Yeni Üyelik
41.
Bölüm

40. Bölüm "Karanlığın İçindeki Tutsaklık"

@k_blackfire

Ben geldimm❤️

 

Başlamadan önce ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum. Gelecek bölüm alıntıları ve yeni bölüm duyuruları için İnstagram hesabımızı takip edebilirsiniz.

 

İnstagram: Wattyblackfire

 

Oy ve yorum unutulmasın lütfen :))

 

Keyifli okumalar...

 

...

 

 

2 gün sonra...

 

 

Hiç kimseden ses seda yoktu.

 

Ne konaktan bir haber vardı, ne de Baran denen adamdan. İyileşip iyileşmediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ve nerede olduğunu bile bilmiyordum.

 

Herşey ona bağlıydı.

 

Boşanma sözleşmesini Baran'ın tuttuğu avukat hallediyordu. Muhtemelen bir iki güne Aras'ın eline geçerdi. İşte kritik nokta orasıydı. Aras'ın o sözleşmeyi kesinlikle imzalaması gerekiyordu. Eğer imzalamama gibi bir durum olsaydı her şey sarpa sarardı.

 

Ben boşanacaktım ama Dicle denen kız amacına kesinlikle ulaşamayacaktı.

 

Otelin kafesinde Aslı'yla beraber oturuyorduk. Annemin söylenmeleri iki gündür bitmediğinden ikimizde yeterince bunalmış ve aşağı inmiştik. Sürekli, Aras'ın konusunu açıp bana hata yaptığımı söylüyordu. İşin kötü tarafı babamıda buna tamamen inandırmıştı. İkiside bana düşman gibiydiler ama bu tavırlarını artık eskisi gibi önemsemiyordum. Hatta son iki gündür biraz olsun toparlayabildiğimi bile söyleyebilirdim.

 

"Şu boşanma işi bir bitsin, bak gör tertemiz bir sayfa açacağım kendime." Elimdeki kahve bardağını masanın üzerine bırakıp arkama doğru yaslandığımda Aslı'nın bakışları bana döndü.

 

"Artık senin yapabileceklerini inancım tam Sena," diye mırıldandı hafifçe gülümseyip bana bakarak. "Yani eskidende böyle kinciydin sen ama seviyeyi arşa çıkarmışsın burada..."

 

Kurduğu cümleyle beraber kaşlarımı çattım. "O ne demek ya?" diye sordum ve sonra hafifçe gülümsedim. "Ben kinci değilim, sadece bana yapılanları karşılıksız bırakmak istemiyorum o kadar."

 

Aslı kıkırdayarak arkasına yaşlandı ve bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Sen?" dedi ve kaşlarını kaldırdı. "Kinci değilsin öyle mi? Ya Allah aşkına Sena iki ayda tüm konağı birbirine kattın, bu da yetmezmiş gibi birde üstüne boşanıyorsun..."

 

Kafamı salladım, "Alakası bile yok," diye mırıldandım gözlerimi devirerek. "Tabi sen o zamanlar burada olmadığın için bilmiyorsun, bilsen hak verirdin bana."

 

"Ben zaten sana hak veriyorum Sena," Aslı bunu dediğinde göz ucuyla ona baktım. "Ama biraz daha sakin hareket etsen, tertemiz boşanıp kurtulsan daha iyi değil mi? Bırak ne yaparlarsa yapsınlar."

 

O sırada etraf kalabalıklaşmaya başlamıştı ve ben yeterince bunalmıştım. İnsanların gözlerinin sürekli üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. İki dakika kapıya çıksam bile sürekli insanların kınayan bakışlarına maruz kalıyordum ve bunun sebebi gayet açıktı. Herkes Aras'la evli olduğumu biliyordu ve son çıkan olaylarla beraber herkes bunu konuşuyordu. Kimsenin Aras'a laf ettiği yoktu. Hatta onlara göre Karaaslan ailesinin bu olayda hiçbir suçu da yoktu. Sorun sadece benim boşanmak istememdi. Aras'ın beni aldatmış olması konuşulmazdı ama benim boşanmak istemem konuşulurdu.

 

Annemin dediğine göre insanlar yaptığımın 'ahlaksızlık' olduğunu dile getiriyorlardı.

 

Bunları duydukça deli oluyordum.

 

Elimle saçlarımı geriye doğru atıp tekrar Aslı'ya taraf baktım. "Olmaz," dedim kendimden emin bir ses tonuyla. "Ben sustukça onlar daha fazla üzerime geliyorlar görmüyor musun?" Huzursuz bir nefes verdim. "Sadece onlar da değil, kendi öz ailem bile yanımda durmuyor sende biliyorsun. Bu ne zamana kadar böyle devam edecek?"

 

Aslı, "Sende haklısın, ne diyebilirim ki..." diye mırıldandığı sırada yanımda duran telefonumun çaldığını farkedip telefonumu elime aldım.

 

Bakışlarım ekranda gezindi. Merve arıyordu. İki gündür hiçbir haber alamamıştım ve açıkçası bu beni biraz tedirgin ediyordu.

 

"Kim arıyor?" Aslı merakla bana bakarken göz ucuyla ona baktım.

 

"Merve," dedim düz bir sesle. "Kesin yine bir şey olmuştur."

 

Daha fazla bekletmeden telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Merve?"

 

Telefonun karşı tarafından bir kaç tıkırtı duyuldu. Sonra da bir kapının kapatılma sesini işittim. "Sena, sonunda arayabildim ya," Merve kısık bir sesle bunu söylediğinde hafifçe kaşlarımı çattım.

 

"Bir şey mi oldu?" diye sordum düz bir sesle.

