Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34. Bölüm "Son Pişmanlık"

@k_blackfire

Yazarın Anlatımıyla...

 

Güneş, Karaaslan konağını tamamen aydınlatmıştı. Her gün bu saate olduğu gibi çalışanlar sofrayı büyük bir özenle kurmaya koyulmuş, konak halkıda birer birer aşağıya inmeye başlamışlardı.

 

Nurcan Hanım ve Merve, masadaki yerlerindeydiler. Nurcan Hanım çalışanları yönlendiriyor ve kahvaltıyı çabucak hazırlamaları için çalışanlara uyarılarda bulunuyordu. Merve'nin ise suratı bir hayli asıktı. Biraz sonra olacakları az çok tahmin edebiliyordu, şimdi kapı çalınacak olsa gerginlikten tak diye düşüp bayılabilirdi.

 

Genç kız bakışlarını gergince avluda gezdirdi. Amcası henüz aşağıya inmemişti ve bu stresini gitgide arttırıyordu. Derken merdivenlerden adım sesleri duyulmaya başladı. Merve'nin bakışları merdivenlere kaydığında, suratında bariz bir nefret belirmişti. İnenler, Gönül ve Dicle'den başkası değildi. İkisinin suratında da, dün akşam yemeğinde yaşanan olayın verdiği mutluluk vardı. Öyle ki bu ikisi içinde büyük bir zafer sayılırdı.

 

Nasıl olsa Aras, yanında oturmasına ses etmemişti.

 

Gönül ve Dicle, adımlarını hızlandırdılar ve gelip masanın önünde durdular. Dicle'nin gözleri avluda gezinirken, Gönül'ün bakışları kardeşi Merve'nin üzerindeydi. "Ne o?" diye sordu alaycı bir sesle. "Sena kaybettiğini anladı diye, insan içine çıkamıyor mu, neden yanında değil?"

 

Merve, gözlerini devirdi ve bakışlarına dolan alayla Gönül'e baktı. "Siz yakında göreceksiniz kimin kaybedip, kimin kaybetmediğini..."

 

Gönül, Merve'nin bu söylediği şeyle beraber alayla güldü. "Ya Merve bırak allah aşkına," dedi eliyle Dicle'yi göstererek. "Aras amcam bile artık Dicle'nin bu evde daha önemli olduğunu kabul etti, dün gece amcamın yanında Sena değil, Dicle vardı hatırlatırım."

 

Merve, suratına yerleştirdiği ufak gülümsemeyle kardeşine baktı ve rahat bir tavırla arkasına yaslandı. "Dicle'ye de bu yakışırdı zaten," dedi küçümseyici bakışlarını Dicle'ye yönelterek. "Böyle ucuz bir kadından beklenen şeyi yaptı, ben hiç şaşırmadım."

 

Merve'nin bu lafiyla birlikte Dicle'nin suratı asılırken, böyle bir hakareti işittiği için kendini ezilmiş hissetmişti. Ama içinde bir yerlerde bu lafların doğruluğunu hissediyor ama asla kabul etmiyordu. Ona göre o sevdiği adam için sonuna kadar savaşıyordu ve gururunun ayaklar altına alınması sevdiği adamdan daha önemli değildi. Önemli olan sadece Aras ve onların aşklarıydı.

 

Tabi buna aşk denilebilirse...

 

Dicle, duruşunu dikleştirmeye calıştı ve Merve'ye baktı. "Ben yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum Merve," dedi yüzsüzlüğuyle herkesi şaşkına çevirirken. "Bebeğimin babasının, sevdiğim adamın yanında oturuyorum sadece..."

 

Merve sinirle nefesini verdi ve Dicle'ye baktı. Bu kızın yüzsüzlüğüne diyecek laf bile bulamıyordu artık. Gözlerindeki nefreti Dicle'nin üzerine akıtırken, hafifçe kafasını salladı. "Başkasıyla evli bir adamın yanına," diye düzeltti onu sert bir sesle. "Metresi olduğun bir adamın yanına oturuyorsun."

 

Merve bunu dediğinde, Gönül'ün kasları aniden çatıldı ve Dicle'nin cevap vermesine fırsat bile vermeden lafa girdi. "Doğru konuş Merve," dedi gözlerini kardeşinin üzerinde gezdirirken. "Dicle metres falan değil, hem amcam ve o Sena denen kızın evlilikleri gerçek bile değildi..."

 

Merve alayla güldü. "Gidip amcama sorsana gerçek miymiş, gerçek değil miymiş diye..." dediğinde, sesi oldukça alaycıydı. "Dicle metres değilmiş... Hah, o çocuğu nasıl peydahladı o zaman?"

