@k_blackfire
|
Keyifli okumalar... Sabah kalkar kalkmaz ilk işim ılık bir duş almak olmuştu. Sabah öyle bir baş ağrısıyla uyanmıştım ki beni ancak bir duş ayıltabilirdi. Duş aldıktan sonra giyinmek üzere banyodan çıktım. Sabah uyandığımda Aras'ı odada görememiştim. Sanırım erken kalkmıştı. Kıyafet dolabımdan gözüme kestirdiğim kıyafetleri çıkarıp hızlı bir şekilde giyindim. Baş ağrım henüz geçmiş sayılmazdı ama az öncekine nazaran biraz hafiflemişti. Saçlarımı kurutmuştum lakin yinede hafiften ıslaktı. Bunu umursamayıp hızlıca taradım saçlarımı. Bugün kendimi oldukça halsiz hissediyordum. Zaten bu konağın duvarları üzerime üzerime gelmeye başlamıştı. Hergün bir gerginlik, hergün bir kavga derken bu olanlar beni epeyce yoruyordu. Saçlarımı tarama işini bitirdikten sonra telefonumu elime alıp çıktım odadan. Merdivenlere doğru yöneldiğimde Dicle'de kendi odasından çıkıyordu. Sabah sabah ilk gördüğüm kişinin Dicle olması daha şimdiden bu günün iyi geçmeyeceğinin habercisi gibiydi. Dicle herzamanki mutsuz ve ağlamaklı havasındaydı. Ne kadar normal görünmeye çalışsada her halükarda aşk acısı çeken bir kadın havası veriyordu. Dicle'yi umursamayıp yürümeye devam ettim. Bu günü olaysız bitirmek istiyordum. Aşağı inip kahvaltının hazırlanmasına yardım etmek için mutfağa yöneldim. Aras hâlâ etrafta gözükmüyordu ve meraklanmaya başlamıştım. Mutfağa girdiğimde beni karşilayan Nurcan ablanın güler yüzü olmuştu. "Günaydın!" Nurcan abla bunu dediğinde bende hafifçe gülümseyerek ona karşılık verdim. "Günaydın!" Gözümü mutfakta gezdirdiğimde, tezgahın üzerinde duran çay bardaklarını gördüm. "Ben bunları masaya götüreyim o zaman!" Ben bunu dediğimde Nurcan abla beni kafasıyla onayladı. "Tamam canım!" Nurcan abla bunu söylerken ben çoktan tepsiyi elime almıştım. Dikatli adımlarla mutfaktan çıkıp kahvaltı masasına doğru ilerlemeye başladığımda Hicran Hanım'da merdivenlerden ağır ağır iniyordu. Elimdeki tepsiyi masaya koyup çay bardaklarını masaya yerleştirmeye başladım. Ahmet ağabey ve Murat ağabeyde aşağı inmişti ama Aras hâlâ ortalıkta yoktu. İyice meraklanmaya başlamıştım. Acaba bir işimi çıkmıştı? Kafamda ki sorular dağ gibi büyümeye devam ederken bardakları yerleştirme işini bitirip boş tepsiyi elime aldım. Arkamı dönüp tepsiyi bırakmak için mutfağa yöneldiğimde gördüğüm kişi bana ukâlâ bir şekilde bakan Hatice Hanım olmuştu. Hatice Hanım'ı gördüğümde hoşnutsuz bir şekilde gözlerimi devirdim ama o hâlâ ukâlâ tavrını koruyordu. Olay çıkmasını istemediğim için, Hatice Hanım'ı umursamayıp mutfağa ilerlemeye başladım. "Ne oldu gelin hanım, yine moralin bozuk!" Hatice Hanım'ın iğneleyici sözlerini duyduğumda duraksayıp arkamı döndüm. Sanırım Hatice Hanım benimle tartışmadan güne başlayamıyordu artık. Ben ne kadar gerginlik çıkmasın diye uğraşsam Hatice Hanım herzaman burnumun dibinde bitiyordu. Yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirip Hatice Hanım'a baktım. "Ne yapayım Hatice Hanım? Kalkıp göbek atmamı falanmı bekliyorsunuz?" dedim artık sinirlenmeye başladığımı belli ederek. Hatice Hanım bunu duyduğunda iki elini havaya kaldırdı. "Aras'ı ortalıklarda göremedim de ondan dedim! Yoksa dün eve gelmedimi?" Hatice Hanım'ın