Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm "Konak"

@k_blackfire

Keyifli okumalar....

"Konuşmamız lazım." Bunu dedikten sonra kafasıyla kapıyı işaret etti. Gerilmiştim. Heyecanım gitgide artıyordu.


Evet buradaki tavrı beni şaşırtmıştı ama bana karşı nazik olacakmıydı bilmiyorum. Kesin gerginlik çıkardığım için kızacaktı ama umurumda değildi. Yine olsa yine yapardım.


Zihnim düşüncelerimle boğuşurken koltuktan kalkıp kapıya doğru yürümeye başladım.


Aras önümde hızlı adımlarla odaya girdiğinde bende hızla içeri girip kapıyı kapattım. Bakışları herzamanki gibi sertti, artık bunu garipsemiyordum.


Herzamanki dik duruşunu bozmadan bir kaç adım yaklaşarak önümde durdu. Yakın olmamız beni geriyordu ama bunu olduğunca belli etmemeye çalışarak rahat bir tavır takındım.


Gözlerini yine gözlerime kenetlemişti. Gözeri o kadar etkileyiciydiki ister istemez heyecanlanıyordum. Ben heyecanımı gizlemeye çalışırken o gayet rahat bir tavırla bana bakmaya devam etti ve ardından biçimli dudakları aralandı.


"Daha geleli iki gün bile olmadı, farkındasın değilmi?"

Sert bir şekilde bunu söylediğinde anlamamış bir şekilde gözlerimi kısarak ona baktım.


"Yani?" Ona sorar gözlerle bakarken o yüzündeki ifadeyi hiç bozmamıştı. Öyle bir bakışı vardı ki siyah gözleri adeta ateş saçıyordu.


Sakin kalmaya çalışıyordu ama yinede sinirli olduğu belliydi.

"Daha ikinci günden bu kadar gerginlik fazla değil mi?"


Son cümlesini sinirle söylerken bende sıkkın bir tavırla ofladım. Şimdi anlaşılmıştı. Aras bugün Hatice Hanım ile olan gerginliğimizi öğrenmiş olmalıydı. Haklı olduğum için çekinmem gereken bir durum yoktu ama karşımda Aras olunca sebepsiz yere gerilebiliyordum.


Haklı olduğumu tekrar tekrar aklıma getirerek duruşumu dikleştirdim. Haklı olduğum bir durumda asla sessiz kalamazdım.


"Gerginlik çıkaran ben değilim."

Ben bunu söylediğimde Aras sabır diler gibi derin bir nefes aldı. Ardından bana birkaç adım daha yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Bu kadar yakın olmamız heyecanımı ikiye katlamıştı.


Gözlerinde uyarır bir ifade vardı. Ben bu kadar gergin ve heyecanlıyken o nasıl böyle rahat olabiliyordu?


"Bu anlaşma bitene kadar başka bir gerginlik istemiyorum! Bu kadar dikkat çekmeye gerek yok."

Aras bunu dediğinde neredeyse nefesimi tutmuş bir şekilde onu dinliyordum. Bu kadar yakınlık çok fazlaydı. Gerginliğim gitgide artarken onunla hâlâ gözgöze olduğumuzu farkettim. Onunla gözgöze olmak beni heyecanlandırırken rahatlamak adına derin bir nefes alıp rahatlamak istedim lakin heyecanımı anlamaması için bunu yapmıyordum.


Biraz daha böyle kalırsak kalpten gideceğimi düşünüp hızla gözlerimi kaçırdığımda Aras bir kaç saniye daha öyle durdu ve sonra birkaç adım gerileyerek benden uzaklaştı. Bu beni biraz rahatlatırken ona belli etmeden derin bir nefes aldım.


Aras sert bakışlarını benden çekip ağır adımlarla kapıya yöneldiğinde zihnimdeki kelimeler ağzımdan istemsizce dökülmüştü.


"Böyle üzerime gelmeye devam ettikleri sürece benden sessiz kalmamı bekleme!" Ben bunu dediğimde duraksayıp hafifçe kafasını bana çevirdi. Gözleri tekrar beni hapsine alırken zorlukla yutkundum.


