@kader_ylmz123
|
İnsanlarla arama mesafe koymayı sevemedim. Değişen durumlar veya olası çıkarlar değildi bunu belirleyen, kalbim kal diyordu, ben de kalıyordum. Çoğu zaman anlam veremedim, neden uzaklaşmayacaktım? Birileri benden giderken ben neden duracaktım? Olay yüzleştirmekti veya yüzleşmekti. Senden giden bir gün mutlaka dönüyordu ve döndüğünde aslında gidenin bizzat kalan olduğunu bilmesi gerekiyordu. Kalbim ağrıyordu. Babam bana bir kutu mu yollamıştı? Onu özlediğimi hissetmişmiydi. Gözümden bir yaş aktı bu yaş özlemin, mutluluğun, üzüntünün,heyecanın, burukluğun ve hayal kırıklığının yaşıydı. Kapıyı hızlıca kapattıktan sonra, odama doğru koşar adımlarla gittim, yatağıma oturduktan sonra hemen kutunun etrafındaki kırmızı ipi çözdüm, kutunun kapağınıda kaldırdığımda, içindeki kurutulmuş zambakların mis kokusu ciğerlerime doldu. Zambakların yanında katlanmış bir de kağıt olduğunu gördüm, kağıdı açtım ve okumaya başladım. Canım kızım Duru, canımdan sakındığım dün rüyama sen girdin birlikte gül dikiyorduk, bunca yıldır seninle, en azından seninle iletişime geçmediğim için beni affet, normalde bu yazıyı sana doğum günün de yazıcaktım ama sizsiz bir yıl daha geçirmek istemiyorum, bu yüzden seninle, sen küçükken hep gittiğimiz parka yarın gelmeni istiyorum. Biliyorum bana çok kırgın ve kızgınsın, sen gelsende gelmesen de ben orada olacağım seni çok seviyorum bunu hep bil olur mu? Baban, Yazıları okurken gözlerim doluyordu. Kalbimi hissetmiyordum,sanki biri kalbimi bıçakla beş parçaya bölüyordu. Babamı yıllar sonra görebilicek, belki sarılabilecektim, belki de onu affedebilicektim. Ne hissettiğimi anlayamıyordum, içimde buruk bir heyecan doğdu. Kağıdı tekrar katlayıp kutuya koydum, ayağa kalkıp banyoya doğru yürüdüm. Banyodaki büyük aynayla kendime bakmaya başladım sarı orta boy olan saçlarım kabarmıştı, yeşil gözlerim boş bakıyordu. Ellerlerimle yüzüme yavaşça vurdum. "Kendine gel Duru, sen güçlüsün," dedim. O anda yüzümde bir gülümseme oluştu, aynı anda gözlerimden yaşlar akıyordu. Normalde bu kadar ağlak bir insan değildim fakat bugünlerde kendimi hiçbir yere ait hissetmiyordum, sanki kalbim babamla beraber beni terk etmiş, onunla beraber geri geliyordu. Ağlamama hıçkırıklar eklendi bir süre ağladım. En sonunda kapı gene tıklatıldı. Kapıyı açmaya giderken yürüyemiyordum. Kapıyı açtığımda kapıdakinin, kapımızın karşısındaki evde oturan Poyraz Kılıçsoy olduğunu anladım. Poyraz 1.97 boyunda, siyaha yakın renk saçlı, kahve gözlü, kemikli yüzlü, yüzüne yakışan büyük burunlu, dövmeli, geniş omuzlu ve kaslımı kaslı bir adamdı. Doktorluk yapıyordu. Sılay"la üniversiteden beri çıkıyorlardı."Duru iyimisin, ağlama sesleri geldi de merak ettim," dedi. O kadar seslimi ağlamıştım? Sanki az önce hüngür hüngür ağlayan ben değilmişim gibi yüzüme sahte bir sırıtış kondurdum "Ah ben film izliyordumda sesi biraz fazla açmışım sanırım, rahatsız ettiysem de kusura bakma." dedim. Bana dikkatle baktıktan sonra"Hayır rahatsız olmadım da, merak ettim birşey mi oldu diye, bir sorun yoksa görüşürüz ." dedi."Görüşürüz," dedim. Kapıyı kapattıktan sonra duş almak için banyoya girdim. Duş aldıktan sonra kendime melisa çayı yaptım ve balkona çıktım. Hava kararmıştı, salıncak sandalyeme oturduğum da uykum gelmeye başladı. Çayımı bitirdiğimde,aklıma Çağrı'nın dedikleri geldi. Bana 'Beni istediğin zaman arayabilirsin' demişti. Telefonumu küçük sehpadan aldım ve onun numarasını aradım. Birkaç çalıştan sonra açtı ."Alo, Çağrı rahatsız etmiyorumdur umarım, nasılsın? " dedim. "Duru sana beni istediğin zaman arayabilirsin diyen bendim, bu hala geçerli