@k_blackfire
|
Dünyada başarı kazanmanın iki yolu vardır: Ya kendi aklından faydalanmak, yahut da başkalarının akılsızlığından faydalanmaktır. La Bruyere ...
Bakışlarım arabanın camından büyük konağın üzerinde geziniyordu. Buraya geldiğim ilk gün mutsuzdum. Şimdi içine ufak mutluluklar sığdırdığım bu bir kaç ayın sonunda, ben tekrar ve tekrar yine mutsuzdum.
Bu konaktan çıkınca yine mutsuz olacaktım.
Mutsuzluk belki yakamı hiçbir zaman bırakmayacaktı.
Olsun.
Gururumu çiğneyerek mutlu olmaktansa, aşkımı çiğneyerek mutsuz olmayı yeğlerdim. Herkes seçimleriyle sınanırdı ve bu benim seçimimdi.
Arabanın kapısı kapıda duran adamlar tarafından açıldığında, bir saniye bile beklemeyip indim Aras'ın arabasından. Dönüp arkama bakmadım, sadece hızlı adımlarla konağa girip merdivenlere taraf yöneldim. Şuan ağlamıyordum. Bundan sonrada ağlamayacaktım. Bu sondu. Adımlarım taş zemini döverken gözlerimi bir saniye bile olsun avluda gezdirmedim. Göreceğim hiçbir yüze tahamülüm yoktu.
"Hayırdır Gelin Hanım, nereye gittiniz?"
Hatice Hanım'ın sesi kulağıma geldiğinde, adımlarım bir an olsun duraksamamıştı. Söylediği şeyleri duymamazlıktan gelip merdivenleri çıkmaya başladığımda arkamdan söylediği hiçbir şeye aldırış etmiyordum.
Şimdilik keyfine baksındı.
Nasıl olsa onunda sırası gelecekti.
Öfkeli adımlarım beni odamın önüne kadar getirdiğinde, kaşınan ellerime aldırış etmeden kapıyı sertçe açtım ve içeri girip büyük bir gürültüyle kapıyı çarparak kapattım. Derin bir nefesi ciğerlerime bahşettiğimde, odanın içinde bir oraya bir buraya yürüyüp dolaşmaya başlamıştım.
"Boşanacak," diye mırıldandığımda sesime akan gerginlikle beraber derin bir nefes daha alıp elimi saçlarıma geçirdim. "Boşanacak... Kendi isteğiyle boşanacak."
Kafamı geriye doğru yatırıp bir müddet gözlerimi yumdum ve sakinleşmeyi bekledim. Bu sırada odanın kapısı açılmış ve biri iceri girmişti. Duruşumu düzeltip gelen kişiye yani Merve'ye baktım. Onun gözlerinde ufak bir parıltı vardı.
Hafifçe gülümsedi. Dışarıyı kontrol ederek kimsenin bizi dinlemedigine emin olduktan sonra kapıyı kapattı ve yanıma yaklaştı. Giydiği bol bluzun altından mavi bir dosya çıkartıp elinde salladığında kaşlarımı kaldırarak Merve'ye baktım. Merve ise genişçe gülümsedi. "Bak burada ne var..."
Gözlerim kocaman açıldı. "İnanamıyorum buldun mu?" diye sorduğumda sesim şaşkın çıkmıştı.
Merve heyecanla kafasını salladı. "Tabi ki..." dedi övünerek. "Amcamla beraber çıktığınızı görünce bu firsatı kaçırmak istemedim, şu kilitli bir kasa varya çalışma odasında olan hani... İşte oradaydı baksana üzerinde ki numaralar Baran'ın dedikleriyle aynı."
Dosyayı Merve'den aldım ve incelemeye başladım. "O kasa kilitli değil miydi ya?" diye sordum dosyayı incelemeye devam ederken. "Nasıl açtın."
Merve'nin yuzüne ufak bir üzüntü oturdu. "Şifre Zeynep halamın öldüğü günün tarihiymiş," dedi durgun bir sesle. "Babam anneme söylerken duymuştum bende."
Kafamı salladım. "Anladım," dedim derin bir nefes alarak.
Merve sıkıntıyla nefesini verdi. "Zeynep halamı düşününce, o Baran denen adamdan nefret ediyorum," dedi yüzüme bakarak. "Bana o olayı anlattığından beri içimde bir vicdan azabı var, evet bunu yapmamızın bir sebebi var ama sence o herife yardım etmek biraz fazla değil mi?"
