Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@kalemdendusen

 

Bir an sonra ekranda büyük harflerle “TEAM B” yazısı belirdi. Yıldıray ‘İn ismi diğer takım üyelerinin ismi ile birlikte yüzleri ile birlikte listelendi.

 

 

 

 

 

 

TEAM B

 

 

 

 

 

 

YILDIRAY (Takım kaptanı) (ATEŞ ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

SELİM (ATEŞ ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

DENİZ (SU ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

KAYA (TOPRAK ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

İCLAL (IŞIK ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

ESİN (HAVA ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

BORA (IŞIK ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

EFE (ELEKTİRİK ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

YAĞMUR (SU ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

CEM (TOPRAK ELEMENTİ)

 

 

Ekranda kendi takımını gördü. Belkide en şaşırdığı şey arkadaşı Selim’in burada ne işi olduğu. Bunlar takım arkadaşları gibi görünse de, burada kime güvenebileceğini zaman gösterecekti.

 

Diğer taraftan diğer takımlar ekranda görünüyordu. TEAM A, TEAM C, TEAM D, TEAM E,... Ama en dikkatini çeken takım TEAM A ‘YDI

 

 

 

 

 

 

TEAM A

 

 

 

 

 

 

ALEV (TAKIM KAPTANI) (ATEŞ ELEMENTİ)

 

 

 

 

 

 

RÜZGAR (HAVA ELEMENTİ)

 

Rüzgar kardeşi rakip takımdaydı eğer bu Rüzgar kardeşi Rüzgar ise. Tam o sırada, odanın tavanında hafif bir tıslama sesi duyuldu. Gri bir duman içeri dolmaya başladı. Duman hızla yayılıyor, Yıldıray’ın nefes alması zorlaşıyordu. Yıldıray ateş elementinin kullanmayı düşündü ama nasıl kullanağını bilmiyordu . Ama duman zihnine sızlıyordu. Gözleri ağırlaştı ve birden bilinçsizce yere yığıldı.

 

Yıldıray kendini birden karanlık ve soğuk bir yerde buldu. Gözlerini açtığında karşısında devasa, yanmakta olan bir ev gördü. Havanın sıcaklığı ve alevlerin şiddeti onu kuşatıyordu, ancak bu ateş onun kontrolünde değil Di. Panikledi, çünkü bu görüntü ona fazlasıyla tanıdık geldi. Annesi, babası en küçük kardeşi Samet alevler ortasındaydı. Rüzgar, ise hava elementinin gücünü kullanarak yangını söndürmeye çalışıyordu.

 

Rüzgar!” diye bağırdı Yıldıray, ama sesi yankılandı. Kardeşi ona doğru bakıp. Soğuk bir ifadeyle geri çekildi. Yıldıray, kardeşinin gözlerindeki duyguyu anlamaya çalıştı: bir öfke bir hüzün... Bir hayal kırıklığı.

 

Rüzgar, elini kaldırıp Yıldıraya işaret edip. Hava elementinin gücünü kullanarak çevresindeki alevleri kontrol etmeye çalışıyordu. Ancak Yıldıray ateşi bastırmak yerine onu daha da körüklemek ZORUNDAYMIŞ Gibi hissediyordu. İçindeki öfke alevleniyor, kontrolsüz bir güçle patlamak üzereydi.

 

Bir anda Yıldıray’ın zihninde bir ses yükseldi. “Bu senin yolun. Ateş seni tüketir ya da sen onu kontrol edersin.” Kardeşi alevlerin içinde kaybolurken Yıldıray, ateşin ne kadar tehlikeli olabileceğini anladı. Bu güç onu tüketebilirdi. Ama aynı zamanda ona yol da gösterebilirdi.

 

Yıldıray, Rüzgarın görüntüsünü ardından koşmak istedi, ama ayakları yerden kalmıyordu. İçindeki ateş büyüyor, karanlık daha da yoğunlaşıyordu. Biranda gözlerini açtı. Bunlar tamamen bir rüyaydı. Bu içinde bulunduğu oda sanki bir asansörmüş gibi aşağıya doğru gidiyordu. Element diski yere duşmüştü. Yıldıraya bir uyarı daha yapıldı. "Eğer Element Diskin Parçalanırsa Oyunlardan Otomatik Otomatik Olarak Elenirsin.