ve evet iyiyim sen nasılsın?" "Ben nasıl olduğumu bilmiyorum buna sen karar ver, babam beni 8 yıl sonra görmek için yarın küçükken sevdiğim parka çağırıyor," bunu neden ona söylediğimi bilmiyordum. Artık çok düşünmek istemiyordum bu yüzden umursamadım. "Senin adına sevindim ve bence artık üzülmene gerek yok." "Üzgün olduğum o kadar belli oluyor mu ya?" "Seninle kısa bir süre önce tanışan ben, anlıyorsam başkalarıda anlar herhalde." dedi. "Benim seni arama amacım şeydi aslında..."diye söze girdim. "Neydi? "derken sesinde merak vardı. "Şey...yarın sende benimle gelsen arabada falan beklesen,işin yoksa tabii!"dedim. Karşı taraftan kadın gülme sesi geldikten sonra "Abi bak seninki çağırıyor ne güzel gitsene işte." dedi boğuk bir ses. Bu Ecenaz olmalıydı, sanırım o da Sıla gibi herşeyi yanlış anlıyordu. Sonra ses kesildi muhtemelen Çağrı sesi kapatmıştı, bu durum beni güldürdü. Karşısından tekrar ses geldi. "Hoşunuza gitti bakıyorum Duru hanım," dedi. Buna ne cevap vereceğimi düşünürken "Tamam, saat kaçta alıyım seni." soruma bu kadar hızlı cevap vereceğini düşünmemiştim. Bu sırada balkon kapısından Sıla girdi. "Oo hayırlı olsun, enişte kim." dedi, evet patlamıştım. Karşıdan bu sefer Çağrı gülüyordu. Sesi kapattıktan sonra "Enişten falan yok Çilli, Çağrı o." "Eminmisiniz Duru hanım, flörtleşir gibi bir o tarafa bir bu tarafa sallanarak ya da kıkır kıkır gülerekmi, Çağrı'yla konuşuyorsunuz, nedense hiç inanmadım," dedi. Telefondan "Böyle anlatınca bende inanmadım." yanıtı geldi. Çağrı bizimi duymuştu? Telefonun ekranına bakınca ses yerine arama ekle tuşuna bastığımı gördüm. "Allah beni kahretsin!" diye bağırarak konuştum. Çağrı "Bence etmesin." dedi. Sıla yanımda coşarken "Çağrı kusura bakma, sen beni bir gibi alırsın olur mu? Yarın görüşürüz. " dedim. Halen gülerken "Kusura bakmam, yarın alırım seni görüşürüz." dedi.Telefonu kapatıp, Sıla'ya döndüm heyecanlıydı. "Yarın babanlamı görüşeceksin ? Sana inanamıyorum bunu ilk bana söylemeliydin." dedi. "Bu aralar herşey birbirine karıştı ne yaptığımı bende bilmiyorum." dedim. Bunu üzerine çilli yanıma oturdu ve "Eee..." dedi. "Ne e," dedim. Konudan konuya atladığı için ne dediğini anlamıyordum. "Yarın ne giyeceksin, güzel olman gerekiyor." dedi bana göz kırparak "Tam olarak kime güzel olmalıyım," deyip ayağa kalktım, o da ayağa kalkıp koluma girerken "Sen çok iyi biliyorsun, bence" dedi. Çağrı'yı kast ediyordu. Koluyla beni çekiştirerek odasına soktu. Kıyafet dolabını açtı ve en güzel elbiselerini çıkarttı. "Aslında ben kendi elbiselerimi giyecektim." dedim. Çünkü onun elbiselerinin hepsi rengarenkti ve ben kapalı tonlar giymeyi seviyordum.Bunu çok iyi bilen Sıla "Sen şimdi siyah siyah gidersin oraya, yarın senin için önemli birgün cenazeye gider gibi gidersen modun düşer ve bunu hiç istemem," dedi sonra elbiselerini yatağına doğru sermeye başladı. Kırmızı uzun ve şık elbiseyi üzerime tuttu, "Bu değil,".Mavi kısa straplez elbiseyi üzerime tuttu, "Bu da değil,". Başka turuncu kısa kollu, kısa bir elbise üzerime tuttu, "Bu hiç değil,". En son elbiseye gelene kadar hiçbirini beğenmedi o bunları yaparken ben sessizce onun seçeceği elbiseyi bekliyordum. En son elbise bembeyaz kısa, askılı bir elbiseydi etek kısmı mini bir eteği andırıyordu, "Oha bu çok güzel olur sana bir dene hemen," dedi. Elime elbiseyi verip odadan çıktı. Üzerimdeki siyah saten geçeliği çıkartıp beyaz elbiseyi giydim. Bu sırada odanın kapısı tıklatıldı."Gel çilli." dedim. İçer girince elindebiki kahve olduğunu gördüm birisini bana verdikten sonra beni bir süzdü memnun olmuş gibi kafasını aşağı yukarı salladı "Bir prensese benziyorsun Duru," dedi ve önümde sanki elbisesi varmış gibi iki yana kaldırarak reverans yaptı. Bende ona karşılık verince gülmeye başladık. Bir anda ciddileşip- bunu ondan hiç beklemezdim- "Şimdi ciddi oluyoruz daha işimiz var dedi. Ayakkabılarını ve çantalarını çıkardı. Beyaz mini bir çantayı seçmiş olacakki onu ayırdı. Ayakkabılarına geldiğimizde o daha çok spor ayakkabı giydiği için, üç tane topuklusu vardı. Biri beyaz stiletto diğeri krem rengi ipli sonuncusu ise siyah büyük platformlu bir topuklu ayakkabıydı, beyaz olanı seçip giymem için bana uzattı. Sıla'yla beden ve ayakkabı numaralarımız neredeyse aynıydı. Sadece boyu benden kısaydı. Kahveden bitirip köşedeki komidinin üzerine koydum,onun komidini üzerinde Poyrazla olduğu bir fotoğraf çerçevesi vardı.Tekrar Sıla'ya baktığımda Sıla'nın yerde uyuyya kaldığını gördüm, çilli rahat ettiği her yerde uyuyabilirdi. Bunu ne zaman sahabaha kadar film izlemek için anlaşsak saat daha gece yarısına gelmeden uyuduğu zamanlarda anlamıştım. Onu uyandırmamaya özen göstererek yatağına yatırdım. Üzerini örttükten sonra bende odama doğru yürüdüm beyaz elbiseyi çıkartıp siyah saten geceliğimi giyip yatağıma yattım yarın benim için büyük bir gündü, yıllar sonra babamı görebilecektim çok değişmiş miydi acaba? Bunları düşünürken uyku beni yavaş yavaş sardı. 🖤 Gözlerimi açtığımda penceremden gelen ışık gözlerimi acıtıyordu, kış ayında olmamıza rağmen güneş bugün açmıştı saate baktığımda saat on bire geliyordu, hemen ayağa kalkıp sıcak bir duşa girdim. Çıktığımda Sıla kalmış kahvaltı hazırlamıştı bile, beraber kahvaltı yaptıktan sonra masayı toplamasında yardım ettikten sonra tam bulaşıkları dizmeye geçiyordumki "Sen üstünü giyinmeye git gerisini ben hallederim." dedi. Onu yanağından öptükten sonra hızlıca odama geçip dün seçtiğimiz kıyafetleri buldum. Üzerime elbisemi giyip saçlarıma fön çektim ayakkabılarım biraz küçük gelsede ayağımı sıkmıyordu. Makyajımı yaparken yanıma Sıla geldi. Elinde kırmızı bir ruj vardı. Bana ruju verdi, bende son olarak ruju sürünce dudaklarım kıpkırmızı olmuştu. Koluma çantamıda atınca artık hazırdım. Dün bu kadar heyecanlı değildim fakat saat yaklaştıkça heyecanlanıyordum. Evin kapısından çıkarken, karşı evin kapısı açıldı çıkan kişi Poyraz'dı. Tekrar Sıla'ya döndüm ve onu tekrar yanaklarından öperken "Bana şans dile, görüşürüz."dedim. O daha konuşmadan sitenin merdivenlerinden inmeye başladım, peşimden biri gelmediğine göre Poyraz bizim eve girmişti siteden çıktığmda, hemen önümde bir range rover duruyordu. Bu muhtemelen Çağrı'nın arabasıydı, emin olmak için, arabanın içine doğru baktım camlarda film olduğu için gözükmüyordu bu sırada arabanın sürücü kapısı açıldı. İnen kişi siyah bir takım elbiseyle, taranmış gece siyahı saçları ve gökyüzü bakışlarıyla Çağrı'ydı. İkimizde birbirimize bakakalırken, beni baştan aşağı süzdü ve "Ço-çok güzel olmuşsun." dedi, kekeliyordu. Bende onu tekrar süzdükten sonra "Sende her zamanki gibi çok iyisin," dedim. Ben neler diyordum böyle, gözlerimi kaçırdığımda, bana yolcu kapısını açtı. Çağrı bana karşı centilmen ve saygılı davranıyordu. Arabaya bindiğimde o da sürücü koltuğuna oturdu, kemerimizi bağladıktan sonra arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. Park bize bir saatlik bir mesafedeydi. "Bu arada nasılsın, sormayı unuttum." dedi "Heyecanlıyım ve açıkçası biraz korkuyorum," "Neden, korkuyorsun, ben yanında olacağım ve ben senin yanındayken sana kimse birşey yapamaz. "dedi. Biraz çekinsemde "Biliyorum, ama içim de kötü bir his var,"dedim. Sabahtan beri garip hissediyordum. "O zaman,o