Yeni Üyelik
34.
Bölüm

33. Bölüm "Zehirli İhtiras"

@k_blackfire

Keyifli okumalar...

 

Dün gece, hiç uyuyamadım.

 

Tüm kötü anılarım bir bir üzerime gelip durdu.

 

Hayatla aramda incecik bir bağ kaldığını hissediyordum. Aklımı yitireceğimden korkuyor, akıl sağlığımın ipek ipliğe bağlıymışcasına her an yere düşüp bozulacağına inanıyordum.

 

Her şey çok karışıktı.

 

Aras'ı, ilk aşkımı istiyordum.

 

Hayır istemiyordum.

 

Ve bu isteklerimin önüne engelleri yine kendim koyuyordum.

 

Herkese, sadece bir kez onlara özgü sormak istediğim sorularım vardı. Mesela, anneme kızına neden böyle bir hayatı reva gördüğünü sormak isterdim. Sonra, Dicle'ye bir kadının gururunu nasıl bu kadar kolay harcayabildiğini, Aras'a neden bir başkasını severken beni bu evliliğe mecbur bıraktığını sormak isterdim.

 

Neden beni böyle bir hayatın içine soktuğunu, böyle bir hayattan kurtulmam için önüme neden engeller koyduğunu.

 

Neden bana aşık olduğunu...

 

Bana ne olursa olsun senden boşanmayacağım demişti ya hani, beni nasıl bir cehennemde tutmak istediğinin farkında mıydı?

 

Tırnaklarımı avuç içlerime geçirip aynadaki yansımama baktığımda, gördüğüm ilk şey yorgun bir surat olmuştu. Göz altlarım uykusuzluktan dolayı morarmıştı, saçlarım dağınık ve özensizdi. Kollarımda dün geceden kalma kırmızı izler vardı, sinir ve gerginlikten dolayı tırnaklarımı tenime geçirdiğimi hatırlıyordum. Kirpik diplerimde hissettiğim sızı gözlerimin kızarmasına neden olmuştu ve şuanki halimle tam bir enkazı andırıyordum.

 

Ellerimi, banyo tezgahından çekip duş kabinine doğru yöneldim. Bakışlarım oldukça donuk ve zihnim buz tutmuş gibiydi. Öyle ki üzerimde ki ince kıyafetlerimi bile çıkarmadan duşa kabine girmiş ve cam kapıyı kapatmıştım. Tırnaklarımı tenime batırmak, içime dolan zehri damarlarımdan akıtmak istiyordum. Kalbimdeki bitmek bilmeyen acıyı fiziksel acıyla hafifletmek istiyordum, kendimi tamamen bitik hissediyordum.

 

Suyu ayarlama gereği bile duymadan suyu açtım ve bir an bile düşünmeden suyun altına girdim. Buz gibi su, saçlarımdan akıp boynuma doğru süzülmeye başladığında hissettiğim ürpermeye rağmen suyun altından çekilmedim ve gözlerimi yumarak suyun vücuduma akmasına izin verdim.

 

Soğuk su, saniyeler içinde kıyafetlerimi ve bedenimi tamamen ıslattığında, içimde beliren ağlama hissine rağmen gözlerimi açmadım ve suyun altında beklemeye devam ettim. Ellerimin titrediğini, vücudumun ürperdiğini hissediyordum. Kollarımı elrafıma sardım ve kafamı kaldırıp suyun yüzümün her zerresini ıslatmasına izin verdim. Nefeslerim düzensizdi, hatta şuan nefes bile almak istemiyordum. Suyun nefesimi kesmesini, bana dar olan bu dünyadan sessizce silinip gitmek istiyordum.

 

Beni yok saymalarına katlanmak yerine, gerçekten yok olmak istiyordum.

 

Kalbim acıyordu.

 

Ellerimi saçlarıma daldırıp, dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimden akan bir damla yaşın suya karışıp yok olmasına izin verdim. Tırnaklarımı saç diplerime daha çok bastırıp gözlerimi sıkıca yumduğumda suyun fayanslara çarpıp çıkardığı sesin arasına cam kabinin kapısının açılma sesi karışmıştı. Arkamı dönmedim, buraya girebilecek tek bir kişi vardı.

 

Duşa kabinin kapısı tekrar kapandı ve tam arkamda, bedeninin varlığını hissettim. Ellerimi saçlarımdan çektim. Kafamı hafifçe öne eğdiğimde saçlarım bir perde misali yüzümün iki yanına dökülmüştü. Parmaklarını saçlarımda hissetim. Dokunuşu tenimi soğuk sudan daha çok ürperttiğinde onun parmakları saçlarım boyunca aşağı kaydı ve yavaşça belime dokundu. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerimi açmadan öylece durmaya devam ettim.

