@kadrisyazar_
|
MASKENİN ARDINDAKİLER
2. BÖLÜM
PARTİ
"Nida AKEL"
Yukarıda bir ceset vardı! Kimin olduğunu ya da kim tarafından gerçekleştirildiğini kimse bilmiyordu. Tek bilinen şey tüm misafirlerin korkuyla kutlama alanından kendini dışarı atmasıydı. Görevli bir kadının yukarıda işlenen bir cinayeti söylemesiyle, korku dolu anlar yaşanmıştı. Tüm herkes bu şoku atlattıktan sonra, aralarında dönen fısıldaşmaları duymamak elde değildi. Hepsi, alay eder gibi konuşmalar döndürüyorlardı. İş ortağımızın ve adının herkes tarafından bilinmesi nedeniyle, kendi otelinde ve kendi adına düzenlenen bu kutlamanın bu şekilde sonuçlanması, çoktan haberlerin gündemine oturmuştu. Hatta son günlerde işlenen cinayet haberlerini bile sallamıştı bu olay. Herkes ile birlikte dışarı çıkmadan önce, salonun ortasında ellerini yumruk yapmış ve yan profilinden gördüğüm kadarıyla, dişlerini sıkan Cesur Bey'in çene kemiğinin seyirdiğini görebiliyordum. Kalabalığın arasında yanına gitmek için hareketlenmiştim ama Gizem Hanım benden önce davranarak yanına varmıştı. Yaptığı yumruğu, avucunun içine alıp parmaklarını gevşetmesini sağladı. Önce, elinin üstündeki dokunuşun sahibine, sonra da beni bulmuştu sert bakışları. Yanına gitmekten vazgeçmiştim. İçmek için elimde tuttuğum ilacı ayaklarımın ucuna attım ve üstüne basıp geçtim. Yanlarından geçerek kalabalığı takip ettim. Otelin dışındaydık. Çoğu misafir gazete haberlerinde görünmemek için evlerine gitmişlerdi. Kimisi de meraktan ve detayları öğrenebilmek için durmayı tercih etmişti. Tabi, herkes iyi gününde yanında olacak diye bir şey yoktu. Hepsi işine geldiği gibi davranıyordu. Menfaatçi köpekler! Babam, dayım, diğer ortaklar, Cesur Bey ve Gizem Hanım, polislerle birlikte hâlâ içerdeydiler. İşlenen cinayetin duyulmasının ardından çok geçmeden polis ekibi otelin önünde belirmişti. Birileri çok önceden haber vermiş olmalıydı çünkü kısa süre de burada olmaları imkansızdı. Gazeteciler, yakından daha net görüntü alabilmek için birbirlerini eziyordu. Ne kadar güvenlik görevlisi varsa, otelin çevresine yaklaştırmamak için mücadele ediyorlardı. Dışarda sadece annem ben ve İlayda vardık. Hava soğuk olduğu için kollarımı birbirine sarıp, ellerimi de kollarıma sürtüyordum. Buraya gelirken yanıma bir şeyler almak aklımın ucundan geçmemişti. Ama İlayda akıllılık edip almıştı kendine. Çok geçemden, içerde olanların hepsi dışarıya çıkmaya başlamışlardı. Cesur Bey ilk önce göründü, polislere eliyle hararetli bir şeyler anlatıyordu. Yüzünde oluşan sinir ve öfkeyi görebiliyordum. En arkada sağlık görevlilerin, yanlarından tuttuğu siyah ceset torbası çıkardılar. O an tüm herkesin ağzından çıkan aynı sesti. Herkes ellerini ağızlarına kapatmış, şaşkınlıklarını gizlemeye çalışıyorlardı. Ölen kişiydi. Ortalarından geçen ceset torbasını izlemeye başlamıştı herkes. Gördüğüm görüntüyle gözlerimi kapadım. Bunu görmek istemiyordum. Geri açtığımda, ceset torbası ambulansa yerleştirilmişti. Polis görevlisiyle el sıkışan Cesur Bey, yanında duran Gizem Hanım'a bir şeyler anlatmaya başladı. Polis ekipleri tekrar otelin içerisine girmişlerdi. Bende kendimi ısıtmak için kollarımı etrafıma dolamıştım. Konuşmasını bitiren Cesur Bey, kalabalığa bakışlarını çevirdi. Birkaç saniye gözleri kalabalıkta gezerken, o an göz göze geldik ve ne aradığını bulmuş gibi çevresine bir daha bakmadı. Yüzümde gezen gözleri, bedenime sarılan kollarımı buldu. Yüzüme bakmadan yanında duran korumasına bir şeyler söyledi. Ne söylediyse Gizem Hanım'ın bakışları saniyesinde üzerime yoğunlaşmıştı. Koruma, Cesur Bey'i başıyla onaylayıp