@kalemdendusen
|
Giriş: Sessizlikteki Yankılar Demir, gözlerini açtığında, odadaki sessizlik neredeyse boğucuydu. Havanın içindeki yoğunluk, bir tür görünmez ağırlık gibi hissettiriyordu. Gözlerini tavana dikti; beyaz bir yüzey, hiçbir şey anlatmayan bir boşluk. O an, oraya nasıl geldiğini, öncesinde ne olduğunu hatırlamaya çalıştı. Ama zihni karanlık bir kuyunun dibinde yankılanan boş bir ses gibiydi.
Bedenindeki her hareket, ağır çekimde ilerleyen bir filmin kareleri gibiydi. Kolunu kaldırmaya çalıştı; kaslarındaki direnç sanki uzun zamandır kullanılmayan bir kapıyı açmaya çalışan bir insanın çabasıydı. Yanında duran serum tüpüne takıldı gözü, damardan içine süzülen sıvıyı takip etti. Yavaş ve düzenli. Ama bu düzenin içinde bir düzensizlik vardı; hissettiği huzursuzluk gibi.
Kafasını çevirdiğinde pencerenin açık olduğunu fark etti. Dışarıdan ince bir rüzgar sesi geliyordu, yaprakların hafifçe sürtünmesi, ara sıra bir kuşun kanat çırpışı… Huzurlu olabilecek bir sahneydi bu ama içindeki karmaşa, manzarayı da sesi de içine alamıyordu.
Duvarın hemen yanındaki masanın üzerinde bir vazo duruyordu. İçinde birkaç solgun papatya vardı. O papatyalar... Onlara baktıkça sanki bir şey hatırlayacakmış gibi hissetti. Burnunun ucuna kadar gelmiş ama çıkmamış bir kelime gibi. "Ne yapıyorum burada?" diye mırıldandı, sesi o kadar kısık çıkmıştı ki kendisi bile duyup duymadığından emin değildi.
Tam o sırada kapı hafifçe aralandı. Önce bir yüz göründü, ardından bir adım. Siyah bir kazak ve sade bir kot pantolon giymiş bir kadın, elinde ince bir kitapla odaya girdi. Onun gelişiyle birlikte odanın havası değişmiş gibi hissetti. Kadın, yüzünde hafif bir gülümsemeyle yanına yaklaştı.
“Uyanmışsın,” dedi kadın. Sesi yumuşak ve alçak tonluydu. Sanki onun kırılganlığını incitmekten korkuyormuş gibiydi.
Demir kadına bakarken bir şey söylemek istedi ama hangi kelimenin doğru olduğunu bilmiyordu. Kadın, yanındaki sandalyeye oturdu, kitabı masanın üzerine bıraktı ve bir süre sessizce ona baktı. Bu bakış, rahatsız edici ya da sorgulayıcı değildi. Daha çok, bir cevabı kendiliğinden almayı bekleyen bir sessizlikti.
“Beni tanıyor musun?” diye sordu Demir, sesi biraz daha belirgin bir tona ulaşarak.
Kadın hafifçe başını salladı. Gözlerinde derin bir hüzün vardı, ama dudaklarındaki gülümseme inatla orada durmaya çalışıyordu. “Elbette,” dedi. “Nasıl tanımam seni?”
Demir tekrar sessizliğe gömüldü. Kadının yüzü tanıdık gibi geliyordu ama tam olarak neresinden tanıdığını hatırlayamıyordu. İçindeki rahatsızlık büyüdü.
Kadın sandalyesini biraz daha yaklaştırdı ve yavaşça konuşmaya başladı. “Sen… bir kazada yaralandın. Bir süredir buradasın. Ama artık iyileşiyorsun. Yavaş yavaş her şey normale dönecek. Sadece biraz sabır.”
Demir bu sözleri dinlerken, zihnindeki boşluk, kadının sesinin yarattığı yankılarla dolmaya başladı. Ama bu yankılar, net bir görüntü oluşturmak yerine daha büyük bir karmaşa yaratıyordu. Gözlerini kadından kaçırıp tekrar tavana dikti.
“Ben kimim?” diye sordu sonunda. Bu soru, ağzından döküldüğünde kendi kulağına bile tuhaf geldi.
Kadın bu kez sessiz kaldı. Elini Demir’in koluna koydu, hafif bir dokunuş. “Sen benim eşimsin,” dedi. “Demir, biz birlikteyiz. Sen benim hayatımsın.”
Bu sözler odayı doldurdu. Demir, o an ne hissetmesi gerektiğini bilemedi. Kadının yüzünde bir an bile titremeyen o gülümseme, odanın içinde yankılanan sessizlik kadar güçlüydü. Ama bir şey eksikti. Kadının söyledikleri doğru gibi görünse de içindeki o huzursuzluk hissi geçmemişti.
Demir başını yeniden kadına çevirdi. “Peki neden hiçbir şey hatırlamıyorum?” diye sordu.
Kadın derin bir nefes aldı ve gözlerini pencereye çevirdi. Dışarıda rüzgar hala aynı ritimle esiyordu. “Çünkü bazen hatırlamak, insanı daha çok yaralar,” dedi.
Demir, bu cümlenin içinde bir tür gerçeklik buldu. Ama bu gerçeklik, içinde bulunduğu boşluğu doldurabilecek kadar güçlü değildi. Kadın, elini onun kolundan çekip geri yaslandı. “Zamanla her şey yerine oturacak. Sadece bana güven,” dedi ve sustu.
Odada yine o sessizlik hakimdi. Ama bu kez o sessizliğin içinde, her iki tarafın da sesini bulmaya çalıştığı bir yankı vardı. |
0% |