Aras'ın kaşları çatılmış bir şekilde bana bakmasından dahada sinirlenmeye başladığını anlamıştım.


"Seninle alakası olmayan konularla ilgilenmeni istemiyorum. Bu yüzden olay çıkartmayacaksın dediysem çıkartmayacaksın!" Bir emir niteliğinde söylediği bu cümleyle istemsizce kaşlarım çatılmıştı. Bu şekilde konuşması beni sinirlendirmeye başlıyordu.


Sinirimi belli edercesine kolarımı önümde bağlayıp öfkeyle ona baktım.

"Baban'ın Merve'ye neler yaptığını görmedin sanırım! Böyle bir durumda ne yapabilirim?"


Ben sertçe bunu derken Aras'ın gözleri sinir saçıyordu. Sinirli olması biraz çekinmemi sağlıyordu ama yinede ağzımdan çıkan kelimelere hakim olamıyordum.


"Birdaha böyle birşey olmayacağını söyledim! Olursa bana haber vermen yeterli, senin karışmana gerek yok!"

Aras'ın sözlerini duyduğumda sinirle derin bir nefes aldım. Sesi olduğunca sertti. Söylediği şeyleri onaylamıyor gibi ona bakmaya devam ettiğimde

Aras bana tekrar yaklaştı ve kafasını eğip yüzümle aynı hizaya getirdi. Artık nefesini bile hissedebiliyordum. Bu yakınlık vücuduma tekrar bana oldukça tanıdık gelen bir heyecanı yayarken onunla göz göze gelmemek için büyük bir çaba sarfediyordum.


Avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Oldukça rahat görünmeye çalışsamda bunun şuan pek bir işe yaradığını söyleyemezdim.


Aras sinirli bir şekilde bana bakarken bende mecburen yüzümü ona çevirmiştim ama hâlâ gözlerine bakmamaya çalışıyordum. Ben heyecanımı gidermeye çalışırken Aras'ın dudakları hafifçe aralandı.


"Anladın mı beni?"

Bunu fısıltılı bir şekilde söylemişti ama sesinde hissedilebilir derecede bir sinir vardı. Gerginliğim cevap vermemi engellerken zorlukla yutkundum.


Ben cevap vermeyip susarken Aras sinirli tavrını hiç bozmamıştı.


"Anladın mı?" Az öncekine nazaran biraz daha sert çıkan sesini duyduğumda bu sefer kafamı sallamakla yetindim. Onu daha fazla sinirlendirmeye niyetim yoktu. En iyisi daha fazla uzatmamaktı.


Aras bir kaç saniye daha bana baktıktan sonra gözleri ellerime kaydı. Bugün o kadar çok gerginlik yaşamıştımki ellerimdeki sızlamayı yeni farkediyordum.


Aras kaşımaktan kızaran ellerimden gözlerini çekip yüzündeki sert ifadeyi bozmadan hızlı adımlarla odadan çıktı.


O gittiğinde biraz rahatlamıştım. Sabahtan beri yaşadığım şeyler beni çok yormuştu. Yatağın üzerine oturup derin bir nefes aldım. Bu konağa nasıl alışacaktım bilmiyorum ama bu benim için epey zor olacağa benziyordu.


Biraz oturduktan sonra tekrar ayağa kalktım. Odada tek başına oturmak oldukça sıkıcıydı. Nurcan abla ve Merve'nin yanına gitmek üzere odadan çıkıp bulundukları odaya doğru ilerlemeye başladım. Ben ağır adımlarla ilerlerken duyduğum konuşma sesleriyle biran duraksadım.


Sanırım ses önünde bulunduğum odadan geliyordu. Önemli birşey olmadığını düşünüp tekrar yürümeye başlayacaktım ki ağlamaya benzeyen sesle tekrar yerimde durdum. Kapı hafiften aralıktı ama içeridekileri göremiyordum.