arabaların olduğu yere yürümeye başladı. Gözlerim, korumanın üzerindeydi. Arabanın içerisinden bir şeyler alıp adımlarını bize döndürdü. Elinde tuttuğu mavi bir örtü vardı. Üzerimize bir şeyler getirmesi için, korumasına bunu söylemiş olmalıydı sanırım. Bedenime sarılan kollarımı serbest bıraktım. Elinde tuttuğu örtüyle bize doğru gelen korumayı, yanımda duranlar da fark etmiş olacak ki İlayda hemen konuşmaya başladı. "Ay ne kadar centilmen bir adam." Üzerine attığı şalın içerisinden elini çıkararak korumanın elindekine almak için uzandı. Fakat koruma elini biraz geri çekerek, "kusura bakmayın, Cesur Bey bunları Nida Hanım ve annesine gönderdi. İsterseniz size de bir tane getireyim." Dedi. İlayda'nın bu duruma bozularak kaşlarını çattı ve omuzlarına attığı şalı, daha çok sardı vücuduna. "Çok iyi olur, hava buz gibi zaten." Diyerek korumaya arkasını döndü. Elindekileri bana doğru uzattı koruma. "Cesur Bey size gönderdi efendim." Parmaklarımı, yumuşacık olan şala dokundurduğumda, otelin önünde bizi izleyen Cesur Bey'i buldu bakışlarım. Dudaklarımda beliren tebessüm ile başımı sallayarak ona teşekkür ettim. O da aynı şekilde bana karşılık vermişti. Gizem Hanım koluna dokununca, kafasını ona çevirip, konuşmaya devam etmişlerdi. Korumanın getirdiği şalın birini anneme, diğerini de kendime alarak sırtıma örtmüştüm. Burnumun ucunu, şaldan gelen erkeksi kokuyu , içime çekmemek için kendim ile mücadele veriyordum. Ama içimde oluşan bu isteğe karşı duramadım bu yüzden, elimin üzerinde duran şalın ucunu burnuma yaklaştırdım. Sigara veya alkol kokusu gelmiyordu. Sadece ağır bir erkek parfümü kokuyordu. Onun arabasından getirmişti, ona ait olduğu barizdi. Omuzuma taktığım çantanın içinden birkaç defa telefonuma gelen bildirim sesiyle, kimden geldiğini merak ederek çıkardım. Yine o siteden gelmişti bildirim. Bu sefer olayın olduğu yer bizim şu an durduğumuz otelin önünden paylaşılmıştı. Fotoğrafı biraz yakınlaştırdığımda, arkası dönük bir şekilde çıkan; annem, ben ve İlayda vardık. Otelin önünde ise diğerleri çıkmıştı. Cesur Bey ve Gizem Hanım'ın beraber konuştukları bir fotoğrafını da yayınlamışlardı. Altına düşülen yazıya gözlerimi gezdirdim; Ünlü iş adamı Cesur Aslankara ve sevgilisi olduğu iddia edilen asistanı Gizem Hanım ile girdikleri yeni ortaklığın şerefine kendi otellerinde düzenledikleri kutlamanın ortasında yaşanan cinayet, tüm herkesin gözlerini üzerlerine çevrilmesine neden oldu. Otelin üst katında yaşanan bu olayın kim tarafından yapıldığı ya da neden yapıldığına dair hiç kimsenin bir bilgisi olmadığını ve cesetin de kime ait olduğu tespit edilememiş. Şu an da olayı çözmek için görevliler otelin içerisindeler. Gözler tabi ki, ülkeyi yaptıkları cinayetlerle sallayan maskeli şüphelilerin üzerine çevrildi. Ünlü iş adamı ve ortakları yaşanan bu korkunç olaydan sonra, ne gibi açıklamada bulunacaklardı. Yazının başında dikkatimi çeken ilk şey, ünlü iş adamının sevgilisi olduğu iddia edilen Gizem Hanım, yazısıydı. Bu kadar yakın olmaları, tüm medyanın dikkatini elbette çekecekti. Kafamı iki yana doğru sallayarak, bu olayın bu kadar dikkatimi çekmesinin saçma olduğu düşündüm. İlk defa gördüğün bu adamın isterse sevgilisi olurdu, isterse evli. Bana ne! Tek üzüldüğüm, ailemin bu kadar önemli bir ortaklığın herkes için iyi olacağını düşünürken bir anda cinayetin patlak vermesi ,kimsenin yararına olunmayacağını biliyordu. İsimlerine zarar vermişti şimdiden. Düzeltilmesi ve ne olduğuna dair birilerinin açıklama getirmesi şarttı. Çünkü herkesin olay ile ilgili söylediği yalanlar ve ortaya atılan fikirler