@k_blackfire
|
Keyifli okumalar...
Ezildik.
Küçük düşürüldük.
Sevdiğini sandığımız insanlar tarafından, tam kalbimizden öldürüldük.
Sonra, kabullenmemizi beklediler. Hiç susmadan, birbirlerine firsat bile vermeden, kabul edip yerimize sinmemizi söylediler. Bu acıyı hiç bir zaman bilmediler, belki de bilmeyecekler ama hepsi canını yaktığını bile bile konuşacak kadar caniydiler. Hayatı bir oyun, kendilerini o oyunun içine birer kukla gibi yerleştirip, diğer herkesinde onlar gibi olmasını istediler.
İstediler, ama yapamadılar.
İşte, buradayım.
Onlardan ayrı, acılardan ayrı, acımasızlıklardan ayrı, gurursuzluktan ayrı...
Aşktan ayrı.
Ne garipti öyle değil mi? Mardin'e ilk ayak bastığımda içimde hangi duygular varsa, şimdi de aynı duyguları hissediyordum. İstemeyerek evlenmek zorunda bırakılmış ve asla o konağa gelin gitmek istemeyen o kız gibiydim. Tek bir fark vardı; o zamanlar biraz olsun Aras'a güveniyordum ve bu yola ona güvenerek çıkmıştım. Peki ya şimdi o güven denen şeyden bende var mıydı?
Kesinlikle hayır.
Geçirdiğim sinir krizleri, defalarca kez aklımı kaybetmenin eşiğine gelmem, beni şimdi olduğum yere getirmişti. Annemden babamdan, aylarca aynı konağı paylaştığımız o insanlardan hiç bir destek görmeden, tek başıma gelmiştim ve yalnızdım.
Peki, pişman mıydım?
Hayır.
Cam kenarında oturmuş, buz gibi bir suratla kararan havayı ve bahçeyi izliyordum. Baran'ın bulduğu ev şık ve gözden uzak bir yerdeydi. Daha doğrusu çiftlik evi gibi bir yerdi ve etraftada tek tük evler ve tarlalar vardı. Evin içi sade ve şık bir şekilde döşenmişti. Evin dekorasyonu umurumda bile değildi çünkü burası sadece bir süreliğine, idareten kalacağım bir yerdi. Yalnız değildim, dışarıda çiftlikte çalışan insanlar, evin içinde ise orta yaşlarda, çalışan bir kadın bana eşlik ediyordu.
Boşandıktan sonra nereye gideceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama bulmak zorundaydım. İstanbul'u tamamen aklımdan çıkarmalıydım çünkü muhtemelen annem ve babam şuan benden nefret ederek bahsediyordular.
Merve'yi aramamıştım. Sabah boşanma kağıdının Aras'a ulaştığını biliyordum ve eğer Merve'yi ararsam bu Merve'yi zor durumda bırakabilirdi.
Geriye doğru yaslanıp, sıkıntıyla ofladığımda, çalan zil sesi bir anda gerilmeme neden oldu. Hafifçe doğrulup, gözlerime dolan gerginlikle beraber kapıya taraf baktığımda, mutfaktaki çalışan kadının kapıya doğru ilerlediğini farkettim. Ayağa kalkıp büyük ve geniş salonun içinde bir kaç adım ilerledim ve kimin geldiğine kulak kabarttım.
İçimde dünden beri hafif bir gerginlik vardı. Konaktan kimseye haber vermeden ayrılmıştım ve bu öğrenildiğinde herkes birbirine girecekti. Tabi ki bu riskleri göze alarak bu yola çıkmıştım ama ufakta olsa içindeki gerginliğe mani olamıyordum. Bu bile, Aras'a büyük bir darbeydi ve durup kabulenmeyecekti.
"Oo Sena Hanım, bakıyorum da kaçış operasyonu başarıyla tamamlanmış," Baran, yüzünde neşeli bir gülümseme ile salona girdiğinde, içimde beliren gerginlik hafiflemiş ve rahat bir nefes vermeme neden olmuştu.
