Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm 🇹🇷

@kadininbiri

Bu bölümü kontrol etmeden yayınladım inşallah çok yanlışım çıkmaz ve İnşallah beğenirsiniz...

 

 

Sabah güneş doğmadan uyanmıştım. Pencereden dışarı baktığımda bahçe bomboştu sadece nöbet tutan erler vardı.

Banyoya gidip rutin işlerimi hallettikten sonra ünüformamın tişörtünü ve pantolonumu giyindikten sonra dışarıya çıktım.

 

Sonbahar geldiği için hava serindi, alışkındım o yüzden üşümüyordum. Banka oturdum dalgalanan bayrağa bakmaya başlamıştım. Her şey onun içindi o dalgalansın diye bizler canımızı veriyorduk nice aslan nice yiğit bayrak uğruna canını vermişti şehit olmuştu. Derin bir nefes daha aldım o sırada yanımda hareketlilik oldu. Döndüğüm zaman yüzbaşı yanıma oturmuştu tam toparlanıp selam verecektim ki eliyle durdurdu beni. Bende ses çıkarmadan oturmaya devam ettim. Bir süre beraber sessiz sessiz oturduktan sonra yüzbaşı konuşmaya başladı;

"düşüncelisin üstteğmenim ama çok düşünme yoksa içinden çıkamazsın." dedi.

 

Kafamla onayladım sadece. O ise susmadı konuşmaya devam etti.

 

"senin gelmenin şerefine bir içtima yapalım üstteğmenim ne dersin?"

 

Soru sorar gibi demişti ama emir olduğunu biliyordum.

"emredersiniz komutanım" dedim.

 

O sırada tim gelmişti. Sıraya geçtiğimizde yüzbaşı tam karşımda durdu ve ;

 

"komutanınızın gelmesi şerefine güzel bir içtima yapalım değil mi?" dedi.

 

Salih "sıçtık" demişti fısltıyla ama o öyle sanıyordu hepimiz duymuştuk. Bekir Salihi dürttüğü için hemen susmuştu. Yüzbaşı ise ters ters bakmakla yetinmişti sadece.

Yüzbaşı;

"Kurşun timi 30 tur alay binasının etrafı 100 mekik 100 şınav ve 50 barfiks başla" demişti.

Hemen koşu sırasına geçtik. En önde duruyordum ve yanımda da Mert vardı. İkişerli duruyorduk yüzbaşı ise en sonda tek başınaydı. 10 tur koştultan sonra Salih yüzbaşıya dönüp ;

"Komutanım çok sessiz değil miyiz?" diye sordu.

Yüzbaşı ise " ses yapalım o zaman Salih, sen başla o zaman" demişti.

Salih ise hemen başladı

 

" Biz Dağlara Atarız Pusu

Haram oldu gece uykusu

Komandoya bir yudum su,

Vermez misin Konya kızı?

 

Bir elinde el bombası,

Bir elinde kasaturası,

Sırtında da sırt çantası,

Kurşun timinin Aslanları( burayı değiştirmişti Salih )

 

Şırıl şırıl suyun akışı,

Beline de bağlamış al nakışı,

Komandonun bir bakışı,

Yetmedi sana Konya kızı.

 

Vatan aşkı canımdadır,

Bayrak sancak kanımdadır,

Atasının yanındadır,

Kurşun timinin Aslanları ( burayı değiştirmişti Salih )

 

Devre devre gelir gider,

Ne gam kaldı nede keder,

Coşku ile yemin eder,

Kurşun timinin Aslanları ( burayı değiştirmişti Salih )

 

Mardin Şırnak Şenovaya,

Hakkari Yüksekovaya,

Tunceli Diyarbakıra,

Dağlara çıkacağız dağlara!

Eşkıya vuracağız eşkıya! "

 

O söyledi biz tekrar ettik ve koşu bitmişti.

 

Beş dakika dinlendikten sonra hemen şınav çekmeye başlamıştık benim için 100 şınav sorun değildi daha fazlasını yapabiliyordum çünkü. Ama diğerlerine bakılırsa az da olsa terlemişlerdi.