genişliyordu. Eğer bu olayın altında bu maskeli kişi veya kişiler çıkarsa sonları hiç iyi olmazdı. Babamlar bu sefer onları yakalamak için ellerinden geleni yapacaklarına emindim. Bu kadar güvenli bir ortamı nasıl geçtiklerine de inanamıyordum. Şimdilik beklemekten başka bir seçeneğimiz yoktu. Babam, otelin önünde bekleyen ortaklarına bir şeyler söyledi ve yanlarından ayrılmıştı. Adımlarımızı da bize doğru gelen babama doğru attık. Yüzü gerilmişti, saçlarıyla o kadar oynamıştı ki dağınık görünüyordu. "Zafer ne oldu? Bir ip ucu falan var mı, kim yapmış?" annem, babamın kollarından sımsıkı tutmuştu. Ellerini çırparak bu tutuşlardan kendini kurtardı ve elini yüzüne çıkararak, sinirle sıvazladı. "Rahat bi bırak beni Müge!" Annem, kendisine böyle davranıldığı için yüzü düşmüştü. Herkes gergindi, birbirine tahammül edemeyecek kadar hem de. "Bir haber falan yok. Cinayet yerinde delil falan da yok, polisler araştırıyor. Cesette, otopsiye götürüldü." Elini ağzına kapattı annem. "Bize geri dönüşü nasıl olacak bilmiyorum, şimdiden gündem olundu." Dedi babam. Öfkeliydi. Ölen kişi için değildi bu öfkesi. İtibarı içindi. "Ölen kim peki?" dedim babamın yüzüne bakarak. Annem, babam ve benim ortamızda duruyordu, yan tarafa geçerek, korkuyla zemini izlemeye başladı. Cesur Bey'in davet ettiklerinin misafiriymiş. O da tanımıyor. Ama adı Engin Yılmazmış sanırım." Gözleri arada yüzümü buluyor, daha sonra farklı yerlere çeviriyordu. "Siz çok beklemeyin burada, bizim ifadelerimiz alındığında eve geleceğim." Elini annemin omuzuna koymuştu. "Zafer Bey..." Bakışlarım babamın arkasına çevrildi. Gelen kişiler, Cesur Bey ve asistanı Gizem Hanım'dı. Babamda, Cesur Bey'in sesine döndü. "Burada çok beklemeyin artık, isterseniz ailenizi eve bırakın. Zaten kötü bir gün geçirdiler, daha fazla üzülmesinler." Bakışlarını bize çevirdi. "Bu gece için çok özür dilerim, umarım telafisini en kısa zamanda yerine getirebilirim." Dedi. Gece taktığı kravatını çıkarmıştı boynundan. Gömleğinin birkaç düğmesini de çözmüştü. Boynuna taktığı zinciri görebiliyordum. Babama göre Cesur Bey daha iyi durumdaydı ama sesi yorgun ve çok üzgün çıkıyordu. "Sizin suçunuz değildi Cesur Bey üzülmeyin, umarım yapanlar bir anca ortaya çıkar." Annem dile getirmişti. "Bunun için elimizden geleni yapacağız merak etmeyin." Anneme elini uzatmıştı konuşmasını bitirdikten sonra Cesur Bey. Annem de çok beklemeden elini uzatıp tokalaşmışlardı. "Cesur Bey, gerçekten bu harika geceyi bu şekilde mahvettiklerine inanmıyorum. Sizin gibi adı duyulan biri, bunları hak etmiyor. Çok üzüldüm gerçekten" İlayda sesini incelterek, çok üzülmüş gibi tutmaya çalışıyordu. Cesur Bey'in arkasında duran, Gizem Hanım kıkırdamıştı. Yüzünde oluşan gülümsemeyle İlayda'ya baktı. "Adını lekelemeye çalışan çok insan olacağını hepimiz biliyoruz. Yani üzülmenize gerek yok, böyle ölümler çok fazla yaşanıyor." Kollarını göğsünün üzerinde bağladı Gizem Hanım. Üzülmüş gözükmüyordu, hatta başlarına gelecek bu ihtimali bile biliyor olabilirdi. Gözlerimi, karşımda gülen kişiden aldım ve siyah gözlerin sahibine çevirdim. " Üzülmeyin İlayda Hanım, alışması bir süre sonra kolay oluyor." Ölüme bu kadar alışmaları, ünlü bir iş adamı olmalarına bağlıyordum. Çünkü, onu yok etmek için arkasından çok iş çeviren insanlar vardır. Bir süre sonra insan bağışıklık kazanıyordu herhalde. Artık gözleri benim üzerimdeydi. "En kısa süre içinde daha iyi günler bizim olacak. Merak etmeyin." Başıyla bu dediğini onaylar gibi salladı ve hepimizle tokalaştı. "Birkaç adamımı da sizinle birlikte göndereceğim, evinize kadar eşlik