Yıldıray, elinde tuttuğu diske baktı. Diskin yüzeyinde hafif bir çatlak belirmişti. Gözleri bir anlığına korkuyla irileşti, ama sonra kendini toparladı.

Asansör bir anlığına sarsılarak durdu ve odaların duvarları ağır bir gıcırtıyla açıldı. Yıldıray ve diğer odalardan çıkan yarışmacılar dikkatlice dışarı adım attılar. Önlerinde geniş, loş ışıklarla aydınlatılmış devasa bir salon uzanıyordu. Her bir yarışmacıya ayrılmış yatakların yer aldığı büyük bir dinlenme alanı.

Salonun ortasında yüksek tavanlar, metalik duvarlar ve yer yer parlayan, dijital ekranlarla kaplıydı. Ekranlarda takımların isimleri ve kazanacakları puanlar gösteriliyordu. Her birinin yatağı ve kendine ait bir alanı vardı, fakat bu alanlar tamamen izole değildi. Tüm yarışmacılar birbirinin adımlarını, hamlelerini ve hareketlerini gözleyebilirdi.

Ancak burası bir dinlenme yeri gibi görünse de, hava, sanki her an bir savaş başlayacakmış gibi gergindi. Yıldıray'ın gözleri kardeşi Rüzgarı arıyordu.

Ekranlarda İsimlerin arasında Team B üyeleri tek tek listeleniyordu: Yıldıray ,Bora, Deniz, Esin, Efe, Alp… Ve işte oradaydı, Team A’nın altında ise kardeşi ismi parlıyordu: Rüzgar. Herkes heryerdeydi. Karma karışıktı.

Derin bir nefes alarak başını eğdi. Elindeki element diskine bir kez daha baktı. Yüzeydeki ince çatlak hâlâ oradaydı.

Sonra bir ananos yapıldı.

Merhaba Element Savaşçıları Yarın sabah ilk oyun başlayacaktır. Bunun için ilk önce güçlerinizi hasıl kullanılacağını öğreneceksiniz. Hazırlanın!

Eğitimci ile beraber adamları ile onları takip etmelerini söylediler. Yıldıray onları takip ederken arkadaşı Selim ile karşılaştı.

Yıldıray:

"Selim... Senin burada ne işin var? Bu bir şaka mı? Daha dün seninle dertleştik! Şimdi burada mı yarışıyorsun? Üstelik... ateş elementini kullanıyorsun?!"

 

Selim, hafif bir gülümsemeyle omuzlarını silkti, ama gözlerinde bir ciddiyet vardı.

 

Selim:

"İnan bana, Yıldıray, ben de seni burada görmeyi beklemiyordum. Ama sanırım kader bizi buraya getirdi. Ateş elementini kullanmak mı? Evet, bana da sürpriz oldu. Hayat, beklemediğin anlarda karşına büyük fırsatlar çıkarabiliyor."

 

Yıldıray, gözlerini kısarak Selim’i süzdü. Fabrikadan tanıdığı, montaj hattında çalışkan ve sessiz bir adam olan Selim’in şu an karşısında bir element savaşçısı gibi durması tuhaf geliyordu.

 

Yıldıray:

"Bu yarışmanın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyor musun? Burada elementlerle oynamıyoruz, Selim. Bu güçler gerçekten seni yok edebilir."

 

Selim derin bir nefes aldı, bakışlarını yere indirip ardından Yıldıray’ın gözlerine sabitledi.

 

Selim:

"Yıldıray, ben de bunun farkındayım. Ama hepimizin bir nedeni var, değil mi? Sen neden buradasın? Hepimiz bir şey için savaşıyoruz. Eğer bu oyunu kazanırsam, hayatımda değiştirmek istediğim şeyler var. Ve bu güç... bana o fırsatı verebilir."

 

Yıldıray bir an duraksadı. Selim’in gözlerinde ciddi bir kararlılık görüyordu, ama aynı zamanda onun da bir sır sakladığını hissedebiliyordu. Derin bir nefes alarak ellerini cebine soktu, kafasındaki karışıklığı yatıştırmaya çalıştı.