 

Merve huzursuz bir nefes aldı ve bir kaç saniye duraksadı. "Neler oldu neler..." diye konuştuğunda sesi hafiften tedirgin çıkıyordu. "İki gündür seni aramak için fırsat kolluyorum, herkesin gözü benim üzerimde."

 

Gözlerimi devirdim. "Bir de bana yardım ettiğini öğrenseler ne olur acaba?" dedim kafamı hafifçe sallayarak.

 

"Sorma Sena..." Merve sesini biraz daha kıstı. "Hayır nefes bile aldırtmıyorlar, annem sürekli tepemde dedem desen esip gürlüyor konaktaki herkese. Burada işler karışık anlayacağın."

 

Derin bir nefes aldım. "Ee? Sen ne söyleyecektin bana?"

 

"İnan telefonda söyleyemeyeceğim kadar önemli," diye beni yanıtladığında merakım biraz daha artmıştı. "Bugün annemle Nigar halam çarşıya çıkacaklar, bende onları ikna edip beraber çıkacağım bir şekilde konaktan. Yüz yüze söylemem lazım, burada biri duyarsa çok fena olur."

 

Kafamı salladım. "Peki," dediğimde Aslı'nın meraklı bakışları hâlâ üzerimdeydi. "Bir kere beraber gittiğimiz şu kafe varya, oraya gelebilir misin?"

 

"Gelirim, gelirim." dedi Merve telaşla. "Ben hele şu konaktan çıkmayı başarayımda, bir şekilde annemleri atlatırım."

 

"Tamam o zaman," dedim. "Gelince görüşürüz."

 

Merve, "Görüşürüz," diye beni yanıtladı ve ardından aramayı sonlandırdı.

 

İyice meraklanmıştım. Ne söyleyeceği hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Bunun yanı sıra Baran'dan hâlâ bir haber alamamak canımı sıkmaya başlamıştı. Bu zamana kadar ses çıkarmaması garipti. Karaaslan'ların onu hâlâ alıkoyuyor olma ihtimali vardı. Ya da tam anlamıyla iyileşmemişti.

 

Aras'ın bu öfkeyle Baran'a neler yapabileceğini çok iyi biliyordum. Ama bu öfkesini kendi lehime çevirebilirdim. Avukatla konuşmuştum, sözleşme hazırdı. Sadece Aras'a göndermek için en uygun zamanı bekliyordum. Öyle bir hale gelmeliydiki düşünmeden imzalamalıydı o kağıdı. İşte tam burada yine bana iş düşüyordu.

 

"Ne olmuş?" Aslı bunu sorduğunda kafamı kaldırıp ona baktım.

 

"Bilmiyorum, gidince öğreneceğim." dedim düz bir sesle. "Ama seninde benimle gelmen gerekiyor, yoksa annem yine şüphelenir."

 

Aslı onaylarcasına kafasını salladı. "Zaten seni yalnız bırakmak gibi bir niyetim yok," dedi. "Geçen olanlardan sonra içim rahat etmez benim."

 

Oturduğum yerden yavaşça doğruldum ve ayağa kalktım. "Hadi gidip hazırlanalım," diye konuştuğumda Aslı hemen ayağa kalkıp peşine takılmıştı.

 

Yukarı çıktığımızda, annemin beş karış suratla pencerenin önünde kahvesini yudumladığını gördüm. Geldiğimizden beri hep huzursuz ve gergindi. Bu evliliğin sonlanmasını istemiyordu. Bizim boşanmamız demek Hasan Ağa'nın ortaklığı sonlandırması demekti. Tabi bu annemin o lüks hayatının bir kısmının bozulacağını gösteriyordu.

 

Babamın bu süre zarfında yeterince önlem aldığına emindim. O itibarına ve parasına yeterince düşkün bir adamdı ve muhtemelen bu bir kaç ay içinde yeterince yatırım yapmış ve servetinin bir kısmını güvence altına almıştı. Annemin ise asıl endişelendiği şey itibardı. İstanbul'a döndüğünde insanların hakkımızda konuşacakları şimdiden ona dert olmuştu ve bu öyle hemen geçecek gibi değildi.

 

Aslı'yla ikimizin kaldığı odaya geçtiğimizde ikimizde yarım saat içinde hazırlanmış ve odadan çıkmıştık. Anneme herhangi bir açıklama yapma niyetinde değildim ama o biz odadan çıkar çıkmaz bizi baştan aşağı süzmüş ve şüpheci bakışlarını üzerimize dikmişti.

 

Annem oturduğu yerden doğruldu ve ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı. "Hayırdır?" diye sordu kollarını önünde bağlayarak. "Nereye böyle ikiniz birden?"

 

Elime aldığım ufak çantamı omuzuna takıp anneme baktım. "Kıyafetlerimin çoğu Baran'ın çiftliğinde kaldı," diye mırıldandım buz gibi bir sesle. "Alışveriş yapacağız Aslı'yla. Giyecek doğru düzgün kıyafetim kalmadı."

 

Annem alayla güldü. "Kıyafetleri Baran'ın evinde kalmışmış..." diye söylendi. "Birde marifetmiş gibi söylüyorsun, ben senin yerinde olsam kafamı kaldırmaya utanırdım. Sen alışverişe gidiyorsun, pes valla."

 

Kaşlarımı çattım. "Tam olarak ne yapmamı bekliyorsun anne?" diye sordum. "Kusura bakma ama artık kimse için oturup ağlayamam. Ben yeterince acı çektim, sen çok istiyorsan kafanı yere eğebilirsin."

 

Annemin hoşnutsuz bakışları üzerinde gezindi. "Şu tavırlara bak," dedi suratını asarak. "Hem suçlusun, hem güçlüsün. Sen bu akılları kimden alıyorsun onu söyle bana! Yuvan yıkılıyor kızım, yuvan!"