etsinler." Nefesini verirken, beyaz dumanlar dudaklarının arasından süzülüyordu. Soğuk hava, teninde izi kalan kokuyu burnumun ucuna kadar getirmişti. Ortamız da onun kokusu vardı. Yanakları al al olmuştu. Karanlıkta bile olsak, otelin önünde duran ışıklar yüzünü aydınlatıyordu. Kemikli yüz hatları daha çok belirginleşmişti sanki. Boğazının altında, yutkundukça hareket eden adem elmasının biraz üzerinde, çıkmaya başlayan siyah sakalları gözüküyordu. Nereye baktığımı fark etmiş olacak ki, dudaklarının kenarında yok denilecek kadar bir tebessüm oluşmuştu. Uzun, beyaz parmaklarını adem elmasının üzerine koydu. Parmak uçlarıyla aşağı yukarı yaparak okşamaya başladı. Hemen arkamı döndüm ve sertçe yutkundum. Eve gidince kendimi yastıkla boğacaktım. "İsterseniz gidelim Cesur Bey." Gizem Hanım'ın sesi duyuldu. "Hepinize iyi geceler." Selam vermek için arkamı döndüm. Gizem Hanım elini, Cesur Bey'in kolunun içinden geçirmişti. Patron çalışan arasında bu kadar yakınlık olması biraz tuhafıma gitmişti. Belki de gerçekten aralarında, açıklamak istemedikleri bir ilişki vardı. "Benden birazdan geleceğim Cesur Bey, iyi geceler." Babam arabayı çalıştırmak için park yerine doğru yürümeye başladı. Cesur Bey başıyla bizi selamladıktan sonra, yanımızdan ayrılmışlardı. Ama hâlâ Gizem Hanım elini koyduğu yerden çekmemişti. "Kadına bak, inat yapar gibi davranışlar sergiliyor." İlayda kıskanmaya başlamıştı bile. Kaşlarını çatmış ikisinin arkasından somurtarak bakıyordu. "İlgileneceğimiz en son şey olabilir bu. Babalarımız zor durumda, umarım her şey açıklığa kavuşur." Dedim bende polislerle konuşan kişilere bakarken. İçimde, açıklayamadığım hisler oluşmuştu. Bu neyse hiç hoşuma gitmemişti.
ⴊ
Yol boyu eve gelirken, birkaç cümlenin dışında kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Ölen adama üzülmüştüm, belki de hiç suçu yoktu. Zengin insanların adını karalamak için yapılan bu iğrenç olay yüzünden kurban olarak gitmiş bile olabilirdi. Onları bitirmenin bu kadar kolay olacağını zanneden zavallı insanlardı sadece. Bizimkiler ne yapacaktı, Nasıl açıklayacaklardı durumu? Ölen adamın yakınları nasıl tepki verecekti? Hepsi birbirine girmişti. Berbat bir hâl almak üzereydi her şey ve çoktan boka batılmıştı. Eve vardığımızdan emin olan Cesur Bey'in adamları, geri dönmüşlerdi. Babam ve Mustafa Dayım üzerlerini değiştirdikten sonra olay yerine tekrar gideceklerdi. Tek bir cümle dahi konuşmamışlardı. Mustafa dayım bile boş boğazlık edip bir şeyler söylememişti. Hepsi olay yüzünden kötü durumdaydılar. Ben de umursamak istemiyordum hatta babamın bu durumda olması, çok umurumda olduğu söylenemezdi. Fakat, bu olay hepimize dokunuyordu. Zararı bir kişi için değil, bağları olan herkesi etkiliyordu. Eve girdiğimizde ilk konuşan annem olmuştu, "ne olacak şimdi, bu olay nasıl etkileyecek bizi?" sesi olduğundan daha gür çıkıyordu. Sesten rahatsız olan babam, ellerini kulaklarına bastırdı. "Bağırma kadın bağırma. Zaten kafam patlıyor." Annemin bakışları Mustafa Dayım'ı buldu ama onun bakışları koltuğun üzerine bıraktığı ceketinin üzerindeydi. "Ben de bilmiyorum, ama adamlar rahattı. Demek ki yaşanan bu olay onları bu kadar kötü etkilemeyecek." Dedi babam daha gür bir sesle. Annemin korktuğu, diğer ortakların bu kötü olaydan sonra yapacakları davranışlarıydı. Belki de ortaklıktan geri çekilecektiler. Çünkü ölümü kimse istemezdi. Ama daha neyin ne olduğu bilinmiyordu. Delil bile yokken, nasıl öldüğü açıklanmamıştı. Babam da ceketini çıkardı ve koltuğun üzerine fırlattı. O da korkuyordu, her şey düzelmeye başlamışken bir anda mahvolmasına. Üzerime