Şınav biter bitmez mekik çekmiştik. Sıra barfikse gelmişti omzumu şınavda zorladığım için acıyordu ama katlanamayacak gibi de değildi o yüzden sıkıntı etmedim. Yirmi beş tane çekmiştim bile. Kolumu zorluyordu bunu fark eden yüzbaşı benim bırakmamı söylemişti.

 

Normalde yüzbaşı içtimayı bitirecekti ama atışlarımı görmek istemişti.

Herkez sırasıyla ateş ettiğinde sıra bana gelmişti hepsini onikiden vurduğum için tebrik ediyorlardı çocuklar teşekkür ettim hepsine.

İçtima bittikten sonra herkez odalarına ayrıldı duş alıp yemek haneye inecektik kahvaltı için.

On beş dakikada duş alıp giyinmiştim şimdi ise saçımı topuz yapıyordum. İşim bittiği için odadan çıktım ve merdivenlere ilerledim. Merdivenlerin başında timle karşılaşınca beraber inmeye başladık. O sırada aralarında konuşuyorlardı.

 

Salih "inşallah çay tazedir" dedi.

Bekir cevap verdi "inşallah kardeşim ama çaydan daha önemli şeyler var mesela neden göreve gitmiyoruz?"

Mehmet abi ise " Bekir ilk defa haklı arkadaşlar artık göreve gidelim canımız sıkılıyor" dedi.

Mert ve Alperen ise katıldıklarını belli ettiler. Ben ise sessiz kalmıştım.

 

Tabiki göreve gitmek güzel olabilirdi ama önce kahvaltı yapmamız gerekiyordu aç açına gidilemez değil mi? Sonuçta yemek bu boru değil ya?

 

Yemek haneye geldiğimizde kahvaltı almak için Salih ile Bekir gitmişti biz de yüzbaşıyı bekliyorduk.

Sonunda gelmişti o da. O gelirken Salihle Bekir de yanlarında bir erle gelmişlerdi.

 

Herkezin tabağını dağıttıktan sonra sessiz bir şekilde kahvaltı yaptık dersem yalan söylemiş olurum çünkü Salih Bekire "aşkım ben zeytin yemiyorum sen yesene" diye sataşmıştı.

 

Bekir ise "lan yürü git istemiyorum senden bişey seninle nasıl badi olduk hayret ediyorum" demişti.

 

Onlar atışırken ben ise geçmişimi düşünmeye dalmıştım yetimhane yıllarımı, Yağız Aliyle tanışmamızı, nasıl asker oluşum bir bir gözümün önünden geçiyordu.

 

O sırada Alperenin bana seslediğini duyduğumda daldığım yerden çıkmıştım.

 

Alperen "komutanım daldınız yemiyorsunuz bişey mi oldu " diye sordu.

 

Ben ise " yok aslanım dalmışım öyle sıkıntı yok " dedim.

 

Sonra ise yüzbaşıya dönüp " müsaadenizle komutanım bazı işlerim var " diyerek izin aldım.

 

Odama çıktığımda mektup aklıma gelmişti. İlerledim acaba kimden gelmişti? Üzerine de hiç bakmamıştım şimdi müsaitken mektubu okuyayım diye içimden geçirdim.

 

Kimden geldiğine baktığımda büyüdüğüm yetimhaneden gelmişti. Kaşlarım çatık değilmiş gibi daha derin çattım. Ne alaka diye düşündüm ama bişey bulamadım. Tam mektubu açacaktım ama kapım çaldı gel dediğim sırada mektubu da çekmeceye kaldırmıştım.

Albayın postası gelmişti hayırdır inşallah dedim içimden.

Tam tekmil verecekti elimle durdurdum "söyle fatih" dedim.

O da "komutanım albay sizi on dakika içerisinde harekat merkezine bekliyor kurşun timini de çağırdım haberiniz olsun "

Dedi. 

