

Çok geciktim farkındayım bu bölüm de olmadı onun da farkındayım ama bu aralar kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Depresyonda gibiyim o yüzden yazmak bile istemiyorum. Hatam kusurum varsa affola. Şimdiden kusura bakmayın...
İlahi bakış açısı (biraz da benim gözümden okuyun 😁🤭) :
Gökalp evden ayrılmış ayrılalı Gökçeni aklından çıkaramıyordu. Çıkmasını da istemiyordu zaten ama bu defa farklıydı canından çok sevdiği karısı hamileydi ve bir de değil iki can taşıyordu karnında, endişesi o yüzdendi.
Biliyordu Gökçenin ailesinin ona çok iyi bakacaklarını, ama yine de yalnız bıraktığı için hem üzülüyordu hem de elinde olmadan endişeleniyordu.
Gökalp çok özlemişti karısını. İki haftadır sesini duymamıştı, albay sadece iyi olduklarını söylüyordu. Ama sesini duymamış rahatlayamazdı. Biliyordu ki karısı elinde olsa ona ulaşırdı. Belli ki izin vermiyorlar diye düşünüyordu. İç çekip karısını düşündü tekrar. Çok özlemişti burnunda tütüyordu.
Yağız Ali desen ülkünün hasretiyle içi yanıyordu. Gökçeni de merak ediyordu çünkü dayı olacaktı çok heyecanlıydı. İlk öğrendiğinde bayıldığı an aklına gelince gülümsedi hafiften. Daha sonra ise göreve odaklanması gerektiğini düşünüp aklını boşaltmaya çalıştı. Bir an önce eve dönmek istiyordu.
Timden diğerleri de aynı şekilde ailelerini düşünüyordular. Bekir sevgilisini, Mehmet karısını, Alperen nişanlısını, Salih annesini, Mert ise sadece yemek düşünüyordu görevden döndüklerinde ne yiyeceğini düşünüyordu. Artık konserve yemekten konserveye dönüşmekten korkuyordu.
Şu an ise Altıncı kampa gelmiştiler. Bu iki haftada bir çok leşleri olmuştu. Gökalp bu başarıdan gayet memnundu.
Ama içinde bır sıkıntı vardı Gökalpin. İçinden "inşallah Gökçene bişey olmamıştır" diye geçiriyordu. Çünkü karısına ve çocuklarına bişey olmasından çok korkuyordu.
Herkes yerine konuçlandığında telsizden sesler yükselmeye başladı, tim yerlerini aldıklarını belirtiyordular. Gökalp herkesin beklemesini emretmişti. Sıra beklemekteydi, açıklarını bulmak gerekiyordu. Bu iki haftada bir çok kamp yok ettikleri için önlem almaya başlamıştı diğer kamplar. Ama bu Türk askerini durdururmuydu? ASLA
Yarım saat geçtikten sonra Mert uydu telefonunu Gökalpe dikkatli şekilde ulaşrımıştı. Tabi ki öncesinde Gökalpten izin almıştı. Mert yerine geçince Gökalp telefondan Karargahı arayıp tekmil vermişti bile.
Gökçen kocasının sesini duyunca gözleri dolmuştu. Çok özlemişti, kelimeler yetersiz kalıyordu. Ama yapacak bişey yoktu albayın konuşmasını beklemek zorundaydı.
Gökalp ise albaya bilgileri geçtikten sonra tam gökçeni soracakken albay " derdini biliyorum yüzbaşı. Derdin sahibi kimse ona sor artık o burada sen orada beni bıktırdınız artık" demişti.
Telefonu Gökçene verip odasınından çıkmıştı. Gökalp Gökçenele konuşacağını duyunca havaya uçacaktı neredeyse ama müsait değildi maalesef.
Gökçen elindeki telefonu hemen kulağına götürmeden boğazını temizledi. Gökapin ağladığını düşünmesini öğrenmesini istemiyordu.
Gökçen "Alp? " diye seslenince gökalpin içi erimişti. İki hafta bu sesi duymadan yaşamadığının farkına varmıştı.
Gökalp "Gökalpin canı? " demişti ama Gökçen Gökapin sesini duyar duymaz gözleri dolmuştu. Yüzünü havaya kaldırıp konuşmaya devam etti. Gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı ama sesini güçlü çıkarmak zorundaydı.