almam için Cesur Bey'in gönderdiği mavi şalı çıkardım. Düzgün bir şekilde katlayarak, elimde tutmaya devam ettim. İlayda, çoktan merdivenleri çıkmaya başlamıştı, odaya gidiyordu. Kimse bu kadar gerilen bir ortamda durmak istemiyordu. Ailemi yalnız bırakmak istemiyordum bende. "Sen de odana git Nida." Babam eliyle merdivenleri gösterdi. Yüzüme bakmadığı halde başım ile onu onayladım. Annem kollarını göğsünde birleştirmiş, uykusuzluktan çöken gözlerine rağmen gülümsemeye devam ediyordu. Bende ona gülümseyerek, eteğimin uçlarından tutarak basamakları tırmandım. İçeri girdiğimde, İlayda çoktan üzerindekiler değişmiş bana ait olan eşofman takımlarını giymişti. Başka zaman olsa zorla üzerinden çıkarmaya çalışırdım ama şu an aşırı yorgundum. Elimde tuttuğum mavi şalı katlayıp komodinin üzerine aynı şekilde bıraktım. "Baya iyi bakıyorsun o şala." Arkamda dikilen İlayda'ya baktım. Yüzündeki makyajı ve saçlarını bozmadığı için eşofmanların içinde komik gözüküyordu. Alaya alır gibi kıkırdadım. "Sadece bir şal, neyine iyi bakayım." Dedim düz bir sesle. Yanından geçip banyoya gitmek için hareketlendim. "O zaman bana ver, zaten o salak koruma bana getirmedi." Deyince durdum. Vermek mi? Veremezdim ona! Hem bana verilmişti. Ona niye vereyim. Bir süre konuşmayınca o konuştu. "Ha ne dersin Nida, bana ver." Yutkunurken yüzüne baktım. "Sana veremem çünkü, şal bana ait değil, Cesur Bey'e ait. Tekrardan ona vereceğim." Ve ona aitti. Eğer bir daha karşılaşırsak ki karşılaşmamız imkan dahilinde. Ona geri verecektim. "İyi öyle olsun bakalım." Yatağın uç kısmına oturdu. "Gitmeyecek misin?" dedim ona bakarken. Kalmasını istemiyordum. Yalnız kalmak istiyordum. Şimdi Cesur Bey'e övgü dolu sözcükler sıralayacaktı ve benim bunu dinleyecek vaktimde yoktu, halimde. "Merak etme Nida gideceğim. Babam götürür şimdi bizi." Bozulmuştu. Umurumda değildi. Başım ile onaylayıp üstüme giyineceğim rahat bir şeyler aldım ve banyoya girdim. Giydiğim elbise, tenimden kayıp yere düşmesine izin verdim. Hemen kendimi sıcak suyun altına bıraktım. Gece boyu beni rahatsız eden bu makyajdan kurtulmak istiyordum. Ellerimi yüzüme koydum. Ayaklarımın dibinden yukarıya çıkan sıcak dumanlar, tüm banyoyu kaplamıştı bile. Kapattığım gözlerimin önüne Cesur Bey gelmişti. Tüm her şeyini sanki kaydetmişti zihnim. Niye böyle davranıyordum, ya da durduk yere neden aklıma gelmişti o kara gözleri? Su yüzünden geriye doğru yapışan saçlarımın üzerinde ellerimi kaydırarak başımın arkasında durdurdum. Gözlerimi açıp yukarıya doğru çıkan buharı izledim. Bu gece berbat bitmişti ama birilerini tanıma fırsatı yakalamıştım. Sıcak hava yüzünden nefes almakta zorlanırken aklıma, masadan kalkıp olduğum yere Cesur Bey'in neden geldiğiydi? Belki de konuşma fırsatı yakalayacaktım ya da ne bileyim... Yeter Nida kendine gel artık. İlk defa gördün bu adamı ya, bu kadar düşünme! Duşumu aldıktan sonra, beyaz bornozumu giyip saçlarımı da havluya sararak banyodan çıktım. Az önce yatağın ucunda bıraktığım İlayda yoktu, gitmiş olmalıydı. Eşofmanları da nasıl çıkardıysa öylece yatağa fırlatıp gitmişti. Deli edecekti bu kız beni. Ben düzen hastası biri değildim ama nasıl aldıysam öyle de bırakan biriydim. Göz yoran ya da dağınıklık yüzünden kafa ağrıtan yerlerde asla duramazdım. Çevremde olan insanlarında böyle olmasını istiyordum ama sen gel bunu İlayda'ya anlat. Ki anlamazdı da bilirdim. Kuruması için saçlarıma sardığım havlu alnıma doğru kayınca elim ile onu düzeltip çantamın içinde olan telefonumu çıkarmak için yatağın önüne doğru ilerledim. Banyo yapmak bir nebzede olsa rahatlatmıştı