 

Gözlerimi devirdim ve alayla güldüm. "Yuva derken?" diye konuştum oldukça alaycı bir ses tonuyla. "Ne yuvasından bahsediyorsun sen ya? Kusura bakma anne ama sırf sen istiyorsun diye nefret ettiğim bir adamla evli kalmaya devam etmeyeceğim." Aslı'ya taraf baktım. "Hadi Aslı."

 

Aslıyla beraber dışarı çıktığımızda annem hâlâ arkamızdan söyleniyordu. Artık ne söylediğini umursamıyordum. Onun değişmeyeceğini kabullenmiştim. Onlar yüzünden hayatım yeterince mahvolmuşken, bundan sonraki hayatıma da müdahale etmelerine izin vermeyecektim.

 

İstediği kadar söylensindi.

 

Biz aşağı indiğimizde, çağırdığımız taksi çoktan otelin önüne gelmişti. Aslı'a beraber bekletmeden taksiye bindik. Taksi hareket edip otelin önünden ayrılırken, camı tamamen açıp rüzgarın içeri girmesine izin verdim.

 

O bunalma hissi tamamen yakamı bırakmasada iyi olmaya çalışıyordum. En azından son bir kaç gündür bunun için çabalamaya başlamıştım. Olan olaylar eskisi kadar canımı sıkmıyordu ve yavaş yavaş üzerimde kalan etkileri azalıyordu. Düşünmemeye çalışıyordum. Her ne yaşandıysa hafızamdan silemeye çalışıyor ve bedenimde kol gezen o eski duyguları tamamen yok ediyordum. Ve bu işe yarıyordu.

 

Artık Aras'ı düşündüğümde kalbimde sadece nefret duygusu oluşuyordu.

 

Başka hiçbir şey yoktu.

 

Silmiştim.

 

"Ya Sena," Aslı'nın sesini duyduğumda ona taraf hafifçe döndüm. Aslı'nın gözlerinde bariz merak vardı. "Bu Dicle denen kız ne zamandan beri o konaktaydı?"

 

Konağa geldiğim ilk zamanlar zihnimde yeniden çanlanırken, "Ben gelmeden çok önce oradaymış," diye mırıldandım. "Hep konaktaydı bir kez bile başka bir yerde kaldığını görmedim."

 

Aslı anladığını belirtircesine kafasını salladı. "O zaman baya önceden Aras'la ilişkileri varmış öyle mi?" diye sordu. "Ya benim anlamadığım madem bu adamın sevdiği vardı, niye kabul etti seninle evlenmeyi?"

 

"Ayrıymış o zaman," diye cevapladım onu hafiften alaycı bir sesle. "Belki bu bile yalandır bilmiyorum. Umurumda da değil bu saatten sonra."

 

Aslı çekinerek, "Şimdi düşününce en başta Dicle'nin de pek suçu yokmuş," diye konuştuğunda alayla gülüp tekrar akıp giden yola çevirdim bakışlarımı. O ise devam etti. "Yani belki kızacaksın ama Aras onu da yarı yolda bırakmış demekki zamanında..."

 

"Asıl suçlu hep Aras'tı zaten," diye konuştum dışarıyı izlemeye devam ederken. "Ama o kadın gurursuzun teki," Göz ucuyla Aslı'ya baktım. "Bana gelip Aras'la fotoğrafını bile göstermişti, o Aras'ı değil sadece beni suçluyordu. Sonra da evli olduğunu bile bile..."

Devamını söylemeye dilim varmadığında, sinirle nefesimi verdim ve dışarıya baktım tekrardan. "Anladın sen işte..."

 

Aslı, "Tamam kapatıyorum konuyu," diye mırıldandığında taksi kafenin olduğu caddeye girmişti.

 

Bir kaç dakika sonra, taksi kafenin önünde durduğunda ücreti ödeyip Aslı'yla beraber indik taksiden. Kafeye girip merdivenlere taraf yönel dik. Üst kata çıktığımızda Merve hâlâ ortalıklarda görünmüyordu.

 

Geçip köşedeki masalardan birine oturduk. Bakışlarımı etrafta gezdirirken, çevredeki masalarda oturan müşterilerin hepsi buraya kaçamak bakışlar atıyorlardı. Gözlerimi devirdim ve Aslı'ya taraf baktım. "Görüyorsun değil mi?" diye sordum arkama yaslanarak. "Sanki suç işlemişim gibi herkes bana bakıyor, yemin ederim çok zor tutuyorum kendimi."

 

Aslı bize bakan insanlara kısaca göz gezdirdi ve sonra tekrar bana baktı. "Boş ver onları," diye konuştu düz bir sesle. "Allah aşkına herhangi bir sorun çıkmasın bugün."

 

Derin bir nefes aldım ve bakışlarımı Midyat'ın akıp giden manzarasına diktim bir süre. Bu şehir benden çok şey almıştı. Ama bir o kadar şeyi de öğrenmemi sağlamıştı. Şimdi İstanbul'da ki Sena'dan çok daha güçlüydüm. Babasının itibar için öne sürdüğü o kız değildim artık. Küllerimden yeniden doğduğumu hisseddiyordum.

 

Aras'a güvenmenin bedelini çok ağır ödemiştim ve ödediğim bu bedel bana güvenmemeyi öğretmişti. Bir zamanlar bu şehirde güvendiğim tek insan oydu. Şimdi ise onun hayatımdaki en büyük tuzak olduğunu hayat yüzüme bir tokat gibi çarpmıştı.

 

Bir daha değil güvenmek, adını bile zor anardım bu saatten sonra...

 

"Hah, geldi Merve..." Aslı'nın sesi beni daldığım düşüncelerden koparırken, kafamı çevirip bize taraf gelen Merve'ye baktım.