Gözlerimi devirip kanepeye doğru yürüdüm tekrar. "Kaçmadım ben," diye söylendim buz gibi bir sesle. "Sadece, haber vermedim o kadar..."
Baran denen adam söylediğim bu şeyi duyduğunda ufak bir kahkaha attı ve bakışlarını benim üzerimde gezdirdi. "Kaçmadınız öyle mi?" diye sordu geçip tekli koltuklardan birine otururken. "O yüzden mi, kapıyı çaldığımda bu kadar korktunuz?"
Alayla Baran'a baktım ve kollarımı önümde bağladım. "Bence sende korkmalısın," diye konuştum alay sesime yansırken. "Aras, bu işte parmağın olduğunu öğrenirse bu sefer kesin öldürür seni."
Baran'ın yüzündeki ifade değişmedi ve sırıtmaya devam ederek bana baktı. "Beni öldürmesi için onlarca sebebi var Sena Hanım," dediğinde sesi hâlâ keyifli çıkıyordu. "Ama size yardım ettiğim için beni öldüreceğini zannetmiyorum."
Gözlerimi baydım. "O niyeymiş?" diye sordum alayla.
Baran, duruşunu dikleştirdi ve sinsi bir sırıtışla bana baktı. "Çünkü buraya kendi ayağınızla geldiniz ve ben sizi hiçbir şeye zorlamadım, öyle değil mi?" diye sorduğunda kaşlarımı kaldırdım, o ise devam etti. "Dosyayı Aras'a gösterip onu delirtmek benim boynumun borcu, ama sizde tahmin edersiniz ki dosya için bana değil, en çok size öfkelenecek... Ah, bende onun öfkesinin size çevrilmesinden faydalanarak aradan sıyrılacağım."
Gözlerimi kısıp ona baktığımda, o arkasına yaslanmış bana bakıyordu. Onu baştan aşağı süzdüm. "Sen varya," dedim oldukça alaycı bir sesle. "Tam bir şeytansın."
"Hiç mütevazi olamayacağım."
Söylediği şeye gözlerimi devirsemde haklı olduğu gerçeği zihnimde yer edinmişti. Aras'ın şuan öfkeden köpürdüğünü biliyordum. Hele dosya meselesini öğrenirse bu öfkenin nelere sebep olacağını düşünemiyordum bile. Ama zaten amacım onun öfkesini kazanmak değil miydi. Onun öfkesini kullanarak kendimden nefret ettirecek ve beni o konaktaki hayata geri sürüklemesine engel olacaktım.
Baran yüzüme baktı, bu sefer yüzü ciddiydi. "Açık söyleyeyim Sena Hanım," dedi kafasını hafifçe sallayarak. "Konağa bir adamımı sızdırıp bir şekilde dosyayı almayı deneyebilirdim ama dosyayı sizin bana getirmeniz benim çok işime geldi." Ona tip tip bakıp cevap vermediğimde o hafifçe gülümsedi ve devam etti. "Tabii, müstakbel eski kocanın ayran gönüllülüğü işimi bir hayli kolaylaştırdı. Bunun için ona bir ara teşekkür etmeliyim..."
Gözlerimi alayla Baran'ın üzerinde gezdirdim. "Aslında hepiniz aynısınız biliyor musunuz?" diye söylendim arkama yaslanarak. "Hiçbiriniz, kendinizden başka hiçkimsenin düşünmüyorsunuz, varsa yoksa kendi rahatınız, kendi istekleriniz... Farkında değiller ama erkekler bizi değersiz gördükçe kendileri değersizleşiyorlar."
Baran teslim olmuşcasına ellerini havaya kadırdı ve sırıttı. "Sakin olun Sena Hanımcığım," dedi hoşnut bir tavırla kafasını sallayarak. "Anlaşılan Aras seni epey bir kızdırmış. Bu mükemmel..."