Gökçen "Alp iyimisin? Bir şeyin yok değilmi? Daha doğrusu hiçbirinizde bir şey yok değil mi? Hepiniz iyisiniz değil mi? " Gökçen önce herkesin iyi olduğunu öğrenmek istemişti. Daha sonra zaten ölüp bittiği adamla özlem giderecekti.
Gökalp karsısnın bu dediğine gülümsedi ve cevap verdi." hepimiz iyiz güzelim sen merak etme bizi. Hepimiz turp gibiyiz, sen sormadan söyleyeyim Yağız da çok iyi merak etme hatta şu an geberiyor seninle konuşmak için ama veremem. Timin geri kalanı da çok iyi. Yara alan yok ufak tefek sıyrık dışında bir sıkıntımız yok çok şükür. " dedi.
Gökçen sevdiği adamın sesini duyar duymaz iyi olmuştu ve sesini daha fazla duymak istiyordu.
Gökçen" siz iyi olun da, sağ salim gelin ben başka bişey istemiyorum " demişti. Ama Gökalp daha fazla dayanamayıp" boş ver sen bu zırtapozları. Nasılsın bitanem? Bebeklerimiz nasıl? Ağrın var mı? Özür dilerim yanında olamıyorum. " demişti.
Gökçen" kocacım saçmalama lütfen sen görevini yapıyorsun, ağrım yok, çok iyim - iyiz, sadece seni çok özledim hatta özledik. " dedi Derin nefes alarak. Bir eli de karnındaydı.
Gökalp" gökalpin canı, bitanem bende seni sizi çok özledim. Elimizden geldiğince kısa tutmaya çalışıyoruz ama biliyorsun bizim işler aceleye gelmez tüm olasılıkları hesaplamamız gerekiyor " dedi.
Gökçen" biliyorum o yüzden çok dikkat edin olurmu? " demişti.
Gökalp" ederiz güzelim merak etme sen. Sadece kendine ve bebeklerimize odaklan tamamı? " demişti.
Gökçen Gökalp görmese de başını sallayarak onaylayıp sonra da sesli tamam demişti.
Gökçen kapatmak istemiyordu. Zaten gökalpin de kapatmaya gönlü yoktu o yüzden Gökçen aklına gelmişken birşeyleri gökalpe anlatmaya karar verdi sonuçta öğrenmeliydi.
Gökçen "kocacım parmaklarım biraz ödem tuttuğu için yüzüklerim olmuyor haberin olsun. Gelince yenisini alırsın artık. " demişti hafif kıkırdayarak. Zaten tüm Karargah biliyordu Gökalple evli olduklarını o yüzden kimse yanlış anlamaz diye düşünüyordu.
Gökalp bunu duyar duymaz kafasından duman atacak gibi olmuştu. Ne demek yüzükler elleri şiştiği için olmuyordu. Ama sakin kalarak sevdiği kadınla konuşması gerektiğini bildiği için "olsun güzelim ben gelince alırım yenisini sen aklına takma. Ama yine de sen dikkat et. " dedi.
Gökçen gökalpin kıskançlık krizine gireceğini bildiği için yukuşatmak istedi. Sonuçta adam görevdeydi sakin olması gerekiyordu.
O yüzden sakin ve tatlı konuşması gerekiyordu. "Tamam kocacım sen merak etme. Benim aklımda da kalbimde de sen varsın. Zaten demir kimseyi yanıma beş metre yaklaştırmıyor. " demişti.
Gökalp gökçenin ona kocacım dediği anda sakinleşmişti zaten. Ama daha fazla hatta kalamazlardı. O yüzden "güzelim kapatmamız gerekiyor. " demişti.
Gökçen ise kapatmalarının gerektiğinin farkındaydı. O yüzden Derin nefes alop verdi. "Tamam ama dikkatli ol - olun tamam mı? Seni çok seviyorum - seviyoruz, gelmeni dört gözle bekliyoruz. " demişti.
Gökalp "bende sizi çok seviyorum güzelim. Çok dikkat et. Allaha emanet ol yavrum. " demişti.
Gökçen ise "sende Allaha emanet ol çok öptüm. " demişti.
Ardından ikisi de telefona bakıp kapatma düğmesine basmışlardı. Yoksa bu konuşma asla bitmezdi. Yine de bir nebze olsun rahatlamışlardı. İkisi de iyi olduklarını biliyorlardı.
Gökalp Derin nefes alıp verirken telsizden ses geldi. Salih " komutanım neden bizden de selam söylemediniz haçan çok alındum" dedi.
