Yeni Üyelik
19.
Bölüm

17. Bölüm 🇹🇷

@kadininbiri

Selamun aleyküm. Nasılsınız iyimisiniz?

 

 

 

 

Yağız Ali Bozkurt anlatımı ile :

 

 

 

Gökçeni çok seviyorum o benim tek ailem. Zaten biliyorsunuz beraber yetimhanede büyüdük.

 

Ben neden yetimhanede büyüdüm derseniz eğer bilmiyorum anne babama ne oldu bilmiyorum ama umrumda değiller. Sonuçta ben o yetimhanede büyüdüm mü? Büyüdüm gerisi önemli değildi. Belki ölmüştüler belki yaşıyorlar ama önemsizdi benim için.

 

Tek ailem vardı o da Gökçen. Ha bir de Umay vardı ama onunla o kadar samimi olamazdım çünkü zaten küçükken evlat edinildiği için pek zaman geçirememiştik.

 

Ben Gökçenden başka hayatıma kadın girmez diye düşünürken Ülkü ne ara hayatımın merkezine girdi inanın bilmiyorum.

 

Ülküyü ilk olarak pöhle yapılan ortak görevde görmüştüm. Çok güzeldi insanın baktıkça bakası geliyordu.

Görev boyunca onu izlemiştim ama o bana dönüp de bakmamıştı.

 

Görev dönüşü ise aklımdan çıkaramamıştım ama elimden de bişey gelmezdi. Bana bir kez bile gözü değmemişti. Aklımdan çıkaramamış olmam bile çok yanlıştı. Belkide evliydi.

 

Daha sonra ise onu hava alanından almaya gittiğimde dünyam aydınlanmış gibi hissetmiştim.

 

Hissetmiştim hissetmesine ama bir insan ilk görüşte aşık olabilirmiydi? Hayır. Sadece beğeni olduğunu düşünüyordum. Ama onunla zaman geçirdikçe sadece beğeni olmadığını anlamıştım.

 

Aşık olduğumu anladığımda ise onunla konuşmak istemiştim. Uzatmaya gerek yoktu. Eğer uzatırsam daha çok bağlanırdım ve eğer beni istemezse unutmam çok zor olacaktı.

 

Gökçenle Gökalp balayına gittiğinde aldım karşıma direkt "ben sana aşık oldum bir yıldır aklımdan çıkmıyorsun. Gece yatıyorum sen, sabah kalkıyorum sen çıkmıyorsun şu lanet aklımdan. Bana bir şans versen?" demiştim.

 

Hiç beklemediğim tepkiyle karşılaşmıştım. Ben tokat yiyeceğimi sanarken o benim dudaklarıma yapışmıştı. Şok olmuştum. Karşılık vermeyince geri çekilmişti. Tam bir şey diyecekken ben yapışmıştım dudaklarına.

 

Nefes nefese ayrıldıktan sonra ise "biz şimdi sevgiliyiz değil mi? " diye sormuştum.

 

Gülmüştü ve Kafasıyla onaylayıp tekrar kısa bir öpücük kondurmuşru dudaklarıma. "sevgiliyiz şapşal " demişti.

 

Sevgiliydik sevgili olmasına ama gökalpe ne diyecektim? Biraz düşündükten sonra bana bir şey derse "sen benim kardeşime aşık olduğunu söylediğinde ben sana bişey demediysem sen de bana diyemezsin " derdim bence. En mantıklısı buydu.

 

Ülküyle sadece üç gün vakit geçirebilmiştik çünkü izni bitmişti. Ama giderken bana bir sürprizi olduğunu söylemişti. Hâla öğrenememiştim ama olsun öğrenirdim.

 

Çok güzeldi bee sarı saçları mavi gözleri hafif dolgun dudakları hele kokusu beni deli ediyordu.

 

Derin nefes aldım. Şu an görevdeydik. Mendebur suratla.

 

Neredeyse bir hafta olmuştu göreve geleli. Ama time ısınamıyordum. Aslında çok iyiler ama bu mendebur Yankı olduğu sürece ısınamazdım.

 

Hiç sevmemiştim itin kendisini. Zaten gökçenin gerçek abisiydi. Sevmiyordum onu öğrendikten sonra daha çok sevmemeye başladım.