 

Yüzünde ki telaşlı ifadeden kısıtlı bir vakti olduğu anlaşılıyordu. Muhtemelen buraya geldiğinden hiç kimsenin haberi yoktu. Merve gelip karşımdaki sandalyeye oturdu ve öne eğilerek gergin bir ifadeyle bana baktı. "Gelene kadar canım çıktı..."

 

Meraklı bir ifadeyle Merve'ye baktım. "Nigar Ablayla annenin haberi var mı buraya geldiğinden?" diye sorduğumda sesim sorgayıcıydı. "Benim yüzümden sorun çıkmasın yine..."

 

Merve olumsuz anlamda kafasını salladı ve bir kaç saniye soluklandı. Acele ettiğinden nefes nefese kalmıştı. "Hiç kimsenin haberi yok," diye konuştu sesindeki bariz telaşla. "Ben mağazaya uğrayacağım diye kaçtım aralarından, halam biraz şüphelendi ama yapacak hiçbir şey yok. Benim bunu bugün sana söylemem lazım."

 

"Belli, yine bir şey olmuş." dediğimde sesim alaycı çıkmıştı. "Yoksa o Hatice mi bir şey yaptı yine? Son olaydan sonra hala dersini alamadı herhalde..."

 

Merve kendini tutamayıp hafifçe kıkırdadı ve bana baktı. "Ay Sena, görmen lazımdı..." Arkasına yaslandı ve gülmeye devam etti. "Bu Hatice yenge eve bir geldi, suratı kıpkırmızı. Bende dayanamadım bastım kahkahayı... Dedem biraz azarladı ama olsun. O kadını öyle gördüm ya daha da gam yemem..."

 

Alaycı bir tebessüm yerleşti dudaklarıma. "Birde gelip anlattı mı size?" diye sorduğumda, Hatice'nin durumu içimde gülme isteği uyandırmıştı. "Valla kendisi kaşındı."

 

Merve keyifle gülmeye devam etti. Az önceki telaşı tamamen sönüp gitmişti. "Bir gün boyunca utancından odadan dışarıya bile çıkmadı biliyor musun?" dedi alaycı bir sesle. "Adımız çıktı, cümle alem bizi konuşuyor diye sabaha kadar söylendi durdu. Yemin ederim içimin yağları eridi Sena, keşke bende orada olsaydım..."

 

Kafamı salladım. "Herşey anlık gelişti zaten," diye mırıldandım tekrar arkama yaslanırken. "Hastaneden çıktığım gibi onlar çıktı karşıma..."

 

Merve'nin bakışları tekrar ciddileşirken merakla bana baktı. "Onu da soramadım sana," diye konuştu hafiften endişeli bir sesle. "Sen neden hastanedeydin, bir şey mi oldu?"

 

"Ufak bir baygınlık geçirdim sadece," diye konuştum rahat bir tavırla. "Önemli bir şey değildi zaten, işte çıkınca da Aras'la, Hatice çıktı karşıma."

 

Merve sıkıntıyla nefesini verdi. "Çok geçmiş olsun Sena," dediğinde sesi üzgün çıknmıştı. "Valla hepimizi sinir hastası ettiler ve artık hiçbir şey demiyorum..." Merve bunu desdikten sonra birkaç saniye durasadı ve sonra tekrar bana baktı. "Onlarda Dicle'yi götürmüşlerdi hataneye..."

 

"Ne olmuş ki?" diye sordum buz gibi bir sesle.

 

"İşte sizden sonra bu üst kata, odasına çıkmış," diye lafa girip anlatmaya başladı. "Gönül'le de araları bozuk bu baya tek başına kalmış. Hepimiz aşağıdaydık, Aras amcam sinirle Dicle'ye bir şeyler söyledi sonra da çalışma odasına gitti. Bir baktık Hatice bağırarak aşağı iniyor Dicle bayıldı diye..."

 

Bu anlattığı şey zihnimin ücra köşelerinde yatan bir anı canlandırdığında hatıramda derin bir sarsıntı hissettim. Aras'ın gözlerimin önünde Dicle'yi kucaklayıp hastaneye götürdüğü an geldi gözlerimin önüne. Bunu yaşamış olmak zaten benim için yeterince ağırken, Merve'nin anlattığı bu olay sanki o anı yeniden yaşamışım gibi hissettirmişti.

 

Suratım asılırken, "Bebek iyi mi bari?" diye sordum, sesim buz gibiydi.

 

Merve alayla güldü ve etrafına bakıp kimsenin dinlemediğine emin olduktan sonra önce Aslı'ya sonra da bana baktı. "Düne kadar iyi zannediyordum," diye konuştu oldukça kısık bir sesle.

 

Kaşlarımı çattım ve anlam veremeyen bir ifadeyle Merve'ye baktım. "O ne demek şimdi?"

 

Merve'nin bakışları gergin bir ifadeyle bana bakarken, ben iyice meraklanmıştım. "Eve geldiklerinde bize bebeğin de, Dicle'nin de gayet sağlıklı olduğunu söylediler ama öyle değilmiş." dedi Merve zar zor duyulan bir ses tonuyla. "Bende zaten bunu söylemek için çağırdım.seni..."

 

Sıkıntılı bir nefes alıp sabırsızca öne eğildim. "Söylesene Merve," diye konuştum meraklı bir sesle. "İyice meraklandım şimdi."

 

Merve hafifçe kafasını salladı. "Hatice ve Dicle'yi konuşurlarken duydum," dedi oldukça ciddi bir ifadeyle. "Dicle'nin bebeği düşmüş."

 

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken duyduğum şeyi idrak etmeye çalışarak bir kaç saniye duraksadım. Bebeği düşmüş. Bu cümle zihnimde öyle bir etki yarattı ki bir an konuşmakta bile zorlanmıştım. Dudaklarım aralandı ve zorlukla, "Ne?" diye mırıldandım.

 

Merve oldukça emin bir tavırla tekrar kafasını salladı. "Ya..." dedi hafiften sinirli bir sesle. "O Dicle denen kızla Hatice şeytanı bunu saklıyorlar. Resmen ayakta uyutuyorlar şuan konaktakileri..."

 

"İnanamıyorum," diye araya girdi Aslı, oldukça şaşırmış görünüyordu. "Şoktayım şuan..."

 

Merve Aslı'ya baktı ve onaylarcasına kafasını salladı. "Bende duyunca şok oldum," diye konuştu. "Ama şaşırmadım biliyor musun, Sena'nın ahı tuttu. Elindeki tek kozunuda kaybetti o Dicle denen kız."

 

Başımı ellerimin arasına aldım ve kafamı hafifçe eğerek gözlerimi yumdum bir kaç saniye boyunca. Buna gerçekten şaşırmıştım ve duyduğum şeyi idrak etmekte hâlâ zorlanıyordum. "Sen emin misin?" diye sordum, en sonunda kafamı kaldırıp Merve'ye bakarak. "Baş baya düşmüş bebek öyle mi?"

 

Merve kendinden emin bir şekilde bana baktı. "Kendi kulaklarımla duydum Sena," dediğinde sesi oldukça ciddiydi. "Hatta Hatice yengem bas baya, biri duyarsa mahvoluruz diye Dicle'yi azarladı gözlerimin önünde ama hakkettiker onlar, ben hiç acımıyorum..."

 

"Bu öyle bir şey değil Merve," diye konuştum buz gibi bir sesle. "O bebeğin hiçbir suçu günahı yoktu, masum bir bebeğin ölümüne sevinmemi bekleme benden..."

 

Merve biraz duraksadı, "Haklısın ama o Dicle bile bebeğine biraz olsun üzülmüyordu," diye mırıldandı. "Sadece Aras'a ne zaman kavuşacağım derdindeydi hâlâ... İnana biliyor musun, bebeğini kaybetmiş ama o hâlâ Aras diyor başka bir şey demiyor. Ben artık bu kızın akıl sağlığının normal olduğunu düşünmüyorum."

 

"Ne diyeceğimi bilemiyorum şuan," diye konuştum şoku atlatmaya çalışırken. "Aklım karmakarışık..."

 

Merve tekrar bana baktı. "Ee?" diye sorduğunda gözleri benim üzerimde geziniyordu. "Ne zaman patlatıyoruz bombayı?"

 

Elimi hafifçe kaldırdım. "Şimdilik hiç kimseye bir şey söyleme," diye uyardım. "Ben düşüneceğim bir şeyler, zamanı geldiğinde her şey öğrenilecek zaten."

 

"Merve!"

 

Sert bir erkek sesi mekanın içinde yankılandığında, hepimizin bakışları bir anda sesin geldiği yöne doğru döndü.

 

Olamaz.

 

Aras, oldukça sinirli bir ifadeyle olduğumuz yöne doğru yürürken, onun şuan burada ne işi olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

 

Merve gözlerinde beliren korku ve telaşla aniden ayağa fırlayıp Aras'a taraf baktı. Aras, yanımıza ulaştığı sırada arkadan Nigâr abla ve Nurcan ablanın da geldiğini yeni farketmiştim.

 

Aras, oldukça sinirli bir ifadeyle hepimizin üzerinde tek tek bakışlarını gezdirdi ve sonra, Merve'ye baktı. "Ne işin var senin burada Merve?" diye konuştu, sert bir sesle. "Ne dedim o gün ben size konakta?"

 

Merve, huzursuz bir ifadeyle Aras'a baktı. "Ya amca yemin ederim kötü bir niyetim yoktu," diye konuştu sonra da göz ucuyla bana baktı. "Sena'yı görünce durumunu sormak için..."

 

"Merve," Nigâr abla araya girip Merve'nin sözünü kestiğinde, oda oldukça sinirli görünüyordu. "Utanmıyor musun bizi kandırmaya?"

 

Aras, öfkeyle Merve'ye baktı. "Yürü, konağa gidiyoruz!"

 

"Amca..."

 

"Merve," diye çıkıştı Aras, tüm mekanı inletecek bir sesle. "Sana yürü dedim!"

 

Aras bunu söylediğinde daha fazla kendime hakim olamayıp ayağa kalktım ve Aras'ın karşısına dikildim. "Yok öyle," diye konuştum sinirli bir ifadeyle. "Merve'nin burada olup olmamasına karışamazsınız siz!"

Aras'ın bakışları bana taraf döndü ve gözlerini bir kaç saniye boyunca sinirle gözlerimde tuttu. "Sen," dedi ve baş parmağıyla beni işaret etti. "Bu konuya karışmayacaksın."

 

Alayla güldüm, bu sırada Nigâr abla ve Nurcan ablanın bakışlarıda benim üzerime dikilmişti. Hatta şuan mekanda ki herkes bizi izliyordu. Bir adım ilerledim ve duruşumu dikleştirip Aras'ın yüzüne baktım. "Sende reşit bir kıza karışmayacaksın," diye konuştum oldukça rahat bir tavırla. "Kimse senin oyuncağın değil."

 

Aras sinirle güldü. "Niye?" diye sorduğunda, sesindeki bariz öfke keyiflenmeme sebep oluyordu. "Artık konakta ne olup bittiğini öğrenemeyeceğin için mi bu öfke?"

 

"Ya siz benim umurumda mısınız acaba," dedim kendimden emin bir ses tonuyla. "Şimdi de yasak mı koyacaksınız Merve'ye benimle konuşmaması için? Bu kadar mı korkuyorsunuz?"