 

Kısık nefesi, suyun sesine karıştığında bana yaklaştı ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. Kolları arkadan sımsıkı bir şekilde bana sarıldı ve ben tepki bile veremedim. O kadar bitkin hissediyordum ki konuşmaya bile mecalim yoktu.

 

Yüzünü yüzümün yanında hissetim. "Neden yapıyorsun, bunu?" diye fisıldadı kulağıma doğru . "Neden kendine de, bana da acı çektiriyorsun?"

 

Gözlerimi sıkıca kapattım ve ağlamamak için dudaklarımı tekrar birbirine bastırdım. "Bunu bize ben mi yapıyorum?" diye sorduğumda sesim bir enkazı andırıyordu. "Sende mi beni suçluyorsun?"

 

Aras, kollarını hafifçe aşağı kaydırdı ve beni belimden kavrayarak yavaşça kendine doğru çevirdi. Eli çenemi kavrayıp yüzümü kaldırdığında gözlerimiz buluşmuştu. "Bu kadar uzak durma benden," dedi su damlaları boynundan süzülüp beyaz gömleğini ıslatırken. "Kaldır şu koyduğun engeli artık."

 

Gözlerimi gözlerinden ayırmadım. "O engeli ben koymadım," diye mırıldandığımda sesim acılı çıkmıştı. "O engel zaten hep vardı, biz yeni farkına vardık."

 

Aras'ın bakışları dudaklarıma kaydı ardından tekrar gözlerimde durdu. "Yapma Sena," diye konuştu yüzü yüzüme oldukça yakınken.

 

Belli belirsiz kafamı salladım. "En baştan beri yasakmışız biz birbirimize..."

 

"Sena," diye sözümü kesti gözlerini gözlerime sabitleyerek. "Bunu yapma işte."

 

Bir anda onun dudakları benim dudaklarımın üzerine kapandığında, beni kendine çekip yüzümü avuçlarının arasına aldı. Duygu durumum o kadar karmaşık ve fluydu ki geri çekilmedim ve sadece ellerimi kollarına dokundurdum.

 

Öpüşü gitgide şidetlenirken, elleri belime indi ve beni sıkıca kavrayarak kendine çekti. Tutku, zehirli tırnaklarını tenime yavaş yavaş geçirmeye başlarken kollarımı istemsizce onun boynuna sardım ve beni delicesine öpmesine izin verdim. Birkaç saniye sonra dudakları dudaklarımdan ayrıldı ve gozlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan elini musluğa götürüp hafifçe çevirdi.

 

Su önce ılıklaştı ve ardından hafifçe ısındı. Tutku tenime suyla beraber yavaş yavaş uğramaya başlarken Aras'ın dudakları tekrar benim dudaklarımı kendi esareti altına aldı. Kafamı geriye doğru yatırıp kısık bir nefes verdiğimde, onun dudakları çoktan boynuma kaymıştı.

 

Aras, omzumdan kayan bol tişörtümü adeta yırtarak çekiştirip omuzlarımı tamamen açıkta bıraktığında, dudakları tenimde izlerini bırakmaya devam ediyordu. Dudaklarımı dişleyip onun gömleğini sıktığımda bu onu daha da alevlendirmişti.

 

Dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve elleriyle bacaklarımı kavrayarak beni kaldırdı. Bacaklarımı ona sarıp, boynuna daha sıkı sarıldığımda, o beni duşa kabinin buğulanan camına yasladı ve ellerini belimden tişörtümün içine sokup parmaklarını tenimde gezdirdi.

 

Kısıkça inledim ve oda kendini bana bastırdı. Dudakları dudaklarımdan bir an olsun ayrılmamıştı. Parmaklarımı gömleğinin açık olan yerinden göğsüne kaydırdım ve tırnaklarımı omzuna geçirdim. Dudaklarını dudaklarımdam ayırıp hızlı hareketlerle üzerimdeki tışörtü çıkartıp attı. Kucağında sadece sütyenle kaldığımda, onun parmakları yüzümü okşadı ve ardından göğsümün hizasında aşağı indi. Gözlerimi hafifçe araladım ve, "Aras," diye mırıldandım.

 

Durmadı ve dudaklarını boynuma gömdü. Vucudumda kol gezen tutkunun içinde, "Aras," diye fısıldandım tekrar kafam istemsizce geriye kayarken. "Dur."