Sıkıntıyla ofladım. "Sen niye geldin ya," diye söylendim somurtgan bir tavırla. "Dosyayı sana verdim diye hergün senin yüzünü görmek zorunda mıyım ben?"
Baran dilini üç kez damağına vurdu ve parmağını salladı. "Çok ayıp Sena Hanım," dedi yapmacık bir kınamayla. "Biz artık sizinle iş ortağıyız, hem ne demişler; düşmanımın düşmanı dostumdur."
"Aman kalsın," diye carladım bir anda. "Denize düştüm diye yılana sarılacak halim yok..."
Bunu dedikten sonra arkama yaslandım ve bakışlarımı cama çevirdim tekrar. İçimde büyük bir merak ama o merakın yanında da geçmek bilmeyen ufak bir gerginlik vardı. Aras ona tek bir kelime bile söylemeden çekip gittiğimi saatler önce öğrenmişti.
Sanırım herşey daha yeni başlıyordu.
***
Yazardan...
İntikamın kara bulutları, Karaaslan konağının tepesinden ayrılmıyordu. Genç kadının böyle hebersiz gidişi, konağa büyük bir yıkımı da beraberinde getirmişti. Konak Karaaslan erkeklerinin öfkeleriyle titriyordu. Hepsinin zedelenen gururu, bir anda alevlenivermişti. Sena'nın konakta yaşadığı her şeye kulaklarını kapatan bu insanlar, ne hikmetse buna sessiz kalamıyorlardı. Havada, genç kadının konağa vurduğu darbenin kokusu vardı. Bu darbe öyle büyüktü ki, her tarafta bir hengame, her adımda büyük bir öfke hakimdi. Lâkin bu öfkelerin en büyüğünü taşıyan kişi Aras Karaaslan'dan başkası değildi.
Genç adam, avluda bulunan tekli sandalyelerden birine oturmuş ve bakışlarını tek bir noktaya sabitlemişti. Saatlerce karısına ulaşmak için uğraşmış, şehrin dört bir yanına adamlarını salmıştı. İçinde hem büyük bir öfke, hemde sabahtan beri süregelen bir merak vardı. Nereye gitmiş olabileceği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Sena daha bir kaç aydır bu şehirdeydi ve henüz hiçbir yeri doğru dürüst bilmiyor, konaktakiler dışında kimseyi tanımıyordu. Aras, bunları düşününce delirecek gibi oluyordu.
Aras, hafifçe öne eğildi ve dirseklerini dizlerine koyup kafasını ellerinin arasına aldı. Zihni karmakarışıktı ve bunun yanında bitmek bilmeyen bir pişmanlık hissediyordu. Sena'nın damarına bu kadar basmamalıydı ve sonucu böyle olmuştu. Maalesefki son pişmanlık fayda etmiyordu ama o ne olursa olsun Sena'yı bulmanın peşindeydi.
Bir kaç saniye sonra, yanı başındaki koltukta oturan babası Hasan Bey, ayağa kalktı ve ellerini arkasında bağlayarak avluda volta atmaya başladı. Kaşları çatık ve yüzü oldukça sinirliydi. "Nereye gitti bu kız?" diye söylenmeye başladığında, sesinde ki tını öfkesini ele veriyordu. "Nasıl cesaret eder böyle bir şeye, aklım almıyor... Boşanmak ne demek?"
Aras'ın ağabeysi Murat, huzursuz bir nefes verdi ve babasına baktı. "Belliydi böyle olacağı," diye konuştu göz ucuyla Aras'a bakarak. "Kızın gözleri öfkeden ateş saçıyordu."
Hasan Bey, döndü ve Aras'a baktı. "Hâlâ bir haber yok mu karından?" diye sordu kaşları çatık bir şekilde. "Yer yarıldı da içine mi girdi yahu bu kız?"
Aras, sinirle ensesini ovdu ve sinirin dozunun her saniye artığı gözlerini kaldırıp babasına baktı. "Oraya da girse bulup getireceğim," diye konuştu ciddiyetle. Bunu daha çok kendine söylüyormuş gibiydi.
