Yeni Üyelik
37.
Bölüm

36. Bölüm "Ona Git"

@k_blackfire

Beklettiğim için özür dilerim ❤️

Keyifli okumalar...

 

Yazar'dan...

 

Öfke, insanın bedenine ulaştığı zaman insanın o duygudan kurtulması epey bir zordu. Hele ki, bu öfkenin sahibi bir kadınsa, sadece o değil onun öfkesini kazanan herkes bu öfkeden nasibini alacaktı.

 

Bunun bir kaçışı yoktu.

 

İşte bu öfke, Aras Karaaslan'a öyle büyük bir darbe vurmuştu ki, şimdi onun içinde öfkenin yaktığı ateş cayır cayır yanmaktaydı. Elleri direksiyonu sıkıca kavramıştı ve gözleri yoldan ayrılmıyordu. Yüzü ifadesizdi ama gözlerinde öyle bir ifade vardı ki, öfke en net haliyle orada duruyordu. Zihninde, dakikalardır aynı şey dönüyordu. Sena'yı getireceğim. Bunu defalarca kez kendine hatırlatmıştı. Onu öyle kolay kolay bırakmayı düşünmüyordu, öyle ki buna ihtimal dahi vermiyor Sena'nın ona olan kızgınlığı yüzünden böyle yaptığına inandırmak istiyordu kendini.

 

Bir elini direksiyondan çekti ve gömleğinin bir düğmesini daha açarak rahatlamaya çalıştı. Arabanın camından keskin bir rüzgar esiyordu ve araba o kadar hızlıydı ki arabanın içini rüzgârın sesi doldurmuştu. Gözleri elindeki yüzüğe saniyelik olarak kaydı ve ardından sert bir nefes vererek bakışlarını tekrar yola çevirdi.

 

Ağabeyi Murat, hemen yanında yolcu koltuğunda oturuyordu. Bakışları bir kardeşine bir yola bakıyordu. Süratle giden araba, onu hafiften tedirgin ediyordu çünkü bu kardeşinin öfkesini çok daha net bir şekilde hissetmesine neden olmuştu. "Aras, oğlum yavaşla biraz," diye uyardı sakin bir sesle. "Nerede olduğunu biliyoruz zaten, acele etme..."

 

Aras onu duymadı. Öfke tüm algılarını kapatmış gibiydi ve sadece hedefine bir an önce ulaşmak istiyordu. Murat Bey, huzursuz bir nefes verdi ve Aras'a baktı. "Aras, duymuyor musun beni?" diye söylendi, sesini hafifçe yükselterek. "Yavaş git başımıza bir şey gelecek."

 

Aras, aniden elleriyle direksiyona vurdu ve sinirle yola bakmaya devam etti. "Ulan benim başıma daha ne gelebilir?" diye gürledi, oldukça sert bir sesle. Ardından ellerini bir kaç defa daha ard arda direksiyona vurdu. "Benim başıma daha ne gelebilir?"

 

Teker teker ve öfkeyle bağırdığında, gür sesi arabanın içindeki yoğun rüzgâr sesini bile bastırmıştı. Sert bir nefes aldı ve arabanın hızını biraz daha arttırdı. Akıp giden yol daha hızlı akmaya başladığında, Murat Bey'in kaşları çatılmıştı. "Bak çok sinirlisin böyle olmaz," diye konuştu kardeşini sakinleştirmeye çalışarak. "Sakinleşmen lazım."

 

Aras, bakışlarını abisine çevirdi ve ardından tekrar yola döndü. "Sakin falan olamam!" diye bağırdı sinirle. "Sena..." Ellerini direksiyona vurdu. "Sena'nın o herifin evinde ne işi var lan, ne işi var!" Direksiyonu tutan elleri sıkılaştı ve öfkeyle soludu. "Benim karımın... Ulan benim karımın onun evinde ne işi var?"

 

Murat Bey, kaşlarını kaldırdı. "Hangi herifin?" diye sordu sesindeki saşkınlıkla. "Sena'nın kaldığı ev kime aitmiş?"

 

Aras'ın bakışlarına içinde yanan öfke ateşinin alevleri sıçradığında, zihnindeki sorular bir türlü susmak bilmiyordu. Değil o adamın adını anmak, varlığını bile hazmedemiyordu. Şimdi elinin altında olsa bir saniye bile dinlemeden, keserdi nefesini. Vucudu öfkeden kasılıyor, gözleri öfkeyle parlıyordu.

 

Murat Bey, Aras'ın cevap vermediğini görünce daha çok meraklanmıştı. Kim onu bu kadar öfkelendirebilirdi ki? Gözlerini kıstı ve bir kaç saniye Aras'a baktı. "Oğlum söylesene," diye diretti en sonunda. "Kimin yanındaymış Sena?"

 

"Baran'ın lan, Baran'ın!" diye gürledi Aras, sesi arabanın içinde yankılanırken abisinin gözleri saşkınlıkla açılmıştı. "Bulduğumuz adres, o itin üzerine kayıtlı, ulan bu işte onun parmağı varsa..." Aras burnundan sert bir nefes verdi. "Sağ bırakırsam namerdim lan!"

 

Murat Bey, kaşlarını kaldırdı ve şaşkınlıkla arkasına yaslandı. Buna anlam verememişti. Sena'nın, Baran denen adamla ne gibi bir alakası olduğunu bilmiyordu ve aklına sadece bir ihtimal geliyordu. Bu ihtimal kendisinin bile öfkelenmesine sebep olurken zihnine yerleşen şüpheyle beraber Aras'a çevirdi bakışlarını. "Baran ne alaka lan?" diye konuştu hayretle. "Ulan yoksa..."

