@kafautuluyoruz
|
Yağmur damlaları dans ediyor gibi yere düşerken şimşekler çakıyor ıssız sokağı kâh aydınlatıp kâh karanlığa boğuyordu. Islanmamak için ceketine gömülen kadın hızla ilk sokağa girdi. Hiç kimse yoktu. Ara sıra insanlar geçip belli belirsiz bir siluet halinde dağılıp gidiyorlardı. Telefonu cebinden çıkardığında açamadı. Kapanmıştı yine meret! Saatin kaç olduğuna hiç dikkat etmemiş, otururlarken zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Yol ikiye ayrılınca her zaman ki yolundan şuursuzca yürümeye başladı. Soğuktan başını öne eğmişken kafasını kaldırdığın da yanlış sokağa girdiğini anladı. Daha önce burayı görmemişti. Kestirme diye girdiği yol mezarlığa çıkmıştı. İçini kemirip duran bir huzursuzluk kapladı. Aniden arkasını döndü. Kimseyi göremedi. Sadece bir kedi vardı. Lakin yine aynı his... Bu sefer bildiği tüm dualar okumaya çalıştı. Hepsini birbirine karıştırıyor baştan başlayıp tekrar okuyordu. Devam edemeyeceğini anlayınca tekrar sessizliğe gömüldü. Ya sadece başı sıkışınca okuduğundan unutmuş ya da korkudan dili tutulmuştu. Az sonra sessizliği bozan ayak sesleri kulağında uğuldamaya başladı. Yağmur diniyor, sesler yükseliyordu. Derin bir nefes aldı. Kendini güvende hissetmiyor, tehlikede olduğunu seziyordu. Sağa dönüp izini kaybettirdi. Bir çalılığın arkasına girip bekledi. Yaprakların üzerinden soğuk yağmur damlaları üstüne düşüyordu. Bir ürperti hissetti. O esnada adamı gördü. Tam karşısındaydı. Aynı noktaya dikkat kesilmiş bakarken sessizce bekledi. Saklandığı yer onun biraz olsun korkusunu gidermişti. Ses çıkarmamak için nefes alırken bile özen gösteriyordu. Kafasını kaldırmaya korkuyor, içinden bir ses onu izlediğini söylüyordu. Sanki hissetmiş gibi orada olduğu anladı. Korkunç bir suretle kadının gizlendiği yere doğru bakıyordu. Nereden takılmıştı peşine? Eğer ayaklarında güç olsaydı kaçıp kurtulmak isterdi. Hışırtıları duyunca, ayağa kalkıp var gücüyle kaçmaya başladı. Artık tek bir ışık hüzmesi dahi yoktu. Gele gele mezarlığın tam ortasında gelmişti! Labirent gibi çıkamıyordu. Bunun bir işaret olduğunu düşünmeden edemedi. Gazetelerde, televizyonlarda çıkan bir haber de kendisi olacaktı. Yapacağı bir şey yoktu. Elinden ne gelirdi ki? Sadece daha fazla canı yanmadan ölmeyi diledi. Artık kaçış yoktu onun için... Sanki bilerek burayı seçmişti. Ölüme razı gelmek ne kadar aptallıksa sonuna kadar kendini savunmakta o kadar aptallıktı şimdi! Kim onu savunacaktı ki? "Aman efendim ne işi varmış gece vakti dışarda" diyeceklerdi. Ondan öncekilere de denildiği gibi. Kötü düşüncelerden kurtulmak istiyordu. Kuyuya düşmüşte çıkmak için yalvarıyordu ama bu kez suda değil düşüncelerinde boğulduğunu hissetti. Bu gecenin sağ salim bitmesini isterken bile kendinden emin değildi. Öleceğim, dedi. Gözlerini sakinleşmek için sıkı sıkı kapatmış kafasını ağaca yaslamıştı. Adam, elinde fenerle ona taraf geliyordu. Kadın gözlerini açtı ve adamın ayağına bir çelme takarak yere düşerdi. Fener, yeşilliklere yuvarlanırken siluet ise sendeleyip kalktı. Karanlıkta kadını göremiyordu. Feneri yerde aramaya çalışan şahsa fırsat vermeden kıçına bir tane tekme savurdu. Herif kafasını tam ünündeki mezar taşına vurdunca küçük bir inlemeden sonra ses bütünüyle kesilivermişti. Karşısındaki beyazlık, kana bulanmıştı. Gözleri yerinden çıkacak gibi taşa bakıyor, net göremediği bir karartıdan gözünü alamıyordu. Adamdan ne bir hareket ne de bir ses vardı. Simsiyah bir leke gibi duruyordu orada! Asla pişman değildi yaptığına "Ben öldürmeseydim o öldürecekti" dedi. Gözlerinden korku okunuyordu şimdi. Delirmiş gibiydi. Ağlıyor mu, gülüyor mu belli değildi. Kendi kendini avutması bile onu razı edemiyordu. Yerde yatan adama bakarken elleri titriyor, dokunmaya korkuyordu. Nihayet adamın yüzünü çevirmeye cesaret etti de bakıverdi. El fenerinin üstüne düşmüş bekçiyi görünce şok oldu. Suçsuz yere mi öldürmüştü adamı? Arkasında beliren gölgeyle birlikte tehlikenin asıl şimdi başladığını anladı. Yine o sesler... Artık daha da yakındaydı. Tam arkasında. |
0% |