Yeni Üyelik
16.
Bölüm

Büyücü

@kafautuluyoruz

Yıllar önce bizim köyde yaşayan bir büyücü vardı. İnsanlara parayla büyü satarak geçinirdi. Yaptığı her büyü tek tek gerçekleşirken insanlar korku ve hayret içerisinde kalırdı. Onun kapısına iyi insanlar uğramayacağı gibi kim olduğunu bilmediğimiz, diğer köylerden gelen insanlarla dolup taşardı. Sabah bile kapısından geçmeye korktuğum bu kadın yolum oraya düşmesinden korkardım. Onun evinin önünden geçmek yerine koca yeri dönüp dolaşırdım ama bir gün gittiğim o yolda karşılaşınca tek gözü yuvasından çıkmış dehşet verici bir yüzle bana baktığını gördüm. Bu o meşhur büyücü kadındı.

Daha önce onu hiç görmemiştim. Köylüler burada yalnız başına oturan kişiyi hiç iyi anmazlardı. Kimilerine göre o sadece bir efsaneydi. Kimilerine göre ise âlim, fahişe, büyücü ya da münzeviydi. Ondan bahsederlerken tıpkı bir üç harflilerden korkar gibi korkuyor adını dahi anmıyorlardı.

Bu kadının gerçek adının sorup soruşturdum kimse bilmiyordu. İsimini bilmediğim bu kadını tek başıma ormanda görünce nutkum tutuldu. Ne insana ne de hayvana benzer bir yüz... Gözlerinin altı uykusuzluktan içine çökmüş ve pörtlemişti. Çenesindeki kıllarla insana hiç iyi şeyler hissettirmiyordu. Lanetlenmiş gibi bir kafası, orantısız bir şekilde büyüktü. Elleri bir erkek eli kadar sert görünüyor tıpkı bir kartal pençesi kadar uzun, pis tırnaklarıyla her an üstüme atlayıp o pörtlemiş gözüyle bana bakacak zannediyordum. Bu varlık, beni yakıp yıkacak gibi bir kuvvetin olduğunu ne kadar korkunç olduğunu tasvir etmeye kelimelerim yetmiyordu. Ona sadece karşıdan bakmak yeterdi. Yanından usulca geçip giderken peşime takıldı. Adımlarımı hızlandırdım ama uzun tırnaklarını omuzuma geçirecek kadar yaklaşmıştı.

"Nereye gidiyorsun? Benden kurtulabileceğini mi sandın?" Korkudan altıma kaçırsam, dilimi yutsam yeriydi. Önüme döndüğümde boynumdan aşağı sıcak bir sıvı inmeye başladı. Tırnağının ucundaki kana bakınca anladım. Benden ne istiyordu?

"Seni tanımıyorum. Lütfen beni rahat bırak!" Kendimi, merhametsizliğinden yüzde yüz emin olduğum kadına, karşı son kez bir şans diledim. Ama hayır, beni bırakacağa benzemiyordu. Yüzünü yaklaştırıp pis kokan nefesiyle "Benim elimden kurtulamazsın!" dedi. "Sen bana mezarlıktan ölüleri çıkarmama yardım ediceksin!"

Uzun tırnaklarını gözümün önünde salladı. "Yoksa bu güzel iki mavi gözü yerinden söküp alırım." Kadının bileklerinden kavradığım gibi "Hayır sana yardım etmeyeceğim." dedim. Yere atıp koşabildiğim kadar hızla uzaklaştım oradan. O sırada muhtarı gördüm. Seni bana Allah gönderdi, dedim. Bizim muhtarı görünce büyücü kadın ortalarda görünmedi.

Başımdan geçen olayları anlatınca inanmamış gibi konuştu. "Aman be kızım efsane o! Öyle biri yok."

"Ama ben kendi gözlerimle gördüm." Az önce gözlerimi yerinden söküp alacağını söyleyen, o yaratığın sözünü hatırlayınca korkuyla irkilip gözlerimi kırpıştırdım.

İçimden "O bana bir şey yapamaz!" dedim. Muhtar benimle köyün içine kadar geldi. Daha doğrusu adamın peşine ben takıldım. Aksi hâlde o pisliğin benim yakamı bırakmasına imkanı yoktu. Adam bana bir şey söylemese de anlıyordum.

Muhtemelen korkak olduğumu düşünüyordu. Varsın düşünsün o kadına malzeme olmaktan iyidir.

"Korkuyorum. Buralara gelmez dimi?"

Muhtar benim alay eder gibi güldü. "Kızım saçmalama ne işi var onun burada. Ayrıca o kadınla zıtlaşma. Ne derse he, de!"

"Ama bana mezarlıktan ölüleri çıkartmama yardım et, dedi." söylediği o tehdit yine aklıma geldince tüylerim ürperdi. Eğer ona yardım etmezsem bana da mı büyü yapardı?

"Aman boşver şimdi onu kalabalığa gelmez o!" diyerek beni yatıştırmaya çalıştı ama ben tek yaşıyordum. Muhtar da biliyordu bunu. Korktuğumu da...

"Eğer korkuyorsan ben bugün şehre gideceğim. Benim hanımda evde tek korkar istersen yanına git." diyince o kadar sevindim ki utanmasam boynuna atlayıp şapur şupur öpecektim.

"Git, istediğin kadar kal yengeni de tek bırakma! O da senin gibi bu büyücüyle bozdu kafayı."

"E hani o bir efsaneydi?"