 

"Sus abi," diye lafını kesti Aras, keskin bir sesle. Duymak istemiyordu. "Sus!"

 

Aras, dudaklarını birbirine bastırdı ve öfkesini bastırmaya çalıştı. Yol şimdi hiç olmadığı kadar uzun geliyordu. Bu duruma ihtimal veremiyordu, Baran'ın, Sena'yla olan alakasına anlam veremiyordu ama Sena'nın o herifle herhangi bir alakası olduğunu da bir an bile düşünmüyordu. Bir sebebi vardır diye kendini ikna etmeye çalıştı. Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin siniri bir gram bile azalmıyordu.

 

Derken, Murat Bey'in telefonu çaldı. Arabanın içinde yankılanan zil sesi, bir kaç saniyelik sessizliği bölüp rüzgâr sesine karıştığında, Murat Bey cebinden telefonunu çıkardı ve arayanın kim olduğuna baktı. Arayan karısı Hatice Hanım'dı. Murat Bey telefonu açıp kulağına koyduğunda, karısı meraklı bir sesle hemen konuşmaya başlamıştı.

 

"Murat, ne oldu gittiniz mi?"

 

Murat Bey, hoşnutsuzca nefesini verdi. "Yoldayız Hatice, yoldayız..."

 

"Ama ben size demiştim bu Sena bir haltlar karıştırıyor diye," dedi hatice Hanım hararetli bir sesle. "Bak dediğim çıktı işte, o Baran denen adamın evinde ne işi olduğunu sorduğunuzda ne cevap verecek acaba..."

 

Murat Bey, kaşlarını çattı. "Allah aşkına biraz sabırlı ol Hatice ya," dedi sabır dilercesine. "Daha ne olduğunu biz bile bilmiyoruz."

 

"Biz gayet iyi biliyoruz ne olup ne bittiğini, o Sena'nın gözünden belliydi rahat durmayacağı," diye konuştu Hatice Hanım, aynı ses tonuyla. "İlk fırsatta gidip Baran'ın kollarına attı kendini... Ama benim Dicle'm öyle mi? En başından beri gözü Aras Ağa'dan başkasına değmedi, şimdi bile Aras Ağa sinirlenirde, Baran'a birşey yapar diye perişan oldu kızcağız."

 

Murat Bey, sert bir nefes verdi. "Sus Hatice, sus!" dedi sabrının sonuna gelerek. "Zaten sinirliyim, sende abuk subuk konuşup benim asabımı bozma... Kapat telefonu!"

 

Murat Bey, Hatice Hanım'ın üzerine telefonu kapattığında onunda sinirleri bozulmuştu. Kardeşinin siniriyle nasıl başa çıkacaktı bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı, bu gün kötü bir gün olacaktı.

 

Murat Bey tekrar arkasına yaslandı ve sakallarını sıvazladı. "Herşey sarpa sardı," diye konuştu huzursuz bir sesle. "Herkes kendini düşünüyor, konaktakilerin hepsi kendini düşünüyor... Sena desen ortalığı birbirine kattı gitti, ne ara böyle bir hâle geldik biz ya?"

 

Aras, kafasını salladı. Zihnindeki öfkeyi yatıştırmanın bir yolu yokmuş gibiydi. Evet, herşey sarpa sarmıştı ve o herşeyi suçlamaya başlamıştı şimdi. Kendini suçluyordu, Dicle'yi suçluyordu, Sena'nın gururunu suçluyordu, öfkesini suçluyordu... Ama öte yandan, Sena'nın üzerinde nasıl bir yıkım bıraktığının farkındaydı. En çokta o acı veriyordu.

 

Aras, etrafta beliren çiftlik evlerine hızlıca göz gezdirdi. Varacakları yere çok az kalmıştı ve o bir an önce bu yolun bitmesini istiyordu. Direksiyonu tutan elleri tekrar sıkılaştı. Etraf karanlıktı ve ilerledikleri yoldaki tek ışık arabasının farlarıydı.

 

Yarım dakikadan az bir süre sonra, araba sert ve keskin bir frenle durdu ve Aras, bir saniye bile beklemeden arabadan indi. Evi, Sena'yı buraya bırakan taksiciden öğrenmişlerdi ve Aras, buranın kime ait olduğunu gayet iyi biliyordu. Bu yüzden siniri, her saniye daha çok harlanan bir ateş gibiydi.

 

Murat Bey, yüzüne yerleşen endişeyle kardeşinin peşinden arabadan indi ve gözlerini etrafta gezdirdi. Burası büyükçe bir çiftlik eviydi ve Sena'nın burada ne işi olabileceğine bir anlam verememişti.

 

Aras, sert ve acımasız adımlarla büyük bahçe kapısına doğru ilerledi ve tekmesini kapıya savurarak, adeta kırarcasına kapıyı açtı. Adeta koşarcasına kapıdan girdi ve çiftik evine doğru ilerlemeye başladı. Murat Bey, Aras'ın hızına yetişemesede, o da koşarak kardeşinin peşinden ilerliyordu. Bu öfke gerçektende korkutucuydu ve eğer Baran buradaysa olacakları kestirmek gerçekten de zordu.

 

"Aras, sakin ol!" Murat Bey, kardeşinin arkasından bunları söylediğinde, Aras'ın adımlarında en ufak bir duraksama bile olmadı. Hatta, adımlarını daha çok hızlandırdı ve çiftlik evinin merdivenlerini ikişer üçer çıkarak kapıya dayandı.

