Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm "Mi̇dyat"

@k_blackfire

İki gün sonra...


Deliksiz bir uyku uyumuşken, duyduğum ayak sesiyle aniden aralandı gözlerim. Bir yandan gözlerimi ovuştururken bir yandan da doğrulmaya çalışıyordum.


Doğrulup oturur pozisyona geldiğimde ayak seslerinin Aras'a ait olduğunu anlamıştım. Sanırım erken kalkmıştı. Üzerinde yine ona çok yakışan siyah bir takım elbise vardı.


"Günaydın!"

Yorgun bir ses tonuyla bunu söylediğimde ondan bir cevap alamayıp kaşlarımı çattım. Yok bu adam gerçektende çok kabaydı. İki gündür doğru dürüst tek bir kelime konuşmamıştık onunla.


Saat sekize geliyordu. Uyandığıma aldırmadan koluna saatini takarken bende artık kalkmam gerektiğini düşünüp ayağa kalktım. Gözlerimi ovuştura ovuştura yüzümü yıkamak için banyoya doğru ilerlerken Aras'ın erkeksi ses tonunu duymamla beraber aniden duraksadım.


"Çabuk ol! Kahvaltıya beraber inmemiz gerekiyor."

Bir emir niteliğinde söylediği bu cümleyle birlikte sadece bitkin bir şekilde kafamı sallamakla yetindim.


Dolaba doğru yönelip gözüme kestirdiğim kıyafetleri elime alarak tekrar banyoya yöneldim. Onun önünde giyinecek halim yoktu sonuçta.


Yüzümü yıkayıp uykunun sersemliğini üzerimden attıktan sonra hızlı bir şekilde kıyafetlerimi giydim. Kıyafetlerin çoğu yeni alındığı için gayet şık giysilerdi. Saçlarımı biraz tarayıp doğal haliyle bıraktım. Zaten hafif dalgalı oldukları için herhangi bir işleme gerek yoktu.


Aynada son kez kendime bakıp odadan çıktığımda Aras 'sonunda' dercesine gözlerime baktı. Gözlerimi devirme isteğimi yenip telefonumu elime aldım ve ardından ağır adımlarla Aras'ın yanına doğru ilerledim.


Odadan çıkıp avluya indiğimizde herkes neredeyse uyanmıştı. Henüz hiçbiriyle doğru düzgün konuşmuşluğum yoktu. Sadece üstünkörü tanıştırılmıştım o kadar.


İki gün boyunca hayırlı olsuna gelen bir sürü insanla uğraşmıştık. Konak dün o kadar kalabalıktıki aile fertleriyle misafirleri ayırt edemiyordum.


Babamlar dün gece İstanbul'a dönmüşlerdi. Onlara olan kızgınlığımı zorda olsa gizlemeye çalışmıştım lâkin pek bir işe yaradığını zannetmiyordum.


Konaktaki hizmetçiler kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa doğru koşuşturup duruyorlardı. Herkes yavaş yavaş masaya otururken bizde 'günaydın' deyip yerimize geçtik. Hasan bey ve Hicran Hanım'da ağır adımlarla ilerleyip masaya oturduklarında herkes kahvaltıya başlamıştı. Aras ağabeyleriyle ciddi bir şekilde iş hakkında konuşurken Hatice hanım'ın bana olan kıskanç bakışlarını umursamayıp kahvaltımı yapmaya başladım.


Aras'ın iki tane ağabeyi vardı. Ahmet ve Murat ağabey. Hatice Hanım, Murat ağabeyin karısıydı. Geldiğimden beri benden pek hazetmediğini açıkça belli ediyordu. Hatice hanım ve Murat ağabeyin Serhat adında genç bir oğullarıda vardı. Neyseki oğlu annesine nazaran gayet saygılı bir çocuktu.


Ahmet ağabey ise kardeşlerin en büyüğüydü, karısı Nurcan abla, Hatice Hanım'a göre oldukça güleryüzlü bir kadındı. Benimle neredeyse aynı yaşta olduklarını tahmin ettiğim iki kızları vardı; Gönül ve Merve.


Sofrada herkes kahvaltısını ederken benim yaşlarımda bir kız çekingen bir tavırla gelip Hatice Hanım'ın yanındaki sandalyeye oturdu. Kızın yüzü bana oldukça tanıdık gelmişti. Biraz düşündükten sonra bu kızın düğünde Aras'a bakan kız olduğunu anımsadım. Demekki ailedendi ama eğer ailedense iki gündür neden bu kızı görmemiştim?