 

Gönül sinirle nefesini verdi ama verecek bir cevap bulamadığı için sinirle yerine sindi. Dicle'nin de onunda suratları bir anda kıpkırmızı kesilmişti.

 

Bir kaç dakika sonra, Hicran Hanım ve Hasan Ağa düz bir surat ifadesiyle avluya indiler. Hasan Ağa'nın suratı her zamanki gibi asıktı. Gözleri soğuk bir ifadeyle avluyu süzerken, Dicle'yi gördüğünde hoşnutsuz bakışlarını bir kaç saniye Dicle'nin üzerinde gezdirdi ve ağır adımlarla geçip en baştaki yerine oturdu. Hicran Hanım'ın gözleri ise merdivenlerden inmekte olan dünürlerinin üzerinde gezdiriyordu.

 

Sena'nın annesi Nazan Hanım, babası Mehmet Bey ve kardeşi Aslı oldukça asık bir suratla geçip yerlerini aldıklarında, Nazan Hanım bu sabah herkesin yaptığı gibi hoşnutsuzca Dicle'ye baktı. Dicle henüz oturmamıştı ve ayakta olan tek insan oydu. Nazan Hanım, dün yaşananlardan sonra bu kıza ayrı bir nefret duysada, aile itibarları onun için her zaman daha önemliydi.

 

"Otursana Dicle," Gönül, yüzüne yerleştirdiği yapmacık gülümsemeyle masayı süzüp, tekrar Sena'nın sandalyesini Dicle'ye gösterdiğinde, Dicle gülümseyerek oturmak için yeltendi.

 

"Ne yaptığını zannediyorsun sen? Hadsiz!" Nazan Hanım'ın bu tepkisi bir anda Dicle'yi duraklatığında, Nazan Hanım'ın buz gibi bakışları Dicle'nin üzerinde geziniyordu. "İyi alıştın sen, orası benim kızımın yeri."

 

"Otur Dicle."

 

Bir ses, bu tartışmayı bıçak gibi böldüğünde herkesin bakışları bir anda sesin sahibine döndü. Aras, herzamanki sert mizacıyla gelip masadaki yerine oturduğunda, yüzü oldukça rahat gözüküyordu. Herkes şaşkınlıkla onu izlerken, Dicle'ninde yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuş ve hemen Sena'nın yerine oturmuştu.

 

Aras, bakışlarını masada gezdirdi ve karısının masada olmadığını gördü. Muhtemelen dünkü olay yüzünden aşağı inmemişti ve kendini odasına kapatmıştı. Aras, karısına karşı hafif kızgın hissediyordu. Sena'nın ondan bu kadar uzak durması, hatta dün yemekte yanına bile oturması onu sinirlendirmişti ve bu yüzden Dicle'nin hareketlerine ses çıkarmamıştı. Tabii Dicle'ye ses çıkarmamasının nedeni sadece karısına duyduğu kızgınlık değildi, doktor stres bebeği etkileyebilir demişti ve o bebeğe bir şey olmaması için Dicle'ye sakin davranması gerektiğini düşünüyordu.

 

Merve sinirle kasıldı ve bakışlarını amcasının üzerinde gezdirdi. "Yeter ama amca," diye çıkıştı sinirli bir sesle. "Bu kız kim ki Sena'nın yerine oturuyor?"

 

Aras'ın bakışları göz ucuyla Merve'ye kaydı ve tekrar önüne döndü. "Sena gelip kendi yerine oturabilir," dedi oldukça düz bir sesle. "Ama istemiyorsa o, onun kendi tercihi."

 

Merve sinirle nefesini verdi ve öfkeyle amcasına baktı. "Sena'nın ne kadar haklı olduğunu o kadar iyi anlıyorum ki," diye konuştu siniri sesine yansırken. "Gerçekten pes artık ya..."

 

O sırada Hatice Hanım oturduğu yerde dikleşti ve Merve'ye taraf baktı. "Sena bile kabullendi artık," dedi hafifçe gülümseyerek. "Hayır zahmet edip kahvaltıya bile inmemiş, sen hâlâ burada 'Sena haklı, bilmem ne' diye saçmalıyorsun."

 

Merve kaşlarını kaldırdı ve Hatice Hanım'a baktı. "Evli bir adamdan çocuk peydahlayan yeğenin haklı, Sena haksız öyle mi?" diye sordu oldukça ciddi ve gergin bir ses tonuyla. "Bence sen bir doktora görün yenge, akıl sağlığından şüphe etmeye başladım."

 

Hatice Hanım kaşlarını çattı ve Merve'ye baktı dikkatli bir şekilde. "Sende iyice Sena'ya benzemeye başladın ha," diye konuştu gözlerini Merve'nin üzerinde gezdirerek. "Yanlış kişinin tarafındasın, benden söylemesi."