 

Üç yumruk. Üç sert yumruğu kapıya indiğinde, gözleri pencereden sızan ışıklara takıldı. İçeride birilerinin olduğu aşikardı. "Sena!" diye bağırdı, oldukça gür bir sesle. Ardından kapıya daha sert vurdu. "Sena, seni almaya geldim çık dışarı!"

 

Murat Bey, huzursuz bir nefes verdi ve Aras'ın olduğu tarafa doğru birkaç adım attı. "Aras," dedi gözlerini kardeşinin üzerinde gezdirirken. "Tamam çıkarlar şimdi, gözünü seveyim sen sakin ol."

 

Aras, sertçe nefesini verdi. "Sakin falan olamam..." dedi ard arda zile basmaya devam ederken. "Ben Sena'yı almadan sakin falan olamam!"

 

Murat Bey, ne söylerse söylesin faydasız olacağını anlamıştı. Tek temenisi, Sena'nın zorluk çıkartmadan gelmesi ve Baran'ın içerde olmamasıydı. Eğer içerdeyse ve Sena da onun yanındaysa, o bile kardeşinin Baran'a yapacaklarını durduramazdı.

 

Aras, defalarca kez kapıya vurdu. Sinir bedeninden bir an olsun ayrılmıyordu. Eğer biraz daha bu sessizlik devam ederse kapıyı kıracaktı. "Sena!" diye gürledi tekrar.

 

O sırada, kapıda bir hareketlilik oldu. Aras'ın bakışları kapıya odaklandığında, istemsizce dişlerini sıkmıştı. Kapı aralandı ve en sonunda, sonuna kadar açıldı. "Efendim?" diye sordu Sena, oldukça rahat bir tavır takınarak.

 

Aras, bir adım geri sendeledi. Sena gerçektende o Baran denen adamın evindeydi. Merak, canını yakmıştı. Onu burada bulmak canını yakmıştı. Aynı, Sena'yı günler önce yaktığı gibi...

 

Bakışlarını karısının üzerinde gezdirdi. Herzamanki gibi nefes kesici görünüyordu ama tüm o umursamaz tavırların yanında yorgun bakan gözleri, uykusuz geçen saatlerin göstergesiydi. Aras, Sena'nın tam gözlerinin içine baktı ve bir süre bakışlarını oradan ayıramadı.

 

Sena ise bu karşılaşmayı beklesede, bunun bu kadar kısa bir sürede gerçekleşmesinin verdiği şaşkınlık içerisindeydi. Lâkin o bu şaşkınlığı gizlemeyi bu sefer başarabilmişti, tıpkı Aras'a baktığında vücudunu saran alevleri gizleyebildiği gibi...

 

Aras, Sena'dan bir saniye bile gözlerini ayırmadı. "Sena," diye mırıldandı, zorlukla. "Senin Baran denen herifin evinde ne işin var?"

 

Sena, derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti ama bunu yapmadı. Aras'a her baktığında, konakta olan olaylar aklına geliyordu ve ne yaparsa yapsın bu düşünceden kurtulamıyordu. Zihni alev alev yanıyor, bu alevler kalbine sıçrayıp orayı tutuşturuyordu.

 

Ve bu ateş hiç sönmüyordu.

 

Aras, sinirle soludu ve sakin kalmaya çalıştı. "Sana bir soru sordum Sena," diye konuştu, sesi istemsizce yüksek çıkmıştı. "Senin... bu evde... ne işin var?"

 

Gür ve sinirli sesi etrafta yankılandığında, Sena irkilerek Aras'a baktı ve gözlerime yerleşen sinire mâni olamadı. "Beklemiyordun değil mi?" diye sordu buz gibi bir sesle.

 

Aras, sinirle ensesini ovdu ve karısına baktı. "Bana cevap ver Sena..."

 

"Beklemiyordun çünkü acı çekip konakta kalmaya devam etmeme alışmıştın!" diye bağırdı Sena meydan okuyarak. Gözleri öfkeyle kocasına baktı. "Beklemiyordun çünkü acı çektirmeye alışmıştın!"

 

Aras, duraksadı. Karısının öfkesini ilk defa tam anlamıyla ve gerçekten hissediyordu. İlk defa, onun bu öfkesiyle yapamayacağı bir şey olmadığını hissediyordu. Yutkundu ve karısının gözlerinin içine baktı. "Ben sana isteyerek acı çektirmedim," diye mırıldandı az öncekine nazaran daha sakin bir sesle. "Bunu sen de biliyorsun."

 

Sena, kaşlarını kaldırdı ve Aras'a baktı. "Öyle mi?" diye sordu sert bir sesle. "Sen benim gözlerimin içine baka baka..." Zorlukla yutkundu ve gözlerini yumup tekrar açtı. "Sen benim gözlerimin içine baka baka o kızın yanına oturmasına izin verdin," Sesi yorgun ama sorgulayıcıydı. "Sen," diye tekrarladı. "Sanki senin karın ben değilde oymuş gibi onun yanına oturmasına izin verdin Aras!"

 

Aras, bakışlarını Sena'nın üzerinden ayırmadı. Karısının sözleri, canını hiç olmadığı kadar çok yakıyordu. Çünkü karısının haklı olduğunu kendiside gayet iyi biliyordu. Dudaklarını birbirine bastırdı ve eliyle ensesini ovdu. "Böyle mi intikam alıyorsun benden?" diye sordu yorgun bir sesle. "Bir gece yarısı, evden kaçarak mı alıyorsun intikamını? Boşanma davası açarak mı?"

 

Sena'nın dudaklarî alayla kıvrıldı. "Ben intikam falan almıyorum," diye konuştu soğuk bir sesle. "Ben sadece yapılması gerekeni yapıyorum, bence sende gerekeni yap ve sorun çıkarmadan boşanalım..."