Dudaklarımın kenarı hafifçe kıvrıldı. Az önceki sinir halinden tamamen sıyrılmıştım. "O Baran denen gerizekalıya yardım falan etmeyeceğim," dedim oldukça sakin ve rahat bir ses tonuyla.
Merve'nin kaşları hayretle havalandı. "O ne demek?" diye sordu yüzüne yerleşen bariz bir şaşkınlıkla. "Bu kadar şeyi boşuna mı yaptık biz?"
İfadem değişmedi ve gözlerimi bir süre Merve'nin üzerinde gezdirdim. "Boşuna yapmadık," diye yanıtladım onu aynı rahatlıkla. "Baran'a yardım etmeyeceğiz ama o ona yardım ettiğimizi zannedecek."
Merve gozlerini kıstı ve anlamayan gözlerle bana baktı. "O nasıl olacak ki?" diye sordu gözlerini üzerimde gezdirirken. "Sena aklında ne var senin?"
Dudaklarımda yer edinen ufak tebessümü silmeden odanın içinde ilerledim ve yatağın ucuna yavaşça oturdum. "Baran'ın dediğine göre bu dosyanın içindeki sözleşmeden sadece bir tane var ve oda şuan bizde."
Merve birkaç adımda yanıma geldi ve oda yatağa oturdu. "Ee?" diye sorduğunda sesi oldukça meraklıydı.
Kısık bir nefes verdim. "Eğer biz bu dosyayı Baran'a verirsek Baran bunu anında yok edecek ve ortada sözleşme diye birşey kalmayacak," diye yanıtladım onu düz bir sesle. "Pekii, biz bu dosyanın bir kopyasını çıkartsak ve orjinali yerine o dosyayı Baran'a versek ne olur?"
Merve kaşlarını kaldırdı tekrar. "Baran sözleşmeyi yok etsede bu hiçbir işe yaramaz..."
"Evet," diye yanıtladım onu kafamı sallayarak.
"Peki neden böyle bir şey yapıyoruz ki biz?" diye sordu Merve meraklı bir sesle.
Dosyayı yatağın üzerine koydum ve Merve'nin yüzüne baktım. "Çünkü ben Aras'a böyle bir şekilde ihanet edemem," dedim sesim ciddileşirken. "O Baran denen şerefsize yardım etmek bize yakışmaz. Evet çok ağır şeyler yaşadım ama ben genç bir kızın ölümüne sebep olan bir adama yardım edersem vicdanımın sesini durduramam."
Merve'nin gözleri bir kaç saniye boyunca üzerimde gezindi. Gözlerine dolan şaşkınlık bariz bir şekilde ortadaydı. "Peki," dedi kafasını kabullenerek sallarken. "Bu şekilde kimseden intikam almış olmayacağız..."
Reddedercesine kafamı salladım. "Alacağız," dedim kendimden emin bir sesle. "Biz Baran'a bu dosyanın kopyasını vereceğiz ve Baran'da karşılığında ondan istediğim şeyleri yapacak, bu sırada biz diğer dosyayı saklayacağız. Baran denen adam dosya eline geçtiği gibi onu yok edecek ve bunu Aras'a benim yaptığımı derhal söyleyecektir."
Merve kaşlarını çattı. "Söylerse amcam delirir..."
Alayla güldüm. "Bende bunu istiyorum zaten," dedim oldukça düz bir ses tonuyla. "Aras bugün benden ne olursa olsun boşanmayacağını söyledi, ama bunu öğrendiğinde kendi isteğiyle boşanacak benden." Kısık bir nefes verdim. "Ama öyle basit bir boşanma olmayacak..."
Merve anlamadığını belirtircesine kafasını salladı. "Nasıl yani?"
"Şöyle," diye yanıtladım onu. "Bir evlilik sözleşmesi hazırlatacağım ve oraya Aras'ın bir yıl boyunca kimseyle evlenmemesi şartını koyacağım, böylelikle o Dicle ve Hatice'nin evlilik hayalleri suya düşecek."
Merve hayretle yüzüme baktı. "Kızım sen tam bir şeytansın..." dedi şaşkınlık dolu bir ses tonuyla. "Gerçekten bravo."