beni, şimdi de bu ölen kişiyi araştırmak istiyordum. Yani saniyelik olan rahatlamam birazdan kaybolacaktı. Arama motoruna; Engin Yılmaz diye arattım. Bu isme sahip olan kişilerin resimleri, önüme düşmeye başladı. Kırmızı yanaklı, şişman, kafasının yanlarında saçları bulunan fakat, tepesinin ortası biraz dökülmüş olan adamın resmine tıkladım. Bunu hatırlamıştım. Su almak için gittiğim küçük barın önüne, sarı saçlı kadın ile bu adam gelmişlerdi. Sonrasın da sadece kadını görmüştüm. Fakat ölen kişinin kimliği daha açığa çıkmamıştı, yani bunlardan hangisi olduğunu da bilmiyordum. Ardından arama motorundan çıktım. Daha fazla görmek istemiyordum, hatta bilmesem daha iyi olurdu. İnstagrama girmek istemiştim, uzun süredir buraya girmiyordum birkaç tane komik video izleyip kendime gelmek istiyordum; ama girer girmez karşıma tanıyor olabileceğin kişiler listesinde @cesuraslankara, isminin olduğunu gördüm. Profiline girmek istemiyordum ama profiline girmek isteyen yanım daha baskın geliyordu. Bu şekilde göndermesinin sebebi ortak arkadaşımızın olma ihtimali gelmişti aklıma, sanırım İlayda'nın arkadaşlık isteğini kabul etmişti. Bunun doğruluğunu kanıtlamak için profiline girdim. Evet, tam tahmin ettiğim gibi. İlayda'nın isteğini kabul etmişti. Acaba kutlama başlamadan önce mi kabul etmişti? Çünkü ondan sonra eline telefon aldığını bile görmemiştim. Eğer ondan önce de kabul etseydi, İlayda heyecandan dili tutulur, söyleyemezdi bana. Sonrası da olamazdı bence, bu kadar hengamenin içinde telefona eline alıp, İnstagrama girip isteği kabul edemezdi. Takip ettiklerine baktığımda iki kişi görünüyordu, en son baktığımız da sadece bir kişiyi takip ediyordu. Birincisi İlayda ise diğeri kimdi peki? Merak etmiştim. Zaten burada nasıl biri olduğu belli olmuyordu, en iyisi arama motorunda bu kişiye bakmaktı. Arama motoruna aynı şekilde Cesur Aslankara yazdım. Birçok yazı ve resim gözlerimin önüne serilmişti bile. İlk dikkatimi çeken, siyah takımlar içinde, gözünde siyah bir gözlük ve yüzünde çıkan kirli sakalıyla yakalanmış bir fotoğrafıydı. Sakallı hali onu da ciddi ve olgun göstermişti, bence yüzünde hiçbir şey olmaması onu daha masum ve daha iyi gösteriyordu. Beyaz teni, onu daha çekici yapmaya yetiyordu. Diğer bir fotoğrafta, Gizem Hanım ile olandı. Akşam saatlerinde, bir mekan çıkışında çekilmişti. Gizem Hanım, kızıl saçlarını omuzlarından aşağıya dökmüş, sırıtarak Cesur Bey'in arkasından ilerliyordu. Bir elini de, Cesur Bey'in sırtına değecek şekilde öne doğru uzatmıştı. Bu fotoğraf, bir yıl öncesine aitti. Bir gece kulübünde görülen ünlü iş adamı ve asistanı Gizem Hanım, haklarında çıkan aşk dedikodularını cevapsız bıraktı. Ünlü iş adamı soruyu soran kişilerin yüzüne bakmazken, Gizem Hanım sadece gülümseyerek karşılık verdi. Gizem Hanım'ın bu tepkisi insanların aklında, olabilir mi? Sorularını yeniden oluşturmuştu. Bu fotoğrafın altına bu şekilde bir haber yazılmıştı. İnsanların özel hayatı olabilirdi belki de ilişkilerini göz önünde yaşayacak değillerdi ya da bilinmesini bile istemiyor olabilirlerdi. Ama bunlarda olayı büyüten tepkilerdi; biri hiç cevap vermezken biri de sadece şüpheleri uyandıracak bir biçimde gülüyordu. Bunların yaptığı da bir iş değildi. Cevap verinde kurtulun. Diğer fotoğraflara bakmak bile istememiştim. Haberleri kapattım ve telefonu yatağın üzerine fırlattım. Saçlarıma sardığım havluyu da çıkardıktan sonra banyonun içine götürdüğüm, gece giyineceğim elbiselerimi giymek için tekrar oraya girdim. Saçlarımı kuruladım, yüzüme gerekli olan kremlerimi sürdükten sonra odama geri döndüm. Bu