 

Dudakları boynumdan ayrıldı ve elleriyle yüzümü kavrayarak tam gözlerimin içine baktı. "Sena..."

 

"Olmaz," dedim düzensiz nefeslerimin arasından. "Ben o ateşe bir kez daha atlamayı göze alamam, lütfen dur."

 

Parmakları yüzümü okşadı. "Hâlâ seviyorsun beni Sena," dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan.

 

Zorlukla yutkundum ve ona baktım. "Evet," diye mırıldandım oldukça soluk bir sesle. "İşte tam da bu yüzden durmalıyız."

 

Aras'ın beni tutan kolları gevşedi ve bende bunu fırsat bilerek onun kucağından inip adımlarımı tekrar zeminle buluşturdum. O ise kafasını kaldırdı ve yüzüme baktı. "Durmamız gerekiyorsa duracağız," dedi gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan. "Ama unutma, ikimizinde durmayı istemeyeceğimiz zaman gelene kadar ben bekleyeceğim," Bir adım geriledi. "Sende bekle."

 

O arkasını dönüp duşa kabinden çıktığında, yaslandığım camdan kayıp yere oturdum ve kafamı cama bir kaç kez hafifçe vurdum.

 

Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladığı an tırnaklarımı avuç içlerime geçirip kafamı geriye yatırdım. "Düşmek yok Sena," diye hatırlattım kendime. "Düşmek yok."

 

°•°•°

 

Hiç kimseyi anlayamıyorum.

 

En başta da kendimi.

 

Çok garip duygu durumları içerisinde kayboluyor, oradan kurtulmaya çalışıyordum. İçimde, neye yada kime duyduğum belirsiz çok şiddetli bir öfke vardı. Bazen hiç bir şey yapma Sena, diyordum kendi kendime, sadece çekip git. Ama sonra bu gidişimin o insanların yararina olacağını düşünüyor, çizdiğim yola geri dönüyordum.

 

Akşam yemeği vaktiydi.

 

Herkes, yüzlerinde yapmacık gülümsemeleriyle sofrada oturup yemeklerini yiyorlardı. Herzamanki gibi herkes sahteydi. Gönül denen kız şuan sofrada tam karşımda oturuyordu. Yanında Hatice Hanım vardı. Akıllarınca kendilerini iyi gösterme çabalarındaydılar.

 

Oldukça neşeli gözüküyorlardı. Bu neşelerinin sebebinin benim şuan Aras'ın yanında oturmamam olduğunu biliyordum. Aras'ın yanı boştu ve ben tam karşıda Merve'nin yanında oturuyordum. Bu sabah Aras'la gereğinden fazla yakınlaşmıştık ve bu olmaması gereken bir şeydi benim için. Belki de kaçıyordum bilmiyorum ama onun yanında oturmak bana olduğundan daha zor gelmişti.

 

Bakışlarımı anneme çevirdim. O beş karış surat ve hoşnutsuz bakışlarla beni süzüyordu. Muhtemelen neden böyle bir şey yaptığımı, neden Aras'ın yanında oturmadığımı sorguluyordu. Ona göre ben Aras'la eskisi gibi devam etmeli, tüm bu olanları yok sayıp ailemin iyiliğini düşünmeliydim.

 

Onu umursamadım ve bakışlarımı merdivenlerden inmekte olan Dicle'nin üzerinde gezdirdim. Aras'ın yanında ki sandalyenin boş olduğunu görünce yüzünde beliren sevinci gizleyememişti. Gözlerini benim üzerimde gezdirdi ve ardından bakışlarını kaçırarak Gönül'ün yanına doğru yürümeye başladı.

 

Hatice Hanım'ın suratında sinsi bir gülümseme belirdiğinde, Dicle çoktan onların yanına varmıştı. Hatice Hanım bana imalı bir bakış gönderdi ve ardından Aras'ın yanında ki boş sandalyeyi, yani benim sandalyemi hafifçe geriye çekip Dicle'ye baktı. "Gel kızım," dedi keyifli bir ses tonuyla. "Sen buraya otur."

 

Benim yüzümde mimik dahi oynamadı. Sinirlendim ama bunu sadece bakışlarımda ki alayla dışarı yansıttım. Kalkıp bu sofrayı başlarına yıkabilirdim ama yapmadım. Sadece izlemek istiyordum, kendi kendilerini nasıl ateşe attıklarını görmek istiyordum.