"Bu saaten sonra bulsan ne olacak Aras Ağa?" Hatice Hanım, yüzünde ki keyifli ifadeyi gizlemeye çalışarak yanlarına geldiğinde, söylediği bu cümleyle tüm bakışları üzerine çekmişti. Yanında Dicle vardı ve onun yüzü de oldukça keyifliydi.
Murat Bey, sabir dilercesine derin bir nefes aldı ve karısına baktı. "Ne saçmalıyorsun Hatice?" diye sordu buz gibi bir sesle. "O çeneni kapat azıcık."
Hatice Hanım, Dicle'yi çekiştirerek kanepelerden birine oturttu ve kocasına baktı. "Ne var canım," diye konuştu kinayeli bir sesle. "Ben doğruları söylüyorum, kim bilir kimin yanında şimdi..."
Aras'ın bakışları öfkeyle Hatice Hanım'a döndü. "Sakın bir daha o lafı ağzına alma yenge," diye bağırdı konağı inleterek.
Onun bu öfkesi Hatice Hanım'ı korkutmuştu. Dicle'nin yüzündeki ifade yavaş yavaş solduğunda, o Aras'ın Sena için bu kadar öfkelenmesine açıktan açığa bozulmuştu.
Dicle, gözlerini Aras'a çevirdi ve teyzesinin dürtmeleriyle konuşması gerektiğini anladı. "A...aras," diye konuştu, çekinerek. Aras'ın öfkeden ateş saçan bakışları Dicle'ye döndüğünde, Dicle yüzüne üzgün bir tavır yerleştirerek Aras'a bakmaya devam etti. "Bu evliliğin bitmesi hepimiz için en hayırlısı bence..."
"En hayırlısı öyle mi?" diye sözünü kesti Aras, aniden. "Benim için değil, sizin için en hayırlısı, zaten bunu bekliyordunuz degil mi?"
Aras oldukça sert ve sinirli bir sesle bunu söylediğinde Dicle ellerini birbirine kenetledi ve Aras'a baktı tekrardan. "Aras bizim bir bebeğimiz olacak..." diye mırıldandı, sönük bir ses tonuyla. "Sena kendi isteğiyle aramızdan çekildi."
Aras, sinirle ellerini yumruk yaptı ve öfkeyle soludu. "Ne çekilmesi?" diye sordu bakışlarını Dicle'ye çevirerek. "Onun değil, senin bizim aramızdan çekilmen gerekiyordu."
Hatice Hanım, dayanamayacağını fark edip araya girdi. "Hayır efendim," diye konuştu, sesindeki tedirginliği gizlemeye çalışarak. "O kız olmasaydı sen ve Dicle şuan evli olacaktınız, Dicle'ye evlenme teklif ettiğin zamanları ne çabuk unuttun Aras Ağa?"
Aras, sinirle güldü ve sabır dilercesine nefesini verdi. Bedeninde kol gezen öfkeye hakim olmak için çok büyük bir çaba sarfediyordu. Biraz daha böyle devam ederse elinden bir kaza çıkabilirdi.
Nigâr Hanım bunu anlayıp kardeşine baktı. "Tamam, sakin ol Aras," diye konuştu yatıştırıcı bir ses tonuyla. "Bak çok sinirlisin..."
Aras, sinirle nefesini verdi ve ablasına baktı. "Merve hiçbir şey söylemedi mi hâlâ?" diye sordu, aynı sinirli tavırla.
Nigâr Hanım olumsuz anlamda başını salladı. "Hayır," dedi nefesini verirken. "Ya gerçekten Sena'nın nerede olduğunu bilmiyor, ya da bilipte gizliyor... Bilmiyorum."
"Nerede şimdi o?" Gönül buz gibi bir sesle bunu sorduğunda Nigâr Hanım, bakışlarını yeğenine doğru çevirdi.
"Mutfaktaydı en son..."
