44. Bölüm

43. BÖLÜM "Kadının Öfkesi"

Kardelen T
k_blackfire

 

Keyifli okumalar...

 

 

1 ay sonra.

 

 

Mecbur bırakılmış bir hayata mahkumdum aylardır.

 

 

Rızam alınmadan, fikrim dâhi sorulmadan hiç tanımadığım bir adamla evlendirilmiş, doğup büyüdüğüm şehirden hiç bilmediğim bir şehire sürgün edilmiştim.

 

 

Ve o günden bu güne değişmeyen tek şey vardı.

 

 

Ben o günde yalnızdım.

 

 

Şimdi de yanlızım.

 

 

Bir kadının aşağılanması, hor görülmesi ve bir kişi tarafından bir kez bile gerçekten sevilmemesinin sonucuydu öfkem. Umutsuz kalmış, gidecek hiçbir yerim olmamasına rağmen öfkemle her yeri ateşe verecek cürrete sahiptim artık. Çünkü onlar ne kadar üzerime gelirse gelsin, doğru bildiğimden şaşmazsam kazanacağımı biliyordum, bunu bilmek bana güç veriyordu.

 

 

Ben bir kadındım.

 

 

Ve onlar boyun eğmeyeceğimi öğrenene kadar savaşacaktım...

 

 

Aras'ın o boşanma sözleşmesini imzalamasının ardından tam bir ay geçmişti. O günden beri yüzünü bir kez olsun görmemiştim. Bu sessizlik sebepsiz yere gerilmeme neden oluyordu lakin bugün her şeyin biteceğini bilmek beni biraz olsun rahatlatıyordu.

 

 

Bu gün mahkeme günüydü.

 

 

Artık bitecekti ve ben omuzlarımda ki bu yükten kurtulacaktım. Tabi bu Aras'a küçük bir süpriz yapmayacağım anlamına gelmiyordu...

 

 

Adliyenin koridorunda oturmuş, sıramızın gelmesini bekliyorduk. Yanımda Aslı'dan ve avukatımdan başka kimse yoktu. Annem ve babam boşanmama karşı oldukları için benimle gelmeyi reddetmişlerdi ve annem yaklaşık bir haftadır benimle doğru düzgün konuşmuyordu. Ama bu benim şuan umurumda bile değildi. En azından bu iş bitene kadar annemin o saçma ikna çabalarını dinlemek zorunda kalmıyordum.

 

 

"On dakika kaldı," Aslı kolundaki saate vakıp bunu söylediğinde gergin bir şekilde bana bakmıştı. "Niye gelmedi hâlâ Aras?"

 

 

Rahat bir tavırla arkama yaslandım ve hafifçe kafamı salladım. "Merak etme gelir birazdan," diye yanıtladım onu, düz bir sesle. "Bu işin geri dönüşü yok. Bu gün bitmek zorunda."

 

 

Aslı sorarcasına bana baktı. "Neden bu kadar eminsin sen Sena? Ben Aras'ın o sözleşmeyi imzalamasına çok şaşırdım ve hâlâ bu işin uçinde bir şey olduğunu düşünüyorum. Ya bugün duruşmaya gelmezse, o zaman ne yapacaksın?"

 

 

Göz ucuyla Aslı'ya baktım ve omuz silktim. "Kendi bilir," diye konuştum. "O zaman görür dünyanın kaç bucak olduğunu."

 

 

Ben bunu dediğim sırada, koridorda iki kişinin adım sesi duyuldu. Bakışlarım o tarafa doğru döndüğünde Aslı'nın şaşkın sesi doldu kulağıma.

 

 

"E yok artık..."

 

 

Aras, yanında Dicle'yle beraber bulunduğumuz tarafa doğru ilerlediklerini gördüğümde kaşlarım hafifçe havalanmıştı. Dicle, yüzünde zafer dolu bir gülümseme ile Aras'ın elini tutmuş ve yaptığı sanki çok doğruymuş gibi otuz iki diş sırıtıyordu.

 

 

Aras'ın ise yüzünde en ufak bir tereddüt yoktu. Yüzü ifadesiz di ama gözlerinde ki o meydan okuma çok net hissediliyordu. Bunca olay yaşanmamış gibi, o kızın elinden tutarak mahkemeye beraber getirmesi boşanmak için ne kadar doğru bir karar verdiğimi bana bir kez daha kanıtlarken, gözlerimi alayla onların üzerine diktim.

