Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@kafautuluyoruz

Uyanık kalmak için vücudumun her zerresinde bir mücadele veriyordum. Elimdeki kitap, sayfalarındaki kelimelerden çok, gözlerimi kapatmam için bir davetiye gibiydi. Ne zamandır aynı satırları okuduğumu bile fark etmiyordum. Uykulu gözlerim, kelimeleri çift görmeye başlamıştı. Canım kitap okumak istemiyordu ama yapacak da hiçbir şeyim yoktu. Her şeyin griye döndüğü bu günlerde, yaşamaya dair hiçbir istek kalmamıştı içimde. Üzerime çöken sessizlik, aniden kopan bir dostluğun hüzünlü bir yankısıydı. Babam, Fırat'ı amcama şikayet ederek tek arkadaşımı da elimden almıştı. Artık yapayalnızdım. Böyle daha nereye kadar sürecekti bilmiyorum. Kitabı masaya fırlatıp yatağıma uzandım.

Saatlerce boş tavana bakıp düşünmek, düşünüp boşa giden yıllarıma üzülmek istiyordum. Kendimi Seniha gibi buhranlara girmiş hissediyordum. Bu hâl daha ne kadar sürecekti? Yağmurla birlikte eve hapsolmuştum. Hava bozuktu ve yağmur hiç durmadan yağmaya devam ediyordu.

İçimde bir şeylerin koptuğunu hissediyordum; kalbim bana ağır geliyordu. Sanki kötü bir şey olacakmış da vaktini bekliyormuş gibiydi. Tüm bunların bir kuruntu olduğunu düşünürken bile his dediğimiz o nane peşimi bırakmıyor, aklıma giriyordu. Bu saçma kuruntulardan kurtulmak için evdekilerle oyalanmak bana iyi gelecekti.

Odadan çıkarken, babamın çalışma odasının kilitli olmadığını görünce kaşlarım çatıldı. O odada beni bekleyen, el koyduğu telefonum olabilirdi. Hızlıca içeri girip kilitli çekmeceyi zorlamaya başladım. Açılmıyordu. Merdivenlerde bir hareketlenme olunca babamın geldiğini düşünerek masadan uzaklaştım. Buraya geliyordu. Odadan nasıl çıkacağımı düşünürken Nihal'i görünce boşuna telaş yaptığımı anladım. Kapıya yaslanmış, elinde bir telefonla "Bunu mu arıyordun?" dedi. Gözlerim hayretle açılmıştı.

Nihal şaşkınlığıma gülerek yanıma gelip telefonu uzattı: "Hadi yine iyisin Fatih senin için babamla konuştu. Sana yeni bir telefon aldık!" dedi. Eski telefonumu sakladıklarını düşünerek her yeri karış karış aramıştım. Yenisini almaya girişimlerim de başarışsızlıkla sonuçlanınca artık telefondan vazgeçmiştim. Eski telefonumu sakladıklarını düşünürken yok edip attıklarını bilmiyordum.

"Yeni mi?" Sevineceğimi zannetmişti.

"Evet, senin de isteğin bu değil miydi?"

Suçlusu olmadığım bir şey için, böylesine manyakça bir işe kalkışmaları canımı sıkıyordu. Yine de itiraz etmedim. Telefonu elinden almak için uzandığımda ablam elini geri çekerek kaşının bir tanesini dur bakalım, der gibi kaldırdı: "Tabii bunun bir karşılığı olacak öyle değil mi?"

Benden ne istediğini anlamamıştım. Karşılık derken neyi kastediyordu tam olarak kestirmek zordu. Cüzdanımı çıkarmak için davranırken "Para mı istiyorsun?" diye sorunca bir ân gözleri ışıldadı.

"Ne kadar var?"