Ciddiyetle Merve'ye baktım. "Bundan kimsenin haberi olmayacak," dedim kafamı hafifçe sallayarak. "Sakın ağzından bir şey kaçırma."
"Hayır tabiki," diye yanıtladı beni Merve. "Pekii amcam bu sözleşmeyi kabul eder mi sence?"
Rahat bir şekilde ayağa kalktım ve yatağın üzerindeki dosyayı tekrar elime aldım. "Onu ben halledeceğim." dedim elimdeki dosyayı çekmecelerden birinin içine koyup üzerini örtülerle kapatarak.
Merve'nin bakışlarını üzerinde hissettim. "Ya imam nikâhı kıyarlarsa?" diye sorduğumda göz ucuyla dönüp Merve'ye baktım.
"Öyle bir şey olmayacak," dedim oldukça düz bir sesle.
"Acaba yine ne dönüyor senin aklında... Nerden biliyorsun kıymayacaklarını?" diye sorduğunda sesi tekrar meraklı çıkmaya başlamıştı.
Elimle çekmeceyi kapatım ve tamamen Merve'ye taraf döndüm. "Biliyorum," dedim kendimden emin bir sesle. "Çünkü Aras'ı tanıyorum." Kısık bir nefes verdim. "Ondan boşandıktan sonra ona o dosyayı vereceğim ve oda benden boşanmak istediği için pişman olacak, benden boşanmış olması ondan alacağım en büyük intikam, onu birazcık tanıyorsam gidip Dicle'yle evlenmeyecek."
Artık herşey daha netti.
Çizdiğim yol ve gideceğim mesafe hazırdı.
Boşanmak, Aras'tan alacağım bir intikamdı.
Dicle, benim gururumu yok saydığı için, bir kuma olarak gelmeye bile razı olduğu için bunun bedelini ödeyecekti.
***
2 Gün Sonra...
Saat onikiydi ve güneş tam tepedeydi. Bu sıcağa rağmen, çarşı oldukça kalabalık ve gürültülüydü. İnsanlar ellerinde poşetlerle bir dükkandan çıkıp öbürüne giriyorlardı.
Güneşten dolayı gözlerimi kısıp, elimi yüzüme siper ettim ve Merve'yle birlikte Baran'ın bize adresini attığı kafenin kapısına doğru yürüdük. Dosya çantamdaydı ama bu orjinal dosya değil, onun yalnızca bir kopyasıydı. Bunu ona verecektim çünkü öbür dosya bizde kaldığı sürece Baran bu dosyayı yok etsede hiçbir işe yaramayacaktı. Ama Baran bir süre bunu bilmeyecekti.
Maalesef o, böyle bir şeyi yapacağımızı akıl edemeyecek kadar aptal ve hırslıydı.
Kafenin içine girdiğimizde, dışarıdaki sıcak biraz hafiflemişti. Gözlerimi etrafta gezdirdim, zihnimdeki kaos bir an olsun dinmezken tereddüt etmeden adımlarımı hızlandırdım ve Baran'ın oturduğu masaya doğru ilerledim. Merve ise tam arkamdaydı ve biraz tedirgin olduğunu biliyordum.
İfadesiz bir suratla ilerleyip Baran'ın masasının karşısında durdum. Baran denen herifin yüzünde bizi görür görmez hemen o herzamanki lakayt gülümsemesi belirmişti. Bu adama aşırı derecede sinir oluyordum. Onun gözleri bir süre benim ve Merve'nin üzerinde gezindi ve eliyle karşısındaki sandalyeleri gösterdi. "Hoşgeldiniz hanımlar," dedi gülümsemeye devam edereken. "Oturun lütfen."
Yuzümdeki ciddiyeti bozmadan alaycı bakışlarımı Baran'ın üzerinde gezdirdim. "Gerek yok," diye mırıldandığımda sesim buz gibiydi. "Bakıyorum pek neşelisin?"
Baran arkasına yaslandı ve neşeyle gülümsedi. "Neden mutlu olmayayım ki?" diye sordu omuz silkerek. "Bu gün en büyük düşmanımı alt edeceğim..."
"Avukatı ayarladın mı?" diye sordum ciddiyetle.