bu cevabına karşın gözlerimi devirdim. Kadın her fırsatı değerlendiriyordu. Her dakika laf sokma derdindeydi. "Aras dün gece çıktıktan sonra eve gelmedi!" Arkamdan duyduğum bu cümleyle beraber kafamı usulca sesin sahibine çevirdim. Dicle'yi karşımda görmemle sinirim hatsafaya çıkmıştı. Ona sorgulayıcı bir ifadeyle baktım. O nereden biliyordu bunu? Geceleri yatmayıp Aras'ın yollarını gözlüyordu herhalde! Bu kadar mı aşıktı Aras'a? Dicle'nin bu cümlesi Hatice Hanım'ın hoşuna gitmiş olacakki arkamdan sinir bozucu bir şekilde kıkırdadı. Şu an Hatice Hanım'ı umursamıyordum. Yine çok sinirlenmiştim. Dicle'ye ve Hatice Hanım'ın hoşuna gidecek bir şey söyleme niyetinde değildim. Yanlış bir şey söyleyip onlara koz vermek istemiyordum ve bu yüzden yüzümdeki sinirli ifadeyi silip, alaycı ve rahat bir tavır takındım. "Merak etme, haberim vardı!" Rahat bir tavırla bunu söylediğimde Dicle ve Hatice Hanım'dan ses çıkmadı. Dicle her zaman ki gibi dokunsan ağlayacak bir ifadeyle bana bakıyordu. Aras'ın eve neden gelmediğini bilmiyordum ama bunu belli etmemeliydim. Zaten şu an Aras'a da ayrı sinirliydim. En azından bir haber vere bilirdi. Sonuçta biz herkesin gözünde gerçekten evliydik. En azından onlar öyle zannediyordu. "Benim anlamadığım, sen nereden biliyorsun Aras'ın dün gece eve gelmediğini?" Sorgulayıcı ifademi bozmadan bunu sorduğumda Nigâr abla'da yanımıza gelmişti. Dicle'ye bu soruyu sorduğumda bir süre sessizlik oluştu ortamda. Bunun nedenini biliyordum ama nedense Dicle'yi zor durumda bırakmak istemiştim. Niyetim kötü değildi ama bu yaptıkları çok sinirimi bozuyordu ve bende onlara bana yaptıkları gibi karşılık verecektim. "Bir sorunmu var Sena?" Ortamdaki gergin sessizliği Nigâr abla bozmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalışarak bir bana birde Dicle'ye bakıyordu. Evet fazla uzatmamam gerektiğini biliyordum ama sinirim bunun önüne geçiyordu. Duruşumu dikleştirip gözlerimi Dicle'den ayırmadan, Nigâr ablaya hitaben konuştum. "Bir sorun yok Nigâr abla! Dicle, Aras'ın dün gece eve gelmediğini söyledi, ben de bunu nereden bildiğini soruyordum sadece!" İmâlı bir ses tonuyla bunu söyledikten sonra cevap bekler bir şekilde kollarımı önümde bağladım. Nigâr abla gerilmiş gibiydi. Zaten Aras ve Dicle konusu açıldığında herkes geriliyordu. Bunun nedeni belliydi. Soruma Dicle'den yanıt çıkmayınca, Nigâr abla hemen araya girdi. "Nereden bilecek canım! Tahmin etmiştir!" Nigâr abla konuyu toparlamak için bunu söylediğinde kaşlarım istemsizce havaya kalkmıştı. En doğrusu konuyu daha fazla uzatmamaktı. Eğer konu fazla uzarsa işler kötüye gidebilirdi ve bu yüzden konu kapanmalıydı. "Umarım öyledir!" Konuşmayı sonlandırmadan önce bir göz dağı vermekten kendimi alamamıştım. Zaten bir çok şeye katlanıyordum, bu kadarı biraz fazlaydı. Sonuçta insanların gözünde Aras'la biz gerçekten evliydik ve Dicle'nin bu cümlelerinin beni insanların gözünde nasıl bir duruma sokacağını biliyordum. Herkese hakettiği gibi davranacaktım. Dicle bir süre öyle durduktan sonra hızlı adımlarla mutfağa girdi. Hatice Hanım da bana taraf sinir bozucu bir bakış fırlattıktan sonra Dicle'nin peşinden gitmişti. Onlar gittiğinde Nigâr abla tedirgin