@kafautuluyoruz
|
Fırat bahanelere sığınıp Kübra'ya sevdiğini söylemiyordu. Kalabalık mekânlardan nefret ettiğimi bildiği hâlde beni de peşinde sürükleyerek bir kez daha, o kahrolası salona getirmeyi başardı. Arabadan inmeden önce "Bugün Kübra'ya her şeyi anlatacağım." dedi. İçeri girip sanki her gün bu işi yapıyormuş gibi giyindim. Biraz sonra Kübra ve yandaşları da geldi. Kızlar son hazırlıklarını yaparak oradan oraya koştururken; bir yanlış anlaşılma sonucu girdiğimiz düğün salonunun daimi çalışanları olarak, ne yapacağımızı bilemiyor, verdikleri her işi yüzümüze gözümüze bulaştırıyorduk. Salondaki çalışanlar da sanki biz kırk yıldır bu işi yapıyormuşuz gibi davranıyor, en küçük işleri bile beceremediğimizi görünce insana kendini bok gibi hissettiriyordu. Akşama kadar her şeyi hallettiler. Bergüzar'ın verdiği emirleri yerine getirmeye giden Fırat, gittiği yerden dönmeyince, kulakları sağır eden horon seslerini duymamak için kendimi mutfağa kapattım. Ses biraz olsun diner gibi olmuştu. Servis arası anonsunu yapılınca Fırat içecekleri almaya geldi. Morali çok bozuktu. Şu hayat dolu adamı bile canından bezdiren Kübra, içerdekilere çerez kurabiye dağıtırken, Fıratsa sırf onu görmek için -hiç ihtiyacı olmadığı hâlde- buraya çalışmaya geliyordu. Elindekileri alıp "Bırak şunları, gidelim!" dedim. Kimseyi zorda bırakmak istemeyen iyilik budalası kuzenim, iş bitene kadar gitmemekte ısrar etti: "Olmaz, hem adamları işinden ettik hem de onları yolun ortasında bırakıp gidemeyiz." Onun bu kafasını hiç anlamıyordum. Biraz daha söylememekte inat ederse gidip ben söyleyecektim. Fırat sevmediği işi yapmaya mecburmuş gibi tekrar işinin başına dönerken bense hiç o insanların arasına girmek istemiyordum. Ne kadar sevmesem de yardım etmek zorundaydım. Fırat'ı takip ederek eksik kalan masalara içeceklerini dağıttım. DJ kendisi gibi gıcık bir fon müzik ayarlamış mutfağa sigara tüttürmeye gittiği sırada teyzenin biri de peşime takılıp benden bardak istiyordu. Bardakların nerede olduğunu bilmiyordum. Dolapların kapaklarını açıp tek tek baktım ama bulamadım. Elime geçen ilk bardağı teyzeye uzatınca kimin konuştuğunu anlayamadığım bir ses "Onu değil, makinedekini vereceksin!" diyerek adeta beni koca kadının yanında çocukmuşum gibi azarladı. Dönüp kim konuşuyor diye bakınırken oturduğu yerden bana emir veren DJ kızı görünce, teyzeyi gönderip karşımda sigara tüttüren kızı kolundan tuttum. Kaşlarını çatıp hırsla kolunu geri çekti. "Ne yapıyorsun!?" dedi. Cevap vermek yerine tekrardan kolundan yakalayarak mutfak kapısını açtığım gibi kızı dışarı fırlattım. Adını Maydanoz koyduğum kız, kanını yerde koymamak için hırsla geri geldi. Onun bu geri dönüşü, olayın boyutlarını daha da arttırırken kapıyı sertçe kapatıp karşıma dikildi: "Sen ne yaptığını zannediyorsun geri zekâlı!" diyerek üstüme saldırdı. Ellerini tutmasaydım o keskin pençeleriyle az daha beni kabak gibi oyalacaktı. Kız olmasa saçlarını boğazına dolayıp bir güzel boğardım ama, gel gör ki benim fikirlerim hep vahşeti çağırdığından buna cesaret edemedim. İçeride halay çekenler, mutfaktaki kavgadan bihaber eğlenirken biz de burada birbirimize girmiştik. Maydanoz'un ellerini kendisiyle beraber geriye iteledim. Yoksa ikimizden biri bu odadan sağ çıkamayacaktı. Daracık mutfakta kız duvara toslayınca biraz sert çarpmış olmalı ki, yüzünü buruşturup bir inilti kopardı. Hareketlerimi abartı bularak derhal bu kavgaya bir son vermek istiyordum ama içimdeki şeytan bunun tam aksini söylüyordu. Güç adımlarla mutfaktan çıkıp gidince elimi kana bulamadan bu meseleyi hallettiğim için kendimle gurur duyuyordum. Yine de içim soğumamıştı. Uslanmış gibi duruyordu, artık benimle uğraşmayacağını hissediyordum. İçimdeki şeytani ses, bana