 

Aras'ın kaşları hafifçe çatıldı ve burnundan sert bir nefes aldı. "Beni delirtme Sena," diye mırıldandı tehditkar bir tınıyla. "Bu yaptıkların karşılıksız kalmayacak, bunu biliyorsun değil mi?"

 

Kafamı hafifçe salladım. "Zerre kadar korkmadığıma emin olabilirsin ama bana olan öfkenizi Merve'den çıkarmanıza izin vermeyeceğim," diye konuştum. "Kimseyi de hiçbir şeye mecbur bırakamazsınız," Sesime imalı bir tını yerleşti. "Tabi siz alışıksınız birilerini zorla yanınızda alıkoymaya ama."

 

Aras, önce sinirle bana baktı, sonrada Merve'ye tarafa yöneldi. "Hadi Merve," diye konuştu emir verircesine.

 

O sırada başka birinin, Aras'ın omuzuna dokunduğunu farkettiğimde, kadrajıma tanıdık bir sima misafir oldu. "Hayırdır, Aras Karaaslan?" Bu cümle, Aras'ın hafifçe arkasına dönmesine sebep oldu. "Neye celallendin bu kadar?"

 

O adam?

 

Cihangir.

 

Cihangir Şanlı.

 

Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken, anlam veremeyen bir ifadeyle önce Cihangir'e sonra da Aras'a baktım.

 

Aras'ın yüzündeki öfke bariz bir şekilde artarken, bu adamın Aras'ı nereden tanıdığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Tekrar, ona taraf baktım ve "Cihangir?" diye mırıldandım şaşkınca.

 

Aras'ın bakışları aniden bana taraf döndü. Muhtemelen, o da benim bu adamın ismini nereden bildiğimi sorguluyordu. Sinirlerim iyice gerilirken, Cihangir'in bakışları beni buldu.

 

Aras'ın suratı öfkeyle kasıldı ve Cihangir'e taraf döndü. "Senin ne işin var lan burada?"

 

Cihangir gözlerini önce benim, sonrada Aras'ın üzerinde gezdirdi. Yapılı vücudunu saran siyah takım elbise ile hastanede gördüğümden biraz daha farklıydı. "Çok ayıp Aras," diye konuştu ellerini cebine koyarak. "Amca oğlunu böyle mi karşılıyorsun sen?"

 

Kurduğu bu son cümleyle beraber, şaşkınlıkla gözlerim açılırken, "Ne?" diye konuştum şok olmuş bir ifadeyle.

 

Bu adam, Cihangir, Aras'ın kuzeni miydi yani?

 

Duyduğum şeyi idrak etmeye zorlanırken sorarcasına Cihangir'e taraf baktım. "Bir dakika," diye konuştum şaşkınlığı sesimde taşımaya devam ederken. "Siz ikiniz kuzen misiniz?"

 

Sorduğum bu soruyla beraber, Aras'ın bakışları bana taraf döndü. "Sen nereden tanıyorsun bu herifi?"

 

"Nereden tanıyorsam tanıyorum," diye çıkıştım. "Konumuz bu mu?"

 

Aras, tekrar öfkeyle nefesini verdi ve bana baktı. "Bana doğru düzgün cevap ver Sena!" diye bağırdı. "Bu herifi nereden tanıyorsun?"

 

"Bağırma lan kıza!" diye araya girdi Cihangir, bir adım Aras'ın üzerine yürüyerek.

 

Bu çıkış, Aras'ın öfkesini dahada alevlendirmişti. Cihangir'i omuzundan itti ve üzerine yürüdü. "Derdin ne lan senin?"

 

Cihangir'in gözlerine inen öfkeyi hissettim bir an. Aras'a olan düşmanca bakışlarını şimdi daha net görüyordum. Hiç beklemediğim bir anda, sert bir yumruğu Aras'ın suratına geçirdiğinde, Aras geriye doğru sendeledi ama düşmedi. "Sen benim derdimi çok iyi biliyorsun!"

 

Aras, hızlı bir hareketle Cihangir'in yakasına yapışıp aynı şekilde sert bir yumrukla karşılık verdiğinde, etraftan bağırma sesleri duyulmuştu. Bir kaç adam koşup ikisini ayırmaya çalıştığında Nigâr abla Aras'a doğru adımladı. "Aras kurbanın olayım gidelim buradan!" diye konuştu. "Yine kan mı çıksın istiyorsun?"

 

Aras, onu tutan adamlara aldırış etmeden, "Çıksın lan," diye konuştu öfkeyle. "Bu herifin buraya gelme amacı belli değil mi zaten?"

 

Cihangir, sinirle güldü ve Aras'a taraf baktı öfkeyle. "Günahlarının bedelini ödeme vakti geldi Aras Karaaslan!" diye konuştu, tehditkar bir sesle. "Ama sen önce o kıza bağırmaman gerektiğini öğreneceksin," Gözleri adeta öfkeyle parladı. "Ya da ben öğretirim."

 

Muhtemelen Cihangir'in adamları olduğunu tahmin ettiğim iki adam, "Tamam abi sakin," diyerek onu bizden uzaklaştırdıklarında, diğer adamlar Aras'ı zaptetmekle meşguldüler.

 

Sinirle Aras'a taraf baktım. O sırada Nurcan abla yanımda bitmişti. "Sena hadi siz gidin," diye konuştu yatıştırıcı bir sesle. "Daha fazla olay çıkmasın, hadi..."

 

Çıkan olaylardan dolayı epey korkmuş olan Aslı'ya taraf bakıp, "Hadi Aslı," diye konuştum, sonra yine Nurcan ablaya baktım. "Merve peki?"