Gönül kafasını salladı ve kalkıp mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Yaptığı göz isaretiyle beraber Dicle'de yerinden ağırca doğruldu ve Gönül'ün peşinden ilerlemeye başladı.
Onlar mutfağa girdiklerinde, Merve keyifli bir tavırla masada oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Sabahki gerginliğinden eser yoktu. Saatlerce suren sorgudan kurtulmuştu ve Sena hakkında tek bir kelime bile söylememişti. Amcasının Sena'yı bulacağını biliyordu ama yinede bu siniri ve konağın bu hâle düşmesini izlemek onun için oldukça zevkli bir hâl almıştı. O yüzden, Sena ne kadar geç bulunursa bu o kadar iyi olurdu.
Genç kız, mutfağa birilerinin girdiğini farkettiğinde, kafasını hafifçe kaldirdı ve bakışlarına yerlesen alayla, Dicle ve Gönül'ü baştan aşağı süzdü. "Hayırdır," diye sordu yapmacıktan dudaklarını büzerek. "Masum ve minnoş Diclemiz aşerdi mi yoksa?"
Gönül gözlerini devirdi ve sandalyelerden birini çekip oturdu. Dicle'de geçip onun yanında ki sandalyeye oturduğunda, ikisinin de gözleri Merve'nin üzerinde geziniyordu. Gönül kısık bir nefes verdi ve kardeşine baktı. "İki arada bir derede, nereye kayboldu bu kız?" diye sordu gözlerini Merve'nin üzerinde gezdirerek.
Merve kaşlarını kaldırdı ve alayla karşısındakileri süzdü. Yüzünde alaycı bir gülümseme peyda olduğunda, arkasına yaslandı ve Gönül'e baktı. "Çok mu merak ettin sen Sena'yı?" diye sordu oldukça alaycı bir sesle. "Tüh bak! Bu kadar meraklanacağınızı bilseydi, gitmeden size haber verirdi..."
Gönül sinirle nefesini verdi. "Kim yardım etti bu kıza?" diye sordu hafif meraklı bir sesle. "Sadece senin yardımınla bu kadar şeyi planlamış olamaz değil mi?"
Merve kaşlarını kaldırdı. Yüzüne yapmacık bir üzüntü yerleştirip kardeşine baktığında, adeta onlarla dalga geçiyordu. "Günahımı alıyorsun Gönül'cüğüm," diye mırıldandı arkasına yaslanarak. "Benim en ufak şeyden bile haberim yok, ne olduysa sizinle beraber öğrendim ben..." Alayla güldü. "Hem aşk olsun, sen kardeşini tanımıyor musun ya?"
Gönül gözlerini baydı ve kisık bir nefes verdi. Kardeşinin onlarla dalga geçtiğinin farkındaydı. Zaten ne yaparsa yapsın Merve'nin ağzından laf alamayacağının farkındaydı. Sormasının nedeni de gidip amcasına söylemek istemesi değildi. Ki öyle yaparsa zaten kendi elleriyle tüm bu olanları bozmuş olacaktı. Amcasının gözlerindeki ifadeyi görmüştü, hiçbiri kabullenmek istemesede Aras Ağa, Sena'ya çoktan aşık olmuştu ve onu bırakacak gibi de durmuyordu.
Dicle kafasını eğdi ve masaya baktı. Sena, Aras'a boşanma davası açmıştı bu onun için mükkemel ötesi bir haberdi. Daha şimdiden, Aras'la evlendiğini ve beraber mutlu bir aile kurduklarını, Aras'ın onu hâlâ eskisi gibi sevdiğini hâyâl etmeye başlamıştı. Ama ne yazık ki hâlâ bazı şeylerin ayrımında değildi. Mesela, davayı kimin açtığını umursamıyordu. Eğer umursasaydı, davayı Sena'nın açtığını, Aras'ın da boşanmamak için direttiğini görür ve o zaman bu aşk üçgeninde kimin fazlalık olduğunu anlardı. Ama ne yazık ki aşk onun gözlerini tamamen kör etmişti.