 

Hemen masadan kalktım. Fatih de gitmişti zaten. İki dakika geçmişti bile. Hemen odadan çıkıp harakat merkezine gittim. Kapıyı çalıp içeri girdim ve albay olduğu için hemen tekmil verdim" kıdemli üsteğmen Gökçen Alakurt /Erzurum emredin komutanım " dedim.

 

Albay eli ile yerime geçmemi gösterdi. Hemen yerime oturup dinlemeye başladım.

Albay" çocuklar bu resmini gördüğünüz kişi kırmızı kod ile aranan sarı lakaplı teröristi yölü ya da diri getirmenizi emrediyorum. Sarı kadın ticareti ve uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor " dedi.

Ellerim yumruk olmuştu. Kendisini yakinen tanıyordum o ise alacayı tanıyordu. Yani benim olduğumu bilmiyor. Karaktersiz it kadın ticaretiyle ilgileniyormuş ben onunla ilgileneceğim görecek gününü. Keşke onu yakaladığım zaman emir beklemeden öldürseydim.

 

Ona sarı lakabını ben vermiştim çünkü tüm dişlerini söküp eline vermiştim sadece önde bir dişini bırakmıştım. O da çok sarı olduğu için adı sarı kalmıştı gerçi kendisi de sarıydı it oğlu itin.

 

Daldığım fark edince albay baktım albay da bana bakıyordu zaten.

Albay "kurt da tanıyor zaten " demişti.

O sırada herkez bana bakmaya başladı.

Ben ise "bir görev sırasında esir almıştım onu o yüzden tanıyorum " dedim.

Herkez onayla şekilde başını salladı.

Daha sonra ise pilan yapıp hazırlanmaya mühimmat odasına gittik.

Hazırlandıktan sonra helikopter alanına çıktık.

Albay geldi ve "ne yapabileceğinizi biliyorsunuz kurşun timi. Allah yar ve yardımcınız olsun " dedi.

Sağol diyip helikoptere bindik. İki saat sonra gideceğimiz yere varmıştık.

Herkez indikten sonra ben ve yüzbaşı da inmiştik helikopterden.

Varavağımız yer 5 kilometre ilerimizdeydi o yüzden vakit kaybetmeden hemen yürümeye başladık.

 

Kırk dakika yolumuz vardı anca giderdik.

Baskını yapacağımız yere geldiğimizde iki dağın arası olduğunu fark ettim. Bu ara çok dalgındım albay anlatırken dinlememişim demekki.

 

Yüzbaşı "üstteğmenim yerini al " demişti. Çünkü keskin nişancıyım.

Hemen kendime yer bakmaya başladım ve gözüme bir yer kestirmiştim bile. Direk oraya yöneldim ve ortadan kayboldum.

Beni göremeyen teğmen ise "komutanım nasıl kendinizi kamufle ettiyseniz hiç birimiz göremiyoruz sizi " dedi.

 

Ben ise "ne sandın oğlum ben istemediğim sürece kimse beni göremez " demiştim.

Bir yandan da etrafı gözlemliyordum.

 

Kuzey yönünde olan hareketliliği fark eder etmez yüzbaşıya haber vermiştim "komutanım kuzey yönünden gelenler var " demiştim.

Yüzbaşı ise "hazırlanın başlıyoruz " dedi.

 

Beş dakika sonra benim atışımla başlayacaktık. Sabırla bekledik ve zaman gelmişti işte. Sarının yanındaki itin hemen anlının çatıdan vurdum. Beklemiyor olacaklar ki bir an sabit kaldılar şoktan olsa gerek.

 

İt sürüsü aydınlanma yaşayana kadar biz çoğunu etkisiz hale getirmiştik. Sarı kalmıştı ama ona baktığımda kaçmaya çalışıyordu.

 

Hemen yüzbaşıya haber verdim "komutanım sarı kaçıyor takipteyim " dedim ve telsizi kapattım.

 

-Tamam biliyorum yaptığım çok saçma ama o itin kaçmasına göz yumamam. -

 

Hemen sarının peşimden koşmaya başladım. Bu iti bu gün burada ya öldürecektim ya da yakalayacaktım.

Sonunda yetişmiştim ve hemen sağ ayağına sıktım o yine de durmadı sol ayağını da vurunca mecburen düşmuştü.

 

Hem yanına gidip yakasından kaldırdım ve "lan it nereye kaçtığını sanıyorsun sen "diyip biraz pataklamıştım. Bence bişey olmazdı.

Silah sesleri azalmıştı biz gittiğimizde etrafı toparlıyordular.

Yüzbaşıyı gördüğüm zaman sinirden kıp kırmızı olmuştu. Beni gördüğü zaman yanıma gelmeye başlamıştı. Belliki kızacaktı sanki ne yaptım sadece telsizi kapattım. Bence pek de bişey yapmamışım.

 

Yüzbaşı yanıma geldiğinde "ne yaptığını sanıyorsun sen üstteğmen! Emrimden neden çıkıyorsun! Hadi emrimden çıktın lan neden telsizini kapatıyorsun! "

Resmen gürlüyordu.

 

Cevap vermek için ağzımı açmıştım ki "Sus üstteğmen karargahta görüşeceğiz seninle " dedi

Bende "emredersiniz komutanım " dedim.

 

Diğerlerine baktığımda onlar da bizi sırıtarak izliyordun ne var anlamında kafa salladığımda hepsi başka yöne bakmaya başlamıştılar.

Bok vardı galiba gerçi evet yanımda bok vardı sarıyı tutuyordum. Haklılar gülmekte.

 

"Sen gerçekten salaksın gökkuş "

"Ne alaka amına koyayım "

"Hiçbir şey anlamıyorsun "

"Bişey mi anlamam gerekiyordu ayrıca sen nereden çıktın "

" Ben hep buradaydım da artık senin salaklıklarına dayanamadığım için konuşmaya karar verdim "

"Bir Siktir git ya bir de seninle uğraşamam zekiye "

 

İç sesimle konuşamam bittiği zaman helikopterde gelmişti. Helikoptere binip karargaha doğru yol almaya başladık. O sırada sarı salağı konuşmaya başladı

"çoh pişman olacan gomtan çoh " demişti.

 

Çok sinirlenmiştim ben sana yapacağımı bilirim"lan it kes sesini. Sen sesini kesmezsen ben nefesini keserim " dedim. Ve kulağına eğilerek " beni hatırlamadın mı sarı hı çok darıldım insan lakabını aldığı insanı tanımaz mı " dediğim an rengi solmuştu resmen.

 

Kekeleyerek" s s s se sen n n nasıl? "

Direk kulağına eğildim" şimdi uslu uslu otur kes sesini. Ha ayrıca sorguyu izleyeceğim eğer tek bir yanlışın olursa seni doğduğuna pişman ederim. Tek bir hata " demiştim dişlerimin arasından.

 

Zaten korkudan altına işeyecelti. Benim yüzüm görünmediği için rahattım o yüzden alacayı söylemiştim yoksa demezdim kimsenin bilmediğini tutupra açık edecek salaklıkta değildim.

 

Time döndüğümde bana anlamayan gözlerle bakıyorlardı bende sadece omzumu silkmeyle yetinmiştim. Her şeyi bilmek zorunda değiller değil mi?

 

Sonunda karargaha gelmiştik sırasıyla indik en son ben inmiştim. Sarı da elimdeydi aşağı attım bok gibi yere yapışmıştı it oğlu it.

 

Albay gelmişti bizi daha doğrusu beni izliyordu ne yapıyorum diye. Ona da omzunu silkmeyle yetinmiştim. Biliyorum normalde böyle yaparsam ceza alırdım ama albay da farkındaydı alacanın o yüzden bana bişey demdi.

 

Sarıyı bekleyen erlere verdikten sonra sıraya getirmiştim bende yüzbaşı ise tekmil vermeye başlamıştı " iki astçavuş, bir üstçavuş, bir astteğmen, bir teğmen, bir üstteğmen, bir yüzbaşı ile görev başarıyla tamamlanmıştır komutanım " dedi.

 

 

Albay ise "rahat!, gidip dinlenin yüzbaşı sen odama gel " dedi.

 

Hepimiz emredersiniz dedikten sonra ayrılacaktık ki yüzbaşının sesi duyuldu "üstteğmen sen işini bitir odama! " demişti.

 

Emredersiniz komutanım dedim ve artan mühimmatları yerine koyduktan sonra odama çıkıp duş aldım ve üzerimi değiştirdim. Odadan çıktım, yüzbaşının odasına doğru yürümeye başladım zaten odalarımız karşılıklıymış yenii fark ettim.

 

Kapıyı çaldım ama galiba müsait değildi ya da odasında yoktu o yüzene bende kapının önünde duvara yaslı gözlerim kapalı şekilde bekellemeye başladım.

 

On dakika geçmişti ki birinin beni izlediğini farkındaydım ama gözlerimi açamadım.

İk dakika sonra yüzbaşının olduğunu anlamıştım. Çünkü odanın kapısı açıldı bende hemen gözlerimi açıp dik durmaya başladım.

Bana ters ters bakıp odasına girmişti kapısını kaparmamıştı o yüzden odaya gidip direk kapıyı kapattım.

 

" beni emretmiştiniz komutanım " dedim.

O da "keşke tüm emirlerini böyle yerine getirsen " demişti. Ama daha bişey görmemişti ki bu adam şimdiden böyleyse ben onlara alışınca hiç dinlemeyince ne yapacaktı çok merak ediyordum.

 

Bana konuşma şansı tanımadan tekrar söze başaldı" üstteğmen ya sana bişey olsaydı? , ya vursaydın?, hiç mi canının değeri yok?, ya onu geçtim neden telsizi kapatıyorsun sana bişey oldu sandık delirtmek mi istiyorsun sen beni? "

 

Soru sorar gibiydi ama sormuyordu kısacası fırça çekiyordu ama nasılsa ben akıllanmazdım. Neyse bunu onun bilmesine gerek yoktu değil mi?

 

Yüzüme bakınca bende konuşmam gerektiğini anladığım için söze girdim " komutanım eğer gitmeseydim kaçacaktı o it. Çok pardon komutanım. He neyse bıraksaydım da kaçsamıydı"? Dedim

 

O ise "lan sen keskin nişancısın yerini terlemek ne demek? Bizi sen korumak zorundasın sen! ya orada biri daha vurılsaydı? Ne yapacaktın seni yüzünden ya şehit olsaydı? " dedi.

 

Buna cevabı veremedim. Verebileceğim bişey de yoktu zaten. Çok haklıydı. Cevap vermeyeceğimi anladığı zaman ise

 

" çık şimdi cevap verme zaten verecek bişeyi yok merek etme ilk timin diye bişey demeyeceğim senin yerinde başkası olsaydı savunmasını yazardı " dedi.

 

Ben ise bunu duyduğumda " komutanım beni ayırmayın çok haklısınız savunmamı yazar teslim ederim kusura bakmayın " dedim. Ayrımcılık kabul etmezdim, edemezdim.

O ise" saçmalama benim tepemin tasını attırma çık şimdi odadan bu defa görmezden geleceğim. Savunma yazsan bile çöpe atarım " dedi.

Emredersiniz dedikten sonra çıktım odasından.

 

Adam haklıydı ya bişey olsaydı arkadaşlarımdan birine kendimi asla affetmezdim.

 

Odama girdikten sonra üzerimi değiştirip uyumuştum. Aklımdaki tonlarca soruyla, çok şükür ki birine bişey olmamıştı. Tam uyuyacaktım ki aklıma mektup gelmişti. Ama arık gözlerimi açamıyordum çok uykum vardı çok yorulmuştum. Sabah okurdum artık.

Hadi hayırlısı olsun...

 

 

Kitap sıkıcı mı ilerliyor sizce?

 

Loading...
0%