bir şekilde bana bakıyordu. "Çok fevri hareket ediyorsun Sena!" Bunu duyduğumda kaşlarımı hafiften çattım. "Gelip bu şekilde konuşması sinirlerimi bozuyor!" Kimsenin duymaması için sesimi kısarak söylediğim bu cümleden sonra Nigâr abla kafasını aşağı yukarı salladı. "Haklısın ama, bu konunun açılmaması hepimiz için daha iyi!" Nigâr abla bunu söyledikten sonra gözlerini etrafta gezdirdi. Kimsenin bizi dinlemediğinden emin olduktan sonra tekrar bana döndü. "Biliyorsun, bu anlaşmayı kimsenin anlamaması gerekiyor!" Nigâr abla fısıltıyla bunu söylediğinde sıkıntıyla nefes verdim. "İyide bu konuyu açan ben değilim, daha dün Gönül ile beraber yeterince sinirimi bozdular zaten!" "Ne oldu ki dün?" Nigâr abla sorar gözlerle bana bakıp bunu sorduğunda tavrımı değiştirmeden onu yanıtladım. "Mutlu olup olmadığımızı sordu resmen! Ona ne oluyorsa!" Bunu söylerken gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Nigâr abla ise düşünceli bir şekilde beni dinliyordu. Sinirli bir şekilde nefes verip tekrar devam ettim. "...Gönül'de ileri geri konuşunca sinirlerim tepeme çıktı!" Cümlemi tamamladığımda Nigâr abla kafasını aşağı yukarı salladı. "Sen umursama onları, dediğim gibi hiç bir şekilde açık vermemeliyiz! Sen sakinliğini koru!" Kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. Sinirimi yatıştırmaya çalışıyordum. Nigâr abla haklıydı. Böyle devam ederse işler daha kötüye gidecekti ve bu yüzden sakin kalmalıydım. "Günaydın!" Bu tanıdık sert sesi duyduğumda kafamı hızlıca sesin sahibine taraf çevirdim. Aras her zamanki dik ve sert duruşuyla kahvaltı masasına doğru yürüyordu. Herkesin kafası ona taraf çevrilmişti. Ahmet ağabey ve Murat ağabey "günaydın" diyerek Aras'a karşılık verdiğinde Aras çoktan yerine oturmuştu. Gözlerim ona takılı kalmış bir şekilde bakarken onunda kafası bana çevrildi ve birkaç saniye göz göze geldik. Siyah bakışları bir kaç saniye de olsa az önce yaşadıklarımı unuturup vücuduma tarifsiz bir heyecan yayarken zorlukla yutkundum. Sert surat ifadesi her zaman ki gibi yerli yerindeydi. Üzerindeki simsiyah takım elbisesinin ona nasıl yakıştığını söylememe bile gerek yoktu. Gözlerim ona kenetlenmiş bir şekilde bakarken, dikatimi dağıtan şey Ahmet ağabeyin sesi olmuştu. "Dün gece bir hışımla çıktın, daha yeni eve geliyorsun. Kötü bir şeymi oldu?" Ahmet ağabey bunu sorarken herkes masadaki yerini almıştı. Hasan bey ise herzamanki gibi henüz inmemişti. Aras sert tavrını hiç bozmadan oturduğu sandalyeye yaslandı. Bende o sırada onun hemen yanındaki sandalyeye oturmakla meşkuldüm. "Kötü bir şey yok!" Aras bunu derken yüzünde 'sonra anlatırım' der gibi bir ifade vardı. Aras'ın dün gece nerede olduğunu deli gibi merak ediyordum. Acaba neredeydi? İşle ilgili olabilirmiydi acaba? Zihnimde sorular birbiri ardına sıralanırken Hasan Bey gelip masaya oturmuştu. Her zamanki gibi "Afiyet olsun!" dedikten sonra herkes kahvaltıya başlamıştı. Canım tek bir lokma dahi yemek istemiyordu. Zaten bugün yeterince halsiz uyanmıştım. Başımdaki ağrı da hafiften etkisini göstermeye başlarken iştahım hepten kesilmişti. Herkes suspus bir şekilde kahvaltısını yaparken Aras'ın gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Ona