"Aslında efsane değil ben de gördüm onu. Ama kaçmayı başarabildim. O gün bugündür yengen kafayı bu kadınla bozdu. Her an evi basıp o uzun tırnaklarıyla karnımızı yaracakmış bak hele hikâyeye bak!"

"Yine de o kadın çok korkunç!" dedim. "Görüntüsü gözümün önünden gitmiyor."

"Ya gızım böyle boş şeylerle neye kafanı kurcalıyorsun? Sana ne yapabilir biz buradayız oku yat bir şey olmaz."

"Ama bu kadın cin değil ki?"

"Sen yine de sana zarar verebilecek her türlü kötülükten Allah'a sığın."

Muhtar konuşmaya devam ederken kadının yanmış suratı geldi gözümün önüne. "Onun yüzü neden öyle?"

"Kimin?"

"Onun!" kimden bahsettiğimi anlamış gibi "Ben sana ondan bahsetme diyorum sen hâlâ ellerine ayaklarına takılıyorsun. Bir şeysi yok sadece çok pis ve bakımsız."

"Ama Sadık abi onun yüzüne ayet okumuş suratı gözünün önünde alev almış dedi."

"Gızım sen ohumuş insansın ya böyle bir şeye gafan nasıl alıyor. Uyduruyor o be! On söylediğinin dokuz buçuğu yalandır. İnanma sen ona!"

"Peki abi." diyerek Selime yengenin yanına gittim. Başıma gelenleri anlatınca hepsine gözüyle görmüş gibi inandı.

"O kadın geceleri bizim pencerenin orada dikiliyor." dedi. Korkuyla gözlerim açıldı. "Ne? Nasıl?"

"Basbayağı. Bizim herifi uyandırıyorum "Bak, diyorum orada hop kadın gözden kayboluyor. Sonra beni delilikle suçluyor."

"Ben burada kalamam!" diyerek ayaklandım ki Selime yenge ayaklarıma kapandı. "Gitme ne olursun. Bak bizim herif bugün gelmeyecek beni tek başıma savunmasız bir şekilde görürse saldırır."

Yere eğilip kadının ellerinden tuttum. "Burası tehlikeli bizim eve gidelim."

Hava kararmadan Selime yengeyi benim evde kalmaya ikna ettim. Biraz dertleştik.

"Sen niye tek oturuyorsun? Korkmuyor musun?" dedi. Etrafa bakınarak daha önce hiç düşünmediğim bu soruya afalladım.

"Bilmem. Yalnızlık bana korku vermiyor."

"Çok cesursun. Benim ödüm kopar. Sabahları bile korkarım." diyince bu paranoyaka dönmüş kadına acıyarak baktım.

Saat biraz ilerleyince ikimizinde uykusu geldi. Hemen döşekleri serip ona da yer hazırdım.

"Yerin rahat mı?" dedim. Selime yenge yorgana bir iki vurarak "Rahat rahat." dedi.

"Keşke sen de burada yatsaydın! Orada öyle belin ağırır." diyince gülümsedi.

"Kız ben buralıyım yerde yatmak şu senin yataktan bile daha rahat gelir bana. Hem ben alışığım yer yatağına asıl orada belim ağırır." Odamın içi ayet doluydu. Ayaklığımıza gelmeyecek şekilde uyuduk. "O buraya gelemez!" dedi Selime. "Çünkü onun ayetlerden ödü kopar."

Lambayı söndürmüşken ondan bahsetmesinden korktum. "Selime yenge ondan bahsetmesen..."

"Tamam tamam zaten ben de korkuyorum. Sadece seni rahatlatmak istedim.

Bu bilgi beni ne kadar korkutsa da aşırı rahatlamıştım. Bildiğim tüm duaları okuyup sağıma döndüm. Çok geçmeden uykuya daldığım sırada bir kapı gıcırtısına uyandım. Selime yenge odadaki ayetleri, duvarda asılı duran ayetel kürsiyi hipnoz olmuş gibi dışarı çıkarken korkuyla geri çekildim.

"Napıyorsun?" cevap vermedi. Çıkıp gitti. Pencereye baktığımda o korkunç suratındaki gülüşüyle bana bakan kadını görünce ayaklarımın bağı çözüldü. Tırnaklarıyla camı çiziyordu. Kuvvet bulsam avazımın çıktığı kadar bağıracağım ama nefesim kesiliyormuş gibi boğazım düğümleniyordu. Selime yenge beni odaya kitleyip gidince kapana kısıldım.

Ben kapıyı zorlarken o pencereyi kırıp içeri girdi. Bir sıçrayışta küçük odadan ta dibime kadar girip üzerime atladığında uzun tırnakları az kalsın gözüme girecekti ki yere çöküp kollarımla kendimi korudum. Tırnakları duvara vurunca beni o pençeleriyle yakalayıp havaya kaldırdı. Berbat suratına bakmaktan nefes nefeseyken ayet-el kürsi, nas, felak ne biliyorsam okumaya başladım.

"Kes sesini!" diyip odanın bir köşesine fırlattı. Kabusun bitmesini beklerken vücudum zangır zangır titremekteydi. Susunca yandan yandan tuhaf bir yürüyüşle yanıma varıp ustüme doğru uzandı. Bu sefer yüze bağırarak okudum. Tırnaklarıyla yüzünü kapatıp yere çöktü. "Kapa çeneni!"

Arkamı dönmeden geri geri giderek vazoyu aldığım gibi gözümü kapatıp kafasına geçirecekken gözümü açtığımda pencereden kaçtığını gördüm. Yeni yeni sese gelen köylüler ayaklanmıştı. Bu kabusta böylelikle sona ermiş oldu.

 

 

Loading...
0%