 

Çok kendini beğenmiş ve çok bilmişlik taslıyordu. Kısaca egoluydu. Ama benim kardeşimi öğrendikten sonra üzerse ben de onu üzerdim.

 

Sadece mendebura geçerli değildi bu tüm Türkoğlu ailesine geçerliydi.

 

Yine derin nefes aldım geceydi ve nöbet nöbet sırası bendeydi. Bir an önce karargaha dönmek istiyordum. Zaten Gökçen hastaydı ben göreve çıkarken aklım onda kalmıştı.

 

Kız balayından gelmiş geleli toplasan iki kere gördüm göremedim . Çünkü mendebur benim başıma tonla iş bırakıyordu. Amacını anlamıyordum gerçekten. Kıskanç it.

 

İçimde sıkıntı vardı. Hani derler ya öküz oturdu diye ha işte öyle. İnşallah ne sevdiğim kadına ne de kardeşime bişey olmamıştır. Olmuşsa dünyayı dar ederdim herkeze.

 

Ahmet nöbeti devralmak için geldiğinde kalkıp uyku tulumun doğru gittim. Bu soğukta donacaktık yoksa.

 

Tulumun içine girince üşüdüğümü anladım. Isınınca uykuya teslim oldum.

 

Ne kadar uyudum bilmiyorum ama Aleynanın bana seslenmesiyle uyandım. Bu kızı da birine şipliyordum ama o da bana kalsın.

 

Etrafı da toparladıktan sonra yola koyulmuştuk. Bu gün inşallah son gündü geri dönüyorduk.

 

Hem kardeşimi hem de sevgilim hanımı çok özlemiştim. O yüzden bir an önce dönmek istiyordum.

 

Kampa baskın yapacaktık o yüzden hızlı bir şekilde yürümeye başladık kış yaklaştığı için yağmur yağıyordu ve ortalık baya soğuktu.

 

Üç saat yürüdükten sonra it yuvasına gelmiştik. Herkez yerini aldıktan sonra başlayacaktık.

 

Mendeburdan emir falan almak istemiyordum hareketleriyle delirtiyordu beni. Görev diye ses de çıkaramıyordum ki anasını satayım.

 

Beyefendinin atışıyla başladık. Çil yavsueu gibi dağılmaya başladılar aptallar. Öldürdükçe sanki tek hüçreli amip gibi ürüyorlardı. Bitmiyorlar amına koyayım.

 

Çatışma iki saat kadar daha sürmüştü ama şükür ki bitmişti. Hiçbirimize bir sıkıntı yoktu beni saymazsak .

 

Benim sadece kolumda bir sıyrık vardı onuda zaten dikerekt halletmiştik. Pek de önemli değildi.

 

Etrafına toparladıktan sonra helikopterin bizi alacağı koordinatlara doğru yürümeye başladık.

 

Yarım saat uzaklıktaydı helikopter. Hızla gitmeye başladık. Biz gelince helikopter de yeni görünmüştü.

 

Helikoptere binince karargaha doğru yola çıktık. Olacaklardan habersiz bir şekilde.

 

Helikopterden inince Kerem ablaya selam vermiştik. Ama terslik vardı sanki.

 

Odama giderken herkez bana üzgün gözlerle bakıyordu. Ne oluyordu amına koyayım. Ömrüm mü az kaldı da herkez bana öyle bakıyor anlamıyorum.

 

Bir kat çıkmıştım ki gökalpin bağırmaısnı duydum. Ne oluyordu?

 

Koşarak yanına gidince etrafı dağıtıyordu. Selçuk albay burada olmasına rağmen bişey de demiyordu. Bir şey mi olmuştu?

 

İçimde geçemeyen sıkıntı tekrar beni boğacak gibi olmuştu. Düşündüğüm şey olmasın diye dua ederken en sonunda sordum

"neler oluyor burada? Gökalp neden bu halde? "

Gökalp sesimi duyunca hareketleri bıçak gibi kesilmişti.

 

Hızla bana gelip sarıldı o an ağlamaya başlamıştı. Kimse görmesin diye alt rütbelilere "çıkın odadan " dedim.

