@kadriye_elvan
|
Anastasia Bugün hastane de nöbetim vardı. Sıkı bir çalışmanın sonunda istediğim mesleği elde edebilmiştim. Ben artık bir hemşireydim. Evet, evet bir hemşire. Annem ile babam öldükten sonra almıştım bu kararı, daha ben küçücük bir çocukken onlar hayata gözlerini yummuşlardı. Onların ölümünden sonra Türkiye’ye halamgile gelmek zorunda kaldım. Halam ve eniştem bana bakıyorlardı, onların çocukları ile oynamak benim için çok güzel bir aktiviteydi. En azından onlarla oynarken bir nebze olsun ailemi unutup mutlu olabiliyordum. Sanki onlar hâlâ hayatta ve akşam olunca hep beraber yemek yiyecekmişiz gibi gelirdi bana. O zamanlar sadece daha dört yaşındaydım. Akşam olup da eve her girdiğimiz de onların -ailemin- bir daha gelmeyeceğini anlayıp, isteksiz bir şekilde yemeğimi yerdim. Evde de kuzenlerim ile biraz daha vakit geçirirdim yatma saati gelene kadar. Yatağıma girdiğim an sessizce akıtırdım göz yaşlarımı yastığa...Kendi sessiz hıçkırıklarımda boğulurdum her gece...Annem ve Babam artık birer kâbus olmuşlardı bana, kan ter içinde ağlayarak uyanırdım hep. Neyse ki o günler geride kaldı, artık hiç bir çocuk annesiz-babasız kalmasın diye bir hemşire olarak elimden geleni yapıyorum, yeter ki onlar benim çektiklerimi çekmesinler. Mahmut’dan Yatsı namazını kıldıktan sonra arkadaşlarla biraz (!) gazlamaya karar verdik. Beraber İplikçi Camiinde* Yatsı namazımızı kıldıktan sonra motorlarımıza bindik. Motorumu çok seviyordum tabii ama benim asıl istediğim model başkaydı ama şimdilik bunu kullanıyordum çünkü bu motor bana rahmetli babamdan bir hatıra. Ne zaman motorumu kullansam, baksam aklıma hep babam ve küçükken onunla geçirdiğim zamanlar gelir. Ah ne güzel günlerdi onlar... Anlaşılan yine derin düşüncelere dalmışım, beni bu derin düşüncelerden çıkaran arkadaşım hatta kardeşim sayılabilecek olan Sedat’ın “Mahmut dikkat et!” diye bağıran sesiydi. O daldığım derin düşüncelerden sıyrıldım ve bana doğru gelen arabayı gördüm. Galiba ters yola girmişim, derin düşüncelerimin arasında. Ani bir hareket yapıp arabayla kafa kafaya çarpışmaktan kurtuldum, ama yine de bariyerlere girmekten kurtulamamıştım. Kulaklarım acayip çınlıyordu, arkadaşlarımın telaşlı sesleri kulaklarımda adeta yankı yapıyordu. En son Sedat’ın “Dayan be kardeşim, yumma gözlerini, bizim için dayan!” diyen hafif ağlamaklı sesini duydum. Sonra da gittikçe ağırlaşan göz kapaklarımı daha fazla açık tutamayarak gözlerimi yumdum bu hayata. Ölmekten korkmuyordum aslında. Rabbime kavuşacağım vakti dört gözle bekliyordum. Asıl korkulan ölüm değil, amellerdir. Hastane/Anastasia’dan Derin düşüncelere dalmıştım yine, ağladığımın bile farkında değildim. Beni bu düşüncelerden sıyıran acil servisten çağrılmam olmuştu. İçimi bir endişe kapladı. Ya hastanın durumu çok acil ise ya o hasta bir baba veyahut bir anne ise ve onu evde bekleyen çocukları varsa. Bu düşüncelerden de hemen sıyrılıp acile doktora yardımcı olmak için koştum. Doktor;-“Hasta 27 yaşında motor kazası geçirmiş, bariyerlere girmiş iç kanaması olabilir, hayati değerleri her an değişebilir acilen ameliyata almamız lazım. Anastasia kızım koş ameliyathaneyi hazırla.” Hemen doktorun dediğini yerine getirmek için koşarak ameliyathaneye gittim ve hazırlamaya koyuldum. Sağ olsunlar bir kaç hemşirede bana yardımcı oluyordu. Duygularım karman çorman olmuşken bu işi tek başıma yapmam oldukça zor olurdu. Bir yandan yaralı olan genç için endişelenirken bir yandan da Halil Bey’in bana “kızım” deyişi aklımdan çıkmıyordu. Bana gerçekten bir baba şefkati ile yaklaşıyor ne zaman bir şeye ihtiyacım olsa ya da bir derdim olsa ilk o yardıma koşuyordu. Hastayı sedye ile içeriye aldılar. Halil Bey’in yüzünden bu ameliyatın çok da kolay olmayacağı belli oluyordu. Adını daha yeni öğrendiğim hasta -Mahmut- ile aynı yaşta görünen bir grup erkek de perişan hâlde dışarıda bekliyordu. Ameliyata gerek kalmadan her şeyi halletmiştik. Hastanın kullandığı ekipmanlar büyük ve önemli bir hasar almasını engellemişti. Sadece sağ bacağı