mobbing uyguladığını hatırlatıp dururken, ne yapacağımı kestiremiyordum. Beynim hiç susmuyordu. Pörsümeye yüz tutmuş kuru vicdanım, düşüncelerimin çok acımasızca olduğunu söylese de aldırmadım. Düşüncelerim beni hiç tanımadığım bir adama dönüştürüyordu. Bana bulaşmasaydı bunlar olmayacaktı. Kıza haddini bildikten sonra bir rahatlama gelmişti sanki. Fırat mutfağa bardak almaya gelince Maydanoz'la olan küçük münakaşamızı duymamışlardı. Nefes nefese yanıma gelip "Bırak şunları gel bana yardım et!" dedi. Hiç söyleyecek gibi durmuyordu aksine, kıza sevdiğini söylemek yerine kendini iyice garson zannetmeye başlamıştı. Kolundan tutup "Bir an evvel söyle yoksa gidip ben söyleyeceğim!" dedim. Fırat bir şey söyleyecekti ki Kübra ve yandaşı içeri girince söylemekten vazgeçip Sinan'ın yanına gitti. Kızlar içerde dururken mutfakta kalmak istemiyordum. İkisi de benim mutfaktan çıkmamı bekliyormuş gibi birbirlerine bakarken onları yalnız bıraktım. Ben çıkar çıkmaz konuşmaya başladılar. Kızların ne konuştuğumu merak ediyordum. O an aklıma bir şeytanlık gelince Fırat'ın bana emanet ettiği telefonun ses kaydına basıp içeri girdim. Ben gelince muhabbeti hemen değiştirmişlerdi. Ben de güya çok işim varmış gibi telefonu buzdolabının üstüne koyup hemen oradan çıktım. Kimse bir şey çakmamıştı. Epey müddet mutfaktan çıkmadılar ben de o sırada salondakileri seyrediyor, yapacak bir işim olmadığı için boş boş oturuyordum. DJ kız beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Hoş ben de onun için farklı bir şey düşünmüyordum. Bir ara o da gidip kızların arasına katıldı. * Geceye doğru düğün davetlileri dağılırken herkes işinin başındaydı. Kübra ve Fırat koca salonu süpürüyordu. Sinan, benim boş olduğumu görünce elindeki su dolu kovayı yere bırakıp "Sen de git mutfağı hallet!" diyerek beni mutfağa yönlendirdi. İşgüzar hemen karşı çıktı: "Hayır mutfak ben de, o gelin odasıyla lavaboları temizlesin!" diyerek en temiz işi kendine alıp pis olanları da bize vermeye çalıştı. Benim işim mutfaktı. Kızla tartışmak yerine mutfağa gidip tuvaletleri ona bıraktım ama bu hiç de kolay olmamıştı. Kız benim mutfağa gittiğimi görünce peşimden geldi. Benim için birkaç deterjan ve eldiven çıkardı. "Bunlarla tuvaletleri temizleyebilirsin!" dedi. Hiç oralı olmadım. Tezgahtaki çöpleri atıp mutfağı temizliyormuş gibi yaptım. "Hey sana diyorum, burasını ben halledeceğim. Sen git gelin odasıyla lavaboları temizle!" diyerek bana kendi işini yaptırmaya çalıştı. Ama başaramadı. Kız sanki mecburmuşum gibi saçma sapan bahaneler uydurarak aklı sıra bana tuvaletleri temizlettirecekti: "Yeni gelen sensin, o yüzden sen temizleyeceksin!" diyince tepkisizliğe karşı eldiveni yüzüme doğru salladı. Sakinliğimi koruyamadığım bir sesle eldiveni tezgaha fırlatıp yarım kalan işime döndüm. Kızın emir verici ses tonu bana cinnet geçirtecekti. Maydanoz'a yaptığım gibi kolundan tutup kapıdan fırlattım. Biraz sonra İşgüzar her istediğini yaptırmaya alışmış gibi geri geldi. "Sen yine mi geldin!?" diyip kolundan tuttum. Kız onu dışarı çıkaracağımdan adı kadar emindi. İkimizde biliyorduk ki tuvaletleri temizleme işi kendisinindi. Kolunu kurtarmaya çalışırken zorla yaptıramadığı şeyi güzellikle söyledi: "Bir saniye bir şey söyleyeceğim!" dedi. "Bir saniye misaniye yok! diyerek kızı nazikçe kolundan çekip kapıya kadar götürdüm. İşgüzar, DJ kız gibi ağlamamış kolunu kurtarmaya çalışmıştı. O sırada Sare tuvaletlerin temizliği üstüne kalır diye hiç durmadan bardakları yıkıyor etliye sütlüye karışmıyordu. "Ya ama ben niye gidiyorum, sen git!" dedi İşgüzar. Bunun için tartıştığımızı unutmuştu sanki. "İğreniyorum gerçekten, Sare gitsin!" diyerek duygu sömürüsüne başladı. Sare alayla arkadaşına cevap verdi:"Zaten ben