taraf bakmamaya çalışıyordum. Zaten kendimi iyi hissetmiyordum birde bu heyecanı kaldıramazdı vücudum. "Aras! Ne oldu şu Yılmaz'larla olan ihale?" Hasan Bey'in Aras'a yönelttiği bu iş hakkında ki soruyla masadaki sessizlik bozulmuştu. "Her şey yolunda! Bir sıkıntı çıkmazsa ihale bizim!" Aras sert tavrını bozmadan, kendinden emin bir şekilde bunu söylediğinde Hasan Bey hoşnut bir şekilde gülümsedi. "Iyi o zaman!" Hasan Bey bunu dedikten sonra bakışlarını bana taraf çevirdi. "İstanbulda ki işlerde gayet iyi gidiyor, baban iyi bir iş adamıymış!" Hasan Bey bana hitaben bunu söylediğinde yapmacık bir şekilde gülümsedim. Babamdan konu açılması canımı sıkmıştı. Bu konu hakkında konuşmak istemiyordum ve bu yüzden kısa bir cevap vermekle yetindim. "Öyledir!" Yüzümdeki yapmacık gülümsemeyi silmeden bunu söylediğimde Hasan Bey onaylar bir şekilde kafasını salladı. O sırada Hicran Hanım yapmacık bir şekilde öksürerek dikatleri üzerine toplamıştı. "Tabi ki öyledir! Sonuçta adam o şirket için kızından bile vazgeçti!" Hicran Hanım'ı duyduğumda kaşlarım sinirle çatıldı. Neden durup dururken böyle bir şey söyleme ihtiyacı duymuştu ki? Zaten bu evde gerginlik çıkmayan bir gün bile yoktu! Bir şey söylememek için kendimi zar zor tutuyordum. Çok sinirliydim ve sinirimi yine ellerimden çıkarmaya başlamıştım. Bunu her fırsatta yüzüme vurmaları çok canımı yakıyordu. Sanki bunda benim bir suçum varmış gibi davranmalarına gerçektende deli oluyordum. Aras, Hicran Hanım'ın bu cümlesine sinirlenmiş olacakki oldukça sert bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Anne! Bu konuyu açmanın sırası değil!" Aras sinirli bir şekilde bunu söylediğinde Hicran Hanım somurtup arkasına yaslandı. Gerçektende yerimde zor duruyordum. Çok sinirliydim. Zaten sabah sabah bir sürü gerginlik yaşamıştım ve bu kadarı oldukça fazlaydı. Ne diye böyle konuştuklarına anlam veremiyordum. Ben ne kadar sorun çıkmasın diye uğraşırsam uğraşayım olmuyordu. Gerçekten bu konakta nasıl yaşayacağımı bilmiyordum. Şimdi kendimi tutmuştum ama ilerleyen zamanlarda böyle sakin kalabileceğimi hiç düşünmüyordum. Daha fazla burada kalırsam iyi şeyler olmayacağını anlayıp bir hışımla kalktım masadan. Bu hareketimle başta Aras olmak üzere tüm gözler üzerime dikilmişti ama umursamadım. Hızla masadan uzaklaşıp merdivenlere doğru yöneldim. Herşey çok üst üste gelmişti ve ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sinir, öfke, üzüntü, kızgınlık... Hepsini şu an aynı anda yaşıyordum. Çok doluydum, çok sinirliydim... Koşar adımlarla merdivenleri ikişer üçer çıkıp hızlı adımlarla odama yöneldim. Eğer aşağıda kalsaydım kendimi asla tutamazdım. Odaya girdiğimde kapıyı öyle sert çarpmıştım ki sesinin bütün konağı inlettiğinden emindim. Ağlamamak için derin derin nefesler alıyordum. Ağlamamalıydım! Zaten bu aralar ailem konusunda oldukça hasastım ve beni bu konudan vurmaları oldukça canımı yakıyordu. Bu evliliğin ne için olduğunu herkes biliyordu, birde bunu defalarca yüzüme çarpmaları katlanılacak şey değildi. Sinirden dolayı yerimde duramayıp odanın içimde hızlı adımlarla gezinmeye başladım. Sinirimden dolayı baş ağrım daha da belirgin hale gelmişti. Ben sinirden ne yapacağımı