 

 

"Vay vay vay..." Oturduğum yerden kalkıp onların karşısına dikildiğimde Aslı da hemen ayaklanmıştı. Sesli bir şekilde gülüp ikisini baştan aşağı süzdüm. "Yüzsüzlükte seviye atlamışız bakıyorum. El ele tutuşmalar falan..."

 

 

Aras'ın dudakları alaycı bir tebessüm eşliğinde hafifçe kıvrıldı. "Bunu sen mi söylüyorsun?"

 

 

Hafifçe kaşlarımı çattım. "Anlaşılan sizinkilerin konu ben olduğumda ortaya çıkan o ahlak hassasiyeti, sen ve Dicle için pek geçerli değil ha?" diye sordum ve bakışlarımı Dicle'ye çevirdim. "Evliyken çocuk yapmak yetmiyormuş gibi bir de üzerine, el ele adliyeye geliyorsunuz. Açık konuşmak gerekirse cesaretinize hayran kaldım."

 

 

Dicle, keyifli güldü ve kafasını salladı. "Utanması gereken biri varsa o da sensin," dedi Aras'a biraz daha yaklaştıktan sonra. "Bu gün aramızdaki tek engel ortadan tamamen kalkacak, bunu kaçıramazdım hiç kusura bakma."

 

 

Göz ucuyla Aslı'ya baktım tekrar. Aslı gülmemek için kendini zor tutarken, bozuntuya vermemek adına tekrar Dicle'ye dönerek yapmacık bir şekilde üzüntülü bir tavır takındım. "Tek tesellin bu değil mi? Kıyamam..." diye mırıldandım sakince. "Duydun mu Aslı, aralarında ki tek engel benmişim. Ama çok merak ediyorum acaba ben olmasam o çok sevgili Hicran Hanım seni oğluna alır mıydı?" Düşünüyormuş gibi yapıp bir kaç saniye duraksadım. "Hiç sanmıyorum..."

 

 

Aslı'nın güldüğünü işittiğimde, Dicle ters ters bana baktı. Tam konuşacağı sırada Aras bir adım öne çıkıp tam karşımda durdu. "İntikamını aldığını düşünüyorsun hâlâ, öyle değil mi?" diye sordu. "Boşandıktan sonra arkandan perişan olacağımı falan zannediyorsun ama sana kötü bir haberim var." Siyah gözleri bir ok gibi gözlerime sabitlendi. "Üzülen ben değil, sen olacaksın."

 

 

"Öyle mi?" diye sordum duruşumu dikleştirerek.

 

 

"Öyle," diye yanıtladı beni hızlıca. "Bu görüntüye alış Sena," Dicle'nin elini tutarak havaya kaldırdı. "Çünkü bundan sonra hep görmek zorunda kalacaksın. Ve gördükçe benden boşandığın güne lanet edeceksin."

 

 

Derin bir nefes aldım. "Yazık," dedim sıkıca tuttuğu ele bakarak. "Şu an bir kez daha ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlıyorum Aras. Sen eskiden de böyleydin ama ben görememişim demek ki. Yoksa en baştan senin gibi aşağılık biriyle evlenmezdim."

 

 

Aras'ın yüzüne bir anda öfkeli bir ifade indiğinde, bakışları bir kaç saniye boyunca üzerimden ayrılmadı. Bakışları hem sinirli, hem de meydan okuyor gibiydi. Ne yapmak istediğini bilmediğimi falan mı düşünüyordu? Aklımca Dicle'yi buraya, karşıma getirip canımı yakmak istiyordu. Ama farkında olmadığı bir şey vardı. Benim bu görüntüye canımın yanması için ona aşık olmam lazımdı.

 

 

Ama öfkem, aşkımı çoktan öldürmüştü.

 

 

Artık ona karşı sadece nefret hissediyordum. Başka hiçbir şey yoktu.

 

 

"Bırak Aras," Dicle, Aras'a bakarak bunu söylediğinde Aras'ın bakışları hâlâ benim üzerimdeydi. "Bugün bitecek zaten bu kabus..."