Salih sanki ortaya bomba atmıştı. Çünkü Gökalp telsizin açık kaldığının farkında değildi. Salihin dedikleriyle gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Gökçenin sesini duyunca aklı başından gitmişti. Albaya konuşmasını duymalarında sorun yoktu zaten biliyorlardı ama karısıyla özelini duymuştular. Gökalp sakinleşmeyi beklerken Mert konuştu bu defa "evet komutanım Salih haklı Gökçen komutanım bizi sordu ama siz bizi sormasına kızdınız bize zırtapoz dediniz alındım gücendim hiç oluyor mu? " demişti.
Bekir de katılınca tam olmuştu "komutanım kırk yılın başı bu mala katılacağım aklıma gelmezdi ama haklı alındık gücendik " demişti.
Haberleri yoktu ki Gökalp iyiden iyiye sinirleniyordu. Ama bizim üç salak farkında bile değillerdi, işin goy goyundaydılar.
Mehmet ise sessizce olanları dinliyor ve kampı izliyordu. Alperen üçünü uyarmak için " beyler susun " demişti. Ama bizim üç salak anlamamıştı ve alperene "niye abi yalan mı? " demişlerdi.
Alperen cevap vermeden Gökalp sessiz ama bir o kadar keskin sesiyle konuşmaya başlayınca üçünün de rengi solmuştu. Yine yaptıklarının yeni farkına varmışlardı.
Gökalp "KESİN LAN SESİNİZİ! YOKSA O ÇANTANIZDAKİ EL BOMBALARINIZI GÖTÜNÜZE SOKAR ORADA PATLATIRIM! PARAM PARÇA OLUSUNUZ! " demişti.
Üçüde emredersiniz dedikten sonra susmuşlardı. Daha doğusu Gökalp duymasın diye telsizleri kapatmışlardı ama bilmiyorlardı ki komutanları onları duyuyordu.
Bekir Salihe sessizce dediğini sandığı bol bol küfürlerini iletiyordu. Merti de es geçmiyordu tabi. "amına koyduğum, ağzına sıçtığım Salih bok mu vardı atladın lan! Bizi de yaktın. Ya sen Mert bok mu var yorum yapıyorsun?" Diye söyleniyordu.
Gökalp ise bu üç malın daha çok ne konuşacağını merak ettiği için dinliyordu. Tabi gözü her zaman kamptaydı. Gökçenele konuşurken bile gözlerini ayırmamıştı.
Daha fazla dayanamayıp Bekirin söylenmelerini dinlemek istemediği için" kesin lan artık sesinizi karargaha gittiğimizde hatırlatın bana tuvaletler yatakhaneler ve bahçe sizi bekliyor Ha bir de içtimayı da unutmayın. Eğer bir itiraz duyarsam on katına çıkarırım cezanızı. " demişti.
Bekir Mert ve Salih dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi. Alperenle Salih birbirlerini gördükleri için Alperen Salihe dalgalı bakış atıp sırıtıyordu. Salih ise alperene sinirle bakıyordu. Konuştuğu için çoktan pişman olmuştu. Anası ağlayacaktı kısa sürede dönmek isterken şimdi dönmek istemiyordu, çünkü anası ağlayacaktı bunu biliyordu. İçinden oflayıp kampı izlemeye koyuldu.
Mehmet ise zaten kendi halindeydi. Nefes bile almayacaktı sessizlik bozulmasın diye. Hareketlilik olunca hemen Gökalpe haber verdi. "komutanım hareketlilik var saat dört yönünde. Baksanız iyi olacak"
Gökalp dürbünle baktığında iki şerefsizin kamptan çıktığını gördü. Çok iyi bir fırsat geçmişti ellerine, içeriye sızabilirdiler. O yüzden "Alperen ve Bekir ikiniz gidip bu itleri gebertin, yerlerine geçin bakalım ne varmış orada. " dedi.
İkisi de aynı anda emredersiniz diyip işe giriştiler.
İkili aynı anda hareket edip iki itin de boğazını kırmıştılar. Çünkü kıyafetleri onlara lazımdı. Kenara çekip hızla üzerlerine geçirdiler ama Bekir dayanamayıp konuştu " iğrenç kokuyor lan kusacağım şimdi " demişti. Aynı zamanda da burnunu tutuyordu. Alperen konuşmamıştı ama onunda yüzünün hali içler acısıydı.
Gökalp Bekirin dediğini duyduğunda " boş konuşma Bekir işne odaklan Bekir. Buradan bir an önce siktirip gidelim. " demişti.