 

Biraz ağlayınca rahatladı. Bende ""ne oluyor Gökalp kime ne oldu? "

 

O an aklıma Gökçen ve Ülkü geldi.

Telaşla "ülküye mi bişey oldu? Yoksa Gökçene mi? "

 

Kimse cevap vermedi.

 

"kime ne oldu söyleyin artık. Ne dönüyor şu lanet yerde?"

 

Albay sadece bizi üzgün gözlerle izliyordu. Bişey de demiyordu.

Gökalp yüzüme bakmadan takrar ağlamaya başladı "Gökçen " deyip sustu.

 

Ne olmuştu Gökçene. Şaka yapıyordur galiba "ne oldu benim kardeşime. Lan susma bişey söyle ne oldu kardeşime?! "

 

"kaçırdılar. " demişti sadece.

 

"Benim kardeşimi? Alacayı? Kaçırdılar? Şaka değil mi?"

 

Kahkaha atmaya başladım. Sinirim bozulmuştu. Çünkü şakadan başla bişey değildi.

 

Albay konuşmaya karar vermişti ki boğazını temizledi. Zahmet oldu ya.

 

Albay " Gökçen görevde olduğu için savunmasız bir öğretmen o yüzden karşılık vermedi. Ayrıca gpsler çalışmıyor sinyal kesici kullanıyor olmalılar. Ama sahadaki istihbaratçılarımız iş başında merak etmeyin bulacağız. Askerimizi kimsenin eline bırakacak değilim. "Demişti.

 

Şaka değildi. Dünyam başıma yıkıldı. Kardeşim kaçırılmıştı nasıl iyi olabilirdim ki?

 

"kaç gündür yok kaçırıldı peki? "

 

Gökalp sessizleşmişti. Onun cevap vermeyeceğini albay "iki gündür " demişti sadece.

 

Gökalpe döndüğümde yıkılmış gibiydi. Kendimi mi teselli edeyim onu mu?

 

Ama bana ihtiyacı vardı karısı kaçırılmıştı. Ben kardeşimin neler yapabileceğini bildiğim için biraz olsun rahaylayabiliyordum ama Gökalp öyle değildi.

 

Birkez daha anlamıştım Gökalp Gökçene deliler gibi aşıktı hatta aşktan da öteydi sevdaydı.

 

 

Gökalpin duvar kenarına çöktüğünü gördüm. Yanına gittim ve "böyle davranarak mı kardeşimi bulmayı düşünüyorsun? Kendine gel senin karınsa benim de kardeşim. Ama şu an yıkılmazsın , yıkılamam. Gökçenin bize ihtiyacı varken burada bu odada ağlayıp sızlanamam. "

 

Gökalp bana baktı derin nefes aldı ve başıyla onayladı. Elimi uzattım yerden kaldırmak için tutup kalktı. Şimdi dimi dik duruyordu.

 

"karımı bulacağım ve onu kaçıranlara bu dünyayı dar edeceğim. Hem benim güzelim güçlüdür değil mi yağız? " dedi.

 

Hafif gülümsedim gerçek gülümseme değildi bu "tabi oğlum ne sandın bizi cebinden çıkarır evelallah " dedim.

 

Başıyla onayladı beni. En son albay "bölgede ki istihbaratçılardan haber bekleyeceğiz başka yapabilecek bişey yok. Bekleyip göreceğiz. " dedi.

 

İkimizde onayladıktan sonra odadan çıkmıştı.

 

Bize ise beklemek kalmıştı sadee beklemek...

 

 

 

 

 

 

Gökçen Türkün anlatımıyla :

 

 

Arabaya bineli iki saat oluyordu. Canım çok sıkılmıştı. Uyuyor numarası yapıyordum ama bu gerizekalılar konuşmuyorduki dinleyeyim. Belki can sıkıntım geçerdi.

 

Ağzımı ve ellerimi bağlamışlardı. İstesem kurtulurdum ama beni kimin kaçırdığını merak ediyordum açıkcası.

 

On beş dakika sonra ise artık uyanıyor gibi yaptım. Hareketlendim uyuşmuştum resmen.

 

Yavaşça gözlerimi açtım. Korkuyor numarası yaparak debelenmeye başladım. Ama kimse beni sikemedi.