 

 

Aras'ın dudakları hafifçe kıvrıldı. "Bizim için bitiyor," dedi sesi sakin ama sinirliydi. Ardından gözlerimin içine baktı. "Ama senin için yeni başlıyor Sena."

 

 

Kollarımı önümde bağlayıp umursamaz bir ifadeyle ona baktım. "Senin yanında durmaktansa, her gün cehennemde yanmaya razıyım ben."

 

 

Aras'ın çenesi kasıldı. Sinirlendiğini belli etmemeye çalışsada, bariz bir şekilde anlaşılıyordu. Bu lafların onu delirttiğine adım kadar emindim. Bana öyle bir ifadeyle bakıyordu ki, gözlerinde yer edinen hırsı çok net görüyordum.

 

 

Bu işin peşini bırakmayacaktı.

 

 

Ama benim pes etmeye niyetim yoktu.

 

 

"Sena Karaaslan, Aras Karaaslan. Duruşma salonuna lütfen."

 

 

Kapıdaki mübaşirin sesi, aramızdaki bu kısa sessizliği bir bıçak gibi bölerken, avukat, "Sena Hanım," diye seslendi.

 

 

Bakışlarımı Aras'tan ayırıp, bir saniye bile beklemeden duruşma salonuna girdiğimde, Aslı da hemen peşime takılmıştı. İçinde en ufak bir heyecan yoktu. Hatta bu kadar rahat olmama kendim bile şaşırmıştım.

 

 

Kısa bir süre sonra herkes yerlerine geçtiğinde, hakim duruşmayı başlatmıştı. "Sena Karaaslan, Aras Karaaslan boşanma davanızın karar duruşması için burada bulunuyorsunuz." Hakim önce bana sonra Aras'a taraf baktı. "Öncelikle son kez barışma gibi bir durumun söz konusu olup olmadığını sormak istiyorum. Sena hanım?"

 

 

Ayağa kalktıp kendimden emin bir ifadeyle hâkime baktım. "Hayır hakim bey. Kararım kesin. Boşanmak istiyorum."

 

 

Hakim elimdeki dosyaları bir kaç saniye boyunca inceledi. "Dava dilekçenizde eşinizin sizi aldattığı ve bu yüzden boşanmak istediğiniz yazıyor. Doğru mudur?"

 

 

Kafamı sallayıp göz ucuyla Dicle'nin oturduğu tarafa baktım. "Doğrudur," diye yanıtladım sakin bir sesle. "Hatta birlikte olduğu kadın şu an burada."

 

 

Hakim Dicle'ye taraf baktı ve sonra bakışlarını Aras'a taraf çevirdi. "Sena hanımın söylediklerini duydunuz. Bu konuda söylemek istediğiniz bir şey var mı?"

 

 

Aras, ayağa kalkıp önce bana, sonra hâkime taraf baktı. "Pişman olduğum bir durum değil. Bu yüzden yalan söylemeyeceğim," diye konuştu rahat bir tavırla. "Dicle'yi seviyorum."

 

 

Alayla güldüm. Bu ucuz numaraları yiyeceğimi falan mı düşünüyordu?

 

 

"Boşanmaya kararlısınız yani, öyle mi?" Hakim bunu sorduğunda Aras bir kaç saniye duraksadı.

 

 

Bakışları anlık olarak benim gözlerime uğrarken, yüzünün az öncekine nazaran ciddileştiğini görebiliyordum. Salonun içinde kısa bir sessizlik olurken, bir an Aras'ın yan çizebileceği ihtimali bir kor gibi içime düştü. Korktuğumu göstermemeye çalışarak Aras'a baktığımda, o gözlerini gözlerime sabitledi ve "Kararlıyım," diye konuştu. "Boşanmak istiyorum."

 

 

Bunu duymamla beraber vücuduma inen rahatlama hissiyle hafifçe gülümseyip Aslı'ya taraf baktım ve sonra hâkime taraf çevirdim bakışlarımı. Hakim ise, "Karar," diye yüksek sesle konuşup herkesin ayağa kalkmasını sağladı. "İki tarafında kararının boşanma yönünde olduğu, herhangi bir tazminat talebi olmadığı taraflarca bir kez daha tasdik edilmiştir." diye konuştu. "Bunun üzerine tarafların boşanmasına karar verilmiştir. Taraflara geçmiş olsun."