 

Nurcan abla hafifçe kafasını salladı. "Merak etmeyin, kimse karışmaz Merve'ye," diye konuştu. "Ben buradayım, hadi siz gidin yoksa daha çok büyüyecek. Görmüyor musunuz, delirdi ikiside..."

 

Öfkeyle derin bir nefes aldım ve ardından Aslı'yla beraber merdivenlere doğru yürümeye başladık.

 

Biz aşağıya inerken yukarıdan hâlâ sesler gelmeye devam ediyordu. Cihangir'in, Aras'la kuzen olması aklımın ucundan bile geçmezdi. Bu zamana kadar bir kez bile ne konakta ne de başka bir yerde adı geçmemişti. Bu işte kesinlikle bir şey vardı.

 

Beni hastaneye götürürken kim olduğumu biliyor muydu bu adam?

 

Aklıma gelen ihtimalle beraber suratım biraz daha asılırken, Aslı'yla beraber çoktan aşağıya inmiştik. Aslı, bu tür şeylere pek alışık olmadığından suratı bembeyaz kesilmişti ve koluma girerek öylece yürümeye devam ediyordu. Göz ucuyla Aslı'ya baktım. "Tamam," dedim düz bir sesle. "Sakin ol, yok bir şey..."

 

Aslı olumsuz anlamda kafasını salladı. "Ya Sena eşkıya mı bunlar Allah aşkına?" diye sordu korku dolu bir sesle. "Hem o adam kimdi?"

 

Sıkıntıyla ofladım. "Beni o gün hastaneye götüren adam işte," dedim buz gibi bir sesle. "İnanamıyorum, adam resmen Aras'ın kuzeni çıktı..."

 

Aslı, uyarırcasına yüzüme baktı. "Sena Allah aşkına uzak duralım bu adamlardan," diye konuştu heyecanla. "Görmedin mi birbirlerine nasıl düşmanca baktıklarını, ben bile korktum."

 

"Bu işin içinde kesin başka bir şey var," dedim şüpheyle. "Aras bana daha önce hiç bu adamdan bahsetmemişti, sadece o da değil hiçkimse bahsetmedi..."

 

Ben bunu söylerken, mekândan çıkmış yola doğru yürümeye başlamıştık. Aslı, arkasını dönüp mekana taraf baktı sonra tekrar bana çevirdi bakışlarını. "Gördün değil mi Aras'ın nasıl delirdiğini?" diye mırıldandı. "Sen o adamın ismini söyleyince resmen adamı öldürecek gibi baktı."

 

Gözlerimi devirdim. "Onun tek yaptığı sağa sola saldırmak zaten," dedim umursamaz bir ses tonuyla. "Merve'nin üzerine gidecekler, benim canım ona sıkılıyor."

 

"O da ayrı bir mevzu zaten," diye yanıtladı beni Aslı. "Benim hâlâ şaşkınlığım geçmedi... Bebek basbaya düşmüş ha?"

 

Aklıma gelen şeyle beraber duraksayıp Aslı'ya baktım. "Bunu sakın annemin yanında söyleme Aslı," diye uyardım oldukça ciddi bir sesle. "Eğer duyarsa herşey iç içe girer, bak sakın."

 

Aslı hafifçe ellerini kaldırdı. "Tamam Sena merak etme," dedi kafasını sallayarak. "Annemi bende biliyorum, eğer duyarsa hemen gidip herkese söyler sırf sen boşanmayasın diye."

 

Tekrar yürümeye başladığımda aklımı kurcalayan bir sürü şey vardı. Yine herşey birbirine girmişti.

 

Bu konuya bir an önce el atmam gerekiyordu, yoksa tüm işlerim sarpa saracaktı.

 

***

 

"Ay, hiç sorma canım, geçen konaklarına uğrayayım dedim bir gittim koskoca konakta sadece çalışanlar var, yersen..." Adının Feride olduğunu öğrendiğim, orta yaşlı kadın elindeki kahveden bir yudum daha alıp anneme baktı tekrar. "İnanabiliyor musun, resmen kapıdan çevirdiler bizi kimse yok diye.. Ayol biz bilmiyoruz sanki, Hatice'nin yeğeninin karnı burnunda diye konağa kimseyi sokmadıklarını."

 

Annemin bu kadınları nereden tanıdığını bilmiyordum ama sırf o konaktan bir kaç dedikodu almak için bu kadınlarla kaymaştığına emindim. Öyle ki, bir otele geldiğimizden beri kadınlar durmadan konuşuyorlardı. Neredeyse bir saattir konak mevzusu konuşuluyordu.

 

İşin kötü tarafı, yanlarında oturmam için ısrar etmeleriydi. Sürekli aynı şeyleri duymaktan çok sıkılmıştım. Muhtemelen, bu kadınların da tek derdi kendilerine eğlence ve dedikodu malzemesi oluşturmaktı. Sadece bir kaç defa gördüğüm bu kadınların annemle bu kadar sıkı fıkı olmaları tamamen ayrı bir konuydu.

 

Herkes yine kendi menfaati doğrultusunda hareket ediyordu.

 

Annem hafifçe gülümseyip bana baktı ve sonra tekrar diğer kadına taraf döndü. "Ne kadar saklamaya çalışsalarda bir yerden sonra patlak veriyor tabii," diye konuştu imayla. "Valla benim kızımın ahı tuttu, bak şimdi tüm Mardin'in diline düştü Karaaslan'lar..."

 

Feride denen kadının yanında oturan diğer kadın kafasını sallayarak annemi onayladı. "Ben hep söylüyorum zaten," dediğinde elindeki kahveden bir yudum aldı. "Karaaslan'lar, Sena'cığım gibi bir gelin buldular diye öpüp başlarına koymaları gerekiyordu... Ama nerede! Bu devirde kıymet bilene rastlamak çok zor."