 

Merve alayla gülüp arkasına yaslandı. "Sizinle beraber bu konakta insan kafayı yer," diye söylendi alayla gülerek. "Keşke bende Sena gibi kurtulabils..."

 

Merve sinirle nefesini verip cümlesini yarıda kesti ama bu bakışların ona dönmesine engel olamamıştı. Aras'ın kaşları çatıldı ve bakışlarını Merve'nin üzerinde gezdirdi. "Sena gibi kurtulsaydım derken?" diye sordu şüpheci ve sert bir sesle. "Ne demek o?"

 

Merve duruşunu dikleştirdi ve cevap vermeden bekledi. Bu sessizlik Aras'ın sinirlerini devreye sokarken, Merve susmaya devam ediyordu. "Sana bir soru sordum Merve," diye bağırdı Aras, oldukça sinirli bir sesle. "Nerede Sena?"

 

Aras bunu sorar sormaz avlunun kapısı iki kez vuruldu ve herkesin bakısları kapıya taraf döndü. Çalışan kadınlardan biri koşup kapıyı açtığında, Aras'ın bakışlarıda bir süreliğine Merve'den ayrılıp kapıya taraf dönmüştü. Gelen postacıydı. Postacı calışan birkaç bir şey söyledi ve kadın bu söyleninenlerden sonra, yavaşça masaya doğru yönelip Aras'a taraf baktı. "Ağam, size posta gelmiş imzanız gerekiyormuş."

 

Aras, bakışlarını Merve'ye çevirdi ve biraz sonra sorguya devam edeceğini belirten bir bakış attı. Aras, sinirli bir tavırla ayağa kalktı ve ağır adımlarla kapıya doğru yönelip postacının yanına gitti. "Buyur birader," diye sorduğunda sesi az önceki gibi oldukça sinirliydi.

 

Adam Aras'a baktı ve, "Aras Karaaslan siz misiniz?" diye sordu.

 

"Evet benim," diye yanıtladı Aras aynı ses tonuyla.

 

Adam elindeki dosyayı ve kalemi Aras'a uzattı. "Şuraya bir imza alayım lütfen," dediğinde Aras bekletmeden kalemi aldı ve hızla imzalayıp dosyayı geri adama verdi.

 

Adam elindeki kahverengi zarfı Aras'a uzattı ve ardından, "İyi günler," diyerek çıkıp gitti.

 

Aras, elindeki zarfa baktığında, ablası Nigâr Hanım çoktan Aras'ın yanında bitmişti. "Ne o Aras?" diye sordu Aras'ın elindeki zarfı kafasıyla göstererek.

 

Aras cevap vermedi ve zarfı adeta yırtarcasına açarak içindeki kağıtları çıkardı. Gözleri bir kaç saniye boyunca yazıların üzerinde gezindi ve ardından kaşları çatıldı. Sinirle diğer kağıdıda okudu ve yüzünde müthiş bir öfkeyle burnundan kısık bir nefes verdi.

 

Nigâr Hanım, kardeşine baktı ve gözlerine dolan merakla kardeşine yaklaşıp elindeki kağıtta gözlerini gezdirdi. Bir kaç saniye sonra elleriyle ağzını örtüp ufak bir şaşkınlık nidası çıkardığında, Aras kağıtları öfkeyle yere fırlattı ve elleri yumruk halini aldı.

 

"Boşanma davası mı açmış?" diye sordu Nigâr Hanım oldukça şaşkın ve dehşete düşmüş bir ifadeyle.

Masadakiler, Nigâr Hanım'ın bu cümlesini duyar duymaz ayaklanmışlardı. Hatice Hanım, şaşkın bir şekilde gülümseyip Dicle'ye baktığında, Dicle'de şok olmuş bir biçimde her şeyden habersiz gülümsüyordu.

 

Aras, gözlerine ve bedenine yayılan öfkeyle beraber sinirle kapıyı tekmeledi. "Sena," diye bağırdı oldukça gür ve sert bir ses tonuyla. "Ne yaptın be güzelim, ne yaptın..."

 

Aras'ın bu öfkesi tüm konağı inletirken, herkes oldukça saşkındı. Hiçkimse bunu beklemiyordu. Öyle ki Sena'nın yeminlerine rağmen kimse bunu yapacağına ihtimal bile vermiyordu. Nazan Hanım dehşete düşmüş, Mehmet Bey ise sinirle etrafına bakınıyordu.

 

Aralarında en sakinleri Merve'ydi. Öyle ki arkasına yaslanmış ve yüzündeki alaycı gülümsemesiyle olanları izliyordu. İçinden, amcasının bu kadar sinirlenmesine seviniyordu. Nasıl olsa amcası, karısını az önce resmen yok saymış ve Dicle'nin yanına oturmasına tekrardan açık açık izin vermişti. Şimdi o yok saydığı karısı burada olmamasına rağmen, Aras'a öyle bir darbe vurmuştu ki bu bile yeterdi.

