Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@kafautuluyoruz

Fakültenin önüne geldiğinde Nadir'i birine teslim etmeyi düşündü ama tanıdık birine rastlayamadı. Üstelik sınava da geç kalıyordu. Aklına gelen ilk şeyi yaparak Nadir'i arka bahçedeki çayıra salıp sınıfa çıktı. Gözetmenin iğneleyici bakışlarından sonra ön sıralardan birine geçip oturdu.

Dersi veren hoca içeri girince sınıftaki uğultu, yerini sessizliğe bıraktı. Sınav öncesi birkaç öğrencinin yerini değiştirdikten sonra "Herkes öğrenci kimliğini masanın üstüne bıraksın." Dedi.

Batu elini cebine atınca cüzdanını bulamadı. Her yerini yoklayıp en sonunda cüzdanı ve telefonu evde unuttuğunu anladı. Dersi veren hoca, kimliksiz olan öğrencilerin mazeretlerini dinlerken sıra Batu'ya geldi. Hoca, Batu'dan bir açıklama beklemiyordu, zaten onu tanıyordu.

Ama Batu bir açıklama gereği duymuş gibi gözetmene dönüp durumu açıkladı. "Evden aceleyle çıktım. Öğrenci kimliğimi evde unuttum!" dedi. Nimet Hoca, pekte umursamadı. Elindeki kağıttan bir miktar alıp ön sıralara uzattı. Öğrenciler, heyecanla kağıdının kendisine gelmesini beklerken, dağıtılan çizgisiz kağıdı görünce canları sıkıldı. Birkaçı sınava hiç girmemiş gibi hocadan izin alarak çıktı. Batu'da aralarına katılmak isterdi. Nasıl olsa bu dersten yine geçemeyecekti! Boşuna yazıpta neye çabalayacaktı? Ama bir ân babasının silueti gözünün önünde belirince, kızacağını düşünüp bu fikirden hemen vazgeçti.

Soruyu kağıda yazmak yerine kağıda soru yazdıran hoca, dalga geçer gibi başarılar dileyip gittikten sonra, gözetmen kimseye göz açtırmadı. Elinden gelse sıraların arasına mayın döşeyecekti. Herkes sustu. Uzun bir konuşmanın ardından ilk soru bitti. Cevabı tıpkı hoca gibi uzun uzun yazarak kafa karıştıran Batu, yazdıklarını tekrar okuyup kontrol etti. Sonra kağıdını masaya bıraktı.

Sınav ona, Nadir'in varlığını unutturmuştu. Açık bir pencereden vaklama sesi duyunca hızlıca sınıftan çıkıp etrafa bakındı. Sınavdan çıkan bir grup öğrencinin içinden geçerek arka bahçeye vardı.

Biri gelip omzuna dokununca Nadir'i verecekler

sanarak adama döndü. Karşısında Fırat'ı görmeyi beklemiyordu. "Hayırdır birader, fakülteleri mi karıştırdın? Tıp aşağıda!" dedi.

Fırat cevap vermek yerine birisinden saklanıyormuş gibi Batu'yu arka bahçeye çekerek söyledi: "Biliyorum abicim.. Bırak gırgırı, hani sana bahsettiğim şu kız vardı ya, Kübra..."

Batu direkt lafını keserek sordu: "Kim, şu takip ettiğin kız mı?"

"Evet abicim o, bugün sınavı varmış. Sen biliyor muydun Kübra'nın da burada okuduğunu?"

Cevap vermedi. Kübra'ya olan bu ilgisini bir heves zannediyordu. Kuzeninin buralara kadar geldiğini görünce kaşları çatıldı. "Yok lan ben nereden bileceğim?" dedi. Sonra konudan bağımsız bir şekilde sordu. "Sen buraya onunla buluşmaya mı geldin?"

"Evet. İki haftadır bir tane kızla tanışacağım.. Yeni bugün şans yüzüme güldü. Yanındaki o Sare midir her ne zıkkımsa benimkinin yanından bir dakika ayrılmıyor. Neyse ki bugün yok da rahat rahat konuşacağım kızla. E, sen de ne var ne yok?"

Batu bu soruyla Nadir'in yokluğunu hatırladı. "Sabah ablam tutturdu Nadir'i keseceğiz diye. Ben de tutup hayvanı sınava getirdim. Tüh be, burada olduğunu bilseydim sana teslim ederdim. Şimdi Nadir ortalarda yok, sen gördün mü Nadir'i?"

"Yok birader ben yeni geldim ama buluruz buralardadır."

Fırat ve Batu, Nadir'i aramaya çıktılar. Arka bahçede bakmadıkları yer kalmamıştı.

Batu, Nadir'i bulamadığı her saniye daha da sinirleniyordu. "Yer yarıldı da içine mi girdi! Nerede lan bu hayvan?" diye söylenirken Fırat, Nadir'i bulduğunu söyleyerek koşa koşa ön bahçeden geldi.

"Harbi mi söylüyorsun lan, buldun mu gerçekten?"

"Evet, bil bakalım kimin elinde?"

"Kimin?"

......

Fırat gitmeden önce Batu'yla küçük bir anlaşma yaptı: "Sen sakın ağzını açma abicim, şimdi gider kıza ters bir şey söylersin aman diyim. Ben kızla konuşurum, sen Nadir'i al git, gerisini ben hallederim." dedi. Anlaşma Batu'nun hoşuna gitmese de bir şey demedi. Bu sessizlik hayra alamet değildi. Fırat, Batu'nun bir terslik yapacağını düşünerek ondan önce varmak için

Kübra'ya doğru koşmaya başladı. Batu önden giden Fırat'a seslendi: "Beklesene lan beni!" Adımlarını hızlandırıp zar zor Fırat'a yetişti.

Kübra, kucağına aldığı Nadir'le çam ağacının altında gölgelenirken, kendisine yaklaşan adamları görünce kaşları çatıldı. İki haftada kızın tüm şeceresini çıkaran Fırat, kendini çimenlere atarak Kübra'nın dikkatini çekmeyi başarmıştı. Bu davetsiz misafir, tam dibinde nefes alıp verirken yadırgayan bakışlarla ona bakıyordu.

Fırat'ın ağzını bile açmasına fırsat vermeden hemen ayağa kalktı. İki haftadır bir türlü tanışmadığı kız amma da sabırsızdı. Kızla, tekrar yan yana gelmişken gitmesine razı olmazdı. Derhal ayağa kalkarak Kübra'nın "ne söyleyeceksen söyle de, çek git!" der gibi bakan gözlerine aldırmadan karşısına dikildi. İlkin ne söyleyeceğini bilememişti. Kübra'nın tahammülsüz ifadesi Fırat'ın kendisini bok gibi hissetmesine yol açerken Batu'ysa inadına araya girmedi. Kuzeninin kendi elleriyle rezil oluşunu zevkle izledi.

Kübra tıpkı bir çocuğu azarlar gibi Fırat'a çıkıştı. "Artık konuşacak mısın, yoksa gideyim mi?"

Fırat derhal kendine gelip söyledi: "Pardon rahatsız ettim galiba.. ama elinizdeki kaz bizim hanımefendi... Alabilir miyiz?"

Kübra, Fırat kendisine yaklaşmak için yalan söylediğini düşünüyordu. Şüpheyle sordu: "İspatın var mı?"

Batu sadece izliyor, konuşmaya dahil olmuyordu. Kübra ispat isteyince iki kuzen birbirine baktı. Fırat Batu'ya dönerek ne söyleyeceğini bilemedi. Şüpheyle "Var mı?" diye sorunca Batu evde unuttuğu cüzdanıyla ağır ağır kaşlarını kaldırarak "Yok," dedi. "Yanımda herhangi bir kanıt yok!"

Hemen Nadir'i alıp gideceğini düşünürken bu ispat meselesi de nereden çıkmıştı?

Fırat, Kübra'ya dönerek tekrarladı: "Yokmuş!"

Kız, ispatın olmadığını görünce: "Eh madem ispat yok, bana müsaade!" dedi ve Nadir'i alıp gidecekti ki, Fırat önünü kesti.

"Bir saniye nereye gidiyorsun?" deyince yanlış anlamaya dünden razı kızımız Fırat'ı tersledi:

"Aa.. sana ne be? Hadsiz, çekil önümden! İspatınız yoksa git işine, belanı benden bulma!"

Fırat, uzaktan sevip hoşuna gittiği kızın kendisine diklendiğini görünce iliklerine kadar tiksinerek "Hasta mısın kızım sen, kaz bizim diyorum ne ispatından bahsediyorsun?" dedi.

"Ben de 'benim' diyorum. Bak, mal sahibi ikiye çıktı. Madem sahibi sizsiniz ispatlayın o zaman!"

"Sana, kendimizi ispat etmek zorunda değiliz" dedi ve Nadir'e uzanarak zorla elinden almaya çalıştı ama Kübra, Nadir'i başka yöne çekti ve Fırat'ın eli boşta kaldı.

Batu araya girip "Sınava geç kaldım diye onu buraya getirdim. Şimdi bana kazımı geri verirsen sevinirim. Zorluk çıkarma!" diyince Kübra deminden beri ağzını bile açmayan Batu'ya bakınca yalan söylediği hissine kapıldı.

"Sınava kazla mı giriyorsun? Ne saçma sapan yalanlar bunlar. Bari az mantıklı atta inandırıcı olsun! Ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama bu kazın sahibi olduğunu ispatlamadığınız sürece size onu vermeyeceğim!"

Batu, ağzını bozmamak için: "Abla şimdi sana bir küfür ederim.. Benim terbiyemi bozdurma!İstesem çeker alırdım elinden ama efendi efendi senden rica ediyoruz değil mi? Şimdi zorluk çıkarmadan Nadir'i bize ver yoksa..." Demesine kalmadan Kübra lafını kesti: "Canım sen hiç kendini yorma. Ben senin niyetini anladım. Zaten sabahtan beri ikinizin de kıçı başı ayrı oynuyor anlamadım zannetme.. Karşında çocuk yok senin, ben sizin gibilerinin ciğerini bilirim!" dedi.

Batu, Kübra'nın sinirli tavrına karşı oldukça rahattı. Lafı kızın ağzına tepti: "Neyi anladın acaba? Sana 'kazın sahibi biziz' dedik. Ne niyetinden bahsediyorsun anlamadım, böyle şeyler düşündüğüne göre senin de pek yerinde durduğun söylenemez."

Kübra ne diyeceğini bilememiş bir şekilde kem küm ederken imdadına arkadaşı yetişti. Sare uzaktan, Kübra'nın ifadesini görünce koşarak yanlarına gitti. Araya girip "Ne oluyor burada?" dedi. Batu, olaya sonradan dahil olan bu "maydanoz" a tiksintiyle bakıp "Sana ne oluyor kız, çekil kenara!" der gibi bir bakış attıktan sonra "Senlik bir şey yok!" dedi.

Kübra kavga çıkacağını düşünerek gerilmeye başladı. Kavga çıkmasında sorun yoktu, tüm gün beyni uyuşana kadar düşünüp pişman olmasından korkuyordu. Sare gayet sakin bir tavırla hepsini susturdu:"Pardon? Ne demek senlik bir şey yok? İkiniz birden üşüşmüşsünüz kızın başına, hayırdır bir sıkıntı mı var?"

Fırat gülmemek için kendini zor tuttu.Uzun zamandır hiç, böylesine haklı bir kavgaya tutuşmamıştı. Heyecanla lafa atladı: "Yo, bir sıkıntı yok, ama arkadaş şizofren falan galiba.. kafasında kurup duruyor belli ki!"

Kübra, elinde tutuğu Nadir'i Sare'ye tutması için verip Fırat'ı dövmek üzere öne atladı. Fırat son anda çekilip kurtuldu. Sare elinde tuttuğu kazı gerisin geri Kübra'nın eline tutuşturup sordu: "Ne biçim konuşuyorsun sen arkadaşım, iki laf edeceğim diye ne saçmalıyorsun anlamadım? Derdin neyse bana söyle!"

Kübra, Nadir'i yere bırakıp Sare'nin arkasından çıkarak "Bırak şunun ağzını burnunu kırayım!" dedi ve gitti. Fırat, Kübra'yı dövemezdi ama kız Fırat'ın tepkisizliğinden cesaret alarak elini kaldırınca ancak bileğinden tutabildi.

Sakinliğini koruyamadığı bir tonla sıkıca tuttuğu bileği geri iterek kızı tersledi: "Lan, şunu ben yapsam dünyayı başıma toplarsınız aynı boku siz yiyince nedense kimseden ses çıkmıyor! Biz seninle aynı ligin topçusu değiliz kızım, git işine elimde kalırsın!"

Kübra altta kalmamak için zorla adama bulaşarak "Sus lan ne polemik yaratıyorsun? Vur vuracaksan yoksa ben vuracağım!" dedi.

Batu, Sare'nin yanına gidip kızın ta kulağının dibinde, bir şeytan gibi vesvese verdi: "Ne iyi kalpli bir kız görüyor musun? Vuracağını önceden haber veriyor, ama biraz salak galiba. Bu salaklık siz de genetik galiba ne duruyorsun daha gidip engel olsana, belli ki arkadaşın bugün aslan boku yemiş!"

Sare, konuşanın kim olduğuna bakmadan Fırat ve Kübra'nın arasına girip "Ne yapıyorsunuz?" dedi. "Kafayı mı yediniz? Kendinize gelin, nerede olduğumuzu unutuyor musunuz?" Bu hatırlatma ikisini de susturmaya yetmişti.

Batu çoktan eline geçen Nadir'i alıp giderken Fırat'a dönüp "E hadi gitmiyor muyuz?" dedi.

Kübra arkada kalan Batu'ya: "Ben hâlâ bir ispat göremedim?" diyince Fırat sinirlendi: "Lan başlayacağım şimdi sana da ispatına da! Bu hayvan bizim anlıyor musun? Bizim! Alıyor mu o kıt kafan! Ha, çok ispat istiyorsan gel eve göstereyim sana..." demesiyle Kübra'nın gözüne perde indi. Fırat'a öyle bir tokat atmıştı ki hiç beklemediği bir anda şamarı yüzünde hissetti.

Sağ yanağı acıdan sızlarken bozuntuya vermeyip kızı tersledi: "Ne vuruyorsun lan?"

Kübra hâlâ hıncını alamamış gibi saldırıya geçecekken Sare, araya girip darbeleri engellese de Kübra'nın çenesiyle başa çıkamadı: "Ağzını yırtmadığıma dua et, pis sapık!" Fırat, Kübra'nın delirdiğine hükmederek sesini çıkarmadı. Kız, biraz daha burada kalırsa ne eline ne de diline hâkim olmayacaktı. Ağaçların altında duran çantasını da hırsla çekip gitti.

Fırat söylediği sözün manasını ancak Kübra gittikten sonra anlayınca Batu hiçbir şey olmamış gibi yanına yaklaşıp "Höst lan o ne biçim laf!" dedi gülerek. Aslında o Fırat'ın ne demek istediğini anlamıştı ama yine de onu kızdırmak için böyle davranmıştı.

Fırat sinirden konuşamıyordu: "Ne dedim ki lan, gel sana evdeki resimleri göstereyim dedim. Hani telefonunu baban aldı ya birader. Kıza gösterecek ispat yoktu ya, ondan şey ettim." dedi. "Bu da her şeyi yanlış anlıyor!"

Batu Fırat'la dalga geçti: "Sen yanlış anlatmış olmayasın birader, çünkü benim de aklıma o geldi. Yanlış üslup doğru sözün celladıdır derler ya hani seninki biraz buna benzedi sanki."

"Ne alakası var abicim ben gayette düzgün anlattım. Sizin beyininiz apış arasından hiç çıkmadığı için otu boku cinselliğe benzetiyorsanız bu benim sapık olduğumu değil sizin fesat olduğunuzu gösterir. Ben hiçte o manada demedim. Şimdi konuyu başka yerlere çekmeye çalışma. Sen benim ne demek istediğimi gayet iyi anladın!"

Batu yüzünü buruşturup "Tamam lan ne ağladın," dedi. "Şaka yapıyorum şurada. Hadi gidelim!"

Fırat kendisini "sapık" diye damgalayan Kübra'nın haklı ve haksız taraflarını düşünüyordu. Batu ise bir ân evvel fakülteden uzaklaşmak için arabaya doğru ilerliyordu. Arkasından Fırat'ın gelmediğini görünce duraksadı. Dönüp "Hadi gitmiyor muyuz?" diyecekti ki Fırat'ın elindeki defterle, vazgeçti. Yanına gidip "O ne?" dedi.

Fırat cevap vermek yerine dudağını bükerek ne olduğunu bilmediği defterin ilk sayfasını açıp yüksek sesle okudu.

"Kimse iyilikten anlamıyor, sözlerimdeki inceliği görmüyor, benim onlara gösterdiğim nezaketi onlar bana göstermiyor... Yine de onlar gibi acımasız olamıyorum."

Fırat hoşuna giden bu satırlarla devamını okuyacaktı ki, Batu araya girdi: "Ne saçma lan bu? Şiir falan herhalde. Bir bok anlamadım. Belli ki biri düşürmüş, at yere!" dedi.

Fırat defterin sahibini merak edip kendi kendine söylendi: "Kim düşürmüş olabilir ki?" Birkaç dakika önce aynı yerden geçen Kübra'yı gözünün önüne getirip hızla sayfaları çevirdi ama defterin sahibine dair hiçbir iz bulamadı. Belki gözden kaçırmışımdır diyerek tekrar sayfaları karıştırdı.

Batu oflayarak "Birader defteri ayakta hatmetmeyeceksen artık gidebilir miyiz?" dedi.

Fırat, Batu'nun sabırsız tavırlarına karşılık defteri de yanına alıp arabaya doğru ilerledi.

Loading...
0%