Bu çok acıydı.
Biraz sonra, Hatice Hanım asık bir suratla mutfağa girdi. Yüzünden de anlaşıldığı üzere avludaki tartışmadan bir kez daha nasibini almıştı. Ne olursa olsun, hiçbir şeyden geri durmuyor ve burnunu herşeye sokuyordu. Dicle ve Aras'ın evlenmesi hem Dicle'nin, hemde kendisinin yararına olacaktı. Bu konaktaki konumu yükselecek, yeğenini Aras Ağa'yla evlendirmenin büyük gururunu yaşayacaktı.
Gözleri masada gezindi ve en son Dicle'nin üzerinde durdu. "Sen iyisin değil mi Diclem?" diye sordu Merve'ye göz ucuyla bakarken. "Sakın ola kendini üzmeyesin, karnındaki bebeği düşün..."
Merve dudaklarını büzdü. "Kıyamam ama ya..." diye mırıldandı, sesine yerleşen alayla. "Dicle üzülüyormuymuş?"
Hatice Hanım, kaşlarını çattı ve Merve'ye çevirdi bakışlarını. "O kelimelerine dikkat et Merve Hanım," dedi kinayeli bir ses tonuyla. "Artık Dicle'yle konuşurken saygılı olmak zorundasın... Geçti bu kızı ezdiğiniz günler."
Merve kısik bir kahkaha attı. "O niyeymiş," diye sordu bakışlarını Dicle'ye çevirerek. "Piskolojisi mi bozuluyor yoksa?"
Hatice Hanım, ellerini sinirle beline yerleştirdi. "Hayır canım," diye konuştu Merve'ye bakarak. "Dicle artık bu evin gözde gelini de ondan, hem Aras Ağa'nın karısı olacak hem de onun oğlunu doğuracak... Sende tüm bunlar olurken koşup Sena'ya anlatırsın."
Merve kaşlarını kaldırdı. Bu kadının yüzsüzlüğüne cidden anlam veremiyordu. Acaba kendi başına böyle bir şey gelse ne yapar diye düşünmeden edemedi. Hatice Hanım'ın gözünü tamamen hırs bürümüştü. Kendi tarafında olmayan herkese tamamen düşman kesiliyor ve savunduğu şeyden bir an olsun vazgeçmiyordu.
Merve yüzündeki gülümsemeyi sildi ve oldukça ciddi bir yüz ifadesiyle karşısında dikilen insanlara baktı. "Sevinin siz sevinin..." diye mırıldandı tehditvari bir ses tonuyla. "Bunlar son gülüşleriniz nasıl olsa, tadını çıkarın."
Dicle kafasını kaldırdı ve Merve'ye baktı. "Üzülen biz olmayacağız Merve," dedi oldukça kısık bir sesle. "Sena bundan sonra bize hiçbir şey yapamaz, siz ister kabul edin ister kabul etmeyin biz Aras'la evleneceğiz ve mutlu olacağız... O simdi öfkesinden böyle yapıyor, hele bir öfkesi geçsin Sena'nın adını bile anmayacak biliyorum ben."
Merve, Dicle'nin bu söylediklerine açıktan açığa gülüyordu. Artık şaşırmıyordu, Dicle ve yanındaki ikili kendi kurdukları dünyada yaşıyor ve kendi düşündüklerine körü körüne inanıyorlardı.
"Bırak allah aşkına Dicle," diye lafa girdi Hatice Hanım. "Buna laf anlatmaya değmez, nasıl olsa sen Aras Ağa'nın karısı olduğunda görecek her şeyi." Hatice Hanım iğneleyici bir tavırla bakışlarını Merve'ye çevirdi tekrar. "Hem o Sena denen kızı savunan kişiden ne beklersin, yakında buda Sena gibi başkasının kucağına atar kendini... Ben beklerim valla."
Hatice Hanım bunu dediğinde, Merve'nin kaşları sinirle çatıldı ve sinirle Hatice Hanım'a baktı. "Ne dedin sen?" diye sordu adeta tıslayarak.
