Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm "Neden"

@k_blackfire

Keyifli okumalar...


"Biraz konuşabilirmiyiz?"

Dicle fısıltılı bir şekilde bunu söylerken fazla uzakta olmadıkları için onu duyabilmiştim.


Gizlice birilerini dinlemek asla huyum değildi ama şuan ayaklarım olduğum yerde kalmam için adeta direniyordu.


Merakıma tekrar tekrar yenik düşerek onları daha iyi duymak adına kapıya biraz daha yaklaştım. Kapı aralığından süzülen serin rüzgar üşümeme neden olurken üzerimdeki hırkaya daha çok sarılıyordum.


Olacakları merakla beklerken Aras sert bir tavırla Dicleye baktı.


"Konuşacak birşey yok!"

Aras bunu dedikten sonra arkasını dönüp gitmeye yeltendi.


"Aras lütfen!"

Dicle yalvarırcasına bunu söylediğinde Aras sert tavrını koruyarak duraksadı ve tekrar Dicle'ye döndü. İçimdeki merak gitgide artıyordu. Dicle ve Aras'ı yanyana görmem bu sabah aklıma gelen ihtimalli hatırlamama neden olmuştu.


Böyle birşey olabilir miydi gerçekten?


Kafam oldukça karışmıştı. Geldiğimden beri Dicle'de garip bir şeyler olduğunu düşünüyordum ama bu düşünce fazla ihtimal vermediğim birşeydi. Evet bu anlaşmalı bir evlilikti ama nedense bu fikir beni oldukça sinirlendirmişti. Sonuçta anlaşmalıda olsa Aras resmi olarak benim kocamdı ve başka bir kızla gözükmesi beni zor bir duruma düşürüyordu.


Zihnimde dolaşan düşünceleri bir kenara atıp dikkatimi tekrar oldukları yere çevirdim. Aras her ne kadar sinirliyse, Dicle'de bir o kadar üzgün gözüküyordu.


"Seviyor musun o kızı?"

Dicle fısıltıya benzeyen bir sesle bunu söylerken şaşkınlığım yüzünden zorlukla yutkundum. Bu cümlesi aklımdaki ihtimali destekleyen türdeydi.


Konuşmada adımın geçmesi merakımı iyice arttırmıştı. Bu konakta daha nelere şahit olacaktım bilmiyordum. Saat epey bir geç olmuştu. Ne yani Dicle bu saate kadar Aras'ın gelmesinimi beklemişti?


Koskoca avluda Aras ve Dicle'den başka kimse yoktu. Tabii onları dinleyen ben hariç...


"Bunun seni ilgilendirdiğini zannetmiyorum!"

Aras sert bir tavırla bunu dediğinde ben yerimden kıpırdamaksızın onları dinliyordum. Eğer beni görürlerse bu pek hoş bir durum olmazdı.


Aras umursamaz ve sert tavrını koruyarak, dik duruşuyla Dicle'nin karşısında duruyordu. Dicle ise bir o kadar aciz gözüküyordu. Aralarında ne olduğunu henüz bilmiyordum ama bunu bu gece burada öğrenecektim.


Karanlıkta görüş alanım epey kısıtlıydı ama Dicle'nin elinin Aras'ın koluna temas ettiğini görebiliyordum.


"Aras ne olur yapma böyle... Ne halde olduğumu görmüyor musun? Çok canım yanıyor..."

Dicle ağlamaklı bir sesle bunu söylerken Aras sert tavrıyla onu dinliyordu.


Vücudumu saran heyecan ve gerginlik beni oldukça zorluyordu. Bu sözleri herşeyi açıklar nitelikteydi. Aras'ı bilmiyorum ama Dicle'nin Aras'ı sevdiğini öğrenmiştim.


Acaba Hatice Hanım'ın bana olan tavrının bu olayla bir alakası olabilirmiydi? Sonuçta Dicle onun yeğeniydi.


Kafamdaki sorular birbiri ardına dizilirken sessizce derin bir soluk aldım. Bir anda bu duyduklarım ağır gelmişti. Zaten hayatım oldukça zor geçiyordu ve birbiri ardına gelen bu olaylar beni yeterince yıpratıyordu.


Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Vücuduma garip bir şok dalgası yayılıyordu. Gözlerimi Aras'a dikmiş ne tepki vereceğini beklerken o bir süre daha sessiz kaldı ama bu fazla uzun sürmemişti.


"Seninle yaşadığımız herşey geçmişte kaldı! Herşeyi unut ve kendi hayatına bak!"

Aras sertçe bunu söylediğinde Dicle'nin ağladığını anlayabilmiştim. Demekki eskiden aralarında bir ilişki vardı. Her duyduğum beni katbekat şaşırtmaya yetiyordu.


Dün akşam Dicle'nin ağlamasının sebebinide artık biliyordum. Bahsettiği kişi Aras ve bendim. Nurcan ablanın Dicle'yi gördüğünde imalı konuşmalarıda aklıma 'acaba Nurcan abla biliyormu?' sorusunu getirmiyor değildi.


Kafam allak bullak olmuştu. Ne yapacağımı hiç bilmiyordum.


Aras, cümlesini bittiğinde sert tavrını hiç bozmadan yukarı odaya çıkmıştı. Avluda sadece Dicle'nin boğuk ve ağlamaklı bir sesle "Aras!" dediğini duyabiliyordum.


Dicle bir süre daha avluda öylece durduktan sonra merdivenlerden çıkıp gözden kayboldu.


Onlar gittiğinde bende kapıdan uzaklaşıp mutfağın içinde gergin bir şekilde dolaşmaya başladım. Bir yandan sıkıntıyla oflayıp mutfakta gezinirken bir yandanda yüzüme gelen salarımı düzeltiyordum.


Neredeyse beş dakika boyunca mutfakta dolaşmıştım. Gerginliğim artmıştı ve ellerim kaşınıyordu. Duyduklarımın etkisinden halen daha çıkamamıştım.


Ben gergin bir şekilde dolaşmaya devam ederken kapının açılma sesiyle aniden duraksadım. Gelen Kevser'di. Üzerinde gecelikleri vardı. Sanırım uykudan uyanmıştı.


Mutfağa girip ellerini önünde birleştirdi.


"Birşeymi istemiştiniz hanımım?"

Kevser bunu sorduğunda bir an duraksadım. Az önce duyduğum şeyler yüzünden buraya neden geldiğimi bile unutmuştum. Bunu hatırlamamla baş ağrım tekrar kendini belli ederken gergin tavrımı belli etmemeye çalışarak Kevser'i cevapladım.


"Ben ağrı kesici almaya gelmiştim ama bulamadım, sana zahmet verirmisin?"

Ben bunu dediğimde Kevser samimi bir şekilde gülümsedi.


"Tabii hanımım."

Kevser bunu dedikten sonra üsteki dolaplardan birini açtı.


"Odanın kapısını tıklatsaydın ben hemen geliverirdim!"

Kevser elindeki ilaç kutusunu bana uzatırken bende hafifçe gülümseyip kutuyu aldım.


"Gece gece sizi uyandırmayayım dedim ama, bulamadım bir türlü! Kusura bakma senide uyandırdım!"


"Yok hanımım ne kusuru!"

Kevser'e hafifçe gülümseyip bardağa su doldurdum.


İlacı içtikten sonra mutfaktan çıkmıştım. Ağır ağır merdivenleri çıkarken bir yandanda başımı tutuyordum. Ilaç henüz etki etmediği için başımda korkunç bir ağrı vardı.

Bir an önce yatıp uyumak istiyordum.


Odanın kapısını usulca açıp ağır adımlarla içeri girdiğimde Aras çoktan yatmıştı. Sırtüstü uzanmıştı ve elleri başının altındaydı. O mükemmel yüz hatları hareketsizdi ve gözleri kapalıydı. Fazla ses çıkartmamaya çalışarak yatağa girdim ve baş ağrımın geçecek olmasını umarak yastığa başımı koydum.


Az önce yaşanılan şeyler beynimi tekrar kurcalamaya başlamıştı. Dakikalar birbiri ardına ilerlerken kafam yavaş yavaş hafifliyordu. Baş ağrımın hafifliyor olması gözlerimide devreye sokup kapatmamı sağladı.