 

Aras, öfkeyle nefesini verdi. Bu düşünce onu delirtiyordu. "Sen gerçekten buna ihtimal veriyor musun Sena?" diye sordu, sesi öfkeliydi. "Seni bırakacağımı aklın alıyor mu gerçekten?"

 

Sena zorlukla yutkundu. Boğazında düğümlenen yumru, ağlama isteğini arttırırken o buna inat duruşunu dikleştirdi ve Aras'a öfke dolu bakışlar fırlattı. "Ben senin beni sevdiğine hiç inanmadım ki..." diye konuştu dürüstçe. "Sana inanmama bir kere bile izin vermedin, şimdi beni bırakıp bırakmayacağına mı inanacağım?"

 

"İnanacaksın," dedi Aras, kesin bir sesle. "İnandıracağım..."

 

Sena, kafasını belli belirsiz salladı. "Bence sen, kendini bir çocuğun olacağı gerçeğine inandırsan daha iyi olur Aras," diye mırıldandığında sesi düzdü. "Çünkü ben bu gerçeği bile bile, seninle evli kalmayacağım."

 

Aras'ın bakışları karısının üzerinde gezindi. "Senden boşanmayacağım Sena," dedi kendinden emin bir sesle. "Ve kocan olarak, sana o Baran denen herifin evinde ne işin olduğunu soruyorum, bana bir cevap vermek zorundasın."

 

Sena, güldü. "Sana hesap vermek zorunda değilim," diye karşı çıktı. "Ayrıca neden şaşırıyorsun ki? Ben eğer yaptıklarınıza son vermezseniz tüm bunların olacağını söylememiş miydim? Giderim dememiş miydim? Şimdi sen geldin, bana senden boşanmayacağım dedin diye beni geri döndürebileceğini mi zannediyorsun?"

 

Aras, sinirle güldü ve karısına baktı. "Sena beni delirtme!" diye konuştu sonirle. "Çok basit bir soru sordum, senin, Baran itinin evinde, ne işin var?"

 

Sena, anlam veremeyen bakışlarla karşısındaki adama baktı. Onca yaltığı şeyden sonra gelip ona hesap sorabiliyorduya, gerçekten pes diyordu. Sinirleri feci halde bozulmuştu. Elleri kaşınıyordu ama bu kadar sinirlendiğini ona belli etmek istemiyordu. Çenesini kaldırdı ve Aras'a baktı. "Çok mu merak ediyorsun?" diye sordu rahat bir tavır takınarak. "Yardım teklif etti, bende kabul ettim," Kollarını önünde bağladı. "Rahatladın mı şimdi?"

 

Aras'ın kaşları çatıldı. "Yardım teklif etti..." diye mırıldandı ve sinirle karısına baktı. "Ve sende kabul ettin."

 

Sena umursamazca kafasını salladı. "Aynen öyle." dedi gözlerini kısarak. "Cevabını aldığına göre artık gidebilirsin," Kısık bir nefes verdi. "Bekleyenin vardır şimdi, ona git..."

 

Sena, söylediği bu can yakan cümleden sonra bir kaç saniye Aras'a baktı ve ardından kapıyı kapatmak için yeltendi. Lâkin Aras, bir adım ilerleyip çevik bir hareketle kapının kapanmasını engellediğinde, Sena'nın kaşları bir anda çatılmıştı.

 

Aras, sertce nefesini verdi ve Sena'ya baktı. "Şimdi bu evden çıkacaksın," diye mırıldandı sesindeki sert tınıyla. "Ve benimle geleceksin," Bir adım daha attı ve karısının kulağına doğru eğildi. "Bunu bir daha söylemeyeceğim Sena."

 

Sena, sinirle gözlerini yumdu ve bir kaç saniye öyle bekledi. Bu kadar diretmesi ona hem acı veriyor hemde sinirlendiriyordu. Gözlerini kıstı. "Gelmeyeceğim," diye diretti, düşünmeden.

 

Aras, şaşırmadı. Karısının sonuna kadar direteceğini biliyordu çünkü ona kızgın olduğunun farkındaydı. Ama karısının bilmediği bir şey vardı, o kolay kolay vazgeçmeyecekti. Aras, hafifçe kafasını çevirdi ve göz ucuyla abisine baktı. Ardından tekrar Sena'ya taraf döndü. "Gelmeyecek misin?" diye sordu düz bir sesle.

 

Sena duruşunu tekrar dikleştirdi ve kocasına baktı. "Gelmeyeceğim!" diye tekrarladı sözlerini.

 

Aras, kafasını hafifçe salladığında, Sena'nın bakışları onun üzerinde geziniyordu. Aras'ın dudakları hafifçe kıvrıldı. "Öyle olsun," dedi Sena'yı baştan aşağı süzerken. "Ama ben getirmesini bilirim..."

 

Aras, bunu söyledikten sonra Sena'yı ani bir hareketle kucağına aldı ve bir saniye bile beklemeden merdivenlerden inmeye başladı. Sena'nın gözleri kocaman açılmış ve dudaklarından ufak bir çığlık dökülmüştü. "Aras!" diye bağırdığında sesi öfkeliydi. "İndir beni, kafayı mı yedin sen?"

 

Aras, karısının bağırışlarına kulak asmadı ve arabaya doğru süratle yürümeye başladı. Murat Bey ise şaşkın bir suratla onları izliyordu. Aras, debelenen Sena'yı daha sıkı kavradı ve adımlarını hızlandırdı. "Biz çiftliğe gidiyoruz abi," diye konuştu abisine hitaben. "Soran olursa bilmediğini söyle."