 

Dicle önce Hatice denen kadına, sonra da Aras'a baktı. Aras'ın yüzünde ki ifade zerre değismedi, bakışları bir Dicle'ye bir bana kayıyordu. Ona oturma demedi. Sanki orada hiç ben olmamışım, orası hiç benim yerim olmamış gibi kimse ağzını açıp tek bir kelime bile etmedi.

 

Dicle, sevinç dolu gözlerle bana baktı ve ardından Aras'a dikti gözlerini. Cekingen hareketlerle sandalyeyi biraz daha geri çekti ve geçip yavaşça benim yerime oturdu. Benim evli olduğum adamın yanına, benim yerime ve benim konumuma...

 

Gözlerime dolan sinire rağmen, onlara bakmaya devam ettim. Aras'ın bir sey söylemesini şuan o kadar çok istiyordum ki ellerim avuç içlerime batıyor ve her geçen saniye süre gelen sessizliğe lanetler ediyordum. Ama o hiçbir şey söylemiyordu.

 

Şimdi boşanmakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi tekrar hatırlıyordum.

 

Arkama yaslandım ve bakışlarımı masadaki insanların üzerinde gezdirdim. Hasan Ağa, kaşlarını çatmış onlara bakıyordu. Hicran Hanım için pek bir sorun yokmuş gibiydi.

 

"Rahat mı yerin Dicle?" Gönül, bakışlarını benden ayırmadan, Dicle'ye bunu sorduğunda Dicle hafifçe kafasını salladı ve Gönül'e baktı.

 

Hatice Hanım'ın suratındaki gülümseme bir an bile solmazken, Dicle bakışlarını Aras'a çevirdi ve göz ucuyla ona baktı.

 

Böyle bir sahneyi izlemek çok ağırdı. Ama o ağırlık artık boynumu bükmüyordu.

 

Hatice Hanım, bakıslarını bana çevirdi ve kinayeli bir tavırla gözlerini üzerimde gezdirdi. "Sanırım Gelin Hanım artık bir şeyleri kabullenmeyi öğrenmiş," dedi iğneleyici bir ses tonuyla. "İyi bari, bu da bir şey sonuçta..."

 

"Yenge," diye araya girdi Gönül bakışlarını Hatice Hanım'ın üzerinde gezdirirken. "Doktor Dicle'nin stres olmaması gerekiyor dedi, onu üzecek şeylerden, üzecek kişilerden uzak dursun dedi," Bakışlarını bana çevirdi. "Böyle konulardan konuşmayalım, bebek için yani..."

 

Hatice Hanım kafasını salladı. "Aynen öyle," dedi Gönül'ü onaylayarak. "Dün sabah Aras Ağa öyle bağırınca bizde çok korktuk bebeğe bir şey olacak diye... Allahtan sonra geldide gönlünü aldı Dicle'nin."

 

Hatice Hanım'ın kurduğu bu cümleyi duyduğumda, bakışlarım jet hızıyla Aras'a döndü. Nurcan abla dün bu olayı böyle anlatmamıştı bana ve ben duyduğum bu şeyle beraber çok şiddetli bir sinir dalgasıyla başbaşa kalmıştım. Aras'ın bakısları çok kısa beni buldu ve ardından tekrar bakışlarını benden ayırdı. Reddetmiyordu ve buda doğru demekti.

 

Nurcan ablanın yapmacıktan öksürdüğünü işittim. "Sadece sakinleştirmeye çalıştı," dedi Hatice Hanım'a ölümcül bakışlar atarken. "Dediğiniz gibi, bebek için."

 

İstemsizce yumruğumu sıktım ve Dicle'ye taraf baktım. Onun yüzünde, durumdan hoşnut bir ifade vardı ve yüzündeki hafif gülümsemeyle bana bakıyordu. Hatice Hanım hafifçe öne eğildi ve bana baktı tekrardan. "Tabii," dedi alaycı bir tavırla. "Bu bebek konağın veliahtı, Dicle'm de onun anası..."

 

Sinirle kafamı kaldırdım ve Hatice Hanım'a baktım. Gözlerimde içimde ki öfkeden çok buz gibi bir ifade vardı. "Bir söz vardır bilirmisin Hatice Hanım," diye mırıldandım sesimdeki buz gibi tonla. "İnsan yaşattığını yaşamadan ölmezmiş..." Kaşlarımı kaldırdım. "Umarım yaşamazsın, çünkü kaldıramayacağına eminim."