                              ***


Yüzüme birbiri ardına su çarptığımda biraz da olsun ayılabilmiştim. Baş ağrım geçmişti lakin dün duyduğum şeyler kelime kelime aklımdaydı. Aras ve Dicle'nin durumunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım ve kafam çok karışıktı.


Yüzümü hızlı bir şekilde kurutup banyodan çıktım. Aras benden önce kalkıp aşağı inmişti. Bir kaç gündür neredeyse hiç konuşmuyorduk. Gerçek bir evliliğimiz olmadığı için bu gayet normaldi ama nedense bu durum benim canımı sıkıyordu.


Odadaki aynaya son kez baktıktan sonra hızlı adımlarla odadan çıktım. Keyifsizdim ve bu halim muhtemelen surat ifademe yansıyordu. Zaten hayatım boyunca mutlu ve huzurlu olduğum günler çok kısıtlıydı. Genelde hep stres ve baskı altında olduğum için mutlu gözükmek benim için epey zordu.


Aşağı indiğimde sofra yavaş yavaş hazırlanıyordu. Gözlerimi etrafta gezdirirken gözüme takılan ilk kişi Aras olmuştu. Yine ciddi bir şekilde telefonla konuşuyordu.


Ahmet ağabey ise koltuklardan birine oturmuş Serhat ile amca yeğen birşeyler konuşuyorlardı. Avluda onların dışında Nurcan abla ve Nigâr abla vardı ve onlarda sofranın kurulmasına yardım ediyorlardı.


Diğerleri henüz avluya inmedikleri için etraf biraz sessizdi. Avludakilere günaydın deyip, ağır adımlarla ilerlemeye başladım.


Mutfağa girip çay bardaklarının olduğu tepsiyi elime aldım ve masaya götürdüm. Dün gece içtiğim ağrı kesiciden olacakki sersem gibiydim.


Neyseki tepsiyi düşürmeden masaya koyabilmiştim. Ben tepsiyi bırakırken gözlerim yine istemsizce Aras'a kaymıştı. Hâlâ telefonla konuşuyordu ama konuşmanın birazdan sonlanacağı belliydi.


"Günaydın!"

Bu sesi duyduğumda kafamı somurtgan bir tavırla sesin geldiği yöne çevirdim. Hatice Hanım'ın ukâla ses tonunu hergün duymaktan çok sıkılmıştım.


İstemsiz bir tavırla onu yanıtladığımda yüzüne o her zamanki ukala tavrını yerleştirerek bana baktı. Bu kadından hiç hoşlanmıyordum. Büyük ihtimalle bana böyle davranmasının sebebi Dicle'ydi. Lakin benim bu konuda hiçbir suçum yoktu. O yüzden bu tavırlarına asla boyun eğemezdim.


Hatice Hanım masaya yaklaşarak bir elini sandalyerden birine yasladı.


"Hayırdır gelin hanım, suratından düşen bin parça! Yoksa Aras ağayla aranız mı bozuk?"

Dedi iğneleyici ses tonunu kulanarak. Kadın beni sinir etmek için elinden geleni yapıyordu resmen.


Bu sefer gözlerimi devirmekten kendimi alamamıştım. Sinirlerim çok bozuktu. Zaten benim için kolay olmayan şeyler yaşıyordum ve birde üzerine bu kadının yerli yersin konuşmalarını dinleyemezdim!


Aras ile kavgalı olmamız Hatice Hanım'ın işine gelirdi ve böyle gözükerek onu sevindirmek istemiyordum.


Kafamı hafifçe yana eğip dalga geçer gibi yapmacık bir gülümseme yeeştirdim yüzüme.


"Yok, tam tersi biz gayet mutluyuz!"

Ben bunu dediğimde Hatice Hanım suratındaki ukâlâ tavrı hiç değiştirmedi.


Bu arada Murat ağabey ve kızlarda avluya geçmişti. Avlu yavaş yavaş kalabalıklaşırken Hatice Hanım kinayeli bir ses tonuyla tekrar konuşmaya başladı.


"Valla pek öyle gözükmüyor ama..."

Hatice Hanım bunu dediğinde sorar gözlerle ona baktım.


"O ne demek oluyor?"