 

Murat Bey, hâlâ şaşkındı ama kardeşinin söylediklerini duyunca kafasını sallamıştı. "Tamam."

 

Sena, kurtulmak için tekrar debelendi ve Aras'ın omzunu yumrukladı. "Gelmiyorum ben hiçbir yere!" diye bağırdı öfkeyle. "İndir beni!"

 

Aras, arabanın ön yolcu kapısını açtı ve Sena'yı arabaya bindirdi. Sena kaçmaya çalışsada onu engellemiş ve kapıyı kapatıp kilitlemişti. Sena öfkeye kapıyı zorladı ve açılmadığını görünce öfkeyle bağırdı. "Aç şu kapıyı Aras, aç!"

 

Aras, geçip kendi yerine oturdu ve kapıyı kapatıp arabayı çalıştırdı. Hemen yanı başında öfkeden deliye dönen karısı vardı ve Aras bu durumdan pek şikayetçi değildi. Ne olursa olsun yanında olmasını istiyordu, tek derdi buydu.

 

 

Sena'dan...

 

Yol, gözümün önünde akıp giderken, bağırıp çağırmaktan yorgun düşmüş bedenimi koltuğa yaslayıp kısık bir nefes verdim. Kendimi yine o konaktaki gibi yorgun ve bitkin hissediyordum. Neden böyle olmuştu? Ben, bir daha dönmeyeceğim diye yeminler ederken neden şuan Aras'ın arabasındaydım?

 

Beni zorla dize getiremeyeceğinin farkında değil miydi?

 

Zihnimi yoran düşünceler bir bir bedenimden firar etti. Kaşınmaktan kızaran ellerim, bedenimdeki yoğun stresin ve öfkenin fiziksel bir kanıtıydı. Bu durum, öfkemi kontrol etmemi zorlaştırıyor ve bitmeyen bu yol beni müthiş bir içsel sıkıntıya hapsediyordu.

 

Göz ucuyla Aras'a baktım. Bakışlarıma öfkenin ateşi sinmişti. "Senden nefret ediyorum," diye mırıldandım. Sesim öfkeme rağmen hissiz ve oldukça soğuktu.

 

Kurduğum bu kısa cümleye aldırış etmedi ya da ben öyle zannettim. Bakışlarını yoldan ayırmadı. "Şimdilik," diye yanıtladı beni, kendinden emin bir tınıyla.

 

Gözlerimi devirdim. "Niye ya niye?" diye çıkıştım sinirle. "Önce nefretimi kazanıyorsun, kabul edilemeyecek şeyler yapıyorsun... Sonra zor kullanarak beni yanında tutmaya çalışıyorsun!" Ellerimi saçlarıma geçirdim. "Ben artık kafayı yiyeceğim, ne yapmaya çalışıyorsun sen Aras?"

 

Aras, aynen az önce yaptığı gibi bakışlarını yoldan ayırmadı. "Çünkü beni sevdiğini biliyorum," diye konuştu sakin bir ses tonuyla. "Öfken geçince sen de anlayacaksın bunu."

 

Dudaklarımdan umutsuz bir nefes döküldü ve kafamı koltuğa yaslayıp gözlerimi yumdum. Artık hiçbir şeye anlam veremiyordum. Mesela konak şuan ne haldeydi? O insanların gidişime oldukça sevindiklerinin gayet farkındaydım lakin Murat Abi, Aras'ın beni yanına aldığını onlara söylerse hepsi sinirden kudururdu. Ama şuan bunları bile düşünecek halde değildim. Herşey o kadar karışık ve içinden çıkılamaz bir hâl almıştı ki, hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim.

 

Aras, arabayı çiftliğin bahçesinden içeri doğru sürdüğünde, suratı oldukça ciddi ve sertti. Baran'ın adı geçtiği için şuan sinirden kuduruyordu, bunu gayet iyi biliyordum. O da en az benim kadar sinirliydi ve ben onun sinirlenmesini şuan zerre umursamıyordum.

 

Araba durduğunda Aras, bekletmeden arabadan indi ve gelip benim kapımı açtı. "İn aşağı," diye konuştu sesini sakın tutmaya çalışarak.

 

Kollarımı önümde bağladım. "İnmeyeceğim," diye direttim buz gibi bir ses tonuyla. "Geri götür beni!"

 

Aras, sabır dilercesine gözlerini yumdu ve sonra tekrar açıp bana baktı. "Sana arabadan in dedim," diye konuştu tekrar. "Yoksa seni tekrar kucaklamak zorunda kalacağım, benim için hava hoş."

 

Gözlerimi devirdim ve sıkıntıyla nefesimi verdim. "Kafayı yiyeceğim," diye söylendim arabadan inip Aras'ın yanından geçerken. "Gerçekten kafayı yiyeceğim!"

 

Aras, kapıyı kapattı ve yürüyüp cebinden çıkardığı anahtarla çiftlik evinin kapısını açtı. Kapıyı sonuna kadar açıp geçmem için geriye çekildi ve ben somurtgan ve öfkeli bir suratla içeri geçip salona doğru ilerlemeye başladım. Moralim oldukça bozuktu ve şuan burada Aras'la beraber olduğum için kendimden nefret ediyordum.

 

Koltuklardan birine oturdum ve kollarımı önümde bağlayıp arkama yaslandım. Aras, kapıyı kapatıp olduğum tarafa doğru ilerlediğinde, ben bakışlarımı ondan ayırmış ve gözlerimi devirerek ona sırtımı dönmüştüm. Gözlerimi etrafta gezdirdim ve huzursuz bir nefes verdim. En son buraya geldiğimizde Dicle, Aras'ı aramış ve Aras'ta beni umursamadan o telefonu yanıtlamıştı. Zaten ne olduysa ondan sonra olmuştu. O anları hatırlayınca vücuduma büyük bir öfke hücum ediyordu.