 

Tekrar debelenmeye başlayınca it oğlu itin biri gelip konuşmadan tokat atmıştı. Dudağım patlamıştı galiba çünkü acıyordu ama bana bu sinek ısırığı gibiydi.

 

Debelenmeyi kestim ve korkulu gözlerle onlara bakmaya başladım.

 

Büyük ihtimal alp aramalarımla mesajları görmüştür.

 

Çok endişelenmezdi umarım. Bunları düşünürken en iyisi ağlamanın iyi olduğunu düşündüm. Tamam debelendim çok korktum falan ama ağlamam da gerekiyor.

 

Sessizce ağlamaya başladım. Neyin içine düşmüştüm yarabbi göz verirmemek için kendimi zor tutmuştum.

 

Artık akşam üzeriydi. Şükür ki araba durmuştu. Etrafı incelemek istesem de kafama çuval geçirdiler ve aşağıya indirdiler.

Kapı sesi gelmişti. Ev gibi bir yer olmalıydı. Büyük ihtimalle Suriyenin derme çatma köyüne getirmiştiler.

 

Sınır dışı olduğu için de hem beni geç bulacaklar hem de operasyon izni geç çıkacaktı. Bunu kim düşünmüş bilmiyorum ama itlerden bu performans beklenmeyecek kadar zekice.

 

Beylik tabancam yanımda değildi ama bıçağım bacağımdaydı. Her zaman hazırlıklıyımdır kızlar lütfen yani. Bıçak almadığımı düşünmüşseniz kınıyorum sizi.

 

Beni bir odaya sokup kapıyı kilitlediler çuval başımdaydı çıkarmamışlardı. Allah bilir ne planlıyordular bu göt herifler.

 

Ellerimi arkadan bağlamışlardı. Onu çözmeye çalışıyordum. Ama çok sıkı başlamıştılar it oğlu itler. Ben onunla uğraşırken kapı açılmıştı. Kim geldiyse sessizce benim ne yaptığımı izlemeye başladı ya da başka bişeyler karıştırıyordu.

 

Bu malların normalde konuşması gerekiyordu ama hepsi anlaşmış gibi kimse benim yanımda konuşmuyordu.

 

Şimdiye kadar beni çoktan bulmuş olmaları gerekiyordu. Bir terslik vardı. Büyük ihtimalle sinyal kesici vardı.

 

Ne yapacağımı düşünmeye başladım. Ben düşüncelere dalmışken kapı tekrar açıldı. İçerideki it dışarı çıkmıştı.

 

 

Hem acıkmıştım hem de susamıştım. Onlar önemli değildi alışkındım. Ama uykum da geliyordu.

 

Bende hem dinlenme hem de kendimi toparlamak adına uyumaya karar verdim.

 

Kaçacaktım bir şekil ama önce görmem gereken itler vardı. Bunları düşünürken uyumuştum zaten.

 

Uyandığımda dışarıdan sesler geliyordu ama onları umursamadım. Ellerimi açmaya çalışacaktım ki kapı açıldı tekrar. rahat vermiyorlardı amına koyayım.

 

Yanıma geldi yere bişey koyduktan sonra önce çuvalı çıkardı. Kim diye baktığımda yüzü maskeliydi. Daha sonra ise başıma silah dayadı bir tanesi. Ona da bakınca yüzü maskeliydi.

 

Çuvalı çıkaran ellerimi açtı ve önüme yemek koydu. Yemek dediğime bakmayın, yanlış anlamayın Allahın nimeti ama iki dilim kuru ekmek ve çok az da su vardı.

 

Yemek istemiyordum. Devletime ihanet etmiş kişinin malını ve haram olan bir şeyi yemek istemiyordum.

 

Sadece su içtim. O sırada etrafı da inceleme fırsatım olmuştu.

 

Düşündüğüm gibi evdeydik ve beni koydukları odanın pencereleri gazete kağıdıyla kapalıydı. Anladığım kadarıyla sabahtı.

 

Kolumdaki saate baktığımda öğlen olduğunu gördüm. Kimse fark etmeden gizlice saatin düğmesine bastım. Kısa bir süreliğine de olsa sinyal giderdi umarım. Beni bulmaları için başka çare yoktu.