Cüzdanın içinden bir yüzlük çıkararak medine dilencisi gibi ablamın eline tutuşturdum. Hayretler içerisinde bana bakarken telefonu elinden çekip almak kolay olmuştu. Telefonu da aldığıma göre artık kimse beni tutamazdı. Ablam peşime takılmış, hızıma yetişemeyince arkamdan saydırmıştı. Ağlamaklı bir ses tonuyla: "Ya bit pazarı mı burası, yüz liraya telefon mu olur!" diye söylenirken benim kahkahalarla gülesim gelmişti.

Telefonu cebime koyup mutfağa gittim. Nihal'i dolandırdığım için keyfim yerindeydi. Henüz yemek hazırlamamıştı. Yine o tatsız tutsuz yemeklerden yapacak diye ödüm kopuyordu. Çok geçmeden ablam mutfağa gelince telefon mevzusunu yine açmıştı.

"Gel buraya!" dedi. Emir kipiyle konuşmasına rağmen dert etmedim. Yanına gittim. Dediğini yapınca hemen havalara binmişti.

"Bana bak, benden kurtulamazsın! Senin için o kadar şey yaptım, bir zahmet sende benim için yap!" dedi, dövecekmiş gibi bir ses tonuyla.

Neşem yerindeydi. "Hemen," dedim. "Ne istiyorsun?"

Nihal bunu düşünmemiş gibi tavana bakıp ağzının içinde mırıldandı: "Yemek yapılacak, yerler silinecek, bulaşıklar makineye dizilecek ha bir de camlar silenecek!"

Tüm bunları ablamın tek başına yaptığını biliyordum. Bugün ona izin verilmiş gibi her işini ben yapacaktım. "Pekala, o zaman sen git otur, izninin tadını çıkar, ben her şeyi halledeceğim!" diyerek anlaşmamızı kabul ettim. Her gün zorla yaptırmaya çalıştığı işleri bugün kendi isteğimle yapacağımı söyleyince tersledi: "Herhalde lan, bir de ben mi yapacağım!?" dedi. Elimle mutfağın kapısını gösterip ablamın omuzlarından tutarak zorla mutfaktan çıkardım.

"Aa ama bir saniye ya işten kaytarırsansa?"

E, tabii başım şiştiği zaman olası bir şeydi. Ablam omuzlarını silkip "Gitmiyorum, burada başında duracağım!" dedi.

Şimdiden söylediğime pişman olmuştum. Ablam canımı çıkaracak gibi duruyordu.

Her yaptığıma müdahale edecek diye düşünürken dolaptan üzüm çıkarıp tezgaha oturdu. Öncelikle yemek yaparak işe başladım.

Nihal beklediğimin aksine hiç müdahele etmemişti. Yemekleri bitirip mutfağı temizledikten sonra çok yorulmuştum.

"Geri kalan işleri de kendin hallet ben de derman kalmadı!" diyince oturduğu yerden kalkarak her zamanki o gür sesiyle bağırıp yeri göğü inletti: "Ev işlerini yapmak da ne var diyordunuz beyefendi!? Ne yaptın da yoruldun diyen sen değil misin? Şimdi aynısını ben soruyorum: Ne b*k yedin ki ne de yoruldun! Hadi temizle şuraları, daha camlar var!"

Emirvakiyle bana işini yaptıracağını zannediyordu ama yanılıyordu. Ne kadar bu işi yapmayı kabul etsem de caymak gibi bir hakkım vardı.

Bir ânlık sinirle elimdeki toz bezini yere atıp "Yapmıyorum lan, sen yap!" diyerek mutfaktan çıktım. Ablam arkamdan gelip bir çıngar çıkaracak diye beklerken hiç de tahmin ettiğim gibi olmamıştı. Nihal az sonra mutfak kapısına yaslanıp "İyi o zaman ben de bu telefonu geri veririm!" dedi. Elinde tuttuğu telefonumu ne zaman almıştı bilmiyorum ama beni fena hâlde bozmuştu. Geri dönüp "Tamam ne istiyorsun?" dedim.