 

Aras, geçip tam karşımda ki tekli koltuğa oturdu. Bakışları benim üzerimde gezinirken suratı oldukça ciddiydi ve öfkesini gizlemek için büyük bir çaba sarf etiğinin farkındaydım. Bir süre konuşmadan beni izledi. "Evet," diye mırıldandı düz bir sesle. "Şimdi tek tek anlatıyorsun, o Baran denen itin evinde ne işin vardı senin?"

 

Alayla güldüm ve Aras'a baktım anlam veremeyen bakışlarla. "Sana söylediğimi hatırlıyorum," diye konuştum buz gibi bir sesle. "Ha bir daha duymak istiyorsan bir daha söyleyeyim; yardım teklif etti ve bende kabul ettim. Anlatabildim mi?"

 

Aras, geriye doğru yaslandı ve sinirle dişlerini sıktı. "Benim ayarlarımla oynama Sena," diye mırıldandı adeta tıslayarak. "Bu sefer gerçekten öldürürüm o herifi!"

 

Kaşlarımı kaldırdım ve öne doğru eğilip Aras'ın yüzüne baktım. "Kanına dokundu değil mi?" diye sorduğumda çenesi kasılmıştı. "Sırf kaldığım ev ona ait diye öfkeden deliriyorsun," Dudaklarımın kenarı tekrar alayla kıvrıldı. "Senin bu gördüğün benim yaşadıklarımın çeyreği bile değil, nasılmış Aras Bey?"

 

Aras, gözlerini gözlerime dikti. "O başka bu başka," diye konuştu ciddi bir ses tonuyla. "O Baran denen adamın nasıl bir şerefsiz olduğunu sen gayet iyi biliyordun, tam burada sana o herifin kız kardeşime yaptıklarını anlatmıştım ve sen o herifin yardımını kabul ettin öyle mi?"

 

Gözlerimi ondan ayırmadım ve suratıma yerleşen meydan okumayla Aras'a baktım. "Sen beni fazla hafife alıyorsun Aras," diye mırıldandım sakin bir ses tonuyla. "Damarıma basıldığında nasıl kötü bir kadına dönüştüğümü bilmiyorsun henüz," Gözlerimi hafifçe kıstım, "Ama göreceksin, göstereceğim."

 

Arkama yaslandım ve Aras'a bakmaya devam ettim. Sinirliydi ama benimde sinirli olduğumu bildiğinden sakin davranmaya çalışıyordu. Gözlerini tekrar gözlerime dikti. "Böyle yaparak eline bir şey geçmeyecek Sena," dediğinde sesi düzdü. "O yüzden böyle saçma sapan davranıp, daha fazla diretmeye çalışma, senden boşanmayacağım."

 

Sinirle ona baktım. "Elinden geleni ardına koyma," diye meydan okudum kendimden emin bir sesle. "Sen ve o Dicle denen gerizekalıyı yan yana gördükten sonra, benim seninle yan yana gelme gibi bir ihtimalim olamaz zaten, olsa da ben oldurtmam, şüphen olmasın."

 

Aras, kısık bir nefes verdi. "Konumuz Dicle mi şuan?" diye sordu bana bakarak.

 

Kafamı salladım. "Evet," diye konuştum düşünmeden. "Hani senin yanına oturttuğun, karnında senin çocuğunu taşıyan kadın..." dediğimde alayla güldüm. "Şimdi sen benim yanımdasın diye ayılıp bayılmaya başlamıştır, neyse gidince gönlünü alırsın yapmadığın şey değil sonuçta..."

 

"Sena."

 

"Belki de ben olmadığım için seninle aynı odada kalmaya da başlamıştır," dedim onu umursamayarak. "Söylesene, çocuğa isim falan düşündünüz mü beraber?"

 

"Sena, yeter artık." diye konuştu Aras, sert bir sesle. "Kapat konuyu!"

 

Kafamı salladım. "Ben konuşmayı kesince hiçbir şey düzelmeyecek Aras," dedim rahat bir sesle. "Ayrıca tüm bunları ben kafamdan uydurmuyorum, hepsi yaşanmış ve yaşanacak olan şeyler, gerçek bu, sen de alışsan iyi edersin."

 

Güldü, "Öyle bir niyetim yok," dedi arkasına yaslanarak. "Seninde olmasın."

 

Sinirle ona baktım ve yerimden kalkarak, merdivenlere taraf yürümeye başladım.

Arkamdan bağırdı. "Nereye?"

 

"Uyuyacağım," diye karşılık verdim yüksek bir sesle. "Müsaade edersen!"

 

Güldüğünü işitsemde ona aldırış etmedim ve hızlı ve sınırlı adımlarla merdivenlerden çıkıp odalardan birine girdim. Kapıyı arkamdan sertçe kapattığımda, oldukça öfkeliydim. Ellerimi saçlarıma geçirdim ve sıkıntıyla ofladım. "Allah kahretsin," diye bağırdım kendime hakim olamayarak. "Allah hepinizin belasını versin! Yeter artık, yeter!"

 

Öfkeyle nefesimi verdim ve geçip odadaki büyük yatağa oturdum. Aras pes edeceğe benzemiyordu ama bende pes etmeyecektim. Ona geri dönme gibi bir ihtimal söz konusu dahi değildi benim için. Kendime ufacık bir saygım varsa, ben o konağa bir daha asla dönmezdim.