 

Gözlerimi devirdim ve ve sandalyemi geriye doğru şiddetle iterek ayağa kalktım. Herkesin bakışları bana dönerken gözlerimi Aras'ın üzerinde gezdirdim. "Bana bir daha asla, karımsın deme olur mu?" diye mırıldandım ve ardından Merve'ye kafamla gelmesi için işaret yapıp merdivenlere taraf yöneldim.

 

Merve hemen ayaklanmış ve peşimden gelmeye başlamıştı. Hatice Hanım, Gönül ve Dicle'nin şuan sevinçle gülümsediklerini biliyordum.

Ben hızlı adımlarla odama çıktığımda

Merve'de hemen bana yetişmiş ve odaya girerek kapıyı kapatmıştı.

 

Odada sinirle yürümeye başladım ve sinirle nefesimi verdim. "Duydun mu?" diye konuştum öfkem sesime en net haliyle yansırken. "Gidip gönlünü almış..."

 

Merve geçip yatağın üzerine oturdu. "Sorma ya, şok oldum bende duyunca," dedi gözlerini üzerimde gezdirerek. "Birde geçip senin yerine oturdu, bir an masayı üzerlerine yıkacaksın sandım."

 

Kafamı salladım. "Bırak sevinsinler," dedim oldukça sinirli bir sesle. "Bunlar son gülüşleri olacak nasıl olsa..."

 

Derin bir nefes aldım ve köşedeki ufak pufu alıp dolabın önüne koydum. Pufun üzerine çıkıp zorlukla dolabın üzerindeki valizi aldığımda Merve'nin meraklı bakışlarını üzerimde hissediyordum. Valizi aldım ve yatağın üzerine koydum.

 

"Niye indirdin sen şimdi bunu?" diye sordu Merve beni izlemeye devam ederken.

 

Valizin fermuarını açtım ve dolaba doğru yöneldim. "Bir saat önce avukatla konuştum," dedim dolabın kapağını açarken. "Ev hazırmış, davayı da istediğim zaman açabilirmiş..."

 

Askıda ki kıyafetleri tek tek elime alıp gelişigüzel katlamaya ve valize yerleştirmeye başladığında Merve'nin kaşları havalanmıştı. "Bu kadar çabuk mu?" diye sordu hayretle.

 

Elimdeki kıyafeti valize yerleştirdim ve bakışlarımı Merve'ye yönlendirdim. "Fazla bile dayandım," dedim buz gibi bir sesle. "Burada kalıp Dicle'nin evlilik hayallerini seyredemeyeceğim."

 

Merve huzursuzca yerinde kıpırdandı. "Yarın mı gideceksin?"

 

Kafamı olumsuz anlamada salladım. "Bu gece," diye yanıtladım onu oldukça sakin bir sesle. "Herkes uyuduktan sonra." Dolabın içinden ikişer ikişer kıyafetleri çıkarıp yatağın üzerine attım. "Avukat davayı açtı, konaktakiler olayın şokunu atlatamadan dava kağıdı Aras'ın eline ulaşmış olacak."

 

Merve'nin yüzüne telaş oturdu ve ellerini birbirine kenetledi. "Yarın konakta kıyamet kopacak desene," dedi oldukça gergin bir sesle. "Amcam delirecek..."

 

Gözlerimi devirdim. "Onlar beni yeterince delirttiler," dedim oldukça soğuk ve sakin bir sesle. "Ve delirmesi umurumda bile değil, ben hele bir boşanayımda asıl ondan sonra başlayacak asıl film."

 

Yatağa oturdum ve valize kıyafetleri yerleştirmeye devam ettim. Herşey bir an önce bitsin istiyordum. Benim sefam, onların cefası olacaktı bunu biliyordum. Hele bu akşamdan sonra bu konakta alacağım bir nefes bile bana cehennem ateşinden daha beterdi. Hele ailem, onlar kulaklarını herşeye kapatmış olabilirlerdi, beni zerre düşünmediklerinin farkındaydım ve onlar yarın sabah benimde artık onları düşünmediğimi öğreneceklerdi.

 

Beni buna onlar mecbur bıraktılar.

 

Valizi tüm hırsinla doldurmaya devam ettim ve kıyafetleri gelişigüzel valizin içine tıktım. Hâlâ sinirliydim ve bunu hafifletmeye çalışıyordum.

 

"Ya Sena," diye mırıldandı Merve kısık bir sesle. "Şimdi sen evi terkediyorsun ya, sonra insanlar arasında laf söz çıkmasın?"