garip hissi yok ediyoruz." dedi ve arabayı yavaşlatıp telefonunu çıkardı, o sırada arabaya bağlandığını anladım. Arabanın içini bir anda Sezen Aksu'nun sesi doldurdu haydi gel benimle ol açmıştı, o damı Sezen Aksu dinliyordu. "Sende mi Sezen Aksu dinliyorsun?" dedim başıyla beni onayladıktan sonra şarkının sesini açtı ve sesli bir şekilde söylemeye başladı. Ciddi görüntüsünün aslında sadece görüntü olduğunu anladım. O hayat doluydu aslında. Bende şarkıyı sesli söylemeye başladığımda birbirimize baktık mavi gözleri bana bakarken, gülmeye başladık bu sırada camımıda açmıştım saçlarım uçuşuyordu ve bozuluyordu ama günler sonra kendimi özgür hissediyordum, bunu bozmak istemiyordum. Sanki kafeste bir kuştum da kafesimden çıkmıştım. Şarkı bittiğinde tekrar gülmeye başladık. "Şimdi nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Bu sefer sırıtırken "Mutlu ve özgür," Bunu dediğimde o da sırıtmaya başladı. Parka vardığımız da saat iki buçuğu geçmişti. Malum, İstanbul trafiği vardı. Çağrı'ya baktım ve "Sen beni burada bekle olur mu? Birazdan gelirim ben." dedim. "Ben seni burada bekliyorum diye hızlı davranmana gerek yok, ha bu arada bana ihtiyacın olursa bana bakman veya mesaj atman yeterli tamam mı?" dedi. "Tamam,bu arada herşey için teşekkür ederim iyiki varsın," dedim ve ona sarılmak için izin istedim, yüzündeki tebessümle, gözleriyle izin verdi ve ona sarıldım kafam boynunun altına yerleşmişti, o anda ciğerlerime güzel kokusu doldu zambak gibi kokuyordu, çok hoşuma gitmişti bu. Geri çekildiğimde geri geri yürürken "Görüşürüz." dedim. "Görüşürüz." dedi. Onu arkamda bırakarak yürümeye başladım. Yürürken parkın hiç değişmediği her helinden belli oluyordu halen etrafı ağaçlarla kaplıydı. Sonra onu gördüm bankta oturmuş bir etrafa birde elindeki kitaba bakan, sarı saçları beyazlamış, yeşil gözleri daha sakin bakan babamı. Üzerinde açık mavi uzun kollu bir gömlek altında siyah pantolonu vardı. Halen titiz giyindiğini anlamıştım,yanına sakin bir şekilde yaklaşırken beni görmüş olacakki bir anda ayağa kalktı kitap elinde düştü, uzaktan birbirimize bakarken ikimizinde gözünden bir damla yaş aktı bu yaş herşeyi anlatıyordu. Elimdeki çantayı yere düşürürken babama doğru koşuyordum, o da bana doğru koştu. Orta da buluştuğumuzda birbirimize sıkıca sarıldık. Halen aynı kokusu vardı, o güven, sevgi, şefkat, merhamet kokuyordu."Özür dilerim kızım, yemin ederim özür dilerim, senden çok özür dilerim mecvurdum, beni affet lütfen derken ağladığı sesinden belli oluyordu. Bende ağlıyordum burnumu çektikten sonra," Seni affediyorum, babam. " dedim. Buydu, bu kadar kolaydı işte onu affetmek "Seni çok özledim bitanem,bundan sonra seni asla ama asla bırakmıyacağım, söz veriyorum." dedi. "Bende seni çok özledim baba,sana ne kadar ulaşmak istediğimi ama oluşmadığımı bir bilsen, seni çok seviyorum." dedim. Halen sarılır durumdaydık "Bende sana çok ulaşmak istedim ama cesaret edemedim kızım, seni herşeyden, kendimden, bu hayattan çok seviyorum ." dedi ve bir silah sesi duyuldu, bu sesin bizle alakası olmaması için dua ettim. Babam olduğu yerde yere düşmeye başladı ona sarılır durumda olduğum için bende yere dizlerimin üzerinde düştüm babam dizlerimin önüne doğru düştü. Sırtından kanlar geliyordu. Kafası kaldırıp dizlerimin üzerine koyarken, heyecanla giydiğim elbisem babamın kanıyla boyandı ellerimde kan olmuş "Baba seni daha yeni bulmuşken kaybedemem!" derken çığlık atıyordum, etrafımızdaki çocuklar kaçışmaya başladı. Kafamı kaldırıp "Yardım edin! Lütfen ambulansı arayınderken başım dönüyordu son gördüğüm bana doğru koşan Çağrı olmuştu. |
0% |