gece zaten her şey olaylı geçmişti. Rahat bir uyku çekmek istiyordum. Tüm her şeyimi hallettikten sonra yatağın içine girdim. Her gece uyumadan önce müzik dinler öyle uyurdum, tabi bunlar ilaç içtiğimde yaptığım şeyler değildi. Bir şarkıdan sonra nasıl olduğu bilmeden uykuya dalıyordum. İlaç falan yoktu, içmiyordum. Ama şimdi sadece gerçek bir uykunun kollarına kendimi atmak istiyordum. Tek isteğim buydu şimdilik. ---- 1 hafta sonra Günlerdir ne odamdan ne de yatağımın içinden dışarıya çıkmıştım. Arada bir salona gitsem de, annem ve babamın kavgaları yüzünden tekrar odama gelip uyumaya çalışıyordum. herkes gergindi, bu yüzden birbirlerinden çıkarmak için bağırıp çağırıp sakinleşmeye çalışıyorlardı. Ama nafileydi. Yüz üstü uzandığım yatağımın içinde, kollarımı yastığın altına sokup perdesi açık olan pencereden gökyüzünü yavaş yavaş yağmurun habercileri olan kara bulutların, güneşin yerini alışını izliyordum. Aşağıya kulak kesildim, ama ses gelmiyordu. Sanırım yine karakola gitmişlerdi. En azından sakin bir sabah yaşayacaktım. Bir haftadır, kutlama da yaşanan cinayetin sebebi çözülmemişti. Ne babam bir şeyler söylüyordu, ne de annem bu konu hakkında bir şeyler açıklama gereği duyuyordu. Ben de, belki haber sitelerinden bir şeyler duyma umuduyla girsem de eli boş çıkıyordum oradan. Kimsenin bir şey bildiği yoktu, tek söylenen cümleler adamın kalp krizi geçirdiği yönündeydi ama Cesur Bey ve ortaklarının herhangi bir konu hakkında açıklama yapmadığı için, yalan olduğu dile getiriliyordu bu kalp krizinin. Daha sonra da uzun süredir gündemden düşmeyen o haber başlıklarına giriyordum, korkunç cinayetin altında olan maske takarak suç işleyenlerin. Hepsi berbattı, hepsi! Bunları düşünmek istemiyordum, uykuya tekrar dalmak için gözlerimi kapatmıştım ki odamın açılan kapısının arasından duyduğum ses yüzünden hızlıca geri açtım. "Uyan, uyan!" yastıktan kafamı kaldırmış, odanın içine pat diye girip bağıran kişinin kim olduğuna baktım. Gelen kişi İlayda'ydı. "Ne bağırıyorsun İlayda, deli misin kızım sen ?" daha uykum dağılmadığı için tek gözümü açmış ona bakıyordum. Elimi yanağımın altından çekip, ağzımın kenarından akan salyamı sildim. Şimdi de bu gudubet olay çıkmıştı. Yastığım su ile uyanıyordum. Halbuki uyanıktım ama fark bile etmemiştim. Otuz iki diş sırıtarak, yatağımın üzerine zıpladı. "Ooo sen uyu hâlâ, kargalar bokunu bile yedi." "Ben karga değilim, defol!" tekrar gözlerimi kapattım ve kafamı yastığa gömdüm. "Seninle bugün partiye gidiyoruz." Ellerini sevinçle birbirine çarpmıştı. Parti mi? Hem de bu olaylar daha yeni yaşanmışken. Eğlenceye gidildiğim görülürse, daha çok olay çıkardı. Sinirle, kafamı yastıktan kaldırdım ve yatağın içinde doğrulup bağdaş kurdum. " Neler yaşandığını biliyorsun değil mi İlayda, yoksa salak ayağına mı yatıyorsun?" en nefret ettiği kelime, salak kelimesi olabilirdi. Bu yüzden, gülen suratı sertleşti ve yüzüme baktı. "Bende biliyorum ama elimizden bir şey gelmez, hem birazcık eğlenmemiz kimse için bir sorun edeceğini düşünmüyorum. Zaten başlarında büyük bir olay var bizi gözleri görmez bile." Dedi, yatağın üstünden kalkarken. Annemi bu durumda yalnız bırakıp eğlenmeye gitmek istemiyordum. "Annemi bu şekilde yalnız bırakmak istemiyorum." Dedim. Babam gibi biriyle hiç bırakamazdım. Tüm öfkesini annemden çıkarırdı, biliyordum. İlayda aile konusunda şanslıydı. Babası baba gibiydi, bir baba nasıl baba olurdu bilmiyordum ama bunu görebiliyordum. Annesi de ilgiliydi ona. Ailenin göz bebeği, tek göz ağrılarıydı. Ben mi? Ben ise evde ne zaman kavga çıkacak, bunu kolluyordum. Yatıştırmaya