@k_blackfire
|
Bu kitap iki seneye yakındır Wattpad'e yayınlanmıştır ve yayınlanmaya devam etmektedir. Keyifli okumalar.... "Düştüğümüz kuyular sandığımız kadar dipsiz değil aslında, tutunmaya çalıştığımız ipler çok kısa..." - Charles Bkowski - -GİRİŞ- Hani bazı geceler olurdu ya, sadece karanlık çökeceğini zannederdik lakin karanlığın beraberinde getirdikleri şeyler bütün hayatının değişmesine ve seni bir daha hiç ışık göremeyeceğin sonsuz bir karanlığa hapsederdi. İşte aynen öyle bir gece yavaş yavaş göğü kollarının arasına almıştı. Güneş yerini yavaş yavaş akşamın karanlığına hapsederken, karanlıkla beraber esen serin bir rüzgar ve derin bir sessizlik sarmıştı Midyat'ın sokaklarını. Yıldızlar gökyüzüne kusursuz bir şekilde dizilmiş, akşamın karanlığını güzel bir hale getirmişti. Akşamın sükunetine bulanan Karaaslan konağı sabahları canlı ve güzelken, geceleri tamamen sessizliğe bürünüp kasvetli bir hâl alırdı. Rüzgar'ın ıslık sesleri konağın kasvetli duvarlarında yankılanırken, genç adam odaya girip hızla çarptı kapısını. Bütün günün yorgunluğu üzerindeydi lakin görünüşünden ve sert duruşundan hiçbir şey kaybetmemişti. Ağır adımlarla odanın köşesine doğru ilerleyip, orada bulunan tek kişilik deri koltuğa bıraktı kendini. Kafasını koltuğun başına yaslayıp kollarını koltuğun iki yanına koydu. Sert ve içinde hiçbir duygu barındırmayan etkileyici siyah bakışlarını tavana dikmiş, kafasındaki bulanıklığı gidermeye çalışıyordu. Sinirliydi, bu her halinden belli oluyordu. Masum bir insanın daha onun hayatının çıkmaz sokaklarına düşüp yanması, genç adamın korkusuz yüreğine büyük bir öfke salıyordu. Vücuduna yayılan bu derin öfkenin etkisiyle derin bir nefes aldı lakin bu derin soluk onun öfkesini soğutmaya yetmemişti. Sakinleşmeyi umarak usulca yumdu gözlerini lakin babasının dün geceki tavrı tüm netliğiyle gözlerinin önüne geldiğinde sinirle araladı gözlerini. Issız ve derin bakışları tekrar tavana kayarken kapı usulca aralandı. Genç adam kapı sesini duyduğunda kafasını kaldırıp kapıya taraf baktı. Gelen ablasıydı. Kadın çekingen bir tavırla içeri girip kapıyı örtüğünde, genç adam dirseklerini dizine yaslayıp kafasını ellerinin arasına aldı. "Aras, iyimisin? Dünde eve gelmedin, birşeymi oldu?" "Aras!" "Hasan bey böyle yapmaya devam ettiği sürece benden iyi olmamı beklemeyin!" Kadın şaşırmış bir tavırla genç adamın siyah gözlerine dikti gözlerini. "Ne oldu yine?" "Babam sence neden İstanbul'a gitti?" "İstanbul'da bir şirkete ortak olacakmış bildiğim kadarıyla..." "Batmakta olan bir şirkete ortak olmaya gitti!" "Ne?" "Bu adamın 20 yaşında bir kızı da var!" "Yoksa?" "Kim batmakta olan bir şirkete ortak olur ki?" Kadın kardeşinin bu sinirinden ötürü biraz çekiniyordu lakin çekinerekte olsa ağzından dökülen cümlelere hakim olamadı. "Babam'ın neden böyle yaptığını biliyorsun, Dicle ile aranızda birşey olmasını engellemek istiyor!" "Ne yani? Dicle ile aramda birşey olmasın diye başka bir kızın hayatını karartacak öylemi?" O Aras Karaaslan'dı, bu zamana kadar hiç kimseye boyun eğmemiş, hiç kimsenin esareti altına girmemiş güçlü bir adamdı. Hayatı boyunca yaşadıkları onu acımasız olmaya zorlamıştı, ama bu masum biri için asla geçerli olamazdı onun için. Güçlü bünyesi bu bitmek bilmeyen arsız düşüncelerle boğuşurken imalı bir şekilde ablasına baktı. Dudakları hafifçe aralandı ve o etkileyici sert sesi duyuldu. "Madem Hasan bey böyle istiyor, ona istediğini vereceğim o zaman!"
|
0% |