Ben bunu sorarken Hatice Hanım hâlâ ukâlâ bir tavırla bana bakıyordu.


"Yeni evli bir adamın eve bu kadar geç gelmesi bana pek normal gelmedi ama neyse..."

Ses tonundaki imâ sinirimi gitgide arttırıyordu.


Ne yani yememiş içmemiş Aras'ın eve ne zaman gelip gittiğine merak sarmış! Bu kadın beni delirtiyordu. Bizim evliliğimiz onu neden bu kadar ilgilendiriyordu sanki? Tamam Dicle mevzusu yüzünden olabilirdi ama ayıp denen birşey vardı sonuçta...


Rahat görünmeye çalışıp aklıma gelen ilk cümleyi söyledim.


"Gece herkes uyurken konağı izlemeyi kendinize huy edindiniz galiba? Benim evliliğimin sizi pek alakadar ettiğini zannetmiyorum Hatice Hanım!"

İsmini üzerine basa basa söylediğimde Hatice Hanım'ın yüzü düşmüştü.


Yüzümdeki gülümsemeyi silerek tekrar sinirli ifademe geri döndüm.

Ve Hatice Hanım'ın yanından uzaklaşıp Aras'ın olduğu yöne doğru ilerlemeye başladım. Bu kadar uzak olmamız herkesin dikkatini çekmişti. Bunu bir şekilde düzeltmeliydim.


Aras telefonu kulağından çekip kapattığında ben çoktan yanına varmıştım. Sert surat ifadesine aldırış etmeden gülümsedim. Herkesin bizi izlediğinden emindim ve bu yüzden sorun yokmuş gibi davranmalıydım.


Hazır yanına gelmişken onunla bu konuyu konuşmak en iyisi olacaktı. Herkes masanın etrafında olduğu için bizim olduğumuz yerde kimse yoktu.


"Dün gece neredeydin!"

Bu soruyu sormuştum çünkü ne cevap vereceğini çok merak ediyordum.


Aras sorumu duyduğunda kaşlarını çatmak yerine hafifçe gülümsedi ama belliki rol icabıydı. Oda gözmerin üzerimizde olduğunun farkındaydı.


"Hayırdır! Artık hesaptamı soruyorsun?"

Yüzündeki hafif tebessüme karşın yine kaba konuşuyordu ve bu gülümsemenin rol icabı olduğunu tekrar tekrar belli ediyordu.


"Hesap sorduğum falan yok! Ne zaman geldiğin beni ilgilendirmez ama fazla dikkat çekiyoruz, şüphelenebilirler!"

Ben bunu dediğimde Aras iki adım yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı.


Büyüleyici parfüm kokusu burnumu mest ederken heyecanlanmaya başlıyordum. Gerçektende mükemmel kokuyordu. Bir adamın herşeyi böyle mükemmel olabilirmiydi? Aras öyleydi işte...


"Bunu bana hergün sorun çıkaran kızmı söylüyor?"

Bunu duyduğumda kaşlarımı çatmamak için kendimi zor tuttuyordum ve dudaklarımı birbirine bastırarak sinirimi yatıştırmaya çalışıyordum.


"Benim sorun çıkarttığım falan yok! Sana sadece biraz daha dikkatli ol diyorum! En azından bunu yapmak zorundasın!"

Aras bunu duyduğunda gülümsemesi dahada arttı ama bu gülüş tamamen sinirdendi.


Evet sinirliydi ama bende en az onun kadar sinirliydim. Bana böyle davranmasını istemiyordum.


Aras bana tekrar yaklaşıp aramızdaki mesafeyi tamamen kapattığında nefesimin hızlandığını hissedebiliyordum. Her yakınlaştığımızda vücudumu saran bu tanıdık heyecanın nedenini bilmiyordum ama bu beni epeyce zorluyordu.


Siyah gözleri gözlerimi bulduğunda kalbim yerinden çıkarcasına atmaya başlamıştı. Neden bu kadar heyecanlanıyordumki?


Nefesini hissedebiliyordum. Heyecanım yüzünden etraftaki hiç bir sesi duyamaz hale gelmiştim. Gözleri o kadar derin ve sertti ki resmen içinde kayboluyordum.