Baran hafifçe kafasını salladı ve önünde duran kağıdı masanın üzerinden itip bana uzattı. "Burada avukatın numarası ve iletişim bilgileri var, çok güvediğim bir avukattır." dedi gözlerini üzerimde gezdirirken. "İstediğiniz zaman arayıp kendisiyle iletişime geçebilirsiniz... Ha bu arada ev işini de avukat ayarlıyor ondan bilgi alabilirsiniz."
Kıaık bir nefes verdim ve kağıdı elime aldım. "Neden sana güveneyim?" diye sorduğumda sesimde soğuk rüzgarlar esiyordu.
Baran kafasını hafifçe yana eğdi ve bana baktı. "Aras'ın leyhine olacak herşey benim işime gelir," dedi düz bir sesle. "Sizin boşanmanızda öyle."
Gözlerimi kıstım ve Baran'ı baştan aşağı süzdükten sonra çantanın içindeki dosyayı çıkartıp yavaşça masanın üzerine koydum. Baran'ın gözleri ışıltıyla parladı ve gözlerini kocaman açarak dosyayı hemen eline aldı. O neşeyle elindeki dosyanın kapağını açıp incelemeye başlarken ben ve Merve alayla onu izliyorduk.
"Bakalım bunu yok ettiğimde ne yapacaksın Aras Bey." Baran mırıldanarak bunu söylediğinde, gözlerimi devirdim ve Merve'ye baktım.
"Hadi gidelim," dediğimde Merve hızla kafasını sallayıp beni onayladı.
Bu arada Baran dosyayı yüzündeki sinsi gülümsemeyle okumaya devam ediyordu. "Sizin göründüğünüzden daha fazlası olduğunu biliyordum Sena Hanım," dedi göz ucuyla bana bakarken. "Aras'ın nasıl delireceğini görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum."
"Bundan sonrası sizin aranızda," diye mırıldandım ve ardından Baran'a arkamı dönüp Merve'yle beraber çıkışa doğru yürümeye başladık.
Kafeden çıktığımızda, biraz ötedeki taksi durağına doğru yürümeye başladık. Evden alışverişe çıkacağımızı söyleyerek çıkmıştık ve bunun biraz şüpheli kaçacağını biliyordum. Zaten istediğimde tam olarak buydu, şüphe çekmek işleri daha zevkli hâle getirecekti.
Taksi durağına varıp, orada duran taksilerden birine bindik ve kısa süre sonra araba hareket etmeye başladı. Çok kısa sürmüştü, Baran'a o dosyayı vermiş ve oradan çıkmıştım. Her şey bu kadar basitti. Yani en azından herkes herşeyin bu kadar basit olduğunu düşünüyorlardı. Basitçe ihanete uğrardım, basitçe ihanet ederdim en önemlisi ise basitçe affetmemi beklerlerdi.
Her şeyin düzeleceğini, ortada bu kadar rezalet dönerken her şeyi bir kenara atıp Aras'a tekrar deli gibi güvenmemi...
Bu kadar kolay mıydı?
Kadının gururu bu kadar kolay satın alınabilir miydi gerçekten?
Sorun, sonuna kadar direnen bizde miydi, yoksa gururumuzu bir kenara atıp gözlerimizi kapatmamızı bekleyen insanlarda mıydı?
Ben söyleyeyim; biz hiçbir şeye mecbur değildik. Ne affetmeye, ne boyun eğmeye, ne de gözlerimizi kapatıp herşeyi kabul etmeye. Asıl kabul etmesi gereken onlardı. İhanetin kabul edilmeyeceğini, aşkın o filmlerde, kitaplarda gördüklerimizden çok daha farklı olduğunu; aşkın her şeyi affedemeyeceğini öğrenmeleri gereken onlardı.
Gerek yaptıklarımla, gerek yapacaklarımla...
Öğreneceklerdi.
Kısa bir yolculuktan sonra taksi konağın önünde durduğunda, arabanın içinde ki boğucu sıcağa daha fazla dayanamayıp hemen indik arabadan. Taksinin ücretini ödedikten sonra çalışanlardan biri bize kapıyı açmış ve bizde hemen içeri girmiştik.
Gözlerimi etrafta gezdirdim ve Nurcan ablanın bize taraf geldiğini gördüm. "Hah, geldiniz mi?" diye sordu gelip karşımızda durarak. "Bende tam sizi arayacaktım, nerede kaldınız diye sormak için..."
Merve kaşlarını kaldırdı ve annesine baktı. "E söyledik ya alışverişe çıkacağız diye." dediğinde Nurcan abla gözlerini önce Merve'nin sonrada benim üzerimde gezdirdi.