 

Tekrar ayağa kalktım ve pencereden dışarı baktım. Etraf karanlıktı ve atların kaldığı büyük ahırlardan ve uzaktaki ağaçlardan başka hiçbir şey gözükmüyordu. Pencereyi açtım ve rüzgârın içeri süzülmesine izin verdim. Kaçmaya çalışmak tam bir delilikti çünkü burası hem çok yüksek hem de tek başıma yolumu bulamayacağım kadar karanlık ve izbeydi. Derin bir nefes aldım. Rüzgâr sertçe esip saçlarımı ve ince tül perdeyi uçurduğunda gözlerimi yumdum ve tüm bu olanların bir an önce geçmesini diledim.

 

Geçmeliydi, yoksa ben delirecektim.

 

🌑

 

Göz kapaklarımı zorlukla aralayıp, kafamı hafifçe kaldırdığımda boynuma giren müthiş ağrıyla beraber dudaklarımdan ufak bir inilti döküldü. Saat kaçta uykuya dalmıştım bilmiyordum ama hava çoktan aydınlanmıştı. Başımda ufak bir ağrı vardı ve rahatsız bir pozisyonda uyuyakaldığım için boynum tutulmuştu.

 

Hafifçe doğruldum ve çıplak ayaklarımı parke zeminle buluşturdum. Kendimi oldukça sersemlemiş hissediyordum. Bakışlarımı odanın içinde gezdirdim ve dün gece olanları anımsadım. Şuan bu çiftlikte Aras'la beraber olduğumu anımsadığımda başımdaki ağrı şiddetlenmeye başlamıştı. Sıkıntıyla ofladım ve ayağa kalktım. Adımlarım beni banyoya doğru yönlendirirken ayakta durmakta bile zorluk çekiyordum. Banyoya girdim ve buz gibi suyu açarak yüzüme defalarca kez su çarptım. Bu ayılmama biraz olsun yardımcı olabilirdi. Soğuk suyun yarattığı şok etkisi beni yavaş yavaş kendime getirdiğinde suyu kapatıp dolaplarda ki temiz havlulardan birini elime aldım ve yüzümü kuruladım. Kendimi oldukça bitkin hissediyordum.

 

Derin bir nefes alıp banyodan çıktım ve kapıya doğru yöneldim. Zihnim allak bullaktı ve ben hiçbir şey düşünemiyordum. Kapıyı açıp odadan çıktığımda, aşağıdan bir takım sesler geldiğini işittim, Aras olmalıydı.

 

Ben aşağı indiğimde ilk işim mutfağa yönelmek olmuştu ama salondaki masaya bir kadın tarafından kahvaltı kurulduğunu gördüğümde mutfağa gitmekten vazgeçip salona doğru ilerledim. Orta yaşlardaki kadın geldiğimi farkettiğinde, elindeki tabakları masaya bıraktı ve gülümseyerek bana taraf döndü. "Günaydın Gelin Hanım," dedi kafasını hafifçe sallayarak.

 

"Günaydın," diye yanıtladım onu.

 

Kadın gülümsemeye devam etti. "Ben Seher bu arada," dedi yumuşak bir sesle. "Burada, çiftlikte çalışıyorum."

 

Kafamı salladım. "Memnun oldum," diye mırıldandım düz bir sesle. Ardından gözlerimi etrafta gezdirdim. "Aras nerede?"

 

Adının Seher olduğunu öğrendiğim kadın, kafasını hafifçe yana eğdi ve bana baktı. "Aras Ağam sabah çıktıydı ama gelir şimdi."

 

Gözlerimi kıstım. "Nereye gittiğini söylemedi mi?" diye sordum ruhsuz bir sesle.

 

Kadın bilmediği belirtircesine kafasını salladı. Kapıya taraf baktım, ardından pencerelere. Acaba çıksam yakalanır mıydım?

 

"Bu arada çiftlikte bir sürü adam var," diye konuştu Seher, içimi okumuş gibi. "Bana düşmez ama, Aras Ağam bizi sıkı sıkıya tembihledi, çıkmak gibi bir niyetiniz varsa kusura bakmayın ama buna katiyyen izin vermemem emredildi."

 

Gözlerimi devirdim ve sıkıntıyla ofladım. "Aman izin vermesin," dedim geçip sandalyelerden birine otururken. "Beni ancak böyle tutabilirdi zaten, elimde olsa bir saniye durmam burada!"

 

Seher Hanım, tekrar gülümsedi ve mutfağa taraf yöneldi. Tekrar ofladım ve arkama yaslandım. Sırf kaçmayayım diye etrafa bir sürü adam yığmıştı ve kim bilir şuan neredeydi. Belki de konağa gitmişti ama bu şuan zerre kadar umurumda değildi. Umurumda olan tek şey bu saçmalığın bir an önce son bulmasıydı. Aras öyle aniden beni buraya getirince telefonumu bile yanıma alamamıştım ve dışarda ne olup bittiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

 

Bir kaç dakika sonra, kapının açılma sesi kullağıma dolduğunda, kafamı o tarafa doğru çevirdim ve onunla göz göze geldim, Aras'la. Yüzü herzamanki gibi ciddiydi ama beni gördüğünde dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. "Bakıyorum da yolumu gözlemeye başlamışsın," dedi alaycı bir sesle. "Bu da bir şey."

 

Sinirle ona baktım. "Ben ne senin yolunu gözleyeceğim be?" diye sordum yüzümü buruşturarak. "Dicle gözlesin senin yolunu!"

 

Söylediğim şeye zerre aldırış etmeden, geldi ve karşımdaki sandalyeyi çekerek, rahat bir tavırla karşıma oturdu. Birkaç saniye boyunca beni incelediğinde gözlerimi tekrar devirdim ve kollarımı önümde bağlayarak sinirle ona baktım. "Adam yığmışsın birde kapıya," dedim buz gibi ve sinirli bir ses tonuyla. "Böyle yaparak beni yanında tutabileceğini zannediyorsan çok yanılıyorsun Aras!"

 

Aras, hafifçe gülümsedi. "Biraz sakin olmayı deneyemez misin?" diye sordu gözlerime bakarak. "Bak etrafına, Dicle yok, Hatice Hanım yok, konaktakiler yok..."

 

Sinirle nefesimi verdim. "Sen varsın ya, sen varsın!" diye çıkıştım öfkeyle. "Ben burada kalmak istemiyorum neden anlamıyorsun beni? İs-te-mi-yo-rum!"

 

Aras'ın tavrında en ufak bir değişiklik olmadı. "Anlaşılan senin öfken hâlâ geçmemiş," dedi yüzüme bakarak. "Olsun, bizde geçene kadar bekleriz... Nasıl olsa bolca vaktimiz var öyle değil mi?"

 

Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki, zilin çalmasıyla aniden duraksadım. İkimizinde bakışları kapıya taraf döndüğünde, Aras oturduğu yerden kalktı. Kaşları hafiften çatılmıştı, bu demek oluyordu ki, gelen kişinin kim olduğundan onun da haberi yoktu. Ağır adımlarla kapıya doğru ilerlediğinde bende ayaklandım ve onun peşinden kapıya doğru ilerledim. Aras, bekletmedi ve kapıyı açtı.

 

Gördüğüm kişi, gözlerimin kocaman açılmasına neden olurken, Aras'ın suratına öfkenin en net hâli aniden yerleşmişti. "Senin burada ne işin var lan!" Aras, adeta kükrercesine bunu söyleyip Baran'ın yakalarına yapıştığında, hafifçe geri sendeleyip onlara baktım.

 

Baran'ın yüzündeki sırıtış, Aras'ın onun yakasına yapışmasıyla sona erip yerini korkak ciddi bir ifadeye bıraktığında, Aras sert bir yumruğu Baran'ın suratına geçirdi ve onu aniden yere yığdı. "Ulan canına mı susadın it oğlu it!"

 

Baran, kanayan burnunu tuttu ve bir kaç kere öksürdü. Aras'ın öfkesi asla yatıştırılamayacak türdendi. Öyle ki gözleri adeta ateş saçıyordu. Baran'a tekrar saldıracağı sırada hızla koşup önüne geçtim ve onu engellemeye çalıştım. "Aras, dur!" diye bağırdığımda beni duymadı bile. Art arda Baran'a küfürler savuruyordu. Kolunu sertçe kavradım ve tekrar bağırdım. "Tamam sakin ol!"

 

Baran, bize taraf baktı ve alaycı bir sırıtış yüzüne yayıldı. "Ne oldu Aras?" diye konuştu boğuk bir sesle. Ardından öksürdü. "Karının benim evimde kaldığını duyunca öfkeden deliye dönmüşsün."

 

Baran'a öfkeyle baktım. "Gerizekalı sussana!" diye bağırdım. Bu adam kendini Aras'a öldürtmek mı istiyordu?

 

Aras, Baran'a taraf yürüdü ve onu yerden bir çöp poşeti gibi kaldırıp sert bir kafa attı. Baran'ın kafası geriye doğru savrulurken Aras durmadan yumruklarını geçirdi karnına. Baran'ın yüzü saniyeler içinde kana bulanmıştı ve Aras durmaksızın yumruklarını savurmaya devam ediyordu. "Ulan ben seni kaç defa uyardım?" diye bağırdı etrafı inletecek bir sesle. "Sana karımdan uzak dur demedim mi? Adını ağzına alırsan gebertirim demedim mi lan!"

 

Bir yumruk daha, ardından bir yumruk daha... Öyle bir vurdu ki Zeynep'in acısını çıkartırcasına... Dün olanların acısını çıkartırcasına....

 

Baran sesini dahi çıkartamıyor sadece boğuk bir sesle inliyordu. Etrafıma baktım. Etraftaki adamlar bizi izliyordu ama hiçbiri tek bir hareket dahi etmiyorlardı. Tekrar Aras'a baktım. "Aras, dur öldürecesin adamı!" diye bağırdım koluna tutunarak. "Lütfen bırak!"

 

Aras'ın bakışları bana değdi. Birkaça saniye beni izledi ve elleri gevşedi. Baran yere yığıldığında, Aras'ın gözleri benim üzerimdeydi. Korkuyla ona baktım ve durmasını isteyen bir ifadeyle kafamı salladım. Baran'a baktı sonra tekrar bana. "Bu sefer değil Sena'm," dedi tam gözlerimin içine bakarak. "Bu sefer değil."

 

Sadece bir saniyede belindeki silahı çıkardı ve emniyet kilidini kapatarak namluyu yerde yatmakta olan Baran'a doğrulttu. Korku dolu gözlerle Aras'a baktım. "Hayır," dedim sesim korkudan titrerken. "Aras lütfen, bı... bırak o silahı!"

 

Aras, bana bakmadı. Delirmek üzereydim, bu sefer öldürecekti Baran'ı. Etrafıma baktım. Adamlar hâlâ sessizdiler. "Ya biri bir şey y

apsın!" diye bağırdım. "Aras lütfe..."

 

Ve patlayan silah, tüm kelimeleri bir anda yuttu...

 

Bölüm Sonu...

 

Loading...
0%