 

"Bak bunu doğru söyledin işte," diye araya girdi Feride Hanım. "Ama bu Hatice'nin yeğeninde de hiç utanma yok, sen kalk evli adamın koynuna gir..."

 

"Yeter bu kadar," diye sözünü kestim aniden. Bu çıkışımla tüm bakışlar bana dönerken bozuntuya vermeden kadına taraf baktım. "Bu konuları konuşmaya gerek yok, ne yaptıklarıyla ilgilenmiyoruz biz artık. Müsaadenizle."

 

Bunu söyleyip ayağa kalktım ve oturdukları odadan çıkıp kendi kaldığım odaya girdim ve kalıyı kapattım. Bugün yaşananlar canımı yeterince sıkıyorken, bir de konakta yaşananların tekrar tekrar hatırlatılmasına katlanamıyordum.

 

Böyle yanımızdalarmış gibi görünen insanların arkalarını döndüklerinde aynı şekilde bizim hakkımızda da attıp tuttuklarına adım kadar emindim. Burası küçük bir yerdi ve her ola hemencecik yayılıyordu. Daha şimdiden tüm Midyat benim sözde ahlaksızlığımı konuşuyordu.

 

Boşanınca çıkacak dedikoduyu düşünemiyordum bile...

 

Yatağın üzerine oturup elime telefonumu aldım ve rehbere girerek Merve'yi aradım. Telefon defalarca kez çaldı ama kimse cevaplamadı. Telefonuna el koymuş olma ihtimalleri vardı ve buna şaşırmıyordum. Muhtemelen, bana laf taşıdığını düşündükleri için evden çıkmasına bile izin vermeyeceklerdi bundan sonra.

 

Sinirle nefesimi verdiğimde telefonumun titrediğini hissettim. Merve arıyor zannetmiştim ama arayan kişi Baran'dan başkası değildi.

 

Gözlerim faltaşı gibi açılırken bir saniye bile bekletmeden telefonu açtım. "Baran?"

 

"Ooo, Sena Hanım," Baran'ın sinir bozucu sesi kulağıma dolduğunda telefonun diğer ucundan güldüğünü hissedebiliyordum. "Aşk olsun, o kadar ölümden döndüm bir kere bile arayıp sormadınız. Çok kırıldım valla."

 

Gözlerimi devirdim. "Neredesin sen?" diye sordum buz gibi ve ters bir sesle. "Kaç gündür ulaşmaya çalışıyorum, ne sesin var ne soluğun?"

 

"O sırada komada olduğum için dönemedim sana kusura bakma," diye konuştu alaycı bir sesle. "Şaka bir yana, o kocan olacak adam az kalsın beni tahtalı köye uğurluyordu... Ucuz atlattım."

 

Bir kaç saniye duraksadım. "Peki neredesin sen şuan?" diye sordum kimsenin dinlemediğine emin olduktan sonra.

 

Baran, "Kendi evime geçtim," dedi düz bir sesle. "Ağabeyi ikna etmiş senin kocanı, öyle saldılar beni..."

 

"Dosya sende mi?" diye sordum oldukça kısık bir sesle. "Sakın bana Aras aldı falan deme."

 

Baran alayla güldü. "Sence ben o dosyayı şimdiye kadar yok etmemiş miyimdir?" diye sordu. "İşimi garantiye almayı severim, dosyayı artık kimse geri getiremez bu saatten sonra..."

 

Sen öyle san.

 

Bozuntuya vermeden. "İyi bari," diye mırıldandım.

 

"Bir ara şu mevzuyu seninle gözden geçirelim," dedi Baran. "Aras'ın bu son yaptığını karşılıksız bırakmayacağım."

 

"Tamam," dediğimde annemin bana seslendiğini işitmiştim. "Kapatmam gerekiyor şimdi, sonra ararım."

 

Bir şey demesine fırsat kalmadan telefonu kapatmamla annemin odaya girmesi bir olmuştu. Bakışları benim üzerimde gezinirken elimdeki telefona bakıp, "Kimle konuşuyordun sen?" diye sordu.

 

Umursamaz görünmeye çalışarak, "Merve'yle," diye mırıldandım. "Hayır yani, bunun da mı hesabını vereceğim bundan sonra?"

 

Annem son söylediğim cümleyi duymazdan gelerek merakla bana baktı. "Merve demek," dedi sesine yerleşen bariz merakla. "Ne dedi? Konaktan bir haber var mı çabuk anlat."

 

Dabır dilercesine derin bir nefes aldım. "Ya anne Allah aşkına beni bir rahat bırak," diye konuştum isyan ederek. "Bizim artık orayla bir alakamız yok, ne olup bittiğiyle de ilgilenmiyorum. Sende ilgilenme bir zahmet..."

 

Anem hoşnutsuz bir ifadeyle bana baktı. "Ben sana ne desem boş," dedi elini sallayarak. "Bu konuya artık benim el atmam lazım, senin yuvanı kurtarmaya niyetin yok anlaşılan..."

 

"Sabah bu cümlenin cevabını verdiğimi hatırlıyorum anne," diye mırıldandım bıkkın bir ifadeyle. "Ya sen ne istiyorsun gerçekten anlamıyorum," Ayağa kalkıp sinirle kapıya doğru yürüdüm. "Hayatımı mahvettiniz zaten el birliğiyle, hâlâ üzerime gelmeye devam ediyorsun."

 

Tam odadan çıkacağım sırada, kapının diğer taraftan açılmasıyla duraksadım ve geriye çekildim. Aslı, yüzünde telaşlı bir ifadeyle bana baktı ve "Sena," diye mırıldandı. "Aras geldi."

 

...

 

BÖLÜM SONU 🌻

 

Arayı çok açmamaya çalışacağım, gelecek bölüm görüşmek üzere ❤️

 

 

Loading...
0%