Birlikte yürüdüklerinde geniş bir odaya girdiler.

Yıldıray eğitim merkezine ilk adımını attığında, ortamın ağırlığı hemen üzerine çöktü. Burada, sıradan bir eğitim alanı olmadığını hissediyordu. İçerisi devasa bir boşluk gibi görünse de, havada yoğun bir enerji dalgası vardı; adeta burada geçirdiğin her saniyenin bir sınav olduğunu hatırlatıyordu.

 

Duvarlar, metalik bir grilikle kaplanmıştı ve yer yer parlayan mavi holo-ekranlar, yarışmacıların güç seviyelerini gösteren grafiklerle doluydu. Her ekranda, her bir yarışmacının ilerleyişi izlenebiliyordu. Yıldıray, kendi adının yanında beliren ateş sembolüne göz ucuyla baktı, henüz tam anlamıyla kullanamadığı bu gücün ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha düşündü.

 

Merkezin ortasında devasa, boş bir alan vardı. Zemini güçlendirilmişti, burası elementlerin gerçek dünyadaki etkilerini öğrenmek için bir savaş meydanıydı adeta. Hemen çevresinde ise her bir element kullanıcısına özel hazırlanmış odalar sıralanmıştı. Her oda, kullanıcıların gücüne uygun olarak tasarlanmıştı.

 

Yıldıray, en çok dikkatini çeken ateş odasına doğru yaklaştı. Yüksek sıcaklık hissi daha kapıdan içeri adımını atar atmaz yüzüne çarptı. Odanın duvarları ateşle çevriliydi, yanardağ lavlarını andıran turuncu ve kırmızı alevler, sürekli bir hareket içindeydi. İçeride, hedefler belirlenmişti; bu hedeflere ateş toplarını fırlatarak güçlerini kontrol etmeyi öğrenmesi gerekiyordu. Ancak içeriye girmekte tereddüt etti. Ateşi kontrol edebilmek… onun için sadece bir güç değil, geçmişine ve korkularına hükmetmek demekti.

 

Yan odadan su elementine sahip olan Deniz’in eğitim aldığı sesi duyuldu. Su kanalları boyunca dalgalanan su akıntıları, neredeyse müzik gibi bir ritimle ilerliyordu. Deniz, ellerini suya doğru uzattığında, dalgaların nasıl onun emrinde hareket ettiğini izlemek etkileyiciydi.

 

Yıldıray bir adım geri çekildi ve diğer odalara doğru baktı. Kaya, toprak elementini kullanıyordu; devasa kaya parçaları zeminden yükselip bir hedefe doğru fırlatılıyordu. Esin ise hava odasında, serbestçe akışkan bir rüzgarı kontrol ediyordu. Onun yüzünde bir rahatlık, bir serinlik vardı, sanki rüzgarın özgürlüğünü içinde hissediyordu.

 

Ancak en ürkütücü olan Efe'nin elektrik odasıydı. Oda parıltılarla doluydu, şimşekler odanın dört bir yanında çakıyor ve Efe, bu enerjiyi avuçlarının içinde topluyordu. Elektrik, kontrol edilmezse ne kadar yıkıcı olabileceğini herkese bir kez daha hatırlatıyordu.

 

Yıldıray, etrafındaki bu manzarayı izlerken, bu eğitim alanının sadece bir yer değil, aynı zamanda bir savaş meydanı olduğunu fark etti. Burada herkesin gücünü kontrol etmesi, hem kendini hem de takım arkadaşlarını koruyabilmesi gerekiyordu. Ama asıl mesele, elementlerin sadece fiziksel güçler olmadığıydı; her biri kendi içinde bir duyguyu, bir yaşam tarzını temsil ediyordu. Yıldıray’ın ise ateşi kontrol edebilmesi için önce içindeki öfkeyi yenmesi gerekiyordu.

 

Bu eğitim merkezinde, herkesin bir sınavı vardı. Ama Yıldıray'ın sınavı sadece ateşi öğrenmek değil, kendi geçmişiyle yüzleşmekti. Ve burada, kimse bu sınavı onun yerine veremezdi.

 

 

 

Loading...
0%