Hıçkırık sesleri gelmeye devam ederken içeriden bir kadın sesi daha duyuldu.


"Yeter ağlama artık Dicle! Harap ettin kendini." Bu ses Hatice Hanım'a aitti. Söylediğine göre ağlayanda Dicle'ydi. İyi ama neden ağlıyordu? Gerçi sabahtan beri bir kere bile güldüğünü görmemiştim.


Dicle hıçkırıklarla ağlamaya devam ederken kekeleyerek birşey söylüyordu.


"Ne yapayım teyze, onları öyle görmeye katlanamıyorum."

Duyulması biraz zor olsada anlayabilmiştim. Bu sözleri kimin için söylediğini bilmiyordum ama onun için önemli olan biri olduğu belliydi.


Konuşmalar kesilince daha fazla burada durmanın uygun olmayacağını düşünüp Nurcan abla ile Merve'nin bulunduğu odaya girdim.


Bu sefer yanlarında Nigâr abla'da vardı. Üçüsüde beni gördüğünde gülümsemişti.


"Gel Sena."

Nigar abla bunu dediğinde gülümseyerek karşılık verdim ve yavaş adımlarla ilerleyip kanepelerden birine oturdum.


Merve mahcup bir tavırla bana bakınca ne demek istediğini az çok anlamıştım.


"Umarım benim yüzümden, amcamla kavga etmemişsinizdir."

Merve bunu dediğinde bende hayır dercesine kafamı salladım.


"Etmedik merak etme! Hem etsekte bunda senin bir suçun yok."

Dedim sesimi hafifçe kısıp onu rahatlatmaya çalışarak. Kendini suçlu hissetmesini istemiyordum. Onun bu olanlarda bir suçu yoktu.


Nigâr abla durgun bir şekilde bizi dinlerken, Nurcan abla hâlâ biraz üzgün gibiydi. Odada sessizlik hakim olurken kapının açılmasıyla bu sessizlik aniden bozuldu.


Gelen Gönül'dü. Düşünceli bir tavır takınarak Merve'nin karşısına geçtiğinde Merve'de hafifçe kafasını kaldırıp ona baktı.


"Ben sana dedim gitme diye, bilmiyormusun dedemin böyle şeylere kızdığını!"

Gönül bunu derken Merve'nin kaşları çatılmıştı.


"Alt tarafı bir hediye alacaktım. Bu kadarına kızacağını düşünmemiştim!" Dedi sinirini belli edercesine. Merve'nin bu lafı üzerine gönül derin bir nefes aldı.


"Dedem bizi korumaya çalışıyor sadece..."

Gönül bunu dediğinde Merve sertçe sözünü kesti.


"Ya Gönül! Bu kadar iyi niyetli olman beni deli ediyor!"

Merve bunu sinirli bir şekilde söylerken Gönül bıkkın bir şekilde ofladı. Sanırım ikisi fazla iyi anlaşamıyorlardı.


Gönül ve Merve sinirli bir şekilde atışırken Nigâr abla sesini yükselterek araya girdi.


"Kızlar! Kesin tartışmayı!"

İkiside Nigâr ablayı duyduklarında suspus kesildiler. Merve sinirle ellerini önünde bağlayıp arkaya yaslandığında Gönül'de geçip koltuğa oturdu.


Ortam yeterince gerginken aklımı kurcalayan soruya bir türlü cevap veremiyordum. Dicle'nin neden ağladığı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama merak etmedim desem yalan olurdu.


Biraz daha odada oturduktan sonra saat geç olmuştu. Herkes yavaş yavaş odalarına dağılırken konak epey sessizleşmişti.


Bugün epey yorucu bir gündü ve yatıp dinlenmeye gerçektende ihtiyacım vardı.


Odaya gittiğimde ilk işim duş almak olmuştu. Duştan çıktıktan sonra rahat birşeyler giyip direk yatağa girdim. Neredeyse bir saat boyunca yatakta dönüp durmuştum. Uykum vardı ama bir türlü uyuyamıyordum.