Derken bakışlarını gözlerimden alıp kafasını boynuma taraf yaklaştırdı. Boynuma değen nefesiyle bilikte vücuduma yayılan bir anlık ürperti tüylerimi diken diken ediyordu sanki.


"Birdaha sakın bana birşeyi yapmak zorunda olduğumu söyleme..."

Bunu dedikten sonra kafasını hafifçe bana çevirdi.

"SAKIN!!"


Her kelimesi vücuduma tarifsiz bir heyecan yayarken zorlukla yutkundum. Uyarı dolu cümleleri kelime kelime beynimde yankılanıyordu.


Haklı olduğumu düşünüyordum lakin konu Aras olunca herşey bozuluyordu. Onun karşısında herzaman haksız duruma düşüyordum sanki.


Aras bunu söyledikten sonra yavaş bir şekilde benden ayrılıp kahvaltı masasına doğru ilerlemeye başladı. Onunla beraber gitmeliydim. Hala onun etkisinden çıkamamıştım lakin hâlâ gözler üzerimdeyken burada bekleyemezdim.


Hızlı adımlarla koşup Aras'a yetiştiğimde şaşırtıcı bir şekilde benden önce davranıp elimi tuttu. Bu hareketi beni oldukça şaşırtmıştı.


Şu an onunla el eleydik ve ben yine heyecanlıydım. Sofraya gelip oturduğumuzda Hatice Hanım'ın kıskanç bakışları ellerimize kaymıştı. Morali bozulmuştu ve bu yüzünden belli oluyordu. Herzamanki gibi Hatice Hanım'ın yanında oturmuş olan Dicle'ninde gözleri bizdeydi.


Gece uyumadığı yüzünden belliydi. Göz altlarındaki morluklar ve kızarıklıklar dün gece ağladığının bir belirtisiydi. Aslında Dicle'ye üzülmüştüm. Kim sevdiği adamı başka biriyle evli görmeye katlanabilirdiki? Hemde aynı evde...


Şimdi onların gözünde sevenleri ayıran kötü bir kız olarak göründüğümü biliyordum lakin bu konuda kendimde bir suç bulamıyordum. Biz Aras'la bu anlaşmayı yaptığımızda benim hiçbirşeyden haberim yoktu ve bu yüzden kendimi suçlayamazdım.


                             ***


"Şimdiden eve geç gelmeye başladıysa, birkaç sene sonra ne yapacaksınız!"

Of!! Konu yine dönüp dolaşıp buraya gelmişti. Zaten yeterince canım sıkkındı ve birde bunlar üstüme geliyordu.


Hava kararmıştı ve bizde konaktakilerle beraber avluda oturmuş Hatice Hanım'ın iğneleyici sözlerini dinliyorduk.


Gerçekten bu konu beni oldukça yormuştu. Uzun bir süre Hatice Hanım'ın dilinden kurtulamazdım artık.


Sinirli bir şekilde yüzüne baktım.

"Benim evliliğim sizi hiç alakadar etmez Hatice Hanım!"


"Saygısız!"

Her kelimesi vücuduma yeni bir sinir dalgası yayıyordu. Böyle şeylere gelen bir insan değildim. Hiç olamamıştım.

Biraz daha konuşursa hiç iyi şeyler olmayacaktı.


"Evlilikte olur böyle şeyler! Sanamı kaldı sorgulamak?"

Hatice Hanım'a cevap verecekken Nigâr abla benden önce davranmıştı. Nigâr abla benim yerime Hatice Hanım'ı cevapladığında Hatice Hanım ukâlâ bir tavırla arkasına yaslanıp omuz silkti.


Hatice Hanım sustuğunda gözlerim avlunun öbür tarafında oturan Aras ve ağabeylerine kaydı. Ne konuştuklarını duymuyordum ama tahminen iş içindi.


Sıkıntıyla oflayarak ayağa kalktım. Burada oturmak beni oldukça sıkmıştı. Hatice Hanım'ın durup durup aynı konuyu açması beni resmen deli ediyordu ve biraz daha burada kalırsam elimden bir kaza çıkacaktı.


Zaten yaşanan bu gerginlikler yüzünden Aras'la sürekli tartışıyorduk. En iyisi odama çıkmaktı.


