@kadinvari
|
Bir türlü düzene sokulmamış olan bu buz gibi müştemilatta sandalyelere bağlanmıştı el ve ayaklarımız acımasızca. Gördüğüm çift çizginin ve bir an da gelişen olayların etkisinden çıkmam bir hayli gecikeceğe benziyordu. Annemin; toprağa bitişik olan bu müştemilata olan nefreti nedendi çözemiyordum. Ancak inanılmaz nemli ve rutubetliydi. Şimdi hiç tanımadığım bir adamla aynı havayı soluyup, belki de aynı an da donarak ölecektik. - Üşüyor musun? Diye sorduğu soruyla, gözlerimi kendisine odakladım. Hüzünle iki yana sallarken başımı, "Yalnızca kalbim üşüyor" diyebilmiştim, titreyen sesimle. Bakışlarını üzerimden çekmeyişi acayip rahatsızlık veriyordu. İyice ağrılar girmişti başıma. - Kalbim üşüyor dedim! Bana bak demedim! Ayrıca, yaptığın şeye hala anlam verebilmiş değilim. Açıklama yapmayı düşünmüyor musun? Derin bir nefes aldı. Sessiz kaldı. Yıllardır bu sınava hazırlanmasına rağmen en hazırlıksız olduğu yerden soru çıkmış gibiydi hali. Cevap vermeyecek misin dercesine başımı hafif sallayıp, kaşlarımı kaldırdım. Ancak sonuç nafileydi. Yalnızca tebessüm ediyor ve bakmaya devam ediyordu. Sinirlendikçe kaşınmaya başlamıştı kollarım. İnsanın ellerinin bu esnada bağlı olması, ah nasıl da zordu. Kollarımı rahatça kaşıyamamak, haşereleri kovalayamamak beni çileden çıkarmıştı. Sandalyeyi bir ileri bir geri sallayarak öfkemi atmaya çalışıyordum. Düştüğüm şu halimden sonra anneme olan nefretim her gün artacaktı biliyorum. Başlattığı bu anarşi, nasıl son bulacak hiç ama hiç bilmiyordum. Ama nedense onun hiçbir çabası yoktu. Sanki düştüğümüz bu durumu kendisi ayarlamış da, şimdi keyfini sürüyordu. O rahat oldukça ben yerimde duramadım. Sandalyeyi sallaya sallaya eski kütüphaneye doğru sürükledim ve arkadan bağlanmış olan ipleri koparmak için ellerimi sürtmeye başladım. Olmuyordu. Keskin bir şeyler bulmalıydım. Zira, ellerimi tahriş etmekten başka bir şeye yaramamıştı. Kendimi oradan oraya götürme çabalarım çimen gözlünün hoşuna gitmiş olacak ki, gülmeye başladı. Gözlerimi kapatıp " Ya Sabır!" Dedim. Ayaklarım da bağlı olmasa, bir uçan tekme atmıştım kesin. - " Ben sana hep üşüyordum, Çünkü kıştım. " (1) Aniden başlamıştı okumaya. Sesi konaktan duyulacak kadar gürdü. Elimle sus işareti yaptıysam da devam etti; - "Nakıştım, bakıştım. İnkar etmiyorum da bunu. Seni sevmek gibi büyük işlere kaIkıştım. Ve Iütfen inkar etme; Sana en çok ben yakıştım" (1) Sanırım beni deniyordu. Sakin kalmam öylesine güçtü ki. Bu halimden çok memnun gibiydi. - Amacın ne senin ya?!! Önce anneme karşı beni koruyorsun, sonra kapatıldığın bu karanlık ve soğuk esaret haneden memnunmuş gibi şiir okuyorsun. Hayır yani söyle de bileyim. Garip olan ben miyim yoksa senin şu gereksiz rahatlığın mı? Yüzümde kuruyan kan kokusuyla bulanan midem sürekli sinyal veriyordu. Döktüğüm terin haddi hesabı yoktu. Bu halimle birde karşımdaki gamsız ile baş başa olmak, mide ağrısından daha fenaydı. Terden boynuna yapışan saçları oldukça uzun ve gürdü. O gür saçlarından zor görünen yeşil gözleri onun değilmiş gibi parıldıyordu. Hava karardıkça içerisi de yumuyordu gözlerini hayata karşı. Yalnızca bakışlarımız belli oluyordu ki, geceyle birlikte oda etkisini kaybedecekti... "Alaca karanlıkta gördüm seni Hırçınlığın ve Sen muhteşem ikili Sızlanıp duran kalbimin bir köşesi İşte şimdi zamanı diye diye Deli etti beni.." (2) Sanırım sinirden ağlayacaktım. Geçireceğim şu bir gün, koca bir ömür gibiydi. On yaş daha yaşlandığımı hissediyordum. Sanki elim yüzüm kırışmış, sesim kalınlaşmış, belim bükülmüş gibi kesmiştim ümidi yaşamaktan. - Yeter! Allah aşkına yeter! Ne olur sus artık yaa sus suss! Seni annem mi tuttu söyle? Kaç para verdi sana?! Ne bitmek şiirlerin varmış be adam! Sorularıma cevap ver, şiir okumayı kes artık! Evet. Sonunda başarmıştı. Sinirlerimin son damlasını yaşıyordum. Ellerimin bağlı olması, yüzüme yapışan saçlarım hırçınlığıma hırçınlık katıyordu. Kendimi sarsarak sallayışım ve bağırışımla nihayet susmuştu. Oysa ben sustuğunun dahi farkına varamayacak kadar delirmiştim. Attığım çığlıklarla rahatlamaya çalışırken korku dolu gözlerle bana baktığını fark ettim. Az önce gür sesle şiirler okuyan adam şimdi mırıldanarak, "Tamam susuyorum lütfen sakin ol, düşeceksin" diyordu. Ne dediklerine kulak veriyordum ne de sakin kalabiliyordum. Sımsıkı bağlanan ellerimi çözemeyişim tüm enerjimi alıp götürmüştü. Yerimde durmayışımın sonucu olarak dediği gibi de sandalyeyle birlikte yere düşmüştüm. Kollarım arkaya doğru bağlandığı için, ilk darbeyi almıştı düşüşümden. Hem can havliyle hem de gücümün tükenişiyle, "Anne senden nefret ediyorum" diye mırıldandım. Biraz daha duyulan bir sesle, "Nefret ediyorum!" Biraz daha gür sesle, "Anneee senden nefret ediyorum!” Ve en sonunda avazım çıktığı kadar, "Anneeee sendeeen nefreet ediyorumm!" diye bağırdım. Alamıyordum hırsımı ve kalbimden aka aka bitmeyen kanların hıncını... Canım çok yanıyordu. Kolumdan değil ama sol yanımdandı. Sol yanımın sahibi annemden. Yere yığılışımın, düşüşlerimin tek suçlusuydu o. Kanayan yaralarımı sarması gereken tek kişiyken... Göz kapaklarım pes ediyordu artık. Ne kadar açık tutmakta ısrarcı olduysam da bayağı zorlanıyordum. Evet! Odasında her sabah yüzüne güneş vurmasından dolayı şikayetçi olan ben, karanlık bir betonda ölümüne susamışçasına yatıyordum. Şikayet ettiğim büyük bir nimetin belki de cezasını çekiyordum. Sesleri duyamayacak kadar kopmuştum dünyadan. Yüzümde dolaşan haşereleri de takacak halde değildim. Uyumuştum. Ölmeyi veya her şeyin kabus olmasını arzulayarak...
Şiirler: 1. Özdemir Asaf 2. Zehra Karcı |
0% |