Kız üzgün bir tavırla yanımda oturan Aras'a baktığında bu bakışın düğündeki bakışla aynı olduğunu anlamıştım. Kızın bu bakışlarına anlam veremezken, Aras'ın ona bakıp bakmadığını merak edip ona taraf baktım. Abisiyle olan konuşması bitmişti lakin yine kaşları çatıktı.


Kızın kim olduğunu çok merak etmiştimki öbür yanımda merakımı giderebilecek bir kişi oturuyordu. Nigâr abla.


"Abla, bu kız kim?"

Sadece Nigâr abla'nın duyabileceği bir şekilde bunu sorduğumda Nigâr abla önce kıza, sonra da bana baktı.


"Dicle, Hatice'nin yeğeni!"

Bunu duyduğumda sesimi biraz daha kısarak sorar gözlerle Nigâr ablaya baktım.


"Pekii, buradamı yaşıyor?"


"Evet! İki sene önce annesi vefat etti, Hatice'den başka kimsesi olmadığı için burada yaşıyor."

Nigâr abla bunu derken 'anladım' dercesine kafamı salladım. Demek kimsesi yoktu.


Nigâr abla gülümseyip kahvaltısına döndüğünde duyduğum kadın sesiyle kafamı sesin geldiği yöne çevirdim.


"Eee alışabildinmi konağa Senacığım?"

Nurcan abla güler bir yüzle bunu sorduğunda bende aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdim.


"Alışmaya çalışıyorum."

Herkes konuşmayı kesip bizi dinlemeye başlamıştı. Dikkatlerin üzerimde olması beni gererken Hatice Hanım ukâlâ bir tavırla söze katıldı.


"İstanbuldan sonra buraya alışmak zor olmasın? Biliyorsun buralar başka yere benzemez!"

Bu ukâlâ tavrı beni sinir ederken sert bir yüz ifadesiyle ona baktım. Bu kadının derdi neydi? Daha geleli iki gün bile olmamışken bana böyle davranmasına anlam veremiyordum.


Oldukça rahat görünmeye çalıştım ancak sinirim yüzümden belli oluyordu. Tamam bu formanite bir evlilik olabilirdi ama kendimi asla ezdiremezdim.


"Merak etmeyin Hatice Hanım, ben zora alışığım!"

İmalı bir şekilde bunu söylediğimde Murat ağabeyde Hatice Hanıma sus dercesine baktı. Hatice Hanım ukâlâ bir tavırla arkasına yaslandığında bende tekrar önüme döndüm. Bu kadın sinirlerimi bozuyordu.


Nurcan ablada sinirli bir şekilde Hatice ablaya bakıyordu. Bir süre daha baktıktan sonra yüzüne nisbet yapar gibi bir gülümseme yerleştirip Dicle'ye taraf baktı.


"Ne o Dicle, hiç yüzün gülmüyor bu aralar?"

Bu cümle içinde birçok ima barındırıyordu ama ben anlayamamıştım. Nurcan ablanın bu sözüyle masadaki gözler ona çevrilmişti. Aras'a taraf baktığımda suratı herzamanki gibi sertti. Sofradakilerin yüzünde anlamlandıramadığım bir gerginlik oluşmuştu.


Dicle Nurcan ablanın bu sözünü duyduğunda kafasını yavaşça kaldırdı. Afallamış gibiydi. Ne vardı ki bu cümlede?


"H-hiç, yok birşey."

Dicle bunu söylerken Nurcan abla tekrar ağzını açıp birşey söylemeye yeltendi lâkin Hasan Bey'in yapmacık bir şekilde öksürmesi onu susturmuştu. Olan bitene anlam verememiştim ama bu kızda birşey vardı sanki...


***


Kahvaltı bittiğinde Hasan Bey, Aras ve ağabeyleri şirkete gitmek üzere evden çıktıklarında bizde konaktakilerle baş başa kalmıştık. Avludaki büyük koltuklardan tek kişilik olanına Hicran Hanım oturmuştu ve yine oldukça somurtgandı. Gönül, Merve ve adının Dicle olduğunu öğrendiğim kızda öbür koltukta oturmuşlardı.