 

Tekrar gözlerimi devirdim ve kısık bir nefes verdim. "İstedikleri kadar konuşsunlar," dedim düz bir sesle. "Ben kötü bir şey yapmıyorum, sadece boşanmak istiyorum..."

 

"Ve intikam," diye beni tamamladı Merve.

 

Elimdeki siyah bluzu firlatırcasına bavula yerleştirdim. "Özellikle Dicle'den," dedim kafamı sallayarak. "Bugün utanmadan gidip benim yerime oturdu ya..." Gözlerimi kapatıp burnumdan soludum. "Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim."

 

Gözlerimi açtım ve yaptığım işe devam ettim. Kıyafetleri sinirle valize dolduruyor, bir yandanda zihnimdeki karmaşayla baş etmeye çalışıyordum.

 

Düşüncelerim ağır ve yıpratıcıydı.

 

Ve bununla baş etmek zordu.

 

🌙

 

Yıldızlar, konağın tepesinde tüm ihtişamıyla parlıyordu. Sert bir rüzgar tenime çarpıyor ve beni ürpertiyordu. Kalbimde büyük bir acı vardı ve ben yine bu acı için kendime kızıyordum.

 

Saat epey bir geçti. Konakta hiç ses yoktu ve bu evden çıkmak için en müsait zamandı. Avukatın verdiği adres telefonumda kayıtlıydı. Fazla uzak bir yer değildi ama şimdilik uzak olup olmamasını önemsemiyordum. Orası sadece geçici bir evdi.

 

Merve, pijamalarıyla beraber valizin üzerimdeki çantayı tutmuş aşağı indirmeme yardım ediyordu. Gideceğinden haberi olan tek insan oydu çünkü sadece ona güveniyordum bu konakta. Yüzünde ki endişeyi gizleyemiyordu bunun farkındaydım ama bana yardım etmeyi göze aldığı içinde ona ayrıca minnetardım.

 

Ses çıkarmamaya özen göstererek avluya kadar indiğimizde, valizi hafifçe çekiştirip arka kapıya doğru yönlendirdim. Eğer biri görürse her sey mahvolabilirdi, o yüzden çok dikkatli olmalıydık. Eğer Aras bizi görürse konaktan çıkmama asla izin vermezdi.

 

Merve, parmak uçlarında yürüyerek yanıma yaklaştı. "Adres falan, herşey yanında değil mi?" diye sordu, sesi endişe doluydu.

 

Kafamla onu onayladım. "Merak etme her şey yanımda," diye yanıtladım onu kısık bir sesle. "Taksinin de gelmiş olması lazım."

 

Merve hafifçe kafasını salladı ve bana baktı. "Peki o dosyayı aldın mı?" diye sordu biz arka kapıya doğru ilerlemeye devam ederken.

 

"Evet," diye yanıtladım onu. "Dediğim gibi boşandıktan sonra Aras'a vereceğim, sadece şimdilik boşanmak için ona ihanet ettiğimi sansın yeter... Eger bunu yapmazsam benden asla boşanmayacak çünkü."

 

Merve huzursuzca nefesini verdi ve arka kapıyı dikatlice açtı. Tahmin ettiğim gibi taksi kapının önünde duruyordu. Biz valizleri kapıdan çıkardığımızda, taksici inmiş ve valizleri bagaja yüklemeye başlamıştı.

 

Merve'ye taraf döndüm. "Hakkını helal et Merve," dedim yumuşak bir sesle. "Gerçekten hakkını ödeyemem..."

 

Merve hafifçe gülümsedi ve bana baktı. "Asıl sen hakkını helal et," diye mırıldandığında sesi hafiften üzgün çıkıyordu. "Kardeşten öte oldun benim için."

 

Gülümseyip birbirimize sarıldığımızda içimde buruk bir his belirmişti. Kalbimde garip bir his vardı ve bu konakta geçirdiğim günler aklıma gelince daha da artıyordu. Merve'yle ayrıldığımızda taksici çoktan valizleri bagaja yerleştirmişti.

 

"Gittiğin an beni haberdar et ve sürekli ara," Merve bunu dediğinde onu kafamla onayladım ve bakişlarımı konağın üzerinde gezdirdim.

 

Bu koskoca konak içine bir beni sığdıramamıştı.

 

Yerim olmayan bir yerde daha fazla duramazdım. Davullarla, zurnlarla getirildiğim bu konakatan şimdi bir gece yarısı, kimsenin ruhu bile duymadan çıkıyordum.

 

Bir daha geri dönmemek ümidiyle...

 

Bölüm Sonu...

 

Loading...
0%