 

 

İt yemeyeceğimi anlayınca tekrar arkadan bağlamıştı ellerimi. Ama bu defa daha az sıkıydı. Açmam kolay olacaktı.

 

Odayı boşalttıklarında sakince ellerimi açmaya çalıştım. Aynı zamanda da buradan en az zararla nasıl çıkabilirim diye düşünüyordum .

 

İpleri biraz daha bollattıktan sonra ha gayret diyerek uğraşımı biraz daha hızlandırdım.

 

Beş dakika sonra şükür açabilmiştim. Kör düğüm atmıştı resmen şerefsiz haysiyetsiz.

 

Ellerimden sonra ayaklarımı da açtım. bir yarım saatte ona uğraşmıştım. Kör düğümü resmen.

 

Ellerimi ve ayaklarımı açtıktan sonra hiç açmamış gibi durmaya başladım. Zaten çuvalı tekrar kafama takmışlardı odadan çıkarken.

 

Ne kadar öyle durdum bilmiyorum ama kimseyi işkillendirmek isremediğim için tekrar ağlamaya başladım . Ağlamakan çok sıkılmıştım.

 

Keşke görevde olsaysım . Ya da alpin yanı da olabilir. Ne haldedir acaba inşallah bir an önce beni bulurdu yoksa deliye dönmüştür.

 

Yağız ne yaptı acaba görevden döndü mü? Off burada düşüncelere boğuluyordum.

 

Kafamı dağıtmak için Türkoğlu ailesini düşünmeye başladım. Acaba onları dinlesem mi? Ya onlar da kendilerine haklılarsa. Her şekilde ben haklıydım bence ama belki de onlar de kendilerinin haklı olduğunu düşünüyor olabilirler.

 

 

Kendilerini nasıl haklı çıkaracaklardı acaba. Hadi tamam öldü sandılar bıraktılar araştırmayı. Lan mektuptan sonra da mı istemediler. Koskoca bir yıl ya az değil.

 

Gerçi Asena hanım yani pek sevgili annem benim yaşadığımı öğreneli iki ay bile olmadığını söylemişti. Gözlerimi devirdim. Bu düşünceme.

 

Acaba beni tanımışlarmıydı merak ediyordum. Tanısalar bana yine de öyle mi davranırdılar? Peki Yankı bana neden öyle düşmanmışım gibi bakıyordu.

 

Artık düşünmek istemiyordum ama elimde olan bişey değildi. Anne baba sıcaklığını merak ediyordum. Kendimi bu güne kadar hep kandrmıştım. Şu an kendime itiraf ediyordum. İçimdeki çocuk can atıyordu ama ben çok korkuyordum.

 

Evet evet doğru duydunuz dağların alacası korkuyordu. Anne babam beni tanıyıp da yine sevmezse diye çok korkuyordum. İşte o çok koyardı bana.

 

Oflayıp ağlamayı kestim gözlerim acımıştı ayrıca sıkılmıştım. Kendime itiraf ettiklerimse canımı sıkmıştı. Ağzımın tadı kaçtı. Tekrar kendime göz devirdim.

 

İyice delirmiştim galiba.

 

 

Ben yine düşüncelere dalarken kapı açılmıştı. İlk defa birinin sesini duydum. "çuvalı çıkarın " demişti. Tanıdık geliyordu. Ama çıkaramadım kim olduğunu .

 

Kafamdaki çuval çıkınca karanlık olduğu için gözlerimin alışmasını bekledim. Daha sonra ise gördüğüm yüzle şok olmuştum.

 

Ben ona bakarken o ise ağlamaktan şişmiş yüzme sırıtarak bakıyordu. Şoktan çıkamamıştım çünkü bu kadar da erken beklemiyordum kendini göstermesini.

 

 

Yıldıza basmayı unutmayın.....

Arkadaşlar bölümleri artık günlük yayınlamiyicam iki günde bir olarak düşünüyorum. Çünkü benim de işlerim oluyor o yüzden bölümler kısa oluyor. Kısa olmaması için ve iki günde rahat rahat yazacağım için hikayenin akışının daha düzgün olacağını düşünüyorum. O yüzden iki gün sonra görüşmek üzere...

 

 

 

 

Loading...
0%