Hatice Hanım cevap vermeye yeltendiğinde Gönül hızla bakışlarını Hatice Hanım'a çevirdi. "Böyle bir şeyi nasıl söylersin yenge?" diye sordu sesine yansıyan sinirle. "Sizin tarafınızı tutuyorum diye kardeşime böyle iğrenç şeyler söyleyemezsin!"
Merve, sinirinin yanında hafif bir saşkınlıkla Gönül'e baktığında Gönül gerçekten sinirlenmiş gibiydi. Bu Merve'yi oldukça saşırtmıştı.
Dicle yavaşça Gönül'e taraf baktı. Gönül'ün bu çıkışını açıkcası beklemiyordu. "Gönül," diye mırıldandı, gözlerini Gönül'ün üzerinde gezdirerek. "Merve'yi mi savunuyorsun gerçekten?"
Gönül, sinirle Dicle'ye baktı ve burnundan kısık bir nefes verdi. "Senin teyzen benim kardeşime resmen orospu dedi ve sen bana bunu mu soruyorsun gerçekten?" Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Bence sus Dicle, durup dururken aramız bozulmasın şimdi..."
Dicle gözlerini kıstı. "Senin kardeşin bana daha beter laflar ettmişti Gönül," diye konuştuğunda sesi bozulmuş çıkıyordu. "Bana resmen metres dedi..."
Gönül, kardeşine söylenen bu laflardan dolayı oldukça sinirlenmişti ve bu sinirini artık gizlemeyecekti. "Yalan mı?" diye yapıştırıverdi bir anda. "Metres değil misin?"
Dicle bir anda kıpkırmızı kesildiğinde, Hatice Hanım'da sinirle Gönül'e bakıyordu. Dicle dehşete düşmüş bir şekilde Gönül'e baktı. "Bana bunu söylediğime inanamıyorum Gönül," diye konuştuğunda, sesi titriyordu. "Gerçekten beni çok kırdın..."
Dicle, zorlukla ayağa kalktı ve kapıya dogru yönelip mutfaktan çıktı. Çıkar çıkmaz bakışları Aras'ı bulmuştu. Aras'ın az önceki siniri bir nebze olsun azalmamıştı ve sinirle avluda volta atıyordu. Gececek diye kendini avuttu Dicle. Gececekti ve Aras tekrar onu sevecekti. Hâlâ bunları düşünüyor olması oldukça acıydı.
Dicle, ağır adımlarla avluya doğru yürüdü ve peşinden gelen Hatice Hanım'la beraber boş olan koltuklardan birine geçip oturdular. Aras, göz ucuyla Dicle'ye baktı. Dicle'yi her gördüğünde içinde büyüyen öfke bin kat daha artıyordu.
Aras bakışlarını Dicle'den ayırdı. Sert adımları taş avluyu döverken bir an olsun sakinleşemiyordu. Genç adam derin bir nefes aldı ve kafasını kaldırarak gökyüzüne baktı. Şu an karısının burad olmasını o kadar çok istiyordu ki. Herşeyin bir rüya olmasını ve Sena'nın kavga etsede, bağırıp çağırsada hep yanında olmasını istiyordu.
Ama biliyordu ki, o burada olsada olmasada onu hep üzen kişi o olacaktı. Bunun için kendinden nefret ediyor, sonra yine bencillik ederek Sena'nın yanında olmasını istiyordu.
"Ağam!"
Aras, oldukca yakından gelen bu sesi duyduğunda kafasını kaldırdı ve sesin sahibine baktı buz gibi bir buz gibi bir ifadeyle. Adamlarından birini karşısımda gördüğünde kaşları çatıldı ve oldukça soğuk ve tehlikeli bir sesle, "Söyle," diye mırıldandı.
Adam kisık bir nefes verdi. "Ağam," dedi tekrardan. "Gelin hanımın kaldığı evi bulduk..."
Bölüm Sonu ❤️
|
0% |