kırılmıştı o kadar. Bacağı alçıya alınıp daha sonra da normal odaya alınacaktı. -“Mahmut Bey’in yakınları sizlerdiniz değil mi?” -“Evet, kötü bir şey yoktur inşallah?” -“Hastanın kullandığı ekipmanlar büyük bir hasar almasını engellemiş, sadece sağ bacağında kırıklar ve vücudunda bazı çürükleri var ama önemli bir şey değil. Ne olur ne olmaz diye yine de bir gün gözetim altında tutacağız.” Alçı işlemi kısa sürdü, ben de hastayı normal odaya aldım ve şu an ziyretçi girmemesi gerektiğini çünkü hastanın biraz dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyip Halil Bey’in yanına gittim, çünkü gerçekten hiç iyi görünmüyordu. Odasının kapısını bir kaç kez tıklattıktan sonra hafif yorgun çıkan “gel” komutu ile içeriye girdim. Birkaç dakika öylece sessizlik içerisinde karşısında otururken sessizlik artık fazla canımı sıkmaya başladığı için konuşmaya başladım. -“Halil amca!”(Sessizlik) Sanki başka bir boyuta geçiş yapmış da bedeni burada kalmış gibi bir hâli vardı bu sefer biraz daha yüksek bir sesle tekrar seslendim. -“Halil amca, kime diyorum ama ben, iyi misin?”Bu sefer hafif başını kaldırıp bana baktı. Gözleri dolmuştu biraz. O ela gözler de bolca hüzün ve biraz da korku vardı. Onu daha önce hiç böyle gördüğümü hatırlamıyorum bile. Biraz bana, gözlerimin içine baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. -“Ben... Bilemiyorum kızım, o çocukta doğmayan çocuğumu gördüm sanki bir an. Bir hata yapmaktan o kadar endişe duydum ki o an ki o kafa karışıklığı ile. Ya masum bir canı bu dalgınlığım yüzünden alsaydım...” -“Biliyorum Halil amcam, biliyorum, ama bak kimseye bir şey olmadı. O genç hâlâ hayatta ve durumu da gayet iyi istersen ben ilgileneyim taburcu olana kadar?” Halil amca cevap vermek yerine hafifçe başını evet anlamında salladı. Bende onu bu durumda kafasını dinlemesi için biraz rahat bırakmaya karar verdim ve odadan sessizce dışarıya çıktım. Hastanın dosyasını alıp incelemeye başlayacaktım ki arkadaşlarının hâlâ kapının önünde beklediklerini gördüm. Bu beni oldukça şaşırtmıştı doğrusu ama ilk hallerinden daha iyi duruyorlardı. Yavaşça yanlarına yaklaştım ve hastanın son durumu hakkında onlara bilgi verdikten sonra burada kalmalarına gerek olmadığını söyledim. Aralarından biri konuşmaya başladı; -“Ben hiç bir yere gitmiyorum, arkadaşım buradan çıkana kadar da ayrılmayı düşünmüyorum.”Onun bu tavrı cidden çok hoşuma gitmişti ama sadece biri kalabilirdi o da hastanın bir refakatçiye ihtiyacı olduğu için. Bunu onlara söylediğimde ilk başta konuşan kişinin kalmasına karar verdiler ve diğerleri teker teker dağılmaya başladı. Refakatçi olan gence şimdilik kafeteryaya inmesinin ve biraz kafasını dinlemesinin daha iyi olacağını söyledim. Neyse ki zorluk çıkarmadan dediğimi yaptı da bende rahat rahat hastanın dosyasını inceleme fırsatı buldum.Oda ya girdiğim de hâlâ uyuduğunu fark ettim ve ses çıkarmamaya özen göstererek yatağın yanında ki koltuğa oturdum ve dosyasını incelemeye başladım. Daha önce böyle bir şey başına bir kere gelmiş ama onu hafif sıyrıklarla atlatmış ve... Kelimeler boğazıma düğümlendi adeta, babasını da bir motor kazasında kaybetmiş ister istemez içimde ona karşı bir merhamet ya da tam bilemiyorum emin olup da adını koyamadığım duygular oluştu. Demek ki o da benim gibi bir çocukluk yaşamış ve babasının hatırası olan şeyi devam ettirmek istemiş. Gözlerimin dolduğunu hissettim ve sessiz bir şekilde odadan dışarıya çıktım. Tesadüf o ya tam o sırada arkadaşı da odaya geliyordu benim sessiz sedasız ağladığımı görünce arkadaşı için endişelenmiş olmalı ki ne olduğunu sordu. -“Arkadaşıma bir şey mi oldu yoksa?” -“Hayır hayır, endişelenmenize gerek yok. Arkadaşınızın durumu gayet iyi kişisel bir mesele.” -“Anladım.” Derin bir nefes aldı. Bende konuşma bittiği için oradan ayrıldım. Herhalde o da arkamdan arkadaşının yanına girmiştir. ___________________________________________________- İplikçi Camii; 1337 yılında yapımı tamamlanan ve güzel bir yapım hikayesi olan bu camii Konya da bulunmaktadır. |
0% |