Gülümseyip telefonu uzattı: "Çok bir şey kalmadı: camlar ve salon..."

Telefonu elinden alacaktım ki geri çekti. "Önce iş sonra fiş!"

Kendi yaptığı esprisine gülerken sinirlerim bozulmuştu. Ben de gülmeye başlamıştım ama içimde cinnet geçiren biri vardı. Tavırla salonu temizleyip camları sildim.

Nihal hanım da tepemde durmuş iş tarif ediyordu: "Güzel sil şuraları, sallapati yapma, düzgün sil!"

Telefonu alana kadar sesimi çıkarmayıp işimi yaptım. Camlar bitince telefonumu geri verdi.

Telefonu aldıktan sonra artık istediğimi söyleyebilirdim. Engel olamadığım bir sinirle, Nihal'in söylediklerimi akşama babama haber vereceğini bilerek tehdit eder gibi konuştum: "Bir gün size gününüzü öyle bir göstereceğim ki hepiniz neye uğradığınızı şaşıracaksınız!"

Onlara karşı içten içe büyük bir kin beslediğimi bilmiyordu. Böyle söyleyince de Nihal imalı sözlerimden bir şey anlamamıştı. "Babam sana iyilik etti diye nankörlük ediyorsun! Polisler, o telefonu eline geçirseydi başın belaya girecekti. Sen önce yediğin haltları bir düşün sonra konuş!" dedi. Eğer biraz daha konuşmaya devam etseydi onu, orada gebertecektim. Böyle söyleyince pişman olacağımı mı zannediyordu! Haklı olan bendim ve kendilerini haklı çıkarmalarına da asla izin vermeyecektim.

Aklım hiç olmadık fikirlerle doluyordu. Nihal'i arkamda bırakarak odama giderken ayaklarım peşime gelmiyordu. Geri dönüp Nihal'e ağzıma geleni söylemek istiyordum. Haksız yere telefonumu, arkadaşlarımı elimden aldıklarını, zaten yapmaları gereken şeyleri bir lütuf gibi önüme sundukları ne varsa hepsini başlarına kakıp bu evden gitmek istiyordum.

Ne aldıkları telefon ne üstümdeki giyisiler ne de oturduğum bu ev... Hiçbir şey, hiçbir şeylerini istemiyordum. İçim onlara kin ve nefretle dolmuştu. Bir süre yatağıma uzanıp düşüncelerimi susturmaya çalıştım. Başımda felaket bir ağrı vardı. Orada uyuyakalmıştım.

Uyandığımda başımdaki ağrı geçmişti. Akşam olmak üzereydi. Dışarıdaki yağmurun dindiğini görünce üstüme bir şeyler alıp evden çıktım. Beynime oksijen gidince saçma sapan düşünmeyi bırakmıştım ama onlara olan kinim hiç geçmeyecek gibiydi.

Biraz yürümek istedim. Bizim evden epeyce uzaklaşarak aşağı indim. Bir anda, bir araba hızla önümden geçerken tüm çamuru üstüme sıçratmıştı. Hızla çekip giden arabanın arkasından sövmek mutlak bir gereklilik gibi geliyordu. Ancak ileride durup birkaç saniye bekledikten sonra yoluna devam etmişti. Rahatlamak için çıktığım bu yolda, cinnet geçirerek geri dönmeye karar vermiştim. İçimde, kan dökmek için bahane arayan bir cani vardı; o adamı bulup ona en kötü işkenceleri yaptırmak istiyordu. Ama gel gör ki, hiçbir şey yapamıyordum. Her şey, sadece bir hayalde kalıyordu.

Sövmekten başka elimden hiçbir şey gelmiyordu en çok da buna deliriyordum. Şimdi adamı bulup ağzını yüzünü dağıtmak varken sövmek işe yaramıyordu. Aksine daha çok sinirleniyordum. Söylene söylene eve dönünce arabanın bizim kapının önünde durduğunu gördüm. Bu hem iyi, hem de kötü bir haberdi. Bir yandan eve gidip herifin gırtlağına çökmek için can atarken, diğer yandan hiçbir şey yapamayacağımı düşünüyordum.