Ben kalktığımda Nigâr ablada ayaklanmıştı.

"Dur bende seninle geleyim, burada kalırsam iyi şeyler olmaz."


Nigâr ablada benim gibi düşünüyordu, anlaşılan bu kadın onuda sinirlendirmişti.


Ben ayaktayken Aras'ın gözlerinin üzerimde olduğunu farkettim. Sert bakıslarıyla beni izliyordu. Daha fazla ona taraf bakmak istemiyordum. Çünkü onunla gözgöze geldiğimizde istemsizce heyecanlanıyordum ve bu beni epeyce zorluyordu.


Gözlerimi kaçırıp Nigâr abla ile birlikte hızlı adımlarla yukarı çıktık.

Biz yukarıya çıkıp oturma odasının kapısının önünde durduğumuzda Nigâr abla duraksayıp bir kaç adım geriye gitti.


"Kevser! Bize iki kahve getir!"

Nigâr abla bunu söylerken ben çoktan odaya geçip oturmuştum.


Sinirli ve gergin olduğum için ellerimi parçalarcasına kaşıyordum. Sinirim ve öfkem beni oldukça zorlarken sinirimi yatıştırmak adına derin bir nefes aldım.


Bu arada Nigâr abla karşımdaki tekli koltukta yerini almıştı. Arkadan sımsıkı bağladığı saçlarını elleriyle gevşetirken bir yandanda bana bakıyordu.


"Sen bakma bu Hatice'ye, o yerli yersiz konuşuyor işte!"

Nigâr abla bunu dediğinde tekrar ofladım. Oldukça gergindim. Dün geceden sonra moralim çok bozulmuştu ve ne zaman düzelirdim hiç bilmiyordum.


Tekrar derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştım ama sinirim geçmiyordu.


"Ne kadar dayanabilirim bilmiyorum!"

Sinirli bir sesle bunu söylediğimde Nigâr abla kafasını hafifçe yana eğdi.


"Haklısın, ama sakin olmalısın!"

Nigâr abla bunu dediğinde sinirle gülümsedim.


'Sakin olmalısın!' bu söz bana annemi hatırlatıyordu. Haklı olduğum durumlarda bile bana böyle derdi. Neymiş efendim ailemizin itibarı zedelenirmiş. Okulda bir çok nedenden dolayı olay çıktığında haklı olsam bile azar yiyen yine ben oluyordum.


Zaten ailem hiçbir zaman yanımda durmamıştı. Onlar sadece emir verirlerdi. Ne hissettiğimi, ne istediğimi düşünmeden hakımda kararlar verirlerdi.


Düşünceleri dağıtmak adına kafamı hayali bir şekilde salladım. Bunları düşünmek beni daha kötü yapıyordu.


Ailemi düşünmeyi bırakmıştım ama bu sefer zihnimde beliren soru beni daha çok meraklandırmıştı.


Aras ve Dicle! 


Aralarında olan şeyi delicesine merak ediyordum. Acaba Nigâr ablanın böyle birşeyden haberi varmıydı?


Hatice Hanım'ın bana neden böyle davrandığını kimse sorgulamıyordu. Sanki böyle olacağını biliyor gibiydiler. Eğer biliyorlarsa yüzüme karşı herkes yalan söylüyordu.


Evet gerçek bir evliliğimiz yoktu ama Nigâr abla'nın anlaşmamızdan haberi olduğunu düşününce bana neden söylemediğini merak etmiyor değildim. Nigâr abla dışında kimsenin bu anlaşmadan haberi yoktu ve gerçek bir evlilik yaptığımızı zanediyorlardı bunu biliyordum ama böyle birşeye göz yummaları beni şaşırtıyordu.


Nigâr abla herşeyi biliyordu. Onun yanında rol yapmama gerek yoktu. Aklım ona bu soruyu sorup sormamak arasında gidip gelirken suratım ifadesizdi.


Aklıma bir soru geldiğinde korkup soramayan biri değildim ve bu yüzden aklımı kurcalayan soruyu hızlıca sordum.


"Dicle ve Aras'ın arasında ne var, Nigâr abla?"


                                ***


Loading...
0%