Yeni Üyelik
5.
Bölüm

KAÇIŞ

@kadrisyazar_

 

MASKENİN ARDINDAKİLER

 

 

4.BÖLÜM

 

 

KAÇIŞ

 

 

♫ 2WEI- ALİ CHRİSTERHUSZ FİRE HUNT

 

 

 

"Nida AKEL"

Sislerle çevrilmiş olan dağın tepesinde gördüğüm, yüzünde bulunan siyah maskeli kişinin, haberlerde bağırarak anons edilenlerden biri olduğuna adım kadar emindim.

"Birini gördüğüne emin misin Nida?" arabanın anahtarını çalıştırmak için çevirmeden önce, elini arabanın ön tarafına yaslayarak, eğilip yüzüme endişeli gözlerle bakan, İlayda'ya çevirdim bakışlarımı. "Bilmiyorum, belki de yanlış gördün sislerden dolayı." bakışlarını arkamdaki cama çevirdi, "sadece sis var orada!" eliyle gösterdi arkamdaki camı.

"Sende, bende bir köpek sesi duyduk! Burada köpeğin ne işi var ha?" kalbim resmen boğazımda atıyordu, bu yüzden bedenimi çoktan ele geçiren korku; sesimin çok fazla yüksek çıkmasına neden olmuştu. "Ve orada birini gördüğüme eminim, yüzünde siyah bir maske vardı. Hangi deli, ormanın içinde maske takarak dolaşır?" diyerek çıkıştım.

Arabayı çalıştırdığımda, yüksek seste duyulan çığlık çamurlu yolun üzerinde motor sesiyle birlikte birbirine karışmıştı. Aslında bu çığlık, can çekişen bir sesten ziyade, eğleniyor gibi gelmişti kulaklarıma. İlayda'ya bakışlarımı çevirdim, o da bu sesleri duydu mu diye, ama o sadece bakışlarını yola çevirmiş, endişeli gözlerle yolun ilerisini inceliyordu.

"Sesi duydun mu?" diye sordum. Kaşlarını hafif çatmış, dokunsalar birazdan ağlayacakmış gibi gözlerimin içine baktı. Kafasını iki yöne doğru olumsuz anlamda sallarken, "sadece arabanın sesini duydum." Dedi korkuyla.

Bakışlarımı tekrar ön tarafa çevirdim. Arabanın ön camına düşen birkaç damla, yağmurun başladığını gösteriyordu. Eğer daha fazla yağmaya devam ederse, bu yolda değil araba sürmek, yürüyerek bile gidemezdik. Çok geçmedi ki yağan yağmur daha fazla şiddetlendi. Gözlerim oradayken, gaz pedalının üstünde duran ayağımı hızla üzerine bastım ve ormanın içinde, arabanın yüksek seste çıkan motor sesi yankılanmasına izin verdi.

Bugün burada ölemezdim!

Bir daha gaz pedalına bastım, bir daha ve bir daha... Araba kendini yoldan çıkarmak için ön tarafa doğru atıyor, ben ise çamura batan tekerini çıkarmak için ayağımı üstünden çekmiyordum. Son kez gaz pedalına bastığımda, çamurun içinde çıkmayı başaran teker yüzünden araba, ön tarafa doğru ilerlemiş, bende durması için frene basmıştım.

Kalbim yerinden sökülürcesine çarparken, yüzümde oluşan gülümsemeyle İlayda'ya baktım, başımı iki kere aşağı yukarı sallarken, dudaklarımı dişlerimin arasına aldım ve etimi koparmak istercesine ısırdım. Kafamın içinde milyonlarca düşünce geçiyordu. Ama hiçbiri, elde tutulacak kadar gerçek değildi. Biri kaybolurken diğeri yerini alıyordu.

"İleriye gidemeyiz!" kurduğum cümleleri sesli söylüyordum. Aslında düşüncelerimi sesli dile getirirken, plan yapmak daha kolay oluyordu. Yolun ilerisi sislerle kaplanmış ve devam eden yol ise sol tarafa döndüğü için bizi bekleyen tehlikenin ne olduğunu göremiyorduk. Yoldan geriye gitmek daha kolay olacağı için, kolumun birisini oturduğum koltuğun başına yaslayarak arabayı geriye doğru sürmeye başladım. Çamura tekrardan batmak olasıydı, ama ilerisi de bizi ölüme götürürdü. İki ucu da boklu değnekti.

"Ne yapıyorsun?" diye soran İlayda'yı umursamadan, omuzumun üzerinde arabanın geri geri gittiği yola baktım. "Buradan kurtulmaya çalışıyorum!" araba batmaması için gaz pedalını sonuna kadar köklüyor, yarılmış ve taşlarla kaplı olan yol üzerinde, araba durmadan sağa sola doğru sarsıntılar yaşıyordu.

"Dikkat et Nida!" İlayda'nın elinin, direksiyonun başından tuttuğum elimin üzerine yaslarken arabanın frenine son anda bastım, araba aniden durunca ileriye doğru düşmemek için kolumu koltuğa dolamıştım. Dağın yamacından yuvarlanarak gelen koca bir taş, tam yolun üzerine düşerek, hızı duraksamadan yolun diğer tarafından ormanın içine doğru yuvarlanarak durmuştu. Bu da neydi şimdi?

Bakışlarımı taşın geldiği yöne, yani dağın eteğinin en tepesindeki noktaya kadar kaldırdım, ama kimse yoktu. Yağmur yağdığı için, toprak yumuşamış olabilir miydi, belki de bu yüzden taş yuvarlanmıştır. Ya da biri gitmemizi engellemek için, taşı yuvarlayarak yolu tıkıyordu.

Bir ses daha duyuldu, bu sefer yolun birkaç metre uzaklığından bir taş dağın yamacından aşağıya doğru sürüklenirken, üzerinden geçtiği diğer küçük taşları da yerinden sökerek hızla yola doğru sürükleniyordu. Gördüğüm bu taş daha büyüktü. Hızla yere düşerken, yolun tam ortasında durmuştu. Siktir!

Sertçe yutkunurken, damarlarımın içinde kan ile beraber süzülen korku, bedenimi alt üst etmeye başlıyordu. Titremeye başlayan çenemi durdurmak için dişlerimi birbirine kenetledim. Ağzımın içine dökülmeye ramak kalmıştı.

"N- ne oluyor burada?" İlayda çoktan ağlamaya başlamış, titreyen sesi konuşmasını engelleyerek kekelemesine neden oluyordu. Benim ise bakışlarım arka camda, yolun ortasında duran taştaydı. Arka camın üzerine yağan damlalar, sanki yanaklarımdan süzülüyor gibiydi. Ağlamamak için tuttuğum göz yaşlarım boğazımı acıtıyordu.

İlayda bakışlarımı çevirdim. Omuzları ağladığı için sarsılıyor, göz yaşları giderek şiddetleniyordu. En azından birimiz korkuyu çoktan dışarıya yansıtmayı başarmıştı. Arka tarafa doğru çevirdiğim bedenimi ve bakışlarımı, ön tarafa doğru çeviriyordum ki; arabanın ön camına düşmeye başlayan şeyler yüzünden, gözlerimi kapatmış, yüzümü ise koluma gömmüştüm.

Ön cama çarpan sesler yüzünden İlayda çığlık atıyor, bende ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Her şey bir andan olmuştu. Yağan yağmur ve sis yüzünden ne olduğu görememiştim. Ön cama düşen sesler durunca, koluma gömdüğüm kafamı yavaş yavaş yukarıya doğru kaldırdım. İlk görüntü, camın boydan boya çatlamış olduğuydu. Birkaç yerde de çatlaklar oluşmuştu.

Aldığım kesik kesik nefesler, göğüs kafesimi yırtarken bakışlarım sağ tarafı buldu. Koca bir taş, arabanın yan tarafına düşmüştü. Gözlerim, kafasını kucağına eğmiş, ellerini ise kulaklarına kapatan İlayda'yı buldu. "Nida.." dedi ağlamayı sürdüren sesinin arasından, "Ne oluyor burada?" kafasını hâlâ yukarı kaldırmamış, sırtı da aldığı derin nefesler yüzünden inip kalkıyordu. Buraya da düşmüştü o koca taşlardan biri.

Cevabı bende de yoktu. Bakışlarım buğulanırken, dudaklarımı birbirinin üzerine bastırdım. Sonunda sağ yanağımın üzerinden akan göz yaşımı hissederken, elimin arkasıyla göz yaşlarımı silmeden önce sol tarafıma döndüm ve camın dış tarafından süzülen yağmur damlaların yerini bir başka yağmur damlaların alışını izlerken , bakışlarım dağın tepesinde duran siyah giyiğinimli kişiyi buldu. Tekrar oradaydı!

Kolum ile camı sildim hızlıca. O an görüntü tamamen netleşti. Gözlerimi kocaman açarak, bizi yukarıdan izleyen kişiye baktım. Siyah maske takmış, arabanın içine girmeden önceki gibi hareketsizce öylece duruyordu. "İlayda!" Diye mırıldandım. İlayda'nın burnunu çektiğini duyduğumda, gözlerim maskeli kişinin yanına gelen diğer maskeli kişiyi buldu.

Elimi direkt araka tarafa attım ve İlayda'nın koluna sardım parmaklarımı. "Bu-buradalar!" kekeledim. Sanki zaman durdu, cama vuran yağmur seslerini artık duymaz oldum. Damarlarımdan akan kan hızlanmış, son sürat da atan kalbimin sadece seslerini duymaya başlamıştım.

"Sür!" Diye bağırdı İlayda. Ellerimi direksiyona yaslarken, öylece duran maskeli kişi ormanın içine girmiş, yanına gelen kişi ise yerinden kıpırdamayıp öylece yerinde durmaya devam etti. Arabayı çalıştırdım ve yolun üzerini kaplayan sislerin arasından ileriye doğru atıldım.

"Gördüm onları, gördüm!" İlayda arabanın içinde bağırıyor, yumruk yaptığı ellerini birbirine sürterek, oturduğu yerde bir ileri bir geri gidiyordu. "Bizi de öldürecekler, kimse bizi bulamayacak." Tiz sesini kaplayan korku ile cümlelerini hızlı hızlı sıralıyordu. Arabayı hâlâ sürmeye devam ederken, balçık kıvamına gelen yolun üzerinde zorla ilerlediğimiz için sinirlerim daha çok geriliyordu. Artık sesine dayanmadığım için, "Sus İlayda, sus artık!" diye bağırdım.

Sağ kolumun üzerinden ona bakarken, dudaklarını birbirine bastırmış, yumduğu gözlerinin arasından akan gözyaşlarını görüyordum. "Burada öleceğiz!" diye fısıldadı. Hayır burada ölmeyeceğiz!

Elimi direksiyonun üzerinde telefon tutucuya taktığım cep telefonumu hızlıca yerinden çıkararak gözlerimin önüne getirdim. Birini arayabilir ya da mesaj atabilirdim. En azından birileri yardımımıza gelebilirdi. Ama şebeke kısmında tek çizgi bile yoktu. Çekmiyordu telefon. Zaten dağdaydık hava kötüydü. Nasıl çekebilirdi ki burada!

Virajlı olan yolu geçtiğimizde, buradaki sislerin daha fazla olduğunu gördüm. Gördüğümüz maskeli iki kişi de ortada yoktu. Acaba gördüğüm o kişiler gerçek maskeli kişilerdi mi? Çünkü haberlerde görüp duyduğuma göre bir çok insanın onları taklit ederek suç işlediğine şahit olmuştum. Ama eğer gerçek kişiler ise, o zaman durum daha kötü olabilirdi.

Ölümüzü bile bulamazlardı!

Yanımdan gelen sese döndüm. İlayda başının yanına yasladığı ellerini yumruk yapmış ardı ardına kafasına darbeler indiriyordu. Gördüğüm şey ile elimin birini direksiyondan çektim ve onu durdurmak için yumruk yaptığı elinin bileğinden tuttum. "Bırak beni Nida, bırak beni! Burada öleceğiz, kimse bizi bulamayacak. Ailemi görmeden ölmek istemiyorum." Dediğinde, tuttuğum bileğine rağmen devam etti vurmaya. "Daha hiçbir şey bitmedi İlayda, aileni göreceksin. Burada ölmeyeceğiz." Yola dönmüştü ki bakışlarım, aniden arabanın ön tarafında beliren kişiye çarpmamak için frene bastım. Tampona çarpan beden ile ses çıkmıştı.

İleriye doğru hızlıca atılınca, parmaklarımı direksiyonun etrafına sardım. "Durun lütfen durun, yardım edin bize, öldürecekler o insanlar bizi!" arabanın tamponuna avuç içlerini vuran kişi bir erkekti. Sislerin arasından çekilerek sol tarafımda ki camın önüne doğru gelmeye başladığında, birkaç metre arkasında bir erkeğin daha aksayarak bize doğru geldiğini gördüm.

Yan tarafımdan gelen cama vurma sesiyle birlikte, bize doğru hızlı fakat aksayarak gelen kişiden gözlerimi aldım ve yüzü tamamen kanlar içinde kalan kişiye çevirdim. "Yalvarırım, alın bizi arabaya. Onlar öldürecekler bizi!" cama arka arkaya, kırmak istercesine vurmaya başladı.

"Nida," koluma dokundu parmak uçlarıyla İlayda. Yüksek seste mutluluktan atılan bir çığlık esir alınca kulaklarımı, sol tarafımda bulunan camın önündeki kişide kafasını arkaya çevirdi hızlıca. Dağın eteğinde, elinde tuttuğu silahı havaya kaldırarak aşağıya doğru koşarak inen maskeli bir kişi gözüktü.

Hem gülüp hem de çığlık atarak, koşmaya devam ediyordu. Adam yüzünü bana doğru dönünce, gözlerini korkuyla kocaman açıp cama daha hızlı vurmaya başladı, "aç şu kapıyı amına koyayım!" bir patlama sesi, ardından camı boydan boya kaplayan kan. Gözlerimi yumdum. Kulaklarım silah sesinden dolayı çınlıyor, görüntü hafızama ilmek ilmek örülmeye başlanıyordu. Benden yardım isteyen adamın yere düşmeden önce, alnın ortasından açılan delikten kanlar süzülmeye, sıçrayan kanı ile de camın etrafını kaplamıştı. Geriye doğru giden göz bebekleri, adamdan hatırladığım son görüntü olmuştu.

Cam tıklatıldı.

Göz kaplarım titriyordu. Direksiyonu sardığım ellerim onu kırmak üzereydi. Bir adamın kafası, gözlerimin önünde patlamıştı.

Cam bir kez daha tıklatıldı.

İlayda bağırarak ağlıyordu. Gerçek maskeli kişiler ise, cesedimize bile acımazlardı. Kaçamadık, bir adamı öldürdüler.

Ve cam bir kez daha tıklatıldı.

Bu sefer bir saniye bekleyip arka arkaya yavaşça vurulmaya başlandı. Gözlerimi araladım usulca, yağmur damlaların karışan kan yavaşça aşağıya doğru süzülürken, camın arkasında elinde tuttuğu silahın kabzasını cama yaslayan kişinin kızaran gözlerinin içine baktım. Kafasını yan tarafa eğerken, gözleri yan tarafa doğru çekilip kısıldı ve dudaklarında sadist bir gülümseme yer aldı.

Silahın kabzasını bir kez daha cama vurup geri çekti. Altı kana bulanmıştı. Burnunun ucuna kadar çektiği siyah hayvan figüründeki maskenin altında sadece dudakları gözüküyordu. Çenesinin altında ise giydiği siyah kıyafetlerin uç kısmı ile sarmıştı.

Önce dilini dışarı çıkardı. çıkarırken bakışları genişledi ve yaptığı şey yüzünden elimi ağzıma kapattım. dili ile aşağıdan başlayarak yukarıya doğru kana bulanmış olan camı yalayıp, içeriye doğru çektiği dilinin ardından sertçe yutkundu ve eğdiği kafasını daha çok eğerek kolu ile ağızının kenarlarını sildi. Donmuştum, tepki verecek kadar şokun etkisindeydim.

"Hadi, ebelemece oynayalım. Eğer seni yakalarsam ölürsün..." deri eldivenlerinin içinde olan elinin işaret parmağını bana uzattı, "eğer sen beni yakalarsan, yine ben seni öldürürüm!" dedi camın arkasından boğuk çıkan sesiyle. Bu bir erkekti. Söylediği cümle yüzünden buz kesmiştim. "Hadi oynayalım farecik!" dedi cümlenin arkasında ürkütücü bir kahkaha atarak. Yer doğru eğildi ve az önce kafasından vurduğu adamın kolunu kaldırarak, sağa sola doğru sallamaya başladı. bu sefer elindeki silah ile adamı işaret ederek, "bu adam yakalandı, ama benim sıramı vermeden öldü. Kötü bir oyuncu bence!" kıkırdamaya başladı. tekrar doğrularak dili ile dudaklarını ıslatıp, gözlerini kısarak arabanın içini incelmeye başladı.

"Nida," İlayda kolumu dürtünce, bulunduğum durumdan beni tutup çıkardı. Bakışlarımı tam İlayda'ya çeviriyordum ki, aksayarak gelen kişinin arkasında durarak, dağılmaya başlayan sislerin arasından yağmur yüzünden sırılsıklam olmuş, bize doğru gelen kadını buldu bakışlarım. Omuzunun üzerinden onu takip etmeye başlayan kadından bakışlarını alıp, konuşmak için dudaklarını aralamıştı aksayan kişi, ama o an; boğazının altından çıkan sivri şey ile adam yüz üstü düştü. Çığlık attı İlayda kolları ile yüzünü kapatmadan önce. Kadının dudaklarında belli başlı bir gülümseme yer edindi, adamı boğazından sapladığı bıçak yüzünden.

Yüzünde maske yoktu, onlardan biriydi. Ve hiç acımadan iki kişiyi öldürmüşlerdi!

 

 

Buğulanan gözlerimi elimin tersi ile silerken, az önce kafasından vurarak öldürdüğü kişinin, yağmur damlalarına karışan kanının sıçradığı camı, insanı deli edecek bir sakinlikte durmadan tıklatan kişiye bakmamak için kendimi zorluyordum.

"Hadi aç kapıyı, farecik!" kurduğu cümlelerin ardından, normal bir insanın gülüşünden uzak kahkahalar atıyordu. "Benimle oyun oynamak istemiyor musun?" dirseği ile cama sert bir darbe indirince, kendimi yan tarafa doğru atarak yerimden sıçramıştım. "Aç dedim sana bu kapıyı!" daha önceki kurduğu manyak dolu sözcüklerinden çok uzaktı. Sinirlenmişti, biraz daha araba da beklersem camı kırıp kafama silah dayayabilirdi.

Gözlerim karşıda öylece dikilen kadındaydı. Saçları yağmurdan dolayı ıslanarak, omuzlarına yapışmıştı. Tamamen siyahlar içindeydi. Parmaklarının arasında çevirdiği bir bıçak tutuyordu. Daha dikkatli bakınca, sol yanağından kanlar aktığını görebiliyordum. Dudaklarının kenarında silik bir tebessüm vardı. Ama içten bir gülümseme değil, sadece korkunç bir gülümsemeydi.

Bize doğru adımlarını atmaya başladığında, İlayda yan tarafımda irkilip korktuğunu belli eden sesler çıkardı, bende direksiyonu daha çok kavradım. Az önce yara bere içinde aksayarak yardım istemeye gelen adamın başına gelerek, adımlarını durdurdu. Boğazına sapladığı bıçağın başından tutmadan önce bakışları, arabanın içinde olan bizi buldu. Bir ayağını adamın sırtına koydu, ardından etinin içine sapladığı bıçağın sapına parmaklarını yavaşça dolayarak, çok hızlı hareket etmeden yerinden çıkarmaya başladı.

Çıkardığı bıçağın sivri kısmını, yüz üstü yatan adamın sırtına koyduğu ayağının diz kısmının biraz üstüne, silmeye başladı. normal bir şey yapıyormuş gibi sakindi ve gülümsüyordu.

"Ben burada durmak istemiyorum!" İlayda'nın sesini duymamla birlikte yan tarafımdan gelen soğuk hava rüzgarı hissettiğim de yan tarafıma döndüm. "İlayda dur!" sağ elimi, deri ceketinin ucundan tutup çıkmasını engellemek için uzatmıştım ama İlayda çoktan kapıyı sonuna kadar aralayıp kendini ormanlık alanın içine doğru atmıştı. Yağan yağmurun altında koşarak yüksek dalların olduğu ağaçların arasında koşmaya başladı. Sonunda gözden kaybolduğunda, şaşkınlıktan ne yapacağımı kestiremedim.

"Hadi sende koş farecik, seninle de oynayalım!" yan tarafımdan gelen ürkütücü sesin sahibini umursamadan, beni öylece izleyen kadını buldu bakışlarım. Hiçbiri İlayda'yı yakalamak için yerinden kıpırdamamıştı.

İlayda salaklık edip, aracın içinden kaçmıştı. İki türlüde bu yerden kaçışımız yoktu. ama ölmek istemiyordum, hele ki bu psikopat ruh hastası insanların elinden hiç istemiyordum. Gözlerim öfke ile karardı. En azından ölürken birini de yanımda götürmek iyi olacaktı. Dünya bir pislikten kurtulurdu. Ayağımı gaz pedalının üzerine yasladım ve son sürat kadının üzerine sürdüm.

"Sikeyim dur!" arabanın arkasında kalarak bağıran kişiyi duydum, evet şu an ruh hastası arkadaşını öldürecektim. Yağan yağmur camın önünü kapatsa da sanki beni görüyormuş gibi gözlerimin içine baktı kadın. Ama hayır, arabadan kaçmak için tek bir hamlede bulunmuyordu.

Arkamdan gelen tek bir atış silah sesi ile birlikte araba yalpaladı. Arabanın tekerlerinden birini patlatmış olmalıydı arkamdaki psikopat! Bu yüzden hakimiyetini kaybettiğim direksiyonu kurtarmak için, dengemi zar zor sağlayabilmiştim.

Kadının dudakları sadist bir gülüşle daha çok genişledi. Bakışlarımı yüzüne diktim. Ama yapamadım. Ani bir manevrayla arabanın direksiyonu sağ tarafa kırdım. Üzerine sürüp onu ezmek isteyen tarafım beni engellemişti. Ben onlar gibi değildim, onların pis kanını ellerime süremezdim. Evet onlar kötüydü ama ben değildim. Kahretsin!

Sağ tarafa doğru kırdığım arabanın yönü artık yoldan çıkmış, ormanlık alana girmişti. Patlayan teker yüzünden yolda ilerlemek daha çok zorlamıştı. Dikiz aynasına çevirdim bakışlarımı. Öylece yolun ortasında dikilen kadına baktım. Kafasını sağa sola sallayıp arkamdan koşmaya başladı.

Patlayan teker yüzünden ve aşılamayacak kadar kötü olan ormanlık yoldan ilerlemek artık zorlaşıyordu. Yağan yağmur hızlandıkça yol daha berbat hâl alıyordu. Camı silen silecekler durmuş, buharlaşan camdan dolayı artık nereye gittiğimi göremiyordum.

Bedenim ileriye doğru atılınca, araba sert bir şekilde durdu. Bir yere çarpmıştım. Ön taraftan yükselen beyaz dumanlar arabanın içinden geliyordu. Hızlı alıp verdiğim nefeslerim, göğüs kafesimi yırtmak ister gibi sertti. Çok beklemeden, arabanın içinden çıktım. Gözlerim hemen, arabanın çarptığı ağacı buldu.

Arkamı döndüm ama kimse yoktu. O kadın ya da maskeli adamda yoktu etrafta. Koş dedi, beni dürten o his. Durmadım olduğum yerde, hemen yönümü, az önce kaçtığım yerden alarak yükselen ağaçların arasına girerek koşmaya başladım.

---

Koşuyordum!

Ölmemek için!

Nereye kadar gidebilirdim, nereye kaçabilirdim. Kararan hava, kulaklarımı dolduran hayvan sesleri, kirpiklerimin üzerine yağmaya devam eden karla karışık yağmur, sanki beni onlara teslim etmek ister gibi, korkutuyordu. Hepsi onların tarafındaydı.

Kalın tabanlı botlarımın altında birikmeye başlayan çamur birikintisi, bacaklarımı ağırlaştırıp koşmamı engelliyordu. Nefes nefese koştuğum için boğazım yanıyordu, her yutkunduğumda, bedenime iğneler batıyormuş gibi canımı acıtıyordu.

Maskeli ucubeler beni sağ yakalarsa acımazlardı, ölü bir şekilde bile yakalasalar, cesedime bile akla gelmeyecek şeyler yapacaklarına emindim. Masum çocuklara, masum insanlara üzülmeyip öldüren insanlardı onlar.

"Farecik!" durdum. Uzun süredir koştuğum bu ormanda ilk defa duyduğum tek ses olmuştu. Kendi etrafımda dönerken, ses yüzünden ağaç dallarından gökyüzüne doğru öterek yükselen kargaları gördüm.

O adamdı! Onun sesiydi!

Kahkaha sesi yankılandı. Ensemden başlayarak saçlarıma ve oradan da ayaklarıma kadar ulaşan endişe ve korku dalgaları olduğum yerde çivi gibi çakılmama neden oldu. Ölmek istemiyordum, İlayda yakalandı mı? Ya ona bir şey olursa? Dizlerimin üzerine çökmemek için kendimle mücadele verirken, büyük gövdeli ağacın arkasında sırıtarak beni izleyen kadını gördüm.

Siyah deri eldivenlerinin olduğu elini, yüzüne doğru çıkarırken, son anda fark ettiğim burnundan akan kanı elinin tersi ile önce orayı, ardından yanağından süzülen kanı sildi.

"Benden Kaçamazsın!" buz gibi kurduğu cümlenin sonunu uzatırken, kaçmak için hazırlanmıştı ki, ben ondan önce davranıp koşmaya başladım. Bir köpek havlaması duydum, daha sonra bir kahkaha. Benimle oynamaya çalışıyorlardı. Yorulup pes edene kadar koşmamı istiyorlardı.

Aklımın ucundan geçen düşüncelerin yarıda kesilmesini sağlayan, yanağımdan geçen soğuk rüzgar esintisi olmuştu. Ayaklarım koşmayı durdurunca, bakışlarım önümde duran ağacın gövdesine saplanan bıçağı gördü. Arkamı döndüm, yine o manyak karıydı. Yanağımdan gelen sızıyla parmak uçlarımı oraya çıkardım. Bakışlarımın önüne getirdiğimde kan bulaştığını gördüm. Bıçak sıyırmıştı. Ya o adam gibi boğazıma saplasaydı? Ama başaramamıştı, bıçağı iyi atamamıştı.

"Lütfen," dedim yalvarır gibi. "lütfen bana zarar vermeyin, ben size bir şey yapmadım." Ölüm yakındı, hem de bir nefes kadar. Şeytanlar karşımdaydı. Bir gün bir şeytana ölmemek için yalvaracağımı düşünmemiştim. Ama ölüm sana gelince, yapmak istemeyeceğin şeyler yaptırırdı.

Omuzlarını umursamadığı belli eder gibi silkeledi. Dudaklarını büzdü üzülmüş gibi. Yüzü gerildi, alttan baktığı bakışları keskinleşti. "Elimden kurtulamazsın!" alt dudağını dişlerinin arasına aldı, parmaklarının arasına sıkıştırdığı bıçağın ucunu yanağına çıkararak, sakinlikle kaşıdı. "Kurtulabilir misin sence?" diye sordu. Üzerime koşmak yerine, yan tarafa doğru koşarak ağaçların arasına girdi.

Koşmak istemiyordum. Ölmek istemiyorum. Ben yine kurduğum alarmla birlikte yatağımda uyanmak istiyordum. Ama direndim, direnmek zorundaydım. İlayda'ya bağırmak istedim ama durdum. Eğer saklanıyorsa saklanmaya devam etsin. Onu bulamasınlar. Ölmesin kuzenim.

devam etmeliydim yoksa bu cani insanlar beni öldüreceklerdi. Gözyaşlarım yağan yağmurla birlikte yanaklarımı ıslatıyordu. Ne ayaklarımın dayanacak gücü vardı ne de daha fazla verecek nefesim vardı. O an aklıma ailem geldi onları düşündüm eğer ölürsem onlar mahvolurdu. Bu yüzden pes edemezdim. Dayanmalıydım. Son gücüm bitene kadar.

Elimi kalbime yasladım, düzene girmesi için. Bir elimi de ağaca yasladım. Arkamdan gelen köpek sesiyle birlikte kafamı hızlıca geriye doğru çevirdim. omuzlarım dikleşti, bakışlarım buğulandı. İki maskeli ve bir siyah köpek ağaçların arasından bana doğru geliyorlardı.

"Ebe!"

Elimi ağaçtan çektiğimde, ağırlaşan ayaklarım geriye doğru gitti. Önümdeki ağacın arkasından o kadın çıkmıştı. Savurduğu yumruk yüzüme inerken, sendeleyen bedenime engel olamadım ve hafif engebeli yerde ayağım kayarak yuvarlandım. Gözlerim karardı, yorulmuş bedenimi dinlendirmek için kirpiklerimin üzerine yağmış olan kar ve yağmur, bir taş molozunun üzerime yıkılmış gibi ağır ve sertti.

Acıdan ve bedenimin çok fazla enerji tükettiği için, gözlerim kapanmamaya direnç gösteremiyorlardı. Göz kapaklarım kapanmadan önce, diğer maskeli kişilerin bana doğru geldiğini gördüm, yanlarında bir köpek ile birlikte. İki kişi ellerini, yüzlerine taktıkları maskelere atarken, altlarından tutarak, yukarıya doğru kaldırıp çıkardı. Maskelilerin altında görünen kişilerin ikisi de erkekti. Üzerlerine yağan yağmur, alınların üstüne düşmüş olan saçlarını ıslatmaya çoktan başlamıştı. Erkeklerden biri hafif dizlerini kırarak yanıma çömelip birkaç saniye beni izledikten sonra, elini diz kapaklarımın altında hissettim. Artık görebildiğim, bulanık bir görüşten sonra, zifiri bir karanlıktı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%