Saat geç olmaya başlamıştı ama Aras hâlâ ortalıkta yoktu. Bu saate kadar nerede olduğunu merak etmiştim. Aklıma aramak gelmişti ama onunla gerçek bir evliliğimiz olmadığı için onu merak ediyormuş gibi gözükmem saçma olabilirdi.


Zihnimdeki düşünceler birer birer yerini uykuya bırakırken gözlerim ağırlaşmaya başlamıştı. Kendimi yavaş yavaş uykunun kolarına bırakıp kapattım gözlerimi. Rahat bir uykuya gerçektende ihtiyacım vardı.


***


"Zehra, kahveleri çabuk götürün, ayıp olmasın."

Nurcan ablanın sesi mutfakta yankılanırken mutfağın içinde humâlı bir telaş vardı. Kahvaltı yapıldıktan sonra konak misafirlerle dolmuştu. Gelenler Hicran Hanım'ın ailesindendi.


Hizmetçi kadınlar ellerinde ikramlıkların olduğu tabaklarla koşuşturup dururken Nurcan abla ve bende onlara yardım ediyorduk.


"Kız Zehra, bizim kızlara da söyle, gelip bir işe el atsınlar!"

Nurcan abla bunu dediğinde Zehra "Tamam hanımım!" deyip mutfaktan çıktı.


Bu arada adının Kevser olduğunu öğrendiğim hizmetçi kadında elindeki ikramlık tepsisini avluya götürmek için kapıya yöneldi.


"Kevser, onu kime götürüyon sen?"

Nurcan abla bunu dediğinde Kevser duraksayıp bize doğru baktı.


"Aras ağamlara götürüyom abla!"


"Dur onu Sena götürsün, hadi Sena!"

Nurcan abla bunu derken yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Sorar gözlerle ona bakarken mutfak kapısının açılmasıyla kafamı kapıya doğru çevirdim.


Gelen Gönül ve Dicle'ydi. Dicle herzamanki gibi üzgündü. Nurcan abla Gönül'e doğru sorar gözlerle baktı.


"Merve nerede?"

Nurcan abla bunu sorduğunda Gönül gözlerini devirdi.


"Uğraşamazmış hanımefendi!"

Gönül bunu dedikten sonra Nurcan abla eliyle tezgahın üzerindeki tepsileri gösterip "Alın şunları masaya götürün!" dediğinde ikiside ağır adımlarla tepsilere doğru yöneldi.


Onlar tepsileri ellerine aldığında Nurcan ablanın bakışları tekrar bana kaymıştı.


"Sena hadi sende Kevserin elindekileri kocanın masasına götür! Malum etraf boş bırakmaya gelmez!"

Nurcan ablanın bu sözünde yine bir imâ sezmiştim.


Yanımızda Dicle olunca sürekli imâlı konuşuyordu. Bu tavrı zihnimde bazı soru işaretleri yaratırken onu kafamla onaylayıp Kevser'in elindeki tepsiyi alıp mutfaktan çıktım.


Dicle denen kızda birşey olduğu daha en başından beri belliydi ama buna fazla kafa yormamıştım. Şimdi ise bu beni daha da meraklandırmaya başlamıştı. Ne olduğu er yada geç ortaya çıkacaktı ama ben yinede çok merak etmiştim. Aslında aklıma birşeyler geliyordu ama yinede tam emin olamıyordum.


Mutfaktan çıktığımda avludaki kalabalık hâlâ aynıydı. Kadınlar avludaki büyük masada oturmuş hem birşeyler yiyor hemde sohbet ediyorlardı. Hasan Bey ve Hicran Hanım'ın ağabeysi Azat Bey köşedeki tekli koltuklarda oturup ciddi bir şekilde konuşurken Aras ve ağabeyleri Azat Bey'in oğullarıyla beraber avlunun ortasındaki koltuklarda oturuyorlardı.


Oradada iş konuşulduğu belliydi. Hepsi gayet ciddi bir şekilde konuşuyorlardı. Elimdeki tepsiyi daha sıkı bir şekilde kavrayıp Aras'ların olduğu yöne doğru ilerlemeye başladım.