Hızlıca içeri gidip bana çamur sıçratıp az ileride duran or*spu çocuğunu görmek için sabırsızlanıyordum. Zili çalıp bekledim.

İçeriden gelen uğultular, evin içinde bir şeylerin döndüğünü hissettiriyordu ama kimse kapıyı açmıyordu. Uğultular artarken daha fazla bekleyemez oldum; sinirle kapıyı yumrukladım.

"Açsanıza lan şu kapıyı, içeridesiniz biliyorum işte!" diye haykırırken Nihal kapıyı açınca elim havada kalmıştı. Bozuntuya vermeyip hırsla içeri adımladım. Yüzünde öyle bir korku vardı ki çamurlu ayakkabılarla içeri girdiğimi bile fark etmemişti. Bu korku bana nedense evde bir erkek olduğunu düşündürüyordu.

Nihal bu hâliyle bile benimle uğraşıyordu. Ancak bu kez endişeyle sarf ediyordu sözlerini.

"Ayol ne oldu sana böyle? Düştün mü? Sıçana dönmüşsün!" diye söylenirken dedem ve annemi göremeyince iyice işkillenmiştim. İçeride kimse yoktu. Onların yokluğu ikinci sıradaydı. Birinci sırada bana çamur sıçratan adamdı. Hırsla ablama dönüp "Nerede o?" diye sorunca saçmalamaya başladı.

"Ne nerede?" Arabanın sahibini kastettiğimi o da biliyordu. Ne kadar şirret, sinsi, yılan bir şey olsa da yalan söylemeyi hiç beceremezdi.

Her seferinde gittiğim yerden dönmeyince bu kez de dönmeyeceğim zannederek eve kimi almıştı merak ediyordum. Sesindeki tereddüt ve endişe beni işkillendiriyordu. Buralardan bir yerlerden bir herifin çıkacağından adım gibi emindim.

Nihal'i köşeye sıkıştırıp itiraf etmesini bekledim: "Kapıdaki araba kimin?" Aval aval yüzüme bakıyordu. Kem küm edince mutfaktan bir ses geldi. İçeride birinin olduğunu biliyordum. Mutfağa doğru yönelince hızıma Nihal bile yetişememişti.

İşine geldimi şeytana pabucunu ters giydiren kız, peşimden gelerek "Ayol niye gidiyorsun oralara, sen daha oraları yeni sildim!" dedi. Bu durumda yerleri dert edecek değildim. İçeri adımı atar atmaz bir erkek bulacağıma düşünerek mutfağa gittim.

İçeride Kübra'yı görünce olduğum yerde kalakaldım. Ardından bakışlarım, yüzüne çektiği tavayla kendini gizlediğini zanneden birine kaymıştı. Tahmin etmek çok daha zor olmamıştı. Üstüme kimin çamur sıçrattığını artık öğrenmiştim.

Hızla kızın yanına gidip tavayı elinden çektim. Nihal peşimden mutfağa girip Sare'ye kızmamam için araya girmişti: "Al bak işte, kızlar vardı burada. Çamurlu ayaklarınla her yeri çamur ettin! Şimdi kim temizleyecek buraları?"

Ablama dönüp "Lan bu kadar entrika bunun için miydi!" diye sövecektim ki Kübra, Sare'nin yanına gelip koluna dostça dokundu: "Gördün mü bak kızmadı." Yolda gelirken cinnet geçirdiğimden bihaberdi tabii. Sonra eski yabaniliğini üstünden atarak kırk yıllık dostuymuşum gibi konuşmaya başladı: "Tutturdu beni öldürecek, diye. Ayol hiç, üstüne çamur sıçratıldı diye adam öldürülür mü? İşte, bizim kız biraz abartmayı seviyor. Neyse abisi özür dileriz. Bilerek yaptığımız bir şey değildi!"

Sare'ye dönüp, içimdeki öfkenin sönmesi için aklımdan geçenleri inkar ederek alayla söylendim: "Sen de beni iyice psikopat belledin. İnsan hiç üstüne çamur sıçrattı diye adam öldürür mü?"

Kız, ona kızmadığımı görünce gülümsedi: "Ne bileyim canım, konu sen olunca insan bir düşünmüyor değil..." diye mırıldandırken sesinde bir korku ve tereddüt duyuluyordu.

Nihal yardım ve yataklıktan sararan rengi eski hâlini alarak "Sen de artık kıza ne yapmışsan korkudan eli ayağı birbirine girdi." diye kızı benden uzaklaştırdı.

Kendimi savunma ihtiyacı hissetmiştim: "Ben kimseye bir şey yapmadım!" diyince Irmak ve Bergüzar'a yaptıklarım aklıma gelmişti. Ama ablam bunu bilmiyordu tabii. Sare'ye dönüp beni desteklemesini için: "Sen de bir şey desene, ben kime ne yaptım!" dedim, sahte bir gülümseyişle.

Kız da bir aptal cesareti vardı ki ablamın yanında çok büyük pot kırmıştı. "Tabii canım, kızları mutfaktan atan, bize silah çeken de bendim!" dedi. Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Beni savunması için yardım istediğim kız her şeyi berbat etmişti.

Nihal'in gözleri kocaman açılmıştı. "Ne silahı?" Diye sorunca kıza bir küfür edesim gelmişti. Kendimi zor tutmuştum.

İçimdeki öfke ve pişmanlık, birbirine karışarak beni boğuyordu. Kendimi savunmak zorundaydım ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu.

Nihal cevap vermediğimizi görünce tekrar sordu: "Ne silahı dedim!"

Sare, beni öyle bir çıkmaza sokmuştu ki Kübra araya girmeseydi ablam belki de gerçekten de kızlara silah çektiğimi düşünecekti.

"Ay çok canım öyle önemli bir şey değil, biz şakalaşıyorduk. Sare hiç şakadan anlamaz. Onu kastediyor!"

Kübra'nın bu yarım yamalak savunması ablama yetmemişti: "Silahın sizde ne işi var?" Bana dönüp endişeli gözleriyle şüphe içinde sordu: "Sen nereden buldun silahı?"

Kübra bir kez daha hayatımı kurtardı: "Benim silahımdı. Ben verdim. Hani şu hani şu peşimdeki sapık için aldığım silah."

Nihal kafa karışıklığıyla sordu: "E az önce bize silah çekti dedi ama?"

Sare araya girecekti ki bakışımı görünce sustu. Kübra buna da bir cevap buldu: "Ay yok canım biz şaka yapıyorduk Batu da elimde görünce bir öyle test etmek istedi."

Nihal tuhaf bir şekilde bana bakıp Kübra'ya döndü. "Sizin üstünüzde mi?"

Bir zamanlar saçını başını yolmak istediğim kız, "Yok canım biz sadece şakalaşıyorduk!" diye beni korudu.

"Aman canım silahla şaka olur mu? Patlar matlar... Allah korusun!" dedi Nihal, söylenmeye devam ederek.

Kübra, Nihal'in endişelerini giderip bütün sorularına cevap verirdikten sonra ablamın koluna girdi ve mutfaktan çıkarıp salona götürdü.

Kaldık mı kızla baş başa! Bana dönüp özür dileyecekti ki o an, içimdeki kıyametin yeniden ortaya çıkacağından korkup kızın konuşmasına izin vermedim.

Sinirden ne söyleyeceğimi bilemiyordum: "Seninle sonra görüşeceğiz!" dedim, tehdit eder gibi bir ses tonuyla.

Korkuyla yutkunup "Bulursan neden olmasın!" dedi.

Loading...
0%