de her gün kanalizasyonda çalışıyordum ya (!) Ben de iğreniyorum! Hem benim işim var ya! Dün ben temizledim bugün de siz temizleyin!" Ben gitmeyeceğime göre Bergüzar'a yol görünmüştü. Cehennem zebanisi gibi kolundan tutup götürünce kız omuzlarını silkerek "Bana ne bana ne! Ben niye gidiyorum? Sen git!" dedi. O sırada tek başına bardakları yıkan Yandaş "Artık biriniz bana yardım eder misiniz?" diyerek tartışmayı sonuçlandırmamızı istedi. İşgüzar'ı çabucak mutfaktan göndermek için "Hadi kız seni bekliyor!" dedim. Kız gitmemeye ant içmiş gibiydi. "Ama bu haksızlık!" dedi. Gitmemekte ısrar etti. Gözlerini buğulatıp ıslak bir köpek yavrusu gibi "Benim kulağım ağrıyor!" diyerek zorla bir iş yaptıramayacağını anlayınca duygu sömürüsüne başladı. Herhâlde "Öyle mi? O zaman sen otur ben temizlerim!" dememi bekliyordu! "Zaten kulağınla iş görmeyeceksin!" diyerek kızı kolundan tuttum. Bu iş artık şaklabanlığa doğru gidiyordu. "İstersen belden aşağına inme insin, ben o tuvaletleri temizlemem!" diyerek kıza cicili bicili sözler söyleyip ikna ettim. Benimle uğraşmayacağını anlayınca yenilgiyi kabul etti: "Alacağın olsun, kulağım ağırıyor diyorum. Kulağınla mı iş göreceksin diyor!? Umarım kısa zamanda Allah belanı verir!" diyerek beddualar eşliğinde mutfaktan çıktı. Hiç acımadım. Biz Yandaş'la minnoş minnoş bardakları yıkadık, duruladık, kuruladık... Allah'ın belamı vermesine gerek kalmamıştı. Bu işi yapmakta direnerek kendi belamı kendim vermiştim. Bergüzar bizden önce tuvaletlerin temizliğini bitirmişti. Yanıma gelip hâlâ mutfağı temizlediğimizi görünce "İşte ilahi adalet!" diyerek benim pişman olacağımı sandı. Oysaki hiç pişman değildim, sadece yorulmuştum. Ardından birazdan ameliyata girecekmiş gibi eldivenli maskeli elleriyle "Paspas hazır mı?" diyen Fırat, mutfağın bitmediğini görünce "Biz koca salonu bitirdik hâlâ siz göt kadar yeri bitiremediniz mi? Biraz hızlı olun saat bire geliyor!" diyerek yerleri silen Sare'ye hızlanmasını istedi. Kız çok sinirlendi: "Ben de ahtapot değilim sekiz dokuz tane kolum yok! Görüyorsun ki yapıyorum!" Aslında onu haklı buluyordum. Çünkü gelen giden emir verip hızlı olmamızı istiyordu. Biz de burada tavla oynamıyorduk sonuçta! Fırat kızın öfkesine bir anlam veremeyip "Bana ne bağırıyorsun!" diyerek çekip gitti. Yerlerde silinince bizim mutfakta işimiz bitmişti. Beş dakika önce kendisine hızlı ol denilen kız öfkesini bir kenara bırakarak "Gidip şunlara yardım edelim de iş çabuk bitsin!" dedi. Ondan daha çok ben kinlenmiştim. "Boş ver onlar silsinler!" dedim. Canları çıkana kadar koca salonu temizlediler. Biz de biraz dışarı çıkıp temiz hava aldık. Yanımdayken varlığını hissetmediğim kız, bir mezar kadar sessizdi. Canım o kadar sıkılıyordu ki o konuşmuyor diye ben de konuşmuyor, boş boş yıldızları seyrediyordum. Biraz sonra Bergüzar'da aramıza katılıp sessizliği bozdu: "Ne yaptın ettin beni dediğine getirdin!" Bir tek kendini akıllı sanan kıza içimden gülerken "Kimse bana istemediğim bir şeyi yaptıramaz!" dedim. "Ama sen çabuk pes ettin, kendinden daha sinsi birisiyle karşılaşınca ne yapacağını şaşırdın sanırım!" O da sanki ben yokmuşum gibi fısıldaşmaya yanındakine dönüp fısıldadı: "Ayy her şeye de bir cevabı var!" Yandaş benim burada olduğumu hatırlatarak kızın etini sıktı. O ân aklıma mutfakta açık kalan ses kaydı gelince onları orada bırakıp hızlıca mutfağa gittim. Biraz daha gelmeseydim şarjı bitip kapanacaktı. Kendimi Hüseyin Rahmi'nin romanlarına düşmüş gibi hissetsem de çevirdiğim ufak çaplı entrikanın işe yarayacağını düşünerek kaydı kapattım. Fırat, kendisine tokat atan Kübra'yı unutmuş gibi her işine koştururken kız da her seferinde geri tepiyordu. Bizim kibarlık budalası Fırat ona karşı kin beslemiyordu. |
0% |