Adımlarım hızlanırken gözlerde yavaş yavaş üzerime kayıyordu. Gözlerin üzerimde olması beni gererken dikatli olmaya çalışıp tepsiyi daha sıkı kavradım.


Yanlarına vardığımda elimdeki tepsiyi ortadaki büyük sehpaya bırakıp, içindeki ikramlıkları dikatli bir şekilde sehpanın üzerine yerleştirmeye başladım.


Bunu yaparken etrafıma bakmamaya çalışıyordum. Böyle şeylere alışık değildim ve haliyle geriliyordum.


"Sağol yenge!"

Azat bey'in oğlu Ferhat Bey'in sesini duyduğumda tepsiyi tamamen boşaltmıştım. Tepsiyi elime alıp kafamı hafifçe salladım.


"Afiyet olsun!"

Ben bunu derken gözlerim istemsizce Aras'a kaymıştı. Oda bana bakıyordu. Gözlerim onun siyah gözleriyle buluştuğunda hızlı bir şekilde gözlerimi kaçırıp tekrar mutfağa doğru ilerlemeye başladım.


Aras'ın bakışlarını hâlâ üzerimde hissedebiliyordum. Bana baktığında üzerimde yarattığı etkiye anlam veremiyordum ama bu çok değişik bir histi.


Aras'ın etkisinden zorlukla çıkıp hızlı adımlarla mutfağa girdiğimde Nurcan abla'da bakışlarını hemen bana yöneltti.


"Götürdünmü?"

Nurcan ablayı duyduğumda hafifçe kafami salladım.


"Tamam o zaman, gerisini Zehra'lar halleder, biz avluya geçelim!"

Nurcan ablayı duyduğumda sadece "tamam" demekle yetinip onunla beraber mutfaktan çıktım.


Kadınların oturduğu masaya geçip oturduğumuzda yine bütün gözler üzerime çevrilmişti. Nurcan ablayla beraber boş olan sandalyelere otururken Hatice Hanım yine ukâlâ tavrıyla bize bakıyordu.


Hatice Hanım'ı umursamayıp yerime oturdum. Azat Bey'in karısı Asiye Hanım, Hicran Hanım'ın yanında oturuyordu. Hicran Hanım'a göre daha güler yüzlü bir kadındı. Onun hemen yanında ise Ferhat Bey'in karısı Şirin Hanım oturuyordu. Sadece kapıda tanıştığım için onun hakkında fazla birşey söyleyemiyordum. Masada Asiye Hanım'ın kızı Nazlı'da vardı. Fazla konuşmayan sakin bir kızdı.


"Maşallah, gelin hanım da pek güzelmiş!"

Asiye Hanım bunu dediğinde bende nezaketen hafifçe gülümsedim.


"Aras Ağaya da böyle güzel bir gelin yakışırdı zaten!"

Nurcan abla gururlanır gibi bunu söylediğinde Asiye Hanımda onaylar bir biçimde kafasını salladı.


"Maşallah de!"

Bu sohbetleri beni gülümsetirken herkes tekrar hararetli bir şekilde konuşmaya başlamıştı. Böyle kalabalık ortamları pek sevmezdim ama yinede düne göre iyi bir gündü.


Tüm gün adını bile bilmediğim insanlar hakkında konuşurken Hatice hanım'ın kıskanç bakışlarına da maruz kalmıştım. Hava yavaş yavaş kararırken ortamdaki sohbet daha

da hararetli bir hâl almıştı.


Birkaç saat sonra misafirler kalktığında epeyce bir yorulmuştum. İki hizmetli avluyu toparlarken Hicran Hanım ve Hasan bey hâlâ oturuyordu. Aras etrafta yoktu. Zaten bugün onunla doğru dürüst konuşamamıştım bile.


Yorgun bir şekilde yerimden kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı. Mutfağa girdiğimde Zehra bulaşıkları yıkıyor, Kevser ise etrafı topluyordu.