kalksam günah keçisi ilan edilip azar işitiyordum. Bunu kimse anlayamazdı, hele İlayda hiç anlayamazdı. Haberi vardı her şeyden, fakat yanımda değildi. Ben ile de zorunda olduğu için görüşüyordu çünkü hiç arkadaşı yoktu. Agresif ve arkadaşlık edebilecek özellikleri taşımıyordu. "Lütfen ya, lütfen. Bir haftadır evdeyiz elimizden bir şey geldi mi? Hayır, tabi ki gelmedi. Eğlenmek bizim de hakkımız." Haklıydı İlayda, bir haftadır kimseye yardımım dokunmadı, ruh gibi dolaşıyordum sadece. Eğlenmek benimde hakkımdı. "Kimin bu parti peki?" dedim, ayakta duran kişiye. Kollarını önünde bağlayıp, dudaklarını içeriye doğru katladı. Gözlerini kaçırırken "Sevinç'in." Dedi. Sevinç mi? Sevinç benim üniversiteden arkadaşımdı. İlayda'yı da mecburen onlarla tanıştırmıştım. Partiden nasıl haberi olmuştu onun, ya da benim neden haberim yoktu? Kızlar İlayda'dan pek hoşlanmıyordu, onu çağırmaları garibime gitmişti doğrusu. "Sevinç benim arkadaşım biliyorsun değil mi?" derken işaret parmağım ile kendimi göstermiştim. Şaşırmıştım doğrusu onu ilk çağırmalarına ama bu işte İlayda'nın parmağı olabileceği geldi. "Bende tanıştım onlarla, benimde sayılır." Derken sesinde itici bir ifade vardı. "Hem bu parti güzel olur ne olacak sanki, abartma Nida." Kollarını önünden çözüp, odanın kapısına doğru ilerledi. Tekrar arkasına dönerken gülümsüyordu. "Hadi sende hazırlan, şirkete uğradıktan sonra oraya gideceğiz." Kapıyı ardında kadar açıp çıkmıştı. Fakat kapıyı sonuna kadar çekip tam kapatmamıştı. Bunlara çok sinir olduğumu çok iyi biliyordu, bu yüzden bilerek yapıyordu. "Kapat kapıyı!" diye bağırdım. Ses gelmemişti. Çoktan aşağıya inmiş olmalıydı. Komodinin üzerinden çalmaya başlayan telefonuma baktım. Her gün kurduğum alarmım çalıyordu. Elime aldığımda Sevinç'ten mesaj geldiğini gördüm. Ben uyuduktan sonra atılmış bir mesajdı. "Hey yavrum, yarın geceki partime gelmek ister misin? Yaşanan olayı gördüm, belki senin için iyi olabilir bu parti ne dersin?" Bir saat sonra; "Nida, kuzenin, hani senin tanıştırdığın. Dün attığım fotodan görmüş partiyi, partiye gelmek isteyince kıramadım, onu da davet ettim. Biliyorsun biz pek hoşlanmamıştık ondan ama senin için gelebilir. Biz kızlarla sıkıntı yapmıyoruz." Mesajın sonunda öpücük ve kalp emojisi koymuştu. Sevinç kimseyi kıramazdı bu yüzden kendini zorla davet ettiren kuzenimi kırmak istememiş. Bu kız tam insanı delirtmelik. Beni arkadaşlarıma da mahcup ediyordu. Sevinç'in attığı mesajı alıntıladım ve yazmaya başladım: "Günaydın Sevinç. Parti saat kaçta ve nerede? Gelmek isterdim doğrusu, ama ailemi bu durumda yalnız bırakmak istemiyorum." İlayda içinde iyi olabilirdi aslında, belki de ihtiyacı vardır buna. Böyle bir şey yaşaması kimse için iyi değildi. Annem de izin verirdi. O da beni bu olayların içinde tutmak istemezdi kesin. Çok beklemeden mesaj gelmişti. "Senin elinden ne gelir ki, sen üzüldükçe onlar daha çok üzülür çocuklarının haline, sen gel biz senin moralini yerine getireceğiz merak etme bebeğim." Tekrar mesaj atmıştı. "Parti her zaman yaptığımız yer olan dağ evinde. Öğleden sonra çok geç gelmemeye bakın. Zaten parti gece olur, hep tanıdıklar olacak rahat olman açısından sıkıntı yapma." "Peki, gelirim. Daha doğrusu geliriz hjdshfısd." "Bekleniyorsun(uz) sjdkjsd." Bir de parti çıkmıştı başıma, asıl izin almak daha zordu. Hele ki babamdan, ama onun kafası çok meşgul olacaktır, normalde beni düşünmeyen adam şimdi hiç düşünmezdi. Gitmem kolay olurdu. Sıkıntılı bir nefes verip bedenimi yatağın üzerine serbest bıraktım. Emimin ruhuma iyi gelecekti bu parti.
Devam Edecek...
|
0% |