 

 

Hâkimin bunu söylemesiyle beraber havalara uçacak kadar mutlu olduğumda, utanmasam mutluluktan ağlayacak kadar sevinmiştim. Yüzüme kocaman bir gülümseme yayılırken, hakim salondan çıkmıştı. Bununla beraber hızla yürüyüp Aslı'ya sarıldım.

 

 

Kendimi tüy gibi hafiflemiş hissediyordum.

 

 

Aslı bana sımsıkı sarılıp, sesli bir şekilde güldü. "Şükürler olsun," diye konuştu neşeyle. "Bitti sonunda, kurtuldun."

 

 

Geriye doğru çekilip Aslı'ya baktım. "Bitti," diye konuştum inanamıyormuş gibi. "Bitti değil mi?"

 

 

"Bitti." diye başka bir ses duyuldu uzaktan. Bakışlarım sesin geldiği tarafa doğru döndüğünde, gözlerim faltaşı gibi açılmıştı çünkü bu kişi şu an asla görmeyi beklemediğim biriydi.

 

 

Cihangir Şanlı.

 

 

Oldukça rahat bir tavırla ellerini ceplerine sokmuş, bana taraf bakıyordu. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı.

 

 

Onun burada ne işi vardı peki?

 

 

"Cihangir?" diye konuşup ona doğru yürümeye basladığımda, Aras'ın bakışları diğer taraftan onun üzerine dönmüştü.

 

 

Cihangir ifadesiz bir suratla, hafifçe kafasını salladı ve bir kaç adım ilerleyerek tam karşımda durdu. "Tebrikler," diye konuştu sıcak bir tavırla. "Gerçekten dediğim dedik bir kızmışsın."

 

 

Aras, "Senin ne işin var lan burada?" diye sinirle araya girdiğinde kendime hakim olamayarak öfkeyle ona baktım.

 

 

"Allah aşkına sorun çıkarma Aras," diye konuştuğumda, sesim oldukça öfkeliydi. "Bugün sinirlerimi bozamayacaksın."

 

 

"Bu herifin etrafında dolaşmasına izin vereceğimi mı zannediyorsun sen?"

 

 

"Ağır ol!" diye araya girdi Cihangir. Sesi oldukça ciddiydi. Bakışları Aras'ın üzerine dikilirken, gözlerinde yine o günkü nefreti görmüştüm. Bir kaç adım daha ilerledi ve tam Aras'ın karşısına dikildi. "Bu kız artık senin hiçbir şeyin değil. O yüzden o sesini alçaltacaksın."

 

 

Aras, öfkeyle yumruğunu sıktı. "Alçaltmazsam ne olur lan?" diye sordu. "Sen kimsin de benim karımı tebrik ediyorsun?"

 

 

"Eski karın," dediğimde, Aras sert bir nefes vererek bana baktı. Onu zerre umursamadan, Cihangir'e baktım. "Biz dışarıda konuşalım istersen."

 

 

Aras anlam veremeyen bir ifadeyle bana baktı. "Hayırdır ya, siz ne ara samimi oldunuz bu kadar?"

 

 

Sabır dilercesine derin bir nefes aldım, "Seni zerre ilgilendirmez," diye sertçe konuşup duruşma salonundan çıktığımda Cihangir, Aras'a son bir bakış atıp benim peşimden ilerlemeye başlamıştı.

 

 

"Sen fazla olmaya başladın haberin olsun," diye seslendi Aras, arkamızdan. Cihangir göz ucuyla ona baktığında, Aras tehditkar bir ifadeyle Cihangir'e dikti gözlerini. "Dikkat et, kesmeyeyim nefesini."

 

 

Cihangir alaycı bir ifadeyle yürümeye devam etti. "Meydan senin Aras Karaaslan."

 

 

Biz adliyeden çıktığımızda, hiç kimse çıkana kadar tek kelime dahi etmemişti. Bu sessizlik canımı sıkmaya başladığında, duraksayıp Cihangir'e taraf baktım. "Sen niye geldin buraya ya?"

 

 

"Tebrik için," diye yanıtladı beni hızlıca ve sonra yürümeye devam etti. "Ha bir de bu herifin ezilişini izlemek zevkli oluyor. Yalan söyleyemeyeceğim."