Nurcan abla elindeki kahveyi ortadaki büyük masanın üzerine koyup heyecanlı bir tavırla bana baktı.


"Ay Sena! Size yapılan düğün bütün Mardin'in dilinde. Çok güzel bir düğündü..."

Bu sözlerine gülümseyerek karşılık verirken Nurcan abla Dicle'ye imâlı bir bakış fırlattı. Bu bakış onu pek sevmediğini gösteriyordu ama nedenini anlayamamıştım.


"Sende ne şanslıymışsın gelin hanım, tam şirketiniz battı derken kaptın taş gibi oğlanı!"

Hatice Hanım iğneleyici ses tonuyla bunu söylediğinde sinirle kafamı ona çevirdim. Bu kadının derdi neydi? Daha geleli iki gün bile olmamıştı ama bana bilendiği açıkça belliydi.


"Zorunuzamı gitti Hatice Hanım!"

Sert bir şekilde bunu söylerken o ukâlâ tavrını hiç değiştirmemişti. Bu konakta yeniydim ve daha ilk günlerden kavga çıksın istemiyordum ama bu kadın sınırları çok zorluyordu. Daha bir kaç saate beni delirtmeyi başarmıştı.


"Valla onu bunu bilmem ama kıymetini bil! Sonra bir bakmışsın elinden kayıvermiş. Sonuçta çok hızlı oldu gelişin..."


Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki Nigâr abla benden önce davranıp konuşmaya başladı.


"Senin bu konağa nasıl geldiğini biz çok iyi biliyoruz Hatice!"

Nigar abla bunu dediğinde Hatice Hanım'ın yüzü düşmüştü. Ne demek istediğini anlamamıştım ama zoruna giden birşey olduğu belliydi.


"Ben kötü birşey söylemedim! Hem ben bu konağa gelin geldiğimde ne eziyetler çektim. Onun için çok şanslı demişt..."

Hatice Hanım'ın ukâlâ tavrı ses tonuna yansırken, Hicran Hanım onun sözünü keserek sessizliğini bozdu.


"Lafını bil de konuş Hatice!"

Sert bir şekilde bunu söylediğinde Hatice Hanım tek bir kelime dâhi söylemedi.


Oldukça sinirli bir ruh haline bürünmüşken Nigâr ablanın sesini duymamla beraber kafamı ona taraf çevirdim.


"Hadi Sena, biz mutfağa geçelim. Buranın havası iyice bozuldu!"

Hatice abla imâlı bir şekilde bunu söylediğinde bende onu kafamla onaylayıp hızla ayağa kalktım. Nurcan abla gideceğimizi gördüğünde oda hızlı bir şekilde ayağa kalktı.


"Ay durun bende geleceğim!"

Nurcan abla bunu dediğinde üçümüz beraber mutfağa doğru yürümeye başladık. Daha ikinci günden gerilim hatsafaya tırmanmıştı ve gerçektende çok sinirliydim.


Mutfakta dört kişi hummalı bir şekilde çalışırken, içlerinden genç olanı bize taraf bakıp ellerini önünde birleştirdi.


"Buyrun hanımım!"


"Bize üç kahve yap Zehra!"

Nigâr abla bunu dediğinde kadın kafasını sallayıp kahveleri yapmaya başladı. Bizde köşedeki masaya geçip oturduk. Hatice Hanım'a olan sinirim hâlâ üzerimdeyken Nurcan abla hemen söze başladı.


"Bu Hatice bir gün elimde kalacak valla!"

Nurcan abla bunu dediğinde bende saçlarımı geriya atıp ferahlamaya çalışıyordum. Şu an oldukça gergindim ama kafamı kurcalayan bir soru vardı.


"Hatice Hanım'ın benimle derdi ne?"

Hızlıca bunu sorduğumda Nurcan abla önce Nigâr ablaya sonra da bana baktı.


"Bu Hatice herzaman böyle, tam dayaklık anlayacağın!"

Nurcan ablanın bu sözleri beni gülümsetirken samimi bir tavırla konuşmasına devam etti.


"Neyse bırakalım şu Hatice'den konuşmayı! Biraz da sen anlat bakalım nasıl gidiyor evlilik!"

Nurcan abla bunu sorduğunda bende istemsizce gerilmiştim. Aras'la olan evliliğim formaniteydi lâkin onlar bunu bilmiyordu. Mecburen yalan söyleyecektim.