"Tabii sizin olanlardan haberiniz yok..." Nurcan abla bunu dediğinde sorar gozlerle Nurcan ablaya baktım o ise devam etti. "Sabah büyük hır gür çıktı konakta," dedi sesini kısık tutmaya çalışarak. "Hatice karısı yine sizin boşanma mevzuusunu açınca Aras Ağa fena sinirlendi, ortalık birbirine girdi."
Huzursuz bir nefes verip Nurcan ablaya baktım. Nurcan abla ise aynı hararetle anlatmaya devam etti. "Bu Hatice karısı tamamen zıvanadan çıktı, hayır Hasan Ağa'nın yanında Dicle'yle Aras Ağa'nın nikâhını ne zaman kıyacağız diye sormak ne demek?"
"Ne?" diye konuştum öfkeyle. "Yani hazırlıklara bile başlamış hanımefendi? Kadında ki rahatlığa bak ya!"
Nurcan abla 'sorma' dercesine yüzüme baktı. "Ama merak etme, Aras Ağa onu konuştuğuna pişman etti, ben Sena'yla evli olduğum sürece ölsem de Dicle'ye nikâh kıymam dedi." Nurcan abla bunu dedi ve gözlerini üzerimde gezdirdi. "O Dicle denen kızda ağlaya ağlaya çıktı yukarı."
Alayla gözlerimi devirdim. "Onun ağlamadığı bir zaman dilimi yok ki..." dedim kafamı geriye yatırarak. "Bir erkeğe bu kadar bağlanıp tüm hayatını ona adarsan sonucu işte böyle oluyor."
Merve onaylayarak kafasını salladı. "Bu yolu kendisi seçti ve hâlâ da bu yoldan vazgeçmiyor." dedi gözlerini devirerek. "Bebeği aldırsaydı oda böyle bir duruma düşmeyecekti."
"Aslında Aras'a güvendiği için Dicle'yi suçlayamam," diye mırıldandım düz bir sesle. "Onu sadece biz Aras'la evliyken yaptıkları şeyler için suçlayabilirim, üzerime kuma gelmeyi kabul etmesi için mesela." Nurcan abla beni onaylarcasına kafasını salladı, ben ise devam ettim. "Ama her şeyin en baştaki sorumlusu Aras," dedim oldukça hissiz bir sesle. "Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz."
Gözlerimi kıstım ve bakışlarımı onlardan ayırdım. "Neyse," dedim elimle saçlarımı geriye atarak. "Ben odamdayım."
Merve ve Nurcan ablayı geride bırakıp merdivenlere taraf yöneldiğimde içimde büyüyen ruhsuzlukla beraber adımlarımda bir hayli ağırdı. Bu konak beni öyle bir kadına dönüştürmüştü ki içim kan ağlamasına rağmen bakışlarımdaki ifade bile sönüktü.
Buz gibiydi.
Odanın olduğu kata kadar çıktığımda, birden aklımda beliriveren düşünceyle beraber gözlerimi Dicle'nin odasının olduğu yönde gezdirdim.
İçimden bir ses git diyordu.
Git ve kus nefretini.
İçimde beliren bu baskın düşümce yönümü oraya çevirmeme neden olduğunda hiç olmadığım kadar sakin hissediyordum. Hiç tereddüt etmeden, geri dönüp odama kapanmayı bir an bile düşünmeden onun odasına kadar yürüdüm. Gözlerimi kalida gezdirdiğimde, zihnimdeki kaos ortamı şiddetlenmeye başlamıştı.
Kapıyı açtım.
Odanın içinde, yatağın üzerinde iki kişi oturuyorlardı. Dicle ve Gönül. İkisinin bakışları bir ok misali benim üzerime çevrildiğinde gözlerimdeki buz gibi ifadeyle Dicle'ye bakmaya devam ettim ve ardından bakışlarımı Gönül'e çevirdim. "Çık dışarı."
Gönül ayağa kalktı ve yüzüme baktı. "Senin ne işin var burada?" diye sordu sesinden akan nefretle.
"Çık dışarı," diye direttim tekrar. "O çok değerli arkadaşına söyleyecek iki çift lafım var."