 

Ters ters ona baktığımda o hemen ilerideki çay bahçesine doğru ilerlemeye başlamıştı. "Bence bunları ayak üstü konuşmaya hiç gerek yok."

 

 

Aslı bizden önce davranıp masalardan birine oturdu. "Bence çok iyi olur."

 

 

Reddedeceğim sırada, Aras ve Dicle'nin de çay bahçesine girdiğini farketmemle kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Onlar yanımızdan geçip başka bir masaya oturduklarında, sinirle dudaklarımı birbirine bastırdım ve "Ya sabır," diye mırıldandım.

 

 

Aras, gizleyemediği bir öfkeyle bulunduğumuz tarafa bakarken, içimde ki o öfke geri adım atmamı engelliyordu. O yüzden onlardan bakışlarımı ayırdım ve oturmaya karar verdim.

 

 

Cihangir, girişteki masalardan bir sandalyeyi benim için geriye doğru çektiğinde ona ters ters bakıp Aslı'nın yanındaki diğer sandalyeye oturdum. Cihangir, bu yaptığım hareketi bekliyormuş gibi hafifçe güldü ve sonra geçip tam karşımda ki sandalyeye oturdu. "Anlaşılan kibarlığa pek alışık değiliz."

 

 

Göz ucuyla ona baktım. "Seninle alâkalı bir durum değil," diye konuşup farkettirmeden Aras ve Dicle'nin olduğu tarafa baktım. "Bazıları her şeyi tersinden anladığı için, onu bilerek kıskandırmaya çalıştığımı düşünmesini istemiyorum. O kadar."

 

 

Cihangir rahat bir tavırla arkasına yaslandı ve sonra dikkatlice bana baktı bir süre. "Çok özel değilse bir şey soracağım," diye konuştu. "Sana ne yaptı da bu kadar öfkelisin bu adama sen?"

 

 

Hafifçe kaşlarımı kaldırdım ve ona baktım. "Bilmediğine inanmamı beklemiyorsun herhalde?"

 

 

Güldü. "Senden duymayı tercih ederim diyelim," diye mırıldandığında, bakışları yüzümde geziniyordu. "Farkında mısın bilmiyorum ama gözlerinde bana o kadar tanıdık gelen bir nefret var ki."

 

 

"Belki de aynı nefretten, sende de olduğu içindir," dediğimde, onun ifadesinde en ufak bir değişme olmadı. "Unutma, sana bu nefretin sebebini sorduğumda, sorumu cevaplamamıştın..."

 

 

Cihangir hafifçe gözlerini kıstı ve sonra doğrularak gözlerimin içine baktı. "Gel seninle bir anlaşma yapalım," diye konuştu sakin bir sesle, ardından baş parmağıyla beni gösterdi. "Ben sana niye bu kadar öfkeli olduğumu anlatayım, sende bana." Tekrar geriye doğru yaslandı. "Ama bunun için bu buluşmayı tekrarlamamız gerekiyor. Mesela bir akşam yemeği..."

 

 

Alayla güldüm. "Seninle akşam yemeğine çıkacağımı düşündürten ne?" diye sorduğumda, bakışlarım tekrar Aras'ın olduğu tarafa katmıştı. "Anlaşılan biraz belaya düşkünsün."

 

 

Aras'ın bakışları bir ok misali bizim masamızdan ayrılmazken, Dicle'nin yüzünde hâlâ aptal bir gülümseme vardı. Öyle ki, sanki bir savaş kazanmış gibi durup durup kahkahalar atıyordu.

 

 

"Bela bana düşkün desek daha doğru olur," Cihangir, bunu dediğinde bakışlarım tekrar onu buldu. O ise umursamaz bir ifadeyle bana bakmaya devam ediyordu. "Hem sen artık özgür bir kadınsın," diye konuştu, dudaklarının kenarı belli belirsiz kıvrılırken. "Öyle değil mi?"

 

 

"Bence Cihangir abi haklı," diye araya girdi Aslı. "Bundan sonra kimseye hesap vermek zorunda değilsin. Tadını çıkar işte."