Bekir " emredersiniz komutanım " demişti zaten başka da bişey diyemezdi o da bir an önce gitmek istiyordu bu bok çukurundan.
Bekir ve Alperen konuşmaya gerek duymadan gözleriyle anlaşıp kampa doğru yürümeye başladılar. İçeri girecekken itlerden biri "lan siz su getirecktiniz niye su yok elinizde " demişti. Alperen göz devirmek istese de kendisini zor kontrol etmişti. Bu itlere dayanamıyordu. Yine de Alperen cevap verdi "testi almamışız heval " demişti. Bekir muhattap bile olmak istemiyordu bu iki şerefsizle. İki it anlamış gibi başlarını sallamış ve "He temam heval de hayde o zaman gedin o zaman" demiştiler. Alperen ve Bekir sadece kafa sallayıp içeri girmişlerdi.
Alperen "komutanım içerideyiz. " dedi.
Gökalp "Tamam bir an önce ne var ne yok alıp çıkın oradan " demişti.
İkili aynı anda emredersiniz demişlerdi.
Timin geri kalanı ise pusuda bekliyordular. Alperen ve Bekir plan yapmışlardı , tabi bu kısa sürmemişti üç saat ne yapacaklarını planlamışlardı. Bir hata hepsinin sonu olabilirdi. Bunu bildikleri için gözlem yapmışlardı ve şafağa kadar beklemeye karar vermişlerdi. Gökalpe de bildirip planlarını anlamışlardı. O da onaylayınca gece bilgileri belgeleri alacaklar, şafakta ise baskın yapacaklardı. Tim sabırla vaktin gelmesini beklemeye başladılar.
Alperenle Bekir sonunda zor da olsa belgeleri almayı başarmışlardı, neredeyse açığa çıkacaklardı. Zaten şafak sökmesine de az bir zaman vardı. Bilgileri aldıktan sonra etrafa bomba yerleştirmeye başladılar, bu itler için kurşuna yazıktı, devlete zeval vermeye gerek yoktu. İşleri bitince kamptan ayrılmış ve timin yanına gelmişlerdi. Buldukları her şeyi gökalpe verdikten sonra yerlerin geçmişlerdi. Bekir dayanamayıp tekrar konuşmuştu "eve gittikten sonra kendimi kırk kere keseleteceğim, kokudan midem bulanıyor üzerime sindi resmen. " demişti. Alperen ise yine aynı sessizce duruyordu, aynı zamanda Bekire göz devirmişti. Tamam haklı olabilirdi ama yapabilecekleri bişey yoktu. Gerekirse kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyeceklerdi.
Gökalp" tim burada işimiz bitti. Bombaları biz uzaklaştıktan sonra patlatacağız. Zaten bunların başı olan itin leşi kaçamaz. Diğerleri de uyanmadan patlatalım. " demişti. Evet ele başları olan iti Alperen anlının çatından vurmuştu. Çünkü bu itlerin dokuz canı vardı, ya da kaçabilirdi belli olmazdı o yüzden şansa bırakmamış ve öldürmüştü.
Biraz uzaklaştılar, daha doğrusu kampı göremeyecekkeri kadar uzaklaşmışlardı. Gökalp birden durup "bayanlar baylar Gökalp stüdyo gururla sunar, iyi seyirler." sırıtarak demişti. Der demez kumandadaki düğmeye basmıştı. Bombanın patlama sesi duyulmuştu, gecenin karanlığına güneş gibi doğmuştu bir kaç dakika. Gökalp bu kadar seyir yeter diye düşünerek "tim bu kadar seyir yeterli haydi tabana kuvvet. Daha çok işimiz var " demişti.
Tim yola koyulmuştu altı kamp gitmiş geriye sekiz kamp daha kalmıştı. Ama diğer kamplara haber gittiği için ya da bir şekilde irtibat kuramadıklarında önlem alıyorlardı o yüzden işleri git gide zorlaşıyordu. Tabi bu Türk askerine işlermiydi? ASLA
Günler böyle kamp patlata patlata devam ediyordu. Yorgunluk hat sayfaya çıkmıştı ama vatan için değerdi.
Birdahaki bölüm ne zaman gelir inanın hiç bilmiyorum yukarıda da dediğim gibi. Hepinizden özür dilerim. Desteklerinizi benden esirgemeyin sizleri seviyorum görüşmek üzere... 🫶❤️🩹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 64.76k Okunma |
5.27k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |