Yeni Üyelik
1.
Bölüm

İLK TANIŞMA - Otobüsteki Çoraplı Kız

@kadinvari

Leziz Bir Tanıtımdır

 

İnsanların daha fazla bana bakmasına müsaade etmemek için önüme gelen ilk otobüse bindim. Kararlıydım. Kalabalık nerede inecekse orada inecek, kendime orayı yurt edinecektim.

Otobüse biner binmez tüm bakışları üzerimde toplamayı başarmıştım. E haliyle alışık değillerdir bu tarzda bir kız görmeye. Üzerimdeki kıyafet ile ters taktığım şapka, oğlan görünümü veriyordu bakanlara karşı. Yüzümdeki yara bandıyla da tam bir serseri görünümündeydim.

Paçavra pantolon ve salaş gömlek içinde kaybolmuştu bedenim. Gören bakan bacağım var mı yok mu diye anlamakta güçlük çekerdi. Otobüsün sıcak oluşundan dolayı apar topar gömleğimi çıkardım. Sıcağa karşı alerjim vardı. Fenalık basıyordu. İçimdeki tişörtünde gömlekten pek bir farkı yoktu.

Öyle ki her an hip hop yapmaya hazırmışım gibi görüntü veriyordu.

Doğuştan rengarenk olan saçlarımda ise ne bir fön vardı ne de jöle. Elektriklenmiş bir şekilde salınıyordu sırtımdan aşağı.

İçime doldurduğum dünya kiriyle binmiştim otobüse. İlk arayışta bulan var mıydı bilmem ama ben bulacaktım, bulmalıydım bir kiralık ev... Yoksa geldiğim şu koca şehirde yapayalnızlık bir yana dursun, sığınacağım bir yatağım bile olmayacaktı.

Hiç bilmediğim bir yaşamı soluduğum anlara şahitti dünya.

Acıyan her zerreme inat derin derin çekiyordum nefesimi. Yediğim dayağın acısı yüreğime bir hançer gibi saplanmıştı. Öylesine bir gündü benim için... Öylesine buruk, öylesine acı, öylesine dokuz şiddetinde depremli... Yine de bu ağrıların dinmesini de istemiyordum. Eğer dinerse yaşadıklarımı unutabilirdim. Eğer dinerse yeniden insanlara güvenebilirdim. Eğer dinerse... Dinmemeliydi işte...

Derin düşünceler içerisinde oturmuştum nihayet yerime. Fena ağrıyordu ayaklarım. Daha fazla dayanamayıp çıkarmıştım ayakkabıları. Sevemiyordum ayakkabı giymeyi. Hayır bilsem ki bir şey batmayacak, çorabımla gezeceğim sokaklarda. İnsanlar ne derse desin. O kısımda değilim. Olamadım da hiçbir zaman.

Halimi gören teyzenin gözleri açılmış, kaşları çatılmıştı. Kadın hayatında ilk kez çoraplı bir ayak görüyor olmalıydı. Sanırım evinde de ayakkabıyla gezen biriydi. Yoksa bu bakışların başka bir açıklaması olamazdı.

"Bak bak teyze gözümün içine gir! Hayretsin yani. Sanki çıplak girdik otobüse...

Hiç mi ayakkabısız insan görmedin. Sen ayakkabıyla doğdun herhâlde! Sen beni bırak da yanındaki süslü kokonaya bak! Sürmüşte sürmüş, sürmüşte sürmüş. Ay sanırsın salonun duvarlarını boyamış... Servet harcamış mübarek."

Hep yaptığım şeydi, içimdekilere kilit vuramadan özgür bırakmak. Ah ne olacak benim şu halim! Ne zaman olgunlaşacak içimdeki elma! Hep çürük hep çürük... Yine o koca ağzımı tutamayışımdan bir kareydi. Ve tebrikler! Tüm sözlerim o süslü kokonaya ulaşmıştı...

"Sen kime kokona diyorsun hadsiz! Giymişsin çöpten çıkmışıkları, kokmuşukları da bana dil uzatıyorsun. Hadsiz! Beni anlıyor musun acaba? Ondan da şüpheliyim ya!"

"Yok be kokonam! Anlamıyorum seni çok doğru söyledin. Özellikle de çıkmışık, kokmuşukları anlamam mümkün değil! Sana has onlar bence. Aferin güzel ifade ediyorsun kendini"

Her zaman ki gibi kahkaha atacağım sanılıp, ama bir saniye süren "hah!" deyişimle başka tarafa bakıp bitirmiştim konuşmamı.

Biten konuşma sonunda "Terbiyesiz! Hiç edep kalmamış bu yeni nesilde!" dedikoduları almış başını gidiyordu...

Susmamı fırsat bilip hakkımda dedikodunun hasını yapan kadına odaklanmadan duramadım.

Otogarda aldığım çekirdeği çıkarıp yanına gittim ve çitlemeye başladım.

"Anlat anlat heyecanlı oluyor!" Deyişimle çitlemeye devam ettim.

"Ne o! Uzaktan konuşmak daha mı heyecan vericiydi de, ben gelince dilini satışa çıkardın!" Hah!

Yüzünü kömür gibi karartıp söylene söylene cama doğru döndü. Daha fazla kurcalamadan yerime geçtim.

Hayatı alaya alışımdandı korkusuz oluşum. En fazla ölecektim. Daha kötü ne olabilirdi ki...

Umurumda değildi çıkan laflar, dedikodular, başkalarına göre yaşayışlar... İnsan böyle nasıl mutlu olabilirdi? İçimdekileri başkaları için öldüremezdim. Eğer öldürürsem özgür değil, kendi kendimin tutsağı olurdum...

Gözlerimi kapatıp kendimi dinlerken, ayakkabılarım orta kısma devrildi. Oradan alıp ayağıma geçirmek için eğilmişken, gördüğüm şey karşısında tepem atmıştı. Bir genç kollarını uzunlamasına çaktırmadan uzatmış! Ellerinin büyüklüğü gözümden de kaçmamıştı! Ara sıra etrafa bakıyordu. Artık nasıl baktıysa benim onu gördüğümü fark etmedi ya da beni saf belledi! Ön koltukta uyuyan amcanın cüzdanı düşmeye hazırdı! Belli ki amacı onu cebe atmaktı! Eh fırsatçılar bu anı es geçer miydi?

Alnı fena halde terlemişti. Sanırım bu bir ya da ikinci hırsızlığıydı. Zira pek profesyonel durmuyordu!

Ters taktığım şapkamı düz haline getirip gözlerime kadar indirdim. Yerimden kalkıp gencin yanına gittim ve "Ateşin var mı bro?" diyerek oyalamaya çalıştım. Ayakkabıları giymemiş olmam işime yaramıştı. Daha seri hareket ediyordum.

Boncuk boncuk terleyen başını zoraki kaldırıp bana bakınca kulağına eğildim ve;

- İstersen sana yardım edebilirim, ama önce ayağa kalkmalısın. Diye fısıldadım.

Paracıkları sayacağını hayal etmeye başlamış olacaktı ki, gözleri sonuna kadar açılmıştı. Heyecanla yerinden kalktı. Sanırım gerçekten inanmıştı.

Arkası bana doğru dönük pozisyondaydı. Az ileri itekleyip, amcanın cebindeki cüzdanı çekip gence uzattım. Başını yana çevirdiği. Elimde gördüğü cüzdanı almaya çalışmasıyla, cüzdanla suratına vurmam bir oldu.

"Cüzdanına sahip çık amcacım!" Diyerek kucağına fırlattım. Amcanın bir anlık şoktan çıkmasıyla elimi tutup; "Allah razı olsun kızım, Allah ne muradın varsa versin, Allah bahtını açık etsin" duaları etmesi tehlikenin başlamasına neden olmuştu.

Çünkü dangalak genç bu otobüsten sağ çıkamayacağını anlayıp, cebinden çıkardığı bıçağı bir çocuğun boynuna dayamıştı. Sağ olsun muhterem amcam elimi tuttuğu için ardıma bakmam baya geç olmuştu.

Otobüs halkının bir an da önüme geçip vah vahh! Tüh tüh! demeleri işime yaramıştı. Gencin beni görmemesi için harika bir fırsattı. Şoför bey ne yapacağını şaşırmış otobüsü sağa çekmekten başka çare bulamamıştı.

Hızlı plan yapmak için etrafıma bakındım. Sağ taraftaki koltukların altına solucan gibi girdim. Bıçağı boynuna dayadığı çocuğun elinden düşen oyuncak silahı kimse anlamadan kendime doğru çektim ve otobüsün kapı tarafından çıktım.

Üzerimdeki tişörtü çıkarıp silaha sardım ve sert bir şekilde gencin kafasına dayadım.

Bir yandan gözüm düşürdüğüm şapkamdaydı ama bu defa alamayacaktım.

"At bıçağı att att attt!!! Yoksa patlatırım beynini!!"

Tedirgin olmaya başlamıştı genç... Gerçekten silah mıydı değil miydi anlamaya çalışıyordu ama buna pek vakit bırakmıyordum.

"Hemen at elindekini aksi takdirde hiç acımam bilesin!” Bir yandan da telefon ettiğim polise duyuruyordum olan biteni. Dışarıda gördüğüm "Avcılar" tabelası dikkatimi çekmişti.

-Bak yoksa akşam haberlerine; İstanbul Avcılar'da sahil hizasında kenara çekilmiş otobüste bir cinayet gerçekleşti sevgili seyirciler! Diye çıkıp ünlenirsin!" Diyerek bilgi vermiştim polislere. Sanırım Avcılar deyişim yetmişti ki, telefon kapatılmıştı.

Sesimde hissettirdiğim ton, elimdekinin gerçek silah oluşuna inandırmıştı. Aferin be çocuk! Tam da hakikisine benzer bir oyuncağın varmış! Tetiği bile çektim, o kadar gerçekti. Kesinlikle bir tane de kendime almalıydım. Bir daha böyle durumlara şahit olursam işime yarayacaktı anlaşılan...

Nihayet elindeki bıçağı atmıştı yere. Ağlayarak annesine koşan çocukla birlikte ortalıkta alkış sesleri yankılanmıştı. Silahı başkasına verip tutmasını rica ettim ve koluma bileklik niyetiyle sardığım çamaşır ipini çıkardım. Gencin önce ellerini, sonra ayaklarını bağlamaya başladım. Ben düğümü sıktıkça bağırmaya başladı.

"Acıdı mı?" Diye sorduğum soruya "Evet" cevabını verse de sıkıyordum "hayır" dese de sıkıyordum! Tüm hıncımı alana kadar sıktım. Öyle bir sıktım ki bileklerinin morarmaya başlaması beni mutlu etmişti.

Karşısına geçip alaylı bir gülüş attım.

"Ne o! Senin olmayan bir şeye elini özgürce değdirebileceğini mi sandın? ! Hah! "

 

Loading...
0%