 

 

Cihangir, Aslı'ya bakıp hafifçe gülümsedi. "Çok doğru bir noktaya parmak bastın," diye konuştu ve bana baktı tekrar. "Bak kardeşin senden daha mantıklı konuşuyor."

 

 

Gözlerimi devirip Aslı'ya baktığımda Cihangir sorarcasına bana baktı. "Ee ne diyorsun?"

 

 

"Bakarız," dediğimde, Cihangir hafifçe kafasını salladı.

 

 

"O zaman kesin geliyorsun."

 

 

"Geliyorum demedim," diye konuştum düz bir sesle. "Bakarız dedim."

 

 

Cihangir gülmeye devam etti. "Meraklı bir kız olduğun o kadar belli oluyor ki, geleceğine yüzde yüz eminim."

 

 

Konuyu değiştirmek adına huzursuz bir ifadeyle, "O değilde sen niye geldin buraya onu anlamadım ben?" diye sordum. "En son karşılaştığımızda pek iyi şeyler olmamıştı hatırlatsan..."

 

 

"Eğer burada seninle oturmaya devam ederse, şimdi de hiç iyi şeyler olmayacak." Aras, oturduğu masadan kalkıp bizim masamıza doğru ilerlemeye başladığında, gergin bir ifadeyle kafamı kaldırdım ve sorarcasına Aras'a baktım.

 

 

"Sen bizi mi dinliyorsun?"

 

 

Aras alayla güldü ama oldukça sinirli olduğu her halinden anlaşılıyordu. "Dinlememe gerek var mı sence?" diye sorduğunda bakışları Cihangir'e dönmüştü. "Herif ağzına düşecek resmen."

 

 

Sinirle ayağa kalktım ve Aslı'ya baktım. "Yürü Aslı gidiyoruz," diye konuştum sertçe. "Sizin kavgalarınızla uğraşacak halim yok benim."

 

 

Bu sırada Dicle aceleci adımlarla Aras'ın yanına gelip Aras'a baktı. "Siz hiç zahmet etmeyin," diye konuştu ve Aras'ın koluna girdi. "Biz evimize gideceğiz zaten."

 

 

"Aslı hadi."

 

 

Aslı bu söylediğimle beraber hızla ayağa kalktığında, Cihangir'in de ayaklandığını gördüm. "Sen niye dahil oluyorsun lan olaya?" diye sordu Aras'a taraf bakarak, ardından damarına basmak istiyormuş gibi bir adım ileri çıktı. "Şerefsizliğini başkalarının üzerine yılarak mı sıyrılacaksın yaptıklarından."

 

 

Aras, Cihangir'in üzerine yürüdüğünde Dicle hızlıca Aras'ın önüne geçip onu engelledi. "Yalvarırım gidelim artık Aras," diye konuştu ve sonra elini karnına koydu. "Bak ben kendimi iyi hissetmiyorum. Bebeğimize bir şey olacak."

 

 

Bir an kendimi tutamayıp sinirle Dicle'ye taraf baktım. "Hangi bebeğine Dicle?" diye sordum oldukça sert ve sinirli bir sesle. Dicle'nin gözlerine oldukça gergin bir ifade yerleştiğinde korkuyla bana baktı. Ben ise umursamadan Aras'a taraf baktım. "Dicle'yle evlenip beni delirteceğini falan zannediyordun ya," Hafifçe kafamı sallayıp Aras'ın yüzüme baktım. "Ben sana şimdiden söyleyeyim, kandırıldın Aras Karaaslan."

 

 

Aras anlam veremeyen bir ifadeyle bana baktı. "Ne demek şimdi o?"

 

 

Göz ucuyla Dicle'ye baktım ve sonra tekrar Aras'a döndü bakışlarım. "Sizin bir bebeğiniz olmayacak," diye konuştum buz gibi bir sesle. "Dicle bebeğini aylar önce kaybetti."

 

_____

 

 

BÖLÜM SONU

 

 

Ve Sena bombayı patlatır...

 

 

Oy ve yorum unutulmasın lütfen. Araya zaman girdiği iç epey dağılmışız, biraz toparlanmamız lazım. Oy vermediğiniz bölümlere dönüp oylarsanız beni çok mutlu edersiniz.

 

 

Çok çok çok seviliyorsunuz. 🤍

 

Bölüm : 31.01.2025 19:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...