ateş nasıl

sönecekti?

 

BÖLÜM SONU.

 

Yazım yanlışı varsa affola. ♡♡

 

Bu arada nasıl buldunuz, düşüncelerinizi bana yorumlarda belirtmeyi unutmayın.

 

❤️

 

Loading...
0%