 

Hasan Ağa yerinden kalktı ve öfkeyle dünürlerine baktı. "Be ne demek oluyor Mehmet Bey?" diye sordu sinirle. "Biz ne konuşmuştuk sizinle?"

 

Mehmet Bey, derin bir nefes aldı ve Hasan Ağa'ya baktı. "İnanın bizde şimdi öğrendik," dedi sesini sakin tutmaya çalışarak. "Anlaşılan Sena bizden habersiz kafasına göre hareket ediyor..."

 

Aras, bunundan sert bir nefes verdi ve cebindeki telefonunu çıkarıp oldukça hızlı hareketlerle karısının ismine tıklayıp telefonu kulağına koydu. Aras'ın sert ve öfkeli adımları avluda volta atarken, telefon defalarca kez çalmasına rağmen açılmamıştı.

 

Aras, elindeki telefonu kulağından çekti ve bakışlarını Merve'ye yöneltti. "Nereye gitti Sena?" diye sordu sinirli ve oldukça sabırsız bir ses tonuyla.

 

Merve zorlukla yutkundu ama cevap vermedi. Tedigindi ve korkuyordu ama buna rağmen Sena'nın yerini asla söylemeyecekti. Gözlerini masaya indirdi ve sessizliğini bir kaç saniye boyunca hiç bozmadı. Aras'ın öfkesi bir saniye bile dinmezken, Merve'nin susması onu daha çok delirttmişti.

 

"Sena nerede Merve?" diye bağırdı tekrardan. Sesi tum avluda yankılanmıştı. Vücuduna yayılan öfke ve şaşkınlık o kadar büyüktü ki gözü şuan biçbir şeyi görmüyordu.

 

Merve dudaklarını birbirine bastırdı ve çekinerekte olsa bakışlarını amcasına değdirdi. "Bilmiyorum," diyebildi sadece belli belirsiz. Ardından bakışlarını tekrar masaya indirip susmaya devam etti.

 

Aras, sinirle ensesini ovdu ve gözlerini bir kaç saniye boyunca yumup sakinleşmeye çalıştı. Aklına dün gece Sena'nın yemekte söylediği şey gelmişti. Bana bir daha asla karımsın deme, demişti oldukça ciddi bir sesle. Aras, şimdi yeni anlıyordu karısının ona ne kadar kırgın olduğunu. Suçlu olduğunun farkındaydı, Dicle'nin yanına oturmasına asla izin vermemeliydi bunu biliyordu ve bunu biliyor olması içinde büyüyen pişmanlığı daha net hissetmesine neden olmuştu.

 

Sena ona kabullenmeyeceğim demişti. Kabullenmemişti.

 

Boşanacağım demişti. Dediğini yapmak için ilk adımını atmıştı.

 

Dicle, suratında ki gülümsemeyi bir an olsun silmiyordu. Gönül ve Hatice Hanım'da oldukça keyifliydiler. Hatta Dicle şuan koşup Aras'a sarılmak bile istiyor lâkin Aras'tan çekindiği için buna cesaret edemiyordu. Aralarındaki engelin tamamen kalktığını düşünüyordu. Ona göre aralarındaki tek engel Sena'ydı ve o kendi isteğiyle aralarından çekilmişti. O ise herşeyden habersiz, gözü kapalı bir mutlulukla Aras'ı izliyordu.

 

Aras, yumruğunu sıktı ve Merve'ye taraf baktı tekrardan. "Demek bilmiyorsun," diye konuştu dişlerinin arasından. "Ve benden buna inanmamı bekliyorsun öyle mi Merve?"

 

Merve kafasını kaldırmadı. Bunun amcasını daha fazla sinirlendireceğinin farkındaydı ama susmaya devam edecekti. Sena'ya bir söz vermişti ve bu sözün arkasında durmak zorundaydı.

 

Aras, belli belirsiz kafasını salladı ve sinirlerine hakim olamayarak tekmesini köşedeki saksıya savurup saksıyı büyük bir gürültüyle devirdi. Saksıdaki bitkiler ve toprak yere dökülürken onun bakışları öfkeyle avludaki insanların üzerinde gezindi. "Demek susmayı seçiyorsun," diye konuştu oldukça gür ve öfkeli bir sesle. "Tamam o zaman," yumruğunu

sıktı ve sinirle etrafına baktı. "Bende Aras Karaaslan'sam, Sena'yı bulup bu konağa geri getireceğim."

 

Bölüm Sonu.❤️

 

Loading...
0%