Gönül sinirle nefesini verdi ve Dicle'ye baktı, Dicle'nin yüzü herzamanki gibi üzgündü. "Tamam Gönül," dedi göz ucuyla Gönül'e bakarak. "Konuşacağız sadece."
Gönül, kaşlarını çattı ve bir kaç saniye öylece durduktan sonra sinirle kapıya yönelip odadan çıktı. Gözlerimi Dicle'ye çevirdim ve buz gibi bakışlarımı onun üzerinde gezdirdim. Dicle hafiften gergin gözüksede bunu belli etmemeye çalışıyordu.
Ellerine baktı ve kısık bir nefes verdi. "Ne soyleyeceğini biliyorum Sena," dedi hafiften titreyen bir sesle. "Aras'tan boşanmayacağını söylemeye geldin öyle değil mi?"
Gözlerimi devirdim ve Dicleye baktım. "Tek düşüncen bu değil mi?" diye sordum buz gibi bir ses tonuyla. "Tek düşüncen, tek hayalin, tek isteğin Aras değil mi?"
Dicle kafasını hafifçe kaldırıp bana baktı ve belli belirsiz kafasını salladı. "Evet," dedi beni onaylayarak. "Bu hayatta sadece tek bir şeyi istiyorum..."
Alayla güldüm ama bakışlarım hâlâ buz gibiydi. "Gerçekten bir an olsun kendine sormadın mı?" diye sordum ona bakmayı sürdürerek. "Bir an olsun ben neden bu duruma düştüm, neden bu konumdayım diye sormadın mı?"
Dicle derin bir nefes aldı ve kızaran gözleriyle bana baktı. "Hayır," dedi kafasını sallayarak. "Sormadım çünkü bir daha olsa bir daha yapardım, ben Aras'ın her yaptığını kabullenecek kadar çok seviyorum onu... Ne yaparsa yapsın vazgeçmem ondan."
Kaşlarımı kaldırdım ve hayretle yüzüne baktım. Benim yüzüme baka baka bunları nasıl söyleyebiliyordu? Bir insan nasıl bu kadar gurursuz olabilirdi ki?
Gözlerimi kıstım. "Başka bir kadının üzerine kuma gitmeyi kabul edecek kadar çok mu seviyorsun?" diye sordum iğneleyici ve ciddi bir ses tonuyla. "Bu kadar mı düştün gerçekten?"
Dicle duruşunu dikleştirerek bana baktı. "Aras'tan başka kimse umurumda değil benim," dedi oldukça ciddi bir ses tonuyla. "İsterse ömür boyu evli kalın, ben kuma olmaya da razıyım, yeterki sevsin beni... Sevmeye devam etsin."
Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gozlerimdeki öfkeyle Dicle'ye baktım. "İşte boyle düşündüğün için hiçbir zaman mutlu olamayacaksın Dicle," diye konuştum sinirim sesime akarken. "Hani diyorsun ya Aras'tan başka kimse umurumda değil, başka bir kadının hayatını mahvetmem umurumda değil diye..." Sinirle nefesimi verdim. "İşte ben sırf kendime olan saygımdan dolayı ne olursa olsun Aras'la evlenmene izin vermeyeceğim, sırf böyle düşünüyorsun diye asla Aras'a kavusamayacaksın."
Dicle kafasını salladı. "Evleneceğim," dedi kafasını sallamaya devam ederek. "Aras'la biz birbirimize aşığız, sen buna engel olamayacaksın..."
Hâlâ Aras'la birbirlerine aşık olduklarını söyleyebiliyordu. Aşk gercekten insanın gözünü kör ediyormuş meğer. Böyle bir aşka aşk demek bile saçmalık geliyor çünkü bir insan aşk uğruna bu kadar şeyi kabullenemez. Bu düpedüz bir gurursuzluk.
Bir insan kendine bunu neden yapardı ki?
Ciddiyetle Dicle denen kıza baktım. "Hem de öyle bir engel olacağım ki," diye konuştum sesime kararlılığın en ağır tonunu yükley erek. "Bu söylediklerini teker teker yutmak zorunda kalacaksın." Sinirle nefesimi verdim. "Bu lafları söylediğin güne lanetler edeceksin, bu sözlerimi unutma Dicle."
Çünkü ben unutmayacağım.
BÖLÜM SONU
The Entrika Queen 👑👑👑
Evet birazcık kaostan beslendiğim doğrudur ama çok az...😔 |
0% |