"Bir isteğinmi var hanımım?"

Kevser bunu sorduğunda kafamı hayır anlamında salladım.


"Yok sağol!"

Ben bunu dediğimde Nurcan abla da mutfağa girmişti. Oda sıkılmış olmalıydı. Yorgun bir tavırla sandalyeyi çekip oturdu.


"Of ne bitmez sohbetmiş canım!"

Nurcan abla bunu dediğinde bende onu onaylarcasına kafamı salladım.


"Hiç sorma!"

Bunu dedikten sonra ellerimle yüzüme hava yapıp rahatlamaya çalıştım. Yavaş yavaş etkisini gösteren baş ağrımda başladığında sıkkın bir şekilde ofladım. Yeterince yorgun bir gün olmuştu ama yinede düne göre fazla kötü değildi.


Biraz mutfakta oturduktan sonra uykumun geldiğini farkedip ayağa kalktım. Başımın ağrısı yavaş yavaş artmaya başlarken daha fazla beklemeyip odaya gitmek üzere mutfaktan çıktım.


Aras belli ki bugünde geç gelecekti. Dün gece saat kaçta geldiğini bile bilmiyordum.


Aramızda gerçek bir evlilik olmadığı için takılmam gereken bir durum yoktu lakin yinede biraz merak etmiyor değildim.


Odaya çıktığımda üzerimi değiştirip yatağa girdim. Yorgun olduğum için gözlerim hemen kapanmıştı ama başımdaki ağrı yüzünden uykuya dalamıyordum.


Zaten normaldede geç saatlere kadar uyuyamazdım ama bu kadar yorgun olmam uykuya herzamankinden daha fazla ihtiyacım olduğunu gösteriyordu.


Saatler birbiri ardına ilerlerken başımdaki ağrı şiddetini dahada arttırmıştı. Bir türlü uyku tutmuyordu.


Böyle uyuyamayacağımı anlayıp yavaşça yatakta doğruldum. Başucumdaki sehpada duran telefonumu açıp saate baktım. Saat epey bir geç olmuştu.


Yataktan kalkıp dolaptan üzerime bir hırka alıp giydim. Mutfağa inip ağrı kesici varmı diye bakacaktım.


Ağır adımlarla odadan çıkıp merdivenlere yöneldim. Sessiz olmaya çalışarak merdivenleri indiğimde konakta çıt yoktu.


Mutfağın kapısını açtığımda elim hemen lambaya gitmişti. Lambayı açınca ışık gözlerimi yakmıştı ama umursamayıp dolaplara bakmaya başladım. Neyin nerede olduğunu bilmiyordum ve bu yüzden bulmam biraz zor olacaktı.


Ben ağrı kesici aramaya devam ederken avlu'dan gelen kapı açılma sesiyle biran duraksadım. Sanırım Aras gelmişti. Mutfağın kapısına doğru ilerleyip hafif aralık olan kapıdan dışarı baktım.


Tahminim doğruydu. Gelen Aras'tı. Aras kapıyı kapatıp sert tavrını koruyarak merdivenlere doğru yöneldiğinde bende kapıdan uzaklaşıp tekrar ilaç aramaya devam edecektimki duyduğum sesle istemsizce duraksadım.


"Aras!"

Bu Dicle'nin sesiydi. Sesi duyduğumda merakıma hakim olamayıp tekrar kapıya yanaştım.


Karanlık olduğu için görmem biraz zor oluyordu ama Dicle ve Aras'ı seçebiliyordum. Dicle'nin gece gece Aras'la ne işi olabilirdiki? Oldukça meraklanmıştım.


"Biraz konuşabilirmiyiz?"

Dicle fısıltılı bir şekilde bunu söylerken fazla uzakta olmadıkları için onu duyabilmiştim.


Gizlice birilerini dinlemek asla huyum değildi ama şuan ayaklarım olduğum yerde kalmam için adeta direniyordu.


✿ BÖLÜM SONU ✿ 


Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Gelecek bölümde görüşmek üzere...♡♡


Loading...
0%