bilemezken kapı aniden açıldı ve gözlerim alışkın olduğum o siyah gözlerle kesişti. Aras kapıyı kapatıp yanıma yaklaştığında gözlerinde her zamankinden farklı bir ifade vardı. Daha bir duygulu bakıyordu sanki... Bu ifade içimde bazı tarifsiz hislere neden olurken, o gözlerini gözlerimden bir an bile ayırmadan yanıma yaklaşmaya devam etti. "İyimisin?" Aramızda az bir mesafe kala durup bunu sorduğunda gözlerimde ki yaşlar akmamak için zar zor direniyorlardı. "Babamın beni para için satması benim suçum değil!" Bu sözler ağzımdan dökülürken Aras bana bir adım daha yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı ve eliyle yüzüme düşen saçlarımı nazikçe geriye attı. Bu hareketti içimdeki heyecanın iliklerime kadar ulaşmasını sağlarken Aras'ın biçimli dudakları aralandı. "Bu hikayede bir suçlu varsa, o sen değilsin!" Aras bunu söylediğinde gözleri hâlâ gözlerimdeydi. Şu an içimdeki bu hissin nedenini bilmiyordum ama bu anın bitmesini de hiç istemiyordum. Nedenini bilmiyordum ama şu an tarifsiz bir andı. "Neden herkes öyleymiş gibi davranıyor o zaman?" Bunu sorduğumda gözümdeki yaşlar çoktan yanağıma süzülmeye başlamıştı. Buraya kadar dayanabilmiştim. Aras'ın karşısında ağlamak istemiyordum ama şu an kendimi tutmama imkan yoktu. Gözyaşlarım bağımsızlığını ilan etmiş bir şekilde yanaklarımdan süzülürken Aras'ın çalan telefonu üzerimdeki duygusal havayı biraz da olsun dağıtmıştı. Aras'tan gözlerimi kaçırıp başka tarafa baktığımda Aras çoktan telefonu açmıştı. "Söyle Fırat!" Aras eski sert tavrına bürünüp bunu söylediğinde telefondaki adam bir süre konuştu. Aras telefonla konuşurken bende gözyaşlarımı silip toparlanmaya çalışıyordum. Garip ve karmaşık duygular içerisindeydim. "Tamam, geliyorum!" Aras bunu dedikten sonra telefonu kapattı ve hızlı adımlarla kapıya yöneldi. "Nereye gidiyorsun?" Aras'a kapıyı açmadan bunu sorduğumda duraksayıp arkasını döndü. Şu an hesap soruyor gibi bir durumda olduğumun farkındaydım ve toparlamam için bir şey daha söyleme ihtiyacı duyuyordum. "...yani, dün gece de eve gelmedin, Hatice Hanım aranızmı bozuk diye tutturunca bende haberim var demek zorunda kaldım!" Bu soruyu sormamın nedenini açıklamak adına bunu söylediğimde Aras sert tavrını koruyarak bana baktı ama cevap vermedi. Bakışları ne demek istediğini açıklar nitelikteydi. Zaten bu soruyu sorarken bana cevap vereceğini düşünmemiştim. Sert, siyah bakışları, eski haline dönmüş ve yine sinirle bakmaya başlamıştı. Bu bakışlar kalbimin ritmini tekrar arttırırken bunu belli etmemeye çalışarak rahat bir tavır takındım. "Bu evliliğin gerçek bir evlilik olmadığını anlamamaları için kırk takla atıyorum. Daha dikkatli olursan sevinirim!" Ben bunu dediğimde Aras'ın ateş saçan bakışları tekrardan gözlerime kenetlendi. "Seni daha önce bana ne yapmam gerektiğini söylememen konusunda uyarmıştım!" Bunu dediğinde gözlerimi devirmekten kendimi son anda almıştım. Davranışları nasıl bu kadar çabuk değişebiliyordu anlayamıyordum. Bir süre daha bana sinirle baktıktan sonra sert bakışlarını gözlerimden ayırdı. "Daha fazla aynı konuları konuşmayalım istersen!" Aras'ı duyduğumda yüzüme ukâlâ bir gülümseme yerleştirdim. "Bencede!" (Bölüm sonu) |
0% |