"Şimdilik herşey yolunda!"

Ben bunu derken adının Zehra olduğunu öğrendiğim kadın kahveleri getirmişti. Nurcan abla eline kahvesini alıp tekrar bana baktı.


"Aman aman! Iyi olsun zaten. Birde şu Haticelerin ağzına laf vermeyin!"

Nurcan hanıma gülümseyip kahvemi yudumlamaya başladım.


***


Mutfağa geldiğimizde zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Nurcan ablanın muhabbeti gerçektende sarıyordu. Baya neşeli bir kadındı. Herkesi kolay kolay sevmezdim ama Nigâr abla ve Nurcan ablayı gerçektende sevmiştim.


Akşama az kalmıştı ama hava hâlâ aydınlıktı. Birazdan hava kararmaya başlardı ve bu yüzden hafiften rüzgar esmeye başlamıştı.


Bu kahveden sonra içtiğimiz kaçıncı çaydı bilmiyorum ama bir süre çay görmek istemiyordum(!)


"Ama Ahmet'im bensizliğe hiç dayanamaz. Bak Nigâr biliyor! Değilmi Nigâr."

Nurcan abla bunu derken, Nigâr ablada dalgaya alarak kafasını sallıyordu.


Eğlenceli muhabbetimiz akıp giderken, duyduğum sesle aniden irkildim. Kapı çarpma sesine benziyordu. Mutfaktaki herkez panikle ayağa kalktığında gür bir erkek sesi avluda yankılanıyordu.


"Ne işin vardı kız senin dışarıda!"

Bu Hasan Bey'in sesiydi. Dehşetle ayağa fırlayıp kapıya yöneldiğimde herkes peşimden gelmişti.


Avluya geldiğimde gördüğüm manzara beni oldukça şaşırtmıştı. Hasan Bey, Merve'nin saçından tutmuş avlunun ortasına sürüklüyordu. Merve acı içinde ağlarken Hasan Bey baya sinirli gözüküyordu.


"Valla bir yere gitmedim dede, iki dakika kapıya çıkmıştım sadece!"

Merve zorlukla bunu söylerken Nurcan abla hızla yanlarına gitmişti.


"Baba bırak, kurbanın olayım!"

Nurcan abla yalvarırcasına bunu söylediğinde Hasan Bey umursamadan Merve'ye bir tokat attı.


"Baba yapma!"

Nigâr abla bunu söyleyip hızla yanlarına giderken bende ne olduğunu anlamaya çalışıyordum


"Sen koskoca Hasan ağa'nın adınımı kirleteceksin lan!"

Hasan Bey Merve'ye bağırırken sesi bütün avluda yankılanıyordu. Nasıl bu kadar acımasız olabiliyordu?


Tüm hizmetçiler kenarda olan biteni izliyordu. Nurcan abla ve Nigâr abladan başka kimse sesini çıkartamıyordu. Hicran Hanım müdahale etmeksizin ayakta dururken, Hatice Hanım merdivenlerde durmuş keyif alırcasına onları izliyordu.


Merve gerçektende bitik durumdaydı. Hasan Bey'in attığı tokatın etkisiyle dudağı patlamıştı. Bu hâli içimi dehşete düşürürken Hasan bey bağırmaya devam ediyordu.


Tüm bunlar yaşanırken, Gönül ve Dicle Hatice Hanım'ın yanında durmuş, adeta titreyerek onları izliyordu.


Birşey yapmalıydım. Merve'ye işkence yapmasına daha fazla izin veremezdim. Her ne yapmış olursa olsun ona böyle acı çektiremezdi.


Derin bir nefes alıp sinirli bir tavırla onlara doğru yürüdüm. Böyle birşey yaşanırken kendime hakim olmam imkansızdı.


Avlunun ortasına geldiğimde Hasan Bey Merve'ye bir tokat daha attı. Merve sendeleyerek yere düşeceği sırada onu kolundan kavrayıp arkama aldım.


"Yeter! Bırakın kızı!"

Herkes şaşkınlıkla bizi izlerken onları umursamayıp Hasan Bey'e bakmaya devam ettim.


"Çekil aradan Gelin!"

Hasan bey sert bir tavırla bunu söylediğinde sinirle kafamı salladım.


"Çekilmeyeceğim! Bu kıza böyle davranamazsınız!"

Herkes suspus bizi dinliyordu. Merve arkamda hıçkırıklarla ağlarken Hatice Hanım'ın sesini duymamla sinirim hatsafaya çıkmıştı.


"Çekil aradan yeni gelin! Dedeyle torun arasınamı giriyorsun? Kim bilir ne yapmıştır!"

Hatice cadısı bunu söylediğinde Nurcan abla sert bir şekilde bağırdı.


"Bana bak Hatice! Kes sesini, yırtmayayım ağzını!"

Nurcan ablanın bu çıkışıyla Hatice cadısından ses çıkmadı. Hatice cadısı diyorum çünkü bu kadın sabrımı iyice zorlamıştı.


"Gelin! Çekil aradan!"

Hasan bey tekrar bunu söyledikten sonra Merve'ye yöneldığinde iki adım geri giderek Merve'yi ondan uzaklaştırdım.


"Hayır! Böyle davranmaya devam ettiğiniz sürece çekilmeyeceğim!"

Ben bunu derken Hasan bey iyice sinirlenmişti ama bu umurumda bile değildi. Çünkü bende yeterince sinirliydim.


"Torun benim torunum! Nasıl davranacağımı bir tek ben bilirim. Şimdi çekil aradan kırmayayım kalbini!"


"Ne oluyor burada!"

Avlu kapısının açılma sesini duyduğumda benimle beraber herkes kafasını kapıya çevirdi.


Kafamı çevirmemle beraber karşılaştığım bir çift siyah göz gerginliğimi arttırmıştı. Yüzümdeki sinirli ifadeyi bozmadan Aras'a bakmaya devam ederken onun da sert bakışları üzerimdeydi.


Aras'ın gelmesiyle bütün sesler kesilmişti. Aras yanımıza doğru yürürken Ahmet ağabey ve Murat ağabey de avlu kapısından içeri girmişti. Peşlerinden Serhat'ı da gördüğümde bütün aile buradaydı.


Aras yanımıza geldiğinde, sert tavrını bozmadan önce bana sonra da Merve'ye baktı.


"Ne oluyor burada dedim!"

Aras az öncekine nazaran daha sert çıkan ses tonuyla bunu sorduğunda Hicran Hanım bir kaç adım yaklaşarak yanımıza geldi.


"Ne olacak oğlum! Karın daha ikinci günden dedeyle torun arasına giriyor. Bu fesatlık değilmi?"

Bunu duyduğumda gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Bu dede torun muhabbeti uzayıp gidecekti sanırım. Bu sözler sinirimi arttırırken sert bir tavırla Hicran Hanım'a baktım.


"Eğer bir insanı dayaktan kurtarmak fesatlıksa, evet fesatım Hicran Hanım!"

Ismini üzerine basa basa söylerken Hicran Hanım dik tavrından ödün vermeden, somurtgan bir tavırla bana bakmaya devam etti.


"Sanamı kaldı Merve'yi kurtarmak!"

Hicran Hanım bunu söylediğinde ona doğru bir adım atarak sinirle yüzüne baktım.


"Evet bana kaldı. Merve burada acımasızca dayak yerken hiçbirinizin gıkı çıkmıyordu."

Sert bir tavırla bun söylediğimde arkadan fısıltılı bir ses geldi.


"Saygısız!"

Hatice Hanımın sözüne aldırış etmeden sinirli tavrımı korumaya çalıştığımda duyduğum tanıdık sert erkek sesiyle kafamı sesin geldiği yöne çevirdim.


"Sena al Merve'yi, yukarı çık!"

Aras'ın bir emir niteliğinde söylediği bu cümleyle bir süre ona bakmaya devam ettim.


"Sena yukarı çık!"

Az öncekine nazaran biraz daha sert çıkan sesini duyduğumda burada kalmaın bir faydası olmayacağını düşünüp arkamı döndüm.


Merve'yle beraber avlunun merdivenlerine doğru yürürken Nurcan abla da peşimizden geliyordu.


Nurcan ablanın göstermesiyle sağ tarafta duran bir odaya girdik. Oda büyük koltuklarla döşenmişti. Koltuklardan birine geçip oturduğumuzda Merve tekrardan hıçkırıklar eşliğinde ağlamaya başladı. Elimi omzuna koyup onu sakinleştirmeye çalışırken Nurcan abla baya endişeli gözüküyordu.


"Kızım ne oldu böyle? Deden niye celallendi yine?"

Nurcan hanım yanımıza oturup bunu sorduğunda Merve zorlukla kafasını kaldırdı.


"Anne valla ben kötü birşey yapmadım!"

Merve bunu derken Nurcan abla hâlâ endişeliydi.


"Neden böyle yaptı deden o zaman!"


"Sadece bir arkadaşımın doğum günü için hediye almaya çıkmıştım. Valla kötü bir miyetim yoktu!"

Merve bunu dediğinde gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Ne yani bunun içinmi yapmıştı bunları? Nasıl bir canavardı bu adam!


"Bunun içinmi yaptı tüm bunları?"

Şaşkınlığım sesime yansımış bir şekilde bunu sorduğumda Nurcan abla derin bir nefes aldı.


"Hasan babam böyledir işte. Kızlar kapıdan burnunu çıkarsalar kıyameti koparır."

Nurcan abla oldukça üzgün gözüküyordu. Bu söyledikleri beni de üzmüştü.


Canım oldukça sıkkındı. Sıkıntıyla oflayıp arkama yaslandım. Bu kadar şey çok fazlaydı. Ben ne kadar uzak durmaya çalışsam sanki bela beni kendine çekiyor gibiydi.


Merve'nin ağlaması biraz olsun durulmuştu. Kafasını bana doğru çevirdiğinde gözleri kıpkırmızıydı ve dudağı hâlâ kanıyordu. Minnettar bir tavırla ellerimi kendi ellerinin arasına aldı.


"Teşekkür ederim, yenge!"

Kız bunu derken bende samimi bir şekilde gülümsedim.


"Kaç yaşındasın sen?"


"19 "

Kız bunu dediğinde hafifçe kafamı salladım.


"Bana Sena diyebilirsin. Neredeyse aynı yaştayız!"

Ben gülümseyerek bunu derken kızda kafasını sallayarak zorlukla gülümsedi.


"Tamam Sena!"

Elimi kızın omzuna koyup gülümsemeye devam ettim. Nurcan ablada zorla gülmeye çalışıyordu. Onun için kolay değildi kızını bu hâlde görmek. Içi kan ağlıyordu bu yüzünden belliydi.


Biz hâlâ otururken kapının açılma sesi duyuldu. Sesi duymanla beraber kafamı kapıya çevirdiğimde gördüğüm kişi Aras olmuştu. Sert surat ifadesini bozmadan odanın içine birkaç adım attı.


"Merve iyimisin?"

Merveye bakarak bunu söylediğinde Merve gözyaşlarını silerek Aras'a baktı.


"Iyiyim amca."

Aras anlamışcasına kafasını hafifçe salladı. İtiraf etmek gerekirse ondan böyle düşünceli bir tavır beklemiyordum. Sonuçta oda Hasan Bey'in oğluydu. Bana karşıda oldukça kaba olduğunu düşünürsek şaşırmam gayet normaldi.


"Korkma bir daha böyle birşey olmayacak!"

Aras bunu söylediğinde Merve zorlukla gülümseyerek karşılık verdi. Merve ve Nurcan ablanın yüzünde rahatlamış bir ifade vardı. Anlaşılan Arasın sözüne güveniyorlardı.


İfadesiz bir şekilde onları izlerken Aras kafasını bana doğru çevirdi. Siyah bakışları gözlerimle buluştuğunda heyecanlandığımı hissedip zorlukla yutkundum. O ise sert tavrını hiç bozmuyordu.


Dudakları aralandığında gözlerimi zorda olsa kaçırmayı başarmıştım.


"Konuşmamız lazım!"

Bunu dedikten sonra kafasıyla kapıyı işaret etti. Gerilmiştim. Heyecanım gitgide artıyordu.


Evet buradaki tavrı beni şaşırtmıştı ama bana karşı nazik olacakmıydı bilmiyorum. Kesin gerginlik çıkardığım için kızacaktı ama umurumda değildi. Yine olsa yine yapardım.


Zihnim düşüncelerimle boğuşurken koltuktan kalkıp kapıya doğru yürümeye başladım.


BÖLÜM